Selahattin Demirtaş: Ortak Aday Bir Kişi Değil, Bir Anlayıştır

5,5 yıldır Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş, “ortak cumhurbaşkanı aday” tarifini yaparken, “Ortak aday bir kişi değil, bir anlayıştır. Tek adamın karşısına çıkacak bir başka tek adam ya da tek kişi değildir. Kolektif aklın sözcüsü, birleşmiş bilincin aktarıcısıdır” dedi.

Demirtaş, ortak adayın hedefinin yüzde 50+1 değil yüzde 80+1 oy almak olduğunu belirtti. Demirtaş yazısında, “Amaç sadece seçimi kazanmak değil, en güçlü toplumsal meşruiyetle geçiş sürecini yönetmektir” ifadesini kullandı.

Demirtaş’ın Gazete Duvar için kaleme aldığı “Ortak aday nedir?” başlıklı yazısı şöyle;

“Seçim tarihi yaklaştıkça ortak adayın kim olabileceği konuşuluyor, herkes aklındaki ve gönlündeki adayın km olduğunu söylüyor.

Oysa ortak adayın kim olacağından önce, ne olduğunu netleştirmek, “ortak aday kim olmalı” sorusundan önce “ortak aday nedir” sorusunu sormak gerekir.

Ben bu soruyu, aşağıdaki şekilde yanıtlıyorum.

Ortak aday bir kişi değil, bir anlayıştır. Tek adamın karşısına çıkacak bir başka tek adam ya da tek kişi değildir. Kolektif aklın sözcüsü, birleşmiş bilincin aktarıcısıdır.

Ortak aday tek bir partinin, tek bir kimliğin, tek bir inancın değil, bütün toplumsal kesimlerin ve farklılıkların bileşkesi, 85 milyonun siluetidir.

Ortak aday diğer adayların karşıtı değil, demokrasiyi savunanların rakipsiz adayıdır.

Ortak aday tek bir ideolojinin değil, gerçek demokrasinin temsilcisidir. Kamplara bölünmüş, paramparça edilmiş toplumu demokrasi değerlerinde buluşturan kapsayıcı güçtür.

Ortak adayın hedefi yüzde 50+1 değil, yüzde 80+1’dir. Amaç sadece seçimi kazanmak değil, en güçlü toplumsal meşruiyetle geçiş sürecini yönetmektir. Bunun için de sivil ve tam demokratik bir anayasa hazırlanmasına öncülük etmek, o anayasanın toplumun tüm dinamiklerinin katılımıyla yapılmasını sağlamaktır. Ülkeyi demokratikleştirecek sinerjiyi ortaya çıkarmaktır.

Ortak aday sadece siyasi partilerin değil; kadın platformlarının, çevre hareketlerinin, sendikaların, meslek örgütlerinin, odaların yani tüm toplumsal kesimlerin de adayıdır. Bunun için bu kesimlerin desteği alınmalı, görüşleriyle sürece aktif katılımları sağlanmalıdır.

HDP’nin ortak adaya açık olmasının, ortak adayda kararlı olmasının temel nedeni budur. Çünkü amaç sadece seçimi kazanmak olmamalıdır. Seçimle birlikte demokrasiyi ve toplumsal barışımızı da kazanmak olmalıdır. Bunun için de büyük bir toplumsal uzlaşma sağlanmalıdır. Ortak aday, işte bu büyük uzlaşmanın adıdır.

HDP, ortak aday düşüncesini ucuz bir pazarlık ya da kof bir şantaj unsuru olarak ileri sürmüyor. Dar parti çıkarlarını değil, ülkenin geleceğini düşünerek sorumlu davranıyor.

Türkiye hepimizindir, dolayısıyla ortak aday da hepimizin olmalıdır.

İkinci yüz yılında Cumhuriyet’i hep birlikte sahiplenerek onu hepimizin Cumhuriyet’i haline getirebiliriz. Demokratik, laik, sosyal, eşitlikçi, adil bir hukuk devletine dönüştürebiliriz.

Bu yoksulluğu, bu perişanlığı, bu zulmü hiçbirimiz hak etmiyoruz. “Sen, ben” yok “biz, hepimiz” var ve el ele vererek ülkeyi içinde bulunduğu felaketten çıkarabiliriz.

O halde hep birlikte yan yana durarak değişimi başlatalım.

İşte bu anlayışın adı ORTAK ADAY’dır.

Kimin bu anlayışı temsil edeceğine karar vermek ise sonraki iştir ve kolaydır.

Benim ortak adayla ilgili görüşlerim bu şekilde. Siz de görüşlerinizi yazın lütfen, avukatlarım bana ileteceklerdir. Çünkü ortak adayın kim olmasından önce ne olması gerektiğini ne kadar çok konuşursak o kadar sağlıklı sonuçlar çıkar ortaya.

Hepinize sevgiler, selamlar…”

Paylaşın

HDP Ek Delillerle İlgili Savunmasını AYM’ye Teslim Etti

Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) açılan kapatma davasında ek delillere dair savunma Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) teslim edildi. HDP Kapatma Davası’na eklenen ek delillere dair 13 sayfadan oluşan savunma HDP Hukuk Komisyonu üyesi avukatlar Kenan Maçoğlu, Maviş Aydın ve Sipan Cizreli tarafından AYM’ye götürüldü.

Savunma, HDP Milletvekili Semra Güzel ve eski milletvekili Behçet Yıldırım’a dair soruşturmaların ek delil olarak gönderilmesine ilişkin konuları kapsıyor.

Kürtçe ses kayıtlarının Türkçe çözümleri dosyada yok 

HDP, savunmasında CD halinde gönderilen Kürtçe ses kayıtlarına dair Türkçe çözümlerin kendilerine tebliğ edilmediğini belirterek, savunma hakkını saklı tuttu. Ek deliller içerisinde gönderilen Kürtçe ses kayıtlarının Türkçe çözümleri HDP’ye tebliğ edilmedi.

Mezopotamya Ajansı’nın edindiği bilgilere göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kapatmaya ek delil olarak sunulan iki CD içerisinde 281 adet ses kaydı yer alıyor.

Davanın reddi talebi

HDP Hukuk Komisyonunca hazırlanan 13 sayfalık savunmada, usule yönelik itirazlar, Yargıtay içtihatları ve ek delil olarak kabul edilen soruşturma ve fezlekelerin kapatma ile hukuksal bağına dair ve esasa ilişkin hukuksal değerlendirmelere yer verildi. Yine Semra Güzel hakkında açılan soruşturmaların milletvekili yani HDP üyesi olmadan önceki tarihlere dayandığı ve soruşturma hakkında ortaya çıkan hukuksuzluklara yer verildi. Behçet Yıldırım ve Semra Güzel’in yargılama süreçlerinin devam ettiği de vurgulanan savunmada bir kez daha kapatma davasının reddi yönünde karar verilmesi talep edildi.

Ne olmuştu?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen ve Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu tarafından 12 Mayıs’ta kabul edilen ek deliller 26 Mayıs’ta HDP Genel Merkezi’ne yetkililer tarafından tebliğ edilmişti.

Söz konusu ek deliller arasında HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılmasına gerekçe yapılan fezleke ile eski milletvekili Behçet Yıldırım hakkında açılan soruşturmaların yer aldığı öğrenildi. Söz konusu ek delillerin incelenmesi ardından HDP, AYM’ye ek savunma verip, vermeyeceğine karar verecek. AYM, ek delillere dair beyanda bulunması için 30 gün süre vermişti.

HDP, CD’lerde yer alan bazı belgelerin açılmaması nedeniyle AYM’den bir kez daha talepte bulundu. 17 Haziran’da bir kez daha CD içerisinde gönderilen belgelerin açılmaması üzerine yeniden talepte bulunulmuştu. CD’ler içerisinde bulunan Kürtçe ses kayıtlarının Türkçe çözümlerinin dosyaya kazandırılması için 21 Haziran’da alınan karar 22 Haziran’da HDP’ye tebliğ edildi. Söz konusu kararda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından ek deliller arasında yer alan Kürtçe metinler ile ses kayıtlarının davayla ilgilisi olup olmadığının, ilgili olduğu takdirde Türkçeye tercüme edilerek mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine ve savunma için 27.06.2022 tarihinden itibaren 30 günlük ek süre verilmesine karar verildi. Kürtçe ses kayıtlarına dair çözümler verilen süre içerisinde HDP’ye tebliğ edilmedi.

Süreç nasıl işleyecek?

Yazılı savunma süreçlerinin tamamlanması ardından AYM tarafından belirlenecek bir tarihte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin sözlü açıklama, HDP yetkilileri de sözlü savunma yapacak.

Bu sürecin ardından, davaya ilişkin bilgi, belgeleri toplayacak Anayasa Mahkemesi raportörü, esas hakkındaki raporunu hazırlayacak. Bu işlemler sürerken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve davalı HDP, ek delil veya yazılı ek savunma verebilecek.

Raporun, Yüksek Mahkeme üyelerine dağıtılmasının ardından Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, toplantı için gün belirleyecek, üyeler belirlenen günde bir araya gelerek kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacak.

HDP hakkındaki kapatma davasını 15 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi heyeti karara bağlayacak. Anayasa’nın 69’uncu maddesinde sayılan hallerden ötürü partinin kapatılmasına veya dava konusu fiillerin ağırlığına göre devlet yardımından kısmen ya da tamamen yoksun bırakılmasına, toplantıya katılan üyelerin 3’te 2 oy çokluğuyla yani 15 üyenin 10’unun oyuyla karar verilebiliyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

HDP’li Buldan’dan Dikkat Çeken ‘Altılı Masa’ Açıklaması

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Armağan Çağlayan’ın sorularını yanıtladı. 196Sekiz YouTube kanalında yayımlanan Zor Ama Yine De Sor programına katılan Buldan, altılı masada olmamanın HDP’yi rahatsız etmediğini söyledi.

Buldan, “Bizim hedefimiz; HDP’nin tek başına iktidara doğru yürüyüşünde, ‘üçüncü yol ittifakı’ dediğimiz, kendi içimizde olmayan insanları da içimize alarak, daha da genişleyerek, seçimlere böyle bir hazırlık içinde gitmek” dedi.
tarafından yaratıldığını dile getiren Buldan, “Böyle bir şey yok. Erdoğan’ın Kürt seçmenin oyunu almak için oyunları ve provokasyonları devreye koyacağını düşünüyorum. Ancak bunu Demirtaş ve Öcalan üzerinden yapmasının siyaseten de etik olarak da doğru olmadığını ifade etmek isterim” dedi.

Öcalan’ın İstanbul seçimleri öncesi gönderdiği mesajda “AKP’yi desteklemesi yönünde herkesin okuyamadığı ince satırlar olduğunu” ifade eden Buldan, “HDP seçmeninin ne istediğini bilen bir partidir. ‘Seçmen ne istiyorsa ona göre hareket etmelidir’ diye bir şey de vardı o açıklamanın içerisinde. Biz ona göre hareket ettik” diye konuştu.

Meral Akşener’in adaylığı

Üniversite mezunu olmadığı için cumhurbaşkanı adayı olamayacağını ancak kadın adayın önemli olduğunu söyleyen buldan Meral Akşener’in aday olması ihtimaline dair ise “Sıcak bakmıyorum. Çünkü daha demokrat, daha bağımsız, daha özgürlükçü ve gerçekten daha kadın olması gerekiyor Türkiye’yi yönetecek kadının” dedi.

“Altılı masada olmamak HDP’de nasıl bir rahatsızlık yarattı” sorusuna “Büyük bir rahatsızlık yaratmadı” yanıtını veren Buldan, şöyle devam etti:

“Biz o ittifakın içerisinde olan bir parti değiliz. Bunu hep söyledik. Altılı masanın içerisinde bir ittifakın (Millet İttifakı) partileri var. Biz seçimlere tek başına girmeyi hedefleyen ve seçimlerde iktidara doğru yürümeyi bir hedef olarak önüne koyan bir partinin yöneticileri olarak her zaman şunu söylüyoruz: Altılı masada olmamak bizi elbette ki rahatsız etmiyor. Bizim hedefimiz; HDP’nin tek başına iktidara doğru yürüyüşünde, ‘üçüncü yol ittifakı’ dediğimiz, kendi içimizde olmayan insanları da içimize alarak, daha da genişleyerek, seçimlere böyle bir hazırlık içinde gitmek. Hedefimizin de Türkiye’de gerçekten tuttuğunu söyleyebilirim.”

‘Demirtaş ve Öcalan arasında sanki bir anlaşmazlık varmış gibi yansıtılıyor’

“Genel seçimler öncesi yine Selahattin Demirtaş ve Abdullah Öcalan’ın mesajları birbiriyle çelişirse HDP’nin tavrı ne olur” sorusuna ise Buldan’ın yanıtı şöyle oldu:

“Demirtaş ve Öcalan arasında sanki bir anlaşmazlık varmış gibi yansıtılıyor. Bunu ülkeyi yönetenler yapıyor. Oysa böyle bir şey yok. Zaten Öcalan’la yaklaşık bir yıldan fazladır avukat görüşü bile yapılmıyor. Görüşme yapılmadığı bir ortamda böyle bir şeyin kamuoyuna yansıtılmasının, tamamıyla iktidarın bir algı operasyonu olduğu kanısındayım. Böyle bir algının kesinlikle doğru olmadığını söyleyebilirim. Seçimler öncesi Erdoğan’ın Kürt seçmenin oylarını almak için birtakım oyunları ve provokasyonları devreye koyacağını elbette ki düşünüyorum. Ancak bunu Demirtaş ve Öcalan üzerinden yapmasının siyaseten de etik olarak da doğru bir yöntem olmadığını ifade etmek isterim.”

Armağan Çağlayan’ın, Öcalan’ın İstanbul seçimleri öncesi gönderdiği mesajı anımsatması üzerine ise Buldan, “Evet, İstanbul seçimleri öncesinde bir açıklama geldi. (Açıklamada) Öcalan’ın AKP’yi desteklemesi yönünde herkesin okuyamadığı, göremediği çok ince satırlar var, ama biz onu gördük. HDP yine de tabanının, seçmeninin ne istediğini bilen bir partidir. ‘Seçmen ne istiyorsa ona göre hareket etmelidir’ diye bir şey de vardı o açıklamanın içerisinde. Biz ona göre hareket ettik. Dolayısıyla bu tür oyunları AKP oynamayı sever” dedi.

‘HDP’nin PKK ile arasında herhangi bir ilişki yoktur’

“Siz yıllardır HDP-PKK ilişkisini reddediyorsunuz ama geniş kamuoyu tam olarak ikna olmuyor. Bunun ana sebebi nedir” sorusuna ise Buldan’ın verdiği yanıt şöyle:

“HDP’nin PKK ile arasında herhangi bir ilişki yoktur. Bunu çok açık ve samimi şekilde ifade etmek istiyorum. HDP daha çok Kürt seçmenin oy verdiği bir parti. İçerisinde Kürtlerin temsiliyetinin de çok olduğu bir parti. Bu seçmenlerin çocuklarının dağlarda olduğu, PKK’nin içerisinde olduğu bir gerçeklik de var. Bunu inkar edemeyiz. HDP, Türkiye’de legal anlamda demokratik siyaset yapan, son seçimlerde kendisini ispat eden, 6 milyonun çok üzerinde oy alan bir parti. Dolayısıyla bizim PKK ile herhangi bir ilişkimiz, diyaloğumuz olmasının, kesinlikle söz konusu olmadığını (söylemek istiyorum) ve Türkiye kamuoyunun bu yanlış algıdan, bu yanlış tanımadan vazgeçmesi gerektiğini düşünüyorum. HDP bir Türkiye partisi ve Türkiye’nin sorunlarının demokratik yöntemlerle çözümünü en çok isteyen partilerin başında geliyor. Bu sorunların içerisinde bir Kürt sorunu da var. Kürt sorunu çözülmeden, Türkiye’de gerçek anlamda bir demokratikleşmenin ve barış sürecinin yaşanabileceğini düşünmüyorum. Çünkü ben bu gelenekten geliyorum. Ben eşi öldürüldüğü gün dünyaya çocuk getiren bir kadınım. Böyle bir acının içerisinden çıkan ve sürekli Türkiye’de barışın olmasını, ülkenin demokratikleşmesini isteyen gelenekten gelen insanların olduğu bir partide siyaset yapıyoruz biz. Türkiye kamuoyu artık bu algıdan kurtulmalıdır bence.”

‘Niye Türkiye’yi bir kadın cumhurbaşkanı yönetmesin?’

Buldan, “Siz de bir eş başkan olarak cumhurbaşkanlığı adaylığını düşünür müsünüz” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“Üniversite mezunu olmadığım için böyle bir şansım yok zaten. Ama bizim partide hem cumhurbaşkanlığı adaylığı için hem de parti eş genel başkanlığı adaylığı için mutlaka il ve ilçe örgütlerimizin görüşü alınır. Kadın adayların belirlenmesinde kadın meclisi karar verir. Kadın cumhurbaşkanı adayı olacaksa bizim partide, buna kesinlikle kadın meclisinin karar vermesi gerekiyor. Ben böyle bir şeyi asla düşünmedim. Ancak bir kadın cumhurbaşkanı adayı olmasının önemli olması gerektiğini düşünüyorum bu süreçte. Niye Türkiye’yi bir kadın cumhurbaşkanı yönetmesin?”

“Şu anda en yakın aday Meral Akşener bu durumda” diyen Çağlayan’a Buldan, “Öyle gözüküyor ama Meral Akşener’in cumhurbaşkanı adaylığına ben sıcak bakmıyorum. Çünkü daha demokrat, daha bağımsız, daha özgürlükçü ve gerçekten daha bir kadın olması gerekiyor Türkiye’yi yönetecek kadının. Akşener’in siyasetine karışacak değilim ancak durduğu çizginin ve yönetim anlayışının cumhurbaşkanlığına çok uygun olmadığını düşünüyorum” diye cevap verdi.

“Ayhan Bilgen’in ayrılması partiyi nasıl etkiledi” sorusuna “Çok etkilemedi” yanıtını veren Buldan, şöyle devam etti:

“Bizim partimizde isimler, insanlar gelip geçicidir. Ayhan Bilgen değerli bir arkadaşımızdı, emekleri oldu, parti sözcülüğü yaptı, grup başkan vekilliği yaptı, Kars gibi bir yerde belediye eş başkanlığına seçildi. Ayrılması kendi tercihi olduğu için çok da fazla bir şey söylemeye gerek duymuyorum ama partimiz içerisinde çok da büyük bir eksiklik olarak da görmüyorum.”

“Eşinizin cinayete kurban ardından aktif şekilde sivil toplum hareketine ve siyasete girdiniz. Böyle bir acı olay yaşanmasaydı nasıl bir hayatınız olurdu” sorusuna ise Buldan, şu cevabı verdi:

“Bu mesele elbette ki beni siyasete yönlendirdi. Ben hayata küstüm aslında eşim öldürüldüğünde. Bir yıl yas tuttum, siyahlar giydim, hiç dışarıya çıkmadım. Ancak yas tutarak eşimin geri gelmeyeceğini bir yıl sonra anlamaya çalıştım. O dönem kayıplar çok fazlaydı ve Cumartesi Anneleri, Galatasaray Lisesi önünde oturmaya başlamıştı. Ben her hafta oraya gittim. Her hafta Cumartesi Anneleri ile eşimin katillerinin yargılanması için oturdum. Çünkü kayıp değildi, öldürülmüş, cenazesi bulunmuş, bir mezarımız var, ama oradaki annelerin üzerine çiçek bırakacak bir mezarları bile yoktu. Ben parti meclisine girene kadar her cumartesi orada oturdum. Fakat siyasete girdikten sonra da Cumartesi Anneleri’nin her daim sözü olmaya, her daim onların yanında olmaya dikkat ettim. Şu anda yaptıkları her etkinliğe mutlaka katılmaya çalışırım. Dolayısıyla eşim öldürülmemiş olsaydı ben siyasete atılmazdım, girmezdim zaten. Beni hayatın şartları buraya getirdi ama eski Pervin olmayı isterdim. Bugün yaşananlardan kaynaklı verilen mücadelelerin içerinde yer alırdım belki, bilemiyorum ama o zamanki Pervin ile bu zamanki Pervin çok farklı. O zamanki Pervin çok daha mutluydu. O zamanki Pervin daha şanslıydı, eşi ve çocukları yanındaydı. Bugün eşim yok ama iki tane çocuğum var, beni hayata bağlayan da bu.”

Paylaşın

HDP’li Günay: Çözüm Başka Başkentlerde Değil, Bu Topraklarda

HDP Sözcüsü Günay, “Kürt sorunun çözümünü, Tahran’da, Bağdat’ta, Moskova’da, Washington’da, başka başkentlerde bulamazsınız, çözüm bu topraklardadır, bu toprakların halklarının eşit ve özgür yaşam koşullarının yaratılmasındadır” dedi.

Suruç katliamının 7. Yıldönümüyle ilgili de konuşan Günay, “10 Ekim katliamı gibi Suruç Katliamında da Türkiyeli devrimcilerin hedef alınması, dayanışmayı kırmaya yönelikti. Bu insanlık dışı saldırı aynı zamanda yeni bir çatışma ve savaş dönemine atılan ilk adım oldu ve o günden bugüne Türkiye halkları büyük insanlık suçlarıyla karşı karşıya” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partinin genel merkezinde haftalık basın toplantısını düzenledi.

Ebru Günay’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son zamanlardaki NATO, ABD ve Rusya’yla yaptığı tüm görüşmeler Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına yapılacak saldırı izni yani Kürt kazanımlarını boğma amaçlıdır.

Kürt sorunun çözümünü, Tahran’da, Bağdat’ta, Moskova’da, Washington’da, başka başkentlerde bulamazsınız, çözüm bu topraklardadır, bu toprakların halklarının eşit ve özgür yaşam koşullarının yaratılmasındadır.

Bu zirvelerden çıkan sonuçların hiçbiri Türkiye halklarının yararına değildir, şimdiye kadar bu zirvelerden çıkan sonuçlar acı ve gözyaşından başka bu halka ve topluma bir şey vermedi, bundan sonra da vermeyecektir.

Bu zihniyet, Rojava devrimini boğmak için saldırı planlarından başka bir çıkar yol düşünemiyor, ülke ülke, başkent başkent yardım dileniyor.

“IŞİD güçlenirken seyirci kalınıyor”

Neden bu kadar düşmanlık besliyorsunuz halklara karşı, sizin düşmanlık beslediğiniz Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında barış hakim, ortak yaşam hakim. Bu topraklarda IŞİD karanlığı yenilgiye uğratıldı, kadınları köleleştiren zihniyet bozguna uğradı. Bu yüzden mi bu kadar öfkelisiniz?

IŞİD çeteleri Türkiye’nin içerisinde sayılabilecek sınırlarda tekrar güçlenmeye çalışırken, IŞİD liderleri güvenli bölge olarak buraları seçip, buralarda saklanırken iktidar sessiz ve seyirci kalıyor. Çünkü iktidarın tüm ajandası Kürtlere yönelik savaş ve operasyonlara göre hazırlanıyor.

Fakat biz bir kez daha buradan uyarmak istiyoruz: Kürt halkına karşı yürütülen düşmanlık ve savaşın kazananı halklar değil, saraylar, çeteler ve savaşla ömrünü uzatmaya çalışan despot iktidarlar olacaktır.

Kürt kazanımlarına, Kürt topraklarına saldırmak Kürt halkına, Ortadoğu ve Türkiye halklarına acı, yoksulluk, derin ekonomik kriz ve siyasi istikrarsızlık dışında hiçbir şey getirmedi, getirmeyecek. Bu bin kez denendi ve bin kez tecrübe edildi.

“Operasyon hazırlığı Suriye’yi kapsıyor”

“İktidarın hazırlığını yaptığı operasyon girişimi sadece Kuzey ve Doğu Suriye topraklarıyla sınırlı değil bir bütün olarak Suriye’yi de kapsayacak bir boyut taşıyor. Hem Kuzey ve Doğu Suriye yönetiminin hem de Suriye hükümeti yetkililerinin açıklamaları bu yönde.

Kuzey ve Doğu Suriye topraklarını işgal etme, Kürt kazanımlarını ortadan kaldırma politikası bugün bir kez daha, Suriye ve tüm Ortadoğu’da yıllardır sağlanmaya çalışılan istikrarı bozup, IŞİD ve türevi çetelerin tekrar güçlenmesine, yeni felaketlere, binlerce ölüme, milyonlarca göçe, mülteciye ve elbette ki büyük ekonomik kayıplara sebep olmaya gebedir.”

Paylaşın

DEVA Partisi Lideri Babacan: HDP İle Diyaloğu Kıymetli Buluyoruz

Karadeniz gezisi öncesi Erzurum’a giden DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Palandöken Kayak Merkezi’nde bir otelde düzenlenen toplantıda parti yönetimi, STK temsilcileri ve basın mensupları ile bir araya geldi.

İktidarı eleştiren Ali Babacan, “3Y ile mücadele edeceğiz diye yola çıkanlar, bugün, yoksulluk, yasaklar ve yolsuzluklarla anılır oldu” diye konuştu.

‘Altılı masaya oturmakla tek bir parti olmuyor’

DHA’nın haberine göre Babacan konuşmasının ardından basın mensupları ve STK temsilcilerinin sorularını cevapladı. Altılı masa ile ilgili bir üzerine Babacan, “Öncelikle şunu dikkate almamız lazım ki altılı masaya oturmakla bu siyasi partiler birleşip tek bir parti olmuyor. Ama biz ne yapıyoruz, uzlaşma ve mutabakat kültürümüzün bir gereği olarak bu memleketin meseleleri ile alakalı, acaba ortak çalışma alanları bulabilir miyiz diye bunu arıyoruz. Mesela parlamenter sistem konusundaki çalışmayı ben çok kıymetli buldum. Çünkü farklı farklı ideolojilerin farklı siyasi akımların temsil edildiği bir masada eğer ortak bir noktada buluşabiliyorsanız bu tüm Türkiye’nin ortak noktası olması açısından çok kıymetli.” ifadesini kullandı.

‘HDP ile diyaloğumuz var’

Ali Babacan, HDP ile ilgili soruya şöyle cevap verdi:

“HDP ile bizim bir diyaloğumuz var. Başka partilerin de diyaloğu olabilir. Ama diyalog ayrı bir konu işbirliği ayrı bir konu. Diyalog konuşuyor olabilmek demek. Altılı masada HDP yok. Yani hiçbir toplantıya katılmadı. Şu gerçeği de görmemiz lazım; bugünkü Anayasa’ya göre, bugünkü yasalara göre kurulmuş bir siyasi partinin ve belli bir kimliğin, belli bir iddianın temsilcisi olan bir partinin de demokratik sistemimizde yok görünmemesi lazım. Biz altılı masada işbirliği alanları tespit ediyoruz. İşbirliği ile yapıyoruz ama HDP ile diyaloğumuz var. İşbirliği alanı olur mu, olmaz mı o ileride başka konular. Şu anda bir şey söylemem zor. Fakat diyaloğun kendisini kıymetli biliyoruz. Bizim altılı masada olmamız ile ilgili olumsuz kanaatini beyan eden vatandaşımız da oluyor ama aynı zamanda, ‘aman bu çok önemli birliktelik oldu, bunu aman dikkat edin bozmamaya çalışın’ diyenlerde çok oluyor. Biz ikisini de çok önemsiyoruz.”

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

Demirtaş: PKK’nin Türkiye’ye Karşı Silah Bırakmasını İsterim

“HDP Türkiye partisi değil” eleştirilerinden seçim sürecine ve “HDP’nin PKK ile bağı var” iddialarına net olarak yanıt veren eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “PKK’nin Türkiye’ye karşı tümden silah bırakmasını isterim” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, t24’ten Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı. Söyleşinin bir kısmı şöyle.

t24’e yazdığınız son yazıda ‘HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız’ dediniz. Türkiye açılımından tam olarak kastınız nedir?

Öncelikle sizi ve Levent Bey’i, yeni dönemde aynı ekranda yeniden görebilmeyi umduğumu belirterek başlamak istiyorum.

HDP’nin programının da politikasının da son derece güçlü ve doğru olduğunu düşünüyorum. Sağ partilerin hiçbiri Türkiye partisi değilken HDP tam bir Türkiye partisidir. Çünkü Türkiye tek bir etnik kimlikten de tek bir inançtan da oluşmuyor. Bu açıdan HDP, temsil yönüyle Türkiye’deki her kesimi kapsıyor.

Türkiye’deki farklı kimlik ve inançları yok sayan ırkçı partiler bile kendilerini Türkiye partisi olarak tanımlıyorlar ve kimse de bunda bir sorun görmüyor. Dolayısıyla asıl Türkiye partisi olmayanlar sağ milliyetçi, ırkçı partilerdir.

Benim HDP için söylediğim, çizgisini daha görünür kılmak için çaba sarf etmesidir. Toplumun önemli bir kesimi bölünme, silah, şiddet, terör korkusu yaşıyor. İktidar da bu korkuları sürekli kaşıyarak öfkeyi HDP’ye yönlendiriyor. Dolayısıyla HDP bir günah keçisine dönüştürülmüş oluyor.

Bu cendereden çıkmak için HDP’nin daha fazla birlik ve barış mesajı vermesi, bu yönlü politikalarını somut ve görünür kılması yerinde olur. Gerekirse her gün birkaç kez, ülkeye iç barışı getireceğimizi, şiddeti kalıcı olarak sonlandıracak politikalarımızı aktarmak, bölünme diye bir gündemimiz olmadığını ikna edici şekilde anlatmak ve tüm toplumu barış, kardeşlik, duyguları etrafında buluşturmak zorundayız.

Bu açılımın parametrelerini netleştirir misiniz? Peki nasıl bir açılım?

İktidar tüm olanaklarıyla HDP’ye yönelik kirli propaganda ve algı çalışması yürütürken bizim yüzümüzü doğrudan halka dönerek niyetimizi, içten düşüncelerimizi bıkmadan ve usanmadan anlatmamız gerekir. “Biz zaten mağduruz, bizi anlamak zorundasınız” deyip yerimizde oturamayız.

Mithat Sancar’ın da son röportajında altını çizdiği gibi; HDP, PKK’nin uzantısı, sözcüsü ya da destekçisi değildir. PKK ile bir bağı yoktur. Bunu Türkiye kamuoyuna anlatabilmemiz gerekir. Demokratik siyaset yürüten bir partinin silahlı bir örgütle bağı olamaz.

Öte yandan, HDP’nin Kürt sorununa bakışı da çözüm önerileri de birçok partiden farklıdır ve en gerçekçi olandır. Bizim çözüm önerimiz askeri operasyon değil, diyalog ve müzakeredir. Diyalog ve müzakerenin yegane çözüm yolu olduğunu da topluma iyi anlatabilmek gerekir. Bu bakış açısı nedeniyle kimse HDP’yi, PKK’nin siyasi uzantısı gibi göremez.

Bu konular Türkiye toplumuna uygun bir dille ve doğru şekilde anlatılamadan siyaset alanını genişletmek mümkün olamıyor.

Tüm bunlarla birlikte, Türkiye’de demokrasinin gelişmesi hepimizin kurtuluşudur. Ekonomik sorunlar başta olmak üzere bütün sorunlarımızı ve Kürt sorununu çözümünü, ancak demokrasiyi büyüterek sağlayabiliriz.

Türkiye’nin yedi bölgesine de bunları tekrar tekrar, kardeşlik duyguları içinde anlatarak halkı kucaklayan politikalar üretmeliyiz.

Bir diğer önemli ifadeniz ‘HDP’nin yaşadığı mağduriyetler, siyasi kararlar alırken duygusal davranma gerekçesi olamaz. Türkiye’de değişim istiyorsak bunu kendimizden başlatma cesaretini göstermek zorundayız. Aksi halde, haklı olmamıza rağmen yeterince inandırıcı olamayız’. Nedir değişmesi gereken?

HDP, demokrasi iddiası en güçlü olan partidir. Dolayısıyla öncelikle parti içi demokrasiyi büyütmek ve kurumsal hale getirmek temel görevimiz olmalı.

Tüm önemli kararlar, tabanda halkın öznesi olduğu bir tartışma süreci işletilerek alınmalı. HDP bunu zaman zaman yapıyor ama daha sık ve yoğun yapılmalı.

İkincisi; tüm milletvekili, belediye başkanı ve belediye meclisi üyesi adayları mutlaka şeffaf ve demokratik bir ön seçimle belirlenmeli. HDP’de, ön seçimden çıkmamış hiçbir aday olmamalı. Bu noktayı, seçimler yaklaştıkça sık sık dile getireceğim.

Yine, bize yönelik saldırılar yoğun ve acımasızdır diye öfke dilini asla kullanmamalıyız, siyasi intikam duygularına kapılmamalıyız. “Bize şunu yaptılar, bunu dediler, o halde biz de sertleşeceğiz” demek yerine demokratik meşru mücadele zemininde kararlılıkla direnmeliyiz.

HDP büyük ve köklü bir partidir. Güçlü bir tabanı, büyük bir halk desteği vardır. Tüm zorlukları da aşabilecek iradeye sahiptir.

Aynı yazıda ‘Siyasetin ve şiddetin bir arada olamayacağını bizim de bildiğimizi, bütün sorunlarımıza Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözüm aradığımızı ve onurlu bir barış için ciddiyetle çalıştığımızı tüm Türkiye’ye en uygun dille, söylemle anlatmamız gerekir’ diyorsunuz. Bu cümlenizden yalnızca parmakların tetikten çekilmesi değil silahlara veda da anlaşılıyor. Çağrınızın muhataplarından biri devletse diğeri de PKK’mi? PKK artık silahlara veda demeli mi?

Evet, devlet de PKK de sorunu artık şiddet zemininin dışına çıkarmak zorundadır.

Ben mümkünse PKK’nin Türkiye’ye karşı silahları tümden susturmasını, bırakmasını isterim. Ancak ve ne yazık ki ortada iki temel engel var, bunları da herkesin bilmesi lazım.

İlki, Hükümet askeri operasyon dışında hiçbir seçeneği devreye koymuyor, tartışmıyor, silahta ısrar ediyor. Oysa biz PKK’nin ikna edilmesi gerektiğini savunuyoruz.

Burada da ikinci engel çıkıyor, o da İmralı tecrididir. Çünkü PKK’yi ikna edebilecek kişi Öcalan’dır, onu da yıllardır tecritte tutuyorlar.

Bu engellere rağmen PKK silahlarını susturursa bundan mutlu olurum. Ama deneyimlerimiz, bunun kolay olmadığını gösterdi maalesef.

‘Türkiye sınırlarının içinde ve dışında çatışma durumuna dair en etkili barış kurucu aktör Öcalan’dır’ diye bir yazınız var. İktidarın Öcalan ile görüşerek seçimlere doğru bir ‘avantaj’ yakalamaya çalışacağına dair spekülasyonlar yapılıyor. Nasıl bakıyorsunuz?

Hükümet silahların susması için Öcalan ile görüşürse doğru bir şey yapmış olur. Bu ülkenin evlatlarının canlarını kurtarmak, kimsenin karşı koyacağı bir şey olamaz.

Akan kanın durması AKP’ye oy getirir diye barışa karşı çıkmak ahlaken de siyaseten de yanlış olur. AKP’ye yarayıp yaramayacağını bilemem ama Türkiye toplumuna yarar, herkes nefes alır. Böyle bir durumda HDP seçmeni AKP’ye oy verir mi diye merak ediliyorsa bunun yanıtını ancak sandıkta görebiliriz.

HDP seçmeni tüm gelişmeleri, muhalefetin tutumunu, her şeyi iyice ölçer, biçer ve en doğru kararı verir. Ben, seçmenimize çok güveniyorum.

Sizce Türkiye’nin bugün bir numaralı sorunu Erdoğan’ın seçimde yenilgiye uğratılması mı?

Hayır, değil. Türkiye’nin bir numaralı sorunu ülkede demokrasi olmaması.

Erdoğan’ın gitmesi demokrasiyi otomatikman getirmiyor. Bizim üçüncü yol siyasetimiz tam da budur zaten. Biz AKP ve Erdoğan karşıtlığı ya da Altılı Masa taraftarlığı üzerinden siyaset yapmıyoruz. Sadece köklü, radikal demokrasiyi büyütmeye odaklanmış durumdayız.

Stratejik hedefimiz budur. Geri kalan her hamlemiz bu stratejiye uygun taktiklerdir. Taktiklerimiz değişkenlik gösterebilir ama stratejimiz değişmeyecektir.

Paylaşın

HDP’li Sancar: İktidar Ülkeyi İflasa Götürüyor

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “İktidar, bu ülkeyi iflasa götürmektedir, bir çöküş yaşanmaktadır. Ekonomi ile ilgili verileri buradan tek tek saymaya gerek yok. Halkımız her gün sofrasında, sokakta her alanda bu çöküşün sonuçlarını zaten yakıcı bir biçimde yaşıyor, baskılar, zulüm, yasak olağanlaşan şiddet toplumu çözüyor” dedi.

Sancar, “Oysa bir ülkede demokrasiyi kurabilmek için birlikte eşit yurttaşlık temelinde yaşayabilmek için öncelikle birbiriyle barış içinde yaşamayı beceren bir toplum olmak gerekiyor. Toplum olmadan demokrasi olmaz, barış kurulamaz. Bizler de bu ülkede toplumu eşit yurttaşlık ve demokratik cumhuriyet hedefleri etrafında sağlam bir şekilde yeniden inşa edebilmeliyiz” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP), 3 Temmuz’da gerçekleştirdiği 5’inci Olağan Kongre sonrası ilk toplantısını partinin Ankara Balgat’ta bulunan ek binasında gerçekleştirdi. Toplantının açılış konuşmasını yapan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, şunları söyledi:

“Ülke çoklu krizlerinden geçiyor, tarihinin en derin krizlerinin yaşandığı bir dönemdeyiz ama unutmayalım krizlerin en derin zamanı aynı zamanda çözüm imkanının da en fazla ortaya çıktığı zamanlardır.

Yeter ki bu imkanları değerlendirecek örgütlü bir siyasi güç, kararlı ve tutarlı bir alternatifi bir çözüm programı ortaya konulabilsin. HDP tam da bu çoklu krizlere karşı ülkede bütün sorunların çözüm olma iddiasıyla yoluna devam ediyor. Kongremizin bize verdiği en önemli görev de budur, direnmek bizim işimiz.

“Çözüm öneren bir partiyiz”

Bizler Türkiye’nin bütün sorunlarına çözüm öneren bir partiyiz. Gerçek çözümler öneren bir partiyiz. Gerçek çözümler önerebilmek için ülkenin sorunlarıyla samimi bir yüzleşmeye ihtiyacı vardır.

Bu ülkenin temel sorunlarıyla samimi bir şekilde yüzleşmeden krizleri aşmak, gerçek çözümleri halka mal etmek ve hayata geçirmek mümkün değildir. Yüzleşme iradesinin en büyük olduğu bir siyasi hareketin temsilcileriyiz.

“Türkiye’nin anahtar gücüyüz”

Hem mücadele birikiminin hem acı hem de umut birikiminin üzerine kurulmuş güçlü bir örgütlenme ve güçlü bir halk desteğine sahip bir partiyiz. Bunu her türlü saldırıya karşı dik durarak, direnerek ortaya koyduk.

Bizler hem siyasal programı olarak hem de sahip olduğu halk desteği ve gücü dolayısıyla bu ülkenin çözüm partisiyiz anahtar gücüyüz. Anahtar gücün sadece sayıyla,  oy oranıyla ile ilgili olmadığını defalarca belirttik. Evet, sayısal gücümüz önemlidir çünkü bu kadar kuşatmaya ve saldırıya rağmen halkın desteğini almaya devam ediyorsak yürüdüğümüz yol doğrudur.

“Tek gerçek Türkiye partisi HDP’dir”

Önümüzdeki dönem, özellikle bu yılın sonuna kadar geçecek altı ay pek çok konuda tablonun berraklaşması ile ilgili işaretlerin ve gelişmelerin artacağı bir dönemdir. Bizler bu döneme en güçlü ve en kararlı şekilde hazırlanmak zorundayız.

İşte sizler PM’ye yeni seçilen ve yeniden seçilen yoldaşlarımız bu tarihi sorumlulukla karşı karşıyadır. Çözüm biziz, sorunların tamamına çözüm programı sunacak birikimimiz var ve bu çözümleri hayata geçirecek kararlılığımız var.

Türkiye partisi sözünü eğer kullanacaksanız karşınızda tek gerçek Türkiye partisinin HDP olduğunu görürsünüz. Sadece PM’de değil aynı zamanda bu kongrede isimlerini duyurduğumuz danışma kurulumuz da aynı kaygılar ve amaçlarla belirlenmiştir. Bizler ortak görüşü değil ortak paydayı esas alarak oluşturduk PM ve Danışma Kurulu’nu.

“Bizi daralmak isteyenler kaybediyor”

HDP’yi dar bir alana sıkıştırmak isteyenler bunu başaramıyorlar. Başaramadıkça hırçınlaşıyorlar. Sadece fiziksel, hukuksal saldırılarla değil başka senaryolarla da HDP’yi daraltmayı önlerine hedef olarak koyanlar sürekli olarak kaybediyorlar.

Hayır, HDP onların sıkıştırmak istediği dar alana girmeyecektir. Türkiye’nin bütün sorunlarına demokrasi, eşit yurttaşlık, özgürlük, kalıcı barış temelinde çözüm getirecek parti olma hedefinden asla vazgeçmeyecektir.

“İktidar iflasa götürüyor”

İktidar, bu ülkeyi iflasa götürmektedir, bir çöküş yaşanmaktadır. Ekonomi ile ilgili verileri buradan tek tek saymaya gerek yok. Halkımız her gün sofrasında, sokakta her alanda bu çöküşün sonuçlarını zaten yakıcı bir biçimde yaşıyor, baskılar, zulüm, yasak olağanlaşan şiddet toplumu çözüyor.

Oysa bir ülkede demokrasiyi kurabilmek için birlikte eşit yurttaşlık temelinde yaşayabilmek için öncelikle birbiriyle barış içinde yaşamayı beceren bir toplum olmak gerekiyor.

Toplum olmadan demokrasi olmaz, barış kurulamaz. Bizler de bu ülkede toplumu eşit yurttaşlık ve demokratik cumhuriyet hedefleri etrafında sağlam bir şekilde yeniden inşa edebilmeliyiz.

“Yeni bir başlangıç için toplumsal sözleşme”

Yeniden inşa etme programını önümüze koyduk yeni bir toplumsal sözleşmeyi Türkiye’de en geniş kesimlerle birlikte oluşturmayı temel amaç olarak belirledik. Yeni bir başlangıç ancak yeni bir toplumsal sözleşme ile olur. Bunun hedefi de eşit yurttaşlık temelinde, özgürlük temelinde demokratik cumhuriyet olacaktır.

Cumhuriyetin 2’nci yüzyılına girerken bunu gerçekleştirecek güç buradadır HDP’dir, HDP fikriyatındadır. HDP’nin inşa etmeye çalıştığı, bunun için büyük emek sarf ettiği demokrasi ittifakındadır.

Önümüzü açacak sorunlardan, krizlerden çıkışın yolunu açacak şey tam da bu büyük ve kapsamlı demokrasi ittifakını kurmaktan geçiyor. Bu ittifakı ilmek ilmek kuruyoruz. İttifak sadece belli partilerle sınırlı bir birliktelik değil, kastettiğimiz demokrasi ittifakı bu ülkede haksızlıklara, adaletsizliklere, zulme ve sömürüye karşı en geniş kesimleri bir araya getirmektir.

“Savaş senaryoları hazırlanıyor”

Sorunların çözüm yolu budur. Kürt sorunu başta olmak üzere her türlü sorunumuzu ancak demokratik siyaset zemininde kurabiliriz. Önümüzdeki dönem iktidarın kaybetme paniği ile çeşitli tehlikeli senaryolara başvurma ihtimalinin de çok yüksek olduğu bir dönemdir.

Bir yandan savaş senaryoları hazırlanıyor hatta senaryodan öte plan aşamasına geçmiş savaş hazırlıkları söz konusu. Suriye’ye özellikle Rojava’ya yönelik bir işgal saldırısı gündemde ama sadece o değil Kürtlerin her alanda kazanımlarına yönelik saldırılar da yine bu iktidarın varlığını sürdürmesinin en önemli yolu olarak görülüyor.

“Barış ittifakı kurmak zorundayız”

Bizler demokrasi ittifakını her alanda savaş planlarına karşı bir barış ittifakı olarak kurmak zorundayız. Öte yandan kaos planlarıyla halkı yıldırmak ve halkın iradesini bir rehin alma planı da görünüyor.

Kaos planlarını da boşa çıkaracak en önemli şey bizlerin kararlı bir demokrasi mücadelesini en geniş kesimlerle kurmamızdan geçiyor. Bütün toplumsal demokrasi güçlerine ve muhalefete buradan uyarıda bulunuyoruz; savaş planlarına, kaos senaryolarına karşı uyanık olalım. Bunları hep birlikte boşa çıkaracak ortak iradeyi gösterelim.”

Paylaşın

AYM’den Figen Yüksekdağ Kararı: Seçilme Hakkı İhlal Edildi

Anayasa Mahkemesi (AYM),  Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın, milletvekili seçilmeden önce katıldığı bir anma nedeniyle, milletvekili seçildikten sonra mahkumiyet kararı verilmesi ve vekilliğinin düşürülmesine ihlal kararı verdi.

AYM, Adana 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27 Kasım 2013’te “örgüt propagandası”ndan 10 ay hapis cezası verdiğini, hükmün temyiz incelemesi sürerken, Yüksekdağ’ın 1 Kasım 2015’te milletvekili seçildiğini, yerel mahkemenin kararının ise 22 Eylül 2016’da Yargıtay 16’ncı Ceza Dairesi tarafından onandığı hatırlattı.

MA’nın haberine göre; AYM, Yargıtay’ın cezayı onamasının Anayasa’nın 83’üncü maddesini düzenleyen “yasama dokunulmazlığını” ihlali olduğunu belirtti.

AYM, Anayasa’nın 83’üncü maddesini düzenleyen yasama dokunulmazlığının, TBMM üyeliği kazanıldıktan sonra seçimden önce ya da seçimden sonra milletvekillerinin herhangi bir suç isnadıyla, tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı, yargılanamayacağı filleri kapsadığına işaret etti.

“Anayasa’ya aykırı”

AYM, dokunulmazlık kapsamında getirilen yasaklardan birinin de milletvekillerinin ceza mahkemesinde temyiz, istinaf dahil hiçbir ceza yargılama makamınca yargılanamayacağının altını çizdi.

Ceza yargılamalarına tabi tutularak yargılanan Mustafa Balbay ve Sebahat Tuncel ile ceza yargılamaları nedeniyle vekillikleri düşürülen Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu hakkında verdiği ihlal kararlarına atıfta bulunan AYM, Gergerlioğlu kararında yer alan gerekçeleri sıralayarak, bu konuda istediği yasal düzenlemeye işaret etti.

Yüksekdağ’ın yargılanmasının devam edilmesine Anayasa’nın 13’üncü maddesindeki “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir” hükmünün dayanak yapıldığına dikkati çeken AYM, 13’üncü madde belirtilen ölçütlere uymadığı sürece müdahalenin Anayasa’nın siyasi faaliyetleri düzenleyen 67’nci maddesine aykırılık teşkil edeceğinin de altını çizdi.

Yeniden yargılama talebine ret

Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesinde Anayasa’nın 14’ncü maddesindeki belirsizlik ve 13’üncü maddedeki “kanunilik” ilkesi şartının yerine gelmemesi nedeniyle verdiği ihlal kararına uzun bir atıfta bulunan AYM, 14’üncü maddedeki belirsizliğin giderilmesi için bir yasal düzenleme ihtiyacı olduğunu yineledi.

Yeniden yargılama talebini reddeden AYM, Yüksekdağ’ın düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine oy çokluğu ile karar verdi.

AYM, ihlaller nedeniyle Yüksekdağ’a 30 bin TL manevi tazminat ödenmesine, Yüksekdağ’ın maddi kaybına dair belge sunmaması nedeniyle maddi tazminat talebinin ise reddine karar verdi.

Paylaşın

1200 Koltuk İçin Bürokrat Aranıyor

Oksijen’den Gazeteci Gökçer Tahincioğlu, son yazısında, AK Parti’nin kadrolaşma sürecine ve sorunlara dikkat çekti. AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçime girip kaybetmesi durumunda bürokrası de yaşanacak boşluklara dikkat çeken gazeteci Tahincioğlu, Altılı Masa’nın da bu konuda çalışmaları olduğunu belirtti.

Gökçer Tahincioğlu’nun “1200 koltuk için bürokrat aranıyor” başlıklı yazısı şöyle:

Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimin yaklaşması, muhalefetin 20 yıllık AKP iktidarı döneminde ilk kez seçimi kazanmak konusunda bu kadar iddialı olması, tartışmaların da boyutlanmasına yol açıyor.

Bu tartışmalardan biri de olası bir iktidar değişikliğinde yeni hükümetin 20 yılda oluşan AKP kadrolarıyla nasıl uyum içinde çalışacağı konusunda.

İktidara yakın bazı isimler sadece bu durumun bile iktidar değişikliğinin Türkiye’nin yararına olmayacağır gösterdiğini savunuyor.

Türkiye’de bürokratik kadrolara yönelik gelenekler de değişimin çok kolay olmadığını gösteriyor. Gene alışkanlık geçmişte üçlü kararnameyle atanan üst düze bürokratların sadece iktidar değiştiği için görevden alınamayacağı yönünde. Zira eski uygulamalar, görevden alınan bürokratların yargı kararıyla eski görevlerine dönebildiğini, yeniden göre almaları durumunda yargının net bir şekilde göreve

başlatılmaları yönünde kararlar verdiğini, bu davaların da yıllar sürdüğünü gösteriyor.

Ancak tartışmalarda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra getirilen yeni kural ve düzenlemeler göz ardı ediliyor.

Kararnamede tek tek pozisyonlar belirtilmiş

Bu tartışmaların yanıtı Cumhurbaşkanlığı’nın 10 Temmuz 2018 tarihli, 30474 sayılı “Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” nde gizli.

“3 Numaralı Kararname” olarak anılan kararnamenin 4. maddesinde, 1 No’lu Cetvel olarak nitelenen listede yer alan bürokratların görev süreleri ele alınıyor. Kararnamenin ilgili düzenlemesi şöyle:

“Bu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine ekli (I) sayılı cetvelde yer alanların görev süresi, atandıkları tarihte görevde bulunan Cumhurbaşkanının görev süresini geçemez. Cumhurbaşkanının görevi sona erdiğinde, bunların görevi de sona erer. Ancak bunlar, yerlerin atama yapılıncaya kadar görevlerine devam eder. Görev süreleri sona erenler yeniden atanabilir. Bunlar, görev süreleri sona ermeden de Cumhurbaşkanınca görevden alınabilir.”  Bu düzenlemeye göre No’lu Cetvel’de yer alan makamlara atananların görev süresi Cumhurbaşkanlığı seçimi ile doluyor. Seçilen Cumhurbaşkanı’nın her koşulda bu görevlere yeniden atama yapması ya da bu koltuktaki kişinin görevini sürdürmesine yönelik bir karar vermesi gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeniden cumhurbaşkanı seçilse bile kararnameye göre bu kadrolara yeniden atama yapmak zorunda. Erdoğan değil de bir başka ismin cumhurbaşkanı seçilmesi halinde de bu kadroların tamamı otomatik olarak boşalacak ve yeniden atama yapılacak.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kararnamesi eskiden farklı olarak, aynı zamanda hükümet başkanı da olan yeni Cumhurbaşkanı’na kendi kadrolarıyla çalışma imkanını sunuyor.

MİT Müsteşarından Diyanet İşleri Başkanı’na, TRT Genel Müdürü’nden Merkez Bankası Başkanı’na, valilerden rektörlere kadar yüzlerce makam ve kadro sıralanıyor.

Buna göre cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra, seçilecek ismin yaklaşık olarak 1200 ismi bu makamlara ataması gerekiyor.

Atanmayanın yargıyla dönme şansı yok

Buna göre valiler, rektörler, YÖK üyeleri, müsteşarlar, üst düzey kuramların genel müdürleri ve yönetim kurulu üyeleri seçimle birlikte koltuklarından kalmak zorunda olacak. Yeniden bu göreve atananlar, cumhurbaşkanı görevde kaldığı ve kendisinden memnun olduğu sürece görevim sürdürebilecek. Ancak yeniden atanamayanlar için kararnamedeki düzenleme açık olduğu için yargı kararıyla bu göreve dönme şansı olmayacak. Yargıya “Neden yeniden atanmadım” başvurusu yapılması olası değil Anketlerin moralleri yükselttiği altılı masada hem seçime yönelik umutların büyük olması hem de söz konusu düzenleme bedeniyle hummalı bir çalışma yürütülüyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, daha önce bürokratları uyarmış ve yeni dönemde liyakati esas alacaklarını söylemişti. CHP, İYİ Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’den oluşan altılı masada da bu konu da gözden geçirildi. Alman bilgiye göre liderlerin talimatıyla cumhurbaşkanının değişmesiyle boşalacak kadrolar için çalışma başlatıldı. Listeler üzerinde çalışan komisyon, liderlere tüm koltuklar için isim önerecek.

Altılı masanın ortakları bu çalışmaya büyük önem veriyor. Sızan bilgilere göre cumhurbaşkanının değişmesiyle birlikte, hemen ertesi gün bütün bu kadrolara hemen atama yapabilecek şekilde bir hazırlık yürütülüyor.

Liderlerin listeler konusunda ortaklaştığı başlık liyakat. Bu nedenle kızağa çekilen, kıyıda koşede kalan bürokratların isimleri gözden geçiriliyor, ilk kez atanabilecek isimler değerlendiriliyor.

Paylaşın

Siyasete Yaz Tatili Yok, Muhalefet Sahada Olacak

Meclis kapandı, siyasete verilen bayram arası gelecek hafta bitecek. Uzun süredir sahada olan muhalefet partileri yaz aylarını da yoğun bir tempoda geçirmek için planlamalarını yaptı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurmaylarına, “Millet bunca sorunla boğuşurken, ülke sıkıntıdayken tatil yapma hakkımız yok. Meclis’in açılacağı 1 Ekim’e kadar sahada olacağız, maratona devam edeceğiz” dediği biliniyor.

CHP 2 ayda 8 ilde grup toplantısı yapacak

Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın haberine göre; Parti programına göre ağustos ayı başından ekim ayına kadar geçen iki ayda her hafta bir ilde grup toplantısı yapılacak. 2 Ağustos’ta ilk olarak Ağrı ile başlayacak grup toplantıları bir sonraki hafta Edirne’de olacak. Diğer 6 grup toplantısı da ağırlıklı olarak CHP’nin az oy aldığı İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesi illerinde yapılacak. Ekim ayına kadar her salı saat 13.30’da farklı illerde yapılacak grup toplantılarında Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından sonra milletvekilleri o kentin ilçelerinde çalışmalar yürütecek.

CHP’nin Mersin’de başlattığı, İstanbul ile devam eden Milletin Sesi mitingleri de yaz aylarında sürecek. 23 Temmuz’da Balıkesir’de yapılacak mitingin ardından yazın 1-2 kentte daha miting olması bekleniyor. Bu arada parti bünyesinde kurulan Doğu, Karadeniz, esnaf ve ekonomi masalarının çalışmaları da yaz boyunca devam edecek.

Akşener 2. Türkiye turuna başladı

İYİ Parti de hem genel başkan düzeyinde hem de parti yöneticilerinin ayrı programları kapsamında yaz boyunca sahada olacak. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Ocak 2020’de başladığı il ve ilçe ziyaretleri kapsamında 81 kent turunu geçtiğimiz aylarda tamamladı. İkinci turunda 15 il ziyaret eden Akşener yaz boyunca aynı tempoda çalışmaya devam edecek. Gittiği illerde ilçeleri de ziyaret eden Akşener’in bugüne kadar 400’ün üzerinde ilçeye gittiği seçime kadar da bunu 922’ye tamamlayacağı ifade ediliyor. Parti yöneticileri Akşener’in Türkiye’nin tüm ilçelerine giden lider olarak tarihe geçeceğini kaydediyor.

İYİ Parti genel merkez planlamasına göre Akşener yaz boyunca her hafta 3-4 kente gidecek. Akşener’in gelecek hafta ziyaret edeceği kentler Samsun, Ordu ve Giresun olacak. Akşener’in yanı sıra parti yöneticileri de farklı illerde çalışmalar yürütecek.

HDP’de hedef 1 Eylül Dünya Barış Günü

HDP 3 Temmuz’da gerçekleştirdiği 5. Olağan Kongresi’nin ardından bu hafta sonu parti organlarını oluşturacak. 17 Temmuz Pazar günü toplanacak yeni Parti Meclisi MYK üyelerini belirleyecek. Yeni MYK’nın da 18 Temmuz’da ilk toplantısını yapıp yaz programını da oluşturması bekleniyor. Parti yöneticileri programın hafta başında netleşeceğini ifade ederken yaz boyunca hem iki eş genel başkanın hem de parti yöneticisi ve milletvekillerinin sahada olacağını ifade ediyor. Farklı illerde halk buluşmaları, toplantılar yapılacağını kaydeden HDP yöneticileri özellikle 1 Eylül Dünya Barış Günü için özel çalışmalar yapılacağını kaydediyor.

Gelecek Partisi iki koldan çalışacak

Gelecek Partisi’nde de saha çalışmaları yaz boyunca iki koldan sürecek. Genel Başkan Ahmet Davutoğlu il ziyaretlerini sürdürürken partisinin bölge toplantılarına katılacak. Gelecek hafta Giresun ve Balıkesir’e gidecek olan Davutoğlu’nun İstanbul ve Ankara’nın ilçelerine de yaz boyunca ağırlık vermesi bekleniyor. Gelecek Partisi’nde 19 genel başkan yardımcısı ve gölge kabine olarak nitelendirilen politika kurullarındaki yöneticiler de yaz boyunca belirlenen illerde özel çalışma yürütecek. Gidilen il ve ilçelerde esnaf ziyaretleri yapılacak, halk buluşmaları gerçekleştirilecek, yerel medyaya ziyaretler yapılacak.

Ali Babacan il ziyaretlerini sürdürecek

Yeni kurulan siyasi partiler Gelecek Partisi ve DEVA Partisi de yoğun bir yaz çalışması için planlama yaptı. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan il gezilerini yaz boyunca sürdürecek. Gelecek hafta başlayacak ve 4 gün sürecek program kapsamında Babacan Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Rize ve Artvin’i ziyaret edecek. Yaz boyunca her hafta bu şekilde ziyaretler devam edecek.

Muhalefet partilerinin yaz ayları için planladığı bu çalışmalar Meclis çalışmaları başladıktan sonra yeniden programlanacak. Seçim takvimi belli olduktan sonra ise ayrı kampanyalar düzenlenecek.

Paylaşın