Selahattin Demirtaş’tan Dikkat Çeken Yazı

Halen Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bugünlerde çokça tartışılan, ‘siyaset esnafı’ olarak da nitelenen ‘Profesyonel siyasetçi’leri yazdı.

+Gerçek için kaleme aldığı ‘Siyaset politikacılara teslim edilemez’ başlıklı yazısında Demirtaş, bazı politikacıların sıkça kullandığı “siyaset üstü yaklaşalım” ifadeleri üzerinde durdu.

Siyasetçiliği ‘meslek olarak’ görenler için “Bütün siyasi partilerde bu tiplerden az ya da çok vardır” diyen Selahattin Demirtaş’ın yazısı şöyle:

‘Bu konuyu siyaset üstü, siyaset dışı şekilde ele almalıyız.’

Sanırım siz de çokça duymuşsunuzdur bu sözü. Bugünlerde daha sık kulağıma çalınmaya başlayan bu söz, bu absürt yaklaşım aslında çok şey anlatıyor. Genel başkanların, milletvekillerinin bile hoyratça kullandıkları bu sözle belki de “partiler üstü” demeye getiriyorlardır, bilemiyorum. Ancak günümüz toplumlarında herhangi bir olaya ya da olguya siyaset dışı, siyaset üstü demek ya kurnazca bir aldatmacadır ya da siyasetin ne olduğundan habersiz olmaktır.

Bir konuya “siyaset üstü yaklaşalım” demekle ne demiş oluyorlar? Yani “birbirimize ayak oyunu yapmayalım, sırf partilerimizin çıkarı için gerçekleri çarpıtmayalım, belden aşağı vurmayalım, halkı kandırıp aldatmayalım, en azından bu olayda halkın yararını esas alalım” mı diyorlar?

Evet, aynen bunu diyorlar aslında. Çünkü bu siyasetçiler için siyaset tamı tamına budur. Dürüstçe yapılan işe, toplumun sorunlarını çözmek için verilen samimi uğraşa siyaset denmiyor bunlara göre. Ve yine bu profesyonel siyasetçilere göre siyaset sadece partiler aracılığıyla yürütülen bir uzmanlık faaliyetidir. Sosyal alanda, ekonomik alanda, sivil toplumda, yargıda, üniversitede, sendikada, tarlada, fabrikada, metrobüste, camide, kışlada siyaset yokmuş gibi yanlış bir düşünceye herkes inansın istiyorlar.

Her şey siyasetin konusudur

Oysa aile ilişkileri de politiktir, kadın ile erkek ilişkileri de. İşveren ile işçi ilişkileri de politiktir, yöneten ile yönetilen, ezen ile ezilen ilişkileri de. Kasabın, manavın, fırıncının müşterisiyle alışverişi de politiktir, kiracının ev sahibiyle ilişkisi de.

Orman yangınları da politiktir, kadın cinayetleri de. Doğayla ilişkilerimiz de politiktir. Savaş da politiktir, barış da. Evlenmek de politiktir, boşanmak da. Tatil yapmak ya da yapmamak bile politikayla ilgilidir.

Yaşamda, toplumsallığın içinde olup biten her şey siyasetin konusudur. Kalabalık toplumlar halinde yaşayıp da kendi aramızdaki, egemen ile aramızdaki, diğer toplumlar ile aramızdaki sorunlara çözüm bulabilmek için binlerce yılda adım adım geliştirip bugün bir bilim dalına dönüştürdüğümüz siyaset ne yazık ki en çok kirlenen, yıpranan ve içi boşaltılan kavramlardan birine dönüştü. Öyle ki “bana siyaset yapma” şeklinde bir deyim bile olumsuz anlam yüklenerek günlük konuşma diline girmiş durumda.

Şimdi ben bu yazıyı yazdım diye tüm siyasi çarpıklıklar bir anda düzelecek değil elbette. Ne böylesi safiyane bir amacım ne de niyetim var. Çünkü siyasi partilerde siyaset o kadar profesyonelleşmiş ki, o kadar uzmanlık payesi biçilmiş ki siyasetçilere, bu yazıyı hiçbiri üstlerine alınmazlar. Alınsalar da umurlarında olmaz. Çünkü bu tür siyasetçiler için siyaset bir iştir, bir meslektir.

Duruşlarına şöyle bir baksanız acayip politiktirler. Politikanın her türlü kurnazlığını, girdisini çıktısını, getirisini götürüsünü iyi bilirler; politikanın kurdudurlar. Maşallah hepsi çok iyi politikacıdırlar; bilmedikleri, ahkâm kesmedikleri hiçbir konu yoktur. Her konunun baş uzmanıdırlar, koltuğa oturdukları gün aniden bir aydınlanma yaşarlar ki o güne kadar doğru düzgün kitap bile okumamışlardır. Ama keramet koltuktadır; oturdukları anda ekonomiden sağlığa, dış politikadan tarıma, ulaşımdan hayvancılığa, eğitime yargıya, tarihten antropolojiye, kuantum fiziğinden nükleer tıbba kadar her bilgi bir anda koltuktan vücutlarına zerk edilir.

Kerameti kendinden menkul bu siyasi tipler kendilerini hemen o anda toplumun üstünde, dev aynasında görmeye başlarlar. Ne hadlerini bilirler ne de kendilerini. Siyasetin öznesinin birey ve toplum olduğunu unutuverirler.

Kimse üstüne alınmaz

Neden böyleler, biliyor musunuz? Çünkü politiktirler ama ahlaksızdırlar. Erdemden yoksundurlar. Erdemin ne olduğuna dair en küçük bir düşünceleri bile yoktur.

Bütün siyasi partilerde bu tiplerden az ya da çok vardır. Ama dediğim gibi, kimse kendi üstüne alınmaz, kesin öbür arkadaş için geçerlidir bunlar!

Pek çok şeyi seçerken çok titiz davranıyoruz. Bütün geleceğinizi teslim edeceğimiz kişileri seçerken de aynısını yapalım lütfen. En azından bir bakalım, o koltuğa layık mı değil mi.

Bundan da önemlisi, daha iyisine layık olduğunuza inanıyorsanız kendinizi siyasetin öznesi haline getirin. Her yerde örgütlenin, siyaseti asla siyasetçilere bırakmayın. Seçmeniz gerektiği yerde de çok titiz davranın ve liyakatin yanında mutlaka ahlakı da arayın.

Sorunları çözebilmenin ilk adımı budur. Yani herkes siyaset yapmalı ve siyasetin öznesi olmalıdır.

Paylaşın

Yöneylem Araştırma: Muhalefet Adaylarının Hepsi Erdoğan’ı Yeniyor

Yöneylem Araştırma 27 ilde 2400 kişi ile 28 Temmuz- 1 Ağustos arasında yaptığı Temmuz 2022 araştırmasının sonuçları yayınlandı. Yüzde 95 güven aralığındaki araştırmada kararsızlar “dağıtıldıktan sonra” Cumhur İttifakı’nın 35,6’da kaldığı Millet İttifakı’nın ise 44,3’e yükseldiği görüldü.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde de seçmenle muhalefet adaylarına yöneliyor. Çalışmaya göre Millet İttifakı, kararsızlar dağıtılmadan önce yüzde 35.4 oranında oy alırken Cumhur İttifakı yüzde 28.4 seviyesinde kaldı. Ankette ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçiminde de seçmenin tercihinin muhalefet adayı olduğu görüldü.

Yöneylem tarafından 27 ilde 2400 katılımcı ile 28 Temmuz- 1 Ağustos tarihleri yapılan araştırmanın sonuçları kamuoyu ile paylaşıldı.

MHP baraj altında

Kararsızlar ve oy kullanmayacaklar dağıtıldıktan sonra milletvekili genel seçimlerinde genel görünüm aşağıdaki tabloda görüldüğü şekilde oluştu, önemli ayrıntı Cumhur İttifakı ortaklarından MHP’nin yüzde 7 olarak belirlenen yeni seçim barajının altında kalması.

Türkiye iyi yönetilmiyor

Yöneylem’in Temmuz araştırmasında katılımcılara yönelttiği “Türkiye nasıl yönetilmektedir?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 63.7’si “kötü yönetilmektedir” yanıtını verirken yalnızca 23.1’i “iyi yönetilmektedir” yanıtını verdi.

Seçmen parlamenter sistemi istiyor 

Araştırmada katılımcılara “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mi, Parlamenter Sistem mi?” diye sorulduğunda ise Parlamenter Sistem diyenlerin oranı yüzde 66.4 seviyesinde seyretti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diyenlerin oranı ise yalnızca yüzde 28.5 oldu.

Erdoğan’ı “asla istemeyenler” yüzde 58,4

Önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olması halinde oy verir misiniz? sorusuna katılımcıların yalnızca yüzde 30.7’si “kesinlikle oy veririm” yanıtını verirken, “asla oy vermem” diyenlerin oranı ise yüzde 58.4 oldu.

Muhalefet adaylarının hepsi Erdoğan’ı yeniyor 

Yine çalışmada katılımcılara sorulan sorular arasında yer alan “Erdoğan mı, muhalefet adayı?” sorusuna muhalefet adayı diyenlerin oranı yüzde 54.3 iken Erdoğan diyenlerin oranı yalnızca 33.1 oldu..

  • Erdoğan ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kalması halinde Erdoğan diyenlerin oranı 38.3 olurken Kemal Kılıçdaroğlu diyenlerin oranı ise yüzde 47.8 seviyesinde seyretti.
  • Erdoğan, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu karşısında yüzde 37.1 oranında oy alırken İmamoğlu 50.9 seviyesinde seyretti.
  • Son olarak ABB Başkanı Mansur Yavaş karşısında ise Erdoğan yüzde 31.2 oy alırken Mansur Yavaş’ın yüzde 61.5 oranında oy aldığı görüldü.

Muhalefete güven artıyor

Ekonomiyi iktidarın mı yoksa muhalefetin mi daha iyi yöneteceği yönündeki soruya katılımcılar yüzde 46.3 muhalefet yanıtını verirken iktidar diyenlerin oranı yüzde 35 oldu. Hiçbiri yanıtını verenlerin oranı ise 10.2 seviyesinde seyretti.

İktidar hiçbir alanda güven vermiyor

  • Demoktarik düzen, hak ve özgürlükler alanında muhalefetin daha iyi bir savunucu olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 53.7 olurken bu oran iktidar için yüzde 32.4 oldu.
  • Yaşam tarzına saygı noktasında ise iktidar yüzde 34.1 seviyesindeyken muhalefet yüzde 53.1 oranında seçmenden karşılık buldu.
Paylaşın

Buldan: Asla Diz Çökmeyiz, Biat Etmeyiz

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) “Çözüm Biziz, Savaşa ve Sömürüye Hayır” mitingi, Diyarbakır’ın ardından İstanbul’un Kartal ilçesinde düzenlendi. Saat 16.00 sıralarında miting alanına girişler başladı.

Binlerce kişi için Marmaray’ın Kartal istasyonundan başlayan bir güvenlik şeridi oluşturuldu. Birçok noktada polis, çok sayıda gözaltı aracı ve TOMA da hazır bekletildi.

Polisler, “Aysel Tuğluk serbest bırakılsın” pankartının miting alanına sokulmasını engellemeye çalıştı. HDP’liler ve polisler arasında gerginlik yaşandı.

HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü pankartın suç unsuru olmadığını ve asacaklarını söyledi. Polisin engelleme çabasına rağmen alana demans tanısı konulan ve Adli Tıp Kurumu (ATK) raporu nedeniyle tahliye edilmeyen Aysel Tuğluk’un fotoğrafları asıldı.

Birol: Onların büyük fotoğrafı 5’li çete

Miting, HDP İstanbul İl Başkanı Ferhat Encü’nün konuşmasıyla başladı. Encü’nün ardından İstanbul İl Eşbaşkanı İlknur Birol söz aldı. Birol, şöyle konuştu:

“Büyük fotoğrafı siz görmüyorsunuz diyorlar. Biz o fotoğrafa bakınca mafya babası görüyoruz, savaş baronlarını görüyoruz, tacizcileri ve tecavüzcüleri görüyoruz, kadın katillerini görüyoruz. 5’li çeteyi görüyoruz. Onların büyük fotoğrafı bu.

Kadınlar, gençler, Aleviler, Sünniler, Kürt halkı burada mı? Türkler burada mı? Devrimciler-sosyalistler burada mı? Evet. Bu fotoğraf ne diyor? Savaşa, sömürüye, tecrite hayır diyor. Ve diyor ki bu fotoğraf ‘Çözüm HDP'”

Çiçek: HDP umuttur umut dimdik ayakta

Daha sonra konuşan HDK Eşsözcüsü Cengiz Çiçek ise, kitleyi selamlayarak konuşmasına başladı:

“Selam olsun yürüttüğü özgürlük mücadelesiyle AKP iktidarında mecal bırakmayanlara. Selam olsun haremilerin saltanatını sallayan Şehr-i İstanbul’a. Savaşa, sömürüye hayır diyoruz. Yıllardır amasız fakatsız savaşa hayır dedik. Ve binbir bedel ödedik. Bugün birileri çıkmış HDP’yi ve ona gönül verenleri teröristlikle suçluyor.

AKP-MHP iktidarı yalanlar siyasetine devam ediyor ve diyor ki biz yerli ve milliyiz. Kendi halkını açlık sınırında tutanlar halkçı olabilir mi? Ukrayna-Rusya savaşında sözümona barış elçisi geçinenler Kürtlere coğrafyanın her yerinde savaş politikaları dayatıyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilenlerden dost olabilir mi?

Tek talebi insanca yaşamak olan emekçilerin önüne polis barikatları koyan anlayıştan bu ülkeye iyilik gelir mi? Ormanlar yanıyor. Bunu dahi kriminalize etmeye çalışıyorlar. Yanan ormanların yerine otel dikenlerden dost olur mu? AKP-MHP iktidarı korsan bir iktidardır, bir kumpas iktidarıdır.

Siz kimsiniz diye soran olursa biz Edirne zindanında tutsak edilen Selahattin Demirtaş’ız, Kandıra’da Figen Yüksekdağ’ız, biz Kandıra’da hasta tutsak Aysel Tuğluk’uz. Biz Avrupa’da sürgündeki Hatip Dicle’yiz. Biz sürgünde yaşamak zorunda bırakılan Ertuğrul Kürkçü’yüz. İzmir’de Deniz Poyraz’ız. Amed’de yatan Tahir Elçi’yiz. Biz Ahmet Kaya’yız.”

Konuşmaların ardından sahneye Adalet Nöbetindeki anneler çıktı.

Buldan: Asla diz çökmeyiz, biat etmeyiz

Mitingin son konuşmasını HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, yaptı. PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik görüş yasağı ve HDP’nin kapatma davasına dikkat çeken Buldan, şunları söyledi:

“Bizimle sandıklarda baş edemeyenler HDP’yi kapatma davasıyla, kriminalize etme çabalarıyla saldırılarına devam ediyorlar. Biz sizinle başa çıkmayı biliriz. Sizin önünüzde asla diz çökmeyiz, size biat etmeyiz.

Bir gece ansızın girebiliriz diyorlar. Nereye girmek istiyorlar? Rojava’ya, Şengal’e, Mahmur’a. Onların zihniyetinde bu savaş konseptini devreye sokmak var. Türkiye halkları buna asla prim vermeyecek. Türkiye halkları savaş değil, barış istiyor, çözüm istiyor, diyalog istiyor. Kaybedeceklerini çok iyi biliyorlar.

“En büyük sorun Kürt sorunudur”

Bunlar çalıyorlar, çalıyorlar, çalıyorlar. Tüm bunları savaş çığırtkanlıklarını kapatmak için yaptıklarını biliyoruz. Bu ülkedeki en büyük sorun Kürt sorunudur. Bunu kimse inkâr edemez. Bu ülkede bir süreç yaşandı. Barış ve müzakere sürecinde Sayın Öcalan devredeydi.

Üç yıl devam eden bir süreçte herkes geleceğine umutlu bakıyordu. Hiç kimsenin kapısının önüne cenazeler gitmiyordu. Çünkü bir barış süreci vardı. Ancak bunlar barışı istemedikleri için, barıştan korktuları için bugün İmralı’da Sayın Öcalan’la hiçbir görüşme yapılamıyor. Bu bir insanlık suçudur.

Tecridin bir an önce son bulması çağrısını bir kez daha yeniliyoruz. Tecrit kilidi, bütün sorunları kilitlemiştir. Tecrit kalktığı andan itibaren bu ülkede herkes geleceğine umutla bakmaya bir kez daha devam edecektir.”

Miting, Grup Lawje konseri ardından sonlandırıldı.

Paylaşın

‘7’li İttifak’ın Adı Ne Olacak?

“7’li ittifak”, “7’li masa” olarak tarif edilen yapının kendisine bir de isim koyması bekleniyor. Kulislerde daha önce “Demokrasi İttifakı”, “Halk İttifakı” gibi öneriler dile getirilmişti. Ancak yapılan son tartışmalara göre iki öneri de kabul görmedi.

HDP’nin çağrısıyla bir araya gelen Türkiye İşçi Partisi, (TİP) Emek Partisi, (EMEP) Toplumsal Özgürlük Partisi, (TÖP) Emekçi Hareket Partisi, (EHP) Halkevleri (HE) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun (SMF) oluşturduğu ‘7’li masa’ ağustos ayının ikinci yarısında ortak bir deklarasyon yayınlamaya hazırlanıyor.

Türkiye’nin sorunlarına yönelik çözüm önerilerini ve iş birliğinin ilke ve hedeflerini içerecek deklarasyon, İstanbul’da düzenlenecek geniş katılımlı bir toplantı ile kamuoyuna duyurulacak.

Deklarasyon açıklamasında bugüne kadar “7’li ittifak”, “7’li masa” olarak tarif edilen yapının kendisine bir de isim koyması bekleniyor.

Kulislerde daha önce “Demokrasi İttifakı”, “Halk İttifakı” gibi öneriler dile getirilmişti.

Ancak yapılan son tartışmalara göre iki öneri de kabul görmedi.

Öncelikle bu iş birliğinin ‘ittifak’ mı, ‘hareket’ mi, ‘inisiyatif’ mi olarak ifade edileceğine karar verilecek. Bu kararın ardından isimlendirme yapılacak.

Kulislere göre üzerinde en çok konuşulan isimler arasında “Demokratik Halk İttifakı/Hareketi/İnisiyatifi”, “Emek ve Demokrasi İttifakı/Hareketi/İnisiyatifi” ve “Umut Hareketi” yer alıyor. Bunların dışında yeni önerilerin de tartışılacağı ifade ediliyor.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

HDP’den Diyarbakır Mitingi: Çözüm Soçi Değil, Çözüm İmralı

Halkların Demokratik Partisi (HDP), “Çözüm Biz’de, savaşa ve sömürüye hayır” şiarıyla Diyarbakır’ın istasyon Meydanı’nda düzenlediği bölge mitingi sona erdi.. Mitinge Urfa, Antep, Adıyaman, Dersim, Batman, Siirt, Şırnak ve Van gibi bölge illerinde de katılanlar oldu.

Mitinge katılan kitle 3 arama noktasından geçtikten sonra alana girebildi. Miting, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit, Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılar, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırı tehditleri, hasta ve infazı yakılan tutuklular ve ekonomik kriz gündemleriyle düzenlendi.

Mitinge Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Berdan Öztürk, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz ve HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın yanı sıra milletvekilleri de katıldı.

Yöresel kıyafet giyen Antepli 4 gencin elbiselerinden dolayı miting alanına girişleri engellendi. Şal û şepik giyen gençlerin alana girmesi için girişimde bulunan HDP milletvekilleri Hişyar Özsoy ve Pero Dündar’ın çabası da yetersiz kaldı. Gençler, “Üstümüzdeki yeleğin cepleri çok diye bizi alana almak istemiyorlar. Böyle saçmalık olmaz” diyerek tepki gösterdiler.

‘İşte meydan, işte halk iradesi’

Kürtçe, Zazaca ve Türkçe herkesi selamlayarak mitingin açılış konuşmasını yapan HDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı Gülistan Atasoy şunları söyledi:

“Özgürlük türküsü, sevdası öyle göçlük bir ruhtur ki hiçbir sıcaklık ona engel olamaz, işte İstasyon Meydanı da bunu gösteriyor. Amed gene tarih yazıyor bugün. Tecrit ve savaşa karşı çıkıyor ve demokrasiyle ders veriyor. Kürt halkının hiçbir baskıya teslim olmayacağını söylüyor Amed. İşte meydan işte irade ve halk. Demokrasinin ve barışın umudusun Amed.”

‘Er ya da geç çözüm masasına geleceksiniz’

Mitingde konuşan DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, “Türkiye ciddi bir ekonomik krizdedir” diye başladığı konuşmasına şöyle devam etti:

“Sebebi faşişt AKP ve MHP hükümetidir. 5 Nisan 2015 yılında PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi ağırlaştırdınız. Kürtçe üzerindeki tecridi ağırlaştırmak istediniz ama bu planınız tutmadı. Çare İmralı’da, Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüdür. Herkes aklını başına alsın, biz efendileri kabul etmiyoruz. Kürtlerin tarihinde cezaevinde Mazlum ve Mahirlerin kişiliklerinde Kürt halkının iradesini almak istediler ancak onları iradeleriyle tarihe isimlerini yazdırdılar.

Mücadele şüphesiz her zaman devam edecek. Helalleşme diyorlar ama Dersim, Roboski ve Zilan katliamlarıyla yüzleşilmedikçe helalleşme olmaz. Her saldırınız günbegün bizi güçlendiriyor. Öcalan ile görüşmek hesabınıza gelmedi ve çözüm sürecini bozdunuz. Ama er ya da geç o çözüm masasına geleceksiniz.”

‘Halk HDP fikriyatına sahip çıkmak için burada’

Mitingde Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz de konuştu. Bütün zorluklara ve engellemelere rağmen “Amed halkının faşist iktidara cevap vermek için” meydanı doldurduğunu söyledi.

Aydeniz şunları belirtti: “Bu iktidar ‘mecalleri kalmadı’ diyor ama halk HDP fikriyatına sahip çıkmak için burada. Bizler her koşulda HDP fikriyatına sahibiz ve sonuna kadar da sahip çıkacağız. Hiçbir kapatma davası bizi bu fikriyattan vazgeçiremez. Savaştan, baskıdan ve kayyımdan beslenen bir iktidar var karşımızda. Bu iktidar yüzyıllık inkardan gücünü alıyor. Elde edilen Kürt kazanımlarını sömürmek ve yok etmek için Güney Kürdistan ve Rojava’ya saldırı yapıyorlar. Bu savaş politikası hiçbir zaman tutmadı. Bugün Güney Kürdistan’da yürütülen saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Oraları sömürge politikalarıyla insansız bırakmak istiyorlar. Bu savaş yıllardır sürüyor ancak bu çözüm değil ve Türkiye yokuşa doğru gidiyor. Buradan Êzidî halkının direniş ve statüsüne selam olsun. Amasız fakatsız Şengal halkının yanındayız. 74’üncü ferman bütün uluslar tarafından tanınmalı ve bir daha böyle bir durum yaşanmasın.

‘DAİŞ’i canlandırmak istiyorlar’

Biz diyoruz ki Serêkanîyê’de, Girê Sipî’de Afrin’de çetelere peşkeş çekildi. Bugün tek bir çakıl buraya gelmemişken Rojava’ya güvenlik sebebiyle saldırma planı yapıyorlar. Rojava’da Kürt kadınları ve erkekleri DAİŞ’i yok ettiler ancak bu, iktidarı rahatsız etti. Şimdi bu iktidar DAİŞ’i tekrar canlandırmak istiyorlar.

‘Kürtler 2. bir Lozan’a izin vermeyecek’

İktidarın cebinde sürekli Kürt düşmanlığı var. Bu kürt düşmanlığı sizin bitişiniz olacak. Kürt halkına 2’nci bir Lozan’ı yaşatmak istiyorlar. AKP ve MHP bir yüzyıl daha Kürtlere bir kayıp daha yaşatmak istiyorlar. Ama Kürtler yüzyıldır mücadele ediyorlar ve Ortadoğu’da siyaseti belirleyen bir aktör olmuşlar. Kürtler özgürlüğe kitlenmiş durumdadır. Artık hayallerden uyanın, Kürt halkı 2’nci bir Lozan’a izin vermeyecek.

‘Çözüm Öcalan’dır’

Bu iktidar Kürt düşmanlığını her yerde sürdürüyor. Cezaevleri işkence yerlerine dönüşmüş. Halk ihlallerinin, ölümün ve şiddetin olmadığı tek bir gün yok. Aysel Tuğluk için bir karar verildi ancak bu karar çifte standart. Bir an önce Aysel Tuğluk’u tahliye edin. Aysel Tuğluk ve siyasi tutsaklar tahliye edilene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu katliamcı ve sömürgeci düşüncenin temelinde tecrid anlayışı var. Tecrid insanlık suçudur. Ve herkes tecride karşı sesini yükseltmeli. Halkın iradesi olan Abdullah Öcalan’ın tecridi için muhalefet ne diyor?
Kürdistan’a gelip ‘helalleşme, demokrasi’ denilip Ankara’ya gitmeyi artık Kürt halkı yutmuyor. Kürt halkının kırmızı çizgisi Abdullah Öcalan’dır. Çözüm Abdullah Öcalan’dır. Sayın Abdullah Öcalan için dünyanın bir çok yerinde eylemler yapılıyor. Çünkü sunduğu paradigma herkes için çözümdür.”

‘Kaos planına izin vermeyeceğiz’

Mitingin son konuşmacısı HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar oldu.

“HDP’yi bitirmek için sürekli kumpas kuranlar bu meydanı görsünler, bu kararlı duruşu görsünler” diyerek konuşmasına başlayan Sancar, şunları söyledi: “Çözüm bizim ve sözümüz var diyoruz. Bu ülkede her sorunu çözecek bir birikimimiz, güçlü bir irademiz var. Bu iktidar bir yandan bu ülkeyi soyuyor ve açlığı yaygınlaştırıp yoksulluğu derinleştiriyor. Bunu yaparken dayandığı en büyük güç savaş politikasıyla yapıyor. Bunun için diyoruz ki savaşa ve sömürüye hayır.

Ekonominin durumunu rakamla anlatmayacağım. Sizler bizzat bunu deneyimliyorsunuz. İşsizlik almış başını gidiyor. Ne zaman iktidarlar sömürü düzenini kalıcı kılmak istiyorsa savaş düzeni politikasıyla yaklaşıyorlar. Halkı birbirinin karşısına getiriyorlar. Kaos planı uygulamak istiyorlar. Ancak biz buna asla izin vermeyeceğiz. Ve en büyük demokrasi ittifakını kuracağız. Buna sözümüz ve gücümü yeter.

‘Savaşa karşı güçlü birliktelik kuralım’

Güney Kürdistan’da yürüttükleri politika bu coğrafyaya bir saldırı planıdır. Şimdi de Rojava’ya saldırma planları var. Kapı kapı dolaşıyorlar bu planı yapmak için, girmedikleri yer yok. Ancak biz bu siyasi mücadelenin öncülüğünü yapacağız. Bu iktidarın savaşının sebebi milli güvenlik sorunu değildir. Sebebi iktidarın kendi varlığını sürdürmesidir. Bu iktidar gidicidir. Ancak giderayak savaş oyunlarına başvuruyor.

Bütün demokratik güçlere sesleniyorum, ortak mücadelede buluşalım. Bu ülkeye en asgari demokrasiyi getirmek istiyorsak bunun farkında olalım. Bu muhalefet bu kısır döngüyü milliyetçilikle kıramaz. Savaşa karşı en geniş birlikteliği kuralım. Eğer bunu başarırsak iktidar çaresizlik içerisinde yuvarlanıp gidecek. Ancak iktidarın gitmesi yeterli değil. Demokrasiyi bu ülkeye getirmeliyiz. Bu yüzden demokratik ittifakı büyütelim ve güçlerimizi birleştirelim.

Bu ülkeye verilecek en büyük hediye büyük barıştır. Bütün halkları barış sözü veriyoruz ve bunun için ilk adım savaş politikalarına karşı mücadele etmektir. Barışın kurulması için demokratik siyaseti sonuna kadar ayakta tutmalıyız. Savaş sanıldığı gibi cesaret işi değildir tam tersi korkakların işidir. Cesaret barışı sağlamaktır. Gençlere onurlu bir gelecek vaad ediyoruz. Evet, barış kolay değildir. Çalışarak ve siyaset üreterek barış gelir. Biz bu zorlu yolu yürümeye hazırız. Çünkü arkamızda bu ülkenin onurlu insanları var. Bu ülkede 40 yıldır süren bir çatışma ve yüzyıldır süren bir Kürt sorunu var.

Abdullah Öcalan ‘ben 1 haftada bu çatışmayı bitirebilirim’ dedi. Ancak 7 yıldır Öcalan’a tecrid uygulanıyor ve barış sürecinde aktör olmasının önüne geçiliyor. Çözüm üretecek gücümüz var. Halkımıza ve bedel ödeyenlere sözümüz var. Savaşa izin vermeyeceğiz. Demokrasiyi bu ülkedeki halklarla birlikte getireceğiz.”

Miting, Murat Demir’in konseriyle sona erdi.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

Yöneylem Araştırma: Tablo Kalıcılaştı, AK Parti Artık Birinci Parti Değil

Yöneylem Araştırma’nın anketine göre AK Parti’nin oy oranı kararsızlar dağıtılmadan yüzde 23,5’e geriledi. Yöneylem Genel Koordinatörü Derya Kömürcü, AK Parti’nin CHP’nin arkasında kaldığı bir tablonun ‘kalıcılaştığını’ belirtti.

Yöneylem Araştırma, genel seçimlere 10 ay kala, 28 Temmuz- 1 Ağustos’ta düzenlediği araştırma sonuçlarını paylaştı. Seçmenlerin milletvekilliği seçimlerinde parti tercihlerinin ölçüldüğü ankette, kararsızlar ve oy kullanmayacak kişiler dağıtılmadan partilerin oy oranları şöyle sıralanıyor:

AKP  yüzde 23,6, CHP  yüzde 23,5, HDP yüzde 7,2, MHP yüzde 4,8, İYİ Parti yüzde 11,9, SP yüzde 0,5, DEVA Partisi yüzde 1,8, TİP yüzde 0,8, YRP yüzde 1,8, ZP yüzde 2,0, Diğer yüzde 1,5, Kararsız yüzde 10,9, Oy kullanmayacak yüzde 9,2

AK Parti üç aydır yüzde 25’in altında

Yöneylem Genel Koordinatörü Kömürcü, sonuçları değerlendirdiği sosyal medya hesabından AKP’nin son üç aydır kararsızlar ve oy kullanmayacaklar dağıtılmadan önce yüzde 25’in altında ölçüldüğünü açıkladı. Kömürcü bu belirlemeye dayanarak, “Dolayısıyla AKP’nin yüzde 30’un altında oy alacağı ve birinci parti olma özelliğini yitireceği bir tablonun kalıcılaşmaya başladığı söylenebilir” dedi.

Kömürcü’nün öne çıkan diğer belirlemeleri şöyle:

CHP yüzde 30 sınırına takıldı kaldı. Bu eşiği aşması durumunda AKP’deki düşüşten bağımsız bir biçimde kendi yükseliş trendi içinde seçimden birinci parti olarak çıkma potansiyeli var. Özellikle cumhurbaşkanı adayı açıklandıktan sonra CHP’ye yönelik destekte bir artış bekleyebiliriz.

AKP ile MHP, CHP ile İYİ Parti seçmenleri arasında aydan aya geçişler oluyor. Bu da söz konusu partilerin oy oranlarında 1-2 puanlık oynamaları beraberinde getiriyor. Ancak AKP-MHP ya da CHP-İYİ Parti’nin toplam oy oranlarındaki oynaklık aynı seviyelerde değil.

Bu ayın ilgi çekici bulgularından biri oy kullanmayacağını ifade edenlerin oranındaki artış. Bunu iki türlü yorumlamak mümkün. Birincisi seçmenlerin bir kısmı sorunlarına sistem içi bir çözüm bulma inancını yitirmeye başlıyor. Destekleyebileceği bir seçenek bulmakta zorlanıyor. İkincisi iktidar bloğundan kopan seçmenlerin bir kısmı, çeşitli nedenlerle tercihlerini açıklamaktan çekindikleri için oy kullanmayacaklarını ifade etmeyi tercih ediyorlar. Ayrıca HDP, özellikle de genç HDP seçmeninde oy tercihini gizleme kaygısı zaman zaman daha yoğun olabiliyor.

Önceki anketlerle karşılaştırma

Yöneylem’in hazirandaki anketine göre de yine kararsızlar dağıtılmadan CHP yüzde 23’le birinci parti olurken AK Parti yüzde 22,5’le ikinci sırada yer alıyordu.

AK Parti’nin düşüşü diğer şirketlerce de gözleniyor

Aksoy Araştırma’nın anketine göre AK Parti, asgari ücretteki temmuz zammına ve dış politikadaki hamlelerine rağmen yüzde 30’un altında kalmaya devam ediyor.

ORC Araştırma’nın temmuz anketinde AK Parti yüzde 27,1, CHP yüzde 24, İYİ Parti’yse yüzde 22,1 olarak ölçülmüştü.

Paylaşın

HDP’li Sancar: Kılıçdaroğlu’nun Roboski Ziyareti Değerli

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Roboski ziyareti için “Değerli ama temeldeki Kürt sorununu görmezsek adalet talebi bir süre sonra havada kalır” diye konuştu.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar,  TELE1’de katıldığı programda gündemi değerlendirdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Roboski Katliamı’nda hayatını kaybedenlerin aileleriyle görüşmesine değinen Sancar, Kemal Bey’in oraya gitmesi olumlu bir harekettir. Doğrudan doğruya bu kadar ağır bir katliamın mağdurlarıyla bir araya gelmesi değerlidir. Adalet talebini ailelerden duyması ve bende adaletin gerçekleşmesi için uğraşacağım’ diye taahhüt de bulunması önemlidir. Ancak burada adalet nerede ve nasıl sağlanır? Roboski’de 33 kişi bombalar katledildi ve kimse cezalandırılmadı. Bunun temelindeki Kürt sorununu görmezsek adalet talebimiz bir süre sonra havada kalır” diye konuştu.

“Muhalefet daha somut konuşsun”

Muhalafetin yeni bir barış süreci için atılacak adımlar konusunda daha somut konuşması gerektiğini belirten Sancar şunları kaydetti:

Çözüm sürecini bir barış ve toplumsal dönüşüm süreci olarak düşünmek gerekiyor. Silahların susması meselesi doğrudan doğruya örgütle konuşulması gereken bir meseledir. O zaman bunun İmralı’da yürütülmesi herhangi bir yanlışlık içermiyor ama hem HDP’nin hem Öcalan ‘Dar kalmamalı’ diyordu. Yani büyük bir toplumsal bir mutabakatı hedeflemeden böyle ağır sorunları çözmek mümkün olmuyor. Tekrar iyi bir yöntem ve iyi bir mimarlık bir barış süreci inşa edebilirsek bu toplumdan destek alır.

AKP ile kapalı devre bir sürecin başarı şansı olmayacağını defalarca söyledik. Yeni bir barış sürecini tabandan nasıl kurabiliriz buna bakmalıyız. Muhalefet de bunu nasıl yapabileceği üzerinde daha somut konuşsun. Bu iş şuan ki iktidarla çözülecekmişiz darlığından çıkarılmalı. Toplumsal, siyasal geniş bir mutabakat hedeflenerek geleceğe dair bir vaatte bulunmalıyız.

Çözüm sürecinin güvencesini sağlamak için kanun çıkarılması neredeyse 1.5, 2 yıl sürdü. 2014’te esnek bir kanun çıkarıldı. Siz bu güvenceyi hemen çıkaracaktınız. Dolayısıyla o süreçte görev aldı diye yargılanan arkadaşlarımız var. Bu süreçler biraz böyledir pedal çevirmek zorundasınız. Pedalı bırakırsanız bisiklet devrilir. İlk krizde ‘Masadan kalkıyorum’ deme hakkınız yok.

Paylaşın

HDP Sahaya İniyor; Yedili Masa Da Birlikteliğin Adını Koyacak

2023 seçimleri için saatler kuruldu. Siyasi partiler yaz sürecinde seçmenlerle buluşacağı yoğun programlar oluşturdu. Muhalefetin hareketliliğine geçen ay kongresini yapan HDP de ekleniyor. Bu hafta sonu İstanbul ve Diyarbakır’da iki ayrı miting düzenleyecek olan HDP daha sonra illerde programlarını sürdürecek.

HDP’nin çağrısıyla bir araya gelen “7’li ittifak”ın da bu ay içinde kendisini tanımlayıp isimlendirdiği, iş birliğinin temel ilke ve hedeflerini ortaya koyan bir deklarasyon yayınlaması planlanıyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel’in partinin kongre sonrası yapacağı yaz çalışmaları, 7’li ittifak, seçim süreci ve Cumhurbaşkanı adaylığı ilgili Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın sorularına yanıtları şöyle oldu:

Siyasi partiler sahada. Siz de kongrenizi yaptınız, yönetim organlarını oluşturdunuz. Şimdi nasıl bir yaz çalışması yapmayı planlıyorsunuz?

Kongre öncesi ve sonrası aktif bir dönemi planlamak için tartışmalar yürüttük. Kongre öncesi yaptığımız konferanslarda alınan kararlar kongrede onaylandı. Kongre sonrası toplanan Parti Meclisi’nde de “Politik olarak Türkiye’yi çok önemli gelişmeler bekliyor dolayısıyla HDP bu konuda tüm gelişmelere müdahil olmak için sahada olmalı” görüşü çıktı. MYK da eylül ayının ilk haftasına kadar planlamasını yaptı.

Neler yapılacak?

6-7 Ağustos’ta İstanbul ve Diyarbakır’da “Savaşa ve sömürüye son” sloganıyla yapılacak mitinglerle startı vereceğiz. Türkiye’de muhalefetin de, toplumun da önüne iktidar tarafından konulan bir savaş tuzağı var. Savaş politikalarının kaynağında tecrit var. Çünkü çözüm ve diyalog perspektifi yitirildiğinde savaş devreye giriyor, öyle de oldu. Önce tecrit gelişti, derinleşti sonra savaş politikaları tüm ülke sathına yayıldı. Bu mitinglerin temel gündemini ekonomik kriz ve savaş politikalarına karşı durmak oluşturacak. Biz sömürünün ve krizin kaynağının da savaş politikaları olduğunu düşünüyoruz. Bu mesajı hem muhalefete hem Türkiye halklarına hem de iktidara vermek istiyoruz.

Mitingler için İstanbul ve Diyarbakır kentleri tercih edilmiş. Neden bu iki kent?

Biz Diyarbakır merkezli miting yaparken Kürt halkına, Kürtlerin gündeminin aslında ne olması gerektiğini, bu direniş hattının nasıl gelişmesi gerektiğinin mesajını veriyoruz. İstanbul’u tercih etmemizin sebebi, ittifaklarımızla, bileşenlerimizle, demokrasi güçlerinin tümünün desteğiyle bu çalışmayı yürütme isteği. İstanbul sömürünün, yoksulluğun ağırlaştığı, mücadele gücünün de yoğun olduğu bir merkez. Dolayısıyla sembolik olarak Türkiye’nin merkezi İstanbul ve Kürt kentlerinin merkezi durumundaki Diyarbakır’ı tercih ediyoruz. Her iki mitingde yeni döneme dair önemli mesajlar vereceğiz.

İstanbul mitinginde HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Diyarbakır mitinginde ise Mithat Sancar’ın konuşacağını biliyoruz. Mitinglerin sonrası ne yapılacak?

Eş başkanlar ay boyunca il programlarına katılacak. Pervin Hanım’ın İzmir ve Manisa gezisi olacak. Ayrıca İstanbul’da Alevilerin etkinliklerine katılacak. Mithat Bey Konya ve Antakya’ya gidecek. Geziler esnaf, STK’larla buluşma ve bazı yerlerde de emekçileri ziyaret şeklinde olacak. Bu ziyaretleri Şırnak-Hakkari merkezli de gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Ayrıca Mithat Hoca’nın Diyarbakır mitingi sonrası Kürt partilerini ziyaret etmesi planlanıyor. Kürdistan İttifak girişimi diye bir araya geldiğimiz ittifak partilerini tek tek ziyaret ederek yeni dönemde ittifaka dair, demokrasi blokunun geliştirilmesine dair Kürt partilerine nasıl bir rol düştüğünü, nasıl bir rol oynayabileceğini müzakere etmek istiyoruz.

1 aylık çalışmanın sonunda da 1 Eylül Dünya Barış Günü var. O güne dair planlamanız var mı?

1 Eylül’ü tüm demokrasi güçleri, STK’ler, insan hakları kuruluşları, emek güçleri ile birlikte kutlama perspektifimiz var. Dolayısıyla onlarla istişaremiz sürecek. 15 Ağustos’un ikinci haftasından sonra kent kent nerelerde 1 Eylül mitingi olacak onu planlayacağız.

“Elbette bir mesaj verilecek”

Ağustos ayı içinde sizin çağrınızın ardından bir araya gelen, bizim “7’li ittifak, 7’li masa” dediğimiz siyasi parti ve yapıların ortak bir deklarasyon açıklayacağı ifade ediliyor. Bu deklarasyonun içeriği ne olacak? Bu iş birliği seçim ittifakına dönüşecek mi?

7’li ittifakın kendisini kamuoyuna duyuracağı ve deklare edeceği, amaçlarını da özetle ortaya koyacağı bir metin üzerinde çalışma yürütüyoruz. İçeriğine girmeden şunu söyleyeyim, metinde “‘Biz bu birlikteliği neden oluşturduk, Türkiye’deki temel sorunlara nasıl yaklaşım gösteriyoruz. Sorunlara çözüm perspektifimiz ne? Hangi yol yöntemle hareket edeceğiz?’” gibi sorulara yanıt olacak. Ayrıca 7’li ittifak deniyor ama ismi ne olacak? Bu ittifak mı, hareket mi, birliktelik mi? Bunun da tanımını yapıp kendini isimlendirecek. Ağustos’un ikinci yarısında, İstanbul’da güçlü bir tanıtım toplantısı ile bunu kamuoyuna, topluma duyurma hazırlığı var. İttifakın içinde yer alan tüm güçlerin imzasını attığı bir deklarasyon yayınlanacak. Birlikte bir fotoğraf ve elbette bir mesaj verilecek.

İsim önerileri nedir?

3-4 isim var. Tartışma devam ettiği için söylemek doğru olmaz. Ama ittifak mı, hareket mi, inisiyatif mi denilecek henüz belli değil.

Deklarasyonda seçime dair mesaj olacak mı?

Tutum belgesinde Türkiye’nin birçok sorununa çözüm perspektifi olacak. ‘Türkiye’yi nasıl değiştireceğiz, bu mevcut iktidardan nasıl kurtulacağız’ın yol haritası olacak. Elbette bir boyutuyla seçimleri de içerecek.

Diğer muhalefet partileriyle, Altılı Masa ile Cumhurbaşkanı adayını müzakere etmek isteriz dediniz? Bir temas görüşme var mı?

Bir temas yok. Kendi içinde işleyişi olan bizden ayrı bir birliktelik onlar. İç değerlendirmelerine vakıf olmadığımız için dışarıdan izliyoruz. Kimsenin aday belirleme biçimi bizim tekelimizde değil. Ama sizden destek isteyen, ortaklaşma zemini aramaya çalışan güçler sizin hassasiyetlerinize ve kimi önerilerinize kulak kapatmamalı.

Cumhurbaşkanı adayı ile ilgili ‘müzakere edilmezse, kamuoyu önünde görüşme yapılmazsa kendi adayımızı çıkarırız’ diyorsunuz. Son zamanlarda artan bu söylem ne anlama geliyor?

Her ittifak, her seçenek kendi zemininde bir tartışma yürütüyor. HDP ve etrafındaki güçler de seçim sürecindeki her türlü seçeneğe karşı hazırlıklı olmak zorunda. “Şu olursa böyle yaparız” gibi şartlı cümleler bizim kendi cephemizdeki durumu anlaşılır kılmak, belli problemlerin yaşanmaması için ön alma, uyarıcı olma yaklaşımı. HDP kendi ittifak zemininde elbette adaylarını, seçeneklerini tartışır, ama diğer gelişmeleri de elbette izleyerek.

HDP hakkında kapatma davası yok gibi davranıyorsunuz. Açıklamalarınız “her türlü seçeneğe hazırız” şeklinde. Seçime giderken bir kapatma olursa ne olacak? En son kapatma olursa DEVA çatısında seçime girme iddialarını dahi dile getirenler var.

HDP’nin ittifak zemini içindeki olanakları ve seçenekleri değerlendiriyoruz. HDP’nin dışında yer alan hiçbir parti güçle bir kontak ya da tartışmamız yok. Bu DEVA’ya da sorulabilir. Davanın uzaması, seçimin erkene alınması gibi tüm ihtimallere yönelik hazırlığımız var. Kapatma durumunda bizim ittifak şemsiyemiz, çeperimiz içinde yeteri kadar parti var.

Kapatma durumunda Yeşil ve Sol Gelecek Partisi ile seçimlere katılacağınız iddia ediliyor. Bu doğru mu?

Hayır, bu sadece tartışılan seçeneklerden biri. Bu konuda başka sürprizlerde de yapabiliriz. Hiç ismi anılmayan bileşenlerimiz var. Birçoğu seçime girme yeterliliği kazanma düzeyine gelmiş. Kapatma davasını temel pozisyonumuzu belirleyen bir konu olarak ele almak istemiyoruz. Varmış gibi hazırlık yapıyoruz. Yokmuş gibi yolumuza devam ediyoruz.

“CHP’yi yeni bir dokunulmazlık tartışmasından kurtardık”

CHP’nin sağlıkçıların sorunlarının ele alınması için çağrısını yaptığı Meclis toplantısında katılmamanız tartışmalara neden oldu. HDP, AK Parti-MHP yanında konumlandı eleştirilerine ne diyorsunuz?

Bizim sağlık çalışanlarının haklarına dair yürüttüğümüz çalışmalar Meclis kayıtlarında var. Bu oturuma katılmamamızın birkaç nedeni var. Birincisi muhalefetin kendi içinde bir tartışma ve uzlaşma kültürü geliştirmesi lazım. Bunun için çok yüksek düzeyde bir ilişkiye de ihtiyaç yok. Meclis’te tüm partilerin diğer partilerle ilişkisi, diyalogu var. ‘Ben çağırmaya yeter sayıya sahibim dolayısıyla ben çağrı yaptığımda herkes arkama dizilmeli’ denmemeli. Bu siyasi uzlaşı kültürüne ters bir davranış. İkincisi HDP hiçbir zaman bedel ödemekten imtina edecek bir parti değil. Türkiye’de demokrasinin, insan haklarının gelişmesi, Kürt sorununun çözülmesi, hukukun üstünlüğün gelişmesi için HDP her zaman bedel ödemiştir. Tecrit karşıtı bir etkinlikte ortaya çıkan bir olay sebebiyle bir arkadaşımızın dokunulmazlık dosyası geldi. CHP doğru tutum aldı. (CHP Karma Komisyon’da dokunulmazlığın kaldırılmasına hayır oyu verdi) Ama orada söz konusu olan sadece bir vekilin dokunulmazlığı değil. Bir siyasi partinin genel başkanının dokunulmazlık dosyası. Saliha Aydeniz aynı zamanda bir sağlıkçı. Sağlıkçıların hakkının, hukukunun tartışıldığı bir konuda, bir sağlıkçı milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılabilirdi. Aslında biz CHP’yi, ‘ikinci kez dokunulmazlıkların kaldırılmasına sebep CHP’dir” durumundan kurtardık. Toplantıya katılmayarak bunun vebalini CHP üzerinden kaldırdık. AK Parti’nin (dokunulmazlığı getiririz) şantajı, tehdidi değil! Biz öngörüyoruz. AKP bu konuda muhalefeti birbiriyle çatıştırma tuzağını geliştirebilirdi. Saliha Aydeniz, Kürtlerin büyük bir kısmını temsil eden DBP bileşenimizin eş başkanıdır. Dokunulmazlığının CHP’nin çağrısı üzerine kaldırılması hükümetin işine yarayacak bir tuzaktır.

Ekim ayında Meclis açıldığında Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması yine söz konusu olmayacak mı?

Ekim ayında doğal bir süreç başlayacak. Doğal seyri içinde geliştiğinde CHP suçlanamaz. Bu konuda CHP’nin öngörülü olması, diğer muhalefet partilerinin de fikrini alması gerekiyordu.

Bu arada HDP de sivillerin öldüğü Zaho’daki saldırı için “Meclis başkanına olağanüstü toplantı çağrısı yapın” talebinde bulundu. Aynı durumla karşılaşabilirdiniz.

Bizim sayısal yeterliliğimiz olmadığı için muhalefet partileriyle diyalog, ilişki geliştirme çalışmasıyla Meclis başkanına bu söylendi. Siyasi nezaket tek başına yeterli değil ama muhalefetin Türkiye’yi yönetme biçimi, mantığı bu ise ileride başka sorunlara yol açar. Ben yaptım oldu mantığı Türkiye’ye 20 yıl kaybettirdi. Bu mantık terk edilmeli.

Paylaşın

Seçimlerden HDP’nin Ana Muhalefet Olduğu Bir Tablo Ortaya Çıkabilir

Seçimler sonrasında ortaya çıkacak sonuçların çok şeye gebe olduğunu belirten gazeteci Sedat Bozkurt, son yazısında, “Millet İttifakı’nın koalisyon hükümeti oluşturduğu bir parlamento zemininde HDP’nin ana muhalefet olduğu bir tablo da çıkabilir” ifadelerini kullandı.

‘Ankara kulislerini iyi koklamasıyla’ tanınan gazeteci Sedat Bozkurt, Kısa Dalga’da yayımlanan yazısında bir yıldan az süre kalan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine değindi.

HDP’nin kilit parti olduğunu, bu nedenle hep kendisiyle diyalog kurulmasını istediğini belirten Bozkurt, “Çünkü istemediği adayın cumhurbaşkanı seçilmesini engelleyecek bir oy potansiyeline sahip. Onaylayacağı bir adayı da ilk turda cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtabiliyor” dedi; ardından şunları kaydetti:

“HDP’nin de önceliği parlamenter sistem. Parlamento zemininde anayasa değişikliği konusunda Millet İttifakının yeterli sayıyı bulmasında kolaylaştırıcı olacak bir durum bu. İktidar bileşenlerinin ‘masanın altına’ itelenmesine karşın Deva, Gelecek, SP ve CHP’nin HDP ile temasları, önlerine somut hedefler koymasalar da mevcut.

Seçimler sonrasında ortaya çıkacak sonuçlar da çok şeye gebe. Buradaki denklemde de HDP önemli. Seçim kaybetmiş Erdoğan ve parlamentodaki çoğunluğunu kaybetmiş AKP yönetilebilir mi? İktidar, devlet elinden gitmiş bir Erdoğan ve partisi AKP, muhalefet yaparak politik olarak hayatını devam ettirebilir mi? Neye, nasıl muhalefet yapacak? Bunlar ciddi ve Erdoğan ile AKP açısından baraj soruları.

‘HDP’nin ana muhalefet olduğu bir tablo’

Bu şartlar altında parlamento dağılımı mutlaka değişecektir. Ve o değişim sonucunda ortaya Millet İttifakı’nın koalisyon hükümeti oluşturduğu bir parlamento zemininde HDP’nin ana muhalefet olduğu bir tablo da çıkabilir. İşte bir başka denklem daha. Bu meseleleri çok konuşacağız sanırım. (…)”

Yazının tamamını için TIKLAYIN

Paylaşın

Yedi Partinin Yer Alacağı Üçüncü İttifakta Sona Gelindi

Türkiye’de cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine bir yıldan daha az bir süre kaldı. Siyasi partilerin seçim programı ve ittifaklar meselesi de yavaş yavaş netleşiyor. HDP’nin de içinde yer aldığı 7’li yapı son şeklini almaya başladı.

AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı belli. İki parti de adaylarının mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu açıkladı. Millet İttifakı’nın adayı merak edilirken, üçüncü bir oluşum arayışı da sürüyor.

Adının “Demokrasi İttifakı” olabileceği belirtilen yeni oluşumda 7 siyasi yapının bu ittifakın içinde yer alacağı ifade ediliyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri (HE) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun bu yapı içinde ortak mücadele edeceği vurgulanıyor.

Edinilen bilgilere göre yapı, toplumun farklı kesimleriyle ittifak zeminini bulmak için uzun süredir görüşmeler gerçekleştiriyor. 7’li yapı veya üçüncü ittifakta sona gelindiği ifade ediliyor.

İttifakın bileşenlerinden Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, dün akşam katıldığı bir televizyon programında, yol haritasında sona gelindiğini söyledi.

Üçüncü ittifakın başarılı olup olmayacağı bilinmez ancak özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde kilit konumunda olduğu çokça dillendiriliyor. Peki, üçüncü ittifak görüşmelerinden nasıl bir sonuç çıkması bekleniyor? Cumhurbaşkanı başkanı adayı kim olacak?

HDP’nin STK ve Siyasi Partilerle İlişkiler Komisyonu Eş Sözcüsü Sultan Özcan ile EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, son gelişmeleri Independent Türkçe’den Abdulhakim Günaydın’a değerlendirdi.

“Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa edecek bir ortaklıktır”

Eylül 2021’de 11 maddeden oluşan “Tutum Belgesi”ne atıf yapan HDP’li Özcan, belgeyi yurttaş inisiyatifleri, sivil toplum kuruluşları, sol, sosyalist ve Kürdi partiler dahil birçok kurum ile buluşturduklarını söyledi.

Bir yandan Kürdi partiler genişletme çalışmaları devam ederken, diğer yandan da 7’li mücadele ortaklığı olarak başlattıkları çalışmanın aralıksız sürdüğünü belirten Özcan, “Bu ortaklık, seçimle sınırlı olmayan, Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa edecek ve mevcut tek adam rejimini değiştirip-dönüştürecek ilkesel bir mücadele genişletme ortaklığıdır” dedi.

Şimdiye kadar ücret düzenlemesi, yoksulluk, işsizlik, savaş, göç ve mültecilere ilişkin ortak birçok çalışma yaptıklarını ifade eden Özcan, “Ortak mücadele çalışmalarımız sorunsuz bir şekilde devam etti. Henüz tarih netleşmedi ama ağustosun son haftası gibi İstanbul’da konuyla ilgili bir deklarasyon açıklamayı hedefliyoruz” diye konuştu.

Toplumun büyük bir morale ihtiyacı olduğunu ve tünelin sonunu görme arzusunun çok yükseldiğini aktaran Özcan, “Bu yan yana geliş ve HDP’nin çoklu ittifak dediği bu 7’li yapı sadece demokrasi ittifakıyla sınırlı değil, bir mücadele ortaklığıdır. HDP büyük kongreye giderken bütün demokratik kurumları ziyaret etti yazar, sanatçı, aydın, gazeteci ve hukukçular dahil birçok kesim ile yuvarlak masa toplantıları gerçekleştirdi. Bunların tamamı HDP’nin içinde olduğu bu yan yana gelişlerinin çok anlamlı olduğunu ifade ettiler. Tabanda da buna yönelik destek yüksek düzeyde” ifadelerini kullandı.

“‘Ahmet gitti, Mehmet geldi’ gibi olmasını istemiyoruz”

Cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesinde “Tutum Belgesi” dışında bir girişimlerinin olmadığının altını çizen Özcan, “HDP parlamento seçimlerinde demokrasi güçleriyle ortak seçimlere katılmayı hedefliyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet İttifakı’yla ortak bir aday ise Türkiye toplum sözleşmesi olabilecek asgari 5-6 ilke üzerinden olabilir. Bu cumhurbaşkanı ne yapacak? ‘Ahmet gitti, Mehmet geldi’ şeklinde olmasını istemiyoruz” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

Kişiye bağlı değil de kabul edilebilir bir aday ve ülkenin demokratik bir düzeye çıkması için topluma sunulacak ve bir toplum sözleşmesi niteliğinde olursa diyaloğa ve müzakereye açık olduğumuzu söylüyoruz. Aslında başından beri şartlarımız bellidir. Henüz açıklanmış bir aday yok ama 6’lı masa bu konuda HDP’yi meşru muhatap kabul edip, ülkenin demokratik geleceğiyle ilgili temel birkaç maddede ortaklaşma ve topluma bir sözleşme sunulmazsa aday konusu dahil yani ‘HDP’yi hoş tutalım boş tutalım’ gibi bir yaklaşım olursa HDP kendi adayını çıkaracaktır. Bu seçenek masada duruyor.

“Ağustosta bir deklarasyonla kamuoyuyla paylaşılacak”

7’li yapının toplu görüşmelerinden sonra her partiden birer temsilci olmak üzere ortak bir koordinasyonun kurulduğunu anlatan Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, çalışmalarının aralıksız devam ettiğini ve koordinasyonun en son dün bir toplantı gerçekleştirdiği bilgisini verdi.

Koordinasyonun döneme dair taleplerle ortak siyasi platform metni çalışması olmak üzere iki temel görevinin olduğunu vurgulayan Akdeniz, “Önemli bir eşik aşıldı ve sona gelindi denilebilir. Sadece birkaç madde üzerinde tartışmalar sürüyor ama çok olumlu gittiği söylenebilir. Birkaç güne kadar onlar da netleşmiş olacak. Kurumlar hazırlanan metne onay verdikten sonra ağustos ayının son haftası gibi aydın, yazar, akademisyen ve kanaat önderleri gibi birçok kesimin olduğu ortak bir deklarasyonla kamuoyuyla paylaşılacak” bilgisini paylaştı.

EMEP olarak Türkiye Komünist Partisi (TKP), Sol Parti ve Türkiye Komünist Hareketi’nin (THK) de içinde olduğu üçlü oluşumun da sürece dahil edilmesi yönünde çağrıda bulunduklarını ve çağrının 7’li yapı tarafından kabul gördüğünü belirten Akdeniz, şunları söyledi:

7’li koordinasyondan çıkacak ortak metin basına açıklanmadan önce bu örgütlere götürülecek, görüş ve önerileri alınarak ortaklaşmaya davet edilecek. Akabinde işçi, emek ve meslek örgütleriyle görüşmeler yapılacak. Tüm bu görüşmelerden sonra deklarasyon metni açıklanacak

“Erdoğan’ı sevindirecek bir pozisyon içerisinde yer almayız”

Bütün toplumun tek adam yönetimi olan sistemden kurtulmak için bir arayış içinde olduğunu savunan Akdeniz, “Toplumda sadece Millet İttifakı’yla bu işin gidemeyeceğine dair geniş bir kanaat var. Ülkenin devrimcileri, sosyalistleri, Kürtleri, ezilenleri ne yapacak, nasıl bir tutum sergileyecek? Bu açıdan gözler üçüncü seçenekte. Buna yönelik toplumda güçlü bir talep var. Ayrıştıran değil, birleştiren bir talep bu. Ancak şöyle bir şey de var; tek adam yönetimi giderse yerine kim gelecek? Bu konuda çok ciddi kaygı ve soru işaretleri var. Dolayısıyla üçüncü ittifakın bir an önce çalışmaya başlaması yönünde güçlü istek ve arzunun olduğu nettir. Demokratik, sol, sosyalist ve emek merkezli bir ittifak arayışının çok güçlü bir karşılığının olacağını düşünüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

Ercüment Akdeniz, cumhurbaşkanlığı adaylığı için de şunları kaydetti:

Şu ana kadar 7’li görüşmeler içerisinde gerek milletvekilliği gerekse de cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu hiç gündem olmadı. Önceliğimiz mücadele ittifakının oluşmasıdır. EMEP olarak da parti kurullarımızda henüz bu konuda bir tartışmamız olmadı, ancak şunu söyleyebiliriz; cumhurbaşkanlığı seçimi referandum niteliğinde geçer. Erdoğan veya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni sevindirecek bir pozisyon içerisinde yer almayız ama bu her adayı koşulsuz destekleyeceğiz anlamına gelmiyor. Oylarımız çantada keklik değildir. EMEP olarak düşüncemiz budur.

Paylaşın