Eski HDP Milletvekili Semra Güzel Gözaltına Alındı

Hakkında arama kararı bulunan eski HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in gözaltına alındığı öğrenildi. Semra Güzel’in yakalandığını, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu duyurdu.

Haber Merkezi / Eski HDP Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığı, hakkındaki iki ayrı soruşturma kapsamında, 1 Mart’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulunda kaldırılmıştı. Güzel, dokunulmazlığının kararla ilgili Anayasa Mahkemesine (AYM) başvurmuş, başvurular reddedilmişti.

Bu soruşturmalar nedeniyle hakkında arama kararı bulunan Güzel’in bugün gözaltına alındığı öğrenildi. Güzel’in yakalanması, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sosyal medya paylaşımı ve İçişleri Bakanlığının açıklaması ile duyuruldu. Güzel’in, Edirne istikametine giderken gözaltına alındığı öne sürüldü.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada ise “İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ve Milli İstihbarat Teşkilatı ile yapılan ortak çalışmada; Ankara Sulh Ceza Hakimliğince Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçlarından aranma kaydı bulunan *HDP 27.Dönem Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel, *Mehtap Şahan adına düzenlenmiş *sahte nüfus cüzdanı ile 59 D… 606 plakalı araç ile Edirne istikametine giderken yakalandı. Güzel ile birlikte göçmen kaçakçılığı, resmi belgede sahtecilik, konut dokunulmazlığı ihlallerinden suç kaydı bulunan A.G. ve terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan kaydı bulunan F. D. isimli şahıslar da gözaltına alındı” denildi.

Paylaşın

Sırrı Süreyya Önder’den Dikkat Çeken ‘Kılıçdaroğlu’ Açıklaması

Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, altılı masa için, “Muhtemelen kendi içlerinden sabote edileceklerini düşünüyorum” dedi. Önder, CHP lideri Kılıçdaroğlu hakkında ise, “Bu siyasi tablo içerisinde çok yüksek ve kıymetli bir yerde görüyorum” diye övgüyle bahsetti.

Sırrı Süreyya Önder, Ayşegül Doğan’ın Yıldırım Türker ve Hâle Şerif’le birlikte hazırladığı “İtirazım Var”da Dolmabahçe Mutabakatı, altılı masa ve güncel siyasete dair soruları yanıtladı.

Çözüm Süreci’nde yaşananlara değinen Sırrı Süreyya Önder, hala tartışılan hendeklerin kazılmasına da değindi. Önder, şunları kaydetti:

“Bu ‘hendek’ meselelerinin yaklaşımında sivil siyasetin yeterince inisiyatif alamadığı kocaman bir yalandır mesela. Siyaset can telef etti. Aktörlerin tümü can telef ettiler. Fakat önüne geçemedik. Dolayısıyla benim, bir özeleştiriden bahsettiğimizde, savaştan kendini besleyen, savaşla varılabilen, bunun dışında bir logaritmaya ne aklı eren, ne bunun oluşturucusu olmaya gücü, kapasitesi yetmeyen insanların ağzında iki, üç tane sakız var. Bunları kastediyorum. Ama benim nazarımda bu yaratıcı yol ve yöntemleri bulamamak, bunun için daha fazla çaba gösterememiş olmak, kendi adıma, mahkûm edilmesi gereken bir şey olarak görüyorum.”

Dolmabahçe mutabakatı

Çözüm sürecinde hükümet ile HDP heyetinin açıkladığı Dolmabahçe Mutabakatı ile ilgili yaşananları aktaran Sırrı Süreyya Önder, şunları söyledi:

“Önce Dolmabahçe Mutabakatı neydi? Onu konuşmak lazım. Dolmabahçe Mutabakatı bu ülkenin tarihinde, ilk ve tek bu barış konusunda bir ortak yaklaşımın imza ve zabıt altına alınma biçimiydi.

Tam da işte çatışan tarafları, yani devletle PKK arasında süren bu meselenin demokratik bir zeminde çözülmesine dair bir yol haritasıydı. Ve baktığımız zaman, bugün muhalefetin gadrettiği gibi Dolmabahçe Mutabakatı’nı bir metin olarak okuduğunuzda tüm taleplerin demokratikleşme eksenli olduğu görülecektir. Yani, toprak talebi yoktur, özerklik talebi yoktur, aklınıza gelebilecek, böyle bir süreçte şerh edilmesi gereken şeylerin hiçbirisi yoktur. Bütün mesele demokratikleşme zeminine oturtulmuştur. Niye? Demokrasi ve çatışmasızlık bir araya gelince, demokratik bir zemin ve çatışmasızlık, ondan sonra bu meselenin diğer boyutlarını tartışmak, geliştirmek, yol almak daha kolay bir noktaya gelecektir. Dolayısıyla, tarihte ilk defa Türkiye Cumhuriyeti devleti bir konuda, o güne kadar çatıştığı bir kesimle oturup bir deklarasyonu dile getirdi.

Bu resim statükoyu çok rahatsız etti. Yani, Türkiye’nin yaklaşık işte 100 yıllık tecrübesinde, daha da geriye götürmek mümkün, pek alışıldık bir şey değildi. Ve süratle kriminalize edilmeye başlandı, bir. İki, flash-forward dediğimiz mekanizma çalışmaya başladı. Yani “siz bugün bunu yaparsanız yarın şunu da isterler, yarın bunu da isterler.” Haldeki durumu tartışmaktan çok muhayyel tehlikeler ve tehditlere odaklanan bir, böyle hücum şeklinde bir itibarsızlaştırma bu yaklaşımı mahkum etme anlayışı, pratiği gelişti. Buna karşı bu mutabakatın iki tarafı vardı. Birisi iktidar. İktidar bizim savunduğumuz cesaretle, kararlılıkla bu mutabakata sahip çıkmadı. Daha birkaç saat geçmeden, tevil yoluna gitmeye başladı.”

Sırrı Süreyya Önder, Erdoğan’ın tavrına ilişkin ise şunları aktardı:

“Başlangıçta rahatsızlık ifade etmedi, hatta şunu söyledi, “biz biraz daha fazlasını bekliyorduk” dedi. Çünkü Öcalan’dan silahsızlanma kongresi için tarih vermesini bekliyorlardı. Öcalan da bunu, o güne kadarki deneyimlerinden yola çıkarak, “bundan sonrası üçüncü bir gözün nezaretinde yürüsün ve o üçüncü göz dediğimiz insanlar ilk geldiklerinde ben bunu, bu tarihi deklare edeceğim” yaklaşımı gösterdim. “Daha fazla bekliyorduk” dediği oydu. Daha sonra bu salvolar başlayınca, “ben o resmi de doğru bulmuyorum, ne üçüncü gözü” falan noktasına geldi. Başlangıçta ilk demeci, “biz biraz daha fazlasını bekliyorduk” şeklinde, olumlayan bir yerden.

(Metinden kendisi de haberdardı öyle değil mi, yani o mutabakat metninden?) Elbette ki. Yani bu işler ciddi işlerdir, oturup benim, senin ötekinin yazacağı bir şey değildir. Bu, yaklaşık bir buçuk aylık bir tartışma ve çalışmanın ürünüdür o metin.”

‘Hiçbir yönetici bağrınıza niye taş bastınız’ diye sormadı’

Önder, muhalefetin tutumunu eleştirirken, yerel seçimlerde HDP’nin tavrını da hatırlatarak şöyle konuştu:

“Bu HDP’nin bağrına taş basması sonucu yerel iktidarı kazanan hiç ama hiçbir yönetici, seçimden sonra ‘Yav niye bağrınıza taş bastınız verdiniz sağ olun ama bağrınıza niye taş bastınız biz size ne yaptık ki’ sorusunu sormadı. Bundan daha büyük bir aymazlık olamaz. Herkes tatlı su kurnazı. Aldık tamam işimiz bitti. İcap ederse yine böyle alicengiz seçeneksiz bırakma numaralarıyla bir daha alırız zannediyor. Oysa bana benim doğal tabanım olmayan bir kitle bana bağrımıza taş basıp sana oy vereceğiz dese günlerce uykuyu yitirirdim ben. Niye böyle hissettiler. Ve bir dahakinde bağırlarına taş basmamaları için yapabileceğim şeylerin imkân zeminini arardım. Bunların imkân zemini önce bu soruyu sormak. Bunu söyleyene hiç kimse gidip sordu mu kamusal alanda ya da özel alanda, ya Selahattin bey sağ olasın, var olasın ama niye bağrınıza taş, seçmeninizin bağrına taş basmasını istediniz. Zannediyorlar ki işte haksız tutukludurlar siyasi tutukludurlar, demekle bu iş bitecek. Bu iş onunla bitmez. Yapısal tarihsel sosyokültürel siyasal birçok arka plan şeyi var. Onun için…

Arkadaşlar yeni bir sürece giriyoruz, geçen sefer bağrınıza taş basmıştınız. Ne yerde taş kaldı, ne bağrınızda yer kaldı, bağrınız Karacaahmet mezarlığını geçti taş dike dike. Ne yapabiliriz? Bu soruyu sordukları zaman o imkan zemini ortaya çıkar. Yani falanca adayda ortaklaşalım meselesinin yeteceğini düşünmüyorum. Bunca süreç geçirmiş birisi olarak. Kim ki buna dayanarak bir hesap yapar seçimin ertesi günü şapkasını koyacağı bir masa arasın şimdiden.”

Altılı masa

Muhalefetin oluşturduğu Altılı Masa’yla ilgili değerlendirmelerde bulunan Sırrı Süreyya Önder, partilerin HDP’yle yan yana gözükmekten çekinmesini eleştirdi:

“(HDP’yle de açık diyalog kurmak durumundadır diyorsunuz?) Evet, neyimiz var bizim? Bu ülkenin en şerefli insanlarıyız. Ne, bizim yanımızda durmayacak ne var? Demokrasi mücadelesi, demokrasi mücadelesi diyorsun. Partisinin 3’te ikisini cezaevine vermiş bir sürü insanını toprağın altına vermiş bir yapı. Sen ne yapmışsın? Bir bardak çayından vazgeçen üç tane adam söyle üç tane kadın söyle. Cezaevindeki mevcudunuzu söyle diye sorarlar adama. Sen oradan kalkacaksın bana demokrasi donu biçeceksin öyle mi? Ve sonra da ufak kurnazlıklarla beni sevk ve idare edeceğini sanacaksın. Geçti Bor’un pazarı eşeği sürecek Niğde’yi bile bulamazlar. Ciddi olacaklar, dürüst olacaklar, kararlı olacaklar. Cesur olacaklar. Olunacaksa ha şimdi tam zamanı. Öyle hele durun daha biz kendi aramızdaki işi çözelim. Size de Allah kerim geldiğimizde biz hiç onlar gibi davranır mıyız’a karnı tok bu kitlenin.

“Altılı masanın akıbetini nasıl görüyorsunuz?” sorusuna yanıt veren Önder, masanın sabote edileceğini söyledi. Masayla ilgili fikirlerini bir hikayeyle anlatan Önder, şunları söyledi:

“Siyasi zekalarına ve yaklaşımlarına bağlı. Ama muhtemelen kendi içlerinden sabote edileceklerini düşünüyorum. Yani bu şeyde bu görünümde seçimlere kadar taşıyamayacaklarını düşünüyorum ve bunda da temel sıkıntının kendi bileşen yapılarından kaynaklanacağını düşünüyorum.

Şimdi dövmeden korkup dövme yaptırmaya çalışan insanın hikayesine benziyor. Yani gitmiş adam, heves etmiş ben de bir dövme yaptıracağım demiş. Figürleri göstermişler aslan figürünü beğenmiş. İlk iğneyi yiyince zıplamış neresini yapıyon demiş kuyruğunu demiş. Boşver kuyruksuz olsun. İkinci iğne neresini yelesini yapıyom, boşver yelesi de olmasın. Tam böyle bir akıbet yaşamaya aday gibi gözüküyor. Sen önemli meseleleri önce konuşursun, bir mutabakat sağlarsın. Ya da sağlayamayacağın sınırlar ortaya çıkar ve bir yaklaşım, yeni bir yaklaşım geliştirebilmenin imkanlarını araştırırsın. E bunlar ne kadar yapısal mesele varsa bunların tümünü erteleyerek, kundağa saçak meselelerle uğraşıyor.”

Kılıçdaroğlu yanıtı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, son dönemde “helalleşme” çağrısının ardından Doğu illerine ziyaretler düzenlemiş, önemli mesajlar vermişti. Kılıçdaroğlu’nun çıkışlarını ve politik mesajlarını değerlendiren Önder, şöyle konuştu:

“Kemal Bey’i tüm bu siyasi tablo içerisinde çok yüksek ve kıymetli bir yerde görüyorum. Çabalarını, efendime söyleyeyim yaklaşımlarını fazlasıyla, benim durduğum yerden fazlasıyla kıymetli ve soylu bir çabanın içerisinde. Önce bunu söylemeliyim. Fakat “bu yeter mi”nin cevabı kocaman bir “hayır.” Malum, cehenneme giden yolun şeyi iyi niyet taşlarıyla bezelidir. Onun için öncelikle bizim oyumuzla yerel iktidara gelmiş olan yöneticiler, partiler, yapılar işe bu bağıra taş basma meselesinden başlamakla mükellefler.”

Paylaşın

HDP’li Mithat Sancar: Ortak Aday Fikrine Açığız

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Ortak aday fikrine açığız” dediklerini belirterek “Çağrımız, karşılık bulmazsa ilk seçenek ayrı aday çıkarmak” dedi. Sancar, HDP olarak şunu söylüyoruz: Gelin, bu ülkeyi demokrasiye, adalete ve barışa götürecek yolu açacak bir programın temel ilkelerinde uzlaşalım ve bu seçimi birinci turda açık farkla kazanalım” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, parlamento seçimlerinde Millet İttifakı’yla bir birlikteliğin söz konusu olmadığını belirterek cumhurbaşkanlığı için de muhalefete “ortak aday” çağrısında bulundu. Cumhuriyet’ten Gamze Kolcu’ya konuşan Sancar özetle şöyle dedi:

Demokrasi ittifakı

Demokrasi İttifakı’ndan kastımız, Cumhur ile Millet ittifakları dışında kalan kesimlerin en kapsayıcı birlikteliği. Genişlemesi için başvuracağımız yapıların içinde emek güçleri, meslek örgütleri, kadın hareketi, ekoloji hareketi gibi toplumsal ve siyasal kesimler var. Hedeflediğimiz genişliğe henüz ulaşmış değiliz. İttifakta yer almayan sol-sosyalist, devrimci güçlerle de görüşmelerimizi sürdüreceğiz.

Paylaşın

HDP’den Sedat Peker’in İddialarıyla İlgili Araştırma Önergesi

Halkların Demokratik Partisi (HDP), “organize suç örgütü liderliği ile olmaktan” hakkında yakalama kararı olan Sedat Peker’in rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili Meclis araştırması açılmasını istedi.

HDP Grup Başkanvekilleri Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç’un imzasıyla verilen araştırma önergesinde, “Savcıların sessiz kalması, aynı zamanda TCK’da düzenlenen görevi ihmal suçunun işleniyor olmasına da işaret etmektedir. İddialar vahimdir ve araştırılması elzemdir. Aksi durum Meclis’in saygınlığına da büyük gölge düşürecektir” denildi.

“Savcılar sessiz kalıyor, ihmal suçu işliyor”

Önergenin gerekçesinde, Peker’in iddiaları üzerine savcıların harekete geçmediği, buna karşın toplamsal öfkenin büyüdüğü vurgulandı.

Şöyle denildi:

“Rüşvet ve haksız zenginleşme, yolsuzluk ve hırsızlık yapıldığı iddiaları arasında SPK başkanlarından milletvekillerine, çeşitli düzeylerdeki bürokratlardan gazetecilere, Cumhurbaşkanı danışmanlarından siyasi parti yöneticilerine kadar çeşitli isimler söz konusu edilmektedir.

İddialar karşısında savcıların harekete geçmemeleri, iktidarın yargı üzerindeki baskı ve yönlendirmesi olduğu kanaati toplumda yaygınlaşmaktadır.

Savcıların sessiz kalması, aynı zamanda TCK’da düzenlenen görevi ihmal suçunun işleniyor olmasına da işaret etmektedir. İddialar vahimdir ve araştırılması elzemdir. Aksi durum Meclis’in saygınlığına da büyük gölge düşürecektir.”

Paylaşın

HDP’li Bakırhan: Seçim İttifakı Gibi Bir Derdimiz Yok

HDP öncülüğünde kurulan ‘Emek ve Özgürlük İttifakı’nın sadece seçime yönelik olduğuna dair yapılan eleştirileri değerlendiren HDP’li Bakırhan, ittifakların merkezinde mücadele, dayanışma ve direniş olduğunu vurguladı. Bakırhan, seçimleri de yok saymadıklarını ancak kendilerine dönük bu eleştirilere katılmadıklarını söyledi.

Bakırhan, “Bu ittifak Türkiye’nin en mücadeleci, en direnişçi zemin olacaktır. Bu ittifakı seçimle daraltmak çok gerçekçi ve doğru bir tarif olmaz. Bu zemin içerisinde yer almayan partileri, kurumları saygı ile karşılarız. Ancak hak etmediğimiz eleştirileri de kabul etmeyiz. Bizim seçim ittifakı gibi bir derdimiz yok. Bizim derdimiz Türkiye’nin demokratikleşmesi, geleceği, içeride ve dışarıda Kürt karşıtlığının ortadan kaldırılması, emekçilerin insanca yaşam koşullarının oluşturulması, kadınların katledilmediği, gençlerin nitelikli öğrenim görebildiği demokratik bir Türkiye koşulların oluşturulmasıdır. Bunun için mücadele yürüteceğiz” şeklinde konuştu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) çağrısıyla bir araya gelen Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Emek Partisi (EMEP), “mücadele ortaklığı” adıyla sürdürdükleri çalışma ve tartışmalar sonuncunda ittifak kararı aldı. 6 parti ve örgüt, 25 Ağustos’ta “Emek ve Özgürlük İttifakı” kurduklarını açıkladı. İttifak, eylül ayının sonuna doğru İstanbul’da bir deklarasyon açıklayacak.

HDP’nin STK ve Siyasi Partilerle İlişkiler Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan, ittifakın kuruluşu, yol haritası ve çalışmalarına dair Mezopotamya Ajansı’ndan Berivan Altan’a konuştu.

Bakırhan, ittifak ismi için tartışmalar yürüttüklerine işaret ederek, “İsimler sadece sembolik değil, çok önemlidir. Tarihi belge niteliğindedir. Türkiye’de ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyor, insanlar geçinemiyor. Bir avuç sermaye sahibinin, Türkiye’nin artı değerlerini istediği gibi kullandığı ama emekçilerin bundan pay alamadığı bir süreci yaşıyoruz. Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere toplumun ötekileştirilen kesimlerinin özgürlük ve hak arayışları da devam ediyor. Emek ve özgürlük Türkiye halklarının temel talepleridir. Bu ismi seçmemiz tesadüf değildir. İttifakımızın nitelik ve içeriği bu kavramlar etrafında şekilleniyor. Özgürlük ve emek için, talan ve yoksulluk düzeninden kurtulmak için mücadele edeceğiz. Yani geleceği de mücadeleyi de tarif ediyor. Bu isim sadece seçimlerde ve geçici bir birlikteliği değil, gelecekte ortaklaşarak yürümenin de bir zemini olacaktır” ifadelerini kullandı.

İttifak görüşmelerine başladıkları günden bu yana toplumsal muhalefet yapıları, emek-meslek örgütleri ve sendikalarla yoğun temas içerisinde olduklarını ifade eden Bakırhan, deklarasyon metnini kapalı kapılar ardında hazırlamayacaklarını belirtti. Deklarasyonda toplumun mevcut sorunlarını iyi belirleyeceklerini ve çözüm önerilerini de barındıracağını kaydeden Bakırhan, “tarihi bir belge” açıklayacaklarını dile getirdi.

Bakırhan, deklarasyona dair şunları söyledi: “Deklarasyonumuz Türkiye’nin mevcut çıkmazlarını giderecek, ona sahici çözümler üreten, somut tespitlerle öneriler sunacak. Her kelimesi tartışılarak, karşılığının sokakta, toplumda ne anlama geldiği bilinerek hazırlanmış bir deklarasyon olacak. Restorasyoncu, pansumancı bir deklarasyon olmayacak. Tam değişimi, dönüşümü esas alıyoruz. Dar bir sınıfa, inanç grubuna, kesime hitap eden bir durum söz konusu olmayacak. Samsun’dan Kilise, Edirne’den Kars’a kadar coğrafyanın sorunlarını iyi okuyan bir çıkış belgesi sunacağız. Henüz çalışmaları sürüyor. Ara süreci de bütün çevrelerle daha güçlü temaslarla, çalışmalarla yürüteceğiz. Toplumsal muhalefet ile görüşeceğiz. Sorun alanlarının temsilcileriyle bir araya geleceğiz.”

‘Seçim ittifakı gibi bir derdimiz yok’

İttifaklarının sadece seçime yönelik olduğuna dair yapılan eleştirilere de değinen Bakırhan, ittifaklarının merkezinde mücadele, dayanışma ve direniş olduğunu vurguladı. Seçimleri de yok saymadıklarını ancak kendilerine dönük bu eleştirilere katılmadıklarını söyleyen Bakırhan, “Bu ittifak Türkiye’nin en mücadeleci, en direnişçi zemin olacaktır. Bu ittifakı seçimle daraltmak çok gerçekçi ve doğru bir tarif olmaz. Bu zemin içerisinde yer almayan partileri, kurumları saygı ile karşılarız. Ancak hak etmediğimiz eleştirileri de kabul etmeyiz. Bizim seçim ittifakı gibi bir derdimiz yok. Bizim derdimiz Türkiye’nin demokratikleşmesi, geleceği, içeride ve dışarıda Kürt karşıtlığının ortadan kaldırılması, emekçilerin insanca yaşam koşullarının oluşturulması, kadınların katledilmediği, gençlerin nitelikli öğrenim görebildiği demokratik bir Türkiye koşulların oluşturulmasıdır. Bunun için mücadele yürüteceğiz” şeklinde konuştu.

‘Devrimci bir hareketiz’

Türkiye’de sorunların sadece seçimlerle çözülebileceğine inanmadıklarını dile getiren Bakırhan, “Biz devrimci bir hareketiz, bu mevziiyi önemsiyoruz ve halkın, emekçinin, Kürtlerin lehine kullanmaya çalışıyoruz. Bugüne kadar doğru bir şekilde de değerlendirdiğimizi düşünüyorum. Biz de seçilmiş ile bir ilçe yöneticimizin bir farkı yoktur. İkisi de barikatın arkasına geçer, haksızlıklara karşı direnir. Kendisine bahane üretmeye çalışan dost kurumlara çok yoldaşça bir tavsiyede bulunmak istiyorum; Biz zor koşullarda hem teorik hem de pratik bir zeminde mücadele ediyoruz. Bizi sadece seçim odaklı gören sığ tartışmalar yerine, Türkiye sol-sosyalist hareketinin içerisinde bulunduğu bölünmüşlüğü ortak bir mücadele zemininde nasıl buluşturacağımıza yoğunlaşmak ve Türkiye toplumunun beklentilerini ve hayallerini nereye getirdiğimize bakıp eksikliklerimizi gidermeye odaklanmalıyız” şeklinde konuştu.

‘Ezilenin ittifakı olacaktır’

HDP’nin dinamik bir hareket olduğuna dikkati çeken Bakırhan, şunları söyledi: “Yürürken barikat da mevzi de kurarız, direniriz de. Aynı zamanda eksik ve yetmezliklerimizi de görür, giderir ve yolumuza devam ederiz. Mücadeleyi de barikatı da iyi biliriz. Devletin baskılarına karşı yılmadan mücadele etmeyi esas alırız. Şimdi yine yeniden bir yola çıktık. Yaşamın her alanında mücadele ediyoruz. Ezilenler neredeyse biz oradayız. Parlamentoya sıkışmış bir gelenek değiliz. Seçimler önemsizdir demiyoruz, önemsiyoruz. Ancak her şey olmadığını da iyi biliyoruz. Mücadele etmek isteyen, değiştirmek isteyen, yürümek isteyen bir gelenek oluşturmaya çalışıyoruz. Bu mücadele zemini büyüyecektir. Emekçinin, Kürdün, ezilenin ittifakı olacaktır.”

‘Asıl iş Erdoğan sonrası başlıyor’ 

Deklarasyon ilanı ardından kitlesel halk buluşmalarıyla yollarına devam edeceklerini ifade eden Bakırhan, “Tek adama dayalı bir sistemde yaşıyoruz. Karşılığı radikal değişiklikler olmalı. Sadece Erdoğan’ı göndermek yetmiyor. Erdoğan’ın anlayışı 20 yıldır bu ülkenin en ücra köşelerinde kurumsallaşmış, örgütlenmiş durumdadır ve Türkiye’nin ekonomisine, siyasetine, yargısına yön veriyor. Sadece Erdoğan’ın gidişiyle her şeyin düzeleceğine inanan bir parti değiliz. Asıl iş ondan sonra başlıyor. Türkiye’nin gerçek anlamda demokrasiye ihtiyacı var. Türkiye seçimden sonra yeni bir inşa sürecine girmelidir. Kendisini öteki olarak gören ve ötekileştirilen tüm kesimlerin eşit haklar zemininde buluştuğu, bütün yasaların ona göre düzenlediği bir sistemden bahsediyoruz. Bu yeni sistemi, mevcut durumuyla Millet İttifakı’nın karşılaması zor görünüyor. Bütün varlık gerekçesini Erdoğan’ın gidişine bağlayan ama Erdoğan sonrasını net bir şekilde ortaya koyamayan, çözüm önerilerini bilmediğimiz, bir anlayışla karşı karşıyayız” diye konuştu.

Paylaşın

Solda Yeni İttifak: Emek Ve Özgürlük

Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) temsilcileri, TİP’in ev sahipliğinde İstanbul’da bir araya geldi.

Toplantıya, EHP Sözcüsü Özge Akman ile Merkez Komite üyesi Hakan Öztürk; EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz ile Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan; HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ile Mithat Sancar, Eş Başkan Yardımcıları Tuncer Bakırhan, MYK üyesi Sultan Özcan; SMF Sözcüsü Barış Kayaoğlu ile MYK üyeleri Mahir Gürz, Erdal Ataş; TİP Genel Başkanı Erkan Baş, TİP Sözcüsü Sera Kadıgil ve Genel Başkan Yardımcısı Doğan Ergün; TÖP Sözcüsü Perihan Koca, Sözcüler Kurulu üyesi Pelin Kahiloğulları ile  TÖP MK üyesi Tamer Doğan katıldı.

Bu toplantıda siyasi gelişmelerle ilgi değerlendirmelerin yanı sıra, ittifakın isminin ve yol haritasının, hazırlanacak deklarasyonun kamuoyuna açıklanmasının yöntem ve tarihinin belirlenmesi gündeme alındı. Toplantı sonrası yapılan ortak açıklamada ise şu ifadeler kullanıldı:

“25 Ağustos’ta İstanbul’da, ülkemizin bugününde ve yarınında eşitlik, özgürlük, kardeşlik, barış ve demokrasi temelinde bir değişimi yaratacak birlikteliği vurgulamak, siyasal ve toplumsal iradeyi güçlendirmek, kararlı duruşumuzu, mücadelemizi, dayanışmayı ve umudu büyüten yürüyüşümüzü şekillendirmek üzere bir kez daha bir araya geldik.

Aylar süren emeklerimizin sonucunda;

Türkiye’nin tüm kentlerinde, sokaklarında ve meydanlarında, tarlalarında ve fabrikalarında, okullarında ve üniversitelerinde, her alanda mücadeleyi büyütmek; Emekçilerin, işçilerin, kadınların, gençlerin, çiftçilerin ve üreticilerin taleplerini ve mücadelelerini ortaklaştırmak üzere sürdürdüğümüz ittifak çalışmasını tamamlama aşamasına geldik.

Yaşadığımız ve her gün daha da derinleşen ekonomik, sosyal ve siyasal kriz karşısında toplumsal adalet, eşitlik ve güçlü demokrasi temelinde değişim mücadelesini ortaklaştıracak bu ittifakın mücadele ilkelerini, siyasal program çerçevesini, seçimler öncesini ve sonrasını kapsayan yol haritasını eylül ayında kamuoyuyla paylaşma kararına vardık.

Tarihsel sorumluluğumuzun farkındayız ve buna uygun davranma konusunda kararlıyız.

İttifakımız; AKP-MHP iktidarının halk düşmanı politikalarına direnen, bu düzenden ve iktidardan kurtulmak; sorumlulardan hesap sormak isteyen tüm kesimlerin, siyasal ve toplumsal muhalefet güçlerinin katılımı, katkısı ve desteğiyle büyüyecektir.

İttifakımız; bir yol arkadaşlığı, bir mücadele arkadaşlığı olacaktır.

İnsanca çalışılacak ve yaşanacak bir düzen için; halkın egemenliğine dayanan bir güçlü demokrasi için; Kürt sorununda barışçıl ve demokratik bir çözüm için; kadınlar, gençler ve dezavantajlı grupların eşitliği ve özgürlüğü için; doğanın ve kültürel varlıklarımızın korunması için hep birlikte mücadele edeceğiz.

Çağrımız tüm emekçilere, demokrasi, hak, hukuk, özgürlük, eşitlik mücadelesini yürüten bütün toplumsal hareketler, kurum, kuruluş ve yurttaşlaradır.

Hep beraber sorumluluk alalım. Yangın yerine çevrilen ülkeyi ortak talepler ve birlikte mücadele anlayışıyla özgür ve demokratik bir şekilde yeniden inşa edelim.

Emek, barış, özgürlük ve demokrasi değerleri temelinde, halkın egemen olduğu bir toplumsal ve siyasal düzeni kurmanın, ezilen ve sömürülen tüm toplum kesimlerinin gücüyle mümkün olduğunu biliyoruz.

Herkesi bu anlayış ve çağrı doğrultusunda ortak ve birlikte mücadeleye davet ediyoruz. Tek adam iktidarına, sermayenin ve zulmün düzenine karşı hep birlikte başaracağız.

‘Emek ve Özgürlük İttifakı’

Kurumlarımızın girişimiyle, Eylül ayı sonunda kitlesel bir halk buluşması ve en geniş demokrasi güçleriyle birlikte Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kuruluşunun ilan edilmesine karar verilmiştir.”

(Kaynak: İleri Haber)

Paylaşın

HDP Öncülüğünde Kurulan ‘Yedili İttifak’ İsmini Belirleyecek

HDP, TİP, EMEP, TÖP, EHP, HE ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun yer aldığı ‘yedili ittifak’ masasının isminin yarın yapılacak toplantıda netleşmesi bekleniyor. Masa genişleme çalışmalarına da devam edecek.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) “en geniş demokrasi ittifakı” arayışı ile başlattığı toplantılarda sona gelindi.

Yarın toplanacak HDP ve bileşenleri ile Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri (HE) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu toplantıda yol haritası ile ittifakın adını karara bağlayacak.

Halkevleri’nin yarın toplantıya katılıp katılmayacağı ise henüz netleşmedi.

T24’ün aktardığına göre; ittifakı geniş bir toplantıyla kamuoyuna eylül ayında duyuracaklarını açıklayan Tuncer Bakırhan, “Yarınki toplantıda Türkiye’nin temel meselelerini, ittifakın adını, nasıl genişleyeceğimizi karara bağlamaya çalışacağız. Eylül ayında da bir aksilik olmazsa İstanbul’da deklere edeceğiz” dedi.

7’li masa yeni ismiyle kendisini deklere ettikten sonra genişleme çalışmalarına devam edecek. Sadece siyasi partileri, siyasi kurumları değil, kadınları, çevrecileri, inanç gruplarını da temsil eden bir genişleme çalışmalarına eylül ayından sonra devam edecek.

7’li masanın geçen günlerde kendisini deklere eden, seçim ve seçim sonrası için işbirliğini hedefleyen Sosyalist Güç Birliği (TKP, TKH, Sol Parti ve Devrim Hareketi) ile ortak zeminde buluşma arayışları da olacak.

Paylaşın

HDP’li Gülüm’den Bakan Özer’e: Bilim Emekçisi Kadınların Kıyafetlerine Karışmayın

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, Milli Eğitim Bakan Mahmut Özer’e, “Bilimin ışığında bir demokratik bir üniversite inşa etmek, yemek zamları ve barınma sorunu gibi temel sorunları çözmek yerine neden kadınların kılık kıyafeti gündem yapıldı?” diye sordu.

HDP Milletvekili Züleyha Gülüm, Anadolu Üniversitesi’ndeki Kadın Çalışanlara Yönelik Kıyafet Dayatmasına ilişkin soru önergesi verdi. Bakan Özer’in yanıtlamasını istediği önergede Gülüm, şunları belirtti:

– Eskişehir Anadolu Üniversitesi tarafından üniversite çalışanlarına gönderilen bir yazıda “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık Kıyafetine Dair Yönetmelik” hükümlerine uyulması gerektiği belirtilmiştir.

– Kadın çalışanlardan “Kolsuz ve çok açık yakalı gömlek, bluz veya elbise ile strech, kot ve benzeri pantolonlar, terlik tipi (sandalet) ayakkabı giymemeleri, etek boyunun dizden yukarı ve eteğin yırtmaçlı olmaması” istenmiştir. Erkek personelin kılık kıyafeti için de “Elbiseler temiz, düzgün, ütülü ve sade; ayakkabılar kapalı, temiz ve boyalı giyilir. Sandalet veya atkılı ayakkabı giyilmez. Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur”

– Bu yazı bilim emekçileri tarafından, özellikle de kadın bilim emekçileri tarafından tepki ile karşılanmıştır. Üniversite yönetimince erkek egemen baskı ve denetimin bir tezahürü olan Yönetmeliğin ‘hatırlatılması’ kadınların karşı karşıya kaldığı toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı baskıyı daha da arttıracağı, cinsiyetçi uygulamaları daha da derinleştireceği kaygısını doğurmaktadır.

– Zira kişilik haklarını ihlal eden bu tarz yaklaşım ve uygulamaların, kadınların, kıyafetleri nedeniyle parklarda, otobüslerde veya sokaklarda sıkça karşılaştıkları erkek şiddetini ve eğitim kurumlarındaki cinsiyetçiliği de derinleştireceği açıktır.

– Sermayeden, siyasi ve cinsiyetçi baskılardan bağımsız öğrencilerin ve akademisyenlerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir üniversite geleneği inşa etmek, yemek zamları ve barınma sorunu gibi temel sorunları çözmek yerine kıyafet konusunun gündeme getirilmesi eleştirilmektedir.

Gülüm’ün yanıtlanmasını istediği sorular şöyle:

– Anadolu Üniversitesi tarafından personele gönderilen kılık kıyafete ilişkin yazı bilginiz dahilinde mi?

– Bilimin ışığında bir demokratik bir üniversite inşa etmek, yemek zamları ve barınma sorunu gibi temel sorunları çözmek yerine neden kadınların kılık kıyafeti gündem yapıldı?

– Personelin çalışma alanında karşılaştığı sorunlara çözüm üretmek yerine kadınlar bedenlerine müdahale etmek erkek egemen aklın göstergesi değil mi?

– Sermayenin ve siyasi iktidarın denetimi altına alınmaya çalışan, kadınların ne giyip ne giymeyeceklerine müdahale ederek kişilik haklarının ihlal edildiği üniversitelerin özerk, bağımsız ve bilimsel olma hüviyetinden söz edilebilir mi?

Paylaşın

Demirtaş Yazdı: Türkiye Partisinden Ne Anlamak Gerek?

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Türkiye partisi’ başlıklı yazısında Türkiye partisinden ne anlamak gerektiğini yazdı.

Yazısında “Karadeniz’in fındığından Ege’nin üzümüne, İstanbul’un trafik sorunundan Akdeniz’in turizm sorununa kadar, emeklinin maaşından öğrencinin barınma sorununa kadar, her konuda siyaset yaparak çözüm üreten partilere Türkiye partisi denir” diye seslenen Demirtaş, “Böyle mi gerçekten? Gelin, duruma bakalım ve takdiri size bırakayım” diyor.

Demirtaş’ın Diken’de yayınlanan yazısı şöyle:

“Karadeniz’in fındığından Ege’nin üzümüne, İstanbul’un trafik sorunundan Akdeniz’in turizm sorununa kadar, emeklinin maaşından öğrencinin barınma sorununa kadar, her konuda siyaset yaparak çözüm üreten partilere Türkiye partisi denir.

Böyle mi gerçekten? Gelin, duruma bakalım ve takdiri size bırakayım.

Eğer ki bir siyasi parti, bu topraklarda Kürtlere, Alevilere, Ermenilere yapılan zulümleri, haksızlıkları, hukuksuzlukları dile getirip ayırım yapmaksızın herkesin hakkını savunuyorsa o parti için “Türkiye partisi değildir” deniyor.

Bir parti, devletin vatandaşına çektirdiği acıları, köy yakmaları, faili meçhulleri, işkenceleri dile getirip “Bunlarla yüzleşilmeli, hesaplaşılmalı” diyorsa o parti için “Türkiye partisi değildir” deniyor.

Dış politikadaki yanlışlarda, hükümetin yanında yer almıyorsa bir parti, o partiye “Türkiye partisi değildir” deniyor.

“Son terörist öldürülünceye kadar” değil de “Sorunları kimse kimseyi öldürmeden, konuşarak çözelim” diyorsa yine Türkiye partisi olamıyor, o parti.

Tek dil, tek millet anlayışına karşı çıkıp “Hayır, bu topraklarda farklı diller, kültürler, halklar var, birlikte barış içinde yaşayabilmek için bunların tanınması gerekir” dediğinde bir parti, “Sen Türkiye partisi değilsin” deniyor.

Amma velakin;

Belediyelerden Saray’a, kamu şirketlerinden bakanlıklara kadar her yerde halkın parasını milyon dolarlarla cebe indirerek devleti soyup soğana çevirenlere rahat rahat “Türkiye partisi” deniyor.

“Bu memlekette Türk’ten başka millet, Türkçeden başka dil yoktur” diyenler hayli hayli Türkiye partisi olabiliyor.

“Kürt’ün, Alevi’nin yemeğini yemeyin” diyenler, “Onlardan alışveriş etmeyin” diye bildiri dağıtıp pankart asanlar fazlasıyla Türkiye partisi olabiliyor.

Türkiye’nin bütün kaynaklarını, taşını toprağını bazen Batılı şirketlere, yeri geldiğinde Arap sermayesine peşkeş çekenlere “Türkiye partisi” denebiliyor. Hem de ‘en Türkiye partisi.’

Devleti mafyaya, çetelere teslim edip uyuşturucudan silaha kadar her türlü ahlaksızlığı devlet eliyle örgütleyip trilyonları götürenlere “Türkiye partisi” denmesinde bir sakınca görülmüyor.

Tarımı, hayvancılığı bile bile bitirip ülkeyi dışa bağımlı hale getirenlere, maden için ormanları talan edenlere, altın uğruna derelere siyanür akıtanlara, kadın katliamlarına içten içe oh çekenlere, Soma’da madenci yakınlarını, Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Anneleri’ni tekmeleyenlere “Türkiye partisi” deniyor.

Simdi soruyu doğrudan soralım; Türkiye’yi yağmalayanlar, talan edenler, Cumhuriyet tarihi boyunca devlet adına işlenen bütün suçlara ortak olanlar, sessiz kalanlar Türkiye partisiyse hangi Türkiye’nin partisidirler?

Evet, tam da bu Türkiye’nin partisidirler.

Bu Türkiye’yi yönetmek için kendi arasında kayıkçı kavgası yapan iki çizgi var. Sırayla iktidarı devralıp Türkiye’yi sömürüp tüketip duruyorlar.

İşte biz bu Türkiye’nin partisi değiliz, olmayacağız. Bu nedenle üçüncü yol diyoruz kendimize.

Bizim hedefimizdeki Türkiye’de tüm ezilenler, halklar, inançlar, kimlikler, emekçiler, kadınlar devletin gerçek sahibidirler. Devlet halkın efendisi, gardiyanı, işkencecisi, hırsızı değil, hizmetkarıdır. Tek dilin, tek kimliğin değil, her eşit yurttaşın devletidir.

Bir değil iki Türkiye var.

İlki ırkçıların, soyguncuların, talancıların Türkiye’si.

İkincisiyse halkların, emekçilerin, kadınların Türkiye’si.

Eğer siz birinci Türkiye’nin resmi ideolojisine uymayı, günahlarına ortak olmayı kabul etmiyorsanız Türkiye’nin her yerinde de olsanız, Türkiye’nin tüm sorunlarına çözüm de üretseniz, birileri size asla “Türkiye partisi” demeyecektir.

İkinci yüz yılında Cumhuriyet’i demokratikleştirme iddiasında olan herkesin radikal demokrat çizgiyi içselleştirmesi, Türkiye’nin gerçek ve biricik kurtuluşunun buradan geçtiğini görüp buna göre cesur bir değişime yönelmesi şarttır. Devletin çatlaklarını sıvayla kapatıp üstüne pembe boya çekince onu depreme dayanıklı hale getirmiş olmuyorsunuz.

Biz ikinci Türkiye’yi, Cumhuriyet’in ikinci yüz yılında inşa etmeye çalışan ve bu Türkiye’nin partisi olmaya gayret eden bir siyasi hareketiz. Bizi başka Türkiye partileriyle karıştırmayın sakın.

Biz kim miyiz? Tabii ki Halkların Demokratik Partisi, HDP’den söz ediyorum. Her türlü baskıya rağmen halkın desteğiyle dimdik ayakta olan, iğneyi kendisine batırma olgunluğuna sahip HDP’den.

HDP iğneyi kendisine batırıyor, batırmaya devam da edecek. Ama çuvaldızı da hak edenlerden esirgemeyecek elbette.

Herkes HDP’ye iğneyi görüyor da kocaman çuvaldızı kimse görmüyor nedense. Şimdi biraz da çuvaldız zamanı.”

Paylaşın

Pervin Buldan: Gücünüz HDP’yi Bitirmeye Yetmez

Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde vatandaşlara seslenen HDP Eş Genel Başkanı Buldan, konuşmasında, “Ülke krizlerle, beşli çetelere verilen ihaleler ile yönetiliyor. Yoksulun, işçinin cebinden alıp zengine dağıtan, beşli çeteye, yandaşlarına dağıtan, kendi koltuğu dışında bir şey düşünmeyen bu iktidarın gitme zamanı gelmiştir. Onlar da bu durumu görüyor ve biliyorlar” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, konuşmasının devamında, “Bunun için de halkın yüzüne bakacak yüzleri yok. Onlar bizim gibi sokak sokak, meydan meydan dolaşmıyorlar. Onlar bizimle kumpas davaları, ellerinde tuttukları medya ve yargı sopası ile kirlimize etmeye çalışıyorlar. Size buradan sesleniyoruz; sizin gücünüz HDP’yi bitirmeye yetmez, işte HDP burada. HDP gittiği her yerde aynı sempati ve ilgiyle karşılanıyor. Çünkü HDP’nin Türkiye toplumunun yanında ayrı bir yeri var” ifadelerini kullandı.

Pervin Buldan, konuşmasını, “Şuan siyaset yaptığımız her alana saldırı yapılıyor. Mecliste dokunulmazlık fezlekeleri hazırlanıyor. Daha geçen gün Çakıcı’nın avukatı mecliste milletvekilimiz Garo Paylan’a yönelik bir kaos planına devreye sokacağını anlattı. Hatta Meclis içerisinde yapacağını anlattı. Bunu söylemesine rağmen Meclis başkanından, Adalet Bakanı’ndan ses yok. Çünkü bu ülkeyi karanlık odaklara, çetelere teslim ettiler. Halkımız bu suikastlar asla izin vermeyecektir” cümleleriyle sürdürdü.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde  esnafla buluştu. Ziyaretin ardından Buldan, Özgürlük Meydanı’nda vatandaşlara seslendi.  Yolsuzluk, kriz ve sefaletle ilgili değerlendirmeler yapan Buldan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Bugün HDP’yi HDP yapan siz değerli halkımızsınız. İyi ki varsınız. Bugün Hakkari’de olmaktan büyük bir onur ve gurur duyuyorum. Çünkü ben Hakkari’nin topraklarında doğdum ve büyüdüm. Ben sizin evladınızım. Ben Hakkariliyim ve Hakkarili olmaktan gurur duyuyorum.

Türkiye’nin her bir tarafını halkımızla buluşmak üzere karış karış geziyoruz. Kongremizden sonra teşekkür ziyaretleri için her yeri dolaşıyoruz. Dün Ege Manisa’daydık, bugün Hakkari Serhat’tayız. Yarın Kars’ta olacağız, öbür gün Şırnak’ta. Ve daha sonra Türkiye’nin her tarafını gezmeye devam edeceğiz. Çünkü biz biliyoruz ki bu ülkenin umudu HDP’dir. Sizler Ankara’ya gelerek ve kongremize katılarak bizlere büyük güç ve moral verdiniz. Şimdi de biz sizlere teşekkür etmek için yanınızdayız.

Sandıklarda öyle bir fark atacağız ki!

Bugün bu ülkenin sorunlarının, krizlerinin nedeni bu ülkeyi yöneten AKP-MHP ittifakıdır. Seçimlere az kaldı. Biz onları sandıkta göndereceğiz. Biz alnımızın akı, halkımızın gücü ve kararlılığıyla sandıklarda öyle bir fark atacağız ki onlar bile gördüklerine şaşıracaklar. Kazanacağız, çünkü bu ülkeyi artık bu şekilde yönetmelerine izin vermeyeceğiz. Her gün bu ülkeyi yoksulluk, açlık ve krizlerle terbiye etmeye çalışan iktidara ders verme zamanı gelmiştir. Bu ülkedeki bütün sorunların kaynağında AKP’nin yönetim anlayışı var. AKP’nin bu ülkeyi yönetemediğini herkes biliyor.

İktidarın gitme zamanı gelmiştir 

Bu ülke 5’li çetelere verilen ihaleler ile yönetiliyor. İşçinin, yoksulun, esnafın cebinden alıp zengine ve yandaşına dağıtan, kendi iktidarı dışında ülkeyi ve halkları düşünmeyen, bu açlığı ve sefaleti görmeyen iktidarın gitme zamanı gelmiştir. Onlar da bunun farkındalar. Artık gitmelerinin zamanının geldiğini görüyorlar. Halkın yüzüne bakacak yüzleri yok. Meydanlara çıkamıyor, il il dolaşamıyorlar. Halk buluşmaları gerçekleştiremiyorlar. Onlar sadece ellerinde tuttukları medyayla, yargıyla, bunun gücüyle bizi yıpratmaya çalışıyorlar. Her gün yargı sopasını bizim üzerimizde tutarak HDP’yi siyaset arenasının dışına itmeye çalışıyorlar. Kolay mı, var mı gücünüz? İşte, gelin görün. HDP gittiği her yerde aynı teveccühle, ilgiyle, sempatiyle karşılanıyor.

Suikast planı ortaya çıktı, yargıdan ses yok

HDP’nin artık Türkiye halklarının gözünde ayrı bir yeri var. Herkes HDP’yi bitmeye ve yok etmeye çalıştıklarını görüyor. Cezaevleri HDP’lilerle dolu. Cezaevleri hasta tutuklularla dolu. Bugün partimizin siyaset yaptığı her yere bir saldırı düzenleniyor. Meclis’te milletvekillerimiz hakkında fezleke hazırlanıyor. Meclis’te Çakıcı’nın avukatı bir kaos planını devreye soktuklarını ilan etti. Bizim milletvekilimize, Garo Paylan’a bir suikast planladığını ve son anda gerçekleşmediğini, Meclis içinde bunu yapacaklarını itiraf etti. Ama yargıdan, AKP’den ses yok. Meclis Başkanından ses yok. Bu ülkeyi karanlık odaklara teslim ettiler, bu ülkeyi çetelere teslim ettiler. Artık yönetemediklerini hepimiz biliyoruz. Bu krizlerin, kaosların, suikastların gerçekleşmesine halkımız izin vermeyecektir.

Sandıklar NATO koridorlarına kurulmayacak

AKP seçimi kazanabilmek için NATO koridorlarında, Şam’da, Tahran’da kendine yandaş arıyor. Sanıyor ki sandıklar NATO koridorunda, Şam’da, Tahran’da kurulacak. Hayır, sandıklar Türkiye’de kurulacak.

Bu Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığı, HDP düşmanlığı size mutlaka kaybettirecektir. Kürtler başta olmak üzere Türkiye halklarının gelecekte söz sahibi olmasının önüne hiçbir güç geçemeyecektir. Artık HDP söz sahibi olacak, yönetimde mutlaka yer alacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. HDP sorunların anahtarıdır. Bu anahtar halkımızın elindedir.

HDP olmadan hiçbir sorun çözülemez

HDP olmadan bu ülkede kimse bir denklem kuramayacaktır. Hiçbir sorun çözülemeyecektir. Kimsenin kuşkusu olmasın; bu ülkeye adaleti, barışı, demokrasiyi ve insan haklarını mutlaka getireceğiz. AKP bu ülkede barışın da demokrasinin de adaletin de hukukun da kırıntısını bile bırakmadı. Ancak halkımız en büyük dersi seçimlerde verecektir.”

Paylaşın