Selahattin Demirtaş: Seçimlerden Demokrasi Çıkarmalıyız

Selahattin Demirtaş, “Seçimlerden büyük bir demokrasi çıkarmayı başarmalıyız. Sonrası ise daha ideolojik ve sınıfsal bir mücadele olacaktır. Neoliberal politikalara karşı sol değerleri ve programları büyütmenin mücadelesi öne çıkacaktır. Başka türlü bu cendereden kurtuluş yok” dedi ve ekledi:

“Bölgesel ve ulusal düzeyde yaşananlar gerçekten büyük derslerle doludur, anlayana elbette. Öncelikle, toplumsal birliğin demokratik ilkeler etrafında sağlanması dışında tüm milliyetçi, mezhepçi, dinci seçeneklerin ne kadar kırılgan, yanlış ve acılı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla tüm ittifaklar öncelikle evrensel demokratik ilkeler konusunda fikir birliği ve uzlaşma içinde olmalı.”

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 29 gazetecinin sorularını yanıtladı.

Demirtaş, Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın “Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği 7 Haziran – 1 Kasım 2015 sürecinde HDP Eş Genel Başkanıydınız. Türkiye yeni bir seçime giderken son Mersin saldırısı ile benzer bir sürecin ortaya çıkacağı endişesini yaşıyor, bu yönde uyarılar yapılıyor. O döneme dair bir siyasetçi olarak özeleştiriniz var mı, bugün başta kendi partiniz olmak üzere muhalefete önerileriniz nedir?” şeklindeki sorusuna ise şöyle yanıtladı:

“Özeleştirim var Nergis Hanım. Daha etkili bir barış söylemiyle çatışmaların önünü alabilmeliydik. Fakat ne hikmetse o dönem yaşanan ve yaşatılan dehşet senaryolarına ilişkin herkes benden özeleştiri istiyor. Oysa o dönemin faturasını bir kişiye ya da birkaç kişiye çıkarmak doğru değil. Bu, kolaycı bir yaklaşımdır ve büyük haksızlıktır. Eğer bu her şeyi çözecekse tüm haksızlığına rağmen ben sorumluluk üstlenirim ama durum öyle değil. O sürecin iki taraftan da aktörleri tek kelime özeleştiriye yaklaşmazken en ideal günah keçisi olarak gösteriliyorum. Oysa işin içinde darbeci çeteler var, IŞİD çeteleri var; istihbaratın, JÖH ve PÖH’ün de dahil olduğu SADAT çeteleri var. Hepsi açığa çıkmalı.

Seçimden hemen sonra bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulsa ve o dönem tüm yönleriyle araştırılsa çok daha sağlıklı olur. Cizre bodrumlarında diri diri yakılan onlarca kişinin varlığı bile halen kabul edilmemişken hangi gerçekleri konuşabiliriz ki? Muhalefet bu defa daha dikkatli ve cesur olmalı, barış söyleminden ve ısrarından geri adım atmamalı. Çünkü AKP-MHP ittifakı savaş politikasından beslenen bir çizgiyi yıllardır uyguluyor. Herkesin çok dikkatli olması lazım. Siz gazetecilerden bir de ricam var, o dönemde sokağa çıkma yasağı uygulanan ve yakılıp yıkılan şehirlerde operasyon sorumlusu komutanlar kimlerdir ve sonları ne oldu, buna bir bakın lütfen. Ben mahkemede savunmam sırasında bunları kayda geçtim. Röportajın sonuna o listeyi de ekliyorum. Bundan bir şeyler sezilebilir ve işe oradan başlanabilir.”

Demirtaş, bu listeyi şöyle aktardı:

  • 2. Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti. “Cizre ve Sur’u temizleyen komutan”, “Hudutların komutanı Adem Huduti” manşetlerine konu olmuştu. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Yüksekova 3. Taktik Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral Halil İbrahim Ergin. Yüksekova’nın büyük kısmının yıkılmasına sebep olan operasyonların komutanıydı. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Hakkari Dağ Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Ahmet Otal. Yüksekova’nın büyük kısmının yıkılmasına sebep olan operasyonların komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • 2. Ordu Kurmay Başkanı Tümgeneral Avni Argun. Cizre ve Sur operasyonlarının komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Şemdinli 34. Hudut Tugay Komutanı Tuğgeneral Ali Saynur. Yüksekova’nın büyük kısmının yıkılmasına sebep olan operasyonların komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Yüksekova 3. Piyade Tümen Kurmay Başkanı Albay Mehmet Sezgin. Yüksekova’nın büyük kısmının yıkılmasına sebep olan operasyonların komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral Abdullah Baysar. Roboski katliamında Uludere Şenova Tugay Komutanlığında görev yapıyordu. Katliamdan üç yıl sonra 2015’in Ağustos ayında Şırnak 23. Jandarma Sınır Komutanı olarak yeniden atandı. Şırnak’ta yürütülen operasyonların komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Şırnak Çakırsöğüt Jandarma Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Ali Osman Gürcan. Şırnak Cizre ve İdil ilçelerindeki operasyonların ana gücünü oluşturan Çakırsöğüt Tugay Komutanı. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Astsubay Ömer Halis Demir tarafından öldürülen Tuğgeneral Semih Terzi Şırnak’ta görevliydi. Terzi hem Suriye’de hem de bölgede yapılan operasyonlarda Özel Kuvvetleri yönetiyordu. 15 Temmuz gecesi, Silopi’den Irak Kürdistan Bölgesine geçip sonra tekrar Silopi’ye döndü, oradan Diyarbakır’a ve Diyarbakır’dan da bir tim ile birlikte Ankara’ya geçip orada öldürüldü.
  • Beytüşşebap Kaymakamı Kadir Güntepe. Bylock kullanıcısı olduğundan tutuklandı.
  • Şırnak Vali Yardımcısı Cüneyt Manisa. Bylock kullanıcısı olduğundan tutuklandı.

“Laiklik ve antiemperyalizim konusunda çekingen olmamak lazım”

Demirtaş, Birgün’den İbrahim Varlı’nın “İran’daki molla rejimine karşı kadınlar haftalardır ayakta. Siz de Mahsa Amini’nin öldürülmesine tepki vermek ve kadınlara destek olmak için saçınızı kestiniz. Kadınların isyanı laikliğin ülkede ve bölgede ne kadar elzem olduğu bir kez daha gösterdi. Eski Eşbaşkan olarak; HDP ile Emek ve Özgürlük İtitfakı’nın programında “laiklik ve anti emperyalizm vurgusu eksik” yönündeki eleştiri ve yorumlara dair ne söylemek istersiniz?” sorusunu şu şekilde yanıtladı:

“Tüm eleştiriler değerlidir, serinkanlılıkla değerlendirilmelidir. Ancak partilerin veya ittifakların öncelik sıralamasına bakarak önyargılı davranmamak lazım. Tüm ittifakların kendi içinde eksikleri var. Belki solun kendi arasında rekabetinden çok, yoldaşça mücadele dayanışmasını ve birbirlerinin eksiğini tamamlamalarını teşvik etmemiz daha doğru, daha faydalı olur ve tabii ki laiklik de anti emperyalizm de sol açısından ilkesel bir sahiplenmeyi gerektirir. Bu konuda çekingen olmamak lazım. Bununla birlikte kimlik hakları, kolektif haklar, inanç özgürlüğü de solun herkesten çok sahip çıkması gereken başlıklardır. Bunlar bütünlüklü olarak ele alınırsa ve seçimler dahil olmak üzere mücadele alanlarında dayanışma içinde hareket edilirse sol ittifaklar birbirine güç vermiş olur.”

Selahattin Demirtaş, Gazete Karınca’dan Saadet Yıldız’ın “Seçim gündeminin giderek yoğunlaştığı bu günleri siz nasıl takip ediyorsunuz? İç siyasetin gerilimi ittifaklar ve masa üzerinden yürütülürken, Ortadoğu’daki dengeler ve en son İran’da yaşananlar bize nasıl çözüm ve çözümsüzlükleri getiriyor?” sorusuna şu şekilde cevap verdi:

“Seçimlerden büyük bir demokrasi çıkarmayı başarmalıyız. Sonrası ise daha ideolojik ve sınıfsal bir mücadele olacaktır. Neoliberal politikalara karşı sol değerleri ve programları büyütmenin mücadelesi öne çıkacaktır. Başka türlü bu cendereden kurtuluş yok. Bölgesel ve ulusal düzeyde yaşananlar gerçekten büyük derslerle doludur, anlayana elbette. Öncelikle, toplumsal birliğin demokratik ilkeler etrafında sağlanması dışında tüm milliyetçi, mezhepçi, dinci seçeneklerin ne kadar kırılgan, yanlış ve acılı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla tüm ittifaklar öncelikle evrensel demokratik ilkeler konusunda fikir birliği ve uzlaşma içinde olmalı.”

Demirtaş’ın gazetecilerin sorularına verdiği cevaplardan bazıları şöyle:

“7 Haziran – 1 Kasım 2015 dönemi için Meclis Araştırma Komisyonu kurulmalı”

(Candan Yıldız T24) Siz Ahmet Davutoğlu’nun katılım ve şikayetinin de olduğu bir davadan yargılanıyorsunuz. Davutoğlu’nun şikayetten feragat etmesinin sizin açınızdan ne gibi bir anlamı olacak? Sizce 7 Haziran-1 Kasım 2015 süreciyle ilgili kimler konuşmalı?

Hukuki açıdan değişen pek fazla bir şey olmaz ama siyasi tutum açısından olumlu bir adım olur. Özgürlükleri savunmak pratikte de tutarlı olmayı gerektirir. 7 Haziran 2015 – 1 Kasım 2015 arasında yaşananları birilerinin anlatmasını bekleyerek gerçekleri öğrenemeyeceğiz. Seçimden sonra bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmalı ve o dönem tüm yönleriyle araştırılıp rapor alarak TBMM ‘ye sunulmalı. Ben de o komisyona beyanda bulunmaya, katkı sunmaya hazırım. O dönemde son derece sinsi, kirli ve karanlık bir operasyonlar silsilesi yaşandı. 15 Temmuz şaibeli darbe girişiminin taşları da o dönemde döşendi. Bunların hepsinin ortaya çıkarılması hayati önemdedir. Bugünkü tek adam rejimini inşa süreci de o dönemin yıkımı üzerinden planlandı. Gerçekler mutlaka ortaya çıkarılmalı, hesaplaşma ve yüzleşme gerçekleşmeli ki, bu tür kirli oyunlar bir daha sahnelenmesin.

“İlk turda kazanmak hiç zor değil”

(Hilmi Hacaloğlu VOA) Neredeyse altı yıldır cezaevindesiniz. Demir parmaklıklar arkasında olmanıza rağmen Türkiye siyasetinin en güçlü aktörlerinden biri olmayı sürdürüyorsunuz. İki hafta önce Hakkari’de konuştuğum gençlerde sözlerinizin ne kadar etkili olduğunu bizzat gördüm. Gelecek seçimler Türkiye’de demokrasi üzerindeki baskının sona erdiği demeyelim ama büyük ölçüde azaldığı bir yeni döneme dair bir umut veriyor ve beklenti yaratıyor mu sizde? Ortak adayla seçimin birinci turda bitmesi gerektiğini söylemiştiniz. Bu ay gönderdiğiniz mektupta, seçimin ikinci tura kalmasını risk olarak görüyor musunuz? Ve bu risk nasıl bertaraf edilebilir?

Seçimlere dair umutluyum ve değişimin, mücadele ederek sağlanabileceğine yürekten inanıyorum. Seçimlerin ilk turda ortak adayla kazanılması için HDP kendi ilkelerini açıkladı zaten. Bu yaklaşım dikkate alınırsa ilk turda kazanmak hiç zor değil.

“Esas çözüm programı Emek ve Özgürlük İttifakından çıkacaktır”

(Reyhan Hacıoğlu Yeni Yaşam) 6’lı masa denilen Millet ittifakı masasında ısrarla Kürt sorununda bir kaçış söz konusu. Böylesi bir ittifakın programının toplumda bir karşılığı olur mu seçimde. Ve buna rağmen zaman zaman yaptığınız açıklamalar bir olumlama olarak görülüyor. Hatta bir pazarlık yorumlarına kadar dahi gidiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Altılı Masa’daki bazı partiler, Kürt Sorununa dair zaman zaman birkaç cümle kuruyorlar ama Altılı Masa’nın kendisi, kurumsal olarak Kürt Sorununun çözümüne dair henüz tek kelime etmiş değil. Bu son derece ciddi bir eksikliktir ama bu eksikliği giderip gidermemek de kendi bilecekleri bir şeydir. Ben şahsen bu konuda cesur ve gerçekçi olmalarını beklerim. Esas çözüm programı Emek ve Özgürlük İttifakından çıkacaktır. Benim açıklamalarım bir olumlamadan çok teşvik etme ve cesaretlendirme, diyalog kapılarını aralama çabası olarak algılanırsa daha doğru olur ve anlaşılır. Pazarlık sorunuz çok açık değil ama kastettiğiniz benim bir pazarlık içinde olabileceğim yorumuysa bunun net olarak herkesin bilmesini isterim ki, cezaevindeyken hem muhalefet hem de iktidar kanadıyla asla bir “pazarlığım” olmadı, olmayacak. Zaten iktidar kanadıyla doğrudan ya da dolaylı en küçük temasım bile olmadı. Siyasette pazarlık doğaldır, meşrudur ama bunu HDP Genel Merkezi yürütür, ben değil. Bu konuda spekülasyonlara değil bana kulak verilmesini isterim. Ötesi, yanlış ve yanılgılı sonuçlara götürür.

“Çıkışın yolu revize edilmiş neoliberal politikalar değil, sol ekonomik programdır”

(Uğur Gürses T24)  Kasım 2020’deki soruma verdiğiniz yanıtta, “…demokrasi ittifakı eşittir demokratik ekonomi anlamına gelmiyor. Ancak ortak bir ekonomik programda, hiç değilse geçiş süreci için, anlaşabilmenin yollarını da bulmak zorundayız. Sonrasında da eğer demokratik siyaset imkânı tüm kesimler açısından adil bir ortama kavuşmuşsa elbette herkes kendi ekonomi programıyla bir sonraki seçime hazırlanacaktır” demiştiniz. Aradan geçen 2 yılda ekonomi yönetiminde tutturulan yol, şirketlerin ve bankaların kazançlarını patlatırken, yarattığı yıkıcı bir enflasyonla ücretle çalışan kesimleri yoksullaştırdı, orta sınıfı yoksulluk eşiğine yaklaştırdı. Seçim sonrası bir ‘geçiş süreci’ olacaksa önereceğiniz “ortak ekonomi programının” öncelikli hedefleri neler olur?

Şu anda Altılı Masanın somut bir ekonomi programı görünmüyor. Parçalı şekilde bazı sözcülerden ekonomiye dair açıklamalar duyuyoruz ki, tamamı neoliberal çözüm önerileridir. Yani hiçbiri mesela bütçe hakkından, yerel bütçeden, bütçeyi halkın denetlemesi hakkından, büyümeye dayalı ekonomi yerine kalkınmaya dair hiçbir perspektif yok Altılı Masada. Dünyada ekonomik küçülme tartışmaları yapılırken üstelik. Bu vesileyle, bu konudaki Giacomo D’Alisa, Federico Demaria ve Giorgos Kallis tarafından yazılan “Küçülme“ adlı kitabı herkese tavsiye ederim. Bu yolsuzluk, talan, soygun ve sömürü düzeninden çıkışın yolu revize edilmiş neoliberal politikalar değil, sol ekonomik programdır.

Yani emekçi, üretici, sanayici, çiftçi ötelenip sermaye ağırlıklı şekilde desteklenerek neoliberal sistemi ayakta tutmak yerine denge emekçiler lehine -ki nüfusun %90’ından söz ediyoruz- çevrilmek zorundadır. Bunun da yolu bütçeyi en küçük yerel birime kadar indirip katılımı ve denetimi arttırmakla başlar. Sosyal güvence, iş güvencesi, işçi güvenliği sendikal haklar, toplu sözleşme ve grev hakkı gösteri ve ifade hürriyeti gibi alanlarda emekçi lehine yasal, idari güvencelerle devam eder. Ayrıca yerel üretim, dağıtım ve satış kooperatifleri ile demokratik ekonominin desteklenmesi, vergi adaletinin çalışanlar lehine sağlanması, ekolojik dengeyi dikkate almayan yatırımların engellenmesi de buna dahildir.

Yani herkese yetecek kadar üretim, adil dağıtım, temiz enerji; yolsuzluğun, israfın ve lüksün önlenmesi gibi temel ilkelerle büyüme yerine küçülmeyi esas alarak daha fazla insana daha az emek ve daha az kaynak ile daha büyük bir refah sağlanabilir. Kamudan başlayarak ücretlerde de kısıtlamaya gitmeden çalışma saatleri kısaltılarak istihdam artırılabilir. Kaynakların emekçilere aktarılıp aktarılmaması politik bir tercihtir. Genç nüfusun tamamı üretim sürecine dahil edilebilir. Önemli olan, gece gündüz çalışıp aşırı üretip aşırı tüketmek değildir. Yeteri kadar çalışıp yeteri kadar tüketmek ve huzurlu, keyifli bir hayata fırsat, zaman ayırabilmektir. Bu dünyaya sadece çalışmak için değil, keyifli ve anlamlı yaşamak için geliyoruz. O halde ekonomik model de buna hizmet etmeli, başka bir şeye değil.

Söyleşinin tamamını BURADAN okuyabilirsiniz.

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan İktidara: Boşuna Uğraşmayın, Gideceksiniz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “İktidar ekonomide hamleler yapıyor. İşte göz boyayan ama kendince varlığını sürdürmesini sağlayacak adımlar paketler ilan ediyor. Esnafa ucuz kredi vereceklermiş. Esnafı düşünüyorsanız krediye ucuz faizle değil faizsiz verin. Esnafı bu duruma siz düşürdünüz. Hani faiz haramdı? Hani düşürüyorsunuz faizi. Milyonlarca esnaf kan ağlıyor, sizler bankalara sürümden kazandıracak hileli, kurnaz yöntemleri çözüm olarak sunuyorsunuz. Bunu kimse yutmaz.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sancar, konuşmasının devamında, “Belki de bir amaçları şu, ülkenin kaynaklarını şimdi istediğimiz kadar çarçur edelim dağıtalım açalım kesenin ağzını böylece eğer seçimi kazanabilirsek sonra acı reçetelerle bunu bedelini topluma ödetirim kazanamazsak sonraki iktidara enkaz devredelim. Yok böyle yağma. Bunun farkındayız. Bu manevralarınızı boşa çıkaracak güce ve birikime sahibiz. Boşuna uğraşmayın gideceksiniz. AKP Genel Başkanı geçen bir konuşmasında ilginç bir itirafta bulundu. Yolsuzlukların olmadığı rüşvetin olmadığı, yoksulluğun olmayacağı bir Türkiye’yi biz yapacağız diyor. Hay Allah Ne diyeyim.” dedi ve ekledi:

“21 yıldır biz yönetiyoruz özür dileriz bu ülkeyi yolsuzluğa rüşvete batırdık, şimdi alternatif geliyor sizi kurtaracak. Bari halkın aklıyla alay etmeyin. Demek ki bir yolsuzluk düzeni kurmuşsunuz, iki rüşveti çok normal olağan bir olay haline getirmişsiniz, yoksulluğu derinleştirmişsiniz, şimdi Türkiye’ye bu hale getiren siz değilmişsiniz gibi buradan siz çıkaracaksınız öyle mi? Hayır. Siz yolsuzlukla, yoksullukla ve rüşvet çarkıyla çeteleşme düzeniyle varlığınızı sürdürmeyi hedefliyorsunuz.”

Konuşmasında IŞİD’in Ankara Tren Garı’nın önünde 10 Ekim 2015 tarihinde düzenlediği canlı bomba saldırısında hayatını kaybeden yurttaşları anan Sancar “10 Ekim’de barış özlemlerine kanlı bir gölge düşürdüler. Bizden kopardıkları 104 canı saygıyla ve minnetle anıyorum. Bu katliamı yapan ve planlayan IŞİD mensuplarına zemin oluşturanlar, yol verenler, bu katliamın yarattığı kaos ikliminden sözümona siyaseten beslenenlerin kimler olduğunu bizler biliyoruz. Bu politikaların hedefinin katliamları ve kanı, toplumları sindirme aracı olarak kullanmak gibi bir zihniyetin ürünü olduğunu bilelim” ifadesini kullandı.

CHP’nin “başörtüsü” teklifinin ardından yeniden alevlenen anaysa değişikliği tartışmalarına da değinen Sancar şunları kaydetti: Hepimizin ağzını bağlamaya çalışın sonra da ‘Gelin anayasa yapalım deyin” Bu şartlarda yapılacak anayasa darbe anayasasından beter olacaktır. Eğer yolu temizlemeden anayasa tartışmalarının içine girerseniz ilk adımda mayına basarsanız. Bizde de o göz yok.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis’teki grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Sancar’ın açıklamaları şöyle:

“Ankara’da toplanan yüzbinlerce insanı hedef aldılar, hunharca katlettiler. Barış özlemlerine kanlı bir gölge düşürdüler. Bizden kopardıkları 104 canı buradan bir kez daha saygıyla ve minnetle anıyorum. Bu katliamı yapan ve planlayan IŞİD mensuplarına zemin oluşturanların yol verenlerin, bu katliamın yarattığı kaos ikliminden beslenenlerin kimler olduğunu biliyoruz. Halklarımız da biliyor.

10 Ekim katliamı şimdi içinde bulunduğumuz rejimi kurma girişimlerinin en önemli köşe taşlarındandır. Faşizan rejimler kan ve katliamla inşa edilir. Şiddet ve savaş politikalarıyla ayakta kalmaya çalışır. İşte bu katliamda tam da böyle bir hedefe göre planlanmış yol verilmiş ve gerçekleştirilmiştir. Sonrasını düşünürsek aşama aşama bu faşizan rejimin nasıl kan ve katliam üzerine kurulduğunu görebiliriz. Ardından başka katliamlar da yaşandı. Saldırılar devam etti. Toplumu esir alan bir korku iklimi yaratmaya çalıştılar.

Bunu unutmayalım, unutturmayalım. Bu politikaların hedefi tam da katliamları ve kanı toplumu sindirmek için bir politikanın ürünü olduğunu bilelim. 10 Ekim emek, demokrasi ve barış şiarıyla gerçekleşmiş bir kitlesel buluşmaydı en temel talep barıştı. Bazıları barış kelimesinden çok hoşlanmıyor. Bu iktidarın barış kelimesinden hiç hoşlanmadığını hatta büyük nefret duyduğunu biliyoruz. Sanki başka kesimler için söylüyorum barış talebi bir zayıflık, barış mücadelesi kolaycılık gibi algılanabiliyor. Aslında barış talebi ve mücadelesi, kan ve katliamla kurulmak istenen rejimlere karşı en etkili yoldur. Çünkü barış mücadelesi aynı zamanda katliam ve kan politikalarına karşı cesur bir ayağa kalkıştır, itirazdır, güçlü bir direniştir. O nedenle barış derken kastettiğimizin ne olduğunu herkes iyi anlamalı. Biz barış talebini dile getirirken, barış mücadelesi için buluşmayı büyütmeyi hedeflerken tam da bu kan ve katliam faşizan rejimine karşı mücadeleyi esas alıyoruz. Bu olmadan bu rejimle kitlesel bir buluşmayı gerçekleştirerek mücadele etmek de zordur, eksik kalır. Barış talebimiz, o nedenle kana katliama zulme zorbalığa faşizme karşı güçlü bir direnişin sembolüdür, adresidir.

Her yeni rejim anca yeni bir hafızayla ayakta durabileceğini düşünür. Kendi hikayesini yazarak, eski hafızayı silerek, varlığını sürdürebileceğine inanır. Oysa tam da bu noktada, bizim yapmamız gereken bu hafızaya bu hafıza inşasına, mühendisliğe karşı bir şekilde durmaktır. Bu topraklarda ve dünyada her türlü sömürüye soyguna kaynaklık eden, savaş politikalarına karşı her zaman büyük bir barış iradesi olmuştur. Bu toplumda da olmuştur. Örneklerini sırlamama gerek yok. Barış mücadelesi, bu topraklarda kökleri güçlü, bir gelenektir. Şimdi bu hafızayı yok etmek istiyorlar. Sömürüye talana kana karşı güçlü bir emek, demokrasi ve barış iradesinin ortaya çıkmasının köklerini kurutmak istiyorlar. Yaratmak istedikleri hafıza, savaş ve şiddet hafızasıdır. Böyle bir hafızayı yarattıklarında eskiyi unutturabileceklerini de düşünüyorlar. Bunun somut uygulamalarını her gün yeniden yeniden görüyoruz.

Mesela 10 Ekim’de katliama giden yolun bütün devlet birimlerince nasıl açıldığını gördük. 7 yıldır yargılamaların nasıl bir mizansenle yürütüldüğünü görüyoruz. Bütün bunlar tam da bu hafıza mühendisliğinin birer parçasıdır. Bu hafızayı yok edebildiklerinde unutturduklarında unutmayı sağladıklarında tarihi kendileriyle başlatabileceklerine inanıyorlar. Yanılıyorlar. Dün anmaya giderken bundan önceki yıllarda olduğu gibi sayısız engel çıkardılar. Kitlesel bir anmayı yıllardır engelliyorlar, bir anıtın dikilmesine bile izin vermiyorlar. Çünkü eğer kitlesel bir anma olursa, oraya bir hafıza anıtı dikilirse, unutmanın kolay olmayacağını, unutturmanın mümkün olmayacağını biliyorlar.

HDP fikriyatı büyüyor

Katliama giden yolu açmak serbest, yargılamalarda hakikatin üstünü örtmek serbest, anma ve yas yasak. İşte bunların hepsinin temelinde çok daha derin hedefler yatıyor. Toplumu şiddet savaş politikalarıyla terbiye ederek, bu faşizan rejimin yerleşmesini hedefliyorlar. Ama karşılarında vazgeçmeyen, geleceği inşa konusunda kararlığından zerre taviz vermeyen bizler varız. Bizler burada durdukça ve kararlılığımızı sürdürdükçe halkların desteği artıyor. Halklar destek verdikçe HDP fikriyatı ve HDP örgütlülüğü büyüyor. Alternatifin mümkün ve gerçek olduğu duygusu yayılıyor. Bize kızgınlıkları, öfkeleri düşmanlıkları da asıl buradan kaynaklanıyor. Bunca kuşatmaya, saldırıya rağmen dimdik ayakta duran büyük bir kitle var güçlü bir irade var. Köklü bir fikriyat var. O nedenle korkuyorlar saldırılarına yenilerini ekliyorlar.

Halka saldırdılar halkın temsilcilerine saldırdılar. Vekilleri darp ettiler Habip Eksik arkadaşımızın ayağını 3 yerden kırdılar. Tanıklar ve az sayıdaki elimizdeki görüntü bunun planlı olduğunun kanıtıdır. Bilinçli bir saldırıdır. Keşke bütün görüntüler ortaya çıksa da tek kelime edemeyecekleri gerçekleri bütün topluma gösterme imkanımız olsa, gerçi buna gerek yok her şey apaçık ortada. Düşmanlık politikaları ve savaşa karşı direniş iradesi ürkütüyor, korkutuyor, öfkelendiriyor hırçınlaştırıyor. Bu düşmanlıkların içinde bir tanesi var ki onların kendileri için ayakta durma sütunudur. Böyle görüyorlar. Nedir o düşmanlık, Kürt düşmanlığı, Habip Eksik ve diğer arkadaşlarımıza hunharca saldırmanın temelinde Kürt halkının iradesine saygısızlık Kürt halkının mücadelesinden duyulan korku var. Bunu bilelim.

Ama hiçbir saldırı bugüne kadar bizleri korkutmadı, bizleri ısrardan inattan mücadeleden alıkoymadı. Gene başaramayacaklar. Her saldırı onlara daha fazla çürüdüklerini gösterecek bir acizliktir. Saldırdıkça batıyorlar, battıkça daha çok saldırabilirler ancak bunları durduracak güç var. Bu güç burada. Sesini duyurmaya çalıştığımız milyonlardan gelen güçlü iradedir. Kuvvetli iradedir. Kürt halkının boyun eğmeyen inadıdır. Ve Kürt halkıyla diğer kesimler, emekçiler arasında köprüleri sağlam bir şekilde kurmaya azmetmiş HDP’dir. Düşmanlıkta, şiddet politikalarında sınır tanımıyorlar. Sadece siyasal alanı şiddetle boğmakla kalmadılar, toplumu bizzat bir şiddet arenasına çevirdiler.

Bu iktidar bir şiddet toplumu yarattı. Eğer sanatçılar sahnede, konserde saldırıya uğruyor, öldürülüyorsa bu kendine hak gören yandaşların ya da yandaş sananların cüretindendir. Bu cüreti de iktidardan alıyorlar. Onur Şener’in katledilmesi bir tesadüf, münferit bir olay değildir. Her gün onlarca kadının şiddete uğraması, yıllar içinde binlerce kadının kıyımı bu şiddet toplumunun en açık göstergesidir. Bizler böyle bir toplum içinde yaşamak istemeyen milyonların gerçek umuduyuz. Bizler gençleri şiddet dolu bir gelecek için bugünden rehin alan, aciz bırakmaya, umutsuz kılmaya uğraşan bu iktidara ve zihniyete karşı gerçek alternatifiz. Bizlerin hedefi sömürülen, dışlanan, ötekilerle birlikte büyük barışı kurmaktır.

Barışı gerçekleştirecek olan HDP fikriyatıdır

Tıpkı 10 Ekim mitinginde kullanılan şiar gibi, büyük barış aynı zamanda emek mücadelesidir. Büyük barış mücadelesi aynı zamanda bu ülkede yaşayan herkesin eşit yurttaşlıkla yaşayacağı bir toplum inşa etmektir. Biz bunların hepsinin iç içe olduğunu biliyoruz. Burada Kürt sorunun özel bir yeri olduğunu da biliyoruz ve söylüyoruz. Çözümsüzlük politikalarının bu ülkede savaş politikalarını derinleştirmeyi sağladığını da biliyoruz. Savaş politikaları derinleştikçe soygunun, çeteleşmenin, açlığın yaygınlaştığını da biliyoruz. 7 yıl önce olduğu gibi aynı şiarla haykırıyoruz; barış, emek ve demokrasi. Bunlar ekmek gibi, su gibi ihtiyaç duyduklarımızdır, bunları gerçekleştirecek olan HDP fikriyatıdır. Halkların ortak mücadelesidir.

Şiddet politikasını sınır içinde sınır dışında her türlü araçla, sürdürerek ayakta kalmayı hesaplıyor bu iktidar. Bunu görmemiz gerekiyor. Toplumun bütün kesimlerinin görmesi gerekiyor. Sınır ötesinde suikastları kendine hak sayan ve bunu itiraf etmekten çekinmeyen anlayışı görelim. Nagihan Akarsel’in katledilmesi de Deniz Poyraz’in vahşice öldürülmesi de aynı zihniyetin, aynı politikaların sonucudur. Bu ülkede bugün yoksulluk ve açlık bu kadar yaygınlaşmışsa tam da bu politikalarda ısrarın sonucudur. O yüzden diyoruz ki savaş ve sömürüye hayır, taviz yok, hiçbir şekilde geri adım atmak yok.”

Kürt meselesinde çözümsüzlüğün yol açtığı sonuçları bıkmadan, usanmadan anlatıyoruz. Kürt düşmanlığının bu iktidarın en önemli özelliği olduğunu varoluş niteliği olduğunu hep söylemeye devam edeceğiz. AKP Genel Başkanı, ‘Kürt meselesi yoktur, Kürt meselesi gibi üzerimize giydirilen deli gömleği vardır’ dedi. Bu ülkeye çözümsüzlüğü dayatan zihniyettir. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan zihniyet, bu ülkeyi çelik bir kafesle tekçi bir anlayışla yönetmeyi kendi varlık sebebi gören iktidarın sebebidir. Her alanda aynı anlayışı görüyoruz, her alanda ayanı anlayışa karşı mücadelemizi sürdürüyoruz. Bunda kararlılığımızı da her fırsatta ortaya koyuyoruz. Tekrar tekrar söylüyoruz, Kürt sorununda çözüm müzakeredir, diyalogdur, mutabakattır, siyaset zeminidir. Bunun dışında hiçbir yol bizi emeğin hakkının gerçekleştiği demokrasinin inşa edildiği büyük barışın kurulduğu bir ülkeye ve geleceğe götürmez.

Saldırı basit bir olay değil

O nedenle bir an önce, bu savaş politikalarına, toplumu şiddet sarmalına mecbur eden bu iktidara karşı güçlü bir barış iradesini demokrasi ve emek mücadelesini örme mecburiyetimiz var. Bu bizim halklarımıza karşı sorumluluğudur. Çağrımız da bu ülkenin bu düzenden mağdur olan mazlum olan bütün insanlaradır. Biz çağrımızı doğrudan vicdanlara, halkımızın kalbine yapıyoruz. Gelin bu yolda birlikte yürüyelim ve bu düzeni durduralım, bu iktidarı durduralım, bu düzeni değiştirelim. Bu iktidarı değiştirecek güç var bizde. Habip Eksik arkadaşımıza saldırı basit bir olay değildir. Bunu savunmaya kalkan bir suç işleri bakanı var. En son konuşması gereken kişi, fırsat buldukça buradan hemen suçlarını örtecek manevralara başvuruyor.

İzin verin de AKP’ye destek sunan sevgili kardeşlerime seslenmek istiyorum. Bu kadar kirlilik, pislik her türlü suçla irtibat, iltisak, çeteleşme zihniyeti İçişleri Bakanlığına hakim iken, sizlerin vicdanı sızlamıyor mu? Sizler bunu kendinize hak ve reva görüyor musunuz? Biliyorum AKP’ye destek veren sevgili kardeşlerimizde de bu rahatsızlık var. Çekinmeyin. Alternatifsiniz değilsiniz. Hiçbir insan bu ülkede seçeneksiz değildir. Alternatif var. Alternatif HDP’dir, HDP’nin kurduğu ittifaklar, büyüttüğü ortak mücadeledir. Bu iktidarın ayakta kalabilmek için kurduğu manevraların artık neler olabileceğini tecrübemiz ve ödediğimiz bedellerle biliyoruz. Bunları boşa çıkarmak da hepimizin ortak görevidir.

Şimdi bir Alevi programı açıklıyorlar. Evet, bir proje hazırlıyorlar, bütün Alevi kurumlarını, Cemevlerini Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı bir birim tarafından yönetmeyi planlıyorlar. Bu iktidar Alevilerin eşit yurttaşlık talebini hiçbir şekilde dikkate almıyor. Sadaka, inayet politikasıyla bir yere varmaya çalıştı. Şimdi Alevilerin bin bir emekle ve bin bir çabayla oluşturdukları öz kurumlarına kayyım atamaya çalışıyorlar. Ama biz biliyoruz ki Alevi halkı da toplumu da bu oyunları görüyor. Bunları boşa çıkaracak, bir iradeye sahiptir. Alevilerin tek talebi var, bunu kabul et gerisi boş. Eşit yurttaşlık.

Cemevlerini ibadethane olarak kabul edeceksin. Kayyımla yönetmek değil, kendi kendini yönetme hakkını tanıyacaksın. Kendi kurumlarını kendi iradeleriyle düzenleme tanıyacaksın. Bunun dışında başvuracağınız her yol bizzat kendi kontrolünüzde bir Alevilik yaratma hesabı olacaktır. Bu hesap da Alevi canlarımızın iradesinden birikiminden ve mücadelesinden dönecektir. Tek bir söz yeter, gelin canlar, bir olalım. Bu zulme karşı hileci, oyuncu bu çeşitli kumpaslarla hakları gasp etmeyi, kurnaz bir şekilde yapabilen iktidara karşı bir olalım. Gelin canlar bir olalım, hilekarlığa, kurnazlığa karşı duralım, diyoruz. Değerli arkadaşlar iktidar şimdi yeni manevralar peşinde dedik, seçime hazırlanıyor bir yandan baskı, şiddet politikaları öbür yanda kurnazca manevralar.

“Bu şartlarda yapılacak anayasa, darbe anayasasından beter olacaktır”

Bir tanesi de Anayasa tartışması, bizim tutumumuz, açık darbe anayasalarından kurtulmamız gerekiyor. Bunu en çok söyleyen, bu konuda en çok çalışan, hazırlığı olan biziz. Eğer gerçekten bu ülkeye sivil özgürlükçü, demokratik bir anayasa kazandırmak gibi bir istek varsa ön şartı sivil, özgürlükçü, demokratik bir ortam yaratmaktır. Halkın oylarıyla seçilmiş vekilleri meydanlarda darp edeceksin, ağzını açana soruşturma açacaksın, savcıları üzerlerine salacaksın, halkın vekilleri konuştuğunda bile fezlekeleri sıraya koyacaksın sonra gelin yeni bir anayasa tartışalım. İyi ne güzel. Hepimizin ağzını bağlayın ondan sonra da ‘gelin anayasa yaptık’ deyin. Bu şartlarda yapılacak anayasa açık söylüyorum darbe anayasasından beter olacaktır.

Muhalefete çağrı

Darbe anayasasından kurtulmak istiyorsak toplumun en geniş kesimini kapsayacak en büyük toplumsal mutabakatı hedefleyecek demokratik sivil özgür bir yol açmak lazım. Eğer yolu temizlemeden anayasa tartışmalarının içine girerseniz, ilk adımda mayına basarsanız. Bizde de o göz yok kusura bakmayın, samimi bir anayasa tartışmasına varız ama önce yol temizliği önce mayınları temizleyelim. İstediğiniz kadar öneri sunalım bütün topuma ve muhalefete söylüyorum. Gelin yol temizliği üzerinde bizler uzlaşalım. Bu gündemi de toplumsal ve siyasal muhalefet sahiplensin. İktidarın boş manevra alanı bulmasına izin vermeyelim. Öyle tepinip kendince hegemonyasını artıracağı hamleleri baştan boşa çıkaralım. Bizim gücümüz var önerilerimiz var samimiyetimiz var. Bu iktidara değil halka bu ülkenin toplumuna, toplumsal ve siyasal muhalefete seslenerek, söylüyorum. Bizler birlikte demokrasi barış ve emek için bir araya gelip temel konuları konuşursak işte iktidarın bu manevraları da duman olup gider. Seçimlere az bir süre kaldı anayasa tartışmalarını buraya sıkıştırmak istiyorlar, önerimiz açık ama biz gerçeğin ne olduğunu da imkanların da nerede olduğunu da biliyoruz. Bu ülkeye eşit yurttaşlığa dayalı bütün halkların ve inançların özgür ve eşit yaşadığı yerel demokrasinin kurumsallaştığı güçlü demokratik bir sistemin inşa edildiği anayasayı HDP ve ittifakları ve ortak mücadele yürüttüğü bütün demokrasi güçleri bu iktidarı gönderdikten sonra mutlaka yapacaktır. Bizler yapacağız.

“Boşuna uğraşmayın gideceksiniz”

İktidar ekonomide de benzer hamleler yapıyor. İşte göz boyayan ama kendince varlığını sürdürmesini sağlayacak adımlar paketler ilan ediyor. Esnafa ucuz kredi vereceklermiş. Esnafı düşünüyorsanız krediye ucuz faizle değil faizsiz verin. Esnafı bu duruma siz düşürdünüz. Hani faiz haramdı? Hani düşürüyorsunuz faizi. Milyonlarca esnaf kan ağlıyor, sizler bankalara sürümden kazandıracak hileli, kurnaz yöntemleri çözüm olarak sunuyorsunuz. Bunu kimse yutmaz. Belki de bir amaçları şu, ülkenin kaynaklarını şimdi istediğimiz kadar çarçur edelim dağıtalım açalım kesenin ağzını böylece eğer seçimi kazanabilirsek sonra acı reçetelerle bunu bedelini topluma ödetirim kazanamazsak sonraki iktidara enkaz devredelim. Yok böyle yağma. Bunun farkındayız. Bu manevralarınızı boşa çıkaracak güce ve birikime sahibiz. Boşuna uğraşmayın gideceksiniz. AKP Genel Başkanı geçen bir konuşmasında ilginç bir itirafta bulundu. Yolsuzlukların olmadığı rüşvetin olmadığı, yoksulluğun olmayacağı bir Türkiye’yi biz yapacağız diyor. Hay Allah Ne diyeyim. 21 yıldır biz yönetiyoruz özür dileriz bu ülkeyi yolsuzluğa rüşvete batırdık, şimdi alternatif geliyor sizi kurtaracak. Bari halkın aklıyla alay etmeyin. Demek ki bir yolsuzluk düzeni kurmuşsunuz, iki rüşveti çok normal olağan bir olay haline getirmişsiniz, yoksulluğu derinleştirmişsiniz, şimdi Türkiye’ye bu hale getiren siz değilmişsiniz gibi buradan siz çıkaracaksınız öyle mi? Hayır. Siz yolsuzlukla, yoksullukla ve rüşvet çarkıyla çeteleşme düzeniyle varlığınızı sürdürmeyi hedefliyorsunuz.

Dezenformasyon yasası

Düzeni de bunun üzerine kurdunuz bunun dışında bir yolda yürüme imkanınız kalmamıştır çünkü batmışsınız bu batağa. Ama toplumu da kendinizle birlikte bu bataklığa çekmenize izin vermeyeceğiz. Çok kullandığım bir söz bu iktidar yalan, talan ve kan rejimi yaratmıştır. Bizler de bu rejimi mutlaka değiştirecek alternatifi yaratmaya azmettik. Fikriyatla, programla, mücadeleyle yalan bunların var oluş sebebi. İşte sansür yasası. Zaten baskılar almış gidiyor zaten medyayı tekellerine almışlar kalan birkaç mecrayı da susturup böylece hiçbir itirazın duyulmayacağı bir toplum düzeni yaratmak istiyorlar. Dezenformasyon yasası diye bir şey getirdiler. Valla dezenformasyonla mücadele etmek istiyorsanız, yapacağınız ilk iş Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığını kapatmak olmalıdır. İletişim Başkanlığını lağvedin, toplumu yalan ve çarptırılmış her türlü bilgiden korumanın adımını atmış olacaksınız. İstediğiniz yasayı getirin hakikat inatçıdır, mücadele güçlüdür. Kararlılık ve irade varsa hakikat kendi ifade edecek yolları yaratır. O kararlılık bizde var, hakikat de o yollardan çıkacak ve sizin yalan düzenini mutlaka bozacak ve sona erdirecektir.

Değişim isteyen bu kirli düzenden, bu şiddet sarmalından çıkmak isteyen en başta gençlerimiz kadınlar, emekçiler, inançlarından dolayı baskı altına alınan en başta Aleviler ve on yıllardır inkar ve imha politikalarına hedef olan Kürtler; hepimiz gücümüzü birleştireceğiz, gücümüzü birleştirerek, bu iktidarı gönderecek ve bu rejimi değiştireceğiz. İktidarın topluma dayattığı esarete karşı halkların cesaretini daha fazla örgütleyecek ve daha fazla büyüteceğiz. HDP fikriyatı bu ülkenin ihtiyaç duyduğu gerçek alternatiftir.”

Paylaşın

HDP’li Vekil Habip Eksik, Polis Müdahalesinde Yaralandı

Abdullah Öcalan’ın 1998’de Suriye’den ayrılmasının yıldönümünde Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve bazı sivil toplum örgütleri tarafından, Diyarbakır, Van, İstanbul, Urfa, Mardin, İzmir, Hakkari’de yapılmak istenen yürüyüşlere polis müdahale etti.

Haber Merkezi / Hakkari Yüksekova’daki yürüyüşte HDP Iğdır Mİlletvekili Habip Eksik darp edildi. Yaralanan Eksik hastaneye kaldırıldı. Müdahalede 20 kişi de gözaltına alındı.

Özgürlükçü Hukukçular Deneği Hakkari şubesinin Sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda “Yüksekova’da bugün yapılması planlanan yürüyüşte çok sayıda üyemiz, parti üye ve yöneticileri darp edilerek gözaltına alındı. Vekiller de darp edildiler. Hukuksuzlukların takibini yapmak için alanda ve karakoldayız” ifadeleri yer aldı.

Van’da 55 gözaltı

İzmir’de gerçekleştirilen protesto eyleminde HDP İl Eşbaşkanları Berna Çelik ve Çınar Altan ile ismi öğrenilmeyen 1 kişi gözaltına aldı. Van’da gerçekleştirilen yürüyüş ve açıklamada aralarında HDP’li yöneticilerin de olduğu 55 kişi gözaltına alındı.

Diyarbakır’da 31 gözaltı

Diyarbakır’da HDP Örgütlenmeden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Özlem Gündüz, HDP PM üyeleri Beybün Aslan ve Raci Bilici, DBP İl Eşbaşkanı Hayrettin Altun, HDP İl Eşbaşkanları Gülistan Atasoy ve Zeyat Ceylan, HDP İl Eşbaşkan Yardımcısı Mervan Yıldız, Emine İnan, Şadiye Hayme, MEBYA-DER Eşbaşkanı Meryem Soylu, Figen Ekti, Mehmet Zeki Bağcık, Halil Memiş, Mithat Altaç, Mehmet Ali Altınkaynak, Hüsnü Aslan, Mehmet Şirin Gürbüz, Mehmet Asana, Sedat Yiğit, Murat Çoban, Şirin Şehir, Mehmet Oruç, Muharrem Bulat, Meryem Yıldız ve soy isimleri öğrenilemeyen Meryem, Leyla, Hebun, Sümeyye, Beytocan, Abidin ve Vedat’ın da aralarında olduğu en az 31 kişi gözaltına alındı.

İstanbul’da 26 gözaltı

İstanbul İstiklal Caddesi, Kadıköy ve Esenyurt’ta yapılan yürüyüşlerde HDK Eşsözcüsü Esengül Demir ile Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Esra Solin Dal ve Ömer İbrahimoğlu’nun da aralarında olduğu en az 26 kişi gözaltına alındı.

Paylaşın

HDP’li Sancar: Bu Adaletsiz Ekonomik Düzenin Mutlaka Değişmesi Gerekiyor

Partisinin Kars İl Başkanlığı tarafından düzenlenen toplantıda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “İzlenen politikalar halk için değildir, halka hizmet amaçlı bir anlayış bu iktidarda yoktur. Tam tersine büyüme adı altında sermayenin şişirilmesi, sermayeye daha fazla kaynak aktarılması, halkın cebinden bir avuç zengine transfer edilmesidir. Halk yoksullaşıyor, büyüyen ise sermaye ve Saray’ın kendisidir. İşte bu adaletsiz ekonomik düzenin mutlaka değişmesi gerekiyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Esnafın bize aktardığı sorunları burada tek tek anlatmaya gerek yok. Esnafın yaşadığı zorluk ve sıkıntılar, burada fazlasıyla mevcut. Bunları değiştirmek için halk bir umut arıyor. Bu gidişatı durdurmak için bir çıkış arıyor. Gerçek bir alternatif arıyor. Biz de kendilerine diyoruz ki gerçek alternatif biziz. HDP ve ittifakı bu sömürü düzeninin sürmesini engelleyecek ve yeni bir başlangıç yapacak temel aktördür. Kimse umutsuzluğa kapılmasın, kimse bu şartlara teslim olmasın. Bu iktidarın her türlü baskı ve sömürü uygulamasına karşı gerçek alternatifi her alanda üretmeye kararlıyız. HDP ve ortağı ittifak güçleri daha da büyüyerek gerçek alternatifi bu topluma sunmaya kararlıdır.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Kars’taki yerel basın temsilcileriyle bir araya geldi. Burada konuşan Sancar, şunları söyledi:

“Dünden beri Kars’ta çeşitli buluşmalar gerçekleştiriyoruz. Önce halk buluşması gerçekleştirdik; onlara seslendik, onların sesini dinledik. Sonra esnafımızla buluştuk. Akşam da STK temsilcileriyle bir araya geldik. Kars’ın sorunlarını konuştuk ama genel olarak ülkenin meseleleri hakkında da görüş alışverişinde bulunduk.

Öncelikle yerel ve ulusal basının temsilcileriyle burada bir araya gelmişken, sizler ve bizler açısından en yakıcı sorunun özgürlük olduğunun altını çizmemiz lazım. Basın ancak özgür şartlarda görevini yapabilir. Özgür şartların olmadığı koşullarda ne basın görevini yapabilir ne de toplum bilgi alma hakkını kullanabilir. Böyle ortamlarda baskıcı yöntemler çok daha kolay devreye sokulabilir.

Korku iklimi zaten bu ülkede bu iktidarın en temel yönetme tekniğidir. Korku iklimini hakim kılıyor, fakat korku duvarının kırılabileceği yerlerde de yasaklarla ve polisiye tedbirlerle bu açıkları kapatmaya çalışıyor. Son sansür yasası tam da bu amaçla hazırlanmıştır. Genel basın üzerindeki baskıların yetersiz kaldığı yerde şimdi de internet basınını tam bir kontrol altına almayı hedefliyorlar. Basına gerçek anlamda bir kuşatma operasyonudur yeni kanun teklifi. Sansür yasası teklifidir bu, yoksa dezenformasyonu önleme yasası değildir. Dezenformasyonun, yani yanlış ve yönlendirici bilgi ve haberin kaynağı esasen bu iktidardır.

“İletişim Başkanlığı dezenformasyon merkezidir”

İktidarın İletişim Başkanlığı ülkede dezenformasyon merkezi haline gelmiştir. Gerçekleri çarpıtma ve üzerini örtme göreviyle iş başındadır. Şimdi de bu yetmiyor basının tamamını, internet basını başta olmak üzere tam bir kontrol altında tutmayı hedefliyorlar. Toplumu susturmak kendine güvenmeyen, halkına güvenmeyen iktidarların başvurduğu en önemli yöntemdir. Bunu dünyadaki örneklerden biliyoruz.

Kaybetmekte olan iktidarlar hırçınlaşır ve rızayı üretemedikleri yerde korkuyu büyütmeye çalışırlar. Halkın kendilerine rızası azaldıkça korkuyla ayakta kalmaya çalışıyorlar. Bu iktidar bir korku imparatorluğu inşa etmek istiyor. Bu iktidar aynı zamanda toplumu suskunlaştırarak varlığını sürdürmeyi hedefliyor.

Çoğu konuşmamda bu rejimin temelinin, bu iktidarın dayandığı en önemli sütunun yalan olduğunu söylemiştim. Yalan üzerine kurulu iktidarın en büyük korkusu hakikatin yayılmasıdır. Hakikat yayıldıkça bu yalan mekanizmaları da iş göremez hale gelir. Bizler sansür yasasına karşı etkili bir muhalefet yürütüyoruz. Ama sadece Meclis’te gösterdiğimiz direnç yeterli değil. Aynı zamanda bütün demokrasi güçleriyle birlikte bu yasa teklifine etkili bir tepki göstermemiz ve bunun uygulamasına karşı da etkili bir dayanışma ortaya koymamız gerekiyor.

“Seçimler iktidar için gerçek bir beka sorunudur”

Seçimlere yaklaştıkça iktidarın benzer manevralarının artacağını görüyoruz. Biraz önce saydığım bu sorunların temelinde demokrasi yokluğu yatıyor. Demokrasiye inanmayan, demokrasiyle hiçbir şekilde barışık olmayan bir zihniyet topluma güvenmez, toplumu da baskı altında tutarak bir şekilde yönetebileceğini düşünür. Korkuyu ve kaygıyı yaygınlaştırdıkça insanların otoriteye sığınabileceği gibi bir hesap yapar.

Bu hesap yanlıştır, bu hesap tutulmayacaktır. Bu hesap halktan dönecektir. Seçimler yaklaşıyor. Seçimler bu iktidar için gerçek anlamda beka sorunudur. Başka alanlarda sürekli beka sorununu dile getiren iktidarın gerçek olmayan sorunlar ve meseleler yaratma çabasına kimse aldanmasın. Asıl beka sorunu iktidarın kendisidir. Bu iktidar toplumu ayrıştırmaktadır, toplumda şiddetin her alana yayılmasının zeminini hazırlamaktadır. Bu iktidar toplumsal ve kültürel hayatı çökertmekte ve çoraklaştırmaktadır.

“Ekonomik çöküşün faturası yoksul halka çıkıyor”

Öte yandan ekonomik gidişatı hepimiz her gün hayatımızda tecrübe ediyoruz. Ekonomide de büyük bir çöküş yaşanıyor ve bunun faturası da yoksul halka çıkıyor. Çöküşe yol açan politikaların elbette nemalanıcıları da vardır. Bu politikaların en büyük nemalanıcıları bir avuç sermaye kesimi ve en çok da yandaşlardır.

Türkiye’de tarım neredeyse bitme noktasına gelmiştir, hayvancılık yok olmaktadır. Verimli toprakları ve hayvancılık için çok elverişli şartları olan şehirlerimiz neredeyse bu imkanların tamamını kaybetmekle karşı karşıyadır. Kars bu örneklerin en çarpıcı olanıdır. Kars’ta hayvancılık en önemli geçim kaynağı idi.

Oysa uygulanan ekonomik politikalar, kurda yaşanan artış ve enflasyondaki yükseliş hayvancılığın da Kars’ta bitme noktasına gelmesine yol açmıştır. Kars’ta bugün girdi maliyetlerinin çok yüksek olduğunu görüştüğümüz herkes iletti. Zaten bildiğimiz bir durum. Makro veriler de bunu ortaya koyuyor. Kars için bunun hayat önemi vardır. Girdi maliyetleri arttıkça hayvancılıkla geçinen, hayvancılık alanında üretim yapan insanlar da artık bunu devam ettiremez duruma geliyorlar.

Şu anda süt üretiminin, süt rekoltesinin Kars’ta çok vahim düzeylere düştüğünü görüyoruz. Oysa süt üretimi Kars için o kadar önemli bir kaynaktır ki, en başta peynir üreticileri ve diğer bütün alanları temelde etkilemektedir. Yoksulluk Kars’ta almış başını gidiyor. Türkiye’nin tamamında olduğu gibi burada da yoksulluk temel sorundur. İşsizlik temel sorunlardan biridir.

Kars bugün Türkiye’de milli gelirden en az pay alan şehirlerin başında gelmektedir. Aynı zamanda işsizlik oranının da en yüksek olduğu bir şehirdir. Bu kadar verimli toprakları ve üretici insanları varken Kars’ın bu duruma düşürülmesi bir kader ve tesadüf olamaz. Tam tersine iktidarın ranta, sömürüye, inşaata dayalı politikalarının yarattığı vahim bir sonuçtur. Bunun en önemli yansımalarından biri Kars’ın sürekli göç veren bir şehir haline gelmiş olmasıdır.

“Gençler Kars’ı terk ediyor”

Sokaklarda gezerken, esnafla konuşurken, STK temsilcileriyle konuşurken karşılaştığımız bu olgu Kars’ta durumun ne kadar kötü olduğunu çıplak bir şekilde ortaya koymaktadır. Gençler şehri terk etmektedir. Şu an resmi verilere göre bile en çok göç veren şehirlerin başında Kars gelmektedir. Sadece başta tarım olmak üzere diğer üretim sektörlerindeki kötüye gidiş değildir bu gidişatın nedeni.

Asıl neden burada geçim imkanlarının kalmamış olmamasıdır. Bir diğer neden de hizmetlere erişimde Kars halkının büyük bir yoksunlukla karşı karşıya kalmasıdır. Burada üniversite hastanesi var ama doktor yok, pek çok alanda uzman doktor yok. Bunu arkadaşlar somut verilerle bize aktardılar. İnsanlar hastalarını yakın şehirlere götürmek zorunda kalıyorlar. Erzurum başta olmak üzere Iğdır ve Ardahan’a hastalar gidiyor.

“Sağlık bir ticaret alanına dönüşmüştür”

Hekimlerin, sağlık emekçilerinin aylardır süren direnişi ve itirazları var. Buna karşı Cumhurbaşkanının söylediği sözler hafızalarımızdan silinmeyecektir. ‘İsteyen istediği yere gidebilir’ demişti. Oysa sağlık emekçilerinin haklarını gasp eden, onların şartlarını ağırlaştıran bu sistemin kendisidir.

Bunun somut örneğini Kars’ta yaşıyoruz. Pek çok alanda sağlık emekçisi eksikliği ve yokluğu yaşanıyor. Sağlık en temel ihtiyaçlardandır, ücretsiz ve kamusal bir şekilde sağlanması gereken bir hizmettir ama maalesef bu iktidar sağlığı bir kamu hizmeti olmaktan çıkarmış ve bir ticaret alanına dönüştürmüştür. Bunun sonuçlarını da toplum olarak ağır bir şekilde yaşamaktayız.

“Bu adaletsiz ekonomik düzenin mutlaka değişmesi gerekiyor” 

Öte yandan da eğitimde aynı sorunlar var. Pek çok okulda öğretmen yok. Eğitim emekçilerinin, sağlık emekçilerinin haklarını alamamalarının yarattığı bir durumdur. İzlenen politikalar halk için değildir, halka hizmet amaçlı bir anlayış bu iktidarda yoktur. Tam tersine büyüme adı altında sermayenin şişirilmesi, sermayeye daha fazla kaynak aktarılması, halkın cebinden bir avuç zengine transfer edilmesidir.

Halk yoksullaşıyor, büyüyen ise sermaye ve Saray’ın kendisidir. İşte bu adaletsiz ekonomik düzenin mutlaka değişmesi gerekiyor. Esnafın bize aktardığı sorunları burada tek tek anlatmaya gerek yok. Esnafın yaşadığı zorluk ve sıkıntılar, burada fazlasıyla mevcut. Bunları değiştirmek için halk bir umut arıyor. Bu gidişatı durdurmak için bir çıkış arıyor. Gerçek bir alternatif arıyor. Biz de kendilerine diyoruz ki gerçek alternatif biziz.

HDP ve ittifakı bu sömürü düzeninin sürmesini engelleyecek ve yeni bir başlangıç yapacak temel aktördür. Kimse umutsuzluğa kapılmasın, kimse bu şartlara teslim olmasın. Bu iktidarın her türlü baskı ve sömürü uygulamasına karşı gerçek alternatifi her alanda üretmeye kararlıyız. HDP ve ortağı ittifak güçleri daha da büyüyerek gerçek alternatifi bu topluma sunmaya kararlıdır.

Şu an Türkiye’nin gündeminde yaşanan sorunlara baktığımızda her alanda baskı ve zulmün derinleştiğini görebiliriz. Adaletsizlik şu an Türkiye’de en temel olgu haline gelmiştir. Bu iktidar her alanda bir adaletsizlik seferberliği başlatmıştır. Adaletsizlik yargı alanındadır, halkın iradesini yok sayma konusundadır, halkın ekmeğini gasp etme alanındadır.

Adaletsizlik, gençlerin bugününü ve yarınını ipotek altına alma politikalarındadır. Adaletsizlik seferberliğine karşı yapmamız gereken bir adalet seferberliği oluşturmak ve bunu büyütmektir. Bizler ittifak politikalarımızı da bir adalet seferberliğiyle başlatmayı hedefliyoruz. Yola çıktık, şimdi amacımız adalet seferberliğini büyütmek ve çözüm gücü haline getirmektir.

“Adalet krizi insanların hayatlarının tehlike altında olduğu bir toplumsal iklim yaratmıştır”

Çözümün bizde olduğunu, çözüm gücünün halkların bir arada mücadelesinde olduğunu her fırsatta söylüyoruz. Söylemeye devam edeceğiz. Adalet alanında yaşanan bu büyük kriz, yani adaletsizlik seferberliği toplumu adeta bir şiddet sarmalına sürüklemiştir. Artık şiddet günlük hayatın her alanındadır. Bizler bu ülkede Kürt sorunu başta olmak üzere bütün meselelerde barışçıl siyasal çözümü savunan bir partiyiz.

Şiddetin sadece iktidarın askeri ve siyasi politikalarından ibaret olmadığının da altını çizmeliyim. Bu iktidar Kürt sorununda şiddeti ve güvenlikçi anlayışı ısrarla sürdürmekte ve belki de şu ana en üst noktasına çıkarmış bulunmaktadır. Fakat adalet krizi, adaletsizlik seferberliği insanların güvencesiz, hayatlarının tehlike altında olduğu bir toplumsal iklim yaratmıştır.

Onur Şener cinayeti bir tesadüf değildir. Her gün okuduğumuz şiddet haberleri tesadüf değildir. Kendisini iktidara yakın sayan veya bizzat iktidarın içinde olan irili ufaklı pek çok çevre, şiddeti kendisine hak görmektedir. Başkalarını sindirmeyi kendisine hak görmektedir. Çünkü kendilerine dokunulmayacağına inanmaktadırlar. Kendilerine herhangi bir ceza gelemeyeceği inancıyla hareket etmektedirler. Bütün bunlar toplumun içine sürüklendiği krizlerin nasıl çok boyutlu ve derin olduğunu göstermektedir.

“Ekonomik kriz özgürlük yokluğunda somutlaşmaktadır” 

Ekonomik kriz, siyasi kriz demokrasi ve özgürlük yokluğunda somutlaşmaktadır. Ve ahlaki çöküş de yine bu iktidarın yarattığı en önemli sonuçlardan biridir. Yolsuzluklar mubah görülmekte, üstü örtülmekte, iktidara yakın olanların her alanda talan uygulamalarına ortak olmaları adeta normalleşmektedir.

Yolsuzluk ve hırsızlık gibi şiddet de günlük hayatın normali haline getirilmiştir. Yolsuzlukların üstüne gitmek yerine yolsuzluk yapanlarla ilgili iddialar örtülmekte ve yolsuzluk ve hırsızlık teşvik edilmektedir. Yolsuzluk, hırsızlık halkın cebinden ekmeğini kuruşunu çalmadır. Halkı daha fazla yoksulluğa mahkum etmektir. Yandaşı semirtirken halkın sofrasını kurutmaktır.

Dokunulmazlık zırhı olması gereken yerde değil tam tersi alanlardadır. Dokunulmazlık ifade özgürlüğü için olmalıdır, halkın siyasi temsilcileri, halkın iradesi için olmalıdır. Oysa bu iktidar halkın iradesini gasp etmektedir. Burada kayyım rejiminde olduğu gibi. Kayyım rejimi halkın iradesine en büyük saygısızlıktır.

Halkın iradesini gasp etmektir. Ama bununla da sınırlı kalmıyor. Kayyım rejimi aynı zamanda rant, yolsuzluk ve sömürü mekanizmalarını yerellere iyice yerleştirme programının önemli bir parçasıdır. Kayyım atanan yerlerde yapılan uygulamalara bakıldığında bunu görebilirsiniz. Memleketim Mardin’e çok benzeyen, özel olarak ayrıca bu nedenle de çok sevdiğim Kars şehri bu uygulamaların örneklerini yaşamaktadır. Tıpkı Mardin’de olduğu gibi.

“Bunun adı çöküş iktidarıdır”

Yine adaletsizliğin bu kadar yaygınlaştırılması, çeteleşmeyi de teşvik etmektedir. Bugün çeteler, mafyalar adeta ülkenin meşru yönetim odakları haline getirilmişlerdir. Bir mafya-çete zihniyeti yönetimde ve hayatın her alanında yaygınlaştırılmıştır. Bunun adı çöküş iktidarıdır. Bunun adı toplumu en önemli değerlerden mahrum etme operasyonudur. Buna karşı yapmamız gereken de güçlerimizi birleştirmektir. Emek ve Özgürlük İttifakı ile birlikte her yerde halkın sesine kulak vermek için her türlü çabayı harcıyoruz. Yolumuzu masa başında, parti merkezlerinde belirlemiyoruz. Politikalarımızı halkla istişare ederek, halkı dinleyerek, onlarla sürekli etkileşim içinde kalarak oluşturuyoruz.

“Emek ve Özgürlük İttifakı büyüyecektir” 

Bundan sonra da bütün temel konularda aynı politikaları izlemeye devam edeceğiz. Emek ve Özgürlük İttifakı büyüyecektir. Önümüzdeki hedef bu ittifakı en geniş kesimlere ezilenlerin ve yok sayılanların tümünü kapsayacak bir genişliğe ulaştırmaktır. Amacımıza ulaşmamız için de çok daha fazla çalışmamız gerektiğinin farkındayız. Halkımız bilsin ki bir alternatif vardır.

Emekten yana, sömürüye karşı adaletsizliği ortadan kaldıracak adaleti savunan, bu baskılara karşı duran, özgürlüğü savunan, yalan iktidarına karşı hakikatin peşini bırakmayan bir alternatifi mutlaka inşa edeceğiz. Sadece seçimler için değildir. Seçimlerden sonra da yeni bir başlangıç, demokratik ve özgürlükçü, emekten yana bir değişimin dinamik motor gücü haline geleceğiz. Şimdi yaptığımız şey bütün bu adaletsizliklere karşı en geniş kesimlerin mücadele ortaklığını sağlamaktır.

Eğer bunu başarırsak bu iktidarı, bu rejimi durdururuz. Bu rejimi değiştiririz, iktidarı değiştiririz. Halk gerçek bir alternatif ve hakiki bir umut arıyor. Gerçek alternatif bizleriz, umut bizlerdedir. İki kutba mahkum değiliz. Mevcut rejimin talana, yalana, soyguna, sömürüye dayanan rejimine mahkum değiliz. Ama bu rejimi küçük rötuşlarlar, başka kadrolarla devam ettirecek projeleri de kabul etmiyoruz. Bunlara mahkum olmadığımızı bütün halkımız bilsin.

“Demokrasiyi yerele yayarak güçlendirecekse anayasa tartışmalarına öncülük yaparız”

Kars halkların, inançların, kültürlerin bir arada barış içinde yaşama geleneğini en köklü şekilde ortaya koyan kentlerin başında gelmektedir. Tıpkı Mardin gibi. Burada halklar, farklı kesimler, inançlar, farklı kültürlerden çevreler yüzyıllardır barış içinde, birbirlerine saygı çerçevesinde bir arada yaşamayı başarmışlardır. Bizler Türkiye’de gerçek ve kalıcı barışın, herkese eşit ve özgür bir yaşam sağlamaktan geçtiğine inanıyoruz.

Anayasa tartışmaları da dahil olmak üzere her türlü tartışmaya bu çerçevede açığız. Eğer eşit yurttaşlık temelinde demokrasiyi yerele yayarak güçlendirecek bir yol açılacaksa, biz bu yolda bütün gücümüzle katkıya ve öncülüğe hazırız. Biliyoruz ki iktidar şimdi anayasa tartışmalarını ortaya atmakla başka bir gündem de yaratma peşindedir. Ama istediği amaç ve saikle hareket etsin fark etmez. Bu ülke şimdi hemen, bu mümkün değilse yarın özgürlükçü ve demokratik bir anayasaya kavuşacaktır. Bunu gerçekleştirecek güç de bizleriz yani Emek Özgürlük İttifakı ve bunun yaratacağı büyük demokrasi blokudur. Bu ülkeye inançların eşit, halkların özgür yaşayacağı bir geleceği mutlaka armağan edeceğiz.

Dünden beri Kars’ta gördüğümüz ilgi, halkımızın teveccühü inancımızı güçlendirmiştir. Sizler aracılığıyla Kars’ta yaşayan bütün insanlarımıza teşekkür ve minnetlerimizi iletiyorum. Büyüyerek değişim gücünü birlikte yaratacağız. Birlikte başaracağımıza inancımız tamdır.”

Paylaşın

Altılı Masa’nın Ortak Adayına HDP Hangi Koşullarda Destek Verecek?

2023’te yapılacak olan milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça partiler ve partilerin içerisinde bulunduğu ittifaklarda çalışmalarını hızlandırdı. “Emek ve Özgürlük İttifakı” ile seçime hazırlanan HDP’de cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi için özel bir komisyon oluşturuldu.

Euronews Türkçe’den Dilek Gül’ün aktardığına göre, Halkların Demokratik Partisi (HDP), bu bağlamda bazı isimlerle görüşmelere başladı. Masada tartışılan alternatif isimlerle ya da bu isimlerin önerebileceği farklı kişilerle görüşmeler gerçekleştiren komisyon toplumsal eğilimleri de alıyor.

Aday belirleme çalışmalarında amacın cumhurbaşkanlığı için “her iki ittifakı aşacak güçte ve nitelikte” bir aday ortaya koymak olduğu belirtiliyor. Komisyon, “Türkiye toplumu muhalefet blokuna mahkum değil” mesajını vermek istiyor.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın adayı

HDP kaynakları aday konusunda “Türkiye toplumunun parmakla gösterdiği bir kadın da olabilir, tüm kesimlere güven verebilecek bir kanaat insanı da” diyor.

Kurulların özel çalışma için bir komisyon oluşturduğunu belirten yetkili “Tartıştığımız isimler var. Bizim aday sürecimiz Altılı Masa’dan daha hızlı ilerliyor. Çünkü bizim kurduğumuz blok, altı yan yana gelemezlerin olduğu bir masa değil. Hatta zamanı gelince bu masaya siz iyi bir aday çıkaramadınız, topluma umut veremiyorsunuz diyerek kendi adayımızı da sunabiliriz.” diyor.

HDP’de ilk hedef kurduğu ittifakı büyütmek. AK Parti’den uzaklaşan muhafazakâr Kürt seçmene ulaşabilmek için çalışmalar yapılacak.

AK Parti’den kopan muhafazakar Kürtlerin yanı sıra diğer Kürt partileri, Alevi örgütleri, kadın hareketi, emek güçleri ve ekoloji hareketi de ittifaka dahil edilmek isteniyor.

HDP’de Altılı Masa’nın adayı olarak anılan isimler için ‘ret ve kabul ölçüleri’ belirlendi

HDP’de Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayı olarak anılan isimler üzerinden bir değerlendirme yapılmak istenmiyor ancak söz konusu isimler için keskin bir biçimde ret ve kabul ölçüleri belirlenmiş durumda.

  • Buna göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerine geçtikten sonra onun yetkilerinden vazgeçecek ve bunu toplumun önünde taahhüt edecek.
  • Kürt sorunun çözümü için barıştan yana tavır alacak, şiddet ve savaş konsepti karşıtı olacak.
  • Devletin sistem dışına attığı tüm ‘ötekileri’ kucaklayacak ve de yeni bir demokratik anayasanın sözünü ve ipuçlarını verecek.

Partide bu üç ilkeyi tutum olarak belirlemeyen adayı ‘desteklememe’ konusu netleşmiş durumda.

“Türkiye’deki ırkçılığı ve faşizmi Erdoğan’dan devralıp başka bir makyaja kavuşturacak bir adaya onayımız yok” diyen yetkili, şu ifadeleri kullanıyor:

“Milliyetçiliğe dayanan aday profili Türkiye’de Erdoğan’ın kopyası olmaktan öteye gidemez. Üç ilkeye tutum belirleyemeyen bir adayın yanında neden yer alalım? Erdoğan bunları terk ettiği için ülke bu halde. Bu üç temel ilkeye karşı ortaya çıkacak aday kamuoyu önünde toplumsal sözleşme anlamına gelecek beyan düzeyinde bir yaklaşım geliştirirse ve iktidar bloku dışında bütün siyasi partileri kucaklayacaksa ve bu konuya ikna edebilecek güçlü bir profile neden destek vermeyelim?”

Parlamento seçiminde hem Cumhur İttifakı hem de Millet İttifakı ile rekabet edilecek

HDP, Meclis seçimlerinde ittifak kapılarını kapatmış durumda ve bu seçimlerde hem iktidar hem de muhalefet ile çok çetin bir rekabete hazırlanıyor.

“Sanki biz Cumhurbaşkanlığı üzerinden müzakerelere açığız dediğimizde, Millet İttifakı’na göz kırpıyormuşuz gibi yanlış ve yetersiz bir algı var.” diyen HDP kaynakları, parlamento seçimlerinde muhalefet bloku ile yan yana olmadıklarını belirtiyor:

“Hatta rakibiz. Çünkü biz bu konuda Meclis zemininde demokratik bir rejimin kurulması için kilit rol oynamaya aday bir ittifakız. Hatta HDP’nin tutum belgesi bunu açıkça belirtiyor. Meclis seçimlerinde asla ittifak ile olmayacağız. Meclis seçimlerinde kitlemizin net olması gerekiyor ne Millet İttifakı ne de Cumhur İttifakı’yla yol yürümeyeceğiz. Meclis’te kendi güçlü grubumuzu oluşturacağız. Hâlihazırda İttifakların derdi cumhurbaşkanı adaylığı. O nedenle bu konuda bir tartışma, müzakere yok. Millet ittifakı ile de Meclis zemininde bir görüşmemiz yok. Kodlarımız ayrı, biz üçüncü yolu öneriyoruz. Türkiye’nin mevcut yönetimden kurtulmasının yolunu bulmaya çalışıyoruz, derdimiz ittifak değil.” diyor.

AK Parti’nin son dönemde Kürt illerinde gerçekleştirdiği toplantılar da HDP’nin gündeminde.

Ak Parti’nin Kürtlerden oy almak için bazı açılımlara gideceği ancak bunların MHP’nin çizdiği sınırlar çerçevesinde olacağı görüşü hâkim.

AK Parti’nin kendisine bağlı merkez Kürt sağını örgütlemeye çalıştığı ve bunu gerçekleştirmek için de ciddi ekonomik destekleri devreye aldığı dile getiriliyor:

“AKP, Kürdün gönlünü alma adımları atacak, bu hazırlıkları duyuyoruz. Kendisinin nefes aldırmayan bazı uygulamaları gevşeteceğini öğrendik. Mesela Kürtçe ve Kürt diline yönelik katı uygulamalar biraz gevşetilecek. Ama özgürlük temelinde olmayacak. Bazı sembolik yargılamalarda, sanatçılar veya gazeteciler serbest bırakılacak. Ama siyasetçiler bu kategoride yok. Mesela bu işlerin başında Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülşen Orhan ile halihazırda partiden tasfiye edilen 25. ve 26.Dönem AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu var. Bizim bu adımlara karşı çok sahici ve seçime endeksli olmayan bir tavrımız ve politikamız var. Buradan bir medet umulması boştur çünkü bu iktidarın düşmanlığı devam ediyor.”

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Buldan: Kürdü İnkar Eden Gidecek

Partisinin Batman’daki halk buluşmasında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Kürtlere yapılan zulmü ve inkarı görmeyenlerin, Kürt sorununu çözmeden bu ülkede iktidar olma şansına sahip olamayacağını söyledi ve “Kürtleri inkar eden gidecek, Kürtleri inkar eden çözülecek. Başka yolu yok” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Pervin Buldan, “Kürt meselesi, kabinede iki Kürt bakanın olmasıyla çözülseydi şimdiye kadar çoktan çözülürdü. Siz Kürtü inkar edensiniz. Siz Kürte demokratik siyaseti yaptırmayansınız. Çünkü siz Kürt düşmanısınız. Siz kadın düşmanısınız. Siz barış düşmanısınız. Siz demokrasi düşmanısınız.” dedi ve ekledi:

“Kürt meselesi, Kürtü her gün cezaevine atmakla yaşanan sorundur. Kürt meselesi, seçilen belediye başkanlarının yerine atadığınız kayyumlardır. Kürt meselesi, demokratik siyasette Kürtleri engellemek için yaptığınız uğraşlardır. Her gün fezlekelerle TBMM’ye HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması için getirdiğiniz dosyalardır.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Batman’da partisinin halk buluşmasında konuştu. Buldan, şunları söyledi:

“Sevgili halkımız, hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Ben bugün buraya bir esnaf ziyareti yapmak üzere geldim. Bu ziyareti gerçekleştirmeden de önce partimizin önünde, burada bir araya gelen halkımıza selam vermek üzere sizlerleyim. Batman’da olmaktan, sizlerle bir arada olmaktan büyük bir onur ve gurur duyuyorum. İyi ki varsınız, iyi ki buradasınız. On gün içerisinde Batman’a ikinci gelişim. On gün önce burada bir kadın konferansı yaptık. Çok görkemli, çok coşkulu kadınların bir araya geldiği güzel bir konferans gerçekleştirdiğimiz Batman’da, kadınların mesajı bütün dünyaya ulaştı.

Nerede bir hukuksuzluk varsa HDP oradadır

Gittiğimiz her yerde, buluşmalar gerçekleştirdiğimiz her kentte, ilçede, mahallede, sokakta, tarlada, fabrikada hangi kesimden, inançtan, mezhepten kişilerle buluşursak buluşalım bir araya gelişlerimiz büyük bir coşkudur, bir kararlılıktır, bir iradedir. HDP’nin umududur ve HDP’nin Türkiye halklarına verdiği umuttur. Gittiğimiz her yerde büyük bir ilgi ve teveccühle karşılanıyoruz. Bu ilgi elbette HDP’nin siyasetinin, mücadelesinin ve direnişinin bir sonucudur. Bugün Türkiye’de nerede bir ezilen varsa, bir inkar edilen varsa, nerede bir haksızlık varsa, nerede bir hukuksuzluk varsa HDP oradadır, HDP onların yanındadır. Orada olmaya, onların yanında olmaya da devam edecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

HDP bu gidişata son verecek, bu iktidar gidecek

Ülkeyi yönetemediklerini biliyoruz. Ülkede krizin olduğunu biliyoruz. Ülkede açlığın, sefaletin, yoksulluğun, hukuksuzluğun, adaletsizliğin olduğunu biliyoruz. Buna her gün tanıklık ediyoruz. Artık bu iktidar bu ülkeyi yönetemiyor. Batman halkı, Batman esnafı, Batmanlı kadınlar iyi bilir. Batmanlı işçiler, üreticiler iyi bilir. Bu ülkeyi yönetenlerin sadece ve sadece kendi koltukları için, kendi geleceği için sadece kendilerini düşünen bir siyaset izlediğini hepimiz biliyoruz. Onlar 5’li çeteleriyle, mafyasıyla, 90’lardaki anlayışlarla bu ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar ama HDP Türkiye halklarıyla birlikte, başta Kürtler olmak üzere Türkiye’de inkar edilen ve ezilen her kesimle birlikte bu gidişata artık son vereceğini her yerde söyledi. Bugün bir kez daha burada ifade ediyorum: Bu iktidar gidecek, başka yolu yok. Başka alternatifimiz elbette var.

Kürdü inkar eden gidecek, Kürdü inkar eden çözülecek başka yolu yok

Bu iktidarı göndermek bizim boynumuzun borcu. AKP-MHP iktidarını seçimlerde iktidardan indirmek ve seçim sandıklarında yenmek bizim en birinci görevimizdir. Çünkü Türkiye halkları bunu hak etmiyor. Türkiye halkları bu kadar zulmü ve zoru hak etmiyor. Türkiye halkları iki blok arasında asla bir tercih yapmak zorunda kalmamalıdır. Bugün iki ayrı blok var; bir Cumhur İttifakı bir de Millet İttifakı. Her iki kesim de Kürtlerin inkarı üzerine, Kürtlerin dilini yasaklamak üzerinedir. Kürtlere yapılan zulmü ve inkarı görmeden, Kürt sorununu çözmeden bu ülkede iktidar olma şansına bundan sonra sahip olamayacaklardır. Kürdü inkar eden gidecek, Kürdü inkar eden çözülecek. Başka yolu yok.

Siz Kürde demokratik siyaseti yaptırmayansınız, çünkü siz Kürt düşmanısınız

Cumhurbaşkanı partisinin grup toplantısında Kürt sorununun olmadığını iddia etti. “Bu ülkede artık Kürt sorunu yoktur, biz bunu bitirdik ve bu mesele çözülmüştür” dedi. Bunu da sadece kendi kabinesinde iki Kürt bakan olduğunu söyledi; utanmadan, sıkılmadan, yüzü kızarmadan söyledi. Kürt meselesi, kabinede iki Kürt bakanın olmasıyla çözülseydi şimdiye kadar çoktan çözülürdü. Siz Kürdü inkar edensiniz. Siz Kürde demokratik siyaseti yaptırmayansınız. Çünkü siz Kürt düşmanısınız. Siz kadın düşmanısınız. Siz barış düşmanısınız. Siz demokrasi düşmanısınız. Kürt meselesi, Kürdü her gün cezaevine atmakla yaşanan sorundur. Kürt meselesi, seçilen belediye başkanlarının yerine atadığınız kayyumlardır. Kürt meselesi, demokratik siyasette Kürtleri engellemek için yaptığınız uğraşlardır. Her gün fezlekelerle TBMM’ye HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması için getirdiğiniz dosyalardır.

Jina’nın ve Nagihan’ın katledilmesi, Kürt kadınlara yaşam hakkı tanımıyoruz mesajıdır

Kürt meselesi, anadilinde eğitim hakkı istiyorum diyen insanlara asimilasyonu dayatmaktır. Kürt meselesi, dünyanın her yerinde, Kürtlerin yaşadığı her coğrafyada Kürt kadınlarını katletmektir. İşte İran’da Jina Amini’nin saçının bir telinden korkan zihniyet Jina Amini’yi katletti. Bu en büyük Kürt düşmanlığıdır. Süleymaniye’de Nagihan Akarsel uğramış olduğu bir suikast sonucu yaşamını yitirdi. Bir kadın, bir gazeteci Kürt düşmanlığı yüzünden, kadın düşmanlığı yüzünden kurşunların hedefi oldu. Bu insanın hayalleri yıkıldı. Bu insanın yoldaşlarına, kadın arkadaşlarına ve onunla birlikte mücadele eden biz Kürt kadınlara yaşam hakkı tanımıyoruz mesajı verildi. Ama ne yaparsanız yapın asla başaramayacaksınız. Asla bizi direnişimizden ve mücadelemizden alıkoymayacaksınız. Kürtler, Kürt kadınlar dünyanın her yerinde Jin Jîyan Azadî sloganını söylemeye devam edecek. Ama kadınları katleden katiller şunu bilsin ki, Nagihan Akarsel’in katilleri şunu bilsin ki, Jina Amini’nin katilleri şunu bilsin ki, Deniz Poyraz’ın katilleri şunu bilsin ki, Jin Jîyan Azadî sloganı sizin sonunuz olacak, sonunuz olacak, sonunuz olacak!

Kürtler direnmeye devam edecek

Bu ülkeyi yönetenler, Kürdün iradesini de Kürdün mücadelesini de Kürdün direnişini de iyi bilir. Batman’da faili meçhuller dönemini Mehmet Sincar’la başlattılar. Peki başarabildiler mi? Hayır, başaramadılar. Çünkü Mehmet Sincarlar milyonlar oldu ve bu mücadeleye devam etti. Ama onlar faili meçhullerine devam ettiler. Belki aynı yöntem değil ama zihniyet aynı, anlayış aynı. Bir dönem sokak ortasında Kürtleri katledenler şimdi Kürtlerin kemiklerini bir torbaya koyup babasına gönderenlerdir. Kürtlerin kemiklerini bir torbaya koyup annesine kargoyla gönderenlerdir. Biz bu anlayışı iyi biliriz. Biz Kürde yaklaşımı iyi biliriz. Ama onlar da şunu bilsinler ki Kürtler mücadele etmeye de direnmeye de kazanmaya da başarmaya da devam edecek. İşte bundan korksunlar.

Yaşamın her yerinde tecrit var

Şimdi bu ülkede bir tecrit var. Bu ülkedeki tecrit Türkiye’nin her yerine yayılmış durumda. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit başta olmak üzere Türkiye’deki bütün cezaevlerinde ve Türkiye’deki yaşamın her yerinde tecrit var. Cezaevlerinde insanlık dışı uygulamalar var. Cezaevlerinde hasta tutuklular başta olmak üzere infazı bitip de salıverilmeyen, infazı bittiği halde cezaları devam ettirilen, infazları yakılan ve bununla birlikte özgürlüğüne kavuşamayan binlerce insan var. Onlardan sadece bir tanesi Aysel Tuğluk, hasta olmasına rağmen tutuklu ve tahliye edilmiyor. Bütün bunlara rağmen cezaevinde kalmaya devam ediyor. Biz bu ülkede hasta tutuklulara yaklaşımı da tecridi de savaş politikalarını da Kürde yaklaşımı da asla kabul etmiyoruz, kabul etmeyeceğiz. Bu iktidar şunu bilmeli ki, siz kaybettiniz ve kaybetmeye de devam edeceksiniz. Sizin Kürde yaklaşımınız, kadınlara yaklaşımınız size kaybettiriyor. Cezaevlerindeki yaklaşımlarınız size kaybettiriyor.

Hiç kimsenin ezilmesine, zulüm görmesine izin vermeyeceğiz

Emek ve Özgürlük İttifakıyla ve daha geniş kesimlerle seçimler başta olmak üzere mücadelede de direnişte de oluşturacağımız ittifaklarla biz bu ülkeye adaleti, barışı, demokrasiyi, insan haklarını mutlaka getireceğiz. Kürtleri göreceksiniz ve tanıyacaksınız. Alevileri göreceksiniz ve tanıyacaksınız. Ermeni ve Süryanileri, bu ülkedeki farklı inançları ve mezhepleri göreceksiniz ve tanıyacaksınız. Hiçbirine zulüm yapılmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Sizin bu yaklaşımınızı mutlaka ama mutlaka seçimlerde bitireceğiz. Buna buradan Batman halkı önünde bir kez daha söz veriyorum. Bu ülke halkları bu iki blok arasında bir tercih yapmak zorunda değildir.

Bizim Üçüncü Yolumuz vardır. Bu yol demokrasi yoludur, bu yol Türkiye halklarının yoludur, adaletin, barışın, demokrasinin yoludur. Yapılacak olan seçimlerde tercih mutlaka ama mutlaka aydınlıktan yana olmalıdır. Bu karanlık döneme son vermenin zamanı vermiştir. Kendi çıkarları için ülkeyi bu hale getirenlere ders vermenin zamanı gelmiştir. Batman seçimlerde de üzerine düşen sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirecektir. Bundan hiçbir şüphemiz ve kuşkumuz yoktur. Şimdiden herkese başarılar diliyorum. Yolumuz açık olsun, hepinize geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Önünüzde saygıyla ve sevgiyle eğiliyorum.”

Paylaşın

HDP Karlıova İlçe Binasına Silahlı Saldırı: 1 Gözaltı

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Bingöl’ün Karlıova İlçe Örgütü binasına gece saat 02.00 sıralarında silahlı saldırı düzenlendi. Saldırıyı düzenleyen Tanju Bingöl’ün gözaltına alındığı belirtildi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Karlıova İlçe Örgütü binasına gece saat 02.00 civarında silahlı saldırı düzenlendi.

Saldırıda, binaya iki el ateş edildiği ve kurşunların ilçe örgütünün içerisine isabet ettiği belirtildi.

HDP’liler, sabah saatlerinde parti binasına geldi. HDP’lilere aktarılan bilgiye göre saldırıyı düzenleyen Tanju Bingöl’ün gözaltına alındığı belirtildi.

Konuya ilişkin açıklamada bulunan HDP İlçe Eşbaşkanı Yılmaz Bülbül, İlçe binasına gece yarısı silahlı saldırı olduğunu ve 2 kurşunun içeriye isabet ettiğini söyledi.

Yapılan saldırıyı kınayan Yılmaz Bülbül, olayla ilgili suç duyurusunda bulunacaklarını ifade etti.

HDP Bingöl İl Örgütü, Karlıova ilçe binasına yönelik silahlı saldırıyı yaptığı basın açıklamasıyla kınadı.

HDP Karlıova ilçe binası önünde yapılan açıklamaya il ve ilçe yöneticilerinin yanı sıra çok sayıda yurttaş katıldı.

Açıklamada konuşan İlçe Eşbaşkanı Yılmaz Bülbül, Türkiye’nin seçim sürecine girmesiyle birlikte HDP’ye yönelik büyük bir provokasyon örgütlendiğini söyledi.

Dün gece saat 00.40’ta gerçekleştirilen silahlı saldırıda doğrudan parti binalarının hedef alındığını söyleyen Bülbül, “Bu saldırı demokrasiye, insan haklarına, halkların kardeşliğine yapılan bir saldırıdır. Bu tür saldırılar partimizi şeffaf siyaset yapma ısrarından asla alıkoyamayacaktır. Bu alçakça saldırıyı ve provokasyonu lanetliyor ve kınıyoruz. Tüm Kanireş halkımızı demokratik siyaset etrafında birlik olmaya davet ediyoruz,” dedi.

Açıklama “Baskılar bizi yıldıramaz”, ” Direne direne kazanacağız” sloganlarıyla sonlandırıldı.

Paylaşın

HDP’li Buldan: Harami Düzeni Sona Erdirmekte Kararlıyız

Partisinin Meclis grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Bu suç, rant ve servet şebekesine karşı halkın hakkı olanı halka teslim etmekte kesinlikle kararlıyız. Hep beraber üretecek, hep beraber eşit bir şekilde adil paylaşımı sağlayacak ekonomik yaşamı kuracağız.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Açlık ve yoksulluk sınırı olmayacak, servet sınırı olacak. Gece yatağa aç ve üşümüş bir şekilde girecek hiçbir yurttaşımızın olmadığı bir Türkiye olacak. Çokluk içinde yokluğu yaşatan bu harami düzeni sona erdirmekte kesinlikle kararlıyız. Tarihe ve halkımıza olan sözümüzdür. Bunu da başaracağız.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Meclis grup toplantısında değerlendirmelerde bulundu. Buldan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Sokakları, meydanları nasıl ki faşizme bırakmadık, mecliste de, siyasette de meydanı iktidara bırakmayacağız. HDP’nin sözünü her yerde yükselteceğiz. Sorunların çözüm yeri meclis, çözümü demokratik siyasettir. Demokratik siyasetin gücü de cesareti de tabi ki HDP’dir. Sizlersiniz. Halkımızdır. Emekçilerdir. Evet, bugün aramızda cezaevlerindeki işkence ve hukuksuzluklara karşı adalet nöbeti tutan anneler var.  Tekrar hoş geldiniz diyor, haklı ve onurlu mücadelenizi buradan bir kez daha selamlıyorum.

Yalnız değilsiniz, asla yalnız olmayacaksınız, yalnız yürümeyeceksiniz. Bu mücadeleyi hep birlikte omuzlamaya devam edeceğiz. Çünkü bu bizim varlık gerekçemizdir, sizin mücadeleniz bizim mücadelemizdir. Annelerin neden aylardır sıcak, soğuk demeden tüm kötü muamele, darp ve gözaltılara rağmen adalet nöbetinde olduklarını bizim dışımızda soran irdeleyen hiç kimse olmadı. Şüpheli ölümler, keyfi infaz yakmalar, hasta tutsaklara uygulanan düşmanlık hukuku, AKP-MHP zihniyetinin cezaevi karnesidir.

Son 9 ayda en az 63 tutuklunun yaşamını yitirdiğinin altını çizen Buldan, şunları söyledi: “63 yaşamı, 63 hikâyeyi bizden kopardılar. Hepsini bir kez daha saygıyla minnetle anıyorum. Aralarında ağır hastalıklara rağmen tedavi ve tahliye edilmeyen de vardı, işkence ile öldürüldüğü iddia edilen de, işkencelere dayanamayıp şüpheli şekilde intihar ettiği iddia edilen de. Garibe Gezer, Ferhan Yılmaz, Bazo Yılmaz, Abdulrezzak Şuyur, Halil Güneş, Vedat Erkmen, Bangin Muhammet ve diğerleri eğer bu ülkede gerçek bir adalet olsaydı şu an yaşıyor olacaklardı. İşte bu yüzden adalet hava kadar, su kadar önemlidir. Ve bu yüzden annelerin mücadelesi yaşam mücadelesidir.

‘Parlamento ve siyaset, bu annelerin adalet feryadına kesinlikle kayıtsız kalamaz’

Şu an cezaevlerinde 604’ü ağır olmak üzere bin 605 hasta mahpus bulunmaktadır.  Birçoğu cezaevinde tek başına yaşamını idame ettiremeyecek durumdadır. Ki, Aysel Tuğluk arkadaşımız bunlardan sadece biridir. Durumu acil olan hasta tutsakların tahliyeleri ATK’nin hukuk dışı raporları ile her gün engellenmektedir. İktidara ve kurumlarına yaşatma yükümlülüğünü buradan bir kez daha yüksek sesle hatırlatıyoruz. Her defasında da hatırlatmaya devam edeceğiz. İnsani, hukuki acil çözümler bulunması için başta Adalet Bakanlığı olmak üzere yetkili tüm kurumları derhal göreve çağırıyoruz. Cezaevlerinde ölümler yaşanırken siyaset başka neyi konuşabilir? Siyaset başka neyi tartışabilir anlamakta zorluk çekiyoruz. Parlamento ve siyaset, bu annelerin adalet feryadına kesinlikle kayıtsız kalamaz. Kalmamalıdır.

Cezaevleri sürekli gündemimizdedir. Dün de grubumuz Adalet Bakanlığı’na yürüdü, bu acil konuya kamuoyunun dikkatlerini çekti.  Yakın zamanda Adalet bakanıyla yeniden bir görüşme gerçekleştireceğiz. Yine grubumuz, yeniden araştırma önergesi vererek, bir araştırma komisyonu kurulmasını talep edecek. Buradan hem parlamentoya sesleniyorum hem muhalefete hem iktidar partisine. Gelin bu komisyonu derhal kuralım ve çalışmalarına başlasın. Cezaevlerinde olup bitenlere meclis olarak müdahale edelim ve hem ölümleri hem de hukuksuzlukları acil olarak durduralım. Bu görev hepimizin görevidir. HDP olarak, sonuç alıncaya kadar ailelerle birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. Cezaevi hakikatinin unutulmasına ve unutturulmasına asla izin vermeyeceğiz. Buradan cezaevlerindeki bütün arkadaşlarımıza selamlarımızı saygılarımızı gönderiyoruz.

Cezaevleri başta olmak üzere ülkeyi kuşatan tüm bu karanlığın merkezinde tabi ki tecrit sistemi var. İmralı’da Sayın Öcalan üzerinde uygulanan mutlak tecrit, Türkiye’nin demokratikleşmesini ve Kürt Sorununun müzakereye dayalı çözümünü engellemeye yönelik bir AKP-MHP politikası olarak devam etmektedir. Sadece İmralı’yla sınırlı bir tecritten bahsetmiyoruz. Ülke, toplum, adalet, hukuk, insan hakları, özgürlükler topyekûn tecrit altındadır. Bir yönetim sistemi haline getirdikleri tecritle sadece hukuksuzluğu ve adaletsizliği değil, herkesin canını yakan savaş-çatışma-şiddet sarmalını da büyüttüler.

Bakın yaklaşan seçimler öncesi iktidarlarını ayakta tutmak için Federal Kürdistan’da, Kuzey Doğu Suriye’de çatışmayı tırmandırıyorlar. Rojava’daki saldırılarda siviller, çocuklar hayatını kaybetmektedir. Bunun altını çizmek istiyorum Rojava’daki saldırılarda çocuklar siviller yaşamını yitirmektedir. İnsanlık suçu işlenmektedir. Nerede bir barış imkânı varsa, orayı bozmak için var güçleriyle çalışıyorlar. Çünkü çöken Sarayın savaşa ihtiyacı var. Bu yaşadıklarımız Sarayın bir varlık yokluk savaşıdır. Buradan söylüyorum: Ne yaparsanız yapın, hangi yalanlara, kumpaslara başvurursanız vurun durumunuzu kurtaramayacaksınız. İktidarınıza karşı sıfırlanan güveni savaş siyasetiyle asla diriltemeyeceksiniz.

Buradan kamuoyuna da sesleniyorum. Kriz ve kaostan beslenen iktidarın seçim kampanyası olarak yürüttüğü gerilim ve çatışma siyasetine kesinlikle itibar etmeyin, pirim vermeyin. Ekonomik çöküşün ve yolsuzluk çukurunun üzerini kapatmak için envai çeşit kumpaslara başvuracaklar. Hiç kimse iktidarın tuzaklarına düşmemelidir. Bırakın kendileri çalsın, kendileri oynasın! Oyunları tutmayacak!

Biz önümüze, kendi işimize, çalışmalarımıza bakacağız. Biz kazanmaya çalışacağız. İktidarı göndereceğiz barışı kazanacağız. Şimdi savaş naraları karşısında barışın sesini daha fazla yükseltme zamanıdır. Yasaklarla, tehditle, kutuplaştırmayla korku iklimine sarılan iktidar karşısında cesareti daha fazla yükseltme zamanıdır.  Tecride karşı her zamankinden daha fazla karşı çıkma ve mücadele etme zamanıdır.

Muhalefete çağrı

Buradan muhalefete de sesleniyorum. İktidarın savaş politikaları karşısında sessiz kalarak, yolsuzluk ve rant değirmenine su taşımayın. Cesur olun! Net olun diyoruz net olun! Barış politikasına sahip çıkmak ülkeye sahip çıkmaktır, yaşama ve halklar arası diyaloğa sahip çıkmaktır. Demokrasiye, hukuka, adalete sahip çıkmaktır. Savaş politikalarına karşı çıkmak, yolsuzluk, rant ve soygun düzenine giden yolları kapatmaktadır. AKP-MHP iktidarının sürdürdüğü savaş siyasetinin yarattığı ağır sonuçları görmeden, bunlara karşı tavır almadan Türkiye’de gerçek demokrasi ve özgürlük mücadelesini yürütmek mümkün değildir. Müzakereye ve barışa dayalı demokratik siyasetimizi en güçlü şekilde sürdüreceğiz.

İktidarın savaş siyaseti ülkeyi cehenneme çevirmişken, Kürt halkının çektiği acıları anlamadan, bu kirli siyasetin sonucu olarak ortaya çıkan detaylar üzerinde spekülasyon yapmak AKP-MHP iktidarının tuzağına düşmek, savaş siyasetini büyütmekten başka bir işe yaramayacaktır. Partimiz toplumsal sorunların inkârına dayanan ve çözümsüzlükten beslenen tüm siyasetlerin karşısındadır.  O nedenle Türkiye’de gerçek demokrasinin ve özgürlüklerin, ancak ve ancak Kürt sorununun demokratik, toplumsal ve barışçıl çözümünden geçtiğini savunuyoruz. Bizler, müzakereye ve barışa dayalı demokratik siyasetimizi en güçlü şekilde sürdüreceğiz. Çünkü bizim için barış, dünyadaki tüm makamlardan daha değerlidir. İnanın ‘Barış hükümlerin en güzelidir.’

Demokrasinin, hukukun çökertildiği bir ülkede ekonomi de çöker. Bir yıldır Türkiye halklarına masal anlatıyorlar. İktidar partisi seçimlere yakın bir dönemde bu masalı anlatmaya bu hikayeyi uzatmaya devam ediyor. Enflasyonu düşüreceklermiş, yok alım gücünü arttıracaklarmış! AKP Genel Başkanı Ocak-Şubat’ı bekleyin diye yeni bir masal anlatmaya başladı. Enflasyonu düşürmek için TÜİK zaten her ay uğraşıyor! TÜİK’in çaldığı rakamları ancak bu kadar. Dün eylül ayı enflasyonunu açıkladılar. TÜİK’in çarpıtılmış rakamı yüzde 83. ENAG’ın rakamı yüzde 186. Türkiye yüksek enflasyonda dünyada 6’ıncı sıradadır. Savaştaki Ukrayna’da bile enflasyon yüzde 23, Rusya’da yüzde 14. Demokraside, hukukta, insan haklarında, yargıda ve adalette bırakalım adım atmayı her gün yeni kumpaslar kurarak, bu ülkeyi yasaklar cehennemine dönüştürerek ekonomiyi nasıl düzelteceksiniz? Bu soruyu iktidar partisine soruyoruz.

Enflasyonun düşmeyeceğinin en açık kanıtı Sayıştay’ın tespit ettiği seri yolsuzluk ve usulsüzlüklerdir. Kurumlardaki yolsuzluk ve çürüme diz boyu. Kaynakların nereye harcandığı belli değil. Çünkü ortada hukuk bırakmadılar. Hukukun, denetimin olmadığı yerde de çürüme olur, suç düzeni olur. İşte bizim yaşadığımız budur. Yolsuzluklar bitmeden enflasyon düşmez! Bu kadar net! Bunlar enflasyonla değil, halkla, emekçilerle, kadınlarla, gençlerle, muhalif medyayla mücadele eden bir AKP-MHP zihniyeti var.

Bugün biliyorsunuz sosyal medyaya sansür yasasını mecliste görüşmeye açacaklar. Meclis açılır açılmaz ilk işleri yasakçılık oldu! İşte bunların çözümü budur; yasaklardır, sansürdür, engellemedir, inkardır. Ekonomik kriz tweetlerini yasaklayınca enflasyonu da düşürmüş olacaklarını sanıyorlar. Kafaları böyle çalışıyor. Halkın yaşadığı zulmü halktan gizleyeceklerini sanıyorlar! Esnaf bitmiş tükenmiş! Emekli, asgari ücretli aç yatıyor. Çocuklar okula aç gidiyor ve çocuklar yatağa aç giriyorlar. Çiftçi traktörüne kadar hacizli. Milyonlarca insan borç batağında. Ülkenin üçte ikisi yoksulluk, dörtte biri açlık sınırının altında. Kiralar, faturalar ödenemez durumda. Her gece ansızın getirilen zamlarla vatandaşın ümüğüne çökmeye devam ediyorlar.

Sarayın günlük 10 milyon lira olan israfını 85 milyona ödetmeye devam ediyorlar.  Kalkmışlar bir de hiç utanmadan, sıkılmadan biz çözeriz diyorlar. Hadi oradan! Siz bu masalı ancak kendi çevrenize anlatabilirsiniz, kendi yandaşlarınıza yutturabilirsiniz. Türkiye halkları artık sizin yalanlarınıza kanmıyor, seçimleri ve sandıkları bekliyor. Sandıklarda AKP ve MHP bloğuna iyi bir ders verilecek.

‘Dibi görme sırası artık iktidardadır!’

Liradan sıfırı attık diye sık sık övünüyor ekonomist genel başkanları olan Recep Tayip Erdoğan. Ortada TL diye bir şey kalmamış, eriyen ve bitmiş bir TL ile karşı karşıyayız.  Sıfır atmaktan bahsediyor! Doğrudur, önce sıfırı attılar, sonra da geriye kalanı sıfırladılar! Nasıl olsa sıfırlama bunların işidir. Her şeyi sıfırlayarak çözeceklerini sanıyorlar. Ben buradan vicdanı ve adalet duygusu olan herkese seslenmek istiyorum. Size, yoksulluğun, sefaletin dibini yaşatan bu iktidara sizin de sandıkta dibi yaşatmanız gereken yeni bir sürece giriyoruz. Bu artık kaçınılmazdır. Dibi görme sırası artık iktidardadır! Enflasyonu da kuru da düşürmenin yolu, önce bunları seçimde iktidardan göndermek, sonra da kalıcı bir demokrasi, hukuk ve sosyal adalet düzenini hep birlikte inşa etmektir.

Bugün borç batağındaki milyonlar asla unutmasın! Sizler borçlu değil, alacaklısınız. Bu iktidar düzeninden alacaklısınız. Zamlar karşısında her gün eriyen ücretleriniz için alacaklısınız. Emeğinizin verilmeyen karşılığı için alacaklısınız. Yok edilen geleceğiniz, çalınan umutlarınız için alacaklısınız. Aç yattığınız geceler, işsiz umutsuz geçirdiğiniz günler için alacaklısınız. Şimdi bütün bunları söke söke hem de misliyle bu iktidardan almak için daha çok fazla mücadele etme zamanıdır. Kesinlikle bu düzen böyle gitmeyecek, böyle sürmeyecek. HDP ve kurduğumuz Emek ve Özgürlük İttifakı bunun en büyük güvencesidir. Bir kez daha ittifakımızı buradan selamlıyorum.

Bu suç, rant ve servet şebekesine karşı halkın hakkı olanı halka teslim etmekte kesinlikle kararlıyız. Hep beraber üretecek, hep beraber eşit bir şekilde adil paylaşımı sağlayacak ekonomik yaşamı kuracağız. Açlık ve yoksulluk sınırı olmayacak, servet sınırı olacak. Gece yatağa aç ve üşümüş bir şekilde girecek hiçbir yurttaşımızın olmadığı bir Türkiye olacak. Çokluk içinde yokluğu yaşatan bu harami düzeni sona erdirmekte kesinlikle kararlıyız. Tarihe ve halkımıza olan sözümüzdür. Bunu da başaracağız.

HDP olarak, yaz boyunca halkımızın yanında, alanlarda, sokaklarda, fabrikalarda, tarlada, iş sahalarında, köylerde yaşam mücadelesi veren her yerde her bir yurttaşlarımızın yanındaydık. Kobanî Kumpas Davasında hakikati savunmak için mahkeme salonlarındaydık. İnanın ki, arkadaşlarımız savunmalarıyla, hukuk, adalet, demokrasi ve barış mücadelesinin tarihini yazdılar, yazmaya devam ediyorlar.  Edirne’den Hakkâri’ye, Adana’dan Artvin’e, İzmir’den Manisa’dan Kars’a her yerdeydik her yerde olmaya devam edeceğiz. Yoksullukla boğuşan, emeğinin, alın terinin hakkını arayan, ekoloji mücadelesi veren, zulme uğrayan, hakları gasp edilen, onur mücadelesi veren herkesle yan yana geldik yaz boyunca.

‘Adil, eşit ve demokratik bir ülke için’

Diyarbakır ve İstanbul’da yüz binlerle beraber iki büyük miting gerçekleştirdik. Gittiğimiz köylerden, misafiri olduğumuz evlerden, tarladaki çiftçilerden, emekçilerden, sanayilerde çalışan işçilere, pazarlardaki yurttaşlara kadar halkımızdan aldığımız ve buraya taşıdığımız söz; ‘adil, eşit ve demokratik bir ülke için değişim’ sözüdür. Biz bu sözü yaz boyunca her bir yurttaşımıza gittiğimiz her yerde verdik buradan da veriyoruz. Çünkü HDP, ülkenin dört bir yanından dalga dalga yükselen itirazların, artık yeter haykırışlarının, değişim taleplerinin ortak gücü olmaya kararlıdır. İşte bu nedenle Emek ve Özgürlük İttifakı’nı oluşturduk. 24 Eylül’de İstanbul’da düzenlediğimiz lansmanla deklarasyonumuzu kamuoyuyla paylaştık.

Emek Özgürlük İttifakı, iki ittifak arasında sıkıştırılmak istenen halkımıza üçüncü bir yol açmıştır. Bu yol ülkenin demokratik geleceğine doğru açılan umut yoludur. İttifakımız özgürlük, demokrasi, adalet, barış, birlikte yaşam iddialarımızı ‘birlikte kazanacağız’ diyerek hayata geçirmeyi başarmıştır. İttifakımız, bunun için; özgürlüklerden, Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümünden, adaletten, emekçilerin hak ve kazanımlarından, doğa ve ekoloji haklarından, kadınların eşitlik taleplerinden, gençlerin gelecek rüyalarından, Alevilerin inanç özgürlüğünden yana bir seçeneğin oluşturulması için kollarını sıvamış durumdadır. Yola çıkmıştır.

HDP’nin bir diğer ittifakı ise, Kürdistani partilerle olan ittifaktır. En geniş Kürdistani ittifakı oluşturmak için çalışıyoruz. Bunu da yakın zamanda kamuoyuna müjdeleyeceğiz. Umutlu ve mutlu bir ülke yaratacağımıza, karşımızdaki baskıcı, faşizan rejimden kurtulacağımıza yürekten inanıyoruz. Bunun için mahalle mahalle, sokak sokak çalışacağız, itirazı ve sözü olan herkesle ortak seste buluşacağız. Şunun özellikle bilinmesini isterim. İttifakımız, sürekli genişleme ve büyüme hedefini önüne koymuştur. O yüzden her yeni katılımlarla kendisini sürekli büyütecektir.

‘Yeni bir dönemin başlatılmasında ve demokratik bir ülkenin inşasında da gerçek güç, anahtar güç yine bizler olacağız’

Değişim isteyen tüm kesimlerin, kurumların, partilerin ve bireylerin kapısını çalmaya, davetimizi büyütmeye devam edeceğiz. 8 Martların, Newrozların, 1 Mayısların mücadele birliğini daha da büyüteceğimize bir kez daha söz veriyoruz. Çözüm de biziz, çözüm gücü de biziz, bizleriz. Meydanları faşizme bırakmadık. Demokrasi ve barış umutlarını dimdik ayakta tuttuk, tutmaya devam edeceğiz. Yeni bir dönemin başlatılmasında ve demokratik bir ülkenin inşasında da gerçek güç, anahtar güç yine bizler olacağız. Değişim isteyen herkesi HDP’de ve mücadele ittifakımızda buluşmaya, demokrasi yürüyüşümüzü büyütmeye çağırıyorum.

Sevgili Gençler, size özellikle seslenmek istiyorum: Kilitleri kıracak anahtar güç sizlersiniz. Sizin özgür iradenizdir. Evet, bu ülkede 13 milyon genç var ve sizin varlığınızın kendisi zaten büyük bir güçtür. Toplumun umudu sizsiniz, sizlersiniz. Sizin itirazınız, mücadeleniz bizim mücadele dinamiğimiz, bizim umudumuz ve bizim rehberimizdir. Sizlerle başaracağız! Sizlerle değiştireceğiz ve yeniyi sizlerle birlikte mutlaka kuracağız. Sizlerin yanındayız.

Saçının teliyle dünyayı titreten sevgili kadınlar. En büyük güç bizleriz! Tek adamlar değil, biz kadınlar kazanacağız! Hak ettiğimiz özgürlüğü de eşit yaşamı da birlikte kuracağız. Jîna Amini için büyüyen kadın direnişleri değişimin ayak sesleridir. Bu direniş tüm kadın mücadeleleri için bir ilham kaynağı olmuştur. Buradan direnişteki bütün kadınları selamlıyorum, onlara özel selamlarımı gönderiyorum. Kadınlar olarak 2023’ü kesinlikle bizler belirleyeceğiz. Bizim onay vermediğimiz hiçbir düzen bu ülkede asla başaramayacaktır. Biz kadınlar başaracağız. Jin Jiyan Azadî sloganını tüm dünyada dalgalandıracağız.

Değerli emekçiler, alın terinizle, emeğinizle dünyayı var eden sizlersiniz. Bu sömürü çarkını kırmak sizin elinizdedir. Sizin gücünüz, değişimin, demokratik eşit bir geleceğin gücü ve anahtarıdır. Emeğin yönettiği bir ülkeyi birlikte başaracağız. Her dilden, inançtan, kimlikten halklarımız Farklılıklarımız ve çokluğumuz büyük bir birlikteliği ve gücü oluşturmaktadır. Bu gücümüzle, tekçiliği ve tekleştirmeyi bu topraklardan mutlaka silip atacağız. Eşit yurttaşlığı özgür yaşamın teminatı yapacağız.

Değerli halkımız, bin bir fedakârlıkla, ağır bedeller ödeyerek bu onurlu mücadeleyi bugünlere getirdiniz. Baş eğmediniz! Biat etmeniz! Diz çökmediniz! İradenizi asla teslim etmediniz. Bir milim geri adım atmadınız. Şimdi artık büyük kazanma zamanıdır. Kürt halkının güçlü iradesiyle bu topraklarda güçlü demokrasinin de onurlu barışın da, gerçek adaletin de dönemini başlatacağımız günler yakındır. Haziranlar yakındır. Zafer yakındır. Yolunuz ve yolumuz açık olsun! Hızır hepimizin yardımcısı olsun.”

Paylaşın

Demirtaş’tan ‘Ayrışma’ Polemiklerine Dikkat Çeken Yanıt

Son dönemde gündem olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Kürt siyaseti ile ilgili ‘ayrışma’ polemiklerine yanıt veren Demirtaş, “halkımız ve dostlarımız gönüllerini ferah tutsunlar” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Halen Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, son dönemde yaşanan HDP ve Kürt siyaseti arasında ‘ayrışma’ polemikleriyle ilgili sosyal medya hesabından açıklamalarda bulundu.

“Halkımız ve dostlarımız gönüllerini ferah tutsunlar” diyen Demirtaş’ın açıklamaları şöyle;

“Biz demokratik siyasette ısrarcıyız” söyleminden, HDP’den ve Kürt siyasetinden “ayrışma” polemiği çıkarmak çok zorlama bir çabadır, tamamen anlamsızdır.

Halkımız da tüm çevreler de şundan emin olsunlar ki, biz hep birlikte demokrasi ve özgürlük mücadelesini büyüteceğiz.

Halkımız ve dostlarımız gönüllerini ferah tutsunlar, karşıtlarımız da başka kapıya baksınlar, onlara burdan ekmek çıkmaz.

Mücadelemize zarar verecek hiçbir tartışmanın tarafı olmadan sadece HDP’yi ve kazanımlarımızı büyütmeye yoğunlaşalım.”

Paylaşın

Dikkat Çeken Analiz: Dip Dalgadan Beslenen ‘Sol İttifaklar’

Ekonomik sorunların sınıfsal bir kutuplaşma da yarattığına dikkat çeken Bekir Ağırdır, sınıfsal yapısı gereği “kapsayıcı olamayan Altılı Masa” ile bileşenleri sebebiyle “yeniyi kurma sürecinin aktörü olmaya aday Emek ve Özgürlük İttifakı”nın ortak aday belirlemelerinin Türkiye’nin önünde tarihi bir fırsat olacağını belirtti.

Ağırdır, yazısında, tüm dünyada otoriter yönetimlere karşı gelişen itirazların “bir iddiaya dayanan örgütlülük önderliğinde gelişmiyorsa” hüsranla sonuçlandığını yazdı.

Bekir Ağırdır’ın Gazete Oksijen’de yayınlanan “Türkiye’nin önündeki tarihi fırsat” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:

“Siyasi alanda Altılı Masa yanı sıra iki yeni ittifak daha oluştu ve kamuoyuna açıklandı. İki hafta önce sol, sosyalist, komünist partilerin bir araya gelerek oluşturduğu Sosyalist Güç Birliği kuruldu. Geçen hafta HDP’nin öncülük ettiği yine sol partilerin dahil olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ) kuruluşunu ilan etti. Hâlâ da ilan edilen ittifakların dışında kalan Zafer Partisi, Memleket Partisi, Yeniden Refah Partisi gibi diğer partilerin içlerinde olacağı yeni ittifaklar mümkün görünüyor.

Başkanlık sistemi ve yüzde 50+1 oy gerekliliği, yüzde 7 seçim barajı gibi nedenlerle seçimler için sistem değişmediği sürece bu türden ittifaklar kaçınılmaz hale gelecek. Belki sistem değişmez ise siyaset bu ittifaklar üzerinden yeni bir konsolidasyon süreci yaşayacak.

Ama oy potansiyelini de dikkate alarak Emek ve Özgürlük İttifakı’nın (EÖİ) seçimlerin sonucunu ve sonrasındaki yaşanacakları belirleme potansiyeli en yüksek oluşum olduğu da dikkat çekiyor. Demokratikleşme, laiklik, adil ekonomi gibi itirazlardan öte kapsamlı bir hedefler bildirgesi de yayınlayan ittifak HDP’nin yüzde 13’lük oy potansiyeli nedeniyle başlarken bile yeniyi kurma sürecinin bir aktörü olmaya aday olarak başlıyor.

Altılı Masa’nın en önemli handikaplarından birisi ideolojik olarak beşi geleneksel sağ biri sosyal demokrat olduklarını söyleseler de devlet-yurttaş ikileminde devletçi oluşları. Yurttaş öncelikli bakmadıkları için de Kürtler, emek-kadın-yeşil hareketlerine karşı kapsayıcı bir siyaset üretememiş olmaları, sivil topluma mesafeli oluşları ve sivil toplumun bilgi, maharet ve enerjisinden beslenme damarlarının tıkanıklığı da bir başka handikaplarıydı.

Bu kapsayıcılık eksikliği ve beslenme tıkanıklığı yalnızca seçimi kazanma sürecinde değil, asıl seçimin ardından yeniyi kurma sürecinde toplumun ihtiyaç ve taleplerini anlamak, kapsamak konusunda da önemli bir eksikliğe işaret ediyordu.

Halbuki pandemi, ardından gelen ve hâlâ süren büyük ekonomik tufan, rejimin keyfiliği, otoriterliği, hoyratlığı gibi bir dizi nedenle toplumsal bir dip dalga yaşanıyor. Ülkenin uzun süredir akli ve ruhi esaretine kapıldığı kutuplaşma ve kimliklere sıkışmanın harareti düşerken sınıfsal gerilim tekrar yükseliyor.

Ekonomik buhran karşısındaki çaresizliği deneyimledikçe toplum meselenin inanç farklılığı, etnik aidiyet ya da hayat tarzı meselesi olmaktan da öte yoksulluk meselesi olduğunu kavrıyor her gün. Yalnızca gelir adaletinin olmadığını değil, yanı sıra eğitimde ya da istihdamda fırsat adaletinin de olmadığını görüyor gençler. Hayatlarına dair kararlara katılamadıklarını görüyor her gün kadınlar ve gençler. Kendi seçtikleri siyasetçiler, belediye başkanları görevden alınır, tutuklanırlarken tanınma adaletinin olmadığını bir kez daha deneyimliyor Kürtler.

Terse dönen, dipte kabaran bir şey var. Büyük bir rahatsızlık var ve insanlar ilk kez o rahatsızlığın sadece kimlik farklılıklarından kaynaklanmadığını, ekonomik bir mesele olduğunu hissediyorlar artık. Kültürel kimlik eksenli kutuplaşmanın da siyasal kutuplaşmanın da yanı sıra yeniden sınıfsal kutuplaşma yükseliyor ve bunun siyasette önemli yansımaları olacak.

Altılı Masa henüz bu dinamiği kavramış ve buna uygun siyaseti üretiyor gibi görünmüyor. EİÖ’nin fırsatı hatta sol ittifakın da fırsatı bu dip dalgadan besleniyor. Bu toplumsal dinamik diğer yandan HDP’nin Türkiyelileşme fırsatını da güçlendirebilir.

Eğer bu ittifakların tümü cumhurbaşkanlığı seçiminde tek adayda uzlaşabilirler ve milletvekili seçimleri için siyasi rekabeti doğru kurgulayabilirlerse ülke bir tarihi fırsat yakalayabilir. Bu fırsat cumhurbaşkanının kim olacağından öte, yeni anayasanın tartışılacağı, biçimleneceği Meclis’te ülkenin tüm kültürel ve sınıfsal kesimlerinin en yüksek biçimde temsil edilebilmesinin zemini oluşabilir.

Eğer seçim süreci yeni dönemin, yeni sistemin tartışılması, bu tartışma süreçleriyle büyük toplumsal uzlaşmanın üretilebilmesi yönünde her parti ve ittifakın yeni bir siyaset tarzı, dili oluşturması süreci şeklinde yaşanabilirse ülke yıkımı yeniyi kurma sürecine çevirebilmek yönünde çok olumlu bir fırsat yakalayabilir.

Siyasi aktörler, liderler ve cumhurbaşkanı adayı bu sorumluluğu yerine getirebilecek mahareti geliştirebilecekler, yeni bir siyaset tarzı, stratejisi üretebilecekler mi yoksa Fransa ve İtalya’daki gibi çok yüksek seçimlere katılmama ya da Macaristan ve Şili gibi geri dönüşler mi yaşanacak göreceğiz.”

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın