HDP’li Sancar’dan Dikkat Çeken ‘Selahattin Demirtaş’ Açıklaması

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş hakkında açıklamalarda bulunan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar,  “Selahattin Demirtaş arkadaşımızla aramızda fikir farklılıkları olabilir. Şu anda cezaevinde değil kurullarda olsa çok daha fazla tartışma olanağına sahip olurduk biliyoruz; ki bu da çok doğaldır. Biz çoğulcu bir partiyiz. Bileşenlerden ve bağımsız bireylerden oluşan kendine özgü bir yapımız var. Farklı görüşlerin olması eşyanın tabiatı gereğidir. Ancak değişik görüşlerin olması başka, “ayrılık” olması başka bir meseledir” dedi ve ekledi:

Tartışmaların olması demokratik bir anlayışa, yapıya ve kurumsal mekanizmalara sahip olduğumuzun göstergesi. Ancak tüm bu çoğulcu yapıya ve farklı yaklaşımlara rağmen politikalarımız bir mutabakatla belirleniyor. Bunca saldırı ve kuşatmaya rağmen partimizi bu kadar sağlam biçimde bir arada tutan da oluşan bu mutabakata sadakat ve kurumsal politikayı sahiplenmektir. Demirtaş’la bizim aramızda fikir farklılıkları olabilir; bu doğru. Fakat aramızdaki temel ayrılık cezaevi duvarlarıdır. Demirtaş’ın asıl amacının parti politikalarına destek vermek olduğunu düşünüyorum.”

Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya‘ya konuşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Meclis’te kararları belirleyecek bir sayısal ve siyasal ağırlık oluşturmayı da hedeflediklerini belirterek “Yüzde 15’in altı bizim için bir başarı olmayacaktır” dedi. Sancar şunları söyledi:

“Açık söyleyelim bizim en büyük hedefimiz Türkiye’de demokratik dönüşümün önünü açacak bir güç merkezi yaratmak. Biz her alanda anahtar parti konumumuzu güçlendirmek istiyoruz. Anahtar parti konumu, kilitlenmiş sorunların kapısını açacak güce erişme hedefidir. Bu Kürt sorunundan demokrasi sorununa, emek sorunundan kadın sorununa dek akla gelebilecek bütün alanları kapsıyor. Meclis’te kararları belirleyecek bir sayısal ve siyasal ağırlık oluşturmak istiyoruz. Bunun için kendimize baraj olarak yüzde 15’i belirlediğimizi söyleyebilirim. Bu bizim için alt sınırdır. Yüzde 15’in altı bizim için bir başarı olmayacaktır. Meclis’e de sayısal olarak güçlü, siyasal olarak etkili bir şekilde girmek istiyoruz. Türkiye’nin çoğulculuğunu yansıtacak bir Meclis grubu, Türkiye’nin temel sorunlarına dair gerçekten yeni bir başlangıç yapmak için çözümler üretecek bir güç olmaktır.”

“Bizi ‘Altılı Masa’yla kıyaslamak doğru olmaz”

CHP, İYİ Parti, DEVA Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi’nin oluşturduğu altılı masaya ilişkin de değerlendirmede bulunan Sancar, şunları ifade etti:

“Partimizin 2020-2022 kongrelerinde stratejik hedef olarak “demokrasi ittifakı” oluşturulması kararı aldık. Sömürülen, dışlanan, ötekileştirilen, mağdur, mazlum, ezilen bütün kesimleri bir araya getirmeyi hedefleyen bu ittifakın temelini de “mücadele birliği, mücadele ortaklığı” olarak tarif ettik. Bu kararların ve çabaların somut sonucu olarak ‘Emek ve Özgürlük İttifakı’nı kurduk. Bu ittifak, son derece önem verdiğimiz bir birlikteliktir. Temel hedefimiz, bu birlikteliği daha da büyütmek ve genişletmektir. Hareket noktamız mücadele ortaklığı olsa da seçimler yaklaştıkça nasıl bir formül geliştireceğimizi de elbette tartışacağız. Ancak şu anda ittifakın temel gündemini seçimle ilgili meseleler oluşturmuyor. Bizi bu açıdan Altılı Masa ile kıyaslamak doğru olmaz.

Bizim çalışmamızın temeli öncelikle seçim değil, mücadele ortaklığıdır; bunu tekrar ifade etmeliyim. Ancak seçim de bir hakikat ve önümüzdeki seçimler tarihi önemde. Seçimi gündemimizin dışına görüyor değiliz ama seçime girmenin formülleri, bu aşamada temel tartışma konularımızdan değil. Öncelikle ittifakı güçlü bir mücadele ortaklığı zemininde geliştirmeyi ve büyütmeyi hedefliyoruz. Her gün yeni saldırılarla, yasaklarla, baskılarla karşılaşıyoruz. Seçime yaklaşırken iktidarın “sansür yasası” gibi daha birçok hamlesinin olacağını tahmin etmek zor değil. Bizim temel gündemimizi de bütün bunlara karşı nasıl etkili mücadele etmek gerektiği sorusu oluşturuyor. Bu mücadeleyi yerleştirmek, büyütmek ve güçlendirmek, aynı zamanda iktidarın seçim ortamını ve şartlarını kendi lehine biçimlendirmesini engellemeyi de sağlayacaktır. Bunlar olmadan, seçime girme formüllerini merkeze alan tartışmalara sıkışmayı doğru ve faydalı bulmuyoruz.”

“Demirtaş arkadaşımızla aramızda fikir farklılıkları olabilir ancak…”

Sancar, Demirtaş’la görüş ayrılığı yaşandığı iddiasına ilişkin olarak şöyle konuştu:

“Selahattin Demirtaş arkadaşımızla aramızda fikir farklılıkları olabilir. Şu anda cezaevinde değil kurullarda olsa çok daha fazla tartışma olanağına sahip olurduk biliyoruz; ki bu da çok doğaldır. Biz çoğulcu bir partiyiz. Bileşenlerden ve bağımsız bireylerden oluşan kendine özgü bir yapımız var. Farklı görüşlerin olması eşyanın tabiatı gereğidir. Ancak değişik görüşlerin olması başka, “ayrılık” olması başka bir meseledir. Tartışmaların olması demokratik bir anlayışa, yapıya ve kurumsal mekanizmalara sahip olduğumuzun göstergesi. Ancak tüm bu çoğulcu yapıya ve farklı yaklaşımlara rağmen politikalarımız bir mutabakatla belirleniyor. Bunca saldırı ve kuşatmaya rağmen partimizi bu kadar sağlam biçimde bir arada tutan da oluşan bu mutabakata sadakat ve kurumsal politikayı sahiplenmektir. Demirtaş’la bizim aramızda fikir farklılıkları olabilir; bu doğru. Fakat aramızdaki temel ayrılık cezaevi duvarlarıdır. Demirtaş’ın asıl amacının parti politikalarına destek vermek olduğunu düşünüyorum.”

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Siyasette ‘PKK’nın 5-10-15 Tane Çocuğu Var’ Tartışması

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Allah’tan isteyelim devam. Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane 10 tane 15 tane var” sözleri yeni bir tartışmanın da fitilini ateşledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine CHP, Gelecek Partisi ve HDP’ninde aralarında bulunduğu  muhalefet partilerinden tepki geldi.

CHP’li Özel’den tepki

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel de Genel Kurul’da Erdoğan’ın sözlerini eleştirdi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Burunlarını bile çıkaramıyorlar” ifadelerine atıfta bulunan Özel, Erdoğan’a, “Burunlarını çıkaramıyorlarsa 10 çocuk yapan PKK’lılar kim?” diye sordu.

“Sayın Erdoğan, Süleyman Soylu, diyor ki ‘Türkiye’de PKK’lı kalmadı, burunlarını bile çıkaramıyorlar, sayısı şuna düştü, tepelerindeyiz’ Burunlarını çıkaramıyorlarsa 10 çocuk yapan PKK’lılar kim? Süleyman Soylu, 5, 10 çocuklu PKK’lılar neredeymiş bir söylesin de sen başka bir şey ima ediyor olmayasın. Bu cümle derhal düzeltilmeye muhtaç bir cümle.

Bunu sadece o teyp kayıtlarını sildirerek ajansın dökümünden çıkararak kurtulamazsınız. Sen kime diyorsun 5, 10 tane çocuğu var PKK’lıların diye. Siz de yapın. PKK ile mücadele yöntemi olarak. Herkes anladı ben söylemeye utanıyorum. Olmaz. Bir cumhurbaşkanı kariyer yapan akademisyene ‘senin kariyerin çocuk yapmak olsun’ diyemez. Sonra da dönüp bu cümleyi de kuramaz. Kabul edilebilecek bir iş değildir. Ayıp, utanç verici bir iştir”

CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu da Erdoğan’ı eleştirdi. CHP’li vekil şunları kaydetti:

“CB Erdoğan; AKP’ye katılan MV Çelebi’den çok çocuk yapmasını isterken şunları söyledi: ‘Sayıları artırmak lazım. Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane 10 tane 15 tane var.’ Ne diyor CB Erdoğan; kim bu PKK’lılar, kimler 5,10,15 çocuk yapıyor? Tüm Kürtleri PKK’lı görüyor, yazık!”

Davutoğlu’ndan “Irkçılık” nitelemesi

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da Erdoğan’ın sözlerini “ırkçılık” olarak niteledi. Sosyal medya hesabından bir paylaşım yapan Davutoğlu şunları yazdı:

“Bu ülkenin çocukları Kandil’de doğmadığına göre, kastınız apaçık ortada Sn. Erdoğan! İfadeleriniz insan haklarına ve kadın haklarına saygısızlıktır. Bu ülkede doğan her çocuk onurlu bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Çocuklar arasında ayrım yapmak ırkçılıktır!”

“Yazık, utanç verici”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Erdoğan’ın sözlerine “Yazık, utanç verici” ifadeleriyle tepki gösterdi. Babacan sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şunları kaydetti:

“Gördüğü her kadına kaç çocuk doğurması gerektiğini söylüyor. Dağda 5-10 çocuk doğurmadıklarını biliyor ama milyonlarca Kürt vatandaşımızı teröristlikle itham ediyor. Yazık, utanç verici.”

HDP’li Beştaş: Bu ırkçı bir kafadır

Meclis Genel Kurulu’nda konuşan HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Çok çocuk sahibi olmayı bir terör faaliyeti olarak görüyor. Bu ırkçı bir kafadır, bu Kürt söylemi bir kafadır” dedi. Beştaş, özetle şu ifadeleri kullandı.

“Erdoğan, örgüt mensuplarının çocuklarının olmadığını çok iyi biliyor. Kürt nüfusunu kastederek nasyonel bir söz kuruyor aslında. Bunu Kürtler anladı ve partisine dahil ettiği devlet katındaki ortakları olan ulusalcılara da tabii ki selam çakıyor. Çok çocuk sahibi olmayı bir terör faaliyeti olarak görüyor.

Bu ırkçı bir kafadır, bu Kürt düşmanı bir kafadır. Bu bir nefret dilidir, kınıyoruz. Kürt halkı da bu düşmanlığı çok iyi anlıyor ve yorumluyor. Mesajlarını aldık, cevabımız daha çok direnmektir. Çözüm konusunda demokratik siyasette ısrar etmektir. Gerçek bir eşitlik ve kardeşlik için mücadele etmektir. Bizim karşı cevabımız budur.”

Erdoğan ne demişti?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün partisine yeni katılan Bağımsız Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’ye parti rozetini takarken, birden fazla çocuk yapmasını önerdi ve bunu söylerken de, “Allah’tan isteyelim devam. Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane 10 tane 15 tane var” dedi.

Paylaşın

Buldan’dan Amasra Tepkisi: Kader Planı Değil, Kar Ve Sömürü Planıdır

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Amasra, Soma’nın, Ermenek’in, Zonguldak’ın, Elbistan’ın, Siirt ve Şırnak’ın devamıdır. Hayatların yok olup gitmesinin nedeni; denetimsizliktir, cezasızlıktır, kâr hırsıdır, üretim baskısıdır, kâr azalmasın diye gerekli önlemlerin alınmamasıdır. AKP-MHP iktidarının yönetim zihniyetinin bu ülkeyi nasıl işçi mezarlığına çevirdiğine hepimiz tanığız. Sadece bir yıl içerisinde bin 359 işçi hayatını kaybetti” dedi ve ekledi:

“AKP Genel Başkanı çıkmış, bütün boyutlarıyla soruşturulacağını söylüyor. Buna nasıl inanalım? Hemen ardından da ‘kader planı’ diyerek, tedbirsizliği ve katliamı meşrulaştırma çabası içerisine girdiğini hepimiz gördük ve tanıklık ettik. Kesinlikle kader planı değildir. İşçilerin canı ve kanı üzerinden yapılan kâr ve sömürü planıdır asıl sebep! Emekçinin canı üzerine kurulan zenginler sofrasıdır asıl sebep.”

Buldan, konuşmasının devamında, “Biz, iktidarınızın bu konudaki sicilini Soma’dan çok iyi biliyoruz. Tam 8 yıl oldu, ortada adalet yok! 301 madencinin katledilmesinin sorumluları iktidar tarafından korundu ve kollanmaya da devam ediyor. Üstelik işçilerin kafasına tekme atan özel kalem müdürünüzü de ekonomi ateşesi yaparak ödüllendirdiğinizi biliyoruz ve bunu unutmadık” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, haftalık Meclis Grup Toplantısı’nda gündeme dair açıklamalarda bulundu. Konuşmasının büyük bölümünü Amasra’da yaşanan maden faciasına ayıran Buldan şunları söyledi:

“Amasra, Soma’nın, Ermenek’in, Zonguldak’ın, Elbistan’ın, Siirt ve Şırnak’ın devamıdır. Hayatların yok olup gitmesinin nedeni; denetimsizliktir, cezasızlıktır, kâr hırsıdır, üretim baskısıdır, kâr azalmasın diye gerekli önlemlerin alınmamasıdır. AKP-MHP iktidarının yönetim zihniyetinin bu ülkeyi nasıl işçi mezarlığına çevirdiğine hepimiz tanığız. Sadece bir yıl içerisinde bin 359 işçi hayatını kaybetti.

AKP Genel Başkanı çıkmış, bütün boyutlarıyla soruşturulacağını söylüyor. Buna nasıl inanalım? Hemen ardından da ‘kader planı’ diyerek, tedbirsizliği ve katliamı meşrulaştırma çabası içerisine girdiğini hepimiz gördük ve tanıklık ettik. Kesinlikle kader planı değildir. İşçilerin canı ve kanı üzerinden yapılan kâr ve sömürü planıdır asıl sebep! Emekçinin canı üzerine kurulan zenginler sofrasıdır asıl sebep.

Biz, iktidarınızın bu konudaki sicilini Soma’dan çok iyi biliyoruz. Tam 8 yıl oldu, ortada adalet yok! 301 madencinin katledilmesinin sorumluları iktidar tarafından korundu ve kollanmaya da devam ediyor. Üstelik işçilerin kafasına tekme atan özel kalem müdürünüzü de ekonomi ateşesi yaparak ödüllendirdiğinizi biliyoruz ve bunu unutmadık. Soma için hukuk mücadelesi veren Sevgili Selçuk Kozağaçlı ve Can Atalay tutukludur. Buradan kendilerine selamlarımızı ve saygılarımızı gönderiyorum. İşte tam da bu cezasızlık politikasıdır, maden şirketlerini asıl cesaretlendiren.

Kamuoyunda da yansıdı. Sayıştay denetimlerinde tespit ettiği risklerle ilgili olarak Türkiye Taş Kömürü İşletmesine ciddi uyarılarda bulunulmuş. Ama dinleyen kim? Kimse dinlemiyor. Bu uyarıların gereği yapılmadı. İşçinin canı azalabilir ama kâr asla azalmasın! İşte bu iktidarın zihniyeti tam da budur. Aileler gözyaşı dökerken, AKP Genel Başkanı hafızalardan silinmeyecek bir söz sarf etti. ‘Hamdolsun 24 saati geçmeden 41 şehidimize ulaştık’ dedi. Evet, 24 saat geçmeden gerçek zihniyetlerini göstermeyi bir kez daha başardılar! Konuştukça batıyorlar! Battıkça yerin dibine giriyorlar.

Allah’tan korkun, 41 can yaşamını yitirmiş, sizin hesabınız onlara ulaşım saati. Bari konuşmayın, bari susun, bari bu kadar canın yitirilmesine saygı duyun. Ama nafile. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı yaptıklarıyla övünüyor. Türkiye sanki çağ atlamış. Bu 41 can hikayeleri olan, aileleri olan, kuzuları olan bugün toprağın altında olan canlardır. Sizin göreniniz onların can güvenliğini sağlamaktır.

Onların hayatlarını kaybettikten sonra cenazelere ulaşmadaki saat süresi olamaz. Bir kez daha bu ülkede canlara verilen, işçilere emekçilere verilen, kıymeti bir kez daha gözler önüne serdiler. Yazıklar olsun size, yazıklar olsun. Giden canlar bunların umurunda değildir. Giden canlar bunların umurunda değil. Onlar için önemli olan; varsa yoksa iktidarlarının itibarıdır, algıdır. İnsan yaşamını öncelikli görmeyen bu zihniyeti herkes iyi görmeli ve tanımalıdır. Asıl mücadele edilmesi gereken işte bu anlayıştır, bu zihniyettir.

“Amasra’yı unutmayacağız, unutturmayacağız”

Bizler HDP olarak bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağız ve kapatılmasına asla izin vermeyeceğiz. Yaşamını yitiren bir madencinin eşi ‘üzerini örtmeyin bu bir cinayettir’ diye haykırdı. Biz de buradan söz veriyoruz. Evet, Amasra’yı unutmayacağız, unutturmayacağız. Üzerinin örtülmesine asla izin vermeyeceğiz. Parti olarak elbette ki heyetimiz ilk günden Bartın’a gitti, gerekli incelemelerde bulundu, işçilerle, sendikayla görüşmeler gerçekleştirdi. Raporumuzu da en kısa sürede kamuoyuyla paylaşacağız.

Buradan şu çağrıyı bir kez daha yapmak istiyorum: İnsan yaşamını hiçe sayan bu vahşi sömürü çarkına karşı emeğin birliğini bu ülkede mutlaka yaratmak zorundayız. Sermaye daha fazla kazansın diye verecek, kaybedecek tek bir canımız yoktur, olmamalıdır. Bir kişi daha eksilmemek için çoğalmak, dayanışmak ve örgütlülüğümüzü büyütmek zorundayız. Bu tarihi bir görevdir. Bu aynı zamanda tarihi bir sorumluluktur. İktidarın kurduğu sömürü karteline karşı emeğin ülkesini, emekçilerin yönettiği bir düzeni hep birlikte yaratmak zorundayız.

8 arkadaşıyla fotoğrafını paylaşıp ‘Bir ben kaldım’ diyen değerli maden işçisi kardeşime de diyorum ki; sizler asla yalnız değilsiniz. Milyonlar sizinledir. HDP sizinledir. Türkiye’nin demokratik vicdanı sizinledir. Hakikat ve adalet sizlerle birlikte olmaya devam edecektir.”

Buldan’ın gündeminde AKP-MHP’nin yarattığı yoksulluk ve rant rejimine yönelik eleştiriler de vardı. “Ülke olarak yaşadığımız yoksulluğun, sefaletin, ölümlerin ve adaletsizliklerin nedeni AKP-MHP iktidarının oluşturduğu büyük rant ve talan düzenidir” diyen Buldun, konuşmasına şöyle devam etti: “Rant düzenleri her yerinden patlamaktadır. Kirlilik, artık halının altına sığmayacak boyutlara varmıştır. Sayıştay raporları, çürümenin boyutlarını çok net ortaya koymaktadır. Bartın’da iş sağlığı ve güvenliğine gelince kaynak yok, ama başka yerlere gelince kaynak çok.

Merkez Bankası bürokratları için hukuka aykırı bir biçimde yapılan 45 milyon liralık özel sağlık sigortası harcamasına bolca para var. TMSF bürokratlarının 18 milyon liralık özel sağlık giderine para var. Ama işçinin can güvenliği için bu ülkede kaynak ne yazık ki yok! Bartın’da ve diğer maden işletmelerinde iş güvenliği için gerekli ekipman ve teçhizata kaynak yok, ama günlük mal ve hizmet giderine 5 milyon TL harcayan Saray için sınırsız kaynak var.

Çürümenin hangi birini anlatalım. Gerçekten bu çürümeyi burada anlatmaya saatlerin yetmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Yandaş enerji dağıtım şirketleri, ARGE faaliyeti adı altında yaptıkları 117 milyon 484 bin liralık harcamayı usulsüz bir biçimde halkın elektrik faturasına yansıtmışlar. Yemişler, içmişler, faturayı da halka ödettiriyorlar. Bütün halkımızın bundan artık haberdar olması gerekiyor. Yurttaşlarımız bu gerçeği iyi bilmelidir. Yine 2010 yılından bu yana orman sınırları dışına çıkartılan alan toplam 6 milyon 194 bin hektardır. Yani iki büyük ölçekte şehir kadar orman arazisini rant düzenine kurban etmiş durumda olduklarını artık halkımızın bilmesi gerekiyor. Boşuna yutan Saray demiyoruz! Bu saray yutan saraydır, yutan saray.

Halkın geçim kaynaklarını halkın geleceğini yutan bir Sarayla karşı karşıyayız. Daha sayısız örnekler var. Arkadaşlarımız bütçe görüşmelerinde bu bulguları tek tek ortaya koyacak ve iktidardan hesabını soracak. İşte tüm bu örneklerden yola çıkarak çürüme var diyoruz. Bu ülkenin kaynaklarını, arazilerini, vadilerini, ormanlarını haraç mezat satan, rant alanına çeviren bir iktidarla karşı karşıyayız. Türkiye’nin en büyük işletmesi de AKP’dir, Saray’dır. Türkiye’yi resmen işletiyorlar! Çok açık ve net ifade ediyoruz. Resmen Türkiye’yi işletiyorlar bu kadar açık ve basit.

2023 bütçesinde halk yok

Dün 2023 yılı bütçe teklifini açıkladılar. Savunma adı altında savaş politikalarına ayrılan pay 468,7 milyar TL’dir. 2022 bütçesinin tam iki katıdır. Yine bütçede, faiz giderlerine ayrılan kaynak 565,6 milyar liradır. Faize karşı olduğunu söyleyen iktidar, faiz lobisine dönüşmüş durumdadır. Bu rakamlardan bunu da anlıyoruz tabii ki. Bütçelerinde faiz lobisi var, savaş lobisi var. Ama halk yok. Emekçi yok! İşçi, kadınlar, gençler, yoksullar, emekliler yok! Bunun adı yokluk bütçesidir! Ama bir adı daha var. Yolcu Abbas’ın gidiş bütçesidir! Bu böyle sürmeyecek, gidecekler. Göndereceğiz, bunların gidişinden başka çaremiz yok. Türkiye halkları karar verdi AKP-MHP ortaklığını gönderecek. Veda bütçeleridir! Bu böyle sürmeyecek! Bunları göndereceğiz!”

Yürürlüğe giren Sansür Yasası’na yönelik de konuşan Buldan, iktidarın bu tür politikalardan sonuç alamayacağını ifade etti. Yolsuzluklar ve halkın yaşadığı sefalet konuşulmasın diye sansür yasasının çıktığını belirten Buldan, şöyle devam etti: “Sansür yasası AKP-MHP’yi koruma ve yaşatma yasasıdır. Dezenformasyon yasası kesinlikle değildir. Türkiye’de dezenformasyonun tek bir kaynağı ve merkezi var, o da AKP-MHP iktidarıdır, yani Saray’dır. Halen Kabataş yalanını savunan bir zihniyet yalan haberden şikâyet ediyorsa, önce bir aynaya bakılsın!

“Gerçekler gün yüzüne çıktıkça korkuyorlar”

Güya yalan haber nedeniyle kamuoyu endişe ve paniğe sürükleniyormuş! Bu da yalan! Yasa metninin kendisini de zaten yalanlarla dolu bir metindir. Asıl korku, panik ve endişeye kapılan iktidarın kendisidir. Gerçekler gün yüzüne çıktıkça korkuyorlar. Kaybedeceklerini biliyorlar.

Bu kaybetme bilgisi ve korkusu onları bu yasaları çıkarmaya itiyor. Seçimler öncesi, iktidarlarının yolsuzluk ve rüşvet ifşaatları çarşaf çarşaf ortaya serilmesin diye kendilerince önlem alıyorlar. Hangi yasayı çıkartırlarsa çıkartsınlar, kendi çöküşlerini durduramayacaklar. Rüşvet ve yolsuzluk çarkının ortaya çıkmasını engelleyemeyecekler. Bizleri, demokratik kamuoyunu, özgür basını ve halkı susturmaya güçleri asla yetmeyecek. Konuşan, itiraz eden, sorgulayan ve hesap soran bir toplumu, demokratik siyaseti karşılarında görmeye devam edecekler. HDP’yi karşılarında görmeye devam edecekler. Bu kadar basit.

İktidara diyorum ki, siz, Gobbels’in yolundan gitmeye devam edin! Hakikatler ve sosyal medyanın gücü karşısında kesinlikle yenileneceksiniz! 7/24 yürüttüğünüz büyük yalan propagandanız Twitter’ın 280 karakteri karşısında tuz buz olmaya devam edecektir. Bunların haksızlıklarını, hukuksuzluklarını her yerde anlatmaya devam edeceğiz.”

Buldan, HDP İzmir il binasında Deniz Poyraz’ın katledilmesine dair devam eden davanın Şakran Cezaevi’nde görülmesine karar verilmesine tepki gösterdi. Katilin ve arkasındaki güçlerin korunmasının amaçlandığını söyleyen Buldun, şunları söyledi: “Bir başka örnek daha vermek isterim. Geçen hafta Deniz Poyraz duruşmasında yaşananlar bu ülke gerçeğini bir kez daha ortaya koydu.

İzmir’de adaletin giremediği duruşma salonuna biber gazı girdi. Kolluk güçleri arbede çıkardı, avukatlara, aileye, katılımcılara gaz sıktı. Deniz Poyraz’ın kardeşine kolluk güçlerince şiddet uygulandı. Sonra da sahiplenilmesini engellemek için davayı Şakran’a kaçırdılar. Kısacası, kapkaç yaptıklarını biliyoruz! Şakran’da da insanların yüzüne gözüne gaz sıkıldığına tanıklık ettik. Hukuksuzlukta tam gaz devam ettiklerini gördük! Bütün bunları; katilin ve arkasındakilerin güçlü olduğunu göstermek için yaptıklarını gayet iyi biliyor ve görüyoruz.

“Katil kesinlikle yalnız değildir!”

Katil ifadesinde, “Kapatma iddianamesinde benim bu cinayeti neden işlediğim yazıyor” diyerek, asıl gücü kimlerden aldığını, kimlerle işbirliği yaptığını açıkça itiraf etti. “Ben yalnız değilim” demiş durumdadır. Biz de zaten en başından bu yana bunu söylüyoruz. Katil kesinlikle yalnız değildir! Onun Ankara’da vardır, katilin arkasında belli odaklar ve güçler vardır, onun Ankara’da sahipleri ve ortakları vardır dedik. Demeye de devam edeceğiz.

İzmir katliamını organize edenlerle, HDP’nin demokratik siyasetini kumpas ve kapatma davalarıyla engellemek isteyenler aynı güçtür, aynı ellerdir dedik, demeye de devam edeceğiz. Bu elin bir parmağı İzmir’de, Deniz’i katlederken ortaya çıktı, diğer parmağı ise kumpas davalarını, kapatma davasını organize etti. Biz bu eli, Süleymaniye’de, Kürt kadın Gazeteci Nagihan Akarsel’in katledilmesinden çok iyi tanıyoruz. Bu eli ve yüzü, Yüksekova’da Habip Eksik vekilimizin kemiklerinin kırılmasından çok iyi tanıyoruz.

Aradan iki hafta geçti, tek bir soruşturma yok. Görevden alınan tek bir isim yok. Biz bu yüzü, HDP Gençlik Meclisi üyelerine yönelik gözaltı, baskı, tehdit, kaçırma dahil her gün yürütülen çetevari yöntemlerden tanıyoruz. Biz bu eli 589 gündür adalet diye haykıran Emine Şenyaşar’ın karşısına örülen duvarlardan tanıyoruz. Bu eli ve yüzü Roboski’den, Suruç ve Ankara Gar katliamlarından iyi tanıyor ve biliyoruz. Bu eli 1990’lardaki faili belli cinayetlerden, beyaz Toroslardan, siyasi cinayetlerden biliyoruz.

Ama bu elin sahipleri de şunu bilsin ki; sizin karşınızda da diz çökmeyen ve biat etmeyen, asla size boyun eğmeyen milyonlar var! Bu milyonların mücadelesi var. Haksızlıklarla hukuksuzluklarla, katliamlarla kumpaslarla bu yürüyüşü asla durduramayacaksınız.

Bu savaş ve talan düzeninin bedelini sadece Kürt halkı değil, tüm toplum ödemektedir. Kürt halkına her gün düşmanlık yapan bu savaş düzeni, talan ve rant politikasıyla da işçiye, emekçiye canıyla, kanıyla bedel ödettirmektedir. Deniz Poyraz’ı ve Nagihan’ı katleden mekanizmayla, Soma’da, Bartın’da maden ocaklarında işçileri ölüme gönderen, katledenlerin güç ortaklığı var. Roboski katliamı ile Soma ve Bartın katliamları arasında doğrudan bağ vardır. Bu ortaklığın adı emek ve emekçi düşmanlığıdır, aynı zamanda Kürt düşmanlığıdır, kadın düşmanlığıdır. Bu kan ve rant ortaklığıdır. Tecrit ve işkence ortaklığıdır. Bu ortaklığı herkesin iyi görmesi gerekir.

İşte bu mekanizma, Kürtlerin karşısına engizisyon mahkemesi, Deniz Poyraz davasında olduğu gibi ‘abiciğim’ mahkemeleri olarak çıkmaktadır. Bu kötülük düzeni maden katliamlarında ise emekçilerin karşısına patronları koruyan sermaye yargısı olarak çıkmaktadır. İş cinayetlerinde, maden cinayetlerinde sorumluları koruyanlarla, demokratik siyasete komplo tertipleyen, seçilmişleri tutuklayan, ayağını kıran, kayyım darbesi yapan zihniyetin suç ortaklığı var. Bunun çok net görülmesi gerekir.

Dün, Sevgili Leyla Güven arkadaşımıza 11 yıl, 7 ay intikam cezası verdiler. Gerekçe; propaganda yapmak! Leyla arkadaşımızın tek yaptığı barış ve demokratik siyaset hakkını savunmaktır. Ortada bir propaganda varsa ki var, o da faşizmin propagandasıdır. Onu da verdikleri cezayla yapıyorlar! Hukuku çiğneyerek propaganda yapıyorlar! Buradan sevgili Leyla Güven’e kucak dolusu sevgilerimizi gönderiyoruz. Bu ülkede barış ve özgürlük talepleri kelepçeliyse, Kürt sorununa çözüm arayışları tecrit altındaysa, cezaevleri işkence haneye dönüştürülmüşse, işte savaş ve talan siyasetinin beslendiği yer tam da bu zihniyettir.

“Mücadele ortaklığı bizim varlık gerekçemizdir”

Bu nedenle karşımızdaki bu ortaklığa karşı adalet ve hakikat mücadelesinde, demokrasi, barış ve emek mücadelesinde birleşmemiz gerekir. Ayrı ayrı değil, birlikte mücadele diyoruz. Bu birleşmeyi başardığımızda inanın ki tüm rüzgâr bizlerden, halklarımızdan, emekçilerden yana olacaktır. Adalet, barış ve emeğin hakkı bizim olacaktır. Ve o günler de kesinlikle yakındır! İşte HDP tam da bunun için vardır. Mücadele ortaklığı bizim varlık gerekçemizdir. Bundan bir milim geri adım atmayacağız.

Evet, üç gün önce 10’uncu kuruluş yıl dönümümüzdü. Daha dün gibi çok yeniyiz, genciz ve heyecanlıyız. Ama bir asırlık çınar gibi de köklüyüz ve güçlüyüz. Dünyada eşi benzeri görülmemiş baskı ve saldırılara karşı direne direne, büyüye büyüye bugünlere geldik. Büyümeye ve direnmeye devam edeceğiz.

Yediden yetmişe herkesin büyük umudu olan HDP’mizi dimdik ayakta tutmayı başardık. Faşizme ser vermedik, baş eğmedik, yol vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz, vermeyeceğiz, vermeyeceğiz! Tüm çökertme planlarına karşı demokratik siyasette ısrar ettik, diyalog ve müzakere çizgimizden asla ödün vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Ortak ve eşit gelecek umudunun, barış umudunun çökertilmesine asla izin vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz. Korku iklimini kırdık. Faşizmin dayattığı esaretin karşısında toplumsal cesareti ve umudu her defasında büyüttük. Büyütmeye devam edeceğiz. Fırtınalara karşı destansı bir mücadeleyle geçen bu 10 yılımızın başarıları gelecek 10 yılların en güçlü referansı ve teminatıdır.

“İddialıyız ve aynı zamanda kararlıyız”

HDP, Kürd’ün, Türk’ün, Alevi’nin, Ermeni’nin, Süryani’nin, Laz’ın, Çerkes’in, Pomak’ın, Arabın, Çerkes’in, Roman’ın, her kimlik ve inançtan toplumun barış içerisinde eşitçe bir arada yaşayabilme imkânının olduğunu ortaya çıkarmıştır, bir kez daha herkese göstermiştir. HDP, Türkiye halklarının ortak demokrasi gücüdür. Demokrasi güçleriyle oluşturduğumuz emek ve özgürlük ittifakını daha da genişleterek, Türkiye’nin en güçlü toplumsal ittifakı haline getireceğiz.

Biz Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümünde kilit bir noktadayız ve talibiz. İddialıyız ve aynı zamanda kararlıyız. Üçüncü yoldan başlattığımız büyük yürüyüşle, halkımızın ve ittifaklarımızın gücüyle değiştirmeye, dönüştürmeye ve çözmeye geliyoruz. Bundan herkesin haberi olsun. Önümüzdeki seçimlerde ülkeyi büyük değişime ve güçlü demokrasiye ulaştıracak anayol HDP’nin üçüncü yoludur.

Israrla tali yollardan gitmek isteyenler unutmasın! Tali yollardan demokrasiye çıkmaz! Tali yollardan demokrasiye varılmaz! Ülkeyi yıkımdan kurtararak, eşit ve ortak geleceğe taşıyacak temel anahtar güç HDP’dir. Ben buradan ‘artık yeter’ diyen tüm topluma, ezilenlere, emeği sömürülenlere, ayrımcılığa uğrayan herkese sesleniyorum. Seçeneksiz değilsiniz! Gelin; barış için, adalet için, emeğin hakkı için, eşitlik ve özgür bir yaşam için en büyük demokratik birliği hep birlikte sağlayalım. Güç birliğini büyütelim ve ülkenin ortak gücüne dönüştürelim. Birlikte değiştirelim. Birlikte kazanalım diyorum. Birlikte başaralım.

Son olarak önceki dönem milletvekilimiz, sevgili Gülser Yıldırım tahliyesi hepimizi çok mutlu etti. Gülser Yıldırım arkadaşımıza aramıza hoş geldin diyorum darısı cezaevinde olan tüm arkadaşlarımızla kavuşmamız olsun diyorum. Geldiğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum, yolumuz ve yolunuz açık olsun!”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Hayat Pahalı Ama Türkiye’de Can Ucuz

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, 41 kişinin hayatını kaybettiği maden faciasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Bir kez daha gördük ki Türkiye’de işçinin canı çok ucuz. Hayat pahalı ama Türkiye’de can ucuz” dedi ve ekledi:

“Bir kez daha şahit olduk ki bu yaşanan katliamdır, ihmalkarlıktır. Bu yaşanan cinayettir, bu yaşananlar ihmalkarlık sonucudur ve bu yaşananlar AKP MHP iktidarının işçiye, emekçiye reva gördüğü yaşam biçimidir.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Denizli 4.ü Olağan İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada, Bartın, Amasra’daki iş cinayetine değindi.

Buldan konuşmasına, “Maden faciasında yaşamını yitiren 41 canımıza Allah’tan rahmet sevdiklerine, ailelerine başsağlığı diliyorum. Yaralı olarak kurtulan ve tedavi altında olan işçi kardeşlerimizin de bir an önce sağlıklarına kavuşmalarını yürekten temenni ederim” diyerek başladı. Devamında şunları söyledi:

“Bir kez daha gördük ki Türkiye’de işçinin canı çok ucuz. Hayat pahalı ama Türkiye’de can ucuz. Bir kez daha şahit olduk ki bu yaşanan katliamdır, ihmalkarlıktır. Bu yaşanan cinayettir, bu yaşananlar ihmalkarlık sonucudur ve bu yaşananlar AKP MHP iktidarının işçiye, emekçiye reva gördüğü yaşam biçimidir.

Dün bir kez daha gördük ki bu ülkenin cumhurbaşkanı işçilerin ailelerine cevap veremedi. Onların sorularına cevap veremeyen cumhurbaşkanı gördük. Dün konuşmalarına bir kez daha şahitlik ettik.

İşçi ölümlerini kader olarak nitelendiren ve “Bu bir kaderdir, bundan sonra da olabilir” diyen, hiçbir önlem ve tedbir alınmamasına rağmen sorumluluğu kendinde görmeyen, kendi iktidarında bulmayan bir cumhurbaşkanı orada yaptığı konuşmada sadece paradan bahsetti. İşçinin, emekçinin ailelerine yapılacak para yardımından bahsetti.

İşçinin, emekçinin para ile satın alınacağını düşünüyor. Bu kabul edilebilir bir durum değil. HDP olarak bir cumhurbaşkanının 41 canımızın yitirildiği bir cinayet ve katliamda o ailelere para dağıtılarak olayın örtbas edilmeye çalışılmasını asla kabul etmiyoruz.

“Konuştukça yerin dibine batıyorsunuz”

Cumhurbaşkanı asla hafızalardan silinmeyecek bir açıklama yaptı. ‘Allah’a hamdolsun ki Soma’daki işçi faciasında işçi cinayetinde yaşamını yitirenlere 24 saat ulaşılmıştı ama Amasra’daki cinayette yaşamını yitirenlere 24 saatten önce ulaşıldı. Hamdolsun, Allah’a şükürler olsun’ dedi.

Ya Allah rızası bari konuşmayın, bari susun, çünkü konuştukça yerin dibine batıyorsunuz, dibin dibine batıyorsunuz. Bu cinayetin, bu katliamın önlemlerin alınmamasından ve ihmalkarlık sonucu yaşandığını hepimiz biliyoruz.

AKP-MHP iktidarının 20 yıllık iktidarlık döneminde binlerce işçinin aynı şekilde yaşamını yitirdiğine tanıklık ettik. Elbette ki bu bir kader değil bu bir cinayet, bir katliamdır.

Bu tür olayların bu tür yaşanan cinayetlerin sadece yüzde 2’si kaderdir. Yüzde 98’i ihmalkarlık, tedbirsizlik ve işçiye, emekçiye reva görülen yaşam biçimidir. Yaşamını yitiren 41 canımıza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı dileğimizi iletiyorum.

İşçilerle ve emekçilerle birlikte olacağımıza ve onların yaşamlarını güvence altına alacağımıza söz veriyorum. Yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyoruz.”

Paylaşın

Demirtaş’tan Muhalefete ‘İktidarın Ekmeğine Bal Döküyorlar’ Eleştirisi

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Bartın’da en az 41 işçinin hayatını kaybettiği maden faciasının ardından yaşamını yitirenler için kullanılan “şehit” ifadesine tepki gösterdi.

Selahattin Demirtaş, avukatları aracılığıyla sosyal medya hesabından paylaştığı mesajlarda muhalefeti eleştirdi. Demirtaş’ın ifadeleri şöyle:

İngiltere’de, Almanya’da maden işçileri “şehitlik” mertebesine ulaşamıyorlar çünkü oralarda suçu kadere yükleyen yöneticiler yok. İktidarın yağlı ekmeğine bal döken muhalefetleri de yok. Kimse daha fazla laf kalabalığı ve şaklabanlık yapmasın. İşçi katliamları, daha fazla kâr uğruna, kasıtlı işlenen cinayetlerdir. Çözüm, emekten yana bir düzen kurmaktır. Çözüm bilimdedir, soldadır. BAŞIMIZ SAĞ OLSUN.

CHP’nin “şehit” paylaşımı

CHP, Bartın’daki facianın ardından kurumsal Twitter hesabından şu mesajı paylaşmıştı:

Bartın Amasra’da meydana gelen patlamada yitirdiğimiz maden şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Acılı ailelerimize ve çalışma arkadaşlarına sabır, yaralı madencilerimize acil şifa diliyoruz. Tüm dualarımız can kaybının artmaması için…

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, paylaşımın “şehit” kısmını eleştirmişti:

Hayır maden şehidi diye bir şey yok. Sırf para için insan canını riske atanlarla Sayıştay raporlarında açık açık uyarmasına rağmen keyfine bakanların sorumluluğunu örtmek için ortaya atılan tabirleri biz kullanamayız. Bu bir cinayettir ve bu cinayetin hesabını elbette soracağız.

Öte yandan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, patlamanın meydana geldiği TTK Amasra maden sahasında açıklamalarda bulundu.

Bakan Dönmez, Amasra’da patlama meydana gelen maden ocağında işlemler bitinceye kadar kömür üretimine ara verildiğini bildirdi. Bakan Dönmez şu bilgileri paylaştı:

Yangınla mücadele devam ediyor. O alanı komple kontrol altına alabilmek için kapatma kararı alındı. Şu an baraj yapma işlemleri devam ediyor. Arkasından da azot ve gerekirse su ve diğer kimyevi maddeleri ocağa basma suretiyle kontrol altına alacağız. Sonrasında tesisin yeniden üretime hazırlanabilmesi için oluşan hasarların tespiti ve bunların tesis edilmesi vs. teknik işlemleri devam edecek. Bu işler bitinceye kadar da Amasra müessesemizde de kömür üretimine ara veriyoruz.

Bugün Adalet Bakanımız işletmemizi ziyarete geldi, kısa bir bilgi alışverişinde bulunduk. Başsavcılığımızın araştırma soruşturma ile ilgili tahkikat başlatılması söz konusuydu. Başsavcılığımız ve görevli arkadaşlara kimlik tespiti alanında görevler düşüyordu, çok seri hareket ettiler.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada patlamada yaralanan ve madende mahsur kalanlara geçmiş olsun dileklerini iletti. Bozdağ şu ifadeleri kullandı:

“Yaralı işçilerimize acil şifalar diliyorum. Madende mahsur kalan işçilerimize ulaşmak, onları sağ ve salimen kurtarmak için çalışmalar devam etmektedir. Devletimiz, tüm imkan ve kabiliyetlerini seferber etmiştir. Madende mahsur kalan işçilerimizin sağ ve salimen kurtarılması hepimizin en büyük dileğidir. Patlamayla ilgi Amasra Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlatmıştır. Hadise bütün boyutlarıyla soruşturulacaktır,” ifadelerini kullandı.

Bartın Cumhuriyet Başsavcılığı, patlamayla ilgili soruşturma başlattı. Başsavcılık, olayla ilgili 3 savcının görevlendirildiğini duyurdu.

Ayrıca, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessese Müdürlüğü’ne bağlı maden ocağında arama kurtarma çalışmaları sona erdi.

Paylaşın

Selahattin Demirtaş’a 2,5 Yıl Hapis Cezası

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a, dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ı hedef göstermesinden dolayı verilen 2,5 yıl hapis cezasının, Ankara Bölge Mahkemesi’nce bozulmasının ardından yeniden görülen davada mahkeme kararını açıkladı.

Haber Merkezi / Mahkeme, Selahattin Demirtaş’a ‘terörle mücadelede görev alan kamu görevlilerini hedef göstermek’ suçundan 2,5 yıl hapis cezası verirken ‘varsayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanmak suretiyle tehdit’ suçundan ise suçun yasal unsurları oluşmadığından beraat kararı verdi.

Demirtaş ne demişti?

Demirtaş’ın 7-8 Ocak 2020’deki savunması sırasında şunları demişti: Benimle ilgili operasyonun yürütücüsü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı. İkinci tutuklamayı bizzat örgütleyerek. İkinci tutuklamamın nasıl yapıldığının tüm detaylarını biliyorum. Başsavcı Yüksel Kocaman ve yardımcısı. Haklarında suç duyurusu yaptık.

Senin o güvendiğin saraydan büyük Allah var Yüksel Kocaman, devran dönüyor. Devran dönüyor, halk var. Sandık kurulduğunda güvendiğin dağlara kar yağacak, bunların hepsinin hesabını yargı önünde vereceksiniz.

Ne olmuştu?

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Demirtaş’ın Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandığı davada Kocaman’a yönelik ifadeleri nedeniyle dava açmıştı.

Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince 28 Mayıs 2021’de görülen karar duruşmasında Demirtaş, “terörle mücadelede görev alan kamu görevlisini hedef göstermek” suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

Mahkeme, “suç örgütlerinin korkutucu gücünden yararlanılarak tehdit etmek” suçundan ise hüküm kurulmasına yer olmadığına karar vermişti.

Dosyanın kanun yolu incelemesini yapan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi, yerel mahkemece “suç örgütlerinin korkutucu gücünden yararlanılarak tehdit etmek” suçuna ilişkin, yasada belirtilen geçerli bir hüküm kurulmadığı gerekçesiyle kararı esastan bozmuştu.

Bunun üzerine dosya yeniden Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesine gelmişti.

Demirtaş davanın önceki duruşmalarında yaptığı savunmada “Benim katılanı terör örgütlerine hedef gösterme potansiyelim olduğunu düşündünüz. İstinaf ‘ortada bir tehdit olmadığı için hedef gösterme de olamaz’ dedi. Ben ‘bağımsız mahkemelerde hesap verecek’ demişim. Burada tehdit ve hedef gösterme yok. Beraatımı talep ediyorum” demişti.

Paylaşın

HDP’li Semra Güzel Hakkında 15 Yıla Kadar Hapis Talebi

PKK üyesi Volkan Bora ile fotoğraflarının ortaya çıkması üzerine dokunulmazlığı kaldırılan ve tutuklanan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Semra Güzel hakkında hazırlanan iddianame kabul edildi. İddianamede Semra Güzel hakkında 15 yıla kadar hapis cezası istendi.

Haber Merkezi / İddianamede, Güzel’in, yurt dışına kaçmaya çalışırken “Mehtap Şahan” adına düzenlenmiş sahte kimlik ve tanınmamak için kılık değiştirmiş şekilde yakalandığı anlatıldı.

Güzel’in PKK/KCK ile organik bağının bulunduğu, örgütsel hiyerarşi içerisinde yer aldığına yönelik çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk şartlarının bulunduğuna dair yeterli delilin elde edildiğini belirtilen iddianamede, Güzel’in “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.

Güzel’in vekilliğinin düşürülmesi için süreç başlatıldı

Öte yandan Semra Güzel’in milletvekilliğinin düşürülmesi için süreç başlatıldı. TBMM Başkanlık Divanı, TBMM Genel Kurul oturumlarına beş birleşim katılmadığı saptanan Güzel’in dosyasını, Meclis Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyon’a gönderdi.

Meclis Başkanlık Divanı, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un başkanlığında yaptığı yeni yasama yılının ilk toplantısında, milletvekillerinin devamsızlık dosyaları ve mazeret dilekçelerini görüştü.

Yapılan inceleme sonucunda, milletvekillerinin mazeretleri kabul edilirken, sadece Güzel’in mazeret dilekçesi sunmadığı tespit edildi.

TBMM içtüzüğüne göre bir milletvekili Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içinde toplam beş birleşim günü katılmazsa devamsızlığı Başkanlık Divanınca tespit edilip Karma Komisyona gönderiliyor.

Meclis’in 27. Dönem 5. Yasama yılı sonunda Meclis Genel Kurulu’nda iki hafta yoklama alındı. Beş oturuma özürsüz ve izinsiz katılmadığı tespit edilen milletvekillerine devamsızlıkları ile ilgili bildirimde bulunuldu.

Başkanlık Divanı, içtüzük hükümleri gereği Güzel’in devamsızlık raporunu, karma komisyona gönderdi. Komisyon bu devamsızlık nedeniyle Güzel’in milletvekilliğinin düşmesi yönünde karar verirse, dosya Genel Kurul’un oyuna sunulacak.

Karma Komisyonun önümüzdeki günlerde toplanarak, Güzel’in dosyasını hızla karara bağlaması bekleniyor.

Paylaşın

HDP’li Güzel’in Vekilliğinin Düşürülmesi İçin Süreç Başlatıldı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in milletvekilliğinin düşürülmesi için süreç başlatıldı. Güzel’in dokunulmazlığı PKK üyesi Volkan Bora ile fotoğraflarının ortaya çıkması üzerine kaldırılmıştı.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın aktardığına göre, TBMM Başkanlık Divanı, TBMM Genel Kurul oturumlarına beş birleşim katılmadığı saptanan Güzel’in dosyasını, Meclis Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyon’a gönderdi.

Meclis Başkanlık Divanı, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un başkanlığında yaptığı yeni yasama yılının ilk toplantısında, milletvekillerinin devamsızlık dosyaları ve mazeret dilekçelerini görüştü.

Yapılan inceleme sonucunda, milletvekillerinin mazeretleri kabul edilirken, sadece Güzel’in mazeret dilekçesi sunmadığı tespit edildi.

TBMM içtüzüğüne göre bir milletvekili Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içinde toplam beş birleşim günü katılmazsa devamsızlığı Başkanlık Divanınca tespit edilip Karma Komisyona gönderiliyor.

Meclis’in 27. Dönem 5. Yasama yılı sonunda Meclis Genel Kurulu’nda iki hafta yoklama alındı. Beş oturuma özürsüz ve izinsiz katılmadığı tespit edilen milletvekillerine devamsızlıkları ile ilgili bildirimde bulunuldu.

Başkanlık Divanı, içtüzük hükümleri gereği Güzel’in devamsızlık raporunu, karma komisyona gönderdi. Komisyon bu devamsızlık nedeniyle Güzel’in milletvekilliğinin düşmesi yönünde karar verirse, dosya Genel Kurul’un oyuna sunulacak.

Karma Komisyonun önümüzdeki günlerde toplanarak, Güzel’in dosyasını hızla karara bağlaması bekleniyor.

Semra Güzel’in milletvekili dokunulmazlığı, PKK üyesi olduğu belirtilen Volkan Bora ile fotoğraflarının basına yansımasının ardından, 1 Mart’ta kaldırılmıştı. Güzel, geçtiğimiz günlerde de tutuklanmıştı.

Paylaşın

290 Gazeteci, Yazar, Akademisyen Ve Hukukçudan Demirtaş Ve HDP’ye Destek

Gazeteci, yazar, akademisyen ve hukukçulardan oluşan 290 imzacı. Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve HDP ile dayanışma içinde olduklarını yaptıkları bir açıklama ile duyurdu.

Haber Merkezi / Aralarında Deniz Türkali, Ayşe Hür, Eşber Yağmurdereli, Ertuğrul Günay, Oya Baydar, Rıza Türmen gibi isimler de yer aldığı imzacılar tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Bizler; ölüme karşı yaşamı, savaşa karşı barışı, şiddete karşı demokratik siyaseti ama’sız savunanlar, yaşamsal sorunlarımızın baskıyla, silahla, şiddetle değil özgürlüklerin sınırlarının genişletilmesi, demokratik siyaset ve diyalogla çözümlenebileceğini kararlılıkla savunan HDP yönetimi ve Selahattin Demirtaş’ın arkasında duruyor, onlara yönelen saldırı ve tehditleri hepimize yapılmış sayıyoruz.

HDP’ye ve HDP’li milletvekillerine yönelik devlet şiddetini en ağır şekilde kınıyor, şiddeti teşvik eden ve uygulayanların cezalandırılmasını talep ediyoruz.”

Açıklamaya imza veren isimler şöyle:

Adil Demirci, Adil Okay, Ahmet Aykaç, Ahmet Dindar, Ahmet İnsel, Ahmet Kardam, Ahmet Muhtar Çakmak, Akın Atalay, Akın Atauz, Alev Er, Ali Bilge, Ali Ekber Pekşen, Ali Galip Yıldız, Ali Mirzaoğlu, Ali Nesin, Ali Tevfik Berber, Arzu Erbilici, Asuman Bayrak, Ata Yıldırım, Atacan Atakan, Avram Ninyo, Ayhan Dağdeviren, Ayşe Erzan, Ayşe Gözen, Ayşe Gül Altınay, Ayşe Hür, Ayşe Sözeri Cemal, Ayşen Anadol, Ayten Gümüşel, Ayten Yıldırım,

Babür Pınar, Bahri Bayram Belen, Bahri Gedik, Baki Tezcan, Barış Trak, Baskın Oran, Beril Eyüboğlu, Berrin Sönmez, Berrin Uyar, Binnaz Toprak, Bülend Tuna, Bülent Atamer, Bülent Tekin, Bülent Uyguner, Büşra Ersanlı, Cafer Sezer, Cahit Mete, Cavit Sarıoğlu, Cemil Çamoğlu, Cengiz Aktar, Cengiz Arın, Cengiz Çandar, Ceren Göker, Cüneyt Başbuğ, Çağatay Anadol, Çiğdem Şimşek,

Deniz Türkali, Dicle Akar, Dilaver Erbilgin, Dilek Dağdeviren,  Doğan Bermek, Doğan Özgüden, Dursun Bulut, Dursun Kahraman, Ebru Nuhoğlu, Elif Aytaç, Emine Nur Çakır Diler, Ercan Jan Aktaş, Erdal Doğan, Erdal Şahin, Erdal Talu, Erdoğan Aydın, Erdoğan Kahyaoğlu, Ergin Cinmen, Erol Özkoray, Ertuğrul Günay, Esat Korkmaz, Eser Karakaş, Esra Mungan, Eşber Yağmurdereli, Eyüp Yılmaz,

Fatin Kanat, Fatma Dikmen, Fatma Gök, Fatma Müge Göcek, Fatma Ünsal, Ferhan Çinioğlu, Fethiye Çetin, Fikret Başkaya, Filiz Kardam, Firdevs Güremen, Füsun Doğan, Füsun Ertuğ, Füsun Şeker, Gençay Gürsoy, Gökhan Aksay, Gülçiçek Günel, Gülderen Alaca, Gülnur Acar Savran, Gülnur Mirzaoğlu, Gülseren Onanç, Gülsüm Aytül Doğu, Gülümser Koçak, Gün Zileli, Gündüz Vassaf, Güngör Şenkal, Güngör Tekgümüş, Gürel Tüzün, Gürhan Ertür,

H. Cevad Özdil, Habib Bektaş, Hacer Ansal, Hacı Olukman, Haldun Açıksözlü, Hale Bolak, Halil İbrahim Yenigün, Halil Savda, Halim Bulutoğlu. Hanna Beth-Şawoce, Hasan Cemal, Hasan Çebi, Hasan Şükrü Dal, Hasan Ürel, Hatice Kumbasar, Haydar Yılmaz, Haziran Günel, Hicri İzgören, Hovsep Hayreni, Hülya Demir, Hüsamettin Akışlı, Hüseyin Eminoğlu, Hüseyin Habip Taşkın, Hüseyin Karakuş, Hüseyin Sarıbaş, Hüseyin Topçu, Hüsnü Öndül,

Işık Yenersu, İlker Demir, İnci Altürk, İnci Hekimoğlu, İnci Tuğsavul, İsmail Açıkgöz, İsmail Atmaca, İsmail Bıyıklı, İsmail Cem Özkan, İsmail Kılınç, Johanne Trak, Kadir Cangızbay, Kemal Akkurt, Kemal Yalçın, Kudret Ünal, Kumru Toktamış, Kürşad Tosun, Latif Şimşek, Ludmila Denisenko, Macit Çopur, Mahir Özgül, Mebuse Tekay, Mehmet Bayram, Mehmet Güç, Mehmet Karlıdağ, Mehmet Nur, Mehmet Sait Aydın, Mehmet Şerif Kıran, Mehmet Uğur, Mehmet Uluışık, Mehmet Ural, Memik Horuz, Metin V. Bayrak, Mevlut Ülgen, Mihail Vasiliadis, Muharrem Armutlu, Muhsin Bostancı, Murat Çelikkan, Murat Ersoy, Murat Polat, Mustafa Elveren, Mustafa Erdoğan, Mustafa Paçal,

Nazar Büyüm, Nazım Öztürk, Necdet Kök, Necmiye Alpay, Nergiz Savran Ovacık, Nesrin Nas, Nesrin Sungur Çakmak, Nesteren Davutoğlu, Neşe Dursun, Neşe Erdilek, Nevin Kamilağaoğlu, Nevzat Onaran, Nihat Bulut, Nil Mutluer, Nilgün Doğançay, Nilgün Özşahin, Nur Sürer, Nurcan Baysal, Nurhan Bayraktar, Nuri Uygur, Nurşen Sönmez, Onur Erden, Orhan Alkaya, Orhan Doğançay, Orhan Silier, Osman Demirbağ, Osman Okkan, Oya Baydar, Oya Güzey, Oya Kalkavan,

Ömer Ceylan, Ömer Ersun, Ömer Güven, Ömer Madra, Ömer Öztürk, Önder Algedik, Pakrat Estukyan, Pınar Ömeroğlu, Raif Batur Talu, Recep Maraşlı, Rezzan Tuncay, Rıfat Yüzbaşıoğlu, Rıza Duru, Rıza Türmen, Saime Tuğrul, Sait Çetinoğlu, Sakin Günel, Salime Uz, Selçuk Eralp, Selim Eskiizmirliler, Semih Bilgin, Semra Somersan, Serdar Koçol, Serdar M. Değirmencioğlu, Serdar Seçkin, Sevil Aslan, Sevilay Çelenk, Sıraç Sulhan, Suzan Samancı, Suzan Yazıcı, Süleyman Eryılmaz, Süleyman Özyalçın,

Şahika Yüksel, Şahin Tekgündüz, Şanar Yurdatapan, Şengün Kılıç, Şeyda Talu, Şükrü Hamarat, Tahsin Yeşildere, Talat Büyük, Taner Akçam, Taner Timur, Tarık Günersel, Tarık Ziya Ekinci, Tatyos Bebek, Temel İskit, Tenziye Acar, Teoman Koray, Tuna Altınel, Ufuk Uras, Ülkü Berber, Ümit Aktaş, Ümit Kardaş, Ümit Kaya, Ümit Kıvanç, Ümmühan Kurşun, Ünal Karasu, Ünal Ünsal, Vedat Say, Vega Sankur, Veli Baş, Viktorya Çiprut, Yakın Ertürk, Yalçın Ergündoğan, Yalçın Kılıç, Yaprak Zihnioğlu, Yasemin Ahi, Yasemin Çongar, Yasin Çağırankaya, Yasin Yetişgen, Yekta Altunışık, Yusuf Karasoy, Zafer Yıldırım, Zehra Arat, Zeki Samer, Zeynep Akıncı, Zeynep Atikkan, Zeynep Tanbay, Zeynep Taymas, Ziya Bayram, Zülfü Dicleli.

Paylaşın

‘Deniz Poyraz Davası’ 14 Ekime Ertelendi

Onur Gencer tarafından öldürülen Deniz Poyraz’ın İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davasının beşinci duruşmasında kolluk kuvvetleri salonda biber gazıyla müdahale etti. Yaşanan arbede nedeniyle mahkeme heyeti salonu terk etti. Dava ise dava Şakran Cezaevi Kampüsüne nakledildi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Örgütü’ne  silahlı saldırı düzenleyen ve partili Deniz Poyraz’ı öldüren Onur Gencer hakkında açılan davanın 5’inci duruşması İzmir 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmada sanık Onur Gencer hazır bulundu.

Deniz Poyraz’ın ailesi,  HDP Sözcüsü Ebru Günay, HDP milletvekilleri Murat Çepni, Serpil Kemalbay, Oya Ersoy, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, birçok baro başkanı ve kadın örgütleri de  duruşmayı takip etti.

Duruşmada, önceki oturumlarda da olduğu gibi, mahkeme heyeti, yetki belgesiyle görevlendirilmiş avukatların dosyada taraf olmadığını söyleyerek ara kararla müdahil olamayacaklarını belirtti ve İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel’in açıklama yapmasına izin vermedi. Bunun ardından, karara itiraz eden avukatlar ile mahkeme heyeti arasında tartışma başladı.

Sanık Onur Gencer, o sırada duruşma salonuna getirilen Deniz Poyraz’ın tutuklu ağabeyi Kamuran Poyraz’a el kol hareketi yaptı. Gencer’e karşılık veren Kamuran Poyraz’a jandarma müdahale edince, salonda gerilim arttı ve izleyiciler sanığa su şişeleri fırlattı.

Çıkan tartışma ve arbedede salonda bulunan polisler duruşma salonuna biber gazı sıktı. Duruşmaya ara verildi. Sıkılan gaza rağmen katılan vekilleri ve izleyiciler duruşma salonundan çıkmadılar.

Aradan sonra devam eden duruşmada mahkeme heyeti, güvenlik sebebiyle duruşmanın yapılamayacağını bu nedenle duruşmanın cuma günü (14 Ekim) saat 10:00’da İzmir Şakran Cezaevi Kampüsü’nde bulunan duruşma salonunda yapılmasına karar verdi.

Yücel: Olayı jandarma başlattı

Katılan vekilleri adına söz alan İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel, “Yargılamanın uzamaması açısından tanık dinlenilmesine geçilmesini istiyoruz. Gerekli güvenlik önlemleri alınmıştır. Ayrıca zapta geçtiğiniz hususta avukatlarla jandarma arasında arbede yaşandığını söylediniz. Fakat jandarma katılana vurmak suretiyle olayı başlattı. Bu kişinin kimliğinin tespitinin ve savcılığa bildirilmesini istiyoruz” dedi.

Sanık Onur Gencer ise “HDP kapatma davasındaki dosyanın kendi dosyama eklenmesini istiyorum. Çünkü olay budur” dedi.

Paylaşın