Selahattin Demirtaş’tan ‘Muhalefete’ Sert Sözler

AK Parti’nin HDP ziyaretini değerlendiren Selahattin Demirtaş, “Türkiye’nin gerçek ve acı fotoğrafı buyken herkes işi gücü bırakmış HDP-AKP fotoğrafı üzerine spekülatif tartışmalar yapıyor. Ne olacaktı ya!” dedi ve ekledi:

“HDP’nin olduğu masada biz asla olmayız” diyerek HDP ile görüşmeyi kendine zul sayıp anti demokratik tutumunda ısrar eden muhalefetin gönlü hoş olsun diye HDP’liler siyasetin kapılarına kilit mi vursaydılar?”

AK Parti’nin başörtüsü ve aile kurumu ile ilgili Anayasa değişikliği için HDP’yi ziyaret etmesi tartışma yaratmıştı. Başkentte ziyaretin MHP içerisinde rahatsızlık yarattığı konuşulurken konuyla ilgili ilk kez açıklama yapan MHP lideri Bahçeli, bunun doğru ve doğal bir adım olduğunu söyledi.

Bu arada HDP ziyaretinin ardından AK Parti’den en ılımlı açıklama Şanlıurfa milletvekili Mehmet Ali Cevheri’den gelmişti. Cevheri, “HDP legal bir partidir. Onların desteğine ihtiyacımız var” demişti. Medyascope’tan Ferit Aslan’a açıklamalarda bulunan Cevheri çok olumlu tepkiler aldığını söyledi. Cevheri “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?” sorusuna da “Neden olmasın” diye yanıt verdi.

Edirne F Tipi Cezaevi tutuklu bulunan HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, Artı Gerçek’te yayımlanan “HDP – AKP görüşmesi” başlıklı yazısında bu konuya değindi. Demirtaş, şunları yazdı:

“36 (otuz altı) taksitle banka kredisiyle kaban!

750 (yedi yüz elli) milyon dolara banka kredisiyle havuz medyası!

Kemerköy’deki Demirören arazisinin Ziraat Bankasına devri sonrasında yeşil alanların talanına başlanması üzerine bir peşkeş skandalı tekrar gündeme gelirken aynı haberlerin altında, yoksullar için 36 ay taksitle kaban haberi de vardı.

Bir alttaki haberde ise savaşa ve kimyasal silah iddialarına karşı yapılan protesto yürüyüşleri ve gözaltılar…

En altta ise Züppeli Hoca’nın bir ticaret odası seçimine açıktan müdahalesi.

Türkiye’nin gerçek ve acı fotoğrafı buyken herkes işi gücü bırakmış HDP-AKP fotoğrafı üzerine spekülatif tartışmalar yapıyor. Ne olacaktı ya!

“HDP’nin olduğu masada biz asla olmayız” diyerek HDP ile görüşmeyi kendine zul sayıp anti demokratik tutumunda ısrar eden muhalefetin gönlü hoş olsun diye HDP’liler siyasetin kapılarına kilit mi vursaydılar?

Tabii ki bu görüşmeye aşırı anlam yüklemeye, öküzün altında buzağı aramaya gerek yok. Ancak tüm baskı, zulüm, sindirme politikalarına rağmen dimdik ayakta kalmayı başarmış HDP’yi hiç kimse yok sayamaz. Bunu yıllardır tüm HDP’liler, anlata anlata dilimizde tüy bitti.

Muhalefet, bu görüşmeden kendine pay çıkarıp meşru siyasetin temsilcisi HDP ile hızlı bir görüşme trafiği başlatacağına, bunu AKP’yi yıpratma ve üstü kapalı şekilde yine HDP’yi kriminalize etme furyasına dönüştürmeyi tercih etti. Gerçekten akıl alır gibi değil.

Beyefendiler, hanımefendiler! Memlekette 36 ay taksitle kaban satılıyor, kaban!

Toplumun yüzde 70’i yoksulluk sınırının altında. Emekçiler kan ağlıyor, çiftçi ile esnaf inim inim inliyor, siz halen HDP ile görüşülür mü görüşülmez mi tartışması yürütüyorsunuz!

HDP tabanı dahil olmak üzere emekçi, yoksul halkın tamamı, değil 36 ay, 136 ay taksitle bile kaban alabilecek durumda değil.

Öte tarafta yatından, lüks villasından, cipinden, sarayından memnun olmayıp onları yenisiyle değiştiren bir avuç sömürgen varken lütfen boş boş tartışmayı bırakın ve yoksulluğu, açlığı, savaşı umutsuzluğu bitirecek gerçekçi bir programı oluşturmak ve bunu çok berrak ve sade bir şekilde açıklamak üzere bir araya gelin.

HDP, çözüm için diyaloğa açık olduğunu gösterdi. Bunu görmek istemeyenler, ortaya çıkacak sonucun sorumlusu olurlar.

En kötü şartlarda kaban 36 taksitle olur ama demokrasi taksitle olmaz.

Ya hep ya hiç. Ya tam demokrasi ya tam faşizm.

HDP’nin tercihi belli, geri kalanlar kararlarını versinler artık.”

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Sancar’dan İktidara ‘Ziyaret’ Tepkisi

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, AK Parti’nin anayasa değişikliği konusunda HDP’yi ziyaret etmesinin ardından başlayan tartışmalara ilişkin, ” İlk sözüm AKP’ye; önce bir karar verin. Yürütmeyi veya kabineyi Adalet Bakanı mı İçişleri Bakanı mı temsil ediyor?” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Heyetimize görüşme talebine bulunan AKP Adalet Bakanı’nı gönderiyor ertesi gün İçişleri Bakanı hakaret ve tehditlerini daha da yükseltiyor. Karar verin. Bu hükümetin başı veya kalbi Soylu mu, siz misiniz? Eğer İçişleri Bakanı’ysa bu politikaların mimarı ve sahibi zaman neden bize heyet gönderiyorsunuz.”

Konuşmasında kendileri dışındaki muhalefete eleştiri getiren Sancar, “Temel sorunları inkar eden, derinleştiren bir iktidar anlayışı var. Bu iktidar; yalan, talan ve kan üzerine bir siyaset oluşturmuştur. Bu siyaset toplumu bu felaketlere, sürükleyen temel faktördür. Bizim dışımızdaki muhalefete bakıldığında da tablo çok aydınlık görünmüyor. Kalıcı çözümler üretmekte gerekli cesareti ve iradeyi ortaya koyamayan bir muhalefet bloğu ile karşı karşıyayız” dedi.

AK Parti’nin torba yasada yer alan cemevleriyle ilgili düzenlemeye Alevilerin tepki gösterdiğini kaydeden Sancar, Bugün, Alevi canlar, eşit yurttaşlık haklarını haykırmak için Meclis’teydiler. Bu iktidarın oyunları bitmiyor. Alevi sorununu, elektrik, su, beton meselesine indirgeyecek torbalar getiriyor. Alevilerin talepleri bu torbalara sığmaz” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında konuştu. Sancar’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“İktidarıyla muhalefetiyle, bizim dışımızda kalan muhalefetiyle, siyaset eğer çözümün değil sorunun bir parçası haline dönüşüyorsa çıkmazlar büyür, geleceğe dair umut ve güven de yıkılır. Bir toplumun yaşayabileceği en büyük facialardan birincisi budur. Bizi HDP’yi diğer partilerden ayıran temel özellik de tam burada yatıyor. Biz demokratik seçeneklere dayanan, halkı esas alan, çözüm odaklı bir politik mücadele yürütüyoruz.

Baktığımızda tablo çok aydınlık görünmüyor. Kalıcı çözümler üretmekte gerekli iradeyi ortaya koymayan bir muhalefet blokuyla karşı karşıyayız. İşte HDP’nin demokratik siyaseti, çözüm politikaları tam da burada önem kazanıyor, devreye giriyor ve umudun adresi oluyor.

Çözüm vardır, mümkündür ve yakındır.

İktidarın neler yaptığını, yapmak istediğini her vesile ile anlatıyoruz. Ortada faşizmi kurumsallaştırmaya azmetmiş, sömürüyü ekonominin temeline oturtmuş, kutuplaşmayı ilke edinmiş bir anlayış var. En kararlı, tutarlı, samimi mücadeleyi yürüten yine bizleriz. Bu sorunları çözümsüz kılan anlayışları bu ülke taşımak zorunda değil. Bu gidişatı değiştirecek güce sahiptir.

HDP’nin mücadelesi ve öncülüğünü yaptığı siyaset, temel sorunların çözümü için bir güç merkezi yaratacaktır. Her geçen gün bunun örneklerini topluma sunuyoruz. Çözümün güç merkezi olmaya and içtik, bu yolda yürüyüşümüde kararlılıkla devam ediyoruz.

Uzun yıllardır çözüm arayan ülke sorunları, iktidarın inşa etmeye çalıştığı yeni rejimle birlikte daha da büyümüş, çöküş noktasına gelmiştir. Siyasal, toplumsal, ekonomik anlamda yaşanan bu çöküşten kurtulmanın yolu, halk kesimlerinin dahil olduğu demokrasi ittifakıdır. Çoğulcu, ortak ilkelere odaklanmış geniş demokrasi birliktelikleri oluşturulduğunuda, yıllardır ülkelerin başına musallat olan otoriter rejimler çöküyor. Burada da aynısını yapacağız, Latin Amerika’dan esen rüzgarı Avrupa ve Orta Doğu’ya taşıyacak bir merkez yaratacağız. Bu sorumluluğun bilincindeyiz.

Türkiye’yi kuşatmaya çalışan bu tekçi yapıya alternatif olarak yine çoğulcu, tam demokratik katılımı yansıtmayarak, kriz üreten sistemi restorasyonla ayakta tutmak isteyen politikalar var diğer muhalefet partilerinin ürettiği… Bizler büyük demokrasi yürüyüşü ittifakı çalışmalarımızı yürütüyoruz. Gerçek alternatif, sahici seçenek ve hakiki umut inşa ediyoruz. Zaman daralıyor, kimsenin bu sorumluluklardan kaytarma lüksü, birlikte mücadeleden kaçma hakkı yoktur.

Önümüzdeki aylar bu ülkenin yıllarını belirleyecek. HDP, bu konuda demokratik sorumluluğunu yerine getiren, mücadelede tereddüt göstermeyen bir hatta geleceği inşa etme hedefinde. Bunu, büyük demokrasi ittifakı ile taçlandırdığımızda bu ülkede çözüm de aydınlık da yakındır. Bir adımlık mesafededir… Bunu yapmak zorundayız.

Bizler, demokratik Cumhuriyet istiyoruz. Özgür ve eşit bir toplum hedefliyoruz. Gelin, Cumhuriyet’i ve demokrasiyi kopmaz bağlarla birbirine yapıştıralım.

Bütün güçlerin ilk hedefi özgürlükleri yok etmektir ama en başta basın ve düşünce özgürlüğünü kaldırmaktır. Bu iktidar da bunu yapıyor.

Savaş politikaları, kaynakların talanına, canların yitimine sebep oluyor. Bu, bizleri daha fazla acıya sürüklüyor. Militarist yöntemlerden vazgeçilmesi gerekiyor.

Savaş uygulamalarına, nefret diline, ayrıştırma zihniyetine karşı bütünlüklü bir tavır ortaya koymak zorundayız.

Enflasyon almış başını gitmiş, açlık derinleşiyor, İSİG verilerine göre 30 binin üzerinde işçi can verdi. 20 yıl içinde AKP iktidarında en az 800 900 gazeteci tutuklandı. 5 ayda Diyarbakır ve Ankara merkezli özgür basın çalışanlarına yönelik yapılan operasyonda 26 kişi tutuklandı.

Kadınlara şiddet iktidar döneminde katlanarak devam ediyor. Cezaevindeki hukuksuzluklar, tecrit…

Çöküş her alanda çok derin. Ama umutsuzluğa yer yok. Bu kara tabloya bakıp kimse karamsarlığa kapılmasın. Gücümüz var, başaracağız. Biz diyalog ve müzakereyi Kürt sorunu için değil, bütün sorunları çözüm yolu olarak öneriyoruz.

Toplumsal mücadele ve siyasal müzakere, birlikte yürütülmesi gereken değerli iki yöntemdir. Kürt sorunundan Alevi sorununa, tüm alanlardaki meselelere verinceye kadar çözüm için toplumsal mücadeleyi büyütmek, siyasal müzakere kanallarını genişletmek hedefindeyiz.

‘Alevilerin kendini yaşama hakkı vazgeçilmezdir, dokunulmazdır’

Bugün, Alevi canlar, eşit yurttaşlık haklarını haykırmak için Meclis’teydiler. Bu iktidarın oyunları bitmiyor. Alevi sorununu, elektrik, su, beton meselesine indirgeyecek torbalar getiriyor. Alevilerin talepleri bu torbalara sığmaz.

Bütün Alevi canlarının ilk talebi, cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşturulması ve bunun Anayasal güvence altına alınmasıdır. Alevilik, folklorik ve gösteri nesnesi değildir, kim böyle bakarsa on yılların mücadelesine hakaret etmiş olur. Alevilerin kendini yaşama hakkı vazgeçilmezdir, dokunulmazdır. Hiçbir güç ve iktidar, Alevilerin ve Aleviliğin ne olduğuna, ibadetlerinin ve ibadethanelerinin neresi olduğuna karar veremez.

Eşit yurttaşlık diyorsak, cemevlerinin ibadethane olarak tanınması ve bu statünün güvence altına alınması gerekiyor. Özgürlükçü, laik eğitim talep ediyorlar… Bizler de diyoruz. Din derslerinin Alevilerin çocuklarına zorla okutulmasına karşıyız. AİHM’den AYM’ye kararlar ortada ama bu iktidar bu kararları uygulamak yerine çeşitli oyunlar çevirerek Alevi mücadelesini nasıl bölebiliriz, kendime nasıl bir yandaş Alevi camiası yaratırım diye uğraşıyor. Nafile…

Ortada bir güncel tartışma var HDP ile ilgili yürütülen. Bizim kendimizi uzun uzun anlatmamızı gerek yok. Özgüvenimiz tam, ne yaptığımızı iyi biliyoruz. Bu iktidara karşı mücadeleyi, bu rejimin inşasına karşı direnişi her türlü bedeli göze alarak yürüten bir partiyiz biz. Mücadele nedir, bu iktidarın politikalarına ve kurduğu rejime karşı nasıl bir siyaset yürütülür sorusunun cevabını bulmak isteyenler HDP’nin 7 yılda yaptıklarına baksınlar.

Biz, eşit ve ortak bir geleceği, birlikte yaşamın, demokratik Cumhuriyet düzeninde gerçekleşmesini savunuyoruz. Baştan beri programımızda, kuruluş belgelerimizde bu hedef yer alıyor. Adalet, barış, eşitlik, özgürlük vazgeçilmezimizdir. Demokratik siyasete yönelik hiçbir baskı bizi bu yoldan alıkoyamaz.

Bugün Alevi canların bu çok meşru ve haklı etkinliğine yine polis saldırdı. Celal Fırat Dedemiz, Meclis hastanesine kaldırılmış darbe aldığı için. Alevilerin sorunlarını böyle mi çözeceksiniz? Biz iyi tanıyoruz bu iktidarı.

AK Parti’nin HDP ziyareti

Adalet Bakanlığı’nın başkanlığında AKP heyeti grubumuzu ziyaret etti ve kıyamet koptu. Spekülasyonlar ve senaryolar üretme yarışı başlıyor. Görüşmenin sebebi ve konusu belli. AKP heyeti başörtü konusuyla ilgili Anayasa değişikliği teklifini anlatmak ve destek istemek için bizim partimizi de ziyaret etti. Arkadaşlarımız da kendilerine temel ilkelerimizi hatırlattı ve bu teklifi eş başkanlar aracılığı ile kurullarımıza taşıyacağını belirtti. Bizim ilkelerimiz belli. Biz demokratik işleyişi esas alan bir partiyiz. Bize gelen teklifi kurullarımızla tartışmadan görüş açıklamayız.

Eş başkanların dahi kurul kararı olmadan bir konuda bağlayıcı bir karar açıklaması geleneğimizde yok. Bizler açısından karmaşık bir durum yok. Asıl karmaşa başkalarının kafalarında ve zihniyetlerinde.

İlk sözüm AKP’ye. Önce bir karar versin AKP. Heyetimizle görüşme talebinde bulunan AKP, Adalet Bakanı ve Grup Başkan Vekillerinden oluşan bir heyet gönderiyor. Ertesi gün İçişleri Bakanı bize saldırılarını yükseltiyor. İçişleri Bakanı sizi temsil ediyorsa, bize gelen heyet kimi temsil ediyor. Önce buna karar verin.

Gelelim, AKP heyeti ziyaretinden, bizim AKP ile iş birliğine hazır olduğumuz yorumunu yapanlara… Bu iktidara; kurduğu ve yerleştirmeye çalıştığı rejime karşı en etkili muhalefeti biz yürütmüyor muyuz? Korunaklı sığınaklarda yer kaparak değil, bedel ödeyerek yürütüyoruz bu mücadeleyi… Eski Eş Genel Başkanlarımız, milletvekillerimiz, on binlerce yoldaşımız, belediye başkanlarımız bu mücadeleyi kararlılıkla yürüttükleri için bedel ödüyorlar. Korunaklı alanlara çekilerek, güvenli sığınaklardan HDP’ye ahkam kesecekseniz şu gerçeği görmeye çalışın!

Bu iktidar, bu rejimi yerleştirmek için en büyük engelin biz olduğumuzu biliyordu. O yüzden 4 Kasım operasyonlarını, Kobani kumpas davalarını, kapatma davalarını devreye soktu. Korktuğu güç biziz. Müzakerenin de değerini biliriz. Mücadeleden bağımsız bir şey değildir. Bir görüşmeyi iş birliği diye yorumlayanlara sözüm olacak. Biz mücadelemizden de siyasetimizden de taviz vermiyoruz.

Bu iktidarla gerçek ve yıkıcı iş birliği, bu iktidarın varlığını dayandırdığı temel unsurlara, mesela Kürt sorununda inkarcı zihniyete, güvenlikçi anlayışa ve savaş politikalarına destek olmak değil midir? Bu politikalara destek olanlar, iktidarla gerçek iş birliğinde olan çevreler değil midir? İktidarın asıl destekçileri onun varlığını sürdürmesine yardımcı olanlar, temel konularda onun çizdiği oyun sahasından ayrılmayanlardır.

İktidarla iş birliğinin hangi örneklerini sayayım, savaş tezkerelerini söyledim… HSK üye seçimi Meclis’te yapılıyor, partilere kontenjanlar tanınıyor ve HDP’yi bu tür durumlarda dışlamak için iktidar elinden geleni yapıyor. Peki bizim dışımızdaki diğer partiler ne yaptılar? Gittiler HSK pazarlığına oturdular, 2 sana 1 bana, gerisi iktidara… İş birliği hangisi? İktidarla iş birliği HSK pazarlığına oturup 2 sana 1 banaya razı olup, yargının bu sefaletini meşrulaştıranlar mı, rutin bir ziyareti kabul edip görüşme yapan biz miyiz?

AKP’yi eleştirir görünürken, güya bizi kriminalize ediyorlar. Nasıl olur da terörist dediğin bir parti ile görüşüyorsun diyor… Görüşme, daha fazla üstüne git demek istiyorlar. İktidara böyle yapıyorsanız sizin iktidardan farkınız ne? Muhalefete ve toplumsal kesimlere diyalog ve müzakere çağrıları yapıyoruz.

Siyaseti açık ve şeffaf yapıyoruz. Bu ziyaret üzerinden yaygara koparanlara soruyoruz, niye bu çağrılara cevap vermiyorsunuz? TV’lerde, gazetelerde, sosyal medyada senaryolar üretip ahkam kesenler ve bizi itham etmeye kalkanlar, sizler enerjinizi bizim yapıcı çözüm siyasetimizi değerlendirmeye harcasaydınız, ülke ve toplum bugün bu halde olmazdı.

“Değişimin adresini inşa ediyoruz”

Kapımız herkese açık. Hangi konuda tartışma, öneride bulunmak, öneri almak istiyorsanız kapılarımız açık. Gelin derken yanlış anlama olmasın, işimizi gücümüzü bırakmış sizler gelin diye oturuyor değiliz. Biz yolumuzda yürüyoruz, alternatif yaratıyoruz, demokratik dönüşüm için politikalar geliştiriyoruz, ittifaklarımızı büyütme çalışmalarımız sürüyor. Değişimin adresini inşa ediyoruz. Bekliyor değiliz sadece ama gelin birlikte yapalım diyoruz.

Partimizi hedefine koyan senaryo üreticilerine soruyorum: HDP’ye siyasette biçtiğiniz misyon ve uygun gördüğünüz rol nedir? En çok konuştuğunuz konu seçimler… Seçimlerde izleyeceğimiz stratejiyi ilan ettik, geliştiriyoruz. Siz bizden seçimleri ne yapmamızı bekliyorsunuz? Gelin, açık söyleyin. Kimse ağzının içinde gevelemesin. HDP’den ne istiyorsunuz, ne bekliyorsunuz? HDP’nin sizin nezdinizde misyonu ve rolü nedir? Biz daha ne kadar açık konuşalım?

Bu ülkeye; açık, demokratik, şeffaf siyaseti yerleştireceğiz bedeli ne olursa olsun.

İlkelerimiz, değerlerimiz ve hedeflerimiz belli. Kararlılığımız ortada. Gücümüzü ve meşruluğumuzu bunlardan ve milyonların inançlı ve inatçı desteğinden alıyoruz biz. Yolumuzu belirlerken de demokratik, çoğulcu, katılımcı yöntemler kullanıyoruz. Kendimize güveniyoruz, kimlerin hangi hesaplar peşinde olduğunu görecek birikime sahibiz. Kulağımız tüm toplumun mazlum ve mağdurlarında, adalet ve demokrasi isteyen insanlarındadır. İnanalım, bu yolda yürüdükçe başaracağız, birlikte kazanacağız.”

Paylaşın

AİHM’den Dikkat Çeken Karar: HDP’li Vekillerin Tutuklanması Siyasi

AİHM, HDP’li 13 milletvekilinin haksız olarak tutuklandıklarına, tutukluluğun haksız olarak devam ettirildiğine, ifade özgürlüğü ile seçme ve seçilme haklarının ihlal edildiğine karar verdi. AİHM kararını bugün açıkladı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekiliyken tutuklananların başvurusuyla ilgili kararını bugün açıkladı.

13 HDP’li milletvekilinin haksız olarak tutuklandıklarına, tutukluluğun haksız olarak devam ettirildiğine, ifade özgürlüğü ile seçme ve seçilme haklarının ihlal edildiğine karar verdi.

Kararda ayrıca, Selahattin Demirtaş kararında da olduğu gibi, tutuklanmalarının siyasi saikle olduğuna ve 18. Maddenin ihlal edildiğine hükmetti.

Başvuruda haklarında karar alınan siyasetçiler şöyle: Figen Yüksekdağ, İdris Baluken, Besime Konca, Abdullah Zeydan, Nihat Akdoğan, Selma Irmak, Ferhat Encü, Gülser Yıldırım, Nursel Aydoğan, Çağlar Demirel, Ayhan Bilgen, Burcu Çelik ve Leyla Birlik.

Hepsi 1 Kasım 2015 seçiminde seçilerek Meclis’e girmişti, 12’si 4 Kasım 2016’daki operasyonla, biri 2017’de tutuklandı.

“Derhal serbest bırakılmalılar”

Avukat Ramazan Demir bianet’ten Ayça Söylemez’e yaptığı açıklamada, bu kararın, HDP’li milletvekillerinin iktidarın talimatı doğrultusunda siyasi saikle tutuklandıkları anlamına geldiğini söyledi.

Demir, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala ile ilgili kararların ardından Türkiye’nin 3. kez 18. maddeden mahkum edildiğini belirtti:

“AİHM’in bu kararıyla 4 Kasım 2016 operasyonu çökmüş oldu, hukuken de siyasi amaçlarla yapıldığı ortaya kondu. Kararda, siyasetçilerin seçim meydanlarındaki konuşmalarının ve diğer suçlama konusu olan tüm beyanlarının, ifade özgürlüğü kapsamında olduğu belirtiliyor.”

Türkiye’nin bugün açıklanan karara itiraz hakkının bulunduğunu ekleyen Demir, “Dosya AİHM Büyük Daire’ye taşınsa da, mahkeme Demirtaş kararında tüm ilkeleri belirlemişti, o sebeple kararda değişiklik olmaz” dedi.

Ramazan Demir bu kararın ardından, haklarında yargılama devam eden tüm milletvekillerinin derhal tahliye edilmesi ve haklarındaki tüm suçlamaların tek tek düşürülmesi gerektiğini söyledi.

Ayrıca, tutuklu yargılandıkları dava dosyalarında suçlama konusu yapılan bazı beyanlarının Kobani davasında da yer aldığını, bu sebeple suçlamaların o davada da düşürülmesi gerektiğini ekledi.

Seçilme hakları da ihlal edildi

İç hukuktaki itirazları reddedilince, siyasi demeçleri sebebiyle tutuklandıkları gerekçesiyle AİHM’e başvurmuştu.

Başvurularında, makul şüphe olmaksızın ve Parlamento üyesi olmalarına rağmen haksız şekilde tutuklandıklarını belirttiler.

AİHM kararını bugün açıkladı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. Maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi.

Ayrıca AİHS’nin özgürlük ve güvenlik hakkının düzenlediği 5. Maddesindeki gerekçeli tutukluluk, makul sürede yargılama ve dosyaya erişim haklarının ihlal edildiğine hükmetti.

AİHM ayrıca seçme ve seçilme haklarının da ihlal edildiğini açıkladı.

Paylaşın

AK Parti’nin HDP Ziyareti: Ankara’da Dikkatler Cumhur İttifakı’nda

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ında içinde yer aldığı Adalet Ve Kalkınma Partisi (AKP) heyetinin başörtüsü ve aile kurumu ile ilgili Anayasa değişikliği için Halkların Demokratik Partisi’ni (HDP) ziyaret etmesi, Ankara’da dikkatleri Cumhur İttifakı’na çevirdi.

Başkentte ziyaretin MHP içerisinde rahatsızlık yarattığı konuşulurken MHP yetkilileri, bu iddialara temkinli yanıtlar veriyor. Ancak edinilen bilgilere göre MHP’nin bu konuda nasıl bir tavır alacağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TBMM grup toplantısı konuşmasında belli olacak. Bahçeli’nin konuşmasında HDP’yi hedef alan mesajlar vereceği belirtiliyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü takılmasını güvence altına almayı öngören kanun teklifinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu konuda Anayasa değişikliği çağrısında bulunmuştu. Erdoğan, 24’üncü maddede planlanan değişiklikle başörtüsü takılmasını anayasal güvence altına almak ve bu teklifi de referanduma götürmek istiyor. Ancak AKP, değişiklik teklifini referandum götürebilmek için TBMM’de muhalefetin de desteğine ihtiyaç duyuyor.

Anayasa’nın din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24’üncü maddesi ile aile kurumunu düzenleyen 41’inci maddesinde değişiklik isteyen AKP, destek için geçen hafta Meclis’te grubu bulunan tüm partileri ziyaret etti. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başkanlığındaki AKP heyeti, bu çerçevede HDP’de grup başkanvekilleri Meral Danış Beştaş, Saruhan Oluç ve Parti Sözcüsü Ebru Günay’la görüştü.

Tabanda rahatsızlık yarattığı iddiası

Ancak Ankara kulislerinde AKP heyetinin HDP ziyaretinin MHP’de rahatsızlık yarattığı konuşuluyor. Parti yönetiminden bu konuda gelen açıklamalar ise temkinli. MHP yetkilileri, “parti yönetiminin görüşmenin Cumhur İttifakı adına yapılmadığı kanaatinde olduğunu” söylüyor. MHP’li yöneticiler, “Aynı ittifakta olsak da AK Parti başka, MHP başka. Dolayısıyla AK Parti’nin görüşmesi, ittifak adına değil AK Parti adına yapılmış bir görüşmedir” ifadelerini kullanıyor.

Bu konudaki net tavrın ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından ortaya konulacağı tahmin ediliyor. Bahçeli’nin Salı günü TBMM grup toplantısında özellikle HDP’yi hedef alan sert açıklamalar yapması bekleniyor.

AKP tabanında da HDP ile görüşmenin rahatsız yarattığına dair işaretler var. Eski AKP Milletvekili Mehmet Metiner, “HDP’yi hem TBMM çatısı altında olmaması gereken terör örgütünün siyasi partisi olarak suçlamak, hem de anayasa değişikliği için muhatap alıp görüşmek, AK Parti açısından sıkıntılı bir yeni durum” sözleriyle bu rahatsızlığa dikkat çekmişti.

AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan’dan ise bu konuda dikkat çeken bir açıklama geldi. Gazeteci İsmail Saymaz’ın sorularını yanıtlayan Turan, “Görüşmeseydik, ‘Başörtüsüyle ilgili değişiklikte samimi değilsiniz’ derlerdi bize. ‘Niye tüm gruplarla konuşmuyorsunuz? derlerdi” ifadelerini kullandı. Turan, ayrıca CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun “TSK’nın kimyasal silah kullandığı” iddiasını hatırlatarak “Ben Tanrıkulu ile de onun gibi düşünenlerle de HDP ile de görüşmem, görüşmek istemiyorum” dedi.

HDP yönetimi sessiz kalıyor

HDP’de ise tartışmalarla ilgili sessizlik hakim. HDP’li yöneticilerin Çarşamba günü bir araya gelecek Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısına kadar bu konu ile ilgili konuşmama kararı aldığı öğrenildi. Buna karşın tartışmalarla ilgili sorusuyu yanıtlayan HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, AKP’nin yalpaladığını savundu.

Erdoğan’ın oportünist bir siyaset ortaya koyduğunu ve seçimde kaybedeceğini gördüğünden dolayı da çeşitli hamleler yapmaya çalıştığını öne süren Paylan, “Ancak, ortağı MHP bu hamleleri yapmasına fren olacaktır” ifadesini kullandı. AKP içinde bu ziyareti olumlayan çok sayıda açıklama yapıldığını hatırlatan Paylan, “Buna karşı refleks de olacaktır. En büyük refleks de MHP’den gelecektir. Bu refleksi yumuşatmak için de Bülent Turan’a bu tip açıklamalar yaptırtıyorlar” diye konuştu.

Ruhavioğlu: AKP, bundan sonra kolay suçlayamayacak

Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu da tartışma yaratan bu ziyareti DW Türkçe’den Eray Görgülü’ye değerlendirdi. İktidarın HDP ile temasta muhalefete sınırlar çizdiğini ancak bu sınırları kendisinin aşmasında bir sorun görmediğine dikkat çeken Ruhavioğlu, bu durumun yeni bir gelişmeyi de beraberinde getireceğine dikkat çekti. Ruhavioğlu, “İktidar bundan sonra HDP ile ilişkiler nedeniyle muhalefete yönelik o kadar kolay suçlayıcı olamayacak” görüşünü dile getirdi.

Ruhavioğlu, AKP’nin anayasa değişikliği için referandum desteği bulamayacağını gördüğünü, bu yüzden de desteği bulamamanın suçlularını tespit etmek üzere bu ziyaretleri yaptığını öne sürdü. Bülent Turan’ın açıklamalarını da değerlendiren Ruhavioğlu, “‘Gitmesek samimi değilsiniz derlerdi’ diyor. ‘Kendi iç tutarlılığımız için biz bunu yaptık’ gibi bir şey söylüyor. Dolayısıyla buradan niyetin çok iyi olmadığını anlıyorum” ifadelerini kullandı.

Girasun: AK Parti’yi ikircikli duruma düşürüyor

Rawest Araştırma Genel Müdürü Roj Girasun da AKP’nin ideolojik esnekliğinin diğer partilere nazaran daha fazla olduğu görüşünü dile getirdi. “Bu tür hamlelerle ilgili parti tabanını ikna edeceğine dair özgüveni yüksek. AKP, hem çözüm sürecini başlatıp hem de sonrasında örgütle, farklı kesimleri hızlıca suçlayabiliyor” diyen Girasun, HDP açısından bakıldığında AKP’nin randevu teklifinin kabul edilmesinin HDP için bir kazanç olduğunu savundu. Girasun, “AK Parti’yi ikircikili duruma düşürüyor” tespitini yaptı.

Muhalefet için HDP ile temas etme meşruiyetinin sınırlarını AKP’nin belirlediğine dikkat çeken Girasun, sözlerini “Bu adımlardan ziyade muhalefetin AK Parti’nin söylem sınırlarının dışına çıkamamasını konuşmak lazım” şeklinde sürdürdü. Muhalefetin AKP’ye yönelik ‘Siz suçlu diyordunuz, suçluyla niye görüşüyorsunuz’ dilini kullanmasının kendileri açısından problem yaratacağını kaydeden Girasun, “Muhalefetin kendisine dair özgüveninin yüksek olması lazım. Kürt meselesi ile alakalı ne söylüyorsa kendi sınırları içinde söylemesi lazım” dedi.

Paylaşın

Sancar: Kürt Sorununda Demokratik Çözümün Yolunu Açacağız

Partisinin Ankara İl Örgütü tarafından düzenlenen dayanışma etkinliğinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Bu rejimden çıkışın tek yolu en geniş demokrasi birlikteliğini oluşturmaktır, güçlerimizi birleştirmektir. Bizler Emek ve Özgürlük İttifakıyla bunun çok önemli bir temelini attık ve şimdi bu ittifakı her alanda genişleterek büyük demokrasi ittifakına dönüştürmek için çalışmalar yürütüyoruz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu rejim ve bu iktidar varlığını sürdürmek için savaş politikalarını son demine kadar kullanmak konusunda tereddüt etmeyecektir. Bizlerin de buna karşı demokrasi, eşitlik, adalet, emek, özgürlük ve barış mücadelesinde bir araya gelmekte bahaneler aramamamız lazım. Bahane ve gerekçe arama lüksümüz yok. Birleşik bir mücadeleyle en geniş ittifakı oluşturmak sorumluluğumuzdur. Bu dayanışma yemeğinden bu çağrıyı bir kez daha tekrar etmek istiyorum: En geniş demokrasi ittifakını kurmak için herkes fedakarlıkta bulunmalı, elinden gelenin fazlasını yapmalıdır. AKP-MHP rejiminin ve iktidarının bu sistemi kalıcı hale getirmesinin önüne geçmenin yolu buradan geçiyor. Eğer bunu başarabilirsek Türkiye’ye yeni başlangıcı da armağan edeceğiz. Bunu başarabilirsek, Kürt sorununda demokratik çözümün yolunu açacağız. Bunu başarabilirsek, eşit özgür emekten yana bir gelecek inşa etmenin temellerini atacağız”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Ankara İl Örgütü tarafından düzenlenen dayanışma etkinliğine katıldı. Sancar burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Bugün 4 Kasım. Arkadaşlarım bu yemeğin bugüne denk getirilmesinin sanki bir uygunsuz rastlaşma olduğu gibi bir duyguya kapılmışlar. Bence bu duyguya gerek yok. Buradayız, hep birlikteyiz, dayanışma halindeyiz. Rehin tutulan bütün yoldaşlarımıza bu dayanışma akşamından güçlü bir sevgi ve selam gönderiyoruz. Bir şey daha yapıyoruz. Bütün baskılarına rağmen, bütün oyunlarına rağmen dimdik ayakta olmakla kalmıyoruz, büyüyoruz ve güçleniyoruz. Bu da onlara dert olsun.

“Tek adam rejiminin kuruluşu 4 Kasım 2016 bir siyasi darbedir”

4 Kasım 2016 bir dönüm noktası olarak kaydedilmelidir. Ondan önce 6 Mayıs’ta dokunulmazlıklar Anayasa değişikliği ile toptan kaldırılmıştı ve o zaman benim de aralarında bulunduğu milletvekillerimiz hakkında davalar açılmıştı. Sonra 15 Temmuz, ardından 20 Temmuz OHAL ilanı ve sonrasında da 4 Kasım’daki siyasi darbe. Bir darbeler silsilesinin, yeni bir rejim inşa sürecinin en önemli darbesi 4 Kasım’dı. 4 Kasım 2016, yeni rejimi inşasının karşısındaki en örgütlü ve kararlı mücadele gücünün tasfiye edilme çabalarının devreye sokulmasıdır.

Bir siyasi darbeydi, ardından tek adam rejimini öngören anayasa değişikliğinin hazırlıkları başladı. Yine bu süreç içerisinde HDP etkisizleştirilmek istenirken, önlerindeki en güçlü bariyer olarak gördükleri bu örgütlü mücadele geleneğini tasfiye etmeye çalışırlarken, aynı zamanda OHAL şartlarını da devam ettiriyorlardı. Yani tek adam rejiminin kuruluşu esas itibariyle 4 Kasım 2016’da hız almıştır. O nedenle bu bir siyasi darbedir. Sadece demokratik siyaseti tasfiye etmeye yönelik darbeler silsilesinin sıradan bir parçası değildir, şimdi yaşadığımız bu rejimin inşa sürecinin de dönüm noktası olmuştur.

“Siyasi rehine olarak alınan bütün yoldaşlarımıza selam olsun”

4 Kasım akşamı o dönemki Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve çok sayıda milletvekili yoldaşımız ve başka arkadaşlarımız operasyonla gözaltına alındılar, tutuklandılar. Ama operasyonlar bununla sınırlı kalmadı. Tekrar o gün o operasyonla siyasi rehine olarak alınan ve bugüne kadar da içeride mücadeleyi bir an bile tereddüt etmeden sürdüren bütün yoldaşlarımıza selamlarımızı ve sevgilerimizi gönderelim.

“HEP’ten DEHAP’a partilerimizi kapatarak mücadeleyi bitirebileceklerini sandılar”

Bu yeni rejim, bir kayyım sistemiyle ilerleyecekti. Nitekim öyle oldu. Önce halk iradesi gasp edildi. Bu yeni rejim aynı zamanda vesayet sistemini yeni bir görünüm altında sürdürmeyi öngörüyordu. Öyle de oldu. 4 Kasım’da demokratik siyasete yapılan darbenin evveliyatı 1990’lara uzanıyor. Hatta 89’a. O günden bugüne bütün bu gelenekte yer alan partilere yönelik her türlü operasyonu denediler. Milletvekillerini ve yöneticilerini tutukladılar. Keyfice cezaevlerinde tuttular, hatta katlettiler. Partileri kapattılar. HEP’ten DEP’e, HADEP’ten DEHAP’a birçok partimizin bu şekilde kapatılması ve sindirilmek istenmesiyle mücadeleyi bitirebileceklerini sandılar ama öyle olmadı.

Tam tersi bir sonuç doğdu. Amaçları demokratik siyaseti bitirmek Türkiye’de Kürt sorununa demokratik çözümün esas kanallarını yok etmek, yani demokrasi ve özgürlük mücadelesini siyaset zemininde sürdürme imkanlarını ortadan kaldırmaktı. Ama demokratik siyasette ısrar devam etti ve bugünlere gelindi. Barış ve Demokrasi Partisinden, Demokratik Toplum Partisinden şimdi HDP’ye vardık, burada buluştuk.

Bütün o mücadeleden buraya akan güçlü nehirlerdir onlar. Şimdi HDP bu nehirlerin beslediği ve başka nehirlerle zenginleşen bir deniz olmuştur. Amacımız bunu Türkiye’nin bütün özgürlük, adalet, eşitlik ve demokrasi isteyen toplum kesimlerinin buluşacağı bir okyanus haline getirmektir. Bunu da bu mücadelede emek veren bütün o yoldaşlarımıza borçluyuz. Onlara minnetlerimizi ve saygılarımızı buradan bir kez daha dile getirelim.

“Özgür basın Ape Musa’dan devraldığı geleneği sürdürmekte kararlıdır”

Demokratik siyasette ısrar ve demokrasi mücadelesinde kararlılık. Kürt sorununa demokratik çözüm, Türkiye’nin bütününe çoğulcu, özgürlükçü ve eşitlikçi bir demokrasi mücadelesi. Bu mücadelede kararlılık asla ortadan kalkmadı. Asla üzerine gölge düşmedi, düşmeyecektir.  Bu rejim aynı zamanda özgürlüklere düşman bir rejim, doğası gereği özgürlükleri ortadan kaldıran bir rejim. Şimdi sansür yasasıyla, seçimlere yaklaşırken toplumu bir bütün olarak nasıl susturabileceğini hesaplayan bu iktidarın kurduğu rejim.

Bu iktidar en çok özgür basından korkuyor. Onun için haftalar önce 16 özgür basın emekçisini Diyarbakır’da gözaltına alıp tutukladılar. Geçen hafta da yine Mezopotamya Ajansı ve JİNNEWS’ın bürolarına baskınlar düzenlediler. Değerli basın emekçilerini, özgür basın mücadelesinin neferlerini tutukladılar. Burada da amaç özgür basını susturmaktır. Ama özgür basın, Ape Musa’dan devraldığı geleneği sürdürmekte kararlıdır. Bu aynı zamanda özgürlük mücadelesinde kararlılıktır. Onları da buradan selamlıyoruz.

“Şebnem Hoca bir siyasi rehinedir”

TTB örneğinde olduğu gibi, emek ve meslek örgütlerine yönelik operasyonlar da derinleştirilecek gibi görünüyor. TTB de bir geleneği temsil ediyor. 12 Eylül’de idama karşı çıkan, en zor şartlarda insan hakları ve halk sağlığı mücadelesini kararlılıkla yürüten bir örgüt bu. Bu aynı zamanda barış mücadelesinde ısrar ve inat demektir. Şebnem Hoca’nın savaş politikalarına karşı çıkışı tam da bu güzel ve zengin geleneği en iyi şekilde temsil ettiği için şimdi rehin olarak alınmıştır. O da bir siyasi rehinedir. Onun şahsında, ona yönelik bu kumpas örneğinde, bütün meslek örgütlerini sindirmek ve ellerinden gelirse buraya da kayyım atamak istiyorlar.

“Emek ve Özgürlük İttifakını büyük bir demokrasi ittifakına dönüştürmek için çalışıyoruz”

Buradan çıkışın yolunu göstermemiz gerekiyor. Bu rejimden çıkışın tek yolu en geniş demokrasi birlikteliğini oluşturmaktır, güçlerimizi birleştirmektir. Bizler Emek ve Özgürlük İttifakıyla bunun çok önemli bir temelini attık ve şimdi bu ittifakı her alanda genişleterek büyük demokrasi ittifakına dönüştürmek için çalışmalar yürütüyoruz. Bu rejim ve bu iktidar varlığını sürdürmek için savaş politikalarını son demine kadar kullanmak konusunda tereddüt etmeyecektir. Bizlerin de buna karşı demokrasi, eşitlik, adalet, emek, özgürlük ve barış mücadelesinde bir araya gelmekte bahaneler aramamamız lazım.

Bahane ve gerekçe arama lüksümüz yok. Birleşik bir mücadeleyle en geniş ittifakı oluşturmak sorumluluğumuzdur. Bu dayanışma yemeğinden bu çağrıyı bir kez daha tekrar etmek istiyorum: En geniş demokrasi ittifakını kurmak için herkes fedakarlıkta bulunmalı, elinden gelenin fazlasını yapmalıdır. AKP-MHP rejiminin ve iktidarının bu sistemi kalıcı hale getirmesinin önüne geçmenin yolu buradan geçiyor. Eğer bunu başarabilirsek Türkiye’ye yeni başlangıcı da armağan edeceğiz. Bunu başarabilirsek, Kürt sorununda demokratik çözümün yolunu açacağız. Bunu başarabilirsek, eşit özgür emekten yana bir gelecek inşa etmenin temellerini atacağız. O nedenle hepimiz üzerimize düşen sorumluluğun bilincine varmalı ve gözümüzü biraz da dünyaya çevirmeliyiz.

Avrupa’ya değil Latin Amerika’ya bakmalıyız. Son iki yılda Şili’den Arjantin’e, Meksika’dan Peru’ya ve Brezilya’ya 8 ülkede demokrasi ittifakları çoğulcu temelde kurulduğu için ve temel hedeflerde ortaklık oluştuğu için popülist sağ faşist rejimleri seçimlerde alt edebildiler. Bizler bunun zeminini toplumsal mücadele birlikteliğiyle atıyoruz. Seçimlerde de en geniş birliktelikle bu toplumsal mücadelenin ürünlerini almalıyız. Buradan taze örnek olduğu için Brezilya’daki toplumsal mücadelenin bütün öncülerine ve emekçilerine ve onların birleşik gücüyle kazanan başka Lula’a ya da selam olsun diyorum.

“Demokrasi ittifakını oluşturabilmenin turnusol kağıdı bu rejimden ayrılma iradesidir “

En geniş demokrasi ittifakını oluşturabilmenin turnusol kağıdı bu rejimden gerçekten ayrılma iradesidir. Kim ki bu rejimin savaş politikalarını, Kürt sorununda inkar, asimilasyon ve imhayı esas alan zihniyetini, başta Aleviler olmak üzere inançlara eşit yurttaşlığı hak görmeyen uygulamalarını, ayrımcılığını sürdürme niyetinde ise bu güçlerin mevcut iktidardan esasta bir farkı olmayacaktır.

Kürt sorununda demokratik çözüme var mıyız? Gerçekten özgür ve eşit bir geleceği kurmak istiyor muyuz? Yoksa içi boş itirazlarla sadece kendimizi rahatlatmaya mı çalışıyoruz? Bu soruların cevabı önümüzdeki dönemin ve gelecek yılların kaderini belirleyecektir. O nedenle diyoruz ki bu yol yüzüncü yılında Cumhuriyeti demokrasiyle buluşturma yoludur. Emekten, özgürlükten, eşitlikten yana bir yaşam kurmanın yoludur. Eşit yurttaşlığa dayalı demokratik cumhuriyeti inşa etmenin yoldur. Bunu da ancak birlikte başarabiliriz. Birlikte başaracağımıza inancımız tamdır. Herkes inansın. O zaman göreceğiz mutlaka kazanacağız, hep birlikte kazanacağız.”

Paylaşın

Demirtaş, ‘Kobani Davası’nda Savunmasını Kürtçe Yaptı

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Kobani Davassı’nda savunmasını Kürtçe yaptı. Demirtaş, “Dava adı altında sürdürülen bu siyasi faaliyetin temel amacı HDP’yi suçlu gibi göstererek siyasi olarak izole etmektir. Bu şekilde de AKP-MHP iktidarının bir kez daha seçim kazanmasını sağlamaktır.” dedi ve ekledi:

“Ancak bu gayrı meşru hedefe ulaşmak için ellerindeki tek kumpas aracı bu dava değildir. HDP kapatma davası da aynı amaçla yürütülen bir başka siyasi faaliyettir.”

Demirtaş, savunmasına, “Fakat bunun dışında HDP’ye yönelik en ciddi saldırı, partimizin içine yönelik geliştirilen ayrıştırma, karşıtlaştırma ve parçalama siyasetidir. Bunu son derece sinsi yöntemlerle denediklerini geçmiş deneyimlerimizden çok iyi biliyoruz.

Bu kirli operasyonlara karşı bizim cevabımız, HDP’nin etrafında her zamankinden fazla kenetlenmek ve demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesini büyütmek olacaktır. Herkes şunu çok iyi bilmeli ki, biz siyasette gelenek partilerimiz ve HDP ile doğduk, HDP ile büyüdük ve HDP ile kazanacağız” ifadeleriyle devam etti.

Kobani davasının 18. duruşma periyodunun 8. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.

Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 21’i tutuklu 108 kişi yargılanıyor.

Sincan Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı.

“Savunmamı kendi anadilimde yapmak istiyorum”

HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, savunmasını Kürtçe yaptı. Demirtaş’ın savunmasının Türkçesi şöyle:

“Bu celsede savunmamı kendi anadilimde yapmak istiyorum. Öncelikle tüm arkadaşlarımı, avukatlarımızı ve salonda dayanışma için bulunan herkesi yürekten selamlıyorum.

Savcının mütalaasına karşı kısaca birkaç şeyi belirtmek istiyorum. Her periyotta altını çizdiğimiz bir noktayı tekrarlayarak başlayacağım. Bu yargılama baştan sona politik bir faaliyettir. İktidarın siyasi amaçları doğrultusunda yürüyen hukuk dışı bir faaliyetle karşı karşıyayız. Buna bir yargılama denemez. Hukukun zerresinin uygulanmadığı bir faaliyete dava ya da mahkeme de denemez. O nedenle, savcılığın mütalaasına da mütalaa değil, siyasi bir çarpıtma belgesi denebilir ancak. Biz de bu siyasi girişime elbette siyasi bir duruşla cevap verdik, vermeye de devam edeceğiz.

Dava adı altında sürdürülen bu siyasi faaliyetin temel amacı HDP’yi suçlu gibi göstererek siyasi olarak izole etmektir. Bu şekilde de AKP-MHP iktidarının bir kez daha seçim kazanmasını sağlamaktır.

Ancak bu gayrı meşru hedefe ulaşmak için ellerindeki tek kumpas aracı bu dava değildir. HDP kapatma davası da aynı amaçla yürütülen bir başka siyasi faaliyettir.

“Ayrıştırma, karşıtlaştırma ve parçalama siyaseti”

Fakat bunun dışında HDP’ye yönelik en ciddi saldırı, partimizin içine yönelik geliştirilen ayrıştırma, karşıtlaştırma ve parçalama siyasetidir. Bunu son derece sinsi yöntemlerle denediklerini geçmiş deneyimlerimizden çok iyi biliyoruz. Bu kirli operasyonlara karşı bizim cevabımız, HDP’nin etrafında her zamankinden fazla kenetlenmek ve demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesini büyütmek olacaktır. Herkes şunu çok iyi bilmeli ki, biz siyasette gelenek partilerimiz ve HDP ile doğduk, HDP ile büyüdük ve HDP ile kazanacağız.

Bizi yüz binlerce yıl hapis cezasıyla tehdit etseniz de ömür boyu hapiste tutsanız da biz buraya HDP’li olarak girdik, HDP’li olarak çıkacağız.

“Fikirlerimizden dolayı rehin tutuluyoruz”

Hepimiz haksız ve suçsuz yere, açık bir kumpas neticesinde cezaevinde tutuluyoruz. Ben kendim için değil ama rehin tutulan arkadaşlarım için üzülüyorum. Her birimiz silahın, şiddetin, savaşın bitmesi ve onurlu bir toplumsal barışın gerçekleşmesi için uzun yıllardır siyasi mücadele yürütüyoruz. Ve hepimiz tümüyle ve sadece ama sadece fikirlerimizden, konuşmalarımızdan dolayı rehin tutuluyoruz.

Ancak tarihte binlerce örneği yaşandığı gibi bizim de fikirlerimiz hapsedilemez. Örneğin yolsuzluktan, hırsızlıktan, rüşvetten hapiste olsaydık çaldığımız malları beraberimizde hapse getiremezdik. Katil olsaydık cinayet silahını yanımızda hapse getiremezdik. Oysa bizim suç olarak görülen fikirlerimiz şa anda yanımızda kafamızın içindedir. Aramalarda bulunamıyor, x-ray cihazından geçtiğimizde sinyal vermiyor. Zaten suç unsuru olsalardı içeri getiremezdik. Çünkü saydığım gibi, suç unsurları cezaevlerine getirilemiyor.

Fikirlerimizi, ilkelerimizi kimse bizden alamadı, bundan sonra da kimse alamayacak. Bu kararlılığımızı sağlayan en temel nedenlerden biri de dünyanın dört bir yanındaki halkımızın, sürekli artan kararlı desteğidir. Bugüne kadar halka, halkın değerlerine, mücadelesine uygun şekilde hareket etmeye çalıştık, bundan sonra da aynı şekilde olacak.

“Savunma hakkına sınırlamayı kabul etmiyorum”

Mütalaayı bu gerekçelerle reddediyor, kabul etmiyorum. Tüm rehine arkadaşlarım açısından tutukluluk hali ağır bir ihlale dönüşmüşken heyetinizin savunma hakkımıza bir iki günlük sınırlama getirmesini de kabul etmiyorum.

Savunma sırası gelen ve hazır olan arkadaşlarımızın savunmaları bittikten sonra, en sonda savunma yapacağım. Tüm arkadaşlarımın tahliyesine karar verilmesini talep ediyor, herkese bir kez daha selamlarımı ve sevgilerimi iletiyorum.”

Paylaşın

HDP, Partinin Eş Genel Başkanı Buldan’ın ‘Cumhuriyet’ Sözlerine Açıklık Getirdi

HDP Sözcüsü Ebru Günay, Pervin Buldan’ın grup toplantısında yaptığı konuşmada “Cumhuriyet’e yönelik sözlerine açıklık getirdi. Günay, Buldan’ın ‘cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en önemli engellerden birinin de Kürt sorunu olduğu gerçeğini vurguladığını’ söyledi..

Haber Merkezi / Günay, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Eş Genel Başkanımız, yaşanan krizlerden çıkış yolu olarak da; cumhuriyetin demokrasiyle buluşturulması, bunun için demokratik cumhuriyet koalisyonunun oluşturulması gerektiğinin altını özellikle çizmiş ve acil demokrasi, acil adalet çağrısı yapmıştır” dedi ve ekledi:

“Demokratik cumhuriyetin inşası HDP’nin temel hedef ve stratejisidir. Varlık gerekçesidir. Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi için büyük mücadele yürüten, bunun için bedel ödeyen HDP’nin cumhuriyet fikri ve modeliyle sorununun olduğunu ileri sürmek, tam anlamıyla abesle iştigaldir. HDP’nin temel eleştirisi, dışlayıcı, ötekileştirici, tekleştirici politikaların kendisine yöneliktir.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay’ın “Cumhuriyetle değil tekçi, inkarcı ve anti demokratik karakteriyle sorunumuz var” başlıklı açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“Eş Genel Başkanımız Sayın Pervin Buldan, bu haftaki Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada, Cumhuriyetin kuruluş sürecindeki âdemi merkeziyetçilik, çoğulculuk ve demokrasi fikriyatının terk edilerek devreye sokulan, kimlikleri ve inançları dışlayıcı ret ve inkâr politikalarının tarihsel süreç içerisinde yol açtığı toplumsal yaralara ve krizlere dikkat çekmiştir. Cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en önemli engellerden birinin de Kürt sorunu olduğu gerçeğini vurgulamıştır.

Eş Genel Başkanımız, yaşanan krizlerden çıkış yolu olarak da; cumhuriyetin demokrasiyle buluşturulması, bunun için demokratik cumhuriyet koalisyonunun oluşturulması gerektiğinin altını özellikle çizmiş ve acil demokrasi, acil adalet çağrısı yapmıştır. Demokratik cumhuriyetin inşası HDP’nin temel hedef ve stratejisidir. Varlık gerekçesidir. Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi için büyük mücadele yürüten, bunun için bedel ödeyen HDP’nin cumhuriyet fikri ve modeliyle sorununun olduğunu ileri sürmek, tam anlamıyla abesle iştigaldir. HDP’nin temel eleştirisi, dışlayıcı, ötekileştirici, tekleştirici politikaların kendisine yöneliktir.

Bu bağlamda Eş Genel Başkanımızın konuşmasında “Cumhuriyet yıkım projesidir” gibi bir ifade asla geçmemiş olmasına rağmen, bir takım çevreler sanki böyle bir ifade kullanılmış gibi sosyal medya üzerinden maksatlı, kötü niyetli bir saldırı kampanyası yürütmektedir. Bu çevrelerin amacını ve niyetini gayet iyi biliyoruz. Cumhuriyetin demokratikleşmesinden, HDP’nin demokratik cumhuriyet çağrısından, çoğulculuktan, toplumsal barıştan ve eşit yurttaşlıktan rahatsızlık duyan, korkan, tekçiliği dayatan ve bunu savunanlardır.

Siyasal muhalefetin bir kanadının da, konuyu anlamadan, dinlemeden, araştırmadan, sosyal medya üzerinden algı çalışması yürüten bir takım çevrelerin tuzağına düşerek, Eş Genel Başkanımızı ve partimizi hedef alan sözler kullanmasını iyi niyetli, samimi bir yaklaşım olarak görmediğimizi belirtmek isteriz.

Demokratik kamuoyu da bilmelidir ki HDP, cumhuriyetin demokrasiyle, adaletle ve barışla güçlendirilmesi gerektiği fikriyatını ısrarla ve kararlılıkla savunmaya ve bunun için mücadelesini sürdürmeye devam edecektir.”

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, grup toplantısında “Cumhuriyetin 99. yıl dönümünü geride bıraktık. Kuruluşundaki ademi merkeziyetçilik ve demokrasi fikrinin terk edilerek, yerine Kürtler ve Aleviler başta, tüm farklılıkların ret ve inkarına dayalı tekçilik sisteminin devreye sokulmasıyla yaşanan 100 yıllık bir yıkım sürecinden bahsediyoruz” demişti.

Paylaşın

AK Parti, Başörtüsü Teklifi İçin TBMM’de Grubu Bulunan Partileri Ziyaret Etti

AK Parti, başörtüsü düzenlemesine ilişkin Anayasa değişikliği teklifi için TBMM’de grubu bulunan partileri ziyaret etti. AK Parti heyetinde, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, AK Parti Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz yer aldı.

Adalet Bakanı Bozdağ, “Bu istişareler sonucunda ortaya çıkacak görüşleri tekrar değerlendirip teklife son halini vereceğiz. Çünkü hazır bir teklif götürmüyoruz” dedi.

MHP grubunu ziyareti sonrası açıklama yapan Bakan Bozdağ, “İlk görüşmemizi MHP ile yaptık. Kamuoyunun da yakından takip ettiği gibi anayasada değişiklik çalışmalarını esasında Cumhur İttifakı ile birlikte daha önce değerlendirdik” dedi.

Daha sonra CHP grubunu ziyaret edip Grup Başkan Vekili Engin Altay ve Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan ile bir araya geldiklerini aktaran Bozdağ, “Kendilerine anayasa değişikliği konusunda yaptığımız hazırlıklar konusunda bilgi aktarımında bulunduk. Anayasanın hangi maddelerinde değişiklik düşündüğümüzü paylaştık, bir de genel çerçeve üzerinde durduk ve kendilerinden bu hazırlık sürecine katkı vermelerini istedik” dedi.

CHP’den ‘başörtüsü’ için anayasa değişikliği teklifine ret

“AK Parti’nin hazırladığı anayasa değişikliği önerisinin içinde olmayacağımızı söyledik. Teklifi de gördükten sonra da değerlendireceğiz” diyen CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, ziyarete ilişkin açıklamada şunları kaydetti:

“Bir anayasa değişikliği teklifi ile demeyeyim de önerisi ile geldiler. Bir hazırlanmış teklifle gelmediler. AK Parti’nin bu konudaki çerçevesini ortaya koydular. Anayasanın 24 ve 41. maddelerinde bir değişiklik düşündüklerini, bunu Meclis’te grubu bulunan bütün siyasi partilerle paylaşacaklarını ve mümkünse çalışmanın birlikte yapılmasını istediklerini söylediler. Bu konu; Sayın Genel Başkanımızın kadına özgürlük, kadının kılık kıyafetine özgürlük, kamuda özgürlük noktasında verdiği kanun teklifi sonrası gelişen bir konudur. Biz prensip olarak, Türkiye’de başörtüsü meselesinin bir mesele olmaktan çıktığını, öteden beri söyleyegeldik. CHP bakımından Anadolu’da karşılaştığımız kimi eleştirilere karşı bu konudaki samimiyetimizi ve dürüstlüğü ortaya koymak için Sayın Genel Başkanımız böyle bir kanun teklifini Meclis’e verdi, bizlerin de imzasıyla. AK Parti buna karşılık bir anayasa değişikliği önerdi.

Biz; temel hakların referandum konusu, anayasa konusu olmaması gerektiğini söyledik. Sadece bununla sınırlı olmayan bir anayasa değişikliğinin de seçime yedi ay kalmışken parlamentoda yapılmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Yeni bir anayasa, yeni parlamentonun işi olmalıdır diye düşünüyoruz. AK Parti’nin çalışmaları birlikte olgunlaştıralım, son şeklini verelim önerisinin içinde olmayacağımızı da kendilerine belirttik. Kendileri daha sonra net bir taslak ortaya koyduklarında, o taslağı görerek de bir değerlendirme ayrıca yaparız. Özetle; AK Parti’nin gerçekleştirmek istediği bir anayasa değişikliği çalışmasının içinde olmayacağımızı sayın bakana ve heyete söyledik.”

‘Referandumu doğru bulmuyoruz’

AK Parti heyeti daha sonra HDP ve İYİ Parti gruplarını ziyaret etti; HDP Grup Başkanvekilleri Meral Danış Beştaş, Saruhan Oluç ve Parti Sözcüsü Ebru Günay’la görüştü.

HDP Grup Başkanvekilleri Meral Danış Beştaş ile Saruhan Oluç ve Parti Sözcüsü Ebru Günay, AK Partili kurmaylarla yaptıkları görüşmenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. “Anayasa değişiklik teklifiyle ilgili bir ziyaretti. Henüz yazılı bir metin yok” ifadelerini kullanan Beştaş, AK Parti’nin teklifinin Anayasa’daki 24 ve 41’inci maddelere dönük olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Sadece anayasanın 24 ve 41’inci maddelerinde yapılacak bir değişiklik olacağını, bunun kapsamını genel olarak paylaştılar. Biz de buna ilişkin tutumumuzu, Eş genel başkanlarımız ve MYK’la yaptığımız değerlendirme sonucunda kamuoyuyla paylaşıyor olacağız. Bugün sohbet ettik, uzun süredir tartışılan bir mesele neticesinde. Kıyafet özgürlüğüne dair, türbana dair, kadın haklarına dair bizim tutumumuz net. Buna ilişkin negatif tutumumuz olmadı ama böyle bir dönemde nasıl karar alacağımızı ilgili kurullarımızda karar vereceğiz.”

AK Partili kurmaylara doğrudan “evet” ya da “hayır” gibi bir yanıt vermediklerini, iktidar yetkililerinin pazartesi teklifin Meclis’e sunulacağını belirttiğini aktaran Beştaş, “Ondan önce bir görüşmemiz olur ve iletmiş oluruz görüşümüzü” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“İçeriğini kamuoyuna açıkladılar. 24’üncü maddede giyim kuşam ve türbanla ilgili değişiklik, diğerinde aile kurumunu düzenleyen 41’inci maddede kadın ve erkek arasında evlilik birliğinin kurulacağına dair bir düzenleme düşünüldüğünü gelmeden de biliyorduk. Aynı sözleri bizimle de paylaştılar. HDP olarak bu konudaki tutumumuz hukuktan, evrensel hukuktan yanadır. Biz konusu hak ve özgürlükler olan bir olguda referandumu doğru bulmayız. İnsanların nasıl giyileceğine dair bir hakkı nasıl halka soralım? Zaten bu vazgeçilemez bir hak. Biz de hukuktan yana tutum alırız.”

Paylaşın

Buldan’dan ‘Kürt Sorunu’ Çıkışı: Yönetimler Değişse De Zihniyet Değişmiyor

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Cumhuriyetin 99. yıl dönümünü geride bıraktık. Kuruluşundaki ademi merkeziyetçilik ve demokrasi fikrinin terk edilerek yerine Kürtler ve Aleviler başta, tüm farklılıkların ret ve inkarına dayalı tekçilik sisteminin devreye sokulmasıyla yaşanan 100 yıllık bir yıkım sürecinden bahsediyoruz. Yönetimler değişse de zihniyet değişmiyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Toplum olarak bunun sonuçlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Kürtçe ana dil hala yasak, vesayet sistemi el değiştirdi ama kendisi hiçbir zaman değişmedi, bugün saray ve yargı vesayeti olarak devam ediyor.”

Buldan, konuşmasının devamında, “Kürt sorunu, ölüm döşeğindeki Kürt siyasi tutuklulardır, yasaklı Kürtçedir, belediyeye atanan kayyımlardır, torbaya konulan kemiklerdir, eşit yurttaşlık haklarının reddidir… İnsanlık suçlarına karşı cezasızlık politikalarıdır. Bir asırdır çözümsüz bırakılan Kürt sorunu, Cumhuriyet’in demokratikleşmesinin önündeki en önemli engel. Bu meselenin çözümsüzlüğü, diğer sorunların çözümünü de engelliyor.” ifadelerini kullandı:

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Meclis grup toplantısında gündemdeki gelişmelere dair açıklamalarda bulundu.

Konuşmasına Brezilya’daki seçimlerde Devlet Başkanlığı’nı kazanan İşçi Partisi’ni ve Lideri Lula Di Silva’yı tebrik ederek başlayan Buldan, “Sağın karşısında sola zafer kazandırarak dünyaya umut yayan Brezilya halkına buradan selamlarımı gönderiyorum” dedi. Buldan’ın açıklamaları şöyle:

“Cumhuriyetin 99’uncu yıl dönümünü geride bıraktık. Kuruluşundaki âdemi merkeziyetçilik ve demokrasi fikrinin terk edilerek, yerine Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere tüm farklılıkların ret ve inkârına dayalı tekçilik sisteminin devreye sokulmasıyla yaşanan yüz yıllık bir yıkım sürecinden söz ediyoruz. Yönetimler değişse de zihniyet hiçbir dönem değişmediği gibi bu dönemde aynı zihniyetin devam ettiğini görüyoruz ve toplum olarak bunun ağır bir biçimde yaşamaya devam ediyoruz. Şark Islahat Planı’nın, Umumi müfettişliğin yerini kayyım gaspı aldı. 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 2 Mart darbe mantığının yerini AKP-MHP ittifakının HDP’ye yönelik 4 Kasım ve 19 Ağustos kayyım darbeleri aldı. Kürtçe anadil hala yasak, vesayet sistemi el değiştirdi ama kendisi hiçbir zaman değişmedi. Bugün Saray ve yargı vesayeti olarak devam ettirilmektedir.

Cezaevi gerçeği ortadadır. Sağlık durumu iyice kötüleşen Aysel Tuğluk arkadaşımız, halkımızın, bizlerin, kadınların ve demokratik kamuoyunun mücadelesi sonucu tahliye oldu. Çok açık söyleyelim bu gecikmiş bir tahliyedir. Ömrünü mücadeleye adamış değerli siyasetçimiz Aysel Tuğluk arkadaşımıza bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor ve sağlığına bir an önce kavuşmasını temenni ediyorum. Buradan kendisini kucaklıyorum.

İşte Kürt sorunu tam da budur. Ölüm döşeğindeki Kürt siyasi tutuklulardır. Yasaklı Kürtçedir. Kürt’ün seçtiği belediyelere darbeyle atanan kayyımlardır. Torbaya konulan kemiklerdir. Tahrip edilen mezar yerleridir. Evrensel hukuktan doğan eşit yurttaşlık haklarının reddidir. Kürt sorunu; işkenceye, insanlık suçlarına, katliamlara karşı cezasızlık politikasıdır. Evet, bir asırdır çözümsüz bırakılan Kürt sorunu cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en önemli engel olarak güncelliğini korumaya devam etmektedir. Bu meselenin çözümsüzlüğü Türkiye’nin diğer bütün sorunlarının çözümünü de engellemektedir.

Güvenlikli poltikalar

Bu gün açlık sınırı 7 bin 425 TL, yoksulluk sınırı 24 bin TL bandına gelmişse eğer, bu ülke adeta bir yoksulluk cumhuriyetine dönüşmüşse sebebi, kaynakların güvenlikçi politikalara, talana ve ranta harcanmasıdır. Sebep, demokrasi yoksunluğudur. Güvenlikçi politikalarla yolsuzluklar arasında doğrudan bir bağ vardır. İktidarın çözüm sürecini bitirdiği 2015’ten bu yana son 7 yılda yaşanan yolsuzluklar neredeyse cumhuriyet tarihinde yaşananlarla eş değer düzeydedir. Beka lafı bir kılıftır, asıl oyun büyük rant etrafında dönmektedir. İşte bu politikanın sonuçlarını toplum olarak açlık, yoksulluk, yüksek zamlar ve sefalet olarak hep birlikte yaşamaktayız.

Hakikatin üzerini örtebilmek için de her gün baskı ve şiddet politikasına, yalan propagandasına yöneliyorlar. Şebnem Hocayı tutukladılar. Hakikati cesaretle dile getirdiği için. Şebnem Hocanın durduğu yer, tam da hakikatin yanıdır. Demokrasinin yanıdır. Barışın ve birlikte yaşamın yanıdır. Kısacası savaş karşıtlığının yanıdır. Demokrasiden ve toplumsal barıştan yana olan herkesin duracağı yer de Şebnem Hocamızın yanıdır. Buradan kendisine selam ve sevgilerimizi gönderiyor ve kucaklıyorum.

Yine tam da bu süreçte Mezopotamya ve JinNews çalışanı gazetecileri, kadın muhabirler ağırlıklı olmak üzere tutukladılar. Hakikati yazdıkları için. Tutuklama, halkın haber alma özgürlüğüne doğrudan bir saldırıdır. Bu ülkenin ihtiyacı, hakikatin gereğini yerine getiren gerçek gazetecilerdir. Saray’ın talimatının gereğini yerine getiren bağımlı kalemler değildir! Tutuklanan gazeteciler, Özgür Basın’ın onurudur. Demokrasinin onurudur! Buradan hepsine kucak dolusu selam ve sevgilerimi gönderiyorum.”

Sizin değerli kaleminiz tarihin onurlu sayfasını yazmaya devam edecektir. Kaleminize kelepçe vuranlar ise tarihin karanlık sayfasında anılmaya devam edecektir. Ve bugün görüyoruz ki, Apê Musa’yı katleden zihniyetin fikriyatı iktidardadır. Ama bu zihniyet de bilsin ki, Musa Anterlerin, Mehmet Sincarların, Vedat Aydınların fikriyatı ve mücadele mirası da bizim haritamızdır, rehberimizdir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Onlar, baş eğmedi! Geri adım atmadı! Biz de asla geri adım atmayacağız. Zulmünüz karşısında asla boyun eğmeyeceğiz!

Yeni yüzyılda inkarı devam ettirmek istiyorlar

Şebnem Hocanın ve özgür basın çalışanlarının tutuklanması tam da cumhuriyetin 99’uncu kuruluş yıldönümüne denk getirildi. Bu bir tesadüf değil. Verilen mesaj çok açık ve net olarak anlaşılıyor. Ret ve inkâra devam edeceklerinin sinyalini veriyorlar. Yani bir yüzyıl daha böyle sürdürmek istiyorlar. Ama bunu bir takım demokrasi söylemleriyle ambalajlayarak topluma sunuyorlar. AKP’nin Genel Başkanı ‘Türkiye yüzyılı’ adı altında seçim propagandası içeren bir konuşma yaptı. İki gün önce yaptığı o görsellikte. Hukukun üstünlüğünden, çoğulculuktan, hakkaniyetten, inkâr ve kutuplaştırma yerine kucaklama, nefret yerine sevgi siyasetinden söz etti. Sadece bunu dinledik.

Her bir vatandaşın özgürlüklerinin teminat altına alınacağını söyledi AKP Genel Başkanı. Sormak istiyoruz. Acaba bu söylediklerine kendisi inanıyor mu gerçekten? Mesela herkesi eşit vatandaş olarak görüyor mu? Mesela hukuka inanıyor mu? Hukukun üstünlüğüne inanıyor mu? İnkârı bitirmek mi istiyorsunuz? Buyurun hemen tecridi sonlandırarak buradan başlayabilirsiniz! Madem özgürlüklerden yanasınız buyurun, haksız hukuksuz tutuklanan, rehin alınan binlerce insanın özgürlüğünden başlayalım! Hakkaniyetten, çoğulculuktan yanaysanız buyurun önce tekçiliğe bir son verin. Tüm ayrımcılıkları kaldıralım, tüm kimlik ve inançlar arasındaki eşitliği sağlayalım. Var mısınız? Gerçekten buna var mısınız, var mı cesaretiniz ve bunu yerine getirecek yüreğiniz? Olmadığını biliyoruz sizde ne o cesaret ne o yürek ne kararlılık var.

Tabi bu söylediklerine inanmadıklarını her gün sayısız örneklerle göstermeye devam ediyorlar. Bunları söylerken, gazeteciler cezaevinde tutuklu. Binlerce siyasetçi, seçilmiş cezaevinde rehin. Hani özgürlükler teminat altına alınacak diyor ya bu örnekleri veriyoruz. Yaptıklarınız ortada. Zihniyetiniz meydanda. Sizin zihniyetiniz geçen yüzyılın zihniyetidir. Eski zihniyetten hiç yeni bir şey çıkmayacağını biliyoruz, bir kere tabiatın kuralına aykırıdır bu! Yüzü, vesayete, yasaklara, inkâra, baskıya, adaletsizliğe dönük olanların gelecek yüzyıl vizyonu olmaz, olamaz. Yüzleşme ve adalet olmadan yeni bir yüz yıl hiç olmaz!

İktidarın yüzyılında Kürtler, Aleviler yok

Yeni yüz yıldan söz edenlerin önce yüzünün olması gerekir! Kırmadık, dökmedik, tahrip etmedik bir şey bırakmadılar. Kendine ve yandaşlarına yeni bir yüz yıl hayali kuruyorlar! Buna da 85 milyonu inandırmaya çalışıyor. Buradan söylüyorum: AKP-MHP ikilisinin tahayyül ettiği yüzyılda Kürtler, Aleviler, inanç ve kimlikler, ezilenler, yoksullar, kadınlar, gençler, emekçiler yok. Demokrasi, özgürlük, adalet ve toplumsal barış yok. Bunların yüzyılında tekçilik var. Tecrit var. Rant var, kutuplaştırma var, ekonomik kriz var, yozlaşma ve çürüme var. 5’li çeteler var. Yolsuzluklar var. Kadın ve Kürt düşmanlığı var. Emek sömürüsü var. Var da var. Biz biliyoruz ki tekçiliği, talan sistemini, çözümsüzlük ve bastırma siyasetini ikinci yüzyıla taşımak istiyorlar. İşte burada duracaksınız. Biz b uraya bir nokta koyuyoruz.

Bu iş öyle sizin sandığınız gibi kolay değil. Bu ülkeyi mahvettiniz! Bu ülkeyi açlığın yokluğun sefaletin içine soktunuz, cezaevlerini toplama kamplarına çevirdiniz. Acı ve yıkımdan başka bir şey getirmediniz. Şimdi kalkmış ikinci yüzyıl diye 85 milyonu kandırmaya çalışıyorsunuz. Bir yüzyıl daha böyle devam etmeyecek. Buradan topluma söz veriyoruz. Çünkü ne toplum eski toplumdur! Ne Kürtler eski Kürtlerdir. Ne de bu coğrafya eski coğrafyadır.

Ne de dünya eski dünyadır. Bu gidişat değişecek ama Türkiye halklarının mücadelesi ile değişecek. İkinci yüzyılın aktörü siz değilsiniz. Türkiye halkları olacak. Asıl kurucu ve belirleyici güç halklardır! Gelecek yüzyılın sahibi faşizme karşı onurlu direnişin sahipleridir. Kürtlerdir, Alevilerdir, Ermenilerdir, Süryanilerdir bu kadim topraklarda yaşayan ve yok sayılan, dışlanan tüm halklardır. Kadınlardır, gençlerdir, emekçilerdir, ezilenlerdir.

Bakın! Rojava’da halkların demokratik birliği ve dayanışması büyük demokratik kazanımları beraberinde getirdi. Orada ortak bir demokratik gelecek şekilleniyor. Bugün aynı zamanda 1 Kasım Dünya Kobanê Günü. Buradan tüm direnen Rojava halklarını, ‘Jin Jiyan Azadî’ diyen tüm kadınları selamlıyor ve 1 Kasım Kobanê Günü’nü kutluyorum. Bu dayanışma ruhu tüm halkların mücadelesine ışık tutmaya devam edecektir.

İkinci yüzyılı büyük kazanıma dönüştüreceğiz

Yine Jîna Eminî için İran başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde büyüyen kadın direnişi, kadınların ve halkların kendi geleceğini belirleyecek temel güç olduğunu bizlere göstermektedir. Demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet, barış ve emek mücadelesini çökertemediniz. Bu mücadele etrafında kenetlenen milyonların yürüyüşünü engelleyemediniz. İşte bu gücü ikinci yüzyılın en büyük kazanımlarına dönüştürmekte sonuna kadar kararlıyız. Bundan geri dönüş yoktur, olmayacaktır da.

AKP Genel Başkanı ‘Gelin darbe anayasasından ülkeyi kurtaralım’ dedi biliyorsunuz. Demokratik siyasete, demokratik hak taleplerine, yerel yönetimlerimize, basına karşı darbe yapmaktan geri durmayanlar kendileridir. AYM ve AİHM kararlarına uymayanlar, tanımayız diyenler yine kendileridir. Sonra da darbe anayasasından kurtulalım diyorlar. Buna söylenecek söz; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusudur.

Bakın. 3 gün sonra HDP’ye yönelik 4 Kasım darbesinin 6’ıncı yıl dönümü. Buradan Sevgili Figen Yüksekdağ’a, Selahattin Demirtaş’a, Gültan Kışanak’a, Sebahat Tuncel’e, İdris Baluken’e, Selçuk Mızraklı’ya, Bekir Kaya’ya cezaevindeki tüm siyasi tutuklulara selamlarımızı ve sevgilerimizi gönderiyorum. 6 yıldır, darbelere, kumpaslara, komplolara, katliamlara karşı direnen, mücadele yürüten, umudu ve cesareti her gün büyüten bir HDP var.

Dört duvar arasına sıkıştırmaya çalıştığınız HDP, tüm çökertme politikalarınıza rağmen, siyasette de, sokaklarda da, meydanlarda da, parlamentoda da demokrasinin temel gücü olmaya devam edecektir. İşte bu nedenle biz de iktidara diyoruz ki, asıl sorun sizin bu darbeci zihniyetinizdir. Bu ülkeyi darbe anayasasından da, darbeci zihniyetlerden de asıl bizler kurtaracağız. Darbecilerin izinden gidenler değil, demokrasi yolunda yılmadan cesaretle yürüyenler yarınların sahibidir. İnanın ki, ikinci yüzyılın en muhteşem gelişmesi, bu iktidarın gidişi olacaktır! Kendilerini de, zihniyetlerini de göndereceğiz! Buradan Türkiye halklarına sözümüz olsun. Çoğulcu, demokratik, eşitlikçi yeni bir anayasanın da, ortak, eşit ve özgür geleceğin de gerçek sahibi halklardır, kadınlardır, HDP’dir, demokrasi ve emek güçleridir.

Diyalog ve müzakere yeni bir yüz yılı taçlandırır

Buradan bir kez daha vurguluyorum; içinde Kürt sorununun çözümünün olmadığı bir yüzyıl geriye gitmekten asla kurtulamaz. O yüzden, diyoruz ki, ileriye gitmenin, ilerlemenin yolu bu meseleyi demokratik siyasetle, diyalog ve müzakereyle çözüme kavuşturmaktan geçer. Çatışmacı siyaset ve ağır tecrit geriye götürür hem de yüz yıl geriye. Diyalog ve müzakere ise yeni bir yüz yılı taçlandırır. Demokrasi güçleriyle, özgürlük talep eden kadın mücadelesiyle, onurlu ve adil bir yaşam isteyen emekçilerle ve adalet talep eden milyonlarla bunu başarma konusunda sonuna kadar kararlı olduğumuzu belirtmek isterim. Ama önce bu çözümsüzlük zihniyetini göndererek işe başlayacağız. HDP işte bu onurlu mücadele koalisyonundan, yüzyıllık soruna karşı yüzyıllık yeni bir yaşam tasavvurundan güç almaktadır.

Cumhuriyetin demokratikleşmesi tarihsel bir çözüm önerisidir. HDP, Kürt sorunun demokratik çözümü ve savaş, yok etme ve yıkıma karşı barışın inşa edilmesi konusunda üzerine düşen her şeyi yapmaya hazırdır. Sadece Kürtlerin değil, Türkiye’deki bütün toplumsal kesimlerin sorunlarını ve kaygılarını dikkate alan yapıcı bir rol üstlenmeye hazırdır. HDP’nin bu yapıcı ve müzakereci siyaseti bugün Türkiye’nin tüm sorunlarının ortak çözüm yoludur.

Temel hedefimiz bu cumhuriyetin demokratikleştirilmesidir. Acil demokrasidir, acil barıştır, acil adalettir. Tam da bunun için, bu ülkenin bütün kimlikleriyle, inançlarıyla, kültürleriyle ortak kurucu bir iradeyi oluşturarak, hep birlikte büyük demokrasi ve güçlü toplumsal barış fikriyatı etrafında birleşmeyi sağlamak istiyoruz. Bunun için siyaset yapıyoruz bunun için varız. Demokratik cumhuriyet için büyük koalisyonu tam da oluşturma zamanıdır.

Faşizmin ve sömürünün hegemonyasına karşı güçlü demokrasi hamlesini hep birlikte gerçekleştirme zamanıdır. Ne mevcut talan düzeni, ne de bunun restore edilmiş yamalı hali. Bunların hiç biri halklarımızın ihtiyacını asla karşılamaz. Türkiye toplumunun ihtiyacını asla karşılamaz. İçi; demokrasiyle, barışla, adaletle, eşitlikle, hak temelli yeni bir toplumsal sözleşmeyle, güçlü yerel demokrasiyle, sivil, demokratik yeni bir anayasayla başta anadil hakkı olmak üzere evrensel eşit yurttaşlık haklarının tanınmasıyla doldurulan yeni bir demokratik sistemden, eşitlikçi yeni bir düzenden söz ediyoruz.

Kadınlar için sokakları özgürleştireceğiz

Emekçiler, ezilenler, yoksullar, işsizler için bir sömürü cehennemine dönüşen bu sistemden mutlaka kurtulacağız. Yeni bir çalışma yaşamını hep birlikte inşa edeceğiz. Kadınlar için tehdit olan sokakları özgürleştirecek, onların şiddete karşı savunmasının yasal dayanaklarını güçlendireceğiz. Gençlerin sadece geleceklerini değil, bugünlerini de mutlu ve umutlu yapmak en önemli önceliğimiz. Onlarla omuz omuza bunu inşa edeceğiz. Gençlere sözümüz olsun. Başta Aleviler olmak üzere tüm inanç gruplarının haklarının anayasal güvenceye kavuşturulduğu eşit yurttaşlık ülkesini inşa edeceğiz.

Doğa katliamlarına, ranta, talana karşı yaşam alanlarımızı koruduğumuz bir ülkede yaşamak hepimizin hakkı. Bunu birlikte başaracağız. Kürt sorunu dâhil tüm sorunlarımızın çözümü için diyalog, demokratik müzakere ve demokratik uzlaşı yöntemini bu ülkenin çözüm yolu haline mutlaka dönüştüreceğiz. Bu demokratik düzeninin kurulması için hem parti olarak hem de ittifaklarımızla birlikte mücadele ortaklığımızı büyüterek ilerlemeye devam edeceğiz.

HDP’nin açtığı ‘Üçüncü Yol’da birleşelim

Buradan tüm topluma çağrıyı sorumluluk olarak yerine getirmek istiyorum. Gelin hep birlikte bu ortak ilke ve hedeflerde gücümüzü birleştirelim. Birlikte yürüyelim. Zoru birlikte başaralım! Ülkeyi gerçek bir demokratik cumhuriyet ortamına hep birlikte taşıyalım. Bir dönemi kapatalım ve yeni aydınlık bir dönemi hep birlikte başlatalım! Çok sesli ülkenin çok renkli kimlikleri, halkları olarak, tekçiliği tarihe gömelim.

Evet, seçimlere de bu mücadele hedef ve stratejimizden aldığımız güçle hazırlanıyoruz. Ve dünde kalmak, dünü bir daha yaşamak istemeyen, yeni bir geleceğe adım atmak isteyen her bir yurttaşımıza diyorum ki, yeni, güzel ve umut dolu bir yarını, yarınları hep birlikte oluşturabiliriz. Gelin HDP’nin açtığı 3’üncü yolda birleşelim. HDP’de güçbirliğini en kısa zamanda oluşturalım. Yarınların birliğini, umudun birliğini HDP’yle sağlayalım. Hepimizin yolu açık olsun, Hızır hepimizin yoldaşı. Allah yardımcımız olsun.”

Paylaşın

HDP, ‘Cumhurbaşkanı Adayı’ Belirleme Çalışmalarına Hız Verdi

Emekçi Hareket Partisi (EHP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Emek Partisi (EMEP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Toplumsal Özgürlük Partisi’nin (TÖP) oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayına ilişkin isimler konuşulurken HDP’nin  adayı belirleme ve seçim stratejisi için komisyon kurduğu iddia edildi.

AK Parti ve MHP’nin ana omurgasını oluşturduğu Cumhur İttifakı, adayını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olarak açıklarken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi ve Demokrat Parti’den oluşan Altılı Masa ise henüz adayını duyurmadı.

BirGün’den Hüseyin Şimşek‘in haberine göre; Emek ve Özgürlük İttifakı adı altında üçüncü ittifakın kuruluşunu ilan eden HDP’de, cumhurbaşkanı adayı belirleme ve seçim stratejisi için komisyon kuruldu.

Edinilen bilgiye göre, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın yanı sıra eski Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy ve eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen’in adı tartışılırken tabanda, kadın aday gösterilmesi talebi de öne çıktı. Kadın aday adayları arasında Eş Genel Başkan Pervin Buldan öne çıkıyor.

Bu konuda önce diğer muhalefet partileri ile görüşüleceği, ortak aday üzerinde anlaşmaya varılamaması halinde ittifak komisyonunun üzerinde uzlaşıya vardığı ismin aday olarak gösterilmesi kararlaştırıldı.

Kapatma davası

Bir yandan seçimler için pozisyon belirleme çalışmalarını sürdüren HDP, diğer yandan kapatma davasına karşı çalışmalarını sürdürüyor. Dosyaya sunulan yeni deliller için ek savunma süresi talep eden parti yönetimine AYM tarafından 26 Kasım’a kadar süre verildi.

Parti yönetimi ayrıca olası kapatma kararına karşı B planını da hazırlıyor. Bu kapsamda, 41 ilde örgütlenme çalışmasını tamamlayan ve kongresini toplayan Yeşil Sol Parti’nin alternatif parti olmasına artık kesin gözüyle bakılıyor.

Yeşil Sol Parti, son kongresinde genel başkanlık düzeyini ifade eden eş sözcülük makamına eski HDP İstanbul İl Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar ile eski HDP PM Üyesi İbrahim Akın seçildi. Aynı kongrede partinin logosu da HDP logosuna benzetilerek yenilendi.

Paylaşın