Demirtaş’tan Çarpıcı “Çözüm Süreci” Açıklaması

Selahattin Demirtaş, “Çözüm Sürecini bitiren biz değiliz, süreç devam ederken oyun içinde oyun oynamaya kalkanlardır. Paris suikastlerini yapanlardır, Ekim 2014 Milli Güvenlik Kurulunda “Çöktürme Planı”nı hazırlayanlardır, tüm ısrarlarımıza rağmen süreci TBMM’ye taşımayı kabul etmeyenlerdir, MİT’tir.” dedi ve ekledi:

“Şimdi hem beni suçsuz yere altı yıl bir hücrede tutup sonra da ‘Edirne’deki, en büyük hesabı İmralı’dakine verecek’ diyenlere işte bunları hatırlatmak istedim. Biz Çözüm Sürecinde HDP olarak tam bir dürüstlük, fedakarlık ve iyi niyet yaklaşımı içinde olduk. Aksini iddia edenler ya bilgi sahibi değildir ve yine ‘kandırılmış’tır ya da art niyetlidir.”

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Gazete Duvar için “Fil, hortumdan ibaret değildir” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Demirtaş’ın PKK Lideri Öcalan ile görüşme talebi ve ‘Çözüm Süreci’ne ilişkin değerlendirmelerde bulunduğu yazısı şöyle:

“Rehineliğimizin siyasi yönünü ispatlamak için geçtiğimiz günlerdeki duruşmada dile getirdiğim bazı konular bir hayli gündem oldu ve tartışma yarattı. Tartışılmasında bir sakınca yok elbette ama hakikati bütünlüklü olarak görmek yerine, kim fili neresinden tutuyorsa öyle tanımlıyor.

Doğrusu, duruşmadaki beyanlarım yeterince açıktı fakat basına yansıması eksik ve hatalı olunca tartışmalar da yanlış bir çerçevede yürütüldü. Bu nedenle bazı noktaları bu yazıyla anlatma ihtiyacı duydum.

Öcalan ile görüşme başvurusunun amaçları nedir? 

Birinci konu, İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşme isteğimize ilişkin yaptığımız başvurulardır. Bu başvurumun amacı ve gerekçesi dilekçemde belirtilmişti ama kısaca hatırlatayım. Tecrit hukuka aykırıdır, suçtur, işkencedir. Bu gerekçeler yeter de artar bile. Ama bizim bunun yanı sıra toplumsal barışa, çatışmaların ve giderek artan gerilimin bitmesine dair son derece insani ve siyasi gerekçelerimiz de var.

Sınır ötesine asker gönderilsin demektense İmralı’ya heyetler gönderilsin demek çok daha ahlaki ve meşrudur.

Ayrıca Öcalan’ın söz kurma hakkı elinden alınmışken kendisiyle ilgili tartışmak doğru da etik de değildir.

Görüşme talebi mi hukuksuz yoksa tecrit mi? 

Görüşme talebimizin hukuki temeli de vardır, Adalet Bakanlığının özel izniyle cezaevlerinde görüşme yapılması yasaldır. Kaldı ki ben zaten avukatım ve avukatlık yetkilerimi de bu görüşme için kullanabilirim. Dolayısıyla, Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın “hukuken mümkün değil” şeklindeki açıklamasını yadırgadığımı belirtmek isterim. Kendisine düşen sorumluluk, tecridin hukuksuzluğuna vurgu yapmaktır benim başvurumun hukuksuzluğuna değil.

Diyelim ki ben hukuken görüşemem, peki kendileri İmralı’ya gidip Öcalan ile görüşemezler mi? Bir hükümlünün, yıllardır avukatlarıyla görüştürülmemesine hukuk adına karşı çıkamazlar mı? Bunu yapmaları da hukuka aykırı değildir herhalde?

Belki de bu şekilde, Türkiye’nin toplumsal barışına ve sorunlarımızın demokratik ve barışçıl çözümüne hep birlikte katkı sunmuş oluruz.

MİT Müsteşarı’ndan gelen görüşme talebi 

İkinci konu, Sırrı Süreyya Önder’in 2014 yılında MİT Müsteşarı’nın benimle görüşme talebini ilettiğine dair açıklamalarım üzerine yapılan, akıl ve ahlak sınırlarını aşan yorumlar. Sırrı Bey o dönemde İmralı Heyeti üyesiydi. Bu görevi nedeniyle de devletin ilgili kurumlarıyla doğal olarak sürekli temas halindeydi. Dolayısıyla görüşme talebinin Sırrı Bey üzerinden iletilmesi de gayet normaldi.

Sırrı Bey sadece talebi iletti. Beni görüşmeye ikna etmeye çalıştığı, görüşme teklifini kabul etmem için uğraştığı iddiaları hem ağır bir iftira hem de ahlaksızca bir karalamadır. Tam tersine Sırrı Bey, görüşme talebine ret yanıtı verilmesinde benimle aynı fikirdeydi.

Gerisi, Sırrı Bey’in bin bir emekle, fedakarlıkla, diğer heyet üyeleri gibi, hatta bazen çok daha fazla ortaya koyduğu çabaya, samimiyete, onurlu katkıya haksızlıktır, hakarettir. Bunu sineye çekmemizi kimse beklemesin. Çözüm Sürecindeki yapıcı ve özverili çalışmaları nedeniyle Sırrı Bey’e sadece teşekkür edilebilir, hakaret değil.

Çözüm süreci zorlu ve onurlu bir görevdi

Talep edilen görüşmenin konusu da “Demirtaş ile görüşüp onu Öcalan’ın yerine Çözüm Sürecinin muhatabı olarak görmek istiyoruz” şeklinde açık bir dille ifade edilmemişti. “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde liderlik özellikleri görüldü, kendisiyle daha farklı bir süreç değerlendirmesi yapmak isteriz” tarzında, diplomatik bir dille iletilmiş bir mesajdı.

Çözüm Süreci bizler açısından hem çok zorlu hem de bir o kadar onurlu bir görevdi. Binlerce insanın ölümünü engelleyen bir çabanın sahibi olmaktan her daim şeref duyacağız. Eksiklerimiz, yetmezliklerimiz olmuştur ancak niyetimizi sorgulamak kimsenin haddine değildir.

Ben de bir dönem İmralı Heyetinde yer aldım ve tüm iyi niyetimle, barış için yoğunca çalıştım. Heyetten de parti eşbaşkanlığının çalışma yükü üzerine kendi isteğimle, MİT Müsteşarı’nın görüşme talebinden önce ayrıldım.

Çözüm sürecini bitirenler

Bununla birlikte, dönüp dolaşıp Çözüm Sürecinin bitmesinin faturasını her seferinde bana çıkarmaya çalışan herkese bir hatırlatma niteliğinde, duruşmada bu konuyu dile getirdim. Çünkü Çözüm Sürecini bitiren biz değiliz, süreç devam ederken oyun içinde oyun oynamaya kalkanlardır. Paris suikastlerini yapanlardır, Ekim 2014 Milli Güvenlik Kurulunda “Çöktürme Planı”nı hazırlayanlardır, tüm ısrarlarımıza rağmen süreci TBMM’ye taşımayı kabul etmeyenlerdir, MİT’tir.

Şimdi hem beni suçsuz yere altı yıl bir hücrede tutup sonra da “Edirne’deki, en büyük hesabı İmralı’dakine verecek” diyenlere işte bunları hatırlatmak istedim. Biz Çözüm Sürecinde HDP olarak tam bir dürüstlük, fedakarlık ve iyi niyet yaklaşımı içinde olduk. Aksini iddia edenler ya bilgi sahibi değildir ve yine “kandırılmış”tır ya da art niyetlidir.

Toplumsal barışa katkı sunmaya hazırız

Tüm bunlarla birlikte biz İmralı’da Öcalan ile görüşmeye, toplumsal barışa katkı sunmaya hazırız. Peki siz hazır mısınız?

Ama bu kez oyun içinde oyun olmayacak, her şey olabildiğince açık, şeffaf yürüyecek, tüm süreç hukuki zeminde ve TBMM çatısı altında ilerleyecek.

Buyurun, herkes en az Öcalan kadar çözüm için yüreğini ortaya koysun ve seçim hesaplarından bağımsız şekilde çözüm için çaba sarf edelim.

Unutmayın ki bize kapanan, barış için açılmayan İmralı kapıları, yarın seçim için size hiç açılmaz.

Dünyanın tüm iktidarları tek bir evladımızın tırnağı etmez, var mısınız evlatlarımızın canlarını kurtarmaya?”

Paylaşın

HDP’li Sancar: 2023 Bütçesi İktidarınızın Son Bütçesidir

2023 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine konuşan HDP’li Sancar, “İktidar 2023 Bütçesini her ne kadar seçim bütçesi yapmaya çalışsa da varlığını sürdürmeye çalışsa da bir kez daha diyoruz ki bu mümkün değil. Bu iktidarınızın son bütçesidir, tabelalarınız depolara inecek ve çürümeye terk edilecektir. Bu bütçe sizlerin veda bütçesidir, küçük ortağınızın ise değersiz yalnızlığının müjdecisidir.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Türkiye’yi bu çarpık ekonomi anlayışından kurtaracak, kaynakların savaşa ve faize değil emekçilere, emeklilere, gençlere, kadınlara, engellilere harcandığı ve HDP’nin yetki sahibi olduğu ilk bütçeye çok fazla zaman kalmadı, en fazla 8 ay kaldı. İktidar, 20 yıldır ülkeyi yöneten kendisi değilmiş gibi yarattığı sorunları çözmenin sözünü veriyor!  Böyle bir yaman çelişkiyle yüz yüzeyiz. Vaatler arka arkaya sıralanıyor.”

Sancar, konuşmasının devamında, “Bütün bunlar kendi ürünleri değilmiş gibi çözüm önerilerini sıralayan konuşmalar yapılıyor, nutuklar atılıyor, vizyon belgeleri açıklanıyor. Oysa halkımızın büyük bir çoğunluğu gerçeklerin farkında” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın 2023 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine TBMM Genel Kurulunda konuştu. Sancar’ın konuşması şöyle:

“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili halkımız, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe görüşmelerinin toplum yararı gözetilerek sürdürülmesini ve “Halkın Bütçesi”nin hayata geçirilmesini ümit ediyorum. Şimdiden hepimize başarılar diliyorum.

Türkiye, AKP-MHP koalisyonunun savaş tamtamlarının gölgesinde her gün daha fazla yoksulluk, açlık ve yolsuzlukla tarihinin en önemli seçimine doğru gidiyor. İşsizler, emekçiler, emekliler, engelliler, gençler, kadınlar, çocuklar, çiftçiler ve küçük esnaf büyük bir ekonomik, sosyal ve siyasal krizle boğuşuyor ve yaratılan enkazın altında ezilmeye terk edilmiş durumda. İktidar bloğu bu enkazın üzerinde yükselmek ve yaratılan devasa imtiyaz düzenini sürdürmek için devletin bütün imkanları eşliğinde adaletsizliği, eşitsizliği ve sömürüyü her alanda derinleştiriyor.

İşte 2023 Bütçesi bu çerçeve içerisine yerleştirilerek çıkarılmaya çalışılıyor. Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki tartışmalarda bunun ön hazırlığını hep beraber gördük. Bu bütçe neyin bütçesi sorusuna birkaç başlıkla cevap vermek mümkün. Bu bir otoriterleşme ve savaş bütçesidir, faiz bütçesidir, seçim bütçesidir, enflasyonist bir bütçedir. Sermayeye kaynakların daha çok aktarıldığı bir bütçedir. Kamusal hizmetlerde reel kesintilere uğrayan bir bütçedir. Vergiler yoluyla yükün halkların omuzlarına bindirildiği bir bütçedir.

İktidarın ve küçük ortağının yüzde 85 dediği enflasyon, 2023 Bütçesinde yüzde 160 olarak karşımıza çıktı. Türkiye halklarının boğazından geçen lokmayı her geçen gün küçülten bu enflasyonist politika son derece asimetrik bir zenginleşmenin zeminini yarattı, yaratmaya da devam ediyor. Bir yanda gece yatağa aç giren çocuklar ve gün boyunca yoksulluğu iliklerinde hisseden insanlar, gençler, emekçiler, emekliler varken; diğer yanda bu düzenin istismarından menfaat sağlayan sermayedarlar ve bürokratik oligarşi var. Utanma gibi erdemlerin yok olduğu bir pişkinlikle savunulan bu düzen yalan, gerilim, çatışma ve savaş politikalarıyla sürdürülmeye çalışılıyor.

Bugün Türkiye’de 30 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Gençler mutsuz, Türkiye’yi terk etmenin yollarını arıyor. Eğitim sistemi tamamen çürümüş durumda. Öğrenciler ne evrensel değerleri ve bilgi teknolojilerini hak ettikleri gibi edinebiliyor ne de bugünlerini ve geleceklerini güvende hissediyor. Sağlık sisteminde “5 dakikalık göstermelik tedavi”ye dönülmüşken, halk hastanelerde sabah karanlığında sıraya girerek aylar sonrasına verilen randevuların yarattığı sorunlarla boğuşuyor.

Esnaf siftah yapamıyor, mutsuz ve umutsuz, kredilerle ayakta kalmaya çalışıyor. Ayakta kalamayanlar dükkân kapatıp işsizler ordusuna katılmak zorunda kalıyor. Çiftçi, maliyetleri karşılayamıyor ve ithalat politikalarından kaynaklı sorunlar nedeniyle üretimden dışlanıyor. Kadınların yaşam hakkı her an tehdit altında, erkek şiddeti kadınları hayattan koparmaya devam ediyor. Kadın emeği daha derin bir sömürü çarkına bağlanmış durumda. Yüzlerce yıllık mücadele ile elde edilen kazanımları birer birer gasp edilmek isteniyor. Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitliğinde her yıl dünya sıralamasında gerilere düşüyor. 10 milyona yakın engelli yardım, lütuf ve inayet anlayışıyla toplumsal ve siyasal hayattan soyutlanıyor.

Kürt sorununda çözümsüzlük ve şiddet siyaseti her geçen gün daha fazla cana, kaynağa ve krize neden oluyor. Peki, bu iktidar bu bütçe ile ne yapmaya çalışıyor, neyi hedefliyor? 2023 Merkezi Yönetim Bütçesiyle asıl kaynak aktarılan iki büyük kesim savaş ve faiz lobileridir. Bu bütçe halktan aldığı vergilerden faiz lobilerine 565,6 milyar TL, savaş lobilerine 468,7 milyar TL aktarmayı öngörüyor. Yani bütçe gelirleri kapsamında halktan toplanan her 3 TL’lik verginin 1 lirası faiz lobilerine ve savaş baronlarına altın tepsilerde servis ediliyor.

“Bu iktidarınızın son bütçesidir”

Milyonlarca emekçi ve emeklinin sofrasına düşen 3 ekmekten biri, işte bu iki lobi arasında paylaştırılıyor. Bu yetmezmiş gibi 660 milyar TL’lik bütçe açığı öngörülüyor. Bu da bütçenin seçim bütçesi olduğunu gösteriyor. İktidar 2023 Bütçesini her ne kadar seçim bütçesi yapmaya çalışsa da varlığını sürdürmeye çalışsa da bir kez daha diyoruz ki bu mümkün değil. Bu iktidarınızın son bütçesidir, tabelalarınız depolara inecek ve çürümeye terk edilecektir. Bu bütçe sizlerin veda bütçesidir, küçük ortağınızın ise değersiz yalnızlığının müjdecisidir.

Türkiye’yi bu çarpık ekonomi anlayışından kurtaracak, kaynakların savaşa ve faize değil emekçilere, emeklilere, gençlere, kadınlara, engellilere harcandığı ve HDP’nin yetki sahibi olduğu ilk bütçeye çok fazla zaman kalmadı, en fazla 8 ay kaldı. İktidar, 20 yıldır ülkeyi yöneten kendisi değilmiş gibi yarattığı sorunları çözmenin sözünü veriyor!  Böyle bir yaman çelişkiyle yüz yüzeyiz. Vaatler arka arkaya sıralanıyor.

Bütün bunlar kendi ürünleri değilmiş gibi çözüm önerilerini sıralayan konuşmalar yapılıyor, nutuklar atılıyor, vizyon belgeleri açıklanıyor. Oysa halkımızın büyük bir çoğunluğu gerçeklerin farkında. “Asgari ücreti artıracağız” diyorlar ama kurdukları ekonomik sistemde enflasyonist politikalarla alım gücünü yok ettiler, paranın değerini pula çevirdiler, tüm emekçileri açlık sınırında yaşayan asgari ücretli haline getirdiler.

“Emeklilikte Yaşa Takılanların emeklilik haklarını teslim edeceğiz” diyorlar. Oysa AKP Genel Başkanı bir süre önce “Seçimi kaybetme pahasına bu işi yapmayız” demişti. Şimdi ne oldu? Neden EYT’lilerin haklarını teslim etme sözü veriyor? Bütün bunlar seçim yatırımı. Seçimi kazanmak için iktidarı kazanma manevrası.

Yine bir sosyal konut projesi hayata geçirdiler. Bu ihtiyaç nereden hasıl oldu? Barınma sorununun sorumlusu kim? Ev sahipleri ile kiracıları birbirine düşüren, bu nedenle ölümlerin dahi yaşandığı bir sorunu iktidar değilse kim yarattı? İstanbul’da en düşük kiranın 5 bin TL, Ankara’da en düşük kiranın 4 bin TL seviyesinde olduğu bu düzeni kim yarattı? Ve bu konut projesi için 2 yıl sonrasına randevu veriyorlar. İnsanlarımızın umutlarını, gelecek kaygılarını istismar ediyorlar ve “Bize oy verin 2 yıl sonra projeyi hayata geçirelim” diyorlar.

KYK borçlarının faizlerini siliyorlar, oysa yapılması gereken bütün borçları silmektir, sadece faizlerini değil. Biz söz veriyoruz öğrencilerin KYK borçlarını değil bütün borçlarını sileceğiz. Bütün öğrencilerin eğitimleri sürdürecek bursa sahip olmaları bir haktır. Bu hak sadece borçların silinmesiyle olmaz. Bu saydıklarımız yurttaşlarımızın haklarıdır, seçim malzemesi yapılamaz. Halkların Demokratik Partisi olarak bizler, bütün yurttaşların ekonomik ve sosyal haklarını sonuna dek savunmaya, onlarla birlikte mücadele etmeye, insan onuruna yaraşan bir çalışma yaşamı, insanca ücret ve hak mücadelesinde işçilerin ve emekçilerin yanında onlarla omuz omuza olmaya devam edeceğiz.

“Toplumu korkuyla yönetmeye, siyaseti ve muhalefeti dizayn etmeye çalışıyorlar”

Diğer bütçeler için söylediğimiz bir söz var. Başta da belirttim Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan da altını çizdi. Bu bütçe bir savaş bütçesidir. Esas olarak bir savaş bütçesidir, çünkü ülkeyi yöneten mevcut ittifak bir savaş ittifakıdır. Bu ittifak bir savaş hükümeti olarak varlığını sürdürmeyi amaçlıyor. İktidarını ayakta tutmak için kutuplaştırmaya, ayrıştırmaya, savaş ve çatışmaya ihtiyaç duyuyor. İçi boş hamasi söylemlerle sürekli iç ve dış düşmanlar yaratarak toplumu korkuyla yönetmeye, siyaseti ve muhalefeti dizayn etmeye çalışıyorlar.

Bakın bir kez daha Kuzey ve Doğu Suriye halklarına, Rojava topraklarına hava harekatı başlatıldı, kara harekâtlarının yapılacağı da iki de bir söyleniyor. Daha önce belirttik yine belirtelim. Bu savaşın asıl nedeni Kürt karşıtı politikalardır. Bu savaş en açık anlamıyla iktidarın yürüttüğü Kürt karşıtlığı, Kürt düşmanı siyasetinin yansımasıdır. Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrarıdır sonucudur. Dünyanın neresinde olursa olsun Kürtlerin kazanımlarına duyulan alerjinin ve fobinin bir göstergesidir. Terörle mücadele adı altında yürütülen bu politika, yedeğine alamadığı her Kürdü haklarından soyundurma siyasetinin bir parçasıdır.

Ülke içinde dilini ve kültürünü yasakladığı, bütün siyasi ve insani haklarını gasp ettiği, gözaltı, tutuklama ve hatta ölümlerle sindirmeye çalıştığı Kürtlerin, sınırların dışında dahi kazanımlarına olan tahammülsüzlüktür bu politikaların anlamı. Bu politikalar, artık kendilerinin ve ortaklarının açıkça dile getirmekten imtina etmedikleri “emperyal fetih” fantezileri çerçevesine yerleştirilmiştir. Terörizm hamasetinin, yükseltilen milliyetçi hezeyanların ve her sıkıştığında dillerine doladıkları beka ve “biz gidersek devlet çöker, vatan da gider” söyleminin arkasında gizlenen hakikat tam da budur.

Bu savaşın politikasının bir diğer önemli nedeni ise çöküşte olan iktidarın savaştan, çatışmadan güç ve iktidar devşirme planıdır. Evet, iktidar özellikle seçim arifesinde tırmandırdığı bu siyasetiyle seçim sürecini dizayn etmeyi hedefliyor. Kendisi bu stratejiden kazanmayı hedeflerken; topluma ölüm, acı, yoksulluk ve geleceksizlik sunuyor. İşte bugün yaşadığımız, siyasetten ekonomiye, toplumsal yaşamdan ekolojiye kadar her türlü ağır sorunun altında yatan sebeplerin en önemlisi bu zihniyet ve siyasettir.

Buna onay ve destek verenler de kim olursa olsun, “iktidarın kazanması, toplumun kaybetmesi” planına destek verdiğini artık görmek zorundadır. İktidar kendi politikaların hayata geçirebilmek için muhalefeti ve seçim sürecini dizayn etme hedefini bu kadar açık ortaya koyarken, buna karşı net bir tutum sergilemek bütün toplumsal ve siyasal muhalefetin tarihsel görevi ve sorumluluğudur.

Tüm siyasal ve toplumsal güçler, bu iktidarın yolsuzluklarını ve talanını; açlığı, yoksulluğu, adaletsizliği savaşla perdelemeye ve muhalefeti de bu oyun sahası içerisinde tutmaya çalıştığını görmelidir. Bu savaş siyasetinin peşinden gidenler aynı zamanda toplumun barış içerisinde bir arada yaşama hakkının tehdit edildiğini ve buna onay verildiğini anlamak zorundadır.

Buradan bir kez daha ifade ediyoruz: Biz HDP olarak çatışma ve savaş politikalarına, çözümsüzlükte ısrar eden her türlü yaklaşıma karşı durmaya devam edeceğiz. Kürt sorununun demokratik zeminde çözümünü ve ülke halklarının bütünün mutabakatıyla çözülmesini hedefliyoruz. Bu ülke halklarının barış hakkının sözcüsü ve ısrarcı siyasi bir güç olma sözünü veriyoruz. Ülke halkının barış hakkının sözcüsüyüz, bunda sonuna kadar ısrarcıyım.

Bu konuda özel çalışmış bir arkadaşınız olarak söylüyorum. Bu yerkürenin üzerinde denenmemiş savaş yöntemi yoktur. On yılları hatta yüzyılları alan savaşlar ve yıkımlar geleceğe hep büyük sorunlar bırakmıştır. İnsanlığın bu yüzyıla miras taşıdığı en önemli kazanımlardan biri ise sorunların savaşla değil müzakere, diyalog ve mutabakatla çözülebileceği gerçeğidir. Bu gerçek bize, bu ülkenin bütün halklarına kendisini bir görev ve sorumluluk olarak dayatıyor. İki büyük dünya savaşını görmüş, savaşın ortasında yaşamını yitirmiş bir düşünürün, Walter Benjamin’in sözünü hatırlatmadan geçmek istemem:

“Ortada bir düşman olmamasına ve barışın ne olduğu bilinmesine rağmen savaşı övmekten çekinmeyecek kadar ‘dar ufuklu’ olmanın sonucu ufuktaki yıkımdır, savaşın yıkıntılarıdır.”

Bizler tekrar hatırlatıyoruz; savaş politikalarında ısrar, yıkımda ve yoksullukta ısrardır. Çözüm diyalogdadır, siyaset zeminindedir, müzakerdedir ve gerçek bir mutabakat arayışındadır. HDP’nin bundan önce olduğu gibi bundan sonra da her türlü sorumluluğu yerine getirmeye söz verdiğini ve bu yolda yürümekte ısrarcı olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Bütçe hakkı nerede çıktı diye uzun uzun anlatacak değilim. Akademik tarihsel bir örnekle açıklanır. Başlangıcı 1215’e Manga Carta’ya dayandırılır. Doğrudur, bütçe hakkı Manga Carta’yla kazanılmıştır. Bütçe hakkı modern demokrasilerin gelişiminde belirleyici bir dönüm noktasıdır. 13’ncü yüzyılda İngiltere Kralı John’un aşırı vergi almasına ve bu vergileri kullanarak aşırı harcamalarda bulunmasına karşı halkı da arkalarına alan baronların isyanını söz konusudur. Ne için topluyordu paraları Kral John? Sürekli vergileri artırmasının sebebi neydi? Sürekli savaş politikasıydı. Durmadan savaşlar yürütüyordu. Her seferinde kaybettiği yerleri almak için daha büyük savaşlara soyunuyordu ve daha fazla paraya ihtiyaç duyuyordu.  Yapacağı şey halkın varlıklarına el koymak oldu. Artık halkın bıçak kemiğine dayanınca, baronların öncülüğünde isyan başladı. Kral da masaya oturup Manga Carta’yı imzalamak zorunda kaldı.

“Bu denklemi bozmamız gerekiyor”

Manga Carta aynı zamanda barış hakkının sembolüdür. Hem bütçe hem de barış hakkı aynı metinle ortaya çıkmıştır. Bütçe hakkını kaybettiğimiz anda barış hakkı kaybedilmiş oluyor. Otoriterlikle savaş arasındaki, demokrasi ve barış arasındaki kopmaz bağı bu tarihsel örnek bize açıklıyor. Bütçe hakkını kaybederseniz barış hakkınız da tehlikeye girer. İşte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bütçe hakkını gasp eden bir sistem. Bütçe hakkı gasp edildikçe savaş politikaları ve otoriterlik derinleşiyor. Bu denklemi bozmamız gerekiyor. Bunu bozmamız zor değil. Büyük barış koalisyonunu demokrasi hedefi ile birlikte kurmak. Türkiye’nin bütün emekçilerini, halklarını, ezilenlerini bir araya getirecek barış ve demokrasi birlikteliğini inşa etmektir. Bütçe hakkını, bütün demokratik hakları ve barış hakkını da hayata geçirme imkanlarımız doğacaktır.

Önemli bir sorun eşitsizlik ve eşitlik denklemi ve diyalektiğidir. Eşitsizliğin olduğu yerde toplumsal çöküş kaçınılmazdır.  1770’te İrlandalı meşhur şair Oliver Goldsmith yazdığı bir şiirde şöyle söylemiş: “Kötülük kol geziyor, hızla kıskacına alıyor. Servetin biriktiği yerde insan çürür. Eşitsizlik insanların hayatlarını şekillendirmede can alıcıdır. Az sayıdaki zengin ile çok sayıda yoksul arasındaki eşitsizlik derinleştikçe toplumsal sorunlar derinleşiyor ve kötülük yaygınlaşıyor.”

Bizlerin hedefi bu eşitsizliğe karşı toplumsal adaleti sağlayacak bir düzen kurmaktır. Hepimizin ortak hedefinin bu olması gerektiğini söylüyoruz. Hepimiz derken elbette buna en çok ihtiyaç duyanların, buna inananların birlikte yürümesi gerekiyor. Birlikte yürürsek bu eşitsizlikleri de adaletsizlikleri de mutlaka durdurabiliriz.

Eşit yurttaşlık burada temel bir sorun olarak karşımızda duruyor.  Eşit yurttaşlık demokratik cumhuriyetin temel sütunudur. Bu ülkede en çok yok edilen ve hırpalanan edilen ilkedir. O nedenle Cumhuriyet bir türlü demokrasi ile buluşamamıştır. Eşit yurttaşlık taleplerinin yok sayılması iktidarın meşruiyetinin ortadan kalkmasının da yolunu açıyor. Toplumsal itirazın ortadan kalkmasının nedeni de eşit yurttaşlık haklarının ve ilkesinin yok sayılmasıdır. Bugün bu itirazla baş edemeyen ve toplumsal meşruiyetini kaybeden iktidarın bu denli baskıya ve hukuksuzluğa başvurmasının nedeni de işte eşit yurttaşlığı yok etmesi, eşit yurttaşlığın gereğini tanımaması ve keyfilik üzerine, ayrımcılık ve adaletsizlik üzerine bir düzen kurmasıdır. Önümüzdeki seçimler Türkiye tarihinin en önemli seçimleridir derken de işte tam da bu gerçeklerden hareket ediyoruz.

“HDP üzerine düşen sorumluluğunun farkındadır”

Karşımızda meşruiyet krizi yaşayan, talepleri yok sayan her türlü baskıcı adaletsiz yola başvuran bir iktidar var. Bu seçimler eşit yurttaşlık ve barış içinde bir arada yaşama iradesi ile otoriterliğin kurumsallaştığı tekçi bir sistemin kurulmasını isteyenler arasında olacaktır. Toplumsal muhalefetin bu gerçeği bilerek ve sorumluluklarının farkında olarak hareket etmesi gerekiyor. Kısa vadeli hesaplar, dışlayıcı tutumlar sadece ve sadece bu düzenin devamına hizmet eder. Bu da bu tutumda olan herkesi tarih ve halk önünde büyük bir vebal altına sokar. Herkes atacağı adımları bu hakikati görerek atmalı ve önümüzdeki tarihi fırsatı heba edecek her türlü sorumsuzluktan kaçınmalıdır. HDP üzerine düşen sorumluluğunun farkındadır. Fikriyatıyla, yürüttüğü siyasetle, baskılara direnişiyle ve ayakta kalıp büyümesiyle önümüzdeki dönemin belirleyici aktörü olacak konuma gelmiştir.

Bunun biz farkındayız ama bizim dışımızdaki herkes farkında olmalıdır. Bu gerçeğin farkında olmak aynı zamanda sorumluluğumuzun farkında olma gibi bir mecburiyeti de önümüze koyuyor. Biz demokratik sorumluluğumuzun bilinciyle hareket ediyoruz, önümüzdeki her gelişmeyi de bu sorumluluk bilinciyle karşılamaya hazırız. İktidarın kapatma davasıyla veya başka operasyonlarla bizim önümüze çıkaracağı engeller de muhalefette yaşanabilecek yalpalanmalar veya tökezlemeler de bizim bu yolda yürümemizi engellemeyecektir. Biz kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz, halklarımıza sesleneceğiz. Bütün topluma dokunmaya çalışacağız ve geleceği kuracak gerçek fikriyatın ve gerçek gücün burada olduğunu, HDP ile birlikte ittifaklarında olduğunu, HDP ve ittifakları ile oluşacak büyük demokrasi bloğunda olduğunu her vesileyle söylemeye devam edeceğiz.

Bugün bizler gerçekten demokratik bir geleceğin sigortası durumundayız. Bu ülkede çatışmanın, Kürt sorununda her türlü inkarcı ve imhacı yaklaşımın, toplumda inançlar arasında ayrımcılık ve baskıyı yaymaya çalışan her türlü yaklaşımın karşısına büyük barış sloganıyla ve güçlü demokrasi hedefiyle çıkıyoruz. Sorumluluğumuzun büyük olduğunu biliyoruz. Bu sorumluluğun gereğini yerine getirecek birikime, tecrübeye ve iradeye sahip olduğumuzu da buradan ifade ediyoruz.

Fabrikalarda, işyerlerinde, üniversitelerde, sokaklarda, köylerde, farklı yaşam alanlarında eşitlik, barış, özgürlük, adalet, hak, hukuk ve insanca yaşam mücadelesini daha da büyüteceğiz. Çözüm biziz, Türkiye’nin demokratik geleceğinin inşa gücü buradadır. Göreceksiniz bu güç ve fikriyat mutlaka kazanacak. Hepinizi bu duygu ve düşüncelerle selamlıyor, selam ve sevgilerimi iletiyorum.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Bu Kötülük Düzenini Değiştireceğiz

2023 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine konuşan HDP’li Buldan, “Faizleri tek haneye indirdik diyorsunuz. Oysa bütçede yurttaşın sırtına yüklediğiniz faiz ödemesi tam 565 milyar TL’dir. Gelmiş geçmiş en büyük faiz lobisi sizin iktidarınızdır. Geçen yıl ekonominin kitabını yazıyordunuz, buyurun şimdi faizin kitabını yazın! Faizcilik, tefecilik nasıl yapılır dünya âlem görsün! Faiziniz tek hane olabilir ama zamlarınız, vergileriniz, cezalarınız, TÜİK’e gizlettiğiniz enflasyonunuz üç hanelidir!” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Başka bir örnek. Bütçede savunma ve güvenlik harcamaları için 470 milyar TL kaynak ayırdınız. İşte yüksek enflasyonun, işsizliğin ve yoksulluğun nedenlerinden biri de budur. Halka, istihdama değil savaşa bütçe tam da budur. Bu devasa kaynak siyasetsizliğin, siyasi aklı savaş aklına devretmenin ekonomiye bedelidir.”

Buldan, açıklamasının devamında, “Bunun sonuçları ise daha fazla büyüyen yoksulluktur, büyüyen sefalettir, açlıktır, borç krizidir. Ama büyüyen başka bir şey daha vardır. O da halkın giderek artan öfkesidir, geçinemeyen milyonların itirazıdır. Artık yolun sonuna geldiniz. Halka her gün kaybettirdiğiniz bu talan düzenine kazandıramayacaksınız, kaybedeceksiniz. Bir kez daha söylüyorum kaybedeceksiniz! İnanın kaybedeceksiniz” ifadelerini kurdu ve ekledi:

“Bu kötülük düzenini değiştireceğiz. Rüşvet, yolsuzluk, liyakatsizlik, torpil döneminizi kapatacağız. Yandaşlarınıza yarattığınız rant cennetinin kapılarını kapatacağız. Bakın, AKP Genel Başkanı yıllar önce çok net söylemiş: “Eğer 8 yıl öncesi asgari ücretle aldığın yumurtadan, sütten, ekmekten bugün daha az alıyorsan bize oy verme!” Evet, büyük ekonomist bir kez de olsa doğruyu söylemiş. Bu ekonomisti bir seferlik de olsa dinlemekte fayda var. Halkımız bunun gereğini kesinlikle yapmalıdır, yapacağına da yürekten inanıyoruz.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın 2023 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine TBMM Genel Kurulunda konuştu: Buldan’ın konuşması şöyle:

“Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Sözlerime başlarken, demokratik siyasi mücadelemizin onuru olan Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak, Leyla Güven, İdris Baluken, Ayla Akat Ata başta olmak üzere cezaevlerindeki tüm arkadaşlarımıza, yine Gezi’de tutuklu bulunan tüm yoldaşlarımıza selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Erkek despotik rejimlere karşı dünyanın her yerinde “jin jiyan azadî” diyerek her şeyin bir saç teline bağlı olduğunu gösteren tüm kadınları ve mücadelelerini saygıyla selamlıyorum.

Müzakereden ve katılımdan uzak, ben yaptım oldu-bitti anlayışıyla hazırlanan bir AKP-MHP bütçesiyle karşı karşıyayız. Bu, milyonların emek ve birikimini iktidarın hizmetine sokan bir bütçedir. Sorunları ve çözümü ret ve inkâr bütçesidir. Halkın sofrasındaki ekmeği daha da küçültme; yoksulluğu, adaletsizliği, eşitsizliği büyütme bütçesidir. Bu bütçede sosyal adalet, sosyal devlet, refah ve huzur yoktur. Yoksullar, kadınlar, emekçiler, üreticiler, çiftçiler, esnaf, gençler, çocuklar ve engelliler yoktur.

Ancak şunu da iyi bilin; bu bütçeniz aynı zamanda talan döneminizin de bitiş ve kapanış bütçesidir! Halkın ve çözümün bütçesinin yapılacağı yeni bir dönem çok yakında başlayacaktır. Bütçeyi geçirmek için çoğunlukta olabilirsiniz. Ama unutmayın, asıl çoğunluk dışarıdadır. Bu zulüm düzeninden bir an önce kurtulmak isteyen milyonlardır.  İşte onların sesi de sözü de gücü de bu kürsüdedir. Halkların Demokratik Partisindedir.

“Sandıklarda kesinlikle çakılacaksınız!”

Arkadaşlarımızın büyük emekle hazırladığı bütçe şerhimizdeki çözüm önerilerimizi okumanızı tavsiye ederim. Demokratik Türkiye’nin ve kalıcı yapısal çözümlerin yol haritasıdır.  HDP’nin ülkeyi de ekonomiyi de katılımcı ve çoğulcu bir anlayışla yönetme programıdır. İç barışı tesis eden ve demokratik siyaseti esas alan bir bütçenin hazırlıklarına şimdiden başladık. Malum, zaman yaklaşmaktadır! Sizin için de zaman yaklaşmaktadır. 4 yıl önce söz vermiştiniz, ekonomide Türkiye’yi uçuracaktınız. Evet, kendi rant ekonominizi uçurdunuz. Ülkeyi ise uçurumdan aşağı attınız, yere çakılmasına neden oldunuz. Şimdi asıl çakılma sırası sizdedir. Sandıklarda kesinlikle çakılacaksınız!

Türkiye’nin yaşadığı çoklu krizlerin sebebini tabii ki iktidar açıklayamayacak durumdadır. Biz bugün bunu tek tek açıklayacağız. Yasama-yürütme-yargı kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırdınız. Yerine yürütme-saklama-aklama sistemi kurdunuz. Meclis’in denetim yetkisini elinden aldınız. Yeni bir vesayet rejimi kurdunuz. Talimatlı bir yargı düzeni yarattınız. Hukuksuz yargı aracılığıyla demokratik siyasete ve topluma karşı bir darbe mekanizması kurdunuz. Kolluk güçlerini, siyasetinizin destek gücü haline getirdiniz. Yolsuzlukları merkezden yerele kadar tüm kurumlara yaydınız. Sayıştay’ın yolsuzluk raporlarını uç uca eklesek buradan sarayınıza yol olur.

Kayyım darbesiyle seçim sonuçlarını ortadan kaldırdınız. Çünkü politikanız darbecilerden farklı değildir. Belediyelerimizi yolsuzluk çukuruna batıran kayyımlarınız, Kürt halkının anadiline ve kültürel değerlerine her gün saldırmaktadır. Bugüne değin Kürt halkının değerlerine saldıran hiç kimse ihya olmamıştır. Hiç merak etmeyin; o Kürt düşmanı kayyımlarınızı da tarihin ve siyasetin çöplüğüne göndereceğimiz günler çok yakındır!

OHAL-KHK rejimiyle Türkiye’yi yasaklar ülkesi yaptınız, çünkü yasakçısınız. Nefret iklimiyle siyasal ve toplumsal kutuplaşma yarattınız, eşitsizliği ve ayrımcılığı büyüttünüz. Toplumsal barış zeminine büyük zarar verdiniz. Adalet duygusunu yok ettiniz. Cezasızlığı yargının rehberi yaptınız. Bakın Çorlu’da 25 canın karşılığı 1 ay 14 gün, Soma cezasız, Roboski cezasız, işkenceler cezasız, kadın katliamları cezasız. Şenyaşar ailesine yönelik katliam cezasız. Katledilen Kürt kadınların ve çocukların failleri cezasız.

Faili meçhullerin sorumlularıyla ortaklık kurarak Cumartesi Annelerinin adalet ve hakikat mücadelesine saldırdınız. Çünkü karanlıktan besleniyorsunuz. Musa Anter Davası zaman aşımına sokuldu. Kürt halkına yaşatılan acıların üzerini adaletsizlikle örtmek istiyorsunuz. Ama şunu bilin; biz acılarımızı asla unutmayız, unutturmayız. Kürt halkı kapandı demeden, gerçek bir yüzleşme, hesaplaşma ve adalet sağlanmadan bu dosyalar kapanmaz, kapanmayacaktır. Toprağa gömdüğünüz adalet filizlenecek, boy verecek ve tecelli edecektir!

Cezaevlerinde tutsakların yaşam hakkından tahliye ve umut hakkına kadar bütün temel insan haklarını yok ettiniz. Garibe Gezer ve daha nicelerinin cenazesi çıktı cezaevlerinden. Hasta tutsakları bir bir ölüme terk ettiniz. Çünkü düşmanlık hukukuyla ayakta duruyorsunuz. Ama cezaevi duvarlarıyla ve hukuksuzluklarınızla halkı asla teslim alamayacaksınız, sindiremeyeceksiniz.

“Gerçekleri karartamayacaksınız”

Sansür yasası çıkarttınız, gazetecileri tutukladınız, çünkü hakikate düşmansınız. Ama gerçekleri karartamayacaksınız. Tarihin, toplumun ve siyasetin hafızası, yaptığınız her şeyi karşınıza çıkaracaktır.

Kâz Dağlarından İkizdere ve Cudi’ye varıncaya kadar dereleri, vadileri, ormanları yandaş şirketlerinize talan ettirdiniz, çünkü doğa düşmanısınız. Ama unutmayın; talan politikanız ekoloji mücadelesi karşısında kesinlikle yenilecektir. Her sıkıştığınızda çatışmacı siyasete sarıldınız, çünkü Kürt düşmanısınız. Ama Kürt halkı bugüne değin asla geri adım atmadı, bundan sonra da atmayacaktır.

Türkiye’yi demokrasi, insan hakları hukuk ve basın özgürlüğünde uluslararası endekslerde en kötü sıralara yerleştirmeyi başardınız. “AYM ve AİHM kararlarını tanımıyorum” diyerek hukuksuzlukta dünya lideri oldunuz. Ne kadar övünseniz azdır! Mezhepçi, Kürt ve barış karşıtı dış politikanızda da durum farklı değildir. İlkesiz, tutarsız, iç barışı sağlamamış dış politikanızla vezir olacağınızı sandınız ama dünyaya rezil oldunuz! HDP’yi dinleseydiniz, uyarılarımızı dikkate alsaydınız dış politikada biraz vizyon sahibi olurdunuz, yanlışların içine düşmezdiniz. İşte tüm bu politikalarınızla ülkeyi ve toplumu uçurumdan aşağı sürüklediniz.

Yarattığınız tahribatların ekonomideki sonuçları da çok daha ağırdır. Yemek parasını ödeyemeyen öğrenci yurttan, kirasını ödeyemeyen kiracı evden atılmaktadır. Milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir. Çocuklar bugün beslenme çantasında sadece kuru bir ekmekle okula gitmek zorunda bırakılıyorsa sebebi yandaşlarınızın ve 5’li çetenizin ihalelerle, rüşvetle, çifter maaşlarla doldurduğu çantalardır.

Yandaşlarınızın beslenme çantasında yok yoktur ama çocuklar okula aç gitmektedir. Sütü, peyniri, yumurtayı lüks tüketim haline getirdiniz. Çocukların sütünden, yumurtasından kestiğiniz vergileri ise Kur Korumalı Mevduat adı altında zenginlere pay ettiniz. Yandaşlarınız tonlarla götürürken halkın yaşamını ise grama bağladınız! Yoksulun sofrasındaki soğanı da elinden aldınız. Kış geldi sobalar, kombiler yanmıyor. Çünkü halkın cebini yaktınız.

Çiftçiyi, üreticiyi, esnafı, emekliyi borç batağına sürüklediniz. Bir de durmadan çıkıp “Enflasyona ezdirmeyeceğiz” diyorsunuz. O halde buyurun, asgari ücreti HDP’nin teklifi olan 12 bin 500 lira yapalım. Ama yapmayacağınızı ve yapamayacağınızı biliyoruz. Çünkü siz ancak halktan toplamayı bilirsiniz. 2023’te toplayacağınız vergi 3 trilyon 200 milyar liradır. Belli ki satacak başka bir şey bırakmadınız, vatandaşa yükleniyorsunuz.

Dışarıda yandaşlarınıza vergi cenneti yaratırken, içeride ise halka vergi ve zam cehennemi yaşatıyorsunuz. Oysa 20 yılda yandaşlarınıza dağıttıklarınızı toplasanız 10 katı gelir elde edilir. Halkı düşünüyorsanız, buyurun çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınan adaletli bir vergi düzenini hep birlikte yaratalım, vergi cennetlerini kapatalım. Temel gıdalardaki vergiyi derhal kaldıralım. Yapmazsınız, çünkü sizin hesabınız başkadır.

Faizleri tek haneye indirdik diyorsunuz. Oysa bütçede yurttaşın sırtına yüklediğiniz faiz ödemesi tam 565 milyar TL’dir. Gelmiş geçmiş en büyük faiz lobisi sizin iktidarınızdır. Geçen yıl ekonominin kitabını yazıyordunuz, buyurun şimdi faizin kitabını yazın! Faizcilik, tefecilik nasıl yapılır dünya âlem görsün! Faiziniz tek hane olabilir ama zamlarınız, vergileriniz, cezalarınız, TÜİK’e gizlettiğiniz enflasyonunuz üç hanelidir!

Başka bir örnek. Bütçede savunma ve güvenlik harcamaları için 470 milyar TL kaynak ayırdınız. İşte yüksek enflasyonun, işsizliğin ve yoksulluğun nedenlerinden biri de budur. Halka, istihdama değil savaşa bütçe tam da budur. Bu devasa kaynak siyasetsizliğin, siyasi aklı savaş aklına devretmenin ekonomiye bedelidir.

“Kaybedeceksiniz”

Bunun sonuçları ise daha fazla büyüyen yoksulluktur, büyüyen sefalettir, açlıktır, borç krizidir. Ama büyüyen başka bir şey daha vardır. O da halkın giderek artan öfkesidir, geçinemeyen milyonların itirazıdır. Artık yolun sonuna geldiniz. Halka her gün kaybettirdiğiniz bu talan düzenine kazandıramayacaksınız, kaybedeceksiniz. Bir kez daha söylüyorum kaybedeceksiniz! İnanın kaybedeceksiniz.

Bu kötülük düzenini değiştireceğiz. Rüşvet, yolsuzluk, liyakatsizlik, torpil döneminizi kapatacağız. Yandaşlarınıza yarattığınız rant cennetinin kapılarını kapatacağız. Bakın, AKP Genel Başkanı yıllar önce çok net söylemiş: “Eğer 8 yıl öncesi asgari ücretle aldığın yumurtadan, sütten, ekmekten bugün daha az alıyorsan bize oy verme!” Evet, büyük ekonomist bir kez de olsa doğruyu söylemiş. Bu ekonomisti bir seferlik de olsa dinlemekte fayda var. Halkımız bunun gereğini kesinlikle yapmalıdır, yapacağına da yürekten inanıyoruz.

Siyasi, iktisadi, sosyal, toplumsal bütün krizlere kaynaklık eden tarihsel bir sorun vardır. O da Kürt sorunudur. Kürt sorunu, Türkiye’de istisnasız tüm iktidarların kaza yaptığı ortak bir virajdır.  Şimdi bakıyoruz, yaklaşan seçimler öncesi Suriye’de yine macera peşindesiniz. Enflasyonu ve doları düşüremediniz, haydi Suriye’ye Kobani’yi düşürmeye diyorsunuz. Siz iktidardan gidersiniz ama Kobani öyle kolay kolay düşmez buna inanmanızı istiyorum. Amacınızı gayet iyi biliyoruz. Rojava’da Kürt halkının demokratik bir statü kazanmamasıdır, diğer halklarla ortak demokratik bir gelecek oluşturmamasıdır.

Buradan söylüyorum, tüm halkımız da bilsin. Kuzey ve Doğu Suriye’ye yapılan her operasyonun sonucu yeni yıkımlar, ölümler, binlerce yeni mültecinin Türkiye ve çevre ülkelere göç etmek zorunda bırakılması olacaktır aynı zamanda. Türkiye’de halkın sofrasından ekmeğin daha da küçülmesi olacaktır. Şunu da aklınızdan çıkarmayın. Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürt halkının statüsüzlüğü üzerine iktidar statünüzü kuramazsınız. Oradan size bir statü asla çıkmaz! Orada halkların demokratik kazanımı ve ortak geleceği vardır. Bunu da siz engelleyemeyeceksiniz. Kürt halkının birlikte yaşadığı halklarla demokratik birliği ve ortak gelecek hedefi, aynı zamanda Türkiye’deki demokratik birliğin, bütünleşmenin ve ortak yaşamın da teminatıdır. Ortadoğu’da barış içerisinde bir arada yaşamanın modelidir.

Sizin çatışmacı siyasetiniz değil halkların demokratik modeli kazanacaktır. Boş yere uğraşmayın; Kobani’den, Münbiç’ten, Tel Rıfat’tan size yeni bir iktidar çıkmaz, çıkmayacaktır!

Seçimin sonucunu Suriye’ye attığınız bombaların sesi değil kaynamayan boş tencerelerin sesi, geçinemeyen milyonların itirazı, barış ve demokrasiden yana olan güçlü toplumsal irade belirleyecektir.

Buradan Türkiye toplumuna da seslenmek istiyorum: Hamasi nutuklara asla itibar etmeyin. Beka hamaseti arttığında bilin ki yolsuzluklar da artacaktır. Bakın cenazeler gelirken, bakanlardan birinin kuzeni Bodrum’da 180 bin metrekarelik deniz manzaralı arazi ihalesi aldı. Çözüm Sürecinin bitirildiği 2015’ten bu yana Türkiye’de en büyük yolsuzluklar, vurgunlar, rüşvet skandalları yaşandı.

İşte Türkiye’nin yoksullaşmasının en önemli nedenlerinden biri bu çatışmacı siyasettir. Bu döngü kesinlikle değişmek zorundadır. Değişecektir ve biz bunu değiştireceğiz.

Bakınız, Sayın Öcalan 2019’daki son görüşmesinde “Bir haftada çatışma durumunu, çatışma ihtimalini ortadan kaldırırım” dedi. Siz ise görüş mesafesinde bulunan İmralı’ya tecrit uyguladınız. Görüş mesafesini tecrit sisiyle perdelediniz. Nemalanmak için sorun çözülmesin diyenlerle ortaklık kurarak bütün ülkeye kaybettirdiniz. Tecrit, demokratik bir uzlaşıya, özgür bir siyasete ve evrensel hukuka yüz çevirmedir. Kürt sorunu güvenlik konseptiyle ne çözülebilir ne de bastırılabilir. Tecritle bu sorunu görünmez kılamazsınız. Bugün milyonlar tecridin derhal sonlandırılmasını talep etmektedir. O yüzden ısrarla çözümün diyalog ve müzakerede olduğunu ifade ediyoruz. Çünkü diyalog, hakikatle yüzleşmenin ön koşuludur. Çözüm yeri ve zemini parlamentodur, demokratik siyasettir. Siyasi ve toplumsal mutabakattır.

Anadili hakkı ve onarıcı bir adalet başta olmak üzere evrensel hukuktan doğan haklar bağlamında eşit yurttaşlıkla ve özgürlükçü bir perspektifle bu mesele çözüme kavuşturulabilir. Her gün uçaklarınızı kaldıracağınıza, bu parlamentoda çözüme ve barışa ellerinizi kaldırsanız bu ülkeye en büyük hizmeti yapmış olursunuz. Bu sadece HDP’nin bir meselesi de değildir, Türkiye’nin ortak sorunudur. Siyasal muhalefetin de tüm kesimlerin de bu konuda cesur olması, elini taşın altına koyması, sorunla yüzleşmesi gerekir. Kürt sorununda çözüm üretmeyenler gelecekte asla ve asla söz sahibi olamazlar. AKP-MHP iktidar düzenini değiştirme iddiasında olanların, mesele savaş politikaları olduğunda iktidarın arkasında saf tutarak 8’li masaya dönüşmemesi gerektiğinin altını önemli çizmek istiyorum. Bu tüm toplumun çıkarınadır.

Biz HDP olarak büyük barışın erdemine ve kurucu siyasetine elbette inanıyoruz. Barış etrafında kurulacak ve ter dökülecek ittifakın kazanacağına inanıyoruz. Sonuna kadar da demokratik çözümde ısrar etmeye devam edeceğiz. Duyarlı herkesi, demokratik kamuoyunu, geleceğe dair söz kuran sorumlu herkesi de savaş karşıtlığında birleşmeye, onurlu barışın yanında durmaya çağırıyoruz. Barışı kuran, geleceği de kuracaktır. İşte HDP onurlu bir barışla onurlu bir geleceği kurmak için en büyük mücadeleyi yürütmeye devam edecektir.

Ülkenin aciliyeti bu düzenden bir an önce kurtulmaktır. Kimin iktidar olacağı meselesi değildir. Sistemde köklü değişim ve güçlü demokratik dönüşüm iddiası, hedefi ve programı toplumun aradığı, beklediği, umut ettiği bir siyasettir. İşte HDP mücadelesiyle, fikriyatıyla, Emek ve Özgürlük İttifakıyla, Kürt ittifakıyla, kadın, gençlik, emek ve ekoloji ittifakıyla bu siyasetin sahibidir. Türkiye halklarının ortak umudu ve cesaretidir.  Ne restorasyon ne de statüko! Yeniyi en baştan kurmayı taahhüt ediyoruz. İşte bu, HDP’nin üçüncü yol siyaseti ve mücadelesidir. Üçüncü yol; her rengin, düşüncenin, kimliğin demokratik bir yaşam ve inşa için yürüdüğü ortak yoldur.

Değişim isteyen herkesi bu yolu büyütmeye çağırıyorum. Kürdün de Alevi’nin de tüm kimlik ve inançların da eşit yurttaşlık haklarına sahip olduğu hak temelli yeni bir toplumsal sözleşmeyle demokratik cumhuriyetin kapısını hep birlikte açabiliriz. Buna gücümüz var. Bu kapıyı açacak güç ve siyasal irade HDP ve demokrasi güçlerinin ortak mücadelesinde mevcuttur. Bu nedenle bizler saldırıların odağındayız. Açılan siyasi kapatma davası, Kobani Kumpas Davası, Gezi Davası, siyasi rehine operasyonları, kadınların mücadelesine yönelik saldırılar Türkiye’nin demokrasiye kapatılması için yürütülen darbe sürecidir.

Ama bizler asla mücadelemizden vazgeçmedik, geri adım atmadık. Bundan sonra da atmayacağız. Siyasetimizi çökertmeye çalışanlar bugün varlık yokluk mücadelesi vermektedir. Biz ise, dimdik ayakta kalmayı başardık ve başarmakla sınırlı kalmadık; ittifaklarımızı da mücadele ortaklığımızı da büyüterek yeni bir yaşamın temellerini atıyoruz. Savunduğumuz özgür toplum ve demokratik yaşam fikriyatı, her bir inancın, kimliğin, hakkın, yaşam tarzının, ortak değerlerin teminatı ve koruyucusudur.

“Bu seçimlerde rejim belirlenecektir”

Evet, önümüzde referandum niteliğinde bir seçim var. Bu seçimlerde rejim belirlenecektir. Bu nedenle büyük demokratik değişim ve dönüşüm için, onurlu bir barışla bir arada eşitçe yaşayabileceğimiz demokratik, adaletli, özgür bir ülke hedefi etrafında en güçlü birlikteliği oluşturmamız tarihsel bir sorumluluktur. İktidarın cumhuriyetin demokratikleşmesini engellemek için kurduğu ittifaka karşı, milyonların demokratik cumhuriyet koalisyonunu oluşturma çağrısı yapıyorum.

İkinci yüzyıl için; siyasi toplumsal kamplaşmayı sonlandırarak büyük toplumsal uzlaşmayı hep birlikte başarmak için en geniş toplumsal birlikteliği sağlayalım. Yolsuzlukları, yoksulluğu, emek sömürüsünü sonlandırarak, sosyal adalet dönemini başlatmak için emeğin en güçlü birliğini oluşturalım. Mevcut anayasaya dahi uymayarak yeni anayasa vaadi verenleri, darbe anayasasıyla birlikte geçmişte bırakalım. Yeni bir toplumsal sözleşmeye dayalı gerçek, demokratik, çoğulcu ve eşitlikçi sivil bir anayasa döneminin kapısını açmak için demokratik anayasa ittifakını hep birlikte oluşturalım. Merkezi yönetimi kuvvetler ayrılığıyla dengeleyerek yerel yönetimle güçlendirilmiş çoğulcu geniş temsiliyete sahip bir parlamenter sistemi bu ülkeye kazandırmak için demokraside buluşalım.

Güçlü toplumsal barış, adalet ve yüzleşme için en geniş siyasi toplumsal mutabakatı oluşturalım. Yasaklar ülkesini özgürlükler ülkesine dönüştürmek, hak arama ve örgütlenme özgürlüğünü, eşit ve adil bir yargıyı hayata geçirmek için güç birliği yapalım. Engellilerden emeklilere, EYT’lilerden ataması yapılmayan öğretmenlere, üreticiden esnafa, gençlerden kadınlara, farklı yaşam tarzlarına herkesin haklarını güvence altına alan güçlü bir sosyal devlet düzeni için en güçlü eşit yurttaşlık birlikteliğini sağlayalım. Toplumsal cinsiyet eşitliğini her alanda hayata geçirmek için, feministlerden tüm kadın hareketlerine en büyük kadın dayanışmasını gerçekleştirelim.

Doğa talanını, rant çarkını durdurmak için ekolojik yaşamda mücadele birlikteliğini oluşturalım. Bir çocuğun dahi güvencesiz ortamda, şiddet sarmalında, açlık ve yoksulluk içinde kalmaması için mücadelemizi çocukların bugünüyle buluşturalım. Biz tüm bu hedefleri başarma ve yeni bir dönemi başlatma konusunda sonuna kadar kararlıyız.

Türkiye halklarına sözümüzdür. Dillerinde vizyon, siyasetlerinde ise nefret ve düşmanlık üreten yüzleri bu yüzyılda bırakacağız, ikinci yüzyılı ise halklarımızın yüzyılı yapacağız. Zamanın Jin Jiyan Azadi’yi dünya kadınlarının ortak sesine dönüştüren kadınların, erkek düzene en büyük noktayı koyacağı yeni bir dönemi müjdelediğini ifade etmek isterim.

Sevgili kadınlar, eşbaşkanlık modelimiz kadınlar için tarihsel bir kazanım oldu. Şimdi hedef büyütme zamanıdır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bir kadını cumhurbaşkanı olarak görmek istiyorsanız bunu başaracağınız yegâne parti, kadın partisi HDP ve kadın ittifakıdır. Kadın mücadelesinde birleşmek, kenetlenmektir. Gelin İstanbul Sözleşmesi için yürüttüğümüz ortak mücadeleyi, kadınların yöneteceği bir ülke için en büyük mücadele sözleşmesine hep birlikte dönüştürelim. Ve seçim gecesi diyelim ki; kadınlar kazandı, kadınlar büyük kazandı!

Sevgili gençler; ikinci ve genç yüzyıl sizleri beklemektedir. Anahtar sizlerin elindedir. Köhnemiş siyaset dönemini kapatarak genç siyaseti ülkenin yönetimine hâkim kılacak güç sizlersiniz.  Gelin birlikte değiştirelim, birlikte dönüştürelim. Gençlerin yönettiği bir düzeni hep birlikte yaratalım.

Özgür gelecek için değişim isteyen herkese tüm halklarımıza çağrıda bulunuyorum: Zorbalığın ve karanlığın hegemonyasına karşı aydınlık yolda en büyük demokrasi ittifakını oluşturalım. İkinci yüzyılın kurucusu bizler olalım. Genel Kurulu ve halkımızı bir kez daha sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Paylaşın

HDP Cumhurbaşkanı Adayı Çıkaracak Mı? Sancar Açıkladı

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Cumhurbaşkanlığı için ya Cumhur İttifakı ya da Altılı Masa sizin kapınıza dayanacak, gelecek. Hangi protokol sizin A’nın ya da B’nin adayını desteklemeye ikna etmeye yeter, şartlarınız neler?” sorusuna şu ifadelerle yanıt verdi:

“Cumhurbaşkanlığı seçimi için, sistemin özelliklerini de dikkate alarak -yüzde 50+1- bir yöntem önerdik. Kime önerdik? Altılı Masa’ya önerdiğimiz gibi bir yorum yapılıyor. Onlar da dahil olmak üzere bütün toplumsal muhalefet güçlerine önerdik. Dedik ki, bizim önerimiz doğrudan diyalog ve açık müzakere.

Belirttiğimiz 11 madde üzerinde bir mutabakat sağlanırsa ortak aday fikrini görüşürüz. Bunu bir buçuk yıla yakın bir süre önce söyledik. Bu kadar açık konuşan bir parti var mı? Peki karşılık bulmazsak ne yapacağız? Doğal olarak bizim yapacağımız iş kendi yolumuza bakmak ve stratejimizi güçlendirecek yeni adımlar atmaktır. Ama stratejimiz değişmemiştir.”

Sancar, “Yani siz bir aday mı çıkaracaksınız?” sorusuna ise, “Aday çıkarma çalışmalarına başladığımızı da ilan ettik. Ama onu da iki sütun üzerine kurduğumuzu söyledik. Son derece açık konuşuyoruz ve ne dediğimizi de iyi biliyoruz” şeklinde yanıt verdi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Artı TV’de yayınlanan İrfan Aktan ile Gündem Özel programına konuk oldu.

Selahattin Demirtaş’ın açıklamasının hatırlatılması üzerine Sancar, konu hakkında yapılan açıklamaların yeterli olduğunu belirtti. Sancar, “Bununla ilgili açıklamalar yeterlidir, buna ekleyecek bir şey yok” dedi.

Aktan’ın, “O dönem için ne hedeflenmiş olabilir?” sorusu üzerine Sancar, “O zaman için neyin hedeflendiğini çok uzun konuşmamız gerekir. Sırrı Süreyya Önder’in açıklaması bu açıdan gerçekten çok berraktı. O dönemde yaşananlarla ilgili bir tartışma yapacak şartlar ve ortam yoktur. Söyleyeceğiniz her söz kendisi içinde olduğu için oradan söylüyor Halk TV’ye gönderdiği açıklamada, olsaydı daha fazlasını konuşurdum ama böyle bir ortam yok” yanıtını verdi.

“Dolayısıyla bir yerinden başladığınız zaman, konuşmanız gereken çok fazla şey var ve şu an bunların hepsini konuşabileceğiniz gerçekten şartlar yok, gerçekten ortam yok” diyen Sancar, “O nedenle ben hem Selahattin arkadaşımız hem Sırrı Süreyya Önder arkadaşımızın yaptıkları açıklamaları yeterli buluyorum. Bunların esas alınması şu an, şu şartlar için kafidir ama çözüm süreciyle ilgili muhasebeyi çok daha farklı zamanlarda çok daha geniş yapmakta bir ihtiyaçtır” ifadelerini kullandı.

Sancar’ın aday belirleme süreci ve başka bir adaya destek şartlarıyla ilgili sorulara yanıtları ise şöyle oldu:

Cumhurbaşkanlığı için ya Cumhur İttifakı ya da Altılı Masa sizin kapınıza dayanacak, gelecek. Hangi protokol sizin A’nın ya da B’nin adayını desteklemeye ikna etmeye yeter, şartlarınız neler?

Biz bunun yöntemini ve şartlarını 2021 Eylül’ündeki deklarasyonumuzda açıkladık. Biz parlamento seçimlerine kendi ittifaklarımızla gideceğiz. Bu ittifakın üst kavramı demokrasi ittifakıdır. En önemli sütunu, somut ürünü Emek ve Özgürlük İttifakı oldu. Bunu genişletmeyi hedefliyoruz.

Cumhurbaşkanlığı seçimi için, sistemin özelliklerini de dikkate alarak -yüzde 50+1- bir yöntem önerdik. Kime önerdik? Altılı Masa’ya önerdiğimiz gibi bir yorum yapılıyor. Onlar da dahil olmak üzere bütün toplumsal muhalefet güçlerine önerdik. Dedik ki, bizim önerimiz doğrudan diyalog ve açık müzakere. Belirttiğimiz 11 madde üzerinde bir mutabakat sağlanırsa ortak aday fikrini görüşürüz. Bunu bir buçuk yıla yakın bir süre önce söyledik. Bu kadar açık konuşan bir parti var mı?

Peki karşılık bulmazsak ne yapacağız? Doğal olarak bizim yapacağımız iş kendi yolumuza bakmak ve stratejimizi güçlendirecek yeni adımlar atmaktır. Ama stratejimiz değişmemiştir.

Yani siz bir aday mı çıkaracaksınız?

Aday çıkarma çalışmalarına başladığımızı da ilan ettik. Ama onu da iki sütun üzerine kurduğumuzu söyledik. Son derece açık konuşuyoruz ve ne dediğimizi de iyi biliyoruz.

Öne çıkan bir isim oldu mu?

Hayır isim değil, nitelikleri somutlaştırma çalışmasıyla ilgili bu tartışmalar kurulumuzda yürütüldü ama ittifak güçlerimiz de var. Şu anda demokrasi çevreleri dediğimiz geniş bir kesim var, onlarla da istişare ederek ana hatlarını dile getirdiğimiz adayın nitelikleri konusunu somutlaştırıyoruz. Bir yandan da bu somutlaşan niteliklere uygun isim arayışını da yürütecek bir çalışma grubu oluşturduk.

Sizin kendi adayınız haricinde mesela Kılıçdaroğlu profili bahsettiğiniz kriterlere uygun mu?

Bir defa isim konuşmuyoruz bu bir. Yöntem öneriyoruz. Altılı Masa kendi adayını belirler, bu Sayın Kılıçdaroğlu olur, başka biri olur, bunu bilmiyoruz. Doğrudan o tartışmanın bir parçası değiliz. Biz nitelikleri sayıyoruz, sürecin nasıl işlemesi gerektiğini belirtiyoruz. Ne demek bu? Belirlenen aday, bizim daha önce açıkladığımız deklarasyonumuzda tutum belgemizde temel ilkelere uygun bir şahsiyet mi, bunu taşıyabilecek bir şahsiyet mi? Bizimle doğrudan diyalog, açık müzakere ve mutabakat yöntemiyle görüşmeye gelecek mi? Mesele bu. Kim olursa olsun.

Mithat Sancar’ın gündeme dair yaptığı açıklamaların tamamı için TIKLATIN

Paylaşın

Emek ve Özgürlük İttifakı: Kendi İttifakımızla Yürüyeceğiz

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın İzmir’deki halkla buluşmasında konuşan TÖP Dönem Sözcüsü Juliana Gözen, “Hayatlarımızı karartanlara karşı, bu yol halkın yoludur. Tarihsel bir süreçteyiz. İttifakımız bu tarihsel sürecin ana öznesidir. Bu tarihseli sürecin farkındayız. Yeni bir başlangıç yapıyoruz. Hepinizin güç vermesiyle bu yolu yürüyeceğiz.” dedi ve ekledi:

“Kürtlere savaş açan kadınları katleden, çocukların özne olmadığını iktidara karşı sesimizi birleştiriyoruz. Halkın söz yetki ve karar sahibi olması için mücadele ediyoruz. Savaş, açlık, sömürü düzenine karşı gemileri yaktık. AKP karanlığı dayatıyor. Diğer yandan kurulan Millet İttifak ise tekçi, sağcı restorasyon programını önümüze koyuyor. Ne ölüme, ne de sıtmaya razı değiliz.”

Gözen, konuşmasının devamında, “Kendi ittifakımızla yürüyeceğiz. Masa başı ittifaklar kurmuyoruz. Sokaklarda meydanlarda halklarla ittifakı kuruyoruz. Toplumun ezilen ve sömürülen ittifakıyız. Geleceğimize hayatımıza sahip çıkma çağrısı yapıyoruz. Yeni bir düzeni kurmak için herkesi Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer almaya çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun (SMF) oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, İzmir halk buluşmasını “Şimdi emek ve özgürlük zamanı” sloganıyla Çiğli Belediyesi Fakir Baykurt Konferans Salonu’nda gerçekleştirdi.

Konferans salonuna, “Kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, çocuklar ve engelliler için adalet, eşitlik, özgürlük”, “Doğanın, çevrenin ve kültürel varlıkların korunması için Emek ve Özgürlük İttifakı”, “Kürt sorununda barışçıl ve demokratik çözüm için Emek ve Özgürlük İttifakı” ve “İnsanca çalışacak ve yaşanacak bir ekonomik düzen için Emek ve Özgürlük İttifakı” pankartları asıldı.

Buluşmaya, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü Sera Kadıgil, Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Hakan Öztürk, Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkan Vekili Saruhan Oluç, Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) Dönem Sözcüsü Dilşad Canbaz ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Dönem Sözcüsü Juliana Gözen, Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Poyraz da katıldı.

MA’nın haberine göre buluşmada, Kürtçe ve Türkçe ittifak programı okundu.

“İstismara karşı dur demek için varız”

İlk olarak söz alan TİP Parti Sözcüsü Sera Kadıgil: “İsmail Ağa Cemaati’ne bağlı Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı 6 yaşındayken, 29 yaşında biriyle evlendirilmiş. Bu bir çocuk istismarıdır. Bir tutuklu yok dosyada.

6 yaşındaki bir çocuk tecavüzcüye eş ediliyor. Bizlere reva gördükleri düzen bu. Bu ülkede çocuklara, kadınlara görülen reva budur. Biz niye varız? Din-Allah diye bizim çocuklara reva görülen bu sisteme karşı mücadele etmek için varız. Din adı altında kutsal aile ile istismarı meşrulaştıranlara karşı dur demek için varız.

Bu tarikatlara karşı laikliği savunacağız. Adaleti sağlamak ve istismarı yargılamak için varız. Deniz Poyraz’ı katledenleri yargılamak ve Poyraz’ın annesine adaleti sağlamak için varız. Deniz Poyraz ölümsüzdür. Siyasi tutsaklara özgürlük için varız. Öfkenizi kuşanıp yanımızda yer alın, bu sisteme karşı duralım. ‘Jin, jiyan, azadî.”

“İlk işimiz bu iktidarı göndermek olacak”

EHP Merkez Komite Üyesi Özge Akman: “Büyük sorunlar varsa, büyük çözümleri konuşmalıyız. İttifakımız bu sorunlara karşı çözüm olmak için çıktı” diyerek, ülkede derinleşen ekonomik krize işaret etti. Akman, ittifakın ekonomik krize karşı çözümlerini anlatarak, halktan yana bütçe ile mevcut sorunların çözülebileceğini aktardı.

“İlk işimiz bu iktidarı göndermek olacak. Gidecekler tıpış tıpış gidecekler. Üreten kimse yöneten de onlar olacak. Özgürlük, barış emeğimiz için yola çıkıyoruz. Güzel ve güneşli günleri barış içerisinde yaşayacağız. Biz bu iktidara ve sisteme karşı meydan okuyoruz. Yolumuz açık olsun”

“Ülkede demokrasi, bölgede barış”

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan: “Anlattığımız her bir sorun kapitalist sistemin yarattığı sorunlardır. 20 yılık AKP iktidarın etkileri yıkıcı bir şekilde sürüyor. İşçilerin kanı canı pahasını verdiği emeği görmeyen bir iktidar ekonomi krizi çözemez.

Sömürü sistemini görmeyenler demokrasiden bahsedemez. Bu sömürü sistemini tersine çevirecek olan işçi direnişi ve mücadelesidir. Emek ve Özgürlük ittifakıdır. Ülkede demokrasi, bölgede barış. Halkların kardeşliği esastır.”

“2 bloğa karşı 3’ncü yol ile alternatifiz”

HDP Grup Başkan Vekili Saruhan Oluç: “Bu ülke 2023’de bir karar verecek. Bu iktidar değişecek mi? Yoksa devam mı edecek? Ona karar verilecek. Cumhur ve millet ittifakına karşı çıkan bir yerden Türkiye’nin tüm sorunlarını çözmek için yola çıktık.

Çözme iradesine sahibiz. 2 bloğa karşı 3’ncü yol ile alternatifiz. Bu ülkede sürekli iktidar tarafından bir beka sorunu olduğu anlatılıyor. Bu ülkede beka sorunu yoktur, tek beka sorunu iktidardır. İktidar kendi bekasını korumak için her gün yaptığı politikalarla gösteriyor.

Bu iktidar Kürt düşmanlığını birinciliğini kimseye bırakmadı. Sadece ülke içinde değil dünyanın neresinde olursa olsun Kürtlere karşı savaş açtı. Rojava’yı her gün bombalıyorlar. Orada yaşayan halklar Türkiye’ye barış eli uzatmışlar. Ama bu iktidar Kürtleri öldürerek kendisini var etmek istiyor.

Emek ve Özgürlük İttifakı bu oyuna gelmeyecek, bu tuzağı boşa çıkaracak. Hiç kimse bu tuzağa gelmemelidir. IŞİD’e karşı mücadele eden, dünyanın kalbi olan Rojava’ya buradan selam gönderiyoruz. İyi ki İŞİD barbalarına karşı savaştılar. Bunu ne bizler, nede dünya unutmayacak.”

“İkitdarlarını ayakta tutmak için savaş başlatıyorlar”

SMF Dönem Sözcüsü Dilşad Canbaz: “Rojava’da bir kazanılmışlık vardı. Enternasyonal bir akıl vardı. O kolektife yönelik aynı saldırı aynı faşizm koşullarında saldırıyorlar. “Kendi iktidarını ayakta tutabilmek için bu savaş konseptini Kürtlerden başlatmak istiyor. Şunu da görmek lazım yalnızca bu iktidar değil o savaş tezkerelerini onaylayanlar da en az bu iktidar kadar sorumludur.”

“Kendi ittifakımızla yürüyeceğiz”

TÖP Dönem Sözcüsü Juliana Gözen: “Hayatlarımızı karartanlara karşı, bu yol halkın yoludur. Tarihsel bir süreçteyiz. İttifakımız bu tarihsel sürecin ana öznesidir. Bu tarihseli sürecin farkındayız. Yeni bir başlangıç yapıyoruz. Hepinizin güç vermesiyle bu yolu yürüyeceğiz.

Kürtlere savaş açan kadınları katleden, çocukların özne olmadığını iktidara karşı sesimizi birleştiriyoruz. Halkın söz yetki ve karar sahibi olması için mücadele ediyoruz. Savaş, açlık, sömürü düzenine karşı gemileri yaktık. AKP karanlığı dayatıyor. Diğer yandan kurulan Millet İttifak ise tekçi, sağcı restorasyon programını önümüze koyuyor. Ne ölüme, ne de sıtmaya razı değiliz.

“Kendi ittifakımızla yürüyeceğiz. Masa başı ittifaklar kurmuyoruz. Sokaklarda meydanlarda halklarla ittifakı kuruyoruz. Toplumun ezilen ve sömürülen ittifakıyız. Geleceğimize hayatımıza sahip çıkma çağrısı yapıyoruz. Yeni bir düzeni kurmak için herkesi Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer almaya çağırıyoruz” diye konuştu.

Buluşma, slogan, alkış ve çekilen halaylar eşliğinde son buldu.

Paylaşın

Sırrı Süreyya Önder, Selahattin Demirtaş’ı Doğruladı: Süreçte…

Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Abdullah Öcalan’ın yerine geçmem teklif edildi” iddiasını doğruladı: Süreçte bir görüşme talebi olduğu doğrudur. Görüşmenin başlığı sürecin ve tarafların rol ve işlevlerine; ve genel gidişatın değerlendirilmesine dairdir. 

Sırrı Süreyya Önder, halktv.com.tr yazarı İsmail Saymaz’la Demirtaş’ın MİT Başkanı Fidan’ın kendisiyle görüşmek istediğini açıklaması hakkında konuştu.

Demirtaş’ın iddiasını Önder’e sorduğunu belirten Saymaz, “2014’te oluyor bu olay. 2014’te MİT’in İmralı görüşme heyetinde yer alan Sırrı Süreyya Önder üzerinden Selahattin Demirtaş’a böyle bir haber gönderdiği iddia ediliyor. Bu iddiayı dile getiren Demirtaş’ın kendisi. Demirtaş diyor ki ‘tarih vermiyor ama 2014 yılında Sırrı Süreyya Önder üzerinden çözüm sürecinin lideri sen ol diye bana haber gönderdi ve ben bunu reddettim'” ifadelerini kullandı.

Önder: Bu meseleyi konuşacak hukuki ve demokratik düzlem kalmadı

Önder’i yayına da davet ettiğini belirten Saymaz, Önder’in bu teklifi reddettiğini söyledi. Önder’in “Türkiye’de bu meseleyi konuşacak hukuki ve demokratik düzen kalmadı. Ne söylenirse söylensin işin spekülasyon boyutuyla ilgileniliyor. Oysa bizim çözülmesi gereken koca bir sorunumuz var. Buna spekülasyonla değil çözümü gerçekleştirecek bir perspektifle bakmak gerekiyor. Maalesef böyle bir perspektif yok. Bu yüzden katılamıyorum” dediğini aktaran Saymaz şunları söyledi:

“Dönemin arka planı şöyle; 2014 yılı MİT ile Öcalan arasında görüşmeler sıklaşmış, tutanaklar var. Arada bir heyet var; İmralı heyeti; Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan, İdris Baluken, Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk. O kadar iç içe geçmiş ki süreç Öcalan-MİT görüşmesi o kadar iç içe geçmiş ki HDP o görüşme sürecinde kuruluyor. MİT görevlisinin de bulunduğu masada HDP kuruluyor, HDP’nin adını Öcalan veriyor. Adaylar yerel seçimde bulunuyor, MİT görevlisi de masada o da ‘iyi olmuş’ falan diyor. Hiçbir şeyden haberimiz yoktu diyenler duysun bunu. HDP’nin ismi konulurken MİT görevlisi de o masadaydı.

O günlerden bir gün Selahattin Demirtaş bir seyahate gidecek o esnada Sırrı Süreyya Önder üzerinden bir görüşme talebi iletiliyor. Benim duyduğum kadarıyla Demirtaş, kendisinin partisinin eş başkanı olduğunu MİT ile böyle görüşmesinin doğal görülemeyeceğini söyleyerek reddediyor.”

Önder görüşme talebini doğruladı

Saymaz, Sırrı Süreyya Önder’in şu ifadeleri kullandığını aktarıyor:

“Süreçte bir görüşme talebi olduğu doğrudur. Görüşmenin başlığı sürecin ve tarafların rol ve işlevlerine; ve genel gidişatın değerlendirilmesine dairdir. Selahattin Bey de İmralı heyetinin yeterince görüştüğünü ve bir eş başkan olarak kendisinin çok hayati bir gündem olmadıkça görüşmesinin ahlaki olarak yanlış, siyaseten de doğru olmayacağını belirtmiştir.”

“Öcalan Demirtaş’ın MİT ile görüşmemesine kızıyor”

Saymaz “Bunun üzerine İmralı heyeti Abdullah Öcalan ile görüşmeye gidiyor. Benim duyduğum kadarıyla Öcalan Demirtaş’ın MİT ile görüşmemesine kızıyor, öfkeleniyor. Bu yüzden bu sürecin sonunda Demirtaş İmralı görüşme heyetinden çıkarılıyor ve bir daha görüşmeye gidemiyor diye biliyorum. Demirtaş da -iddia o ki-; bu teklifi reddetmesi üzerine Öcalan’ı kendisine karşı doldurduklarını düşünüyor” dedi.

Paylaşın

Selahattin Demirtaş’tan “Hakan Fidan’dan Öcalan Teklifi” Açıklaması

Selahattin Demirtaş, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın görüşme talebi ve ‘Çözüm Süreci’ndeki rolü üzerine yapılan teklifle ilgili yaptığı açıklamada, “Siyaseten de ahlaken de uygunsuz bir teklifti. Dolayısıyla zaten Öcalan ile açık bir görüşme trafiği sürerken beni öne çıkarma anlamına gelebilecek böylesi bir girişimi hiç düşünmeden reddettim” dedi ve ekledi:

“Bu girişim, Çözüm Sürecini sabote etmekten başka hiçbir işe yaramazdı ve görüştüğünüz muhataplarınıza karşı samimiyetsizlik, iki yüzlülük anlamına gelirdi. Benim böyle bir oyunun parçası olmam mümkün değildi.”

Edirne F Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan, eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Halk TV Ankara temsilcisi Özlem Akarsu Çelik’in sorularını yanıtladı.

Özlem Akarsu Çelik, Demirtaş’ın, dün (1 Aralık) görülen Kobani davasındaki savunmasından basına yansıyan bölümlere ilişkin sorular sordu.

Bugün Halk TV’de yayımlanan “Ankara’dan” adlı programının yayımladığı sorular ile Demirtaş’ın yanıtları şöyle:

“Talep, 2014 seçimi sonrasında geldi”

MİT Müsteşarı Hakan Fidan sizinle hangi tarihte görüşmek istedi? Bu görüşmede size, Öcalan’ın yerine geçme teklifi mi yapılacaktı? Görüşme talebini niçin reddettiniz?

Aslında tüm bu soruların yanıtlarını, dünkü duruşmadaki savunmamda detaylarıyla anlattım. Ancak ne yazık ki, savunmamın basına yansıyan kısımları son derece eksik ve yetersiz oldu.

Sözünü ettiğim görüşme talebi, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında, İmralı Heyeti Üyesi Sırrı Süreyya Önder aracılığıyla bana iletilmişti. Hatırlarsınız, o dönem Çözüm Süreciydi ve İmralı Heyeti, Hükümet yetkilileri ve MİT Müsteşarı ile sık sık bir araya geliyordu.

Siyaseten de ahlaken de uygunsuz bir teklifti. Dolayısıyla zaten Öcalan ile açık bir görüşme trafiği sürerken beni öne çıkarma anlamına gelebilecek böylesi bir girişimi hiç düşünmeden reddettim.

Bu girişim, Çözüm Sürecini sabote etmekten başka hiçbir işe yaramazdı ve görüştüğünüz muhataplarınıza karşı samimiyetsizlik, iki yüzlülük anlamına gelirdi. Benim böyle bir oyunun parçası olmam mümkün değildi.

“PKK liderliği teklifi değildi”

Demokratik siyasetteki bir lider nasıl silahlı örgütün başına geçebilir? Siz kabul etseydiniz bile Öcalan ve Kandil buna nasıl ikna edilecekti?

PKK liderliği teklifinden söz etmiyorum elbette, bu çok absürt olurdu tabii ki. Çözüm Sürecinde, muhataplık açısından Öcalan’ın yerine rol almaktan söz ediyorum. Yoksa benim silahlı bir örgütün liderliğini, yöneticiliğini yapmam teklifi değildi.

“Hiçbir devlet yetkilisiyle temasım olmadı”

Altı yıldır bir cezaevi hücresinden etkili bir siyasetçi olmayı sürdürüyorsunuz. Benzer teklifler cezaevindeyken de yapıldı mı?

Cezaevinde olduğum ilk günden bugüne kadar hiçbir devlet yetkilisiyle doğrudan veya dolaylı hiçbir temasım, mesajlaşmam ya da iletişimim olmadı. Bunu kesin ve net olarak herkesin bilmesi lazım.

Öcalan ile görüşme talebiyle yaptığınız başvuruya olumlu yanıt alırsanız kendisine ne diyeceksiniz?

Bütün bu olup biten gelişmeleri değerlendirip kendisini dinlemeyi ve kendi görüşlerimi onunla paylaşmayı düşünüyorum.

Tabii ki böyle bir görüşme imkanı verilirse şartlarımdan biri olarak, mutlaka hücre arkadaşım Adnan Selçuk Mızraklı’nın gözlemci olarak hazır bulunmasını isteyeceğim. Nihayetinde tarihe mal olacak bir görüşmeyi tek başıma yaparak manipülasyonlara açık hale getirmem söz konusu olamaz.

İzin verirler mi emin değilim ama umarım bu görüşme gerçekleşir ve diyaloğu öne çıkararak çatışma seçeneğinin bertaraf edilmesine katkı sunabiliriz. Özgür günlerde görüşmek dileğiyle selamlarla, sevgiyle.

Paylaşın

HDP’li Günay: İktidar Savaş Siyasetini Seçim Arifesinde Tırmandırıyor

Partisinin genel merkezinde açıklamalarda bulunan HDP Sözcüsü Ebru Günay, “AKP-MHP ittifakı, özellikle 2015 yılından bu yana derinleştirdiği savaş siyasetini, savaş ve çatışma konseptini her seçim arifesinde tırmandırıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’ye, Rojava halklarına karşı hazırlıkları yapılan kara saldırısı, iktidarın savaştan beslenmeye yönelik siyasetinin bir parçasıdır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu savaş elbette iktidarın yıllardır sürdürdüğü ve artık gizlemeye gerek duymadığı Kürt düşmanlığı politikasının da ürünüdür. Kürtlerin varlığına, haklarına ve kazanımlarına dönük bir savaştır.”

Günay, açıklamasının devamında, “Bu savaş Kuzey ve Doğu Suriye halklarının on yılı aşkındır dişiyle, tırnağıyla, büyük insani kayıplar ve ağır bedellerle inşa ettiği devrimi, halkların bir arada eşit ve özgür yaşamını temel alan yeni yaşamı yok ederek, buraları tekrar savaş cenderesine alıp kirli işbirlikleri yaptığı insanlık düşmanı çetelere teslim etmek istediği bir savaştır” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, partinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Günay, şunları söyledi:

“AKP-MHP ittifakı, özellikle 2015 yılından bu yana derinleştirdiği savaş siyasetini, savaş ve çatışma konseptini her seçim arifesinde tırmandırıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’ye, Rojava halklarına karşı hazırlıkları yapılan kara saldırısı, iktidarın savaştan beslenmeye yönelik siyasetinin bir parçasıdır.

Bu savaş elbette iktidarın yıllardır sürdürdüğü ve artık gizlemeye gerek duymadığı Kürt düşmanlığı politikasının da ürünüdür. Kürtlerin varlığına, haklarına ve kazanımlarına dönük bir savaştır.

Bu savaş Kuzey ve Doğu Suriye halklarının on yılı aşkındır dişiyle, tırnağıyla, büyük insani kayıplar ve ağır bedellerle inşa ettiği devrimi, halkların bir arada eşit ve özgür yaşamını temel alan yeni yaşamı yok ederek, buraları tekrar savaş cenderesine alıp kirli işbirlikleri yaptığı insanlık düşmanı çetelere teslim etmek istediği bir savaştır.

Buralar, çetelerin elinde olsaydı iktidarın bir derdi olmayacak, aksine bu çetelerle her türlü kirli işbirliği yürütülecekti. Mesele Kürtler olunca iktidarın yok etme ve emperyal politikaları depreşiyor.

“Kürtler şahsında topluma açılan bir savaş”

Bu savaşın bir diğer önemli yüzü de şudur; bu savaş Kürtler şahsında tüm topluma açılan, tüm toplumu teslim almaya dönük büyük bir savaşa dönüşmüştür.

İktidar, bu savaşı iç siyaseti dizayn ederek seçimleri kazanma ve iktidarını korumaya dönük bir strateji olarak yürütmektedir.

Bir kez daha iktidar seçim kampanyasının startını savaş uçaklarıyla, ölüm ve yıkımla vermiştir. Dolayısıyla bugün iktidarın savaş politikalarına destek veren, her seferinde savaş ve ölüm siyasetinin arkasına dizilen tüm kesimler iktidarın seçim kampanyasına da destek verdiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

“Taksim saldırısının üzerini karartıyor”

Şimdi bu saldırıyı haklı çıkarmak için, Taksim saldırısını aydınlatmak yerine üzerini karartarak bütün soru işaretlerine rağmen gerekçe yapıyorlar.

Çıkıp ‘Sınır ötesi harekâtlar yürüttüğümüz yerlerde kimsenin kökenine, inancına, mezhebine, meşrebine göre ayrımcılık yapmayız. Hiçbir yere öldürmek, yıkmak, yok etmek için gitmedik, gitmeyiz’ diyebiliyorlar. Utanmadan ve sıkılmadan. Bu aynı zamanda bir ikrardır, savunma ruh halidir.

Çünkü işgal edilen her yerde Kürt, Arap, Ermeni, Süryani insanlar katlediliyor. ÖSO, IŞİD, El Kaide çetelerinin cinayet, gasp ve yağma görüntülerini bütün dünya canlı yayınlarda izliyor. Efrîn’de çeteleriniz etnik temizlik ve birçok insanlık suçu işledi ve işlemeye devam ediyor.

“Savaş ve ölüm siyasetine teslim olmayacağız”

Biz HDP olarak, bu ülkenin demokratik kamuoyuna, ezilen, sömürülen tüm halkımıza bir kez daha sesleniyoruz; AKP-MHP ittifakının sürdüğü ve seçim arifesinde tırmandırdığı bu savaş ve ölüm siyasetine asla teslim olmayacağız.

Savaş karşıtı, toplumsal barışı tesis etme siyaseti bizim temel mücadelemizdir. AKP-MHP iktidarının başlattığı, diğerlerinin ortak olduğu bu ölüm siyasetine karşı engel olmaya, halkımızla birlikte ölüme karşı yaşamı savunmaya devam edeceğiz. Girdiğimiz seçim sürecinde de aday belirlemede, seçim stratejimize kadar her adımda bu ilke ile hareket edeceğiz.”

Paylaşın

Demirtaş, Abdullah Öcalan’la Görüşmek İçin Bakanlığa Başvurdu

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, İmralı Cezaevi’nde bulunan Abdullah Öcalan ile SEGBİS ((Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi)) yoluyla görüşme başvurusunda bulunduğunu açıkladı.

Haber Merkezi / Öcalan’a uygulanan tecridin Türkiye’deki “kaotik ortamı” beslediğini ve “gerilimi giderek tırmandırdığını” belirten Demirtaş’ın Adalet Bakanlığı’nda Çarşamba günü verdiği dilekçede şu ifadeler yer aldı:

“Bilindiği üzere Abdullah Öcalan, Bakanlığınıza bağlı İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevinde yirmi üç yıla yakındır tek kişilik hücrede ve tecrit koşullarında tutulmaktadır. Kendisi, yirmi ayı aşkın süredir ailesi ve avukatları ile hukuka aykırı şekilde, görüş hakkından mahrum bırakılmıştır. Oysa geçmiş yıllarda, kendisinin dışarıyla temas kurabildiği dönemlerde Türkiye’de toplumsal barış ve demokratik çözüm umutları her seferinde büyümüş ve toplum nefes alabilmiştir.

Şu anda ülkede derin bir yoksulluk, ekonomik kriz ve sosyal bunalımlar yaşanırken hükümetin içeride ve dışarıda sürdürdüğü çatışma ve gerilim politikası büyük kayıplara, acılara yol açmaktadır. Halkın en büyük beklentisi bu hatalı politikalardan bir an önce vazgeçilmesi; yoksulluğun, işsizliğin son bulacağı bir barış ve huzur ortamının sağlanmasıdır.

Ancak birçok hatalı politikanın yanında İmralı Cezaevinde Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit de bu kaotik ortamı beslemekte, gerilimi giderek tırmandırmaktadır.

Bakanlığınızın zaten hukuka aykırı olan bu uygulamayı sonlandırmasının tüm Türkiye için daha hayırlı olacağına inanıyorum. Ülkenin her bir evladı paha biçilmez kıymetteyken göz göre göre feda edilmelerine sessiz veya izleyici kalmak, demokratik siyasete ve barışa inanan hiç kimse için ahlaklı bir tavır olmaz, olamaz.

İmralı Cezaevinde uygulanan politikalara kalıcı şekilde son verilmesi için avukat ve siyasetçi kimliğimle, bulunduğum Edirne F Tipi Cezaevinden, SEGBİS marifetiyle Abdullah Öcalan ile görüşmeyi, sonrasında da kendisinin, ailesi ve avukatları ile düzenli görüşebilmesinin sağlanmasını talep ediyorum.

Hukuka, adalete, toplumsal barışa ve sorunların diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğine inanan bir siyasetçi sorumluluğuyla yaptığım bu başvurunun olumlu karşılanmasını umuyor, diliyorum.”

HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile Parti Sözcüsü Ebru Günay ve Abdullah Öcalan’ın HDP Şanlıurfa Milletvekili olan yeğeni Ömer Öcalan da geçen ay PKK lideriyle görüşmek için Adalet Bakanlığına başvuruda bulunmuştu. Ancak bu başvuruya henüz bir yanıt verilmediği öğrenildi.

HDP Sözcüsü Günay, Mezopotamya Ajansı’na verdiği röportajda Öcalan’ın dış dünya ile teması “önemli” olduğu için görüş başvurusunda bulunduklarını belirtirken “Tam bağımsız heyetlerin gitmesini, avukatların görüşmesini, siyasi heyetlerin gitmesini önemsiyoruz” dedi.

Öcalan’ın görüşlerinin kamuoyuna ulaşmaya başladığı andan itibaren “çok daha başka bir siyasetin konuşulacağını” savunan Günay, AKP’nin kendini savaş siyasetiyle ayakta tutmaya çalıştığını, bunun karşısında bir ortak barış hattı oluşturulması gerektiğini kaydetti. Bu nedenle “Öcalan’ın sesine ihtiyaç olduğunu” söyleyen Günay, “Çünkü bir çözüm siyasetinin, demokratik siyasetin, demokratik ulus felsefesinin dinamiklerinin tamamının yeniden toplumla buluşmasının zamanı” diye ekledi.

Paylaşın

Sancar: Altılı Masa’nın Anayasa Değişikliği Önerisi Eksik Ve Zayıf

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Altılı masa dün bir anayasa değişikliği taslağı önerisi sundu. Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemini lağvetmeye, parlamenter sistemi yeniden yürürlüğe koymaya yönelik bir öneri bu. İçinde elbette pek çok olumlu madde var. Biz de orada öngörülen yargı bağımsızlığını ve Meclis’in güçlendirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ancak toplamına baktığımızda bu önerinin gerçek ve güçlü bir demokrasi için eksik ve zayıf kaldığını görebilirsiniz.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bir tür tamir programı ortaya koyuyor bu öneri. Neyin tamiratı? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yürürlüğe girdikten sonra yaşanan tahribatların onarılması. Hedef bu. Peki, sürekli kriz ve çatışma üreten sistemin kendisine dönük bir dönüştürme, bir değişiklik iradesi var mı? Ne yazık ki o iradeyi göremiyoruz. Geçmişi belli düzenlemeleri geleceğin vaadi olarak sunmak bir çıkış değildir. Demokratik, çoğulcu, katılımcı yeni bir demokratik sistemdir Türkiye’nin ihtiyacı. Bu da 2’nci yüzyılında demokratik cumhuriyete geçişle mümkün olabilir.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar partisinin haftalık grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi:

“Tahir Elçi başta olmak üzere tüm karanlık cinayetleri aydınlatarak, sorumlularıyla ve bunu yaratan sistemle hesaplaşarak ortak demokratik bir geleceği ve adalete güveni sağlayabiliriz. Bunun başka yolu yok. Elçi cinayetinin öncesinde ve sonrasında yaşanan gelişmelerle birlikte cinayetin yarattığı tahribatın boyutunu tespit için Meclis Araştırması açılmasını bugün teklif ediyoruz. Parlamentoyu da göreve çağırıyoruz. Gelin bir komisyon kuralım ve cinayeti aydınlatma, karanlığı dağıtma yolunda hep birlikte çalışalım.

Kadınlar erkek şiddetine karşı çıktıkları günde bir kez daha devlet şiddetine maruz kalıyor. Yüzlerce kadın gözaltına alınıyor. İstanbul’daki yürüyüşte kadın yoldaşlarımdan Dirbent Türker’in ayağını kırıyor. 200’e yakın kadın gözaltına alınıyor. Şırnak’ta da Barış Annesi Nebahat İşçi’nin kolu, boşandığı erkekten gördüğü şiddete karşı katıldığı 25 Kasım yürüyüşünde polis şiddeti sonucu yerinden çıkıyor.

Şebnem Korur Fincancı Hocanın portresini alana almadılar. Çünkü Kürtçeye de tahammülleri yok, Şebnem Hocanın posterinden dahi korkuyorlar. Çünkü Şebnem Hocanın sesinden ve mücadelesinden ödleri kopuyor. O nedenle Şebnem Hoca rehin tutuluyor. Bakın cezaevinde gönderdiği mesajda ne diyor: “Biz kadınlar evde, sokakta, işyerinde, hücrede kadınlar için, özgürlüğümüz için hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz.”

3 Aralık Dünya Engelliler Günü yaklaşıyor. HDP olarak, yeni yaşam mücadelesinde engelli hakları için yürütülen çalışmaların çok değerli ve önemli olduğunu hep söylüyoruz. Buna yürekten inanıyoruz. Engelliler için yeni bir yaşam mümkündür. Engelliler Komisyonumuzun hazırladığı Engelliler Manifestosu sistematik ayrımcılığın, ötekileştirmenin, ertelenen erişilebilirliğin ve sunulmayan kamu hizmetlerinin çözülmesi için geleneksel yaklaşımları kökten çözmeyi öneriyor. HDP ilkesel olarak engellilere yönelik tüm hizmetlerin kamusal, parasız, anadilinde ve erişilebilir olmasını savunuyor.

Savaş politikaları ile ayrıştırma ve kutuplaştırma anlayışı, şiddeti günlük yaşamın sıradan bir olgusu haline getirmiştir. Kadına, emekçiye şiddet normal ve meşru! Cezasızlık politikaları da bunları teşvik ediyor. Geçen hafta yaşadığımız hayvanlara karşı şiddet de bundan ayrı tutulamaz. Öyle bir zihniyet ki bütün canlıları ancak şiddetle kontrol altında tutabileceğini, bütün sorunları ancak şiddetle bastırabileceğini düşünüyor. Bu zihniyet hayvan haklarına saldırının da temelinde yatıyor.

“İktidar ile toplumun keskin bir ayrım içinde olduğu bir süreci yaşıyoruz”

Konya’da bir barınakta hayvanlara karşı korkunç şiddetin görüntülerini izledik. Sokakta insanlara şiddet, çocuğa şiddet, kadına şiddet, emekçiye şiddet, ağaca, dereye, doğaya şiddet ve hayvanlara karşı acımasız insafsız bir şiddet. Bir şiddet toplumu yarattı bu iktidar. Ve bu kültür ve ortam iktidarın bir yönetme biçimi olarak uygulanıyor. İktidar ile toplumun keskin bir ayrım içinde olduğu bir süreci yaşıyoruz.

Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik operasyonların iki temel hedefi var. Bunu bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Stratejik hedef Kürtleri statüsüz bırakmak ve Kürtlerin kazanımlarını yok etmek üzerine kuruludur. Bu iktidar da kendisinden önce gelen iktidarların yaptığı devlet zihniyetini, Kürtlere karşı klasik devlet aklını sürdürüyor. Kürtler nerede bir kazanım elde etse bunu kendilerine karşı bir beka sorunu olarak topluma yansıtmaya ve kabul ettirmeye çalışıyorlar. O nedenle bu operasyonların altında yatan anlayış Kürt karşıtlığı ve düşmanlığıdır. Bunu teslim etmeden savaş politikalarının kullanılmak istendiği diğer alanları ve amaçları da yeterince kavrayamayız.

Kara operasyonu başlatırlarsa kiminle yapacaklar, müttefikleri kim? ÖSO çeteleri. Kim bunlar? Suriye’de yıllardır insanlık suçu işlediklerini uluslararası kuruluşların ve çıplak gözle gözlem yapanların dile getirdiği bir gerçek. Bunlarla işbirliğinin Suriye halklarına ve Türkiye halklarına hangi faturaları çıkaracağını öngörmek bu kadar zor mu? Ne için bütün bu kirli oyunlar? Bütün bu kirli oyunlar mevcut iktidarı sürdürmek, iktidarın kurmakta olduğu rejimi yerleştirmek içindir.

Taksim saldırısını da çeşitli karartmalarla bir bahaneye dönüştürdüler. Taksim’deki o vahşi saldırıyla ilgili pek çok bilgi ve veri ortaya saçılıyor. Bunların büyük kısmı ve neredeyse tamamı Suriye’deki çetelerle, hatta IŞİD ile bağlantıya işaret ederken bunların üstü karartılıyor. MHP’nin bir ilçe başkanı ile fail olarak gösterilen şahıs arasında telefon konuşması tespit edildi ve derhal gündemden düşürüldü. Ortada bir karanlık senaryo var. Bu karanlık senaryo da bugünü esir alma, geleceği zapt etme amaçlı bir operasyondur. Buna karşı açık ve net söz söylemeden, bu karanlığı aydınlatma konusunda cesur bir tutum takınmadan, bu iktidara karşı diğer alanlarda da yürütülecek mücadele inandırıcı olmayacaktır.

“Franco yönetimi tesis etmek istiyorlar”

Bu seçim iktidar için aynı zamanda kurmakta olduğu rejimi yerleştirme dönemecidir. Bu rejim de merkezinde tek adamın olduğu, totaliter unsurlarla bezenmiş, milliyetçi, devletçi, İslamcı bir rejimdir. Böylece bir tür Franco yönetimi tesis etmek istiyorlar. İşte bu rejimi bunun için son önemli viraj olarak görüyorlar.

Diğer muhalefet partileri ne yapıyor? Bir defa savaş politikalarının arkasına dizilerek iktidarın çizdiği oyun sahasından ayrılamıyor. Bu başlı başına büyük bir çıkmaz oluşturuyor bizim dışımızda kalan muhalefet için. O oyun sahasında kalarak topluma özgür, demokratik ve aydınlık bir gelecek vaat edemezsiniz. Bunu sözde dile getirseniz bile inandırıcı olamazsınız. Bizler ise bir demokratik cumhuriyet hedefi koyduk önümüze. Bunu en geniş demokratik güçlerle gerçekleştirmek için mücadelemizi ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

6’lı masa dün bir anayasa değişikliği taslağı önerisi sundu. Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemini lağvetmeye, parlamenter sistemi yeniden yürürlüğe koymaya yönelik bir öneri bu. İçinde elbette pek çok olumlu madde var. Biz de orada öngörülen yargı bağımsızlığını ve Meclis’in güçlendirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ancak toplamına baktığımızda bu önerinin gerçek ve güçlü bir demokrasi için eksik ve zayıf kaldığını görebilirsiniz. Bir tür tamir programı ortaya koyuyor bu öneri. Neyin tamiratı? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yürürlüğe girdikten sonra yaşanan tahribatların onarılması. Hedef bu. Peki, sürekli kriz ve çatışma üreten sistemin kendisine dönük bir dönüştürme, bir değişiklik iradesi var mı? Ne yazık ki o iradeyi göremiyoruz. Geçmişi belli düzenlemeleri geleceğin vaadi olarak sunmak bir çıkış değildir. Demokratik, çoğulcu, katılımcı yeni bir demokratik sistemdir Türkiye’nin ihtiyacı. Bu da 2’nci yüzyılında demokratik cumhuriyete geçişle mümkün olabilir.

Muhalefetin bu programı için elbette pek çok şey söylenebilir. Bu, ancak seçimlerden sonra gerekli Meclis çoğunluğu oluşursa resmileşebilecek bir öneri. Ancak seçime kadar ne yapmak gerekir, seçime giden yolda ne yapmak gerekir sorusunun cevabı burada maalesef yok. Eğer amaç güçlü bir toplumsal sözleşme, kapsayıcı bir uzlaşma ve mutabakat oluşturmak ise seçim sürecinin de bu şekilde kavranması gerekiyor.

6’lı Masaya da bütün toplumsal muhalefete ve demokrasi güçlerine de çağrımızdır; önerileri elbette tartışırız, elbette olumluya olumlu, iyiye iyi deriz ama eksiği yanlışı söylemekten de sakınmayız. Hakiki ortaklık, sahici dönüşüm iradesi ve gerçek bir müzakere ancak bu zeminde yürür. Biz toplumun tüm kesimleriyle özgürlükçü ve eşit yurttaşlığa dayalı bir gelecek istiyoruz. Bütün halkların özgür, inançların eşit olduğu, emekçilerin adil bir yaşam sürdükleri, kadınlar için özgür ve eşit bir geleceğin kurulduğu, gençlerin bugünden hayatın gerçek sahipleri olarak kabul edildiği, bütün dezavantajlı toplum kesimlerinin eşit olduğu bir gelecek istiyoruz. Bunun adına da özgürlükçü eşitlikçi demokratik cumhuriyet diyoruz. Alternatif budur, çözüm biziz.”

Paylaşın