Türkiye’nin Dış Borcu 475,8 Milyar Dolar

Haziran sonu itibarıyla Türkiye’nin brüt dış borcu 475,8 milyar doları olurken, borcun milli gelire oranı ise yüzde 46,5 oldu. Aynı tarihte, Türkiye’nin net dış borcu ise 267,7 milyar dolar oldu. Net dış borcun milli gelire oranı yüzde 26,2 oldu.

Haber Merkezi / Haziran sonu itibarıyla hazine garantili dış borç 15,5 milyar doları olarak kayıtlara geçti.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, 30 Haziran 2023 itibarıyla brüt ve net dış borç stoku, Hazine garantili dış borç stoku ve kamu net borç stoku ile Avrupa Birliği (AB) tanımlı genel yönetim borç stoku verilerini açıkladı.

Hazine’den yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“‘Türkiye Brüt Dış Borç Stoku’, 30 Haziran 2023 tarihi itibarıyla 475,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı ise yüzde 46,5 olmuştur. Aynı tarihte, ‘Türkiye Net Dış Borç Stoku’ ise 267,7 milyar dolar olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı yüzde 26,2 olmuştur.

‘AB Tanımlı Genel Yönetim Borç Stoku’, 30 Haziran 2023 tarihi itibarıyla 6.530 milyar TL olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı yüzde 34,0 olmuştur. Aynı tarihte, ‘Kamu Net Borç Stoku’ ise 3.883 milyar TL olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı yüzde 20,2 olmuştur.

Hazine garantili dış borç stoku 30 Haziran 2023 tarihi itibarıyla 15,5 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.”

Paylaşın

Bakan Şimşek’ten “Enflasyon” Mesajı: Sabırlı Olmalıyız

 “Doğru yoldayız. Güvenin geri döndüğüne dair güçlü kanıtlar var. Ancak sabırlı olmalıyız, hala zorlu bir süreçteyiz” diyen Bakan Şimşek, “Enflasyon beklentilerini sıfırlamak için güvene ihtiyacınız var” dedi.

Şirketlerin ve bankaların dış kaynak erişimlerine de değinen Şimşek “Biz ilerleme kaydettikçe şirketlerin ve bankaların uluslararası sermaye piyasalarına erişimleri iyileşecek, bu kritik bir konu. Bu noktadan sonra işimiz daha çok kolaylaşacak” değerlendirmesini yaptı.

Seçimler sonrası tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanan Mehmet Şimşek, Londra merkezli uluslararası ekonomi gazetesi Financial Times’a konuştu.

Financial Times röportajı “Türkiye Maliye Bakanı zorlu koşulların tersine dönmesinin zaman alacağını söyledi” başlığıyla okuyucularına sundu.

Bakan Şimşek “ekonomiyi yeniden dengelemeyi ve iç talebi yumuşatmayı” hedeflediklerini belirterek politika değişimi süreci için sabırlı olunması gerektiğini belirtti.

Mehmet Şimşek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni ekonomi politikalarına destek verdiğinin altını çizerek, “Doğru yoldayız. Güvenin geri döndüğüne dair güçlü kanıtlar var. Ancak sabırlı olmalıyız, halen zorlu bir süreçteyiz” dedi.

Haziran ayında göreve gelmesinden bu yana uluslararası medyaya verdiği ilk röportajda Mehmet Şimşek, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın emriyle yıllarca sürdürülen geleneksel olmayan ekonomi politikalarının ardından “ekonomiyi yeniden dengelemeye ve iç talebi yumuşatmaya” çalıştığını söyledi.

Gelecek yılın ortalarına kadar enflasyonun “geçiş sürecinde” olacağını belirten Şimşek miktarsal sıkılaştırma tedbirleriyle birlikte finansal koşulların TCMB politika faizinin işaret ettiğinden daha fazla sıkı olduğunu belirtti.

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, “Enflasyon beklentilerini sıfırlamak için güvene ihtiyacınız var” diye konuştu.

Paylaşın

Bakan Şimşek’ten Faiz Kararı Sonrası Tek Cümlelik Yorum

Merkez Bankası’nın 500 baz puan artışla faizi yüzde 30’a çekmesi sonrası Türkçe ve İngilizce mesaj yayımlayan Bakan Şimşek “Attaining price stability is our priority (Fiyat istikrarı en büyük önceliğimiz)” dedi. 

Haber Merkezi / Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), üst üste dördüncü kez faiz yükseltti. Ağustos ayında faizi yüzde 17,5’ten yüzde 25’e çıkaran Merkez, eylülde faizi 500 baz puan artırdı.

Faiz kararına ilişkin değerlendirmede bulunan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabından Türkçe ve İngilizce yaptığı paylaşımda, “Attaining price stability is our priority (Fiyat istikrarı en büyük önceliğimiz)” dedi.

Merkez’den parasal sıkılaştırma sürecinin devamı vurgusu

Öte yandan Merkez Bankası’ndan yapılan açıklamada, Kurul’un “dezenflasyonun en kısa sürede tesisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanması ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması için parasal sıkılaştırma sürecinin devamına” verdiği vurgulandı.

Enflasyonun Temmuz ve Ağustos aylarında öngörülenin üzerinde gerçekleştiği belirtilen açıklamada, “Yurt içi talepteki güçlü seyir ve hizmet fiyatlarındaki katılık devam ederken, petrol fiyatlarındaki artış ve enflasyon beklentilerinde süregelen bozulma enflasyonda ilave yukarı yönlü baskı oluşturmaktadır” denildi. Bu unsurların enflasyonun yıl sonunda Enflasyon Raporu’ndaki tahminlerin üzerinde olacağına işaret edildi. Merkez Bankası, Temmuz ayında 2023 yılı enflasyon tahminini yüzde 58’e yükseltmiş, 2024 yıl sonu tahminini ise yüzde 33 olarak güncellemişti.

“Son dönemde etkili olan ücret ve kur kaynaklı maliyet yönlü baskılar ile vergi düzenlemelerinin ise enflasyona önemli ölçüde yansıdığı ve aylık enflasyonun ana eğiliminde düşüşün başlayacağı değerlendirilmiştir” denilen açıklamada, Para Politikası Kurulu “parasal sıkılaştırma adımlarının etkisiyle, dezenflasyonu 2024 yılında Rapor’daki patika ile uyumlu şekilde tesis etmekte kararlıdır” ifadesine yer verildi.

Faiz indirme sürecine 27 ay sonra son verilmişti

Merkez Bankası, Hafize Gaye Erkan’ın göreve atanması sonrası faiz indirimi sürecine 27 ay sonra son vermiş, son 3 PPK toplantısında politika faizini yüzde 16,5 artırmıştı.

Politika faizi, Haziran ayında 650 baz puan artışla yüzde 15’e, Temmuz ayında ise 250 baz puan artışla yüzde 17,50’ye yükseltmişti. 24 Ağustos’ta yapılan toplantıda ise politika faizi, piyasa beklentilerinin üzerinde 750 baz puanlık artışla yüzde 17,5’ten yüzde 25’e çıkartılmıştı.

Anadolu Ajansı (AA) Finans’ın 19 ekonomistin katılımıyla yaptığı ankette 500 baz puan artış beklentisi öne çıkmıştı. Anket sonuçlarına göre, 250 ile 600 baz puanlık bir artırım öngören ekonomistlerin politika faizi beklentileri yüzde 27,50 ile yüzde 31, yıl sonu politika faizi beklentileri ise yüzde 35 ile 45 arasında yer alıyordu.

Ekonomistlerin yıl sonu politika faizi beklentilerinin medyanı ise yüzde 36 olmuştu. Reuters anketine katılan 16 ekonomist de Merkez Bankası’ndan 500 baz puanlık artış bekliyordu. Tahminler yüzde 27,5 ile yüzde 31 bandında yer alıyordu.

Bloomberg HT’nin anketine katılan 19 kurumun medyan beklentisi de, politika faizinin bugün 500 baz puan artırılarak yüzde 30’a yükseltilmesi yönündeydi. Eylül ayı faiz anketinde; maksimum beklenti yüzde 30, minimum beklenti ise yüzde 27,5 olmuştu.

Ankette 2023 yıl sonu için medyan faiz beklentisi yüzde 35 seviyesinde gerçekleşmişti. 2023 yıl sonuna ilişkin maksimum beklenti yüzde 40, minimum beklenti ise yüzde 30 olmuştu.

Paylaşın

Hazine’nin Borcu 5 Trilyon 880 Milyar Liraya Yükseldi

Merkezi yönetim brüt borç stoku, ağustos sonu itibarıyla 5 trilyon 880 milyar lira oldu. Borç stokunun 2 trilyon 061,6 milyar lira tutarındaki kısmı Türk Lirası, 3 trilyon 818,4 milyar lira tutarındaki bölümü ise döviz cinsi borçlardan oluştu.

Haber Merkezi / Ayrıca, hazine alacakları, nisan sonu itibarıyla 25,2 milyar lira oldu. Alacak stoku içindeki en yüksek payı 10,2 milyar lirayla mahalli idareler oluşturdu.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, 31 Ağustos itibarıyla merkezi yönetim brüt borç stoku verilerini açıkladı. Bakanlıktan yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Merkezi yönetim borç stoku 31 Ağustos 2023 tarihi itibarıyla 5.880 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.

Borç stokunun 2.061,6 milyar TL tutarındaki kısmı Türk Lirası cinsi, 3.818,4 milyar TL tutarındaki kısmı döviz cinsi borçlardan oluşmaktadır.”

Hazine ve Maliye Bakanlığı, 31 Ağustos itibarıyla Hazine alacaklarına ilişkin verileri de açıkladı. Bakanlıktan yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Hazine alacak stoku 31 Ağustos 2023 tarihi itibarıyla 25,2 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Hazine alacak stoku içerisinde en yüksek pay 10,2 milyar TL ile Mahalli İdareler’e aittir.

2023 Ağustos ayı sonu itibarıyla Hazine alacaklarından toplam 2,2 milyar TL tahsilat gerçekleştirilmiştir.”

Paylaşın

Merkezi Bütçe Sekiz Ayda 383,4 Milyar Lira Açık Verdi

2023 yılının ilk sekiz ayında merkezi yönetim bütçe giderleri 3 trilyon 382,1 milyar lira, bütçe gelirleri ise 2 trilyon 998,7 milyar lira oldu. Başka bir ifadeyle, sekiz ayda merkezi yönetim bütçesi 383,4 milyar lira açık verdi.

Haber Merkezi / Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ağustos 2023 Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri raporunu yayınladı.

Buna göre; 2023 yılı Ağustos ayında merkezi yönetim bütçe giderleri 562,7 milyar TL, bütçe gelirleri 614 milyar TL ve bütçe fazlası 51,3 milyar TL olarak gerçekleşti. Ayrıca, faiz dışı bütçe giderleri 475,5 milyar TL ve faiz dışı fazla ise 138,4 milyar TL olarak gerçekleşti.

Merkezi yönetim bütçesi 2022 yılı Ağustos ayında 3 milyar 586 milyon TL fazla vermiş iken 2023 yılı Ağustos ayında 51 milyar 270 milyon TL fazla verdi. 2022 yılı Ağustos ayında 26 milyar 233 milyon TL faiz dışı fazla verilmiş iken 2023 yılı Ağustos ayında 138 milyar 419 milyon TL faiz dışı fazla verilmişti.

Merkezi yönetim bütçe giderleri Ağustos ayı itibarıyla 562 milyar 686 milyon TL olarak gerçekleşti. Faiz harcamaları 87 milyar 149 milyon TL, faiz hariç harcamalar ise 475 milyar 537 milyon TL olarak gerçekleşti.

2023 yılında merkezi yönetim bütçe giderleri için öngörülen 5 trilyon 589 milyar 85 milyon TL ödenekten Ağustos ayında 562 milyar 686 milyon TL gider gerçekleştirdi. Geçen yılın aynı ayında ise 302 milyar 343 milyon TL harcama yapılmıştı.

Ağustos ayı bütçe giderleri geçen yılın aynı ayına göre yüzde 86,1 oranında arttı. Giderlerin bütçe ödeneklerine göre gerçekleşme oranı ise 2022 yılında yüzde 10,7 iken 2023 yılında yüzde 10,1 oldu.

Faiz hariç bütçe giderleri geçen yılın aynı ayına göre yüzde 70 oranında artarak 475 milyar 537 milyon TL olarak gerçekleşti. Faiz hariç giderlerin bütçe ödeneklerine göre gerçekleşme oranı ise 2022 yılında yüzde 11,2 iken 2023 yılında yüzde 9,6 olmuştu.

Merkezi yönetim bütçe gelirleri Ağustos ayı itibarıyla 613 milyar 956 milyon TL olarak gerçekleşti. Vergi gelirleri 543 milyar 183 milyon TL, genel bütçe vergi dışı gelirleri ise 63 milyar 461 milyon TL oldu.

2022 yılı Ağustos ayında bütçe gelirleri 305 milyar 930 milyon TL iken 2023 yılının aynı ayında yüzde 100,7 oranında artarak 613 milyar 956 milyon TL olarak gerçekleşti. Bütçe tahminine göre bütçe gelirlerinin Ağustos ayı gerçekleşme oranı 2022 yılında yüzde 12 iken 2023 yılında yüzde 12,5 oldu.

2023 yılı Ağustos ayı vergi gelirleri tahsilatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 99,8 oranında artarak 543 milyar 183 milyon TL oldu. Vergi gelirlerinin bütçe tahminine göre gerçekleşme oranı ise 2022 yılında yüzde 12,4 iken 2023 yılında yüzde 12,7 oldu

2023 yılı Ocak-Ağustos döneminde merkezi yönetim bütçe giderleri 3 trilyon 382,1 milyar TL, bütçe gelirleri 2 trilyon 998,7 milyar TL ve bütçe açığı 383,4 milyar TL olarak gerçekleşti. Ayrıca, faiz dışı bütçe giderleri 2 trilyon 982 milyar TL ve faiz dışı fazla ise 16,7 milyar TL olarak gerçekleşti.

Merkezi yönetim bütçesi 2022 yılı Ocak-Ağustos döneminde 33 milyar 127 milyon TL fazla vermiş iken 2023 yılı Ocak-Ağustos döneminde 383 milyar 384 milyon TL açık verildi. 2022 yılı Ocak-Ağustos döneminde 207 milyar 121 milyon TL faiz dışı fazla verilmiş iken 2023 yılı Ocak-Ağustos döneminde 16 milyar 716 milyon TL faiz dışı fazla verilmişti.

Merkezi yönetim bütçe giderleri Ocak-Ağustos dönemi itibarıyla 3 trilyon 382 milyar 103 milyon TL olarak gerçekleşti. Faiz harcamaları 400 milyar 100 milyon TL, faiz hariç harcamalar ise 2 trilyon 982 milyar 2 milyon TL olarak gerçekleşti.

2023 yılı Ocak-Ağustos döneminde merkezi yönetim bütçe giderleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 94,9 oranında artarak 3 trilyon 382 milyar 103 milyon TL olarak gerçekleşti. Faiz hariç bütçe giderleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 91 oranında artarak 2 trilyon 982 milyar 2 milyon TL olarak gerçekleşti.

Merkezi yönetim bütçe gelirleri Ocak-Ağustos dönemi itibarıyla 2 trilyon 998 milyar 719 milyon TL olarak gerçekleşti. Vergi gelirleri 2 trilyon 595 milyar 811 milyon TL, genel bütçe vergi dışı gelirleri ise 336 milyar 509 milyon TL oldu.

2022 yılı Ocak-Ağustos döneminde bütçe gelirleri 1 trilyon 768 milyar 320 milyon TL iken 2023 yılının aynı döneminde yüzde 69,6 oranında artarak 2 trilyon 998 milyar 719 milyon TL olarak gerçekleşti. 2023 yılı Ocak-Ağustos dönemi vergi gelirleri tahsilatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 76 oranında artarak 2 trilyon 595 milyar 811 milyon TL oldu.

Paylaşın

Mehmet Şimşek’in 100. Günü: Rasyonel Politikalara Dönüş Lafı Havada Kaldı

Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye Bakanı olarak görevdeki ilk 100 gününü doldurdu. Bu dönemi değerlendiren Prof. Dr. Aziz Konukman, Şimşek ve ekibinin, önceki dönemde ‘regülasyon’ adıyla finans ve özel sektörde yapılan ve çokça eleştirilen düzenlemeleri kaldırmadığını, sadece yumuşattığını dile getirdi. Konukman, “Geçmiş dönemin hataları tümüyle tasfiye edilmedi. Bu nedenle rasyonel politikalara dönüş lafı havada kaldı” dedi.

31 Mart 2024’te yapılması beklenen yerel seçimler öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomide köklü bir değişime müsaade etmeyeceğini savunan Konukman’a göre, faiz indirimleri ve iş dünyası ile yaşadığı gerilimler nedeniyle eleştirilen eski Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun finans sektörünü kontrol eden Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BBDK) başına getirilmesi de eski politikaların tam olarak terk edilmediğinin bir kanıtı.

Öte yandan faiz artırımına geçiş ve döviz kurlarına müdahalenin sınırlandırılması gibi uygulamaların Mehmet Şimşek’in performansı açısından doğru adımlar olduğunu kaydeden Konukman, “Böylece politika faizi ile bankaların mevduat faizlerinde kopan bağ yeniden kurulmuş oldu. Bu olumlu bir gelişme” diyor.

Bununla birlikte kamu kurumlarına yönelik olarak yayınlanan tasarruf genelgesinde Cumhurbaşkanlığı harcamalarının dışarıda tutulduğuna işaret eden Konukman, “Dolayısıyla Şimşek döneminde henüz şeffaf ve kapsamlı bir ekonomi politikası göremiyoruz. Daha net bir politika için yerel seçim sonrası bekleniyor olabilir” diye konuşuyor.

“Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır.” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 3 Haziran’da Türkiye ekonomisinin başına getirilen Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini devralırken bu çarpıcı sözleri söylemişti.

Uluslararası piyasalarda tanınan bir isim olan Şimşek’in ‘rasyonele dönüş’ten kastı, Erdoğan’ın talimatı ile uygulamaya konan faiz indirimi politikasının rafa kaldırılması ve Türkiye ekonomisinin yeniden ‘güvenilir’ olarak algılanacağı bir döneme girmekti.

Peki Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ilk 100 günde bu rota değişikliğini hayata geçirebildi mi, ekonomiye olan güveni yeniden sağlayabildi mi?

Sokaktaki vatandaşa göre, her geçen gün artan hayat pahalılığı ve ücretliler üzerindeki vergi yükleri nedeniyle ekonomide düzelme değil, hâlâ ciddi bir bozulma yaşanıyor.

DW Türkçe’den Aram Ekin Duran‘a konuşan market işletmecisi Serkan Adıgüzel, “Ben bir esnaf olarak ekonomide bir iyileşme görmüyorum” diyor. Mehmet Şimşek’in ekonominin başında olduğu son 100 günde iğneden ipliğe her şeye zam gelmeye devam ettiğini dile getiren Adıgüzel, önceki Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’yi hatırlatarak, şunları söylüyor:

“Nebati’den de memnun değildik ama Şimşek gelince de akaryakıttan gıdaya zam yağmuru artarak sürüyor. Ekonominin bu şekilde nasıl düzeleceğini bilmiyorum. Bizim de müşterinin de alım gücümüz çok düştü. Değil bir yıl sonrayı, bir gün sonrayı bile planlayamıyoruz.”

Özel bir şirkette çalışan Selma Demir de ekonomide hiçbir iyileşme olmamasından yakınıyor. Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetiminin son üç ayda yaptığı faiz artırımı ve vergi artışları gibi düzenlemelerin ücretli kesim açısından daha fazla yoksulluk getirdiğini söyleyen Demir, “Her geçen gün alım gücümüzün azaldığını söyleyebilirim. Çalışan insanlar olarak bizler ciddi bir geçim mücadelesi veriyoruz. Memurlara bile yapılan zam ortada. Açıkçası gelecek açısından hiç umudum yok” diye konuşuyor.

Türkiye’de vatandaşlar açısından ekonomide kayda değer bir düzelme olmasa da, Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetimi son 100 günde, ekonomide yaşanan eksen kaymasına karşı bir dizi adım atmayı başardı.

Şimşek’in göreve gelmesinden birkaç gün sonra, 9 Haziran’da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) başına ABD ve Avrupa finans dünyasında tanınan bir isim olan Hafize Gaye Erkan getirildi. Aynı günlerde Erdoğan, ‘Faiz artışını kabullendik’ açıklamasıyla, yeni dönemin işaret fişeğini atmış oldu. Böylelikle Merkez Bankası, Eylül 2021’de başlayan faiz indirim sürecine son verdi.

Bu dönemde yüzde 19’dan yüzde 8,5’e kadar indirilen politika faizi, Haziran sonunda yüzde 15’e çıkarıldı. Temmuz ayında yüzde 17,5’e çıkarılan faiz, son olarak 25 Ağustos’ta gerçekleştirilen Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı sonrasında beklentileri aşarak yüzde 25’e yükseltildi. Türkiye’nin yüksek enflasyon karşısında faiz artırımına dönmüş olması hem yurt içi hem de yurtdışı piyasalar ve yatırımcılar açısından olumlu karşılandı.4

Ancak Erdoğan’ın ekonomi yönetimi üzerindeki gölgesi, faiz artırımlarının beklentilerin çok altında kalmasına neden oldu. Şimşek ve ekibinin enflasyonla gerçek bir mücadele yürütebilmesi için politika faizinin yüzde 40’lara kadar çıkarılması gerektiği belirtiliyor. Fakat ekonomi oyuncuları içerisinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomide ciddi bir durgunluğa yol açabilecek böylesi bir faiz artışına izin vermeyeceği görüşü hâkim.

“Rasyonel politikalara dönüş lafı havada kaldı”

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Konukman’a göre, Mehmet Şimşek öncesinde ekonomi yönetiminin Erdoğan’ın talimatları ile uyguladığı yanlış politikalardan dönüş o kadar kolay olmayacak.

Şimşek ve ekibinin, önceki dönemde ‘regülasyon’ adıyla finans ve özel sektörde yapılan ve çokça eleştirilen düzenlemeleri kaldırmadığını, sadece yumuşattığını dile getiren Prof. Konukman, “Geçmiş dönemin hataları tümüyle tasfiye edilmedi. Bu nedenle rasyonel politikalara dönüş lafı havada kaldı” diyor.

31 Mart 2024’te yapılması beklenen yerel seçimler öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomide köklü bir değişime müsaade etmeyeceğini savunan Konukman’a göre, faiz indirimleri ve iş dünyası ile yaşadığı gerilimler nedeniyle eleştirilen eski Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun finans sektörünü kontrol eden Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BBDK) başına getirilmesi de eski politikaların tam olarak terk edilmediğinin bir kanıtı.

Öte yandan faiz artırımına geçiş ve döviz kurlarına müdahalenin sınırlandırılması gibi uygulamaların Mehmet Şimşek’in performansı açısından doğru adımlar olduğunu kaydeden Konukman, “Böylece politika faizi ile bankaların mevduat faizlerinde kopan bağ yeniden kurulmuş oldu. Bu olumlu bir gelişme” diyor.

Bununla birlikte kamu kurumlarına yönelik olarak yayınlanan tasarruf genelgesinde Cumhurbaşkanlığı harcamalarının dışarıda tutulduğuna işaret eden Konukman, “Dolayısıyla Şimşek döneminde henüz şeffaf ve kapsamlı bir ekonomi politikası göremiyoruz. Daha net bir politika için yerel seçim sonrası bekleniyor olabilir” diye konuşuyor.

Türkiye’nin risk algısında düzelme

Her şeye rağmen faiz artırımlarının sürmesi ve Bakan Şimşek’in genellikle sosyal medya hesabından yaptığı sözlü yönlendirmeler, Türkiye ekonomisine ilişkin beklentileri belirli ölçüde düzeltmeyi başardı. Şimşek ve Erkan, yaz ayları boyunca hem Avrupalı ve ABD’li yatırımcılarla hem de Körfez ülkelerinin yatırımcıları ile bir araya geldi ve Türkiye ekonomisinin yeni dönem hedeflerini anlatarak yatırım çekmeye çalıştılar. 28 Mayıs seçimleri öncesinde 700 puanı aşan Türkiye’nin kredi risk primi (CDS), Eylül başı itibariyle 400 puanın altına inmiş durumda.

Yeni ekonomi yönetiminin ilk 100 gününde ihracatçı şirketler ile küçük ve orta ölçekli işletmelerin kredi kaynaklarına daha rahat ulaşması konusunda bazı düzenlemeler yapılırken, 1 Eylül itibariyle 3 trilyon TL büyüklüğe ulaşan Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasından kademeli olarak çıkış için bankaların TL mevduatları özendirecek adımlar atmasına yönelik harekete geçildi.

Buna karşın, 5 Temmuz’da Türkiye’nin bütçe açığını gidermek amacıyla uygulamaya konan kapsamlı vergi artışları, Türkiye’de iğneden ipliğe tüm mal ve hizmetlere zam yapılmasının önünü açtı. Mehmet Şimşek göreve geldiğinde yüzde 38 olan yıllık enflasyon, Eylül 2023 itibariyle yüzde 59’a yükseldi. Bu dönemde Türk Lirası da ABD Doları ve Euro’ya karşı tarihinin en düşük seviyesini gördü.

Enflasyondaki yükselişin önümüzdeki aylarda da sürmesi bekleniyor. TCMB Başkanı Erkan, yıl sonu için tahminlerinin yüzde 58 olduğunu açıklamıştı. Ancak bu beklentinin henüz Ağustos ayında gerçekleşmiş olması, yıl sonunda enflasyonunun yüzde 70’lere çıkabileceği ihtimalini güçlendirdi. Hatta 6 Eylül’de açıklanan 3 yıllık yeni Orta Vadeli Program’da (OVP) da 2023 yılsonu enflasyon beklentisi yüzde 65’e çıkarıldı.

Bununla birlikte hem ulusal hem uluslararası yatırımcıların merakla beklediği OVP’de yer alan büyüme, enflasyon, bütçe açığı gibi makro verilere ilişkin öngörüler önceki OVP’lere göre daha gerçekçi bulunsa da, hâlâ kapsamlı bir ‘istikrar programı’ açıklanmamış olması, yerel seçim sonrasına kadar enflasyonla mücadelenin ‘düşük yoğunluklu’ sürdürüleceğine dair görüşleri güçlendirdi.

“Ekonomide belirsizlik devam ediyor”

Peki önümüzdeki aylarda Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve ekibi, ekonomide nasıl bir rota izleyecek?

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Elgin, bu soruya “Seçime kadar mevcut politikalar korunacak. Ama seçimden sonra siyasi ve hukuki açılımlar olmadan, Şimşek’in tek başına ekonomide yapabileceği çok bir şey yok” yanıtını veriyor.

Şimşek döneminde daha rasyonel bir bakış açısıyla ekonomideki sorunların ortaya konduğunu ancak şeffaflık ve güven tesis etmek ile ilgili hâlâ başarı sağlanamadığını vurgulayan Prof. Elgin, “Evet Şimşek döneminde piyasa beklentilerine ve iktisat teorilerine uygun kararlar alınıyor. Merkez Bankası yönetiminin de önceki yönetime göre çok daha kaliteli olduğu bir gerçek. Ama hâlâ neyin ne zaman olacağını öngörmek mümkün değil. Belirsizlik devam ediyor. Enflasyonunun bedelini sabit ücretli ve dar gelirli insanlar ödüyor” şeklinde konuşuyor.

Mart 2024 sonundaki yerel seçimlerin ardından eski yanlış politikalara dönülüp dönülmeyeceğinin garantisinin olmadığını da dile getiren Prof. Elgin, şu değerlendirmede bulunuyor:

“Ekonomideki sorunlar sadece tek başına Mehmet Şimşek’in atacağı adımlarla çözülecek bir şey değil. İçeride ve dışarıda güven duyulan bir ekonomi haline gelebilmek için siyasi ve hukuki reformların da eşgüdümlü olarak hayata geçirilmesi gerekiyor. Ancak Türkiye’deki yönetim tarzı şu an bu noktadan çok uzakta gözüküyor.”

Paylaşın

Ekonomi Yönetiminin 100. Günü: İstikrar Programı Halen Açıklanmadı

Mehmet Şimşek’in tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanmasının üzerinden 100 gün geçti, ama istikrar programı halen açıklanmadı. Yapısal bir dönüşüm sağlamak ve yüksek katma değerli üretimi desteklemek amacı ile maliye politikasının somut adımlar atması gerekiyor.

Eğitim sisteminde ezberci sınav sisteminden çıkıp eğitimde fırsat eşitliğine imkan tanıyacak politikalar, üretkenliği ve katma değeri yüksek sektörlerin doğru teşviklerle desteklenmesi ve bu vesile ile üretim kapasitesinin artıp maliyetlerin düşmesi lazım.

Gelir vergisinde yaşanan erozyonun sona ermesi ve dolaylı vergilerin payının azalması gerekiyor. Kredi kompozisyonunda tüketim kredilerini azaltıp, üretim odaklı ticari kredilerin artırılmasına yönelik teşvikleri bu yolda atılmış bir adım olarak değerlendirebiliriz.

Ancak bunun ötesinde kapsamlı bir kalkınma modeli henüz açıklanmadı ve eylem planı için Ekim’e işaret edildi. Bu gecikme endişe verici.

En son yaşadığımız büyük kriz olan 2001 dönemini hatırlayacak olursak, 1 Mart 2001 tarihinde ABD’den apar topar Türkiye’ye getirilen ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak atanan Kemal Derviş, ayağının tozuyla 13 Mart tarihinde Meclis’te yemin etmiş, 14 Nisan’da ise “Güçlü Ekonomiye Geçiş” Programı’nı açıklamıştı.

Yeni ekonomi yönetimi görevde ilk 100 günü doldurdu. Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, bu süreci BBC Türkçe‘ye değerlendirdi.

100 gün, seçim vaatlerinin uygulamaya sokulabileceği kadar uzun ancak uzun soluklu sonuç alınamayacak kadar kısa bir süre. Bununla birlikte, ilk 100 günde atılan tohumlar, hasat zamanı ne toplayacağımızın da bir göstergesi olabilir.

Seçimler öncesi, Cumhur İttifakı’nın kazanması halinde 100 gün sonrasında beklediğim senaryodan çok daha iyi bir yerde olduğumuzu düşünüyorum. Zira seçim kampanyası boyunca bana büyük endişe veren ekonomi politikalarından duyulan memnuniyet dile getirilmiş ve herhangi bir değişim sinyali verilmemişti.

Oysa seçim sonrasında adeta bir muhalefet partisi kazanmışcasına eski kadrolar ve izlenen politikalar büyük ölçüde terk ediliyor.

Mehmet Şimşek görevi teslim alırken, “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönmekten başka çaresi kalmamıştır” demişti. Eski politikaların tasfiyesi amacı ile ortodoks politika ile uyumlu adımlar atılıyor. Bu adımlar uzun soluklu olur mu? Bilmiyorum. Daha iyisi yapılabilir miydi? Evet.

AKP’nin 2023 seçim kampanyasında yer alan ekonomik hedefler 2018 seçimlerindeki hedeflere benzerdi: Cari açıkta daralma, enflasyon tek hane, yüksek büyüme, kişi başına düşen milli gelirde artış sözü verildi.

Bu genel hedefler muhalefet partilerinin hedefleri ile de örtüşüyordu. Her iki ittifak da bu hedeflere ilave olarak katma değerli üretime, inovasyona, kalkınmaya vurgu yaptı. Aradaki fark neydi?

Bence seçim vaatlerindeki en önemli farklardan birisi muhalefetin bu hedeflere ulaşabilmek için ortodoks politikalara dönüşü önceden öngörmesi ve bunun sonucu oluşacak acı reçetenin dağılımında kafa yorması, sabit gelirlilere bu yükün ödetilmeyeceği sözü verilmesi idi.

İktidarın 2018’de bahsettiğim hedefleri, büyüme hariç tutmadı. Büyüme verisi ise kur krizinin yaşandığı 2018 yılı dışında, pandemiye rağmen yüksek geldi.

Öte yandan enflasyonist ortamda, üretkenlik artışı ile desteklenmeyip, düşük faizle desteklenen büyüme toplum genelinde hissedilemedi. 2023’de 25 bin dolara yükseltilmek istenen kişi başı milli gelir 9 bin dolara geriledi. % 15’ten tek haneye indirilmesi umulan enflasyon % 50’li seviyeleri aştı.

Bu sefer farklı olabilir mi?

Yeni ekonomi ekibinin 2018 sonrası uygulanan politikalardan hoşnut olmadığı net. Peki değişiklik yapacak kurumsal kapasite ve yetkisi var mı? Ne kadar süreyle var? Kritik sorular bunlar.

4 Haziran 2023’de görevi devralan yeni ekibin ilk işi bu dengesizliklerin altında yatan düşük faiz politikalarından çıkış amacı ile sıkı para politikasına geçmek oldu. Gelgelelim, rota doğru yöne çevrilmiş olsa da ilk 100 günde kaydedilen ilerleme yavaştı.

Seçim öncesi dönemde ertelenen akaryakıt zamları, deprem ve seçim harcamaları ile artan bütçe açığını kontrol amacı ile artan dolaylı vergiler, kurda izin verilen gevşeme ile birleşince, yıl sonu enflasyon tahminleri % 70’leri zorlar hale geldi. Ancak enflasyon beklentisi bu kadar yüksekken merkez bankası üç ayda politika faizini sadece % 25’e çıkarılabildi.

Bir an için Merkez Bankası’nın kurumsal bağımsızlığının tekrar tesis edildiğini ve niyetinin de kendi özgür iradesi dahilinde ilk 100 günde politik faizini toplam 16,5 puan artırmak olduğunu varsayalım.

Bu durumda merkez bankası bu faiz artışlarının sıralamasını 650, 250 ve 750 baz puan yerine 750, 650 ve 250 baz puan şeklinde büyükten küçüğe yapabilirdi.

İki senaryoda da toplam faiz artışı aynı olur dolayısı ile şirketler ve bankacılık sistemi üzerindeki görece yük değişmezdi. Ancak ikinci senaryo birinciye göre daha önden yüklemeli bir anlayışı temsil edip, enflasyon beklentilerini daha çabuk kontrol altına alabilirdi.

Oysa V-benzeri, yani önce daha yüksek, sonra daha az, sonra en yüksek faiz artışına giden bir Merkez Bankası bir plan dahilinde hareket eder izlenimi vermiyor. Son toplantıda gelen “jumbo” faiz artırımı enflasyon raporunda bahsedilen “kademeli” artış sinyali ile de çelişiyor.

Daha ziyade Para Politikası Kurulu’na (PPK) eklenen yeni üyelerle ikna gücü artmış, ancak kurumsal bağımsızlığı tam oturmadığı için bir sonraki adımı da net olmayan bir Merkez Bankası izlenimi ediniyorum.

Enflasyon sadece enflasyonu göstermiyor

Bu noktada enflasyon probleminin sadece hatalı kurgulanmış para politikasının sonucu olmadığını, erozyona uğramış kurumsallık, yapısal reformlarda ihmal, yatırım iştahında düşüş, vergi sisteminde çarpıklıklar ve potansiyel üretim kapasitesinde yaşanan gerileme gibi çok daha derin sorunların yüzeye çıkması ile alakalı olduğunu hatırlatmak lazım.

Bu sebeple, sadece para politikasını (yavaş da olsa) düzeltmek enflasyonu ve ekonomik problemleri çözmeye yetmeyecektir.

Henüz enflasyonla mücadelenin kalıcı olup olmayacağını bilmediğimiz gibi acı reçeteden oluşacak maliyetin düşük gelir kesimlerinden alınıp, daha yukarıya dağıtılıp dağıtılmayacağını bilmiyoruz. Geçtiğimiz hafta açıklanan Orta Vadeli Program (OVP) söz konusu bedelin oldukça küçük olacağını varsaymış görünüyor. Zira önümüzdeki 4 yılda ciddi bir dezenflasyon hedefi olsa da bunun büyüme ve işsizliğe yansımasının çok düşük tutulduğunu gözlemliyoruz. Acı reçetenin bedeli resmi rakamlara yansımayınca nasıl paylaştırılacağına dair bir tartışma için de uygun zemin oluşmuyor maalesef.

Yapısal bir dönüşüm sağlamak ve yüksek katma değerli üretimi desteklemek amacı ile maliye politikasının somut adımlar atması gerekiyor. Eğitim sisteminde ezberci sınav sisteminden çıkıp eğitimde fırsat eşitliğine imkan tanıyacak politikalar, üretkenliği ve katma değeri yüksek sektörlerin doğru teşviklerle desteklenmesi ve bu vesile ile üretim kapasitesinin artıp maliyetlerin düşmesi lazım.

Gelir vergisinde yaşanan erozyonun sona ermesi ve dolaylı vergilerin payının azalması gerekiyor. Kredi kompozisyonunda tüketim kredilerini azaltıp, üretim odaklı ticari kredilerin artırılmasına yönelik teşvikleri bu yolda atılmış bir adım olarak değerlendirebiliriz.

Ancak bunun ötesinde kapsamlı bir kalkınma modeli henüz açıklanmadı ve eylem planı için Ekim’e işaret edildi. Bu gecikme endişe verici.

En son yaşadığımız büyük kriz olan 2001 dönemini hatırlayacak olursak, 1 Mart 2001 tarihinde ABD’den apar topar Türkiye’ye getirilen ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak atanan Kemal Derviş, ayağının tozuyla 13 Mart tarihinde Meclis’te yemin etmiş, 14 Nisan’da ise “Güçlü Ekonomiye Geçiş” Programı’nı açıklamıştı.

Paylaşın

Mehmet Şimşek’ten “Enflasyon” Yorumu: Biraz Zaman Alacak

Ağustos ayında aylık yüzde 9,09, yıllık ise yüzde 58,94 olarak gerçekleşen enflasyon verilerini değerlendiren Bakan Şimşek, “Enflasyonla mücadelenin biraz zaman alacağını biliyoruz. Geçiş dönemindeyiz” dedi.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), verilerine göre ağustosta tüketici enflasyonu, piyasa beklentilerini aşmıştı. Yüzde 7,3 seviyesindeki tahminlere karşın aylık enflasyon, temmuzun ardından ağustos ayında da yüzde 9’u aşmıştı.

Yıllık enflasyon ise yüzde 59’a dayanarak Merkez Bankası’nın “gerçekçi” olarak değerlendirilen yüzde 58’lik enflasyon hedefini henüz ağustos ayından geçmişti.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabından, TÜİK’in açıkladığı enflasyon verilerine ilişkin açıklama yaptı. “Enflasyonla mücadelenin biraz zaman alacağını biliyoruz” diyen Şimşek, şöyle dedi:

“Geçiş dönemindeyiz. Enflasyonu kontrol altına almak ve daha sonra düşürmek için ne gerekiyorsa (parasal sıkılaşma, kredi politikası ve gelirler politikaları) yapacağız. Sonuçta sabretmemize değecek. Enflasyonla mücadelede kesinlikle kararlıyız.”

Şimşek’ten KOBİ’ler için kredi açıklaması

Bakan Şimşek, sosyal medya hesabından KOBİ kredilerine ilişkin de açıklamalarda bulundu. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“KOBİ’lerin kredi garanti sisteminden kullanabileceği kredi garanti limitini 100 milyon TL’den 150 milyon TL’ye artırdık. Bu rakamı KOBİ dışı büyük işletmeler için de 350 milyon TL’den 500 milyon TL’ye yükselttik. Bu düzenlemeler dün resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bankacılık sistemindeki sınırlı kaynaklarımızı yatırıma, üretime ve ihracata kanalize etmeye devam edeceğiz.” dedi.

Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile KOBİ’lerin kredi garanti limitleri artırıldı. Kararla KOBİ’lerin sistemden kullanabileceği kredi garantisi 100 milyon liradan 150 milyon liraya çıkarıldı.

Büyük firmalar için ise bu tutar 350 milyon liradan 500 milyon liraya yükseltildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasını taşıyan karar Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Paylaşın

Bakan Şimşek: Hedefimiz Sürdürülebilir Ve Kapsayıcı Büyüme

2023 ikinci çeyrek büyüme rakamlarını değerlendiren Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Hedefimiz büyümenin güçlü olmasının yanı sıra, aynı zamanda dengeli, sürdürülebilir ve kapsayıcı olmasıdır” dedi.

Haber Merkezi / Bakan Şimşek, iç ve dış talep dengesinin yeniden tesisi için tedbirler almaya ve uygulamaya devam edeceklerini ve bu tedbirlerle ekonominin dış şoklara karşı kırılganlığını azaltmayı hedeflediklerini vurguladı.

Şeffaf, tutarlı ve uluslararası normlara uygun politikalar sayesinde güvenin temin edilmesinin öngörülebilirliği artıracağını söyleyen Mehmet Şimşek öngörülebilirliğin, sürdürülebilir büyümenin sağlanması için gereken yatırım ve istihdam artışı için kritik önem taşıdığına dikkat çekti.

Şimşek, uygulanan politikaların makro finansal üzerindeki olumlu etkilerinin görülmeye başlandığını ve bu etkileri kalıcı hale getirmek ve istikrarın sağlanması için gerekli adımları atmayı sürdüreceklerini söyledi.

Türkiye İstatistik Kurumu’na göre gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) 2023 yılı ikinci çeyreğinde yüzde 3,8 arttı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2023 ikinci çeyrek büyüme rakamlarını değerlendirdi. Şimşek özetle şu ifadeleri kullandı:

“Sıkı küresel finansal koşullar ve geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1,8 daralan küresel ticarete rağmen deprem felaketinin ekonomik etkilerini telafi etmeye çalıştığımız yılın ikinci çeyreğinde ekonomimiz güçlü büyüme performansına devam etmiştir.

Net dış talep büyümeyi sınırlandırmıştır. Öte yandan ekonominin üretken kapasitesinin artırılması açısından önem arz eden yatırım harcamaları yüzde 5,1 artmıştır. Hedefimiz büyümenin güçlü olmasının yanı sıra, aynı zamanda dengeli, sürdürülebilir ve kapsayıcı olmasıdır.

Kaynakların tüketimden çok; yatırım, istihdam, üretim ve ihracata aktarılmasını önceliklendiriyoruz. Bu tedbirler neticesinde ekonomimizin dış şoklara karşı kırılganlığını azaltmayı hedefliyoruz. Şeffaf, tutarlı ve uluslararası normlara uygun politikalar sayesinde güvenin temin edilmesi ile öngörülebilirlik artırılacaktır.

Öngörülebilirlik, sürdürülebilir büyümenin sağlanması için gereken yatırım ve istihdam artışında kritik önem taşımaktadır. Uyguladığımız politikaların makro finansal istikrar üzerindeki olumlu etkilerini görmeye başladık.

Bu etkilerin kalıcı olması ve istikrarın sağlanması için gereken adımları atmaya devam edeceğiz. Dengeli ve sürdürülebilir büyüme ile sağlanacak refah artışının toplumun tüm kesimleri tarafından adil paylaşılması önceliğimizdir.”

Paylaşın

“IMF’den Destek İstendi İddialarına” Yalanlama

Basına yansıyan, “Uluslararası Para Fonu (IMF) heyetinin Türkiye’nin talebiyle ülkeye geleceği” iddialarına ilişkin açıklama yapan Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkilileri, iddiaların gerçeği yansıtmadığını söylediler.

Anadolu Ajansı’nda yer alan habere göre; Türkiye’nin IMF’den destek istediği, heyetin bu nedenle ülkeye geleceği iddiasının doğru olmadığını ifade eden yetkililer, Bakanlığın heyete yönelik resmi bir daveti bulunmadığını ancak heyetin, IMF’nin Türkiye ile ilgili teknik ekibinde kısa süre önce değişiklikler olduğunu ve ekibe yeni üyeler katıldığını, diğer ülkelerde de mutat olduğu üzere, yeni ekibin, ülkeyi tanımak, kendi paydaşlarıyla tanışmak ve Türkiye’nin son dönemdeki ekonomi politikalarını daha yakından öğrenmek isteyebilecekleri için teknik ve rutin bir ziyarette bulunabileceğini kaydetti.

IMF iddiaları

AK Parti iktidarının yıllardır sert biçimde karşı durarak siyasi çıkar sağlamaya çalıştığı Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilişkilerini yeniden ısıtmaya karar verdiğini duyuran gazeteci Erdal Sağlam, iktidar partisinin talebiyle yüksek düzeyli bir IMF heyetinin Ankara’ya geleceğini söyledi.

Tarih için karşılıklı görüşmelerin sürdüğünü ve eylül ayı içinde ziyaretin gerçekleştirilmesinin beklendiğini kaydeden Erdal Sağlam, “AKP’ye yakın kaynaklar IMF’in geleceğini, rapor yayımlamasının iyi olacağını ama stand-by türü yeni resmi bir anlaşma yapılmayacağını söylüyorlar. Şahsen seçimden önce böyle bir açıklama yapılmayacağını ama seçim sonrasında anlaşma konusunun belirsiz olduğunu düşünüyorum. Çünkü ekonomideki son yıllarda yaşanan kötü yönetimin çıkardığı faturayı asıl olarak seçimden sonra yapılacak programla ödemeye başlayacağız.

IMF’le anlaşma olsa da olmasa da parasal ve mali sıkılaşmanın yoğun olacağı, enflasyonla mücadele için tüm kesimlerin bedel ödeyeceği, en azından iki yıllık bir süreç bizi bekliyor. KKM gibi biriken yüklerin temizlenmesi için yüklü bir kaynak ihtiyacı olacağı da kesin. IMF ile anlaşma yapıp yüklü bir kaynak girişi olmazsa, kaynağı nereden bulacağımız, bulursak karşılığında ne vereceğimiz belli olmaz.” ifadelerini kullandı.

Paylaşın