Kerime Nadir (Azrak) Kimdir? Hayatı, Eserleri

5 Şubat 1917 yılında Nadir Bey ile Zehra Hanım’ın kızı olarak İstanbul’da dünyaya gelen Kerime Nadir (Azrak) 20 Mart 1984 günü İstanbul’da hayatını kaybetti. 1935 yılında Saint Joseph Lisesi’nden mezun olan Kerime Nadir, ayrıca özel dersler de aldı.

Kerime Nadir, ilk şiir ve öykülerini 1937’de Servetifünun-Uyanış ve Yarımay dergilerinde yayımladı. Aşk ve macera konulu öykü ve romanları Yedigün, Aydabir ve Hayat gibi dergiler ile bazı gazetelerde tefrika edildi. Bir dönenim çok okunan romancılarından biri olan Kerime Nadir’in eserlerinin ana konusu aşktır.

Romanlarında genel olarak aşkı işleyiş nedenini bir röportajı sırasında şöyle açıklamaktadır: “Hayatta üzerime en fazla tesir eden ve beni yazmaya sevk eden amil insanların aşk konusundaki vefasızlığı, egoizmi ve anlayışsızlığı olmuştur”.

Kerime Nadir’in, yazarlığını topluma ve gerçeklere sırt çevirerek kendi dünyasında sürdürdüğünü söyleyen Önertoy, onun “romanlarında aşk ile birlikte yalnızlık, kıskançlık, bunalım gibi insanın iç dünyasını yansıtan temaları da buluyoruz. Genellikle saf ve duygusal olan, zaman zaman maddileşmiş aşklar, tek yanlı ya da karşılıklı olarak, kişiye mutluluk verdiği gibi azap da veriyor. Kişiler sadece aşk yüzünden bunalıma düştükleri gibi, kıskançlık duygusu da aşka bağlı olarak doğuyor. Aşk kişinin ruhsal durumunu geniş ölçüde etkileyen bir öge olarak hemen hemen bütün romanlarında egemenliğini sürdürüyor” değerlendirmesini yapar.

Banarlı, Kerime Nadir’in kaleme aldığı piyasa romanlarıyla genç arasında kısa zamanda sevildiğini belirtirken, Kemal Karaalioğlu, onun romanlarının halka okuma sevgisi aşılaması ve gerçekçi romanlara okuyucuyu hazırlaması bakımından dikkate değer olduğunu ifade eder. Kerime Nadir’in “Posta Güvercini” adlı eseri Fransızcaya çevrilmiş, kırkı aşkın romanı iki yüze yakın baskı ve beş milyona yakın satış yapmıştır.

Eserlerinden “Seven Ne Yapmaz”, “Hıçkırık”, “Son Beste”, “Samanyolu”, “Sonbahar”, “Boş Yuva”, ”Şahane Kadın”, “Aşk Bekliyor”, “Esir Kuş”, “Aşka Tövbe”, “Posta Güvercini”, “Günah Bende mi”, “Uykusuz Geceler”, “Güller ve Dikenler”, “Son Hıçkırık”, “Sisli Hatırlara”, “Dert Bende”, “Zambaklakar Açarken” romanları farklı yönetmenler tarafından senaryolaştırılıp filme alınmıştır.

Ömer Türkeş, Kerime Nadir hakkında: Kerime Nadir’in insanları zamandan, mekândan ve toplumdan yalıtık olarak ilişkiye girerler. Yazar, zaten az sayıda tuttuğu karakter arasındaki duygu yoğunluğunu sağlamak için, onları dış dünyadan koparıp, kapalı bir mekânda anlatır.

Mesela, 1937’de yazdığı ilk romanı Hıçkırık’ın bütün mekânsal geri planı -neredeyse- yalnızca bir eski köşk olmuş. Osmanlı’nın son demleri ile Cumhuriyet’in ilk yılları arasındaki bir sürede geçmekle birlikte, kahramanı zabit olan romana, dönemin savaşlarının yansıması birkaç satırdan ibarettir. Türk tarihinin bu olağanüstü koşullarının karakterler üzerindeki etkisi görülmez” değerlendirmesinde bulunmuştur.

Kerime Nadir’in eserleri: Hıçkırık (1938 Roman), Günah Bende mi? (1939 Roman), Seven Ne Yapmaz? (1940 Roman), Samanyolu (1941 Roman), Gönül Hırsızı (1941 Roman), FundaSemih (1941 Roman), Yeşil Işıklar (1941 Roman), Gelinlik Kız (1943 Roman), Mücrim (1943 Hikâye), Sonbahar (1943 Roman), Kalp Yarası (1944 Roman)

Aşka Tövbe (1945 Roman), Solan Ümit (1945 Roman), Uykusuz Geceler (1945 Roman), Balayı (1946 Roman), Kahkaha (1946 Roman), O Gün Gelecek mi? (1948 Roman), Ormandan Yapraklar (1948 Roman), Aşk Rüyası (1949 Roman), Posta Güvercini (1950 Roman), Ruh Gurbetinde (1953 Roman), Pervane (1955 Roman), Son Hıçkırık (1956 Roman)

Esir Kuş (1957 Roman), Kırık Hayat (1957 Roman), Dehşet Gecesi (1958 Roman), Aşk Bekliyor (1959 Roman), Gümüşselvi (1960 Roman), Bir Aşkın Romanı (1962 Roman), Boş Yuva (1962 Roman), Saadet Tacı (1963 Roman), Suya Düşen Hayal (1964 Roman), Sisli Hatıralar (1967 Roman), Güller ve Dikenler (1971 Roman), Karar Gecesi (1973 Roman), Zambaklar Açarken (1973 Roman) ,Dert Bende (1973 Roman)

Kaderin Sırrı (1976 Roman), Bir Çatı Altında (1979 Roman), Romancının Dünyası (1981 Hatıra), Aşk Fısıltıları (1983 Roman), Geciken Müjde (1984 Roman).

Paylaşın

Karin Karakaşlı Kimdir? Hayatı, Eserleri

05 Ekim 1972 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Karin Karakaşlı, St. George Avusturya Lisesinde okudu. Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Mütercim-Tercümanlık Bölümünden mezun olduktan sonra Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Aynı üniversitede ders verdi.

Tercüme Konseyinde simültane çevirmenlik yaptı. İlk öyküsü Sis’in Ötesi, 1996’da Adam Öykü’de yayımlandı. Agos, Varlık ve Üçüncü Öyküler dergilerinde öyküler yazdı. 1994 yılında Gençlik Kitabevi Öykü Yarışması’nda üçüncülük, 1995’te Gençlik Kitabevi Öykü Yarışması’nda birincilik, 1997’de Ay Denizle Buluşunca romanı ile Bu Yayınevi Çocuk Edebiyatı Roman Yarışması’nda mansiyon ve 1998’de Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü kazandı.

Anita Brookner’ın Özel Bir Görüş (1997) ve Péter Esterházy’nin Hrabal’in Kitabı (1998) adlı romanlarını dilimize aktardı. Yazarın öykü ve makaleleri Sel Yayınları tarafından hazırlanan Kadın Öykülerinde İstanbul, Kadın Öykülerinde Avrupa ve Kadın Öykülerinde Doğu kitapları başta olmak üzere çeşitli antolojilerde yer aldı. 1996-2008 arasında Agos’ta yayımlanan yazılarını 2009 yılında Cumba’da bir araya getirdi.

Türkçe-Ermenice yayımlanan haftalık Agos gazetesinde editör, köşe yazarı ve yazı işleri müdürü olarak görev aldı. Hâlen İstanbul’da yaşayan yazar, aynı zamanda Özel Getronagan Ermeni Lises’nde Ermenice öğretmeni ve Yeditepe Üniversitesi Çeviribilim Bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır.

Çağdaş edebiyatımızın genç kalemlerinden olan Karakaşlı, her yaşta okuyucuya hitap eden, herkesin kendinden bir şeyler bulduğu öyküler yazar. Hüzün ve umutla karışık, şiirsel bir anlatıma sahiptir. Öykülerinde, kimliklere ve toplumlar arasına çekilen sınırlara farklı açılardan bakmaya ve bunları göstermeye çalışır.

Hikâye ve romanlarında dayanışma, umut, iletişim, sevginin gücü gibi kavramları sıklıkla işler. Başka Dillerin Şarkısı’nda İstanbul’a ve İstanbul’u yaşamaya dair hikâyeler anlatır. Yaşamın kırılma anlarında insanların yüzleşmek zorunda kaldıkları zamanlara dikkat çeker. Can Kırıkları deprem metaforu etrafında insanın ayağının altından kayan değerleri de anlatır.

Müsait Bir Yerde İnebilir miyim? adlı ilk romanında “Yurtsuzum artık evimin içinde bile” diyerek ayrılığı ve yalnızlığı işler. 2002 ile 2014 yılları arasında yazdığı on iki öyküye yer verdiği Yetersiz Bakiye’de aşka, kitlesel cinayetlere, ruhsuzlaştırılan kentlere, yok edilen toplumsal değerlere değinir. Aynı zamanda insanın kendi isteğiyle daraltıp yalnızlaştırdığı dünyasında drama dönüşen hayatına dikkat çeker.

Çocuk ve gençlik romanları da yazan Karakaşlı, Ay Denizle Buluşunca adlı gençlik romanında, acı ve sevinci bir arada anlatır. Daha sonra yine çocuklar için kaleme aldığı Gece Güneşi’nde aile içi ve kardeşler arası iletişime vurgu yaparken, Konaktakiler romanında tarihin farklı dönemlerinde yaşamış ailelerin hikâyelerini, umut ve dayanışma kavramlarını ön plana çıkararak şiirsel bir üslupla aktarır.

“Cumbadan bakmak hâliyle” yazdığı köşe yazılarını bir araya getirdiği deneme kitabı Cumba’da hatırlamayı ve hatırlatmayı istediğini dile getirir. Öykü ve hikâyeleri kadar şiirlerinde de mutluluğu ve yaşamı yücelten bir tavrı vardır. Şair için şiir, “kıvamlı, ritimli tınıyı aramak” üzere kendisine yol gösteren bir araçtır. Okurda farklı etki bırakmayı başaran şiire ulaşmayı hedefler.

Karin Karakaşlı’nın eserleri: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü 1999, 2011) , Can Kırıkları (Öykü 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı 2008), Cumba (Deneme 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı 2011), Her Kimsen Sana (Şiir 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü 2015), İrtifa Kaybı (Şiir 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı 2016).

Paylaşın

Jülide Gülizar Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Temmuz 1929 yılında Gaziantep’in Nizip İlçesi’nde dünyaya gelen Jülide Gülizar, 14 Mart 2011 yılında Ankara’da hayatını kaybetti. Jülide Gülizar, Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Babası demiryolu memuru Kemal Göksan, annesi ise Nigar Hanım’dır. Ailesinin verdiği asıl adı Jülide’dir. Gülizar’ı Hukuk Fakültesi yıllarında şiirleri yayımlanmaya başlayınca kullanmaya başladı. İki evliliği dolayısıyla resmî işlemlerde Ergüven ve Candar soyadlarını kullandı, TRT haber programlarını da Jülide Gülizar adıyla sundu. Babasının görev yeri dolayısıyla ilkokul ve ortaokulu Mersin’de okudu.

Ankara Kız Lisesi’ndeki öğreniminin ardından Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu (1953). Üniversite yıllarında tanıştığı şair Abdullah Rıza Ergüven’le evlendi. Divan-ı Muhasebat (Sayıştay) denetmen yardımcısı olarak çalışmaya başladı (1954). 1956 yılında sunuculuk sınavını kazanıp Ankara Radyosu’nda göreve başladı. Ses tonu ve kelimeleri güzel söyleyişiyle tanındı.

Yıllarca haber bültenlerini sundu. 1968 yılında televizyon yayınları başlayınca ekranda yerini aldı. 1972’de TRT Haber Müdürlüğünde redaktör spikerliğe yükseldi. 1982 yılında TRT’den emekliye ayrıldı. Emeklilik döneminde de mesleki çalışmalarını sürdürdü. Cumhuriyet gazetesinde çalıştı. Özel radyo ve TV kanallarında sunuculuk, program yapımcılığı yaptı. Sunucu yetiştirme kurslarında ders verdi, Kanal B Televizyonu’nda çalıştı.

Jülide Gülizar, edebiyat hayatına şiirle başladı (1950). Fakülte ikinci sınıfta okurken aralarında şair Erdoğan Ünver ve Hüseyin Yurdabak’ın da bulunduğu on beş arkadaşıyla birlikte Bahçe adında aylık bir edebiyat dergisi yayımladı. Şiirleri Bahçe dergisinin yanı sıra Yedigün, Yücel, Başkent Ankara, Türk Dili, Varlık gibi dönemin önemli edebiyat dergilerinde çıktı. 1959 yılında şiirlerini Küçük Balıklar kitabında topladı.

Şiirlerini daha çok serbest ölçü ile kaleme aldı. Anılarını, incelemelerini ve bazı söyleşilerini İyi Akşamlar Sayın Seyirciler (1982), Haberler Bitti Şimdi Oyun Havaları (1994), TRT Meydan Savaşı (1995), Where Are You Going Türkçe (2004), Ah Baba Ah (2005), Yaşam Sana Teşekkür Ederim (2006), Onlar da İnsandı (2007), Burası Türkiye Radyoları (2008), TR+TV=TRT (2008), Bir Konu Bir Konuk (2008), Ben Bilmem Beyim Bilir (2008) adlı kitaplarında bir araya getirdi.

Jülide Gülizar’ın eserleri: Küçük Balıklar (1959 Şiir), İyi Akşamlar Sayın Seyirciler, (1982 Hatıra), Haberler Bitti Şimdi Oyun Havaları (1994 Hatıra), TRT Meydan Savaşı (1995 Hatıra), Where Are You Going Türkçe (2004 İnceleme), Ah Baba Ah (2005 Hatıra), Yaşam Sana Teşekkür Ederim (2006 Hatıra), Onlar da İnsandı (2007 Biyografi), Burası Türkiye Radyoları (2008 Hatıra), TR+TV=TRT (2008 İnceleme), Bir Konu Bir Konuk (2008 Sohbet), Ben Bilmem Beyim Bilir (2008 Deneme).

Paylaşın

İrem Uşar Kimdir? Hayatı, Eserleri

23 Temmuz 1975 yılında İstanbul’da dünyaya gelen İrem Uşar, sırasıyla İlhami Ahmed Örnekal İlkokulu, Notre Dame da Sion’un ortaokulu ve lisesinde öğrenim gördü. İrem Uşar, Marmara Üniversitesi (MÜ) İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümünden mezun oldu.

Muhabirlik, editörlük ve metin yazarlığı yaptı. Çocuk Edebiyatı ile yakından ilgilenen İrem Uşar, Kuuzu ve Lunapark Ailesi (2011) adlı kitabıyla Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği (ÇGYD) Yılın En İyi Çocuk Öyküleri Kitabı 2011 Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. Uzun yıllar tai chi çalışan yazar, İstanbul’da yaşamakta ve yazı çalışmalarını burada sürdürmektedir.

Çocuk edebiyatımızın başarılı yazarlarından biri olan İrem Uşar, bu sahada hem çocukların psiko-sosyal gelişimine hem de onların pedagojik gelişimlerine katkı sağlayacak nitelikli kitaplar kaleme almıştır. Yazarın bambaşka insanları ve onların hayatlarını genç kahramanının mektuplarıyla buluşturup, hepsinin hayatlarını ayrı birer öykü tadıyla tek çatı altında topladığı Ayrıkotu (2018) adlı ilk romanı; bir gencin yaşamındaki özel bir döneme, onun saklanmak ve erişmek, silikleşmek ve görünür olmak arasındaki gelgitine tanıklık etmekle birlikte okuru gerçeklik ve hayal dünyası arasında usulca gezdirmektedir.

İnsanın karmaşık duygu durumlarını, iç hesaplaşmalarını ustalıkla çözen romana İstanbul’un birbirinden farklı ve özel mekânları ev sahipliği yapmaktadır. Sarıdoğan, bu eser ekseninde yazarı şu cümlelerle değerlendirmiştir: “İrem Uşar, son derece sakin fakat bir o kadar da dinamik bir üsluba sahip. Bu sayede hem her bir ayrıntıya hiç sıkılmadan ve lafı uzatmadan onunla birlikte dalmamızı, hem de kısa kesitler ile çok sayıda karakteri ve olayı sıkılmadan okumamızı sağlıyor. Bunu başarıyla yapamasaydı, orta uzunluktaki bir kitaba bu kadar farklı kişi, mekan ve olay sığdırılamamakla birlikte böylesi bir ‘hikayeler silsilesi’ de sıkılmadan okunamazdı.”

İrem Uşar, 2010’da Belçika’nın Antwerp kentinde kaldığı yazarevinde, Assos yakınlarındaki Sivrice Deniz Feneri için Fenerden Taşınan Işık (2011) adlı resimli çocuk kitabını kaleme almıştır. Yazar, bu ilk çocuk kitabını gerçek bir deniz feneri üzerine kurgulamış; kültürel mirasın en bilindik, en sempatik sembollerinden olan deniz fenerlerini, teknolojik gelişmelerin değiştirdiği hayatlarımızda yitirilen değerlerin simgesi olarak, öykünün merkezine yerleştirmiştir.

Yakın arkadaşları hayvanlar olan, doğayla iç içe yaşayan küçük bir çocuğun hayatının kısa bir dönemine tanıklık ederken, onun fenerin ışığıyla kurduğu duygusal ilişkiyi, masalsı bir anlatımla ele almıştır. Ardından, gülümseten aile öykülerini içtenlikle kaleme aldığı Kuuzu ve Lunapark Ailesi (2011)’nde İrem Uşar, ailesinden renkli insanların anılarını, yine o denli renkli bir dille öyküleştirmiştir.

Çoğunlukla “komik dede” Ahmet Bey’in başrolde olduğu birbirinden eğlenceli on üç öykü, günümüzde özlemi duyulan aile neşesine, yaşama sevincine tanıklık etmektedir. Zıtlıklar üzerine düşündüren Lataşiba (2013) adlı çocuk romanıyla adından söz ettiren yazar, Uykusunu Arayan Çocuk (2016)’ta ise uykuya dalamayan bir çocuğun yarı mahmur yolculuğunu eğlenceli ve şiirsel bir üslupla dile getirmiştir.

Bir çocuğun çizgilerle derdini konu edinen Düz Çizgi Tepetaklak (2018) doğadaki çeşitliliğe ve renkliliğe rağmen insan eliyle yaratılan yaşamın tekdüzeliğini düşündüren kitaptır. Yazar, felsefi okumaların kapısını aralamakla birlikte toplumsal kalıpları ve düzen kavramını zekice sorgulamaktadır. Doğayı ve insanları derinlemesine gözlemleyerek öyküleştiren İrem Uşar, sade ve akıcı üslûbuyla ön plana çıkmış; öykülerinde özellikle nesiller arası iletişim, aile bağları, yaşama sevinci gibi tema ve izlekleri içtenlikle işlemiştir. (Kaynak: yesevi.edu.tr)

Paylaşın

İsmet Kür Kimdir? Hayatı, Eserleri

Tam adı Halide İsmet Kür olan İsmet Kür, 29 Eylül 1916 yılında İstanbul’da dünyaya geldi ve yine 21 Ocak 2013 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. İsmet Kür, eserlerinde, İsmet Zorluhankızı ve Zorluhankızı imzalarını da kullandı.

Döneminde “Kahraman-ı Hürriyet” diye anılan politikacı, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurucularından gazeteci-yazar Avnullah el Kâzımî ile aydın bir kadın olan Ayşe Nazlı’nın kızı, kendisi gibi şair ve yazar olan Halide Nusret Zorlutuna’nın kardeşi, yazar Pınar Kür’ün annesidir. Edirne Kız Öğretmen Okulu ile Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü (1938) mezunu.

Yirmi yıl yaptığı Türkçe-edebiyat öğretmenliğinin yanında Amerika Bölgesi Kültür Ataşeliği ve Talebe Müfettiş Yardımcılığı (1956-60) görevlerinde bulundu. İngiltere’de Kent Drama Okulu’nda (1953), Amerika Birleşik Devletleri’nde New York Üniversitesi Eğitim ve Psikoloji Bölümü’nde (1960) kurslara katıldı. Çeşitli gazete ve dergilerde yazarlık yaptı. BBC’de yedi ay haftalık bir program yaptı.

İlk öyküsü Mutlu Tahayyüller, Ağustos 1931 yılında Muhit dergisinde, ilk şiiri de Çocuk Dünyası dergisinde (1927) yayımlandı. Sonraki yıllarda yazıları çok sayıda dergi ve gazetede yer aldı. Amerika’da yarısı Türkçe yarısı İngilizce bir dergi çıkardı. Orada kaldığı dönemin büyükelçisi Seyfettin Esin’in ressam eşi Emel Esin’le birlikte Kadınlar Derneği’ni kurdu. Edebiyatçılar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası üyesiydi.

İsmet Kür’ün eserleri:

Yaşamak (1945 Şiir), Anneler Sizin İçin (1964 Diğer), Mavi’nin Hikâyesi (1966 Roman), Mutlu Giller ile Beykoz Serüveni (1967 Roman), Ay ile İkinci Gece (1969 Hikâye), Memo ve Ay (1969 Hikâye), Memo Masallar Ülkesinde (1969 Hikâye), Anneler Günü İçin Akbank’tan Annelere (1970 Diğer), Anne Olmak (1970 Diğer), Oyuncakların Öfkesi (1970 Roman), Mavi’nin Anıları (1973 Roman), Anılarıyla Mustafa Kemal Atatürk (1973 Derleme), Çiçekler Sevgiyle Büyür (1989 Diğer), Türkiye’de Süreli Çocuk Yayınları (1991 İnceleme), Coşkun’un Serüveni (1994 Roman), Yarısı Roman (1995 Hatıra),

Karvera 1999 Roman, Kocaman Bir Örümcektir Zaman (2001 Hikâye), Karvera Nereye (2001 Roman), Ne Güzel Şey? (2003 Tiyatro), Mavi Sokak Köpeği (2003 Roman), Eski Ev (2003 Roman), Coşkun’un Serüvenleri 1: Mutlu ve Zor Yıllar (2003 Roman), Coşkun’un Serüvenleri 2: Bilinmeyene Yolculuk (2003 Roman), Mavi Yeni Dostlar Arasında (2004 Roman), 99. Kat Şiirleri (2005 Şiir), Onuncu Sigara (2007 Roman), Yıllara mı Çarptı Hızımız (2008 Hatıra), Sokak Köpeği (2011 Diğer), Kardan Çocuk ve Küçük Kara Köpek (2011 Roman).

Paylaşın

Jale Baysal Kimdir? Hayatı, Eserleri

24 Ekim 1926 yılında Kayseri’de dünyaya gelen Jale Baysal, 12 Ağustos 2009 yılında İstanbul’da hayatını kaybetmiştir. Jale Baysal, ilk ve ortaöğrenimini doğduğu şehir olan Kayseri’de bitirdi.

Lisans eğitimini, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nde (1948) yapan Jale Baysal, aynı yıl Beyazıt Devlet Kitaplığında başladığı kütüphaneciliğini İÜ Edebiyat Fakültesinde sürdürdü. Baysal, Almanya’ya UNESCO bursuyla giderek bu ülkede dokümantasyon ve bilimsel enformasyon eğitimi gördü.

Yurda dönüşünde son çalıştığı İÜ Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümünde branşıyla ilgili dersler veren Baysal, bu bölümde 1972’de doçentliğe, 1980’de profesörlüğe yükseldi. Baysal, bölüm başkanlığı görevindeyken 1993’te emekli olduktan sonra, çalışmalarını İstanbul’da sürdürdü. Jale Baysal, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezinin kurucularından olup Türk Kütüphaneciler Derneği üyesidir.

Jale Baysal’ın öyküleri ve makaleleri, 1948’den itibaren Zeytindalı, Milliyet, Cumhuriyet, Çağdaş Eleştiri vd. gazete ve dergilerde yayımlandı. Baysal, İbrahim Müteferrika’nın yaşamından yola çıkarak yazdığı Cennetlik İbrahim Efendi oyunu ile 1986 TOBAV Oyun Yazma Yarışması Ödülünü aldı. Jale Baysal, yazar Tarık Buğra ile 1950 yılında evlendi, 1968’de ayrıldı. Bu evlilikten olan kızı Ayşe Buğra Kavala, Boğaziçi Üniversitesinde iktisat profesörü olarak görev yaptı.

Jale Baysal’ın eserleri:

Oyun: İstanbul Türküsü (1970), Cennetlik İbrahim Efendi (1992).

Araştırma – inceleme: Müt-ferrika’dan Birinci Meşrutiyet’e Kadar Osmanlı Türklerinin Bastıkları Eserler (1968), Resmi Daire Kütüphaneleri ve Dokümantasyon Merkezleri (1972), Kütüphanecilik Alanında Yeni Kavramlar, Araçlar, Yöntemler (1982), Kitap ve Kütüphane Tarihine Giriş (1991), Yönetim ve Mevzuat (Kütüphane İşletmesini Yönetme, 1991), Kütüphanecilik (1993).

Paylaşın

Jale Parla Kimdir? Hayatı, Eserleri

1945 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Jale Parla, 1964’te Arnavutköy Amerikan Koleji’ni, 1968’de Robert Kolej’in Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. 1978’de Harvard Üniversitesi’nden anadalı İngiliz Edebiyatı, yandalları Fransız ve Alman Edebiyatları olmak üzere Karşılaştırmalı Edebiyat doktorası aldı.

Haber Merkezi / 1976-2000 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. Halen Bilgi Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmakta olan Parla’nın Efendilik, Şarkiyatçılık, Kölelik (1985), Babalar ve Oğullar – Tanzimat Romanının Epistemolojik Temelleri (1990), Kadınlar Dile Düşünce (Sibel Irzık ile beraber, 2004), Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Murat Belge ile beraber, 2008), Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım (2011), Don Kişot – Yorum, Bağlam, Kuram (2017) adlı kitapları yayımlanmıştır.

Jale Parla, kitaplarıyla ve makaleleriyle edebiyat eleştirisinin kapsamlı örneklerini ortaya koyduğu gibi asıl olarak ve daha çok edebiyat kuramı açısından derinlikli ve kapsamlı çalışmalar ortaya koymuştur. Don Kişot’tan Bugüne Roman adlı kitabı bu bakımdan önemli bir örnektir. Burada Parla, yalnızca edebiyat kuramlarını sıralamakla ve tanımlamakla uğraşmamakta, bir anlamda modernizmden postmodernizme uzanan edebiyat ve özel olarak da roman serüvenini irdelemektedir. Dünya edebiyatı ve yerli edebiyatı kapsayan bir çalışmadır yapılan. Don Kişot roman türünün öncüsü olarak kabul edilmekte, Cervantes’de moderniteyi başlatan yazar olarak değerlendirilmektedir.

Edebiyatın ve romanın anlamı, değeri gibi sorunlardan, edebi metinlerin iç yapısı, işleyişi ile ilgili kuramsal sorunlara kadar genel edebiyat kuramı alanındaki sorunlar irdelenmekte; belli başlı edebiyat kuramı öğretileri sunulup değerlendirilmekte ve hatta bundan da öte 20. yüzyılın düşünsel ve felsefi gelişmeleri bağlamında edebiyat ve roman sorunu soruşturulmaktadır. Dilbilim, göstergebilim, psikanaliz, yapısalcılık, fenomenoloji, postyapısalcı felsefe gibi kuramsal gelişmeler Parla’nın çalışmaları boyunca değerlendirdiği belli başlı alanlardır. Hem edebi metin yazarları hem de teorisyenleri Parla’nın kitabı boyunca ortaya çıkmaktadır.

Parla, mimesis sorununu, yazar ve okurun kim olduğu sorununu, metonimi ve metafor sorununu, metnin görünen ve görünmeyen yüzeyleri sorununu, pastiş ve parodi sorununu, edebi metnin ideoloji ile ilişkisi sorununu, metin ile zaman ilişkisi sorununu, akıllılık delilik sorununu, edebiyatta tür, yapıt, karakter, tip sorununu değerlendirmektedir. Bunu yaparken Walter Benjamin, Louis Althusser, Mikhail Bakhtin, Jakobson, Jacques Lacan, Jacques Derrida, Roland Barthes ve Julia Kristeva gibi hem düşünür hem de edebiyat alanında söz sahibi olan kişilerden yoğun bir şekilde yararlanıldığı görülür. Parla diyalojizm, bilinçdışı, polifoni ve heteroglossia, metinlerarasılık gibi kavram ve terimlere önemli bir ağırlık vermektedir.

Yerli edebiyatı da söz konusu kuramsal irdelemeler içinde değerlendiren Parla, Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası’ndan günümüze uzanmakta, hem içerik hem de biçim sorunsalı bakımından yerli yazarları ve edebiyatı irdelemektedir. Bu noktada pek çok ilginç yapıt ya da yapıtların anlam katmanları karşımıza çıkmaktadır. Parla, özel olarak Oğuz Atay ve onun Tutunamayanlar adlı romanı üzerinde durmakta, Atay’ın edebiyattaki özgül yerini belirlemeye çalışmaktadır. Parla’ya göre Atay, modern ve postmodern ögeler barındıran yetkin bir yazardır.

Parla’nın “eksik/yitik metin” yorumu

Jale Parla, edebi metinlerde/romanlarda görülen eksik, yarım kalmış ya da yitik metinler konusunu özel bir yaklaşımla ele almakta, bu temaları “temsilin sorunsallaştırılması” olarak değerlendirmektedir. Her romancının temsil amacıyla yazdığını belirten Parla, bununla birlikte her romancının temsili sorunsallaştırmadığını söylemektedir. Bu bakımdan romanlarda görülen eksik ya da kayıp metinler söz konusu sorunsallaştırmayı göstermektedir Parla’ya göre.

Parla, kayıp metin yaklaşımını psikanalizden esinlenmektedir, ancak bu kavramı psikanlizden bambaşka bir içerikte değerlendirir. Buna göre, kayıp metinler özne-öncesi imgesel bütünlüğe duyulan bir arzu meselesi değil, yazarın temsili sorunsallaştırma meselesidir. Don Kişot’ta, Tutunamayanlar’da bu şekilde kayıp metinler karşımıza çıkmaktadır. Parla’nın sorusu, bu tür metinlerde görülen kayıp metinlerin neyi simgelediği sorusudur. Yazarların kendi yazılarını sorunsallaştırmaları Parla’nın bu soruya verdiği cevaptır.

Şöyle belirtir Jale Parla: “Kayıp metinler, birer anlatı metonimisi olarak, yazar ve okur arasındaki kontratın her an değişebileceğini haber veren noktalar, hayale dayalı kontratların bağlayıcı olamayacağının temsil edildiği boşluklardır. Okura şunu hatırlatırlar: elindeki yalnız bir anlatıdır, bu yazarın yazmış olduğu bir anlatı. Ama bundan başka yazılmış ve yazılacak sayısız anlatı vardır. Ve elinde tuttuğun bu kitap, geçmişteki ve gelecekteki bütün anlatıların her birinin üzerine vuracak gölgesiyle, değişmeye gebe bir kitaptır. Bu kitap son kitap olmadığı gibi, hiçbir okuma da son okuma değildir.”

Paylaşın

İpek Ongun Kimdir? Hayatı, Eserleri

7 Ocak 1942 yılında Ankara’da dünyaya gelen İpek Ongun’ın tam adı Sevim İpek Ongun’dur. İpek Ongun Ankara Koleji’ni ve Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ni (1961) bitirdi. New York’ta tiyatro eleştirmenliği kursu aldı. Burada Time and Life gibi yayın kuruluşlarında görev yaptı.

Çocuk romanlarıyla yazın hayatına giriş yapan yazar, ilk gençlik romanları alanında ün kazandı. Yazın hayatına lise yıllarında Doğan Kardeş dergisine çeviriler yaparak başlayan Ongun, 1980 yılında ilk çocuk romanı Mektup Arkadaşları’nı yayımlandı.

Bu eseri takiben Kamp Arkadaşları ve Afacanlar Çetesi adlı çocuk kitaplarını kaleme aldı. Yaş On Yedi ise İpek Ongun’un gençlik için yazdığı ilk romandır. Yazar, bu eserin yazıldıktan sonra iki yıl yayınevinde bekletilip hangi yaş grubuna dahil edilmesi gerektiğine karar verilemediğinden basılmadığını belirtir.

İpek Ongun, yazdığı gençlik romanlarından sonra, gençlere yaşama kültürü ve kişisel gelişim gibi konularda yardımcı olmasını amaçladığı bir seri yayımladı. Bir Pırıltıdır Yaşamak, Bu Hayat Sizin ve Lütfen Beni Anla adlı eserlerin ilki 1991 yılında TÜYAP’ta Altın Kitap Ödülü’nü aldı. Ayrıca gençler için yaptığı çalışmalar nedeniyle kendisine Toros, Akdeniz ve Tarabya Rotary kulüpleri tarafından 1995-1996, 2003-2004 ve 2006 yıllarının Meslek Hizmeti ödülleri verildi.

1998 yılında Oriflame Firması tarafındandan 250.000 kişilik bir halk jürisine yaptırılan anket sonucu yılın en başarılı kadın yazarı seçildi. Ardından İpek Ongun, Bir Genç Kızın Gizli Defteri’nin devamı olan Arkadaşlar Arasında, Kendi Ayakları Üstünde, Adım Adım Hayata ve İşte Hayat’ı yazdı. Sabah gazetesinde yayımlanan yazılarını Yarım Elma Gönül Alma ve Sabah Pırıltıları adlı iki kitapta topladı.

2009 yılında, İçel Soroptimist Kulübü tarafından kendisine “Başarılı Kadın Ödülü” verildi. 2010 yılı Türk Kütüphaneciler Derneğinin araştırması sonucunda, kütüphanelerde kitapları en çok okunan yazar olduğu tespit edildi. 2012 yılında “Uluslararası Çukurova Sanat Ödülü”nü kazandı.

Türkiye’de bir kent adına verilen ilk ve tek edebiyat ödülü olan Mersin Kenti Edebiyat Ödülü “İlkgençlik Edebiyatını özgün ölçütler ve değerler ışığında kurumsallaştıran öncü eserler yaratması; genç okurlarla didaktik olmayan, sahici ve şefkatli bir edebiyat dünyasında buluşarak, kuşaktan kuşağa gürleşerek süren bir bağ kurması … ” sebebiyle 2018 yılında İpek Ongun’a verilmiştir.

2014 yılında da Lions Kulübü tarafından kendisine “Melvin Jones Yaşam Boyu Hizmet Ödülü” verilen Ongun, Artemis Yayınları’ndan çıkan son kitabı Anlat Anneanne’yi 2017 yılında okuyucularıyla buluşturdu. Aynı yıl Doğan Egmont “Güçlü Kızlar Güçlü Yarınlar” projesi için yazdığı bir öykü de yayımlandı. “Herkese Kitap Vakfı Yardım Projesi” kapsamında yuva çocukları için çocuk kitapları yazarı kızı Defne Ongun Müminoğlu ile birlikte hâlen kitap yazmaktadır.

Gençlik edebiyatı alanında en fazla okunan yazarlardan biri olan İpek Ongun evli ve iki kız annesi olup yazın yaşamına devam etmektedir. İpek Ongun’un eserleri ve eserlerindeki temel sorunlar ve ele alınan temalar ile ilgili çok sayıda kuramsal ve karşılaştırmalı akademik çalışma yapılmıştır.Yazar zaman zaman imza günlerinde, kitap fuarlarında, çeşitli kurumlar tarafından düzenlenen söyleşilerde ve edebiyat kongrelerinde okuyucuları ile bir araya gelmektedir.

İlk gençlik edebiyatının çocuk edebiyatından koparak ayrı bir dal olarak değerlendirilmesinde önemli katkısı olan İpek Ongun; eserlerini gençleri eğitmek, zengin bir yaşam kültürü sunmak, onlar üzerinde farkındalık yaratmak için kaleme aldı. Eserlerindeki temel karakterler genç kızlar ve onların sosyal çevreleridir.

İpek Ongun, kendisiyle yapılan bir röportajda neden sürekli genç kızlara yönelik eserler yazdığı sorusunu şöyle yanıtlar: “Bir erkeği yetiştir, topluma bir birey kazandırırsın; bir kızı/kadını eğit, topluma bir aile kazandırırsın. Toplumların geleceğini belirleyen, kuşakları yetiştiren kadınlardır. Bu nedenle kızlarımızın, kadınlarımızın sorgulayarak düşünebilen, ufku açık, eğitimli, kişilikli, kendi ayakları üstünde durabilen kadınlar olmaları çok önemli. Ailenin önündeki ilk ve en önemli model onlardır çünkü. İşte ben, tam da bu nedenle hep genç kızlar için yazıyorum.”

Sağlıklı toplum yetiştirilmesinde eğitimli kadınların rolünün büyük olduğuna inanan İpek Ongun eserlerinde genç kızları, onların beklentilerini, kaygılarını, aile içi ilişkilerini, sosyal çevrelerini, sorunlarını, hayallerini … ele alır. İlk gençlik edebiyatının başyapıt eserlerinden biri sayılan Bir Genç Kızın Gizli Defteri Türkiye’de en çok baskısı yapılan eserler arasındadır.

İlk yayımlandığı tarihten bugüne çok sayıda baskısı yapılan Bir Genç Kızın Gizli Defteri ve serinin diğer eserleri, gençlik edebiyatı alanında doğrudan gençler için yazılan eserlerin başında gelir. Gençlik edebiyatı eserlerinin tüm özelliklerini taşır. Roman kahramanı Serra Noyan, her seride büyür, gelişir. Okuyucular seri boyunca Serra Noyan’ın yalnızca fiziki açıdan değil psikolojik ve ahlaki açıdan da değişimine ve onun kimlik edinme sürecine tanık olur. Eser, aynı yaştaki bireylere benzer sorunlar karşısında çözüm önerileri sunar.

Yazar eserde, dünyada var olan bencillik, kıskançlık ve şiddet gibi olumsuzlukların karşısında sevgi ve dostluk gibi temel değerlere dikkat çeker. İpek Ongun; yazdığı eserlerde gençleri motive etmeye, cesaretlendirmeye, onlara başarabilecekleri duygusu aşılamaya çalışır. Yazarın bu eserin devamını getirmesi, ilk gençlik döneminde görülen sorunların geçici olduğuna her dönemin kendi içinde zorunlarla beraber güzellikler de barındırdığına işaret eder.

Yaklaşık üç kuşak tarafından eserleri sevilerek okunan bir yazar olan İpek Ongun, eserlerini yazarken yurt içi ve yurt dışında gençlerle ilgili araştırmaları incelediğini, pedagogların önerilerini dikkate aldığını, gençlere asla didaktik çözüm yolu sunmadığını ve her seferde farklı bir şey anlatmaya, kendini tekrar etmemeye çaba gösterdiğini belirtir.

Bu düşüncesinin ise gençlere olan sorumluluğundan ileri geldiğini ifade eder. İpek Ongun’un akıcı anlatımı ve eserlerinde gençlerin dilini yakalamayı başarması, yazarın gençler tarafından bir solukta okunmasını sağlar. Ongun’un gençlik edebiyatı alanında yazdığı eserlerinden başka yaptığı çevirileri de bulunmaktadır.

İpek Ongun’un eserleri:

Roman: Mektup Arkadaşları (1980), Kamp Arkadaşları (1982), Yaş On Yedi (1989), Afacanlar Çetesi (1988), Bir Genç Kızın Gizli Defteri (1990) (2017 yılına kadar 12 adet nehir roman), Bir Pırıltıdır Yaşamak (1991), Bu Hayat Sizin (1992), Lütfen Beni Anla (1995), Arkadaşlar Arasında (1997), Kendi Ayakları Üstünde (1998), Adım Adım Hayata (2000), Şimdi Düğün Zaman (2004).

Öykü: Mayanın Günlüğü 1-2-3-4 (çocuk kitapları, 2012).

Deneme: Yarım Elma Gönül Alma (gazete yazıları 1999), Sabah Parıltıları (gazete yazıları, 2001), Şu Çılgın Tempoda Duyarlı Davranışlar (2005).

Tercüme (Çeviri): Yuvasız Çocuk (L. M. Montgomery’den, 1979), Mutluluk Yolu (G. Sheehy’den, 1984), Yürekten Kopup Gelen Ses (Joan Boez’den, 1989).

Paylaşın

İpek Şahbenderoğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

1984 yılında İstanbul’da dünyaya gelen İpek Şahbenderoğlu, lisans eğitimini, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde 2006 yılında tamamladı.

Haber Merkezi / İpek Şahbenderoğlu, yüksek lisans eğitimini ise aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda “Halid Ziya Uşaklıgil’in Edebî Tenkitleri” başlıklı tezi ile 2010 yılında tamamladı.

İpek Şahbenderoğlu’nun Dil ve Edebiyat, Eşik Cini, Hürriyet Gösteri, İstanbul Art News gibi sanat ve edebiyat dergilerinde Türk edebiyatı üzerine çeşitli yazı ve çalışmaları yayımlandı.

TÜBİTAK tarafından desteklenen ve yürütücülüğünü Doç. Dr. Seval Şahin’in yaptığı “Türk Edebiyatında Polisiye Romanın Tarihsel Gelişimi 1884-1928” başlıklı araştırma projesinde 2011-2014 yıllarında görev alan Şahbenderoğlu’nun, 2013 yılında Bağlam Yayınları’ndan çıkan Edebiyatın İzinde, Polisiye Edebiyat adlı kitapta konuyla ilgili çalışmaları yayımlanmıştır.

İpek Şahbenderoğlu’nun, yine 2014 yılında Sevgi Soysal’ın 1970’li yıllarda kaleme aldığı gazete yazılarını derlediği kitabı Türkiye’nin Kalbi, Kabul Günleri başlığı ile İletişim Yayınları’ndan çıkmıştır.

Şahbenderoğlu, ayrıca 2014 yılında Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı tiyatro oyununun eleştirel basımını Çağrı Yayınları için yayına hazırlamıştır. Şahbenderoğlu, halen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda, doktora eğitimine devam etmektedir.

İpek Şahbenderoğlu’nun katkıda bulunduğu eserler: 

Türkiye’nin Kalbi, Kabul Günleri: Sevgi Soysal, İpek Şahbenderoğlu (Derleyen)
Tekliğin Türküsü: Sevgi Soysal, İpek Şahbenderoğlu, Funda Soysal (Derleyen)
Venüslü Kadınların Serüvenleri: Sevgi Soysal, İpek Şahbenderoğlu (Derleyen)

Paylaşın

Miss Tourism Güzeli Hazal Çakmak Kimdir? Hayatı

2020 yılında jürisini Eva Maya, Banu Alkan ve Ece Gursel’in oluşturduğu Miss Koza ve Miss Tourism Turkey yarışmalarında birinci olan Hazal Çakmak, “Gelecekte uluslararası işlere imza atarak, sadece başarılarından söz edilen bir isim olmak istiyorum” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Modellik dışında sinema ve televizyon dünyasında da kendime yer edinmek amacındayım. Aldığım birkaç film teklifi de oldu, ancak şu an değerlendirme aşamasındayım. Güzel ve aklıma yatan senaryolar olursa, oyunculuk konusunda da başarılı olacağıma inanıyorum.”

Peki, Hazal Çakmak kimdir, ne iş yapıyor, hobileri ve geleceğe dair beklentileri nelerdir? İşte tüm ayrıntılar:

16 Haziran 1997 yılında İzmir’de dünyaya gelen Hazal Çakmak, İzmir Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra, eğitimine ODTU Sosyoloji Bölümü’nde devam etti. İkizler burcundan olan Hazal Çakmak, 2015 yılında kısa bir süre tango ve swing dansı ile ilgilendi.

Mehmet Özgür Ersan’ın yönettiği Kirpi Dergisi’nde belirli bir dönem yazan Hazal Çakmak, 2020 yılında jürisini Eva Maya, Banu Alkan ve Ece Gursel’in oluşturduğu Miss Koza ve Miss Tourism Turkey yarışmalarında birinci oldu.

Hazal Çakmak, birincilik sonrası yaptığı açıklamada, “Gelecekte uluslararası işlere imza atarak, sadece başarılarından söz edilen bir isim olmak istiyorum. Modellik dışında sinema ve televizyon dünyasında da kendime yer edinmek amacındayım. Aldığım birkaç film teklifi de oldu, ancak şu an değerlendirme aşamasındayım. Güzel ve aklıma yatan senaryolar olursa, oyunculuk konusunda da başarılı olacağıma inanıyorum” dedi.

Hedeflerine adım adım ilerleyeceğine inandığını söyleyen Hazal Çakmak, yüzmeyi, seyahat ve dans etmeyi sevdiğini belirtiyor. Çakmak, güzellik sırlarına ilişkin ise yoğurt bal limon formülüne inandığını söylüyor.

Paylaşın