Bunamanın Gözden Kaçan Bir Nedeni Keşfedildi

Bunama (demans), beyni etkileyen ve hafıza, net düşünme, davranış bozukluğu gibi sorunlara neden olabilen ve genelde yaşlı yetişkinleri etkileyen bir sağlık durumudur. Bunama, genç yetişkinleri de etkileyebilir.

Haber Merkezi / Son zamanlarda yapılan bir araştırma, hava kirliliği ile bunama arasında olası bir bağlantı olduğunu ortaya koydu.

Neurology dergisinde yayınlanan araştırmada bilim insanları, PM2.5 adı verilen küçük hava parçacıklarını solumanın bunama riskini artırıp artırmayacağını araştırdı.

PM2.5, çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük olan havadaki ince toz parçacıklarını ifade eder. Bu parçacıklar çoğunlukla, araba egzozlarından, endüstriyel dumandan ve yanan yakıtlardan oluşur.

İsveç’in Stockholm kentinde yürütülen araştırmada, 2 bin 500’den fazla yaşlı yetişkin 12 yıl kadar takip edildi. Bu süre zarfında, araştırmaya katılan 376 katılımcıda bunama gelişti.

Bilim insanları, bunama geliştiren kişilerin PM2.5’e maruz kalma oranının, bunama geliştirmeyen kişilere kıyasla daha yüksek olduğunu buldular.

Araştırma, yaş, cinsiyet, sigara alışkanlıkları ve eğitim gibi diğer faktörler göz önünde bulundurulduktan sonra bile, PM2.5 maruziyetinde küçük bir artışın bunama geliştirme riskinin yüzde 70 daha yüksek olmasıyla bağlantılı olduğunu ortaya koydu.

Araştırma, temiz havanın yalnızca akciğerler için değil aynı zamanda beyin sağlığı için de ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurguladı.

Paylaşın

Her Gün 2 Bin Çocuk ‘Hava Kirliliği’ Nedeniyle Ölüyor

2021 yılında 700 binden fazla çocuğun kirli hava soluduğu için hayatını kaybettiği; bunlardan 500 bininin ise yemek pişirirken kullanılan kötü malzemeden kaynaklandığı ifade edildi.

Özellikle Afrika ve Asya’da kapalı mekanda yemek pişirirken kullanılan kömür, odun ve tezek gibi yakıtlar ölümcül hastalıkları tetikliyor. Son yıllarda Çin’in bu alanda ilerleme kaydettiğine işaret ederek, ev içi yemek pişirme kaynaklı ölümlerin engellenebilir olduğu dile getirildi.

ABD merkezli Sağlık Etkileri Enstitüsü (HEI) ve UNICEF ortaklığında hazırlanan bir rapor, hava kirliliğinin, tansiyon hastalıklarından sonra dünya genelinde en fazla erken ölüme neden olduğunu ortaya koydu. Buna göre her gün ortalama 2 bin çocuk, hava kirliliğine bağlı rahatsızlıklardan dolayı yaşamını yitiriyor.

HEI ve UNICEF’in ortak raporuna göre 2021 yılında, dünya çapında 8,1 milyon insan hava kirliliğine bağlı sebeplerden dolayı hayatını kaybetti. Bu da, tüm ölümlerin yüzde 12’sine tekabül ediyor. Söz konusu veriler, hava kirliliğinin, tütün kullanımı ve yetersiz beslenmeyi geçerek en fazla ölüme yol açan sebepler içinde ikinci sıraya yükseldiğini gösteriyor.

Özellikle küçük çocukların hava kirliliğine karşı savunmasız olduğu vurgulanan raporda, 2021’de 700 binden fazla küçük çocuğun kirli hava soluduğu için hayatını kaybettiği; bunlardan 500 bininin ise yemek pişirirken kullanılan kötü malzemeden kaynaklandığı ifade edildi. Özellikle Afrika ve Asya’da kapalı mekanda yemek pişirirken kullanılan kömür, odun ve tezek gibi yakıtlar ölümcül hastalıkları tetikliyor.

HEI’nın küresel sağlık programı başkanı Pallavi Pant son yıllarda Çin’in bu alanda ilerleme kaydettiğine işaret ederek, ev içi yemek pişirme kaynaklı ölümlerin engellenebilir olduğunu dile getirdi. Nitekim daha temiz alternatiflerin yaygınlaşmasıyla 2000 yılından bu yana yemek pişirme sırasında açığa çıkan zehirli partikülleri solumaktan kaynaklanan çocuk ölümleri dünya genelinde yüzde 50 azaldı.

Ancak hâlâ dünya çapında 2 milyardan fazla insanın iç mekanda kurdukları basit ocaklarda, açık ateş kullanarak yemek pişirdiği belirtiliyor. Mayıs ayında Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), hükümetler ve şirketlerin daha güvenli pişirme metotlarını yaygınlaştırmak için 2.2 milyar dolarlık kaynak taahhüt ettiğini açıklamıştı.

Rapora göre dünyanın neresinde olursa olsun neredeyse herkes sağlıksız hava soluyor. Çapı 2,5 mikrondan daha küçük olan partikül maddeyi tanımlayan PM2.5 değerinin sağlıklı aralığın üzerine çıkması akciğer kanseri, kalp hastalıkları, felç ve diabet riskini artırırken; raporda bu hastalıklarla hava kirliliği seviyesi arasındaki bağlantıya işaret ediliyor.

Ancak ortaya konan güçlü verilere rağmen raporun hâlâ hava kirliliğinin etkilerini tam olarak yansıtmıyor olabileceğini ifade eden Pant, hava kirliliğinin beyin sağlığı ve nörolojik etkilerinin hesaba katılmadığını belirtti.

200 ülke ve bölgeden toplanan veriler ışığında hazırlanan rapor ayrıca, insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olarak daha da kötüleşmesi beklenen ozon kirliliğinin, 500 bin ölüm vakası ile ilişkili olduğunu ortaya koydu. Pallavi Pant, “Giderek artan şekilde dünyanın bazı bölgelerinde çok kısa ama yoğun kirlilik görülmeye başlandı” diyerek, yangınlar, kum fırtınaları ve aşırı sıcakların bu kirliliği tetiklediğini aktardı.

Uzmanlara göre hem iklim değişikliği hem hava kirliliği için alınacak önlem aynı: Sera gazı emisyonlarını azaltmak.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Dikkat Çeken Araştırma: Son 40 Yılda Hava Kirliliği 135 Milyon Can Aldı

Hava kirliliğinin 1980’le 2020 arasında yaklaşık 135 milyon erken ölüme yol açtığı ortaya çıktı. Ölümlerin üçte birinin inme, üçte birinin kalp hastalığı ve geri kalanının da akciğerle ilgili hastalıklar ve enfeksiyonlardan kaynaklandığı tahmin edildi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) daha önce “ortam hava kirliliği ve evsel hava kirliliğinin birleşik etkilerinin” her yıl dünya çapında 6,7 milyon erken ölümle ilişkili olduğunu söylemişti.

Profesör Joseph Sung, “İklim değişikliği ve çevrenin insan sağlığı üzerindeki etkileri, genomik ve yaşam tarzı kalıplarının etkilerinden daha az değil ve geçen onlarca yılda artıyor” dedi: “Sağlık hizmeti sağlayıcıları bu kalıpları tanıyarak, kirlilikle ilgili rahatsızlıklar için tedavi arayan hastalardaki olası artışlara daha iyi hazırlanabilir.”

Bugüne kadar yapılan en kapsamlı araştırmalardan biri, hava kirliliğinin son 40 yılda dünya genelinde yaklaşık 135 milyon erken ölüme yol açtığını ortaya koyarak sorunun ciddiyetinin ve acilen ele alınması gerektiğinin altını çizdi.

1980’le 2020 arasındaki verileri inceleyen araştırmacılar, hava kirliliğinin önlenebilir veya tedavi edilebilir hastalıklara veya felçlere neden olarak on milyonlarca insanın hayatını kısalttığını söyledi.

Geçmişte yapılan bu tür çalışmaların birçoğu daha dar bir bölgeye ya da döneme odaklanırken, Singapur Nanyang Teknoloji Üniversitesi’nin yürüttüğü bu çalışma şimdiye kadarki en büyük araştırmalardan biri.

Araştırmacılar, El Niño gibi hava olaylarının ve okyanus sıcaklıklarındaki değişikliklerin hava kirliliğinin etkisini daha da kötüleştirdiğini tespit etti.

Bu hava olayları durgun hava koşullarına yol açarak, akciğerlere nüfuz edebilen ve hatta kan dolaşımına girerek astım, kalp krizi ve bronşit gibi kronik hastalıklara sebebiyet verebilen ince partikül madde PM2.5 konsantrasyonlarının artmasıyla sonuçlanabilir.

Hava değişiklikleri erken ölümlerin sayısını yüzde 14 artırdı.

Araştırmayı yöneten, Nanyang Asya Çevre Okulu’ndan Doçent Steve Yim, “El Nino gibi belirli iklim olayları meydana geldiğinde, kirlilik seviyeleri yükselebilir, bu da PM 2.5 kirliliği nedeniyle daha fazla insanın erken ölebileceği anlamına gelir” dedi.

Bu durum, küresel nüfusun sağlığını korumak için hava kirliliğiyle mücadele ederken bu iklim modellerini anlama ve hesaba katma ihtiyacını vurguluyor.

Üniversite, Environment International akademik dergisinde yayımlanan çalışma hakkında yaptığı açıklamada, ince partikül maddenin 1980’den 2020’ye kadar “küresel olarak yaklaşık 135 milyon erken ölümle ilişkili olduğunu” söyledi.

PM 2.5 kirliliği temel olarak araç emisyonları, endüstriyel süreçler, orman yangınları ve toz fırtınalarından kaynaklanıyor.

Asya, 98 milyondan fazla kişiyle “PM 2.5 kirliliğine atfedilebilecek en yüksek erken ölüm sayısına” sahipken, Çin ve Hindistan ölümlerin büyük kısmını oluşturuyor.

Üniversite, Pakistan, Bangladeş, Endonezya ve Japonya’da da iki milyonla 5 milyon arasında değişen önemli sayıda erken ölüm olduğunu belirtti.

Çalışmada PM 2.5 kirliliğine bağlı ölümlerin üçte birinin inme, üçte birinin kalp hastalığı ve geri kalanının da akciğerle ilgili hastalıklar ve enfeksiyonlardan kaynaklandığı tahmin edildi.

Dünya Sağlık Örgütü daha önce “ortam hava kirliliği ve evsel hava kirliliğinin birleşik etkilerinin” her yıl dünya çapında 6,7 milyon erken ölümle ilişkili olduğunu söylemişti.

Nanyang’daki araştırmacılar, havadaki ince partikül madde seviyelerini ölçmek için NASA’dan alınan uydu verilerini kullandı. Sağlık Ölçütleri ve Değerlendirme Enstitüsü’nden alınan hastalık istatistiklerini ve ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi’nden alınan hava durumu verilerini analiz ettiler.

40 yıldan fazla zaman ait verinin analiz edildiği çalışma, hava kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki etkisine ve yaygın hava modelleriyle hava kalitesi arasındaki bağlantıya daha geniş bir bakış açısı sunuyor.

Ancak yazarlar, iklim krizinin etkisini anlamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğunu belirtti. Çalışmanın yazarlarından Profesör Joseph Sung, “İklim değişikliği ve çevrenin insan sağlığı üzerindeki etkileri, genomik ve yaşam tarzı kalıplarının etkilerinden daha az değil ve geçen onlarca yılda artıyor” dedi:

“Sağlık hizmeti sağlayıcıları bu kalıpları tanıyarak, kirlilikle ilgili rahatsızlıklar için tedavi arayan hastalardaki olası artışlara daha iyi hazırlanabilir.”

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Hava Kirliliği, Kardiyovasküler Kaynaklı Ölümleri De Artırıyor

Kronik Solunum Yolu Hastalıklarına Karşı Küresel İttifak tarafından yapılan bir araştırma, hava kirliliği ile kardiyovasküler hastalıklara bağlı ölüm oranlarının artması arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya çıkardı.

Haber Merkezi / Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) üye ülkelerin neredeyse tamamının verilerini içeren araştırma, yüksek gelirli ve düşük gelirli ülkeler arasında hava kirliliğinden kaynaklanan ölüm oranlarındaki keskin farklılıklara ışık tutuyor.

2022 yılında bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle yaklaşık 41 milyon insan hayatını kaybetti, bu, dünya genelindeki tüm ölümlerin yüzde 74’üne denk gelmektedir.

Bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle yaşanan ölümlerinin çoğundan kardiyovasküler hastalık (KVH) sorumlu veya yılda 17,9 milyon kişi KVH nedeniyle yaşamını yitirmektedir.

Sigara, fiziksel hareketsizlik, alkol ve sağlıksız beslenme gibi risk faktörlerinin, kalp – damar hastalığından ölme riskini artırdığı bilinmekte. Hava kirliliği de, atfedilebilir tüm ölümlere katkıda bulunmaktadır.

Araştırma, hava kirliliğinin halk sağlığı üzerindeki yaygın etkilerini, özellikle de iki ana kardiyovasküler hastalık türü olan iskemik kalp hastalığı ve felce odaklandı.

Araştırma, incelenen 183 ülkenin tamamında, hava kirliliğine atfedilebilen iskemik kalp hastalığına bağlı ölümlerin, aynı faktörün neden olduğu felce bağlı ölümlerden daha yaygın olduğunu ortaya çıkardı. Bu sonuç, hava kirliliğinin kalp  -damar sağlığını çeşitli yollarla etkileyebileceğinin altını çiziyor.

Çalışmanın yazarı Dr. Nikolai Khaltaev, kardiyovasküler hastalıkların önlenmesine yönelik bütünsel yaklaşımın bir parçası olarak hava kirliliğinin ele alınmasının önemini vurguladı.

Dr. Khaltaev, “Yaşam tarzı değişiklikleri ve hastalık yönetimi ile birlikte hava kirliliği kontrolü, kardiyovasküler hastalıkları önleme stratejilerinin temel bileşenleri olmalıdır” dedi.

Araştırma ilk olarak Kronik Hastalıklar ve Translasyonel Tıp dergisinde yayınlandı.

Paylaşın

Avrupa’da Her Yıl 238 Bin Kişi Hava Kirliliği Nedeniyle Ölüyor

Avrupa Çevre Ajansı’nın raporuna göre, Avrupa Birliği’nin 27 üyesinin yanı sıra Türkiye, Norveç, İsviçre, İzlanda ve Liechtenstein’da her yıl  en az 238 bin kişi hava kirliliğine bağlı nedenler sebebiyle hayatını kaybediyor.

Raporda ayrıca, hava kirliliğinin Avrupa’da her yıl 18 yaş altı bin 200 çocuk ve gencin erken ölümüne yol açtığına dikkat çekildi.

Avrupa Çevre Ajansı, kamuoyuna bugün açıkladığı raporunda, havadaki zararlı maddelerin sadece yetişkinler için değil aynı zamanda çocuklar açısından da büyük bir çevre riski oluşturduğuna işaret ediliyor. Raporda, bunun çocuk ve gençlerin yaşam beklentisini dramatik bir şekilde düşürdüğü kaydedildi.

Ajansın raporunda, erken ölümlerin yanı sıra kötü hava kalitesinin çocuk ve gençlerin ilerleyen yaşlarında hastalıkları da beraberinde getirdiği vurgulandı. Çocukların anne karnından yetişkinliklerine kadar hava kirliliğine karşı savunması olduğu belirtilen raporda, “Son yıllarda kaydedilen ilerlemelere rağmen, özellikle Orta ve Doğu Avrupa ile İtalya’da hava kirliliği seviyesinin Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği seviyenin üzerinde seyrettiği” not düşüldü.

Raporda yer alan veriler, Avrupa Birliği’nin 27 üyesinin yanı sıra Türkiye, Norveç, İsviçre, İzlanda ve Liechtenstein’ı kapsıyor. Ajansın geçen Kasım ayında açıkladığı rapora göre 2020 yılında söz konusu ülkelerde tüm yaş gruplarından en az 238 bin kişi hava kirliliğine bağlı nedenler sebebiyle hayatını kaybetti.

Bilanço aslında daha büyük olabilir

İngiltere ve Ukrayna gibi birçok Avrupa ülkesi ise rapora dahil edilmedi. Uzmanlar bu nedenle Avrupa çapındaki bilançonun aslında çok daha kötü olduğunu tahmin ediyor.

Hava kirliliğinden etkilenen çocuk ve gençlerin toplam nüfustaki oranının “nispeten düşük” olduğuna işaret edilen raporda, buna rağmen çocukluktaki kronik rahatsızlıkların ileriki zamanlarda büyük bir yüke dönüşeceği tespiti yapıldı.

Avrupa Çevre Ajansı, raporunda öncelikle okullar ve anaokulları, spor tesisleri ve toplu taşıma alanlarında hava kalitesinin iyiliştirilmesini önerdi. Hava kirliliğinin erken doğumlara ve düşüklere yol açabilecek bir etkiye sahip olduğuna işaret eden Ajans, kötü havanın doğumdan sonra astım ve diğer solunum yolu hastalıkları da dahil olmak üzere çeşitli sağlık sorunları riskini artırdığı uyarısında bulundu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Avrupa’da Havası En Kirli 15 Şehrinden Beşi Türkiye’de

Avrupa’da havası en kirli 15 şehir arasında Türkiye’den beş kent yer aldı. Listede Iğdır birinci sırada Gaziantep 7. Düzce 11. Mersin 13. Konya ise 15’inci sırada yer aldı. Avrupa’da havası en kirli ülkeler sıralamasında bir basamak gerileyen Türkiye 6. oldu.

Avrupa listesinde en kirli ülke 33.6 mikrogram ile Bosna-Hersek olurken, Kuzey Makedonya ikinci, Sırbistan ise üçüncü sırada yer aldı.

Dünya çapında 131 ülke ve 7 bin 323 kentin hava kalitesinin ölçüldüğü 2022 Dünya Hava Kirliliği Raporu yayınlandı.

Raporda, Avrupa’nın havası en kirli 15 şehri arasında Türkiye’den beş kent bulunması dikkat çekti. Listede Iğdır’ın yanı sıra Gaziantep 7, Düzce 11, Mersin 13, Konya ise 15’inci sırada yer aldı. Avrupa’da havası en kirli ülkeler sıralamasında bir basamak gerileyen Türkiye 2022’de 6’ncı oldu.

Dünya çapında 7 bin 323 kent arasında hava kirliliği en fazla olanı ise Tayland’ın Chiang Mai şehri oldu. IQAir’e göre, şehirde kirlilik PM2.5’in 66 katına ulaşmış durumdaydı.

Dünyanın havası en kirli ülkeleri arasında ilk beşi Çad, Irak, Pakistan, Bahreyn ve Bangladeş oluşturdu. Havası en temiz ülkeler ise Guam, Fransız Polinezyası ve Bermudalar oldu.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tavsiyesini, havadaki PM2.5 olarak bilinen çapı 2,5 mikrometre ve daha küçük ve tehlikeli parçacıklarla ilgili standartlarını 24 saat içinde bir kübik metrede 5 mikrogramdan fazla olmaması şeklinde 2020’de güncellemiş, güncelleme gerekçesi olarak bu parçacıkların düşük yoğunlaşmasının bile sağlık riski oluşturduğunu ifade etmişti.

İsviçre merkezli IQAir kirlilik teknolojisi firması tarafından yapılan çalışmada katılımcı şehirlerin sadece yüzde 4,6’sının tavsiye edilen PM2.5 seviyesine riayet ettiği anlaşıldı.

Türkiye’de durum

Türkiye, Avrupa’daki 131 ülke/bölgedeki PM2.5 okumalarında kirlilik düzeyinin sıralandığı listesinde yıllık ortalama 21.1 mikrogram ile 45’inciliğe geriledi, Avrupa listesinde de 6’ncı sırada yer aldı. 116 ülkenin sıralandığı başkent sırlamasında ise Ankara 14 mikrogram ile 67’nci sıraya çıktı. 2021’de başkentte 17.2 mikrogram ölçülmüş 54. sırada yer almıştı.

Avrupa listesinde en kirli ülke 33.6 mikrogram ile Bosna-Hersek olurken, Kuzey Makedonya ikinci, Sırbistan ise üçüncü sırada yer aldı.

Öte yandan hava kalitesi en yüksek ülke ise 5.5 mikrogram ile Finlandiya oldu, ancak Finlandiya da PM2.5 düzeyini DSÖ’nün belirlediği 5 mikrogram seviyesinin altına indirmeyi başaramadı. Hava kalitesi yüksekliği bakımında ikinci sırada Hollanda, üçüncü sırada ise Yunanistan yer aldı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

10 Yılda Bin 700’den Fazla Çevre Ve Toprak Savunucusu Öldürüldü

Çevre ve insan hakları gözlemcisi Global Witness’in verilerine göre son 10 yılda dünya genelinde yerli topluluklara mensup en az 613 aktivist öldürüldü. 2012 ve 2022 yılları arasında yaklaşık 60 ülkede toplamda ise bin 700’den fazla çevre ve toprak savunucusunun ölümü hak örgütlerince belgelendi. Bu da öldürülenlerin yüzde 35’ten fazlasının bölge insanı olduğuna işaret ediyor.

Gerçek sayıların çok daha yüksek olma ihtimali de var. Global Witness’ın raporladığı vakaların yüzde 5’inde etnik kökene dair detay yer almıyor. Özgür basın, bağımsız izleme faaliyetleri ve sağlam bir sivil toplumun yokluğu da vakaların eksik bildirilmesine yol açıyor. Öte yandan son üç yıldır ise yerli aktivistlerin ölüm oranının önceki yıllara kıyasla daha yüksek olduğu görülüyor. Meksika, Kolombiya, Nikaragua, Peru ve Filipinler yerli aktivistler için en ölümcül ülkeler.

Endonezya’nın başkenti Jakarta, iklim krizi nedeniyle başkent statüsünü kaybeden ilk metropol olacak. Ancak Endonezya hükümet kurumlarını yeşiliyle dikkat çeken Borneo Adası’na taşıma planı, çevresel hasarı kötüleştireceği ve yerli halkı ata topraklarından çıkmaya zorlayacağı için eleştiriliyor.

Yeni başkent planı, yakın tarihli olsa da “ölümüne” toprak mücadelesi ise doğma büyüme Borneolular için eski bir hikaye. Üç yerli çiftçi, 2020 yılında bir palm yağı firmasının kendilerinden çaldığını iddia ettiği topraktan mahsul topladıkları için hapse atılmıştı. Bu çiftçilerden biri olan Hermanus Bin Bison polis nezaretinde öldü. Bison, yaşadıkları toprakların sanayi kuruluşlarının eline geçmesini önlemek ya da çevreyi korumak için nihai bedeli ödeyen dünya çapındaki birçok çevre savunucusundan yalnızca biri.

İşletmeler, çeteler ve hükümetler dünyanın farklı bölgelerinde yerlileri atalarının topraklarından farklı gerekçelerle zor kullanarak çıkarıyor ve görünüşe göre, yerli halklara mensup kişilerin bu çatışmalarda öldürülme ihtimali diğer çevre ve toprak savunucularından çok daha fazla. Çevre ve insan hakları gözlemcisi Global Witness’in verilerine göre son 10 yılda dünya genelinde yerli topluluklara mensup en az 613 aktivist öldürüldü. 2012 ve 2022 yılları arasında yaklaşık 60 ülkede toplamda ise bin 700’den fazla çevre ve toprak savunucusunun ölümü hak örgütlerince belgelendi. Bu da öldürülenlerin yüzde 35’ten fazlasının bölge insanı olduğuna işaret ediyor.

Gerçek sayıların çok daha yüksek olma ihtimali de var. Global Witness’ın raporladığı vakaların yüzde 5’inde etnik kökene dair detay yer almıyor. Özgür basın, bağımsız izleme faaliyetleri ve sağlam bir sivil toplumun yokluğu da vakaların eksik bildirilmesine yol açıyor. Öte yandan son üç yıldır ise yerli aktivistlerin ölüm oranının önceki yıllara kıyasla daha yüksek olduğu görülüyor. Meksika, Kolombiya, Nikaragua, Peru ve Filipinler yerli aktivistler için en ölümcül ülkeler.

En tehlikeli alan madencilik

Veriler son 10 yılda dünya çapında kaydedilen cinayetlerin yarısından fazlasının arkasında rant çatışmaları olduğuna işaret ediyor. Çoğu vakada şiddetin nedeninin bildirilmediğini kaydeden Global Witness, bu çatışmaların genellikle arazi mülkiyeti ve yasadışı mahsullerin yetiştirilmesiyle ilgili olduğuna dikkat çekiyor. Ölümlerin yüzde 18’inden sorumlu olan madencilik en tehlikeli sektör.

Bunu vakaların yüzde 10’undan sorumlu tarım ve yüzde 9’una karşılık gelen tomrukçuluk (ağaç kesme) faaliyetleri izliyor.

Latin Amerika’daki yerli topluluklar uzun süredir toprak hakları için mücadele ediyor. Burası yıllardır çevre ve arazi savunucuları için en ölümcül bölge. Son 10 yılda yerli toprak ve çevre savunucularının öldürüldüğü vakaların yüzde 80’i dünyanın en büyük yağmur ormanı Amazon’a ev sahipliği yapan, doğal kaynaklar açısından zengin Latin Amerika ülkelerinde kayıtlara geçti.

Ölümlerin en çok olduğu ülkeler

Bu yıl Kolombiya ve Brezilya’daki başkanlık yarışlarında çevreyle yerli halkların korunması bu nedenle öne çıkan tartışma konuları oldu. En fazla ölümün bu iki ülkede olduğu görülüyor.

Son 10 yılda 135 cinayetle Kolombiya yerli çevre ve toprak savunucuları için en tehlikeli ülke. Brezilya’da ise kısa süre önce iktidarını kaybeden aşırı sağcı Jair Bolsonaro, Amazon ormanlarının yok edilmesine yönelik eleştirileri reddederek yabancı yatırımlara öncelik verdi. Ülke, çevre savunucuları için en ölümcül yerlerden biri haline gelmiş durumda. Brezilya’da son 10 yılda 77 yerli aktivist öldürüldü.

Filipinler’de 2012-2022 döneminde cinayetler arttı. Güneydoğu Asya ülkesinde öldürülen 270 çevre aktivistinden 114’ü yerli topluluklardandı.

Birçok Asya, Ortadoğu ve Afrika ülkesinden ise bu alanda hiç cinayet bildirimi gelmedi. Fakat DW’ye konuşan Global Witness sözcüsü Marina Comandulli’a göre bu, söz konusu ülkelerin çevre aktivistleri için bir cennet olduğu anlamına gelmiyor. Dahası bu ülkelerdeki cinayetler birkaç nedenden ötürü rapor edilmiyor. Bunun bir nedeni de çevreyi aktif olarak koruyan pek çok kişinin, kendilerini çevre ya da toprak savunucusu olarak görmemesi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Hava Kirliliğinden Erken Ölüm Riski; Cinayetle Öldürülme Riskinden 24 Kat Daha Fazla

Türkiye’de PM 2.5 kaynaklı hava kirliliğine bağlı erken ölüm riski; cinayetle öldürülme riskinden 24 kat, trafik kazaları nedeniyle ölüm riskinden ise yedi kat daha fazla. Partikül madde (PM), atmosferde asılı duran küçük sıvı veya katı parçacık formundaki kirlilik.

Greenpeace Akdeniz, yeni yayımladığı “Türkiye’de Hava Kirliliği Yükü” başlıklı raporuyla hava kirliliğinin ulaştığı boyutu gözler önüne serdi. Rapor, PM 2.5 kirleticisine uzun süre maruz kalmanın Türkiye’de yalnızca 2021 yılında 34 bin erken ölüme neden olduğunu ortaya koydu.

İstanbul ve Ankara dahil olmak üzere Türkiye nüfusunun yüzde 60’ından fazlasını kapsayan 38 ilde, 2021 yılı boyunca yapılan hava ölçümleriyle elde edilen verilere göre, maruz kalınan PM 2.5 kirliliği ortalama 20.7 mikrogram. Bu miktar Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) belirlediği yıllık limit değerin dört katından fazla.

Cinayetle ölümden 24 kat fazla

Rapora dahil edilen kentlerde her 100 bin erken ölümden 64’ünün havadaki PM 2.5 kirliliğine maruz kalmaktan kaynaklandığı tahmin ediliyor.

PM 2.5 kirliliğinden kaynaklı hava kirliliğine bağlı erken ölümler, cinayet sayıları ve trafik kazalarının neden olduğu ölüm karşılaştırıldığında ise tablonun vahameti daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor.

Türkiye’de PM 2.5 kaynaklı hava kirliliğine bağlı erken ölüm riski; cinayetle öldürülme riskinden 24 kat, trafik kazaları nedeniyle ölüm riskinden ise yedi kat daha fazla.

Söz konusu kentlerde PM 2.5 miktarı DSÖ limitlerini karşılıyor olsaydı PM 2.5 kirliliğine atfedilen erken ölümlerin sayısı yüzde 75 oranında azaltılabilir ve böylece her yıl tahminen 26 bin insanın hayatı kurtulabilirdi.

En fazla erken ölüm İstanbul’da

2021’de ölçüm yapılabilen kentler arasında yüzde 49’la Iğdır, artan erken ölüm riski açısından ilk sırada yer alıyor.

İstanbul ise 8 bin 895 ölümle, PM 2.5 kirliliğine bağlı en fazla erken ölümün olduğu kent. 2021’de New York’ta ölçülen PM2.5 konsantrasyonları (10 mg/m3) ve erken ölüm riski (yüzde 6) İstanbul’a göre daha düşük.

İstanbul’da PM2.5 konsantrasyon oranı 18 mg/m3, erken ölüm riski oranı ise yüzde 12.

Ne yapılmalı?

Raporun bulguları halk sağlığını korumak için Türkiye’deki PM 2.5 kirliliği sorunuyla ilgili acilen harekete geçilmesi gerektiğini gösteriyor.

Greenpeace Akdeniz, hava kirliliğine bağlı erken ölümlerin önüne geçecek ulusal limit değerlerinin belirlenmesinin ardından, standartların ihlal edildiği bölgelerin “Koruma Bölgesi” ilân edilmesini talep ediyor.

Greenpeace’in diğer talepleri ise şöyle:

  • Türkiye’de PM 2.5 kirliliği için yıllık ve 24 saatlik ortalama limit değerleri bir an önce tanımlanmalıdır.
  • Ulusal limit değerler, asgari olarak, AB tarafından kabul edilen seviyelerle uyumlu olmalıdır.
  • Uzun vadede, DSÖ limitleriyle uyumlu bir yönetmelik çıkarılmalıdır.

“Limit değer belirlenmeli”

Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Gökhan Ersoy, limit değerlerin belirlenmesinin erken ölümlerin engellenmesine katkı sağlayacağını şöyle dedi:

“Havamızı kirleten failleri aslında hepimiz biliyoruz, ancak olağan şüpheliler ile olağan yöntemler mücadele etmekte yetersiz kalıyor.

Bugün gezegenin en tehlikeli kirleticisi PM 2.5 için bir limit değer belirleyerek, kirliliğin kronikleştiği yerler için yönetmeliğimizde yer alan koruma bölgesini hayata geçirebilir ve kirli endüstriler karşısında insanlarımıza temiz bir nefes alacak ve ortalama yaşam süresini uzatacak mavi gökyüzü fırsatını sunabiliriz.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Hava Kirliliği OECD’de Azaldı, Türkiye’de Arttı

Küçük partiküllerden kaynaklanan hava kirliliğine maruz kalanların oranı Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında önemli oranda düşerken Türkiye’de az da olsa artış gösterdi.

Türkiye, OECD üyeleri arasında 2.5PM olarak adlandırılan küçük partikül kaynaklı hava kirliliğine en fazla maruz kalan ikinci ülke. Türkiye’de halkın yüzde 27’si hava kirliliğine maruz kalırken bu oran OECD ülkelerinde yüzde 14.

OECD’nin 2019 yılı verilerine göre hava kirliliğine en fazla maruz kalan ülke yüzde 27 ile Güney Kore. Türkiye de aynı oranla ikinci durumda. Finlandiya, İsveç, Estonya, Yeni Zelanda ve İzlanda yüzde 6 ile en iyi durumda bulunan ülkeler.

2019 yılında “2.5PM” olarak adlandırılan küçük partikül kaynaklı hava kirliliğine maruz kalanların oranı diğer bazı ülkelerde şöyle: İsrail yüzde 19, İtalya yüzde 16, Yunanistan yüzde 14, Almanya yüzde 12. İngiltere yüzde 10 ve ABD yüzde 8.

38 ülkeden 4’ünde kirlilik arttı; birisi Türkiye

Hava kirliliğine maruz kalanların oranı nasıl değişiyor? Azalıyor mu yoksa artıyor mu? 1990 ile 2019 yılları arasındaki değişime bakıldığında OECD listesindeki 38 ülkeden 33 tanesinde hava kirliliği oranı düştü. Bu düşüş bazı ülkelerde yüzde 40’ları aştı. Türkiye’de ise yüzde 1’lik bir artış söz konusu. OECD ortalamasında hava kirliliğine maruz kalanların oranı bu 39 yılda yüzde 28 düşüş gösterdi.

En fazla azalma yüzde 45 ile İsviçre’de. Bu ülkede 1990 yılında hava kirliliğine maruz kalanların oranı yüzde 18,3 iken 2019’da yüzde 10’a geriledi. En fazla artış yüzde 9 ile Güney Kore’da yaşandı. OECD ortalaması 1990’da yüzde 19,4 iken 2019’da yüzde 13,9’a düştü. Aynı dönemde Türkiye’deki oran yüzde 26,7’den yüzde 26,9’a yükseldi.

Küçük partikül kaynaklı hava kirliliğine maruz kalanların oranı diğer ülkelerde 1990-2019 arası şu kadar düştü: Almanya yüzde 43, İngiltere yüzde 41, Fransa yüzde 37, Yunanistan yüzde 27 ve İsrail yüzde 8.

Türkiye’de ‘dalgalı seyir’

Son 39 yılda Türkiye’deki değişime yakından bakıldığında hava kirliliği oranının yükselip düştüğü gözlemleniyor. 2019 yılındaki oran 1990 yılından daha yüksek. 2005’te yüzde 26,7 olan hava kirliliğine maruz kalanların oranı 2010’da yüzde 30’a kadar tırmandı.

PM2.5 nedir, ne kadar zararlı?

Avrupa Çevre Ajansı’nın sitesine göre partikül madde, katı ve sıvı damlacıkların karışımından oluşuyor. Bazı partikül maddeler doğrudan yayılırken bazıları da çeşitli kaynaklardan yayılan kirleticilerin atmosferde reaksiyona girmesiyle meydana geliyor.

Partikül madde, kalp veya akciğer rahatsızlığından kaynaklanan hastalıklar ve ölümlerle ilişkilendirilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü, partikül madde kapsamında en zararlı maruz kalma durumunun ince partiküllere (PM2.5) uzun süreli maruz kalma olduğunu gösterebilecek yeterli bilimsel kanıt toplamıştır.

Sağlık Bakanlığı’na göre de havadaki partikül madde insan sağlığını etkileyen en önemli kirleticilerden biri. Partikül boyutu ile sağlık üzerindeki olumsuz etkisi doğrusal olarak bağlantılı.

Hava kirliliği bir yandan kalp ve akciğer hastalıklarına bağlı ölüm oranını artırırken, diğer yandan bu hastalıklara bağlı hastane başvurularını arttırıyor. Bunların yanında hava kirliliği özellikle çocukların akciğer gelişimini olumsuz etkilemekte ve kirliliğin yoğun olduğu bölgelerde astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi kronik hava yolu hastalıkların prevalansını artırmakta.

(Kaynak: Euronews Türkçe)
Paylaşın

Hava Kirliliği Ömrü İki Yıldan Fazla Kısaltıyor

Yayınlanan yeni bir araştırma, kronik hava kirliliğinin küresel ortalama ömür süresini kişi başına iki yıldan uzun süre kısalttığını ortaya koydu. Araştırma, hava kirliliğinin insan ömrü üzerindeki olumsuz etkisinin sigara kullanımıyla eşdeğer olduğunu, HIV/AIDS ya da terörizmden de daha kötü olduğunu kaydediyor.

Chicago Üniversitesi bünyesindeki Enerji Politikası Enstitüsü’nün son yayınladığı Hava Kalitesi Hayat Endeksi, küresel nüfusun yüzde 97’den fazlasının havadaki kirliliğin kabul edilebilir olarak değerlendirilen seviyenin üzerindeki bölgelerde yaşadığını bildiriyor. Hava Kalitesi Hayat Endeksi’nin belirlenmesinde PM2.5 olarak adlandırılan, havada serbest olarak dolaşan ve akciğerlere zarar veren tehlikeli parçacıkların seviyesinin ölçümü için uydu verileri kullanıldı.

Raporda, küresel PM2.5 seviyesinin Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) tavsiyesi doğrultusunda metreküp başına 5 mikrogram azaltılması durumunda ortalama ömür süresinin 2,2 yıl artacağı kaydedildi.

Rapor, hava kirliliğinin bir kamu sağlığı meselesi olarak ihmal edildiği, meseleye çözüm bulmak için gereken mali fonların hala yetersiz olduğu uyarısında bulundu.

Enerji Politikası Enstitüsü’nün Hava Kalitesi Hayat Endeksi Direktörü Chrisra Hasenkopf, “Hava kirliliğinin etkilerini artık daha iyi anlayabildiğimiz için hükümetlerin bu meseleyi acilen çözülmesi gereken bir öncelik haline getirmesi amacıyla elimiz daha güçleniyor” dedi.

Güney Asya’da yaşayanlar, araştırmaya göre hava kirliliği nedeniyle tahminen ömürlerinden beş yıl kaybediyor. Hindistan, 2013 yılından bu yana dünyada hava kirliliği artışının yüzde 44’ünden sorumlu.

Çin halkıysa WHO standartlarına erişilmesi durumunda rapora göre ortalama 2,6 yıl daha uzun yaşayabilir. Ancak Çin’in PM2.5 miktarını yüzde 40 oranında azaltmak amacıyla hava kirliliğine karşı “savaş açması” üzerine Çinliler, 2013 yılından bu yana yaklaşık 2 yıl daha uzun yaşıyor.

Endeksin hesaplamaları, metreküp başına ilave 10 mikrogram daha fazla PM2.5’e uzun süreli maruz kalmanın ömür süresini yaklaşık 1 yıl kısalttığını ortaya koyan bir önceki araştırmanın sonuçlarını temel alıyor. Bu yılın başında yayınlanan hava kirliliği anketine göre 2021 yılında hiçbir ülke, WHO’nun metreküp başına 5 mikrogramlık standardını tutturmayı başaramadı.

Paylaşın