1964 yılında Muş’ta dünyaya gelen Hamdi Özyurt, ilk ve orta öğrenimini burada tamamladı. 1981’de ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı. 1989’da başladığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü tamamlamadı.
Haber Merkezi / 1994’te İsveç’e gitti ve yazarlık çalışmalarına orada devam etti. İsveç Yazarlar Sendikası ve Türkiye Edebiyatçılar Derneği üyesidir. Hamdi Özyurt, şiirler kaleme alarak yazı hayatına başlamıştır. İlk şiir kitabı Rakkasın Ağustosu adıyla 1992’de yayımlanmıştır. 1994’te gittiği İsveç’te çizgi roman, deneysel film ve animasyon eğitimi görmüştür.
Yazı hayatının bu sıralarda daha yoğunlaşması muhtemeldir. İsveç’te çıkan bölgesel bir gazetede karikatürler çizmiş ve yine İsveç’te; Arapça, Farsça ve Türkçe olarak üç dilde çıkan Prizma dergisinin redaktörlüğünü ve illüstrasyonunu yapmıştır. Özyurt’un ikinci şiir kitabı Çatgelin adıyla 1996’da yayımlanmıştır. Hikâye yazmayı da denemiş bu türde 2000 yılında Samim Kocagöz Hikâye Yarışmasında biricilik ödülü almıştır. Saçlarını Sancıma Sür (2001) adlı üçüncü şiir kitabı üç ödüle değer görülmüştür.
Özyurt, bu şiir kitaplarından sonra çizgisini nesre kaydırarak, roman ve hikâye yazmaya ağırlık vermiştir. Feleğin Bir Kuşu Var adlı ilk hikâye kitabı 2003’te, Ay Aslında Camdandır adlı ilk romanı ise 2004’te yayımlanmıştır. Bu eserleri; Senin İçin Bir Düş Kurdum (2004) ve Pencereler (2007) adlı hikâye kitaplarıyla Yirmi Ağaç Tek Portakal (2005), Yürekte Sıcak Bir Yer (2007) ve Oğul Yolu (2011) adlı romanları izlemiştir. Yayımladıkları dikkate alındığında yazarın bu minvalde daha üretken olduğu görülmektedir.
“Buğusu tellerinde”
çırpınırken bile sessiz, köpük gibi bir abla
ben bahtına düştükçe o kanrevan
şeytan aklımı koparıyor karım sancılandıkça
bütün çatlakları çaresiz saksıların
çekip gidecek çığlıklarla afrika menekşem
bu havada balıkçılar var mıdır deniz üstünde?
Her asker intihar edecekmiş gibi geliyor
nöbet yerinde
her kız gelin ölecekmiş gibi..
Dallar cama vurdukça, her ağaç darağacı
babalar nasıl su verebilir kavaklara?
Şimdi dağların en naçar kurdu kime sığınır,
kime açar yarasını?
Karbeden çatırdadıkça karakış tomurcuğuyla
bir yıldız kayıyor hep, dilsiz tükeniyorum
sular-seller, ak ekmekler, ampuller ses içinde
soluksuz ürperiyor evrenin en yalnız gezegeni
ve funda evlat sevgisi düşürüyor kollarıma
taze bir turna ömrü bu, buğusu tellerinde
bir dilim peynir kadar kızım benim
büyülüsü taçyapraklıların, nar çiçeği renginde
“Dağçiçeği sağanağı”
karanlık bir nehir akar gider kederli
kulaklarımda yetim çakal sesleri kalır
yıldızlar bile iğreti yökyüzünde
tenimde eriyip dökülen ayın izleri kalır
bir düşü örseler gibi uyanıyorum
seni buluyorum çöllerin ceylan kızı
bütün kollarımla kucaklasam diyorum.. .
Öyle kanıyorum ki kasığımdan
fırat hiç kalır
akıttığım kana acımıyorum asla
ama sen sürmelenip gidiyorsun ya
bende kara ayıp, bende ağır utanç
bende suç kalır
yanıtı kekeme bir sorudur gözlerin
kesik bir başı okşar gibi bakar gözlerin
gözlerin bir çift turna gölden su içer
iki bahar gider seninle, kerbela kalır
“Gözlerin bir çift turna”
karanlık bir nehir akar gider kederli
kulaklarımda yetim çakal sesleri kalır
yıldızlar bile iğreti yökyüzünde
tenimde eriyip dökülen ayın izleri kalır
bir düşü örseler gibi uyanıyorum
seni buluyorum çöllerin ceylan kızı
bütün kollarımla kucaklasam diyorum.. .
Öyle kanıyorum ki kasığımdan
fırat hiç kalır
akıttığım kana acımıyorum asla
ama sen sürmelenip gidiyorsun ya
bende kara ayıp, bende ağır utanç
bende suç kalır
yanıtı kekeme bir sorudur gözlerin
kesik bir başı okşar gibi bakar gözlerin
gözlerin bir çift turna gölden su içer
iki bahar gider seninle, kerbela kalır