Partisinin İl Eş Başkanları Toplantısı’nın açılışında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, “Doğaya, insana, halklara ve inançlara sahip çıkan ve bu konuda çok önemli bir irade ortaya koyan partimiz, şimdi de bütün baskılara ve engellemelere rağmen sadece Türkiye’de değil dünyada çok önemli bir demokratik model ortaya koymuş ve örnek bir tutum içerisinde olmuştur” dedi ve ekledi:
Haber Merkezi / “Siz arkadaşların da emeğine sağlık. Önümüzdeki yıllarda bu demokratik modelin yavaş yavaş farklı toplumlara ve ülkelere sıçrayacağına, bir model olarak alınacağına ve üzerinde çalışılacağına eminim. Bu tarihi süreçte yer alan halkımıza, emekçilere, kadınlara, gençlere, kurumlara, sivil toplum örgütlerine de tekrar teşekkürlerimi sunuyorum. Bu halk oylaması sonuçları bir kez daha gösterdi ki bizim irademiz çimentodan değil çelikten. Partimiz bu çelikten iradenin her şart, ortam ve durumda eğilmeyeceğini, bükülmeyeceğini bir kez daha ortaya koymuş olduğu pratikle hem dosta hem düşmana göstermiş oldu.”
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, bugün DEM Parti Genel Merkezi’nde düzenlenen İl Eş Başkanları Toplantısı’nın açılışında konuştu. Tuncer Bakırhan, şunları söyledi:
“Dünyayı hep birlikte izliyoruz. Çok kutuplu bir dünya ama çok kutuplu düzensizliğin olduğu böylesine bir süreç de hiçbir dönem yaşanmamıştı. Hegemon güçlerin daha fazla rant ve menfaat için yapmadıkları şey yok. Siz de takip ediyorsunuz, ciddi bir düzensizlik, ciddi bir belirsizlik var. Vekalet savaşları başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın birçok yerinde hegemon güçlerin kıvılcımıyla devam ettiriliyor. Rantı elde edenin yaşadığı coğrafyada savaşlar olmuyor. Savaşlar daha çok emekçilerin, ezilenlerin olduğu bölgelerde oluyor.
Rantı elde eden ile savaşta yaşamını yitiren insanlar aynı değil. Önümüzdeki dönemde de hem enerji sahalarına sahip olmak için hem de bu enerjinin güvenli şekilde kendi ülkelerine taşınması için mücadele ağırlıklı olarak devam edecek gibi duruyor. Bu savaşların, bu çatışmaların, bu vekalet savaşlarının yoğun olarak yaşandığı yerlerden birisi de bizim de yaşamış olduğumuz Ortadoğu coğrafyasıdır.
Suriye’de uzun süre bir savaş vardı. Nasıl bir savaş olduğunu gördük. Suriye’deki bu süreçte bütün hegemon güçlerin olduğunu hep birlikte gördük. Her birisi orada bir hamle yapmaya çalıştı. O yetmedi, şimdi İsrail ve Filistin arasında bir savaş, çatışma çıktı. Gazze’de Filistin halkına bir soykırım uygulanıyor. Ciddi bir işgal politikası devam ediyor. Bunu da alan kapmadan, enerji hatlarının güvenli bir şekilde batıya taşınmasından bağımsız düşünmemek gerekiyor. Şimdi yeni bir savaş ve çatışma alanı daha ortaya çıkardılar. Kızıldeniz’de de artık savaş gemileri var.
Belli ki orası yeni dönemde ciddi bir savaş ve çatışma alanı olmaya devam edecek. Kan üzerinden rant devşirmeye çalışıyorlar. Kan ve savaş üzerinden kendi yönetimlerini ve bekalarını yaşatmaya çalışıyor hegemon güçler. Diyalog yok, barış yok, meseleleri müzakere ile değerlendirme durumu asla yok. Türkiye bu denklemin neresinde diye sorarsanız; maalesef her ağzını açan barıştan bahsediyor ama Türkiye bir biçimiyle aslında savaş politikalarını tetikleyen, destekleyen ve hegemon güçlerden bağımsız olmayan bir duruş ortaya koyuyor.
En son TÜİK çok önemli bir şey söyledi. TÜİK aslında bizim dile getirdiğimiz, bütün sol sosyalist güçlerin dile getirdiği bir gerçekliği aslında itiraf etti. Türkiye İsrail’e silah göndermemiş, sadece parçalarını göndermiş! Eskiden Yeşilçam filmleri vardı. “Ben adam öldürmem ama cinayet işlerim” diyorlardı o filmlerde. Şimdi de silah göndermemişler, parçalarını göndermişler. Sadece montajını İsraillilere bırakmışlar.
Bununla da övünüyorlar. Bu nasıl bir siyaset? Silah göndermiyor, parçasını gönderiyor. Valla helal olsun, barışa büyük katkı sunuyor! Türkiye de bu bahsettiğimiz coğrafyada aktif bir şekilde bu savaş siyasetinin içinde yer alıyor. En son MGK sonuç bildirgesinde “Kızıldeniz’e barış gelmeli” demişti. Barışı isteyen bir ülke Ortadoğu’nun bir ülkesinde neden üs açmaya çalışır? Niye Ortadoğu’nun birçok ülkesine asker gönderir? Niye dolaylı olarak bazen de açık olarak oradaki paramiliter güçleri destekler?
Onların üs kurmasına, onlara lojistik destek sağlamasına yardımcı olur? Bunu anlamak da zor. Sanki her yere asker gönderen MGK’nın kendisi değilmiş gibi, sanki bu çatışmalı süreçte gönderilen askerlerin bir rolü yokmuş gibi bir yaklaşım sunuyorlar. Sanıyorlar ki dünya halkları, Ortadoğu’da yaşayanlar bu çelişkiyi görmüyor. Sormak lazım? Oradaki üslerdeki askerler acaba gül ticareti yapmaya mı gitti? Hayır, tabii ki böyle bir ticaret yapmaya gitmediler.
Belli ki önümüzdeki yerel seçimlerde yine milliyetçilik üzerinden, gerginlik ve çatışma siyaseti üzerinden bir süreçle karşı karşıya kalacağız. Dolayısıyla, bizler dün söylediğimiz gibi bugün de başta Ortadoğu’daki sorunlar ve Kürt meselesi olmak üzere askeri yöntemlerin sonuç vermeyeceğini, üs kurmayla Ortadoğu’ya barış gelmeyeceğini, asker ihraç ederek orada bir iyileşmenin sağlanmayacağını söylüyoruz.
Ortadoğu başta olmak üzere yaşamış olduğumuz bu coğrafyada bahsettiğimiz sorunların tamamının diyalog ve müzakere ile çözülebileceğine inanıyoruz, bunu tekrar ediyoruz. Bu iktidar yalan siyasetini yürütüyor. Çok sert konuşuyorlar bazen. Tarihte de defalarca karşılaştığımız gibi en sert konuşanlar yeri geldiği zaman en büyük çark edenlerdir. Türkiye siyaseti de buna en iyi örnektir. Yakın zamanda İsveç’in NATO üyeliği tartışıldı. “İsveç terörü destekliyor, terör yuvasıdır, asla NATO’ya girmez” diyen iktidar ve onun küçük ortağının en son nasıl çark ettiğini ve İsveç’in katılımına evet oyu verdiklerini izledik. Sisi’ye diktatör diyenler şimdi Sisi ile görüşmek için dünya kadar diplomatik mesai yapıyor.
Bunun gibi yüzlerce örnek verebiliriz. Bu iktidarın siyasetinin nasıl yalan üzerine kurulduğunu birkaç örnek ile anlatmaya çalıştım. Bir süre önce Recep Tayyip Erdoğan “Vatanı satmak yüksek faiz, enflasyon ve kötü yönetimle olur” demişti. Şimdi sizin huzurunuzda soruyorum: Enflasyon yüksek mi, yüksek. Faiz yüksek mi, her gün uyanıyoruz faiz artırılıyor. İyi mi yönetiliyoruz, hayır. O zaman Erdoğan’a sormak lazım, bu nedir? Sizin söylediğiniz vatanı satmaksa, şu anda bahsettiğiniz şeylerin tamamının Türkiye’de güncel olduğunu belirtmek istiyorum.
Bir de “Mertçe öldürüyorduk” diyen bir parti yetkilisi vardı. Bu parti başkanının çok açık bu sözleri hakkında biraz onuru, hukuk etiği olan savcıların, hakimlerin bir soruşturma açıp bu kişiyi yargılaması gerek. Söz konusu muhalifler, devrimciler, Kürtler olunca bu şeffaf öldürenler, işte bu sözlerine bu pratiklerine devam ediyorlar. Bunun takipçisi olacağız.
Öldürmenin, kaybetmenin, faili meçhul cinayetlerin namertçe olduğunu söylemiştik, tekrar ediyoruz. İranlı alim, düşünür Hafizi Şiraz, bir kitabında “Zalimler hedefine ulaşamaz” demiştir. Biz de buna katılıyoruz. Başta her gün Kürtleri idam sehpasına götüren İran olmak üzere, Ortadoğu’da savaş yanlısı olan, Kürt meselesinde çatışmayı, faili meçhul cinayeti, öldürmeyi, tutuklamayı hayata geçiren zalimlerin asla ve asla hedeflerine ulaşmayacağına biz de inanıyoruz.
“Türkiye artık bir kart toplumu oldu”
Ekonomiye gelince; sanırım bu salonda oturan arkadaşlar nasıl bir ekonomik durum içerisinde olduğumuzu bizden daha iyi biliyor. Asgari ücreti açıkladılar, günlerce onunla övündüler. 17 bin 2 lira, 2 lira da üzerine koydular ama bir ay geçmeden açlık sınırı 17 bin 440 lira oldu. Yani bir ay içerisinde övündükleri, o yüksek dedikleri asgari ücret şu anda açlık sınırının altında kaldı. On bir ay sonra nasıl bir noktaya geleceğini takdir edersiniz. Dolayısıyla Türkiye’nin büyük çoğunluğunun asgari ücretle geçindiği bu süreçte hepimizi çok daha büyük bir açlığın ve yoksulluğun beklediği ortadadır.
Düşünün Türkiye’de yoksulluk sınırı 48 bin 500 liraya çıktı. 48 bin lira yoksulluk sınırıdır. 17 bin lira ile insanların ailelerini nasıl geçindireceğini gerçekten merak ediyorum. Öyle bir noktaya getirdiler ki Türkiye artık bir kart toplumu oldu. Her emekçinin cebinde 3-5 tane banka kartı bulunuyor. Birinden çekiyor diğerinin asgarisini yatırıyor, oradan çekiyor diğerininkini yatırıyor. Yani toplumu kart toplumu haline getirdiler. Neredeyse o sirkteki cambazlar gibi oradan oraya koşturmaya ve bir biçimiyle ay sonunu getirmeye çalışan bir toplum haline geldik.
Takip ediyorsunuz her gün gencecik insanlar, her gün çoluk çocukları olan bireyler intihar ediyor. İntiharın temel sebebi bu yoksulluktur, bu ekonomik çıkmazdır, bu yaşadığımız ekonomik kaostur. Yine cinnet toplumu haline geldik. Her gün katliamların ve kavgaların, aile içi meselelerde en basit en sıradan sebeplerle insanların öldürüldüğü bir cinnet sürecini hep birlikte yaşıyoruz.
728 bin öğrenci okulunu dondurdu ya da okulunu bırakmak zorunda kaldı. Temel sebebi ekonomik sebeplerdir. Yurt bulsa harçlığı yok, ona harçlık gönderecek okumasını sağlayacak ailenin bir geliri yok. Türkiye’de konut sorunu, ulaşım sorunu, sağlık sorunu, beslenme sorunu hat safhada. Ama kendileri toplumu açlıkla imtihan ederken bir gün dahi bu imtihanı kendileri yaşamadılar. Bu durumu yaşamayanların, bu toplumu açlıkla imtihan etmesine itiraz ediyoruz, karşı duruyoruz.
Ve kesinlikle biz yönetime geldiğimiz zaman konutsuz tek bir ailenin kalmayacak; öğrencilerin ulaşımı ve okul giderleri sosyal devlet dediğimiz devlet tarafından karşılanacak. Bugün servis parası veremediği için küçücük çocuklar sırtında 10 kiloluk çantalarla okullara gitmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla aileler perişan, öğrenciler perişan. İnsanlar iş bulamıyor. Toplum bunu yaşıyor. Türkiye’de rahat yaşayanların, bunu dert etmeyenlerin AKP ve yanında bulunan bir avuç partizan olduğunu belirtmek istiyorum.
Yakın zamanda bir ön seçim süreci geçirdik. Yeni bir yöntemdi. Merkeziyetçiliği bir kenara bırakan, halkı esas alan, halkın kendisini yönetecek yöneticileri seçmesini sağlayan bu düşüncenin çok değerli olduğunu belirtmek istiyorum. Kimi yerlerde yetmezlikler, eksiklikler yaşanmış olabilir ama dünyada hiçbir yerde denenmemiş böylesine demokratik yöntemi ilk defa uygulamak da çok kıymetli. Ortaya çıkan eksiklikler, yanlışlıklar varsa, bunların önümüzdeki dönem tekrar etmemesi için de bir çaba içerisinde olacağız.
Yani 90 yerleşim yerinde on binlerce insanın oy kullanması demokrasi şöleni gibiydi. Uzun yıllardır göremediğimiz kitlesellikte, disiplinde insanlar 2 gün boyunca oy kullandılar, sandıklarının başında kaldılar ve gerçekten kendi yöneticilerini seçtiler. Belirlemiş olduğumuz bu demokratik halk oylamasına halkımız sahip çıktı, arkasında durdu. Burada emeği geçen halklarımıza bir daha teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
“Çelikten olan irademiz hiçbir şartta eğilmeyecektir”
Doğaya, insana, halklara ve inançlara sahip çıkan ve bu konuda çok önemli bir irade ortaya koyan partimiz, şimdi de bütün baskılara ve engellemelere rağmen sadece Türkiye’de değil dünyada çok önemli bir demokratik model ortaya koymuş ve örnek bir tutum içerisinde olmuştur. Siz arkadaşların da emeğine sağlık. Önümüzdeki yıllarda bu demokratik modelin yavaş yavaş farklı toplumlara ve ülkelere sıçrayacağına, bir model olarak alınacağına ve üzerinde çalışılacağına eminim.
Bu tarihi süreçte yer alan halkımıza, emekçilere, kadınlara, gençlere, kurumlara, sivil toplum örgütlerine de tekrar teşekkürlerimi sunuyorum. Bu halk oylaması sonuçları bir kez daha gösterdi ki bizim irademiz çimentodan değil çelikten. Partimiz bu çelikten iradenin her şart, ortam ve durumda eğilmeyeceğini, bükülmeyeceğini bir kez daha ortaya koymuş olduğu pratikle hem dosta hem düşmana göstermiş oldu.
Biz bu merkeziyetçi, retçi, inkarcı sisteme yerel demokrasinin nasıl olduğunu kanıtlamaya çalışırken; onlar yine oyunlarla, hilelerle bizim bu irademizi gasp etmeye çalışıyorlar. Seçime 2 ay gibi kısa bir süre kaldı. Eminim Amed, Batman, Siirt, Wan, Kars, bütün Kürdistan’da ve batıdaki illerde yaşayan insanlarımız bu kayyımları göndermenin heyecanını yaşıyorlar. Eminiz, onları Ankara’ya göndereceğiz. Şimdi bunu hükümet de gördü.
Bugüne kadar adaylarımızın farklı yerlerden seçildiğini söyleyen ve bunu bir gerekçe yaparak kayyım atayanlar, Kürdistan’da kurulan sandıklarda adayları kimin seçtiğini çok iyi gördü. Yani burada artık söyleyecekleri bir söz de yok. Asker, polis, jandarma nerede artık kolluk varsa, özellikle Kürdistan’a kazanacağımız kentlere kaydırmaya çalışıyorlar. Nerede bir kışla varsa, nerede bir askeri nöbet kulübesi varsa yüzlerce binlerce asker polis taşıyorlar.
Görenler de zannedecek ki bu kolluk güçleri seçimde oy kullanmak için bu kadar heyecan yaşıyor. Öyle bir durum yok. Zorunlu, bilerek ve isteyerek bu taburları, bu askerleri AKP’ye oy kullanmak için taşıyorlar. Şimdi burada yine Kürtlerin yaşadığını, emekçinin yaşadığını görmeyen ve buna sessiz kalan bir muhalefetle, bir sivil toplumla karşı karşıya kaldık. Tek tek rakamları açıklamamıza rağmen, bir muhalefet partisi tarafından da çıkıp “Siirt’e 7 bin Siirtli olmayan asker, polis, jandarma niye taşınıyor?” sorusu sorulmadı.
Her yerde dile getirmemize rağmen özellikle Türkiye’de siyaset yaptığını söyleyenler buna itiraz etmediler, gündemlerine dahi almadılar. Bu konuda tek bir tane hükümeti eleştiren bir tutum ortaya koymadılar. Bizim dışımızda yine çıt yok. Kürdistan coğrafyasında yaşananlara duyarsız bir muhalefet ile karşı karşıyayız. Ama emin olun biz bu meselenin, bu zorba yaklaşımın, bu hileci yaklaşımın kesinlikle peşini bırakmayacağız.
Bu düzenbazların, bu yalancıların, bu hilebazların oyunlarını boşa çıkaracak güçlü bir iradeye sahibiz. Bunun gibi yüzlerce, binlerce oyunla karşılaştık. Bu çelik irade onların tamamını boşa çıkardığı gibi bunu da boşa çıkaracaktır. Kürdistan’a kaydırılan seçmenler de dahil olmak üzere itirazlarımızı reddeden savcılar, hakimler, seçim kurulları hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı belirtmiştik.
Şimdi bizlere büyük görevler düşüyor, en başta da siz il eş başkanı arkadaşlarımıza çok büyük görevler düşüyor. Onlar kaçak seçmen taşıyorlar, irademizi gasp etmeye çalışıyorlar. Onların getirdiği her bir kaçak seçmene karşı bizim iki kişiyi kazanmamız gerekiyor. Kendi halinde bırakırsak sonuçlar ortada. Kazandığımız oy oranının üzerinde bir seçmen taşıması var. Size soruyorum, bunu nasıl alt edeceğiz? Çok kolay. İkna edeceğiz, kazanacağız.
Demokratik yerel yönetim anlayışımızı anlatacağız. Dünyaya örnek olan demokratik yöntemlerimizi anlatacağız. Bunların usulsüzlüklerini, yolsuzluklarını anlatacağız. Bunların diyalogdan, müzakereden, barıştan, farklılıktan anlamadıklarını anlatmaya çalışacağız. En önemlisi de oy kullanmayan seçmenler. Birçok kentimizde aslında bunların taşıdığı seçmenden daha fazla gelip oy kullanmayan seçmenimiz var.
Şimdiden tezi yok her bir arkadaşımız onlara ulaşmalı, onları bu düzenbazlara karşı en kararlı bir şekilde iradelerini ortaya koymaya çağırmalıdır. 7 bin karşısında Siirt’in, Batman’ın, Kars’ın 15 bin seçmen olup oyunu kullanmaya gelmeyen insanımızı taşıması gerekiyor. Yine buradan siyasi partilere çağrı yaptık, ne kadar karşılığı olur bilmiyoruz. Onların gündemi farklı, hangi zenginin nerede belediye başkanı olacağıyla ilgileniyorlar.
Hangi müteahhittin, hangi zenginin belediye başkanı adayı olacağı kavgasını yürütüyorlar. Bakın Genel Merkezimizde tek bir tane aday adayı yok, tek bir tane aday yok, tek bir kavga yok. Çünkü onlara işaret ettiğimiz yer halkın kendisidir. Halkın ortaya koyduğu tercih de esas olduğu için burada bir şey yok. Barolara çağrı yapıyoruz. Barolar, hukuk kuruluşları, İnsan Hakları Derneği bu yobazlığa, bu düzenbazlığa karşı çıkmalıdır, onlar da suç duyurusunda bulunmalıdır. Bunu ilgili yerlere taşımalıdır.
Genel Merkezimiz bir çalışma yürütüyor. Genel Merkez önemli ama her şey değildir. Bizim ideolojik-politik çizgimizi yerelde hayata geçirecek, onu örgütleyecek, onu kurumlaştıracak olanlar siz buradaki arkadaşlarımızsınız. Partimiz aslında size emanet, yerel seçimler sizlere emanet. Dolayısıyla, seçimlere güçlü bir şekilde hazırlanmanız gerekiyor. Bizim oradaki her şeyimiz, sesimiz, kulağımız ve ismimiz olan; bu meseleyi sahada örgütleyen, hayata geçiren, sonuçlara sahip çıkacak olan aktörler bugün burada oturuyor. Tarihi bir süreçte sizler görev aldınız.
Bu tarihi süreci karşılamak gibi hepimizin bir borcu var. Bu süreçte kesinlikle yorulmak yok. Zaten maşallah bakıyorum genç bir ekip. Gerçekten önemli olan zaten duygu olarak genç olmaktır. Önemli olan bahsettiğimiz süreçleri aktif bir şekilde hayata geçirmektir. Eksikliklerimiz var, onu hep birlikte gidermeye çalışıyoruz. Başarılarımızı büyüteceğiz.
Daha büyük başarılara sahip olma iddiasıyla sahaya çıkacağız. Sizin temsil ettiğiniz parti, diğer siyasi partiler gibi değil; büyük emekler, bedeller ve değerlerle oluştu. Partimizin adının geçtiği her yerde kim olursa olsun bütün partilerin gıptayla baktıklarına emin olabilirsiniz. Tüm zorluklara rağmen nasıl onurlu bir mücadele yürüttüğümüzü dost da düşman da herkes çok iyi biliyor. Sıradan bir parti değiliz, değerler partisiyiz. Dolayısıyla, oturmak yok, kırılmak yok, küsmek yok. Son kalan 2 ayımızda parti binalarından artık çıkalım.
Kahvehanelerde, sokaklarda ev ev dolaşalım. Dokunmadığımız insan, değmediğimiz hane kalmamalıdır. Kendimizi anlatalım, gerçekliğimizi anlatalım. Bu zulüm düzeninin karşısında nasıl bir şeyi temsil ettiğimizi halkımıza anlatmaya çalışalım. Bu dönemin ruhu kesinlikle çalışmaktır. Bizi içe çeken konuları bir kenara bırakmak gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız.
Yine takip ediyorsunuz. Birçok kurumumuz Sayın Öcalan’a özgürlük ve üzerindeki tecridin kaldırılması için 1-15 Şubat tarihleri arasında bir yürüyüş gerçekleştirecek. Biz de DEM Parti olarak bu yürüyüşü destekliyoruz. Tekrar burada sizin huzurunuzda söylediklerimizi yenilemek istiyorum. Tecrit sorunları çözmüyor, derinleştiriyor.
Türkiye ekonomisini bu hale getiren tecrit şahsında Kürt sorununun çözümsüz kalmasıdır. Gerçekten bu ülke Ortadoğu’da barışı temsil edecekse, askeri üs yerine kendi demokratik değerlerini götürmek istiyorsa, tecridi kaldırarak diyalog ve müzakere ile Kürt sorununun çözümüne dönmelidir. Biz Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, emekçilerin, gençlerin olmadığı hiçbir denklemde yer almayacağız.
Onların siyaset tarzı yalan dolan olabilir ama bizimkisi diyalogdur, müzakeredir, Türkiye uzlaşısıdır. Bu zemini büyüterek ve başarıya ulaştırarak da öğrencilerin aç kalmadığı, okullarını terk etmediği, insanların yoksulluktan dolayı intihar etmediği, birlikte insanca yaşayacağımız bir demokratik Türkiye yaratmaktır. Buna olan inançla sizleri saygıyla selamlıyor, hepinize başarılar diliyorum.”