DEM Partili Bakırhan: Bizde Rant, Usulsüzlük Ve Yolsuzluk Yok

Seçim çalışmaları kapsamında Tunceli’de halka seslenen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Biz geldiğimizde belediyemize Dersim ismini yazmıştık ama kayyım o tabelayı kaldırdı. Sizlere söz veriyoruz. Biz geldiğimizde o tabela yeniden Dêrsim olarak değişecek” dedi.

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kimseyi ötekileştirmedik” sözlerine değinen Bakırhan, “21 yıldır Alevileri, Kürtleri ötekileştiriyorlar. Erdoğan, Alevilere ‘tür’ diyor. Daha Aleviliğin ne olduğunu bilmiyor. Kürtleri açlıkla, cezaevleriyle ötekileştiriyor. ‘Kadın da olsa çocuk da olsa gözünün yaşına bakmayın, gereğini yapın’ diyor. Bunlar doğamızın, Kürtlerin, yaşamımızın düşmanıdır. Dersim topraklarını HES’lerle doldurdular. Yetmedi, Dersim’ de sermayedarlara 150 tane maden ruhsatı verdi. Doğamızı talan etmek, elimizden almak istiyorlar. İnancımıza, kimliğimize saldırıyorlar. Utanmadan ‘kimseyi ötekileştirmedik’ diyorlar” diye konuştu.

Dersim İttifakı’na değinen Bakırhan, “Bu ittifakta emeği geçen, katkısı olan bütün arkadaşları saygıyla selamlamak istiyorum. Bu ittifak sadece bir seçim ittifakı değil, talana karşı bir ittifaktır. Devrimci kimliğinin bir ittifakıdır. İnanıyorum ki bu ittifak Dersim’i ittifaklar konusunda Türkiye’de önemli bir model yapacaktır” diye konuştu.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, seçim çalışmaları kapsamında Tunceli’de halk buluşmasına katıldı. Bakırhan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Değerli Dersimliler, bize mücadeleyi öğreten kıymetli halkımız, direniş denilince akla gelen kentlerimizden biri olan Dersim’de bugün sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duydum, onur duydum. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Seyid Rıza’nın torunlarıyla, Doktor Şıvan’ın yoldaşlarıyla Alişerlerin, Mahirlerin, İboların, Denizlerin, Zarifelerin, Sakinelerin diyarında olmaktan büyük gurur duydum. Dersim’de belediye eş başkanı olarak seçilen ve şu an cezaevinde olan Nurhayat Altun arkadaşımıza da selam ve sevgilerimizi yollayalım.

Birlikte aynı dönem cezaevinde kaldığımız Mehmet Ali Bul arkadaşımıza da hoş geldin diyorum. 90 yıl önce Tunceli Kanunuyla buraları kimliksizleştirmeye çalıştılar. Şimdi de Dersim ismini yok sayarak burayı kimliksizleştirmeye çalışıyorlar. Ama eminim ki Seyid Rıza’nın torunları Dersim demekte inat edecek, Dersim diyecek ve burası binlerce yıl Dersim olarak kalacaktır. Biz geldiğimizde belediye binasının üzerine Dersim yazmıştık ama arkadaşlarımızın yerine atanan gaspçı kayyım Dersim ismini silerek Tunceli ismini oraya bıraktı. Sizlere söz veriyoruz 1 Nisan’da o tabelayı arkadaşlarımız Dersim olarak değiştirecek.

Değerli halkımız, mitinglerdeki konuşmalarımızda Erdoğan ve AKP’den bahsetmeden geçemiyoruz. Türkiye’yi batırdılar, zehirlediler. Ekonomi desen diplerde. Özgürlük yok, demokrasi yok ama beyefendi, “Biz kimseyi ötekileştirmedik” diyor. 21 yıldır AKP iktidarının en fazla ötekileştirdiği kesimler Alevilerdir, Kürtlerdir, bugün Dersim meydanındadır. Biz kimseyi ötekileştirmedik diyen Erdoğan, Alevilere “tür” diyor. Daha Aleviliğin ne olduğunu bile bilmiyor. Sanki kendisi değildi, “Çocuk da olsa kadın da olsa gözünün yaşına bakmayın, gereğini yapın” diyen. Bunlar sadece Dersim adının değil Kürt dilinin, Kürtlerin de düşmanıdır.

Doğamızın düşmanıdır, gençlerin, yaşamımızın düşmanıdır. İnşallah 31 Mart’ta başta Dersim olmak üzere Kürdistan’ın dört bir yanında ve metropollerde bu düşmanlığa halklarımız en iyi cevabı verecektir. Ötekileştirmedik diyor ama Dersim coğrafyasını HES’lerle, RES’lerle doldurdular. Bu nasıl ötekileştirme değilse onu da anlamadım. Yetmedi; Dersim’de sermayedarlara, kendi yandaşlarına 150 tane maden ruhsatı verdi. Zulüm, açlık, yoksulluk yetmedi, doğamızı da talan etmek ve elimizden almak istiyorlar. Yani 31 Mart seçimi aynı zamanda RES’lere, HES’lere, barajlara, Dersim’in doğasının yok edilmesine hayır diyerek DEM Parti’yi Dersim’de yönetim yapmanın seçimidir. Var mısınız?

“Dersim halkı 38’lerden günümüze asla pes etmedi, yine etmeyecek”

İnancımıza saldırıyorlar, doğamıza, kimliğimize saldırıyorlar ama utanmadan da biz kimseyi ötekileştirmedik diyorlar. Parlamentoda iki kelime Zazaca, Kurmancî, Süryanice, Arapça, başka bir diller konuştuğumuz zaman sesimizi kısıyorlar. Özellikle Kürtçe konuşulduğu zaman “bilinmeyen dil” diyorlar. Yahu, bundan büyük ötekileştirme mi var? Bin yıldır bu topraklarda konuşulan ve konuşulmaya devam edilecek bir dile, bilinmeyen dil diyenler daha nasıl ötekileştirecek, daha ne yapacaklar? İnşallah hep birlikte ötekileşmeye karşı en büyük yanıtı vereceğiz.

38’de katlederek sürdüler, 94’lerde köylerimizi yakıp bizleri zorla sürgün ederek göçertmeye çalıştılar. Şimdi de Dersim’i insansızlaştırmak istiyorlar, Kürtsüzleştirmek istiyorlar. Dersim’de istiyorlar ki diline, kültürüne, onuruna sahip çıkan kimse kalmasın. Ama biz biliyoruz ki Dersim halkı 38’lerden günümüze asla pes etmedi; coğrafyasını, kimliğini, kentini bırakmadı. Yine devam edecek ve kentine, toprağına sahip çıkarak bunlara en iyi yanıtı verecek.

Dersim’e girdik önümüzde bir araç vardı. Normalde kitleyi çekerler ama bizi çektiler. Sanırım sizin korkmayacağınızı gördüler, bizi korkutmaya çalışıyorlar. Ama bilmiyorlar ki her bir arkadaşımız onların işkencesini de zindanını da emniyetini de kamerasını da fotoğrafını da gördü. Korku iklimi sona ersin. Dersim’de ilçeleriyle, beldeleriyle onlarca böyle buluşma yaptık. Her yerde böyle muazzam bir direniş, muazzam bir sahiplenme, istenç var. Herkes diyor ki bizim olanı almak için 27 gün kaldı. Gün sayıyorlar. 31 Mart’ta Kürdistan’ın her yerinde bizim olanı, sizin olanı, Kürtlerin olanı, emekçinin ve yoksulun olanı, Alevilerin olanı geri alacağız. Söz veriyoruz; halkın olanı halkın kapısı yapacağız.

Faili meçhullerin ilk başladığı yerlerden biri Dersim’dir. Dün bir faili meçhul davası olan JİTEM davası İstinaf tarafından cezasızlıkla sonuçlandırılıp Yargıtay’a gönderildi. 100 yıldır Kürt’ü katletmek, öldürmek, yoksullaştırmak cezasız. Dersim’in dört bir tarafı kamera dolu ama Gülistan Doku henüz bulunamadı, akıbetini bilmiyoruz. Yargı eliyle Kürt’ü öldürmek, kaybetmek, Kürt’e zulüm etmek, köyünü yakmak, faili meçhul cinayetler işlemek cezasızdır diyorlar. Kürt halkı, ezilenler bunu görmeyecek mi? Bir gün parlamentonun 3. büyük partisi olacağımızı kimse tahmin etmiyordu, 100’ün üzerinde belediye alacağımızı kimse tahmin etmiyordu.

En iyi hizmeti yapacağımızı kimse tahmin etmiyordu. Bir gün yönetim olduğumuzda katlettikleri, yok ettikleri, talan ettikleri doğamızın, dilimizin, kültürümüzün hesabını bunlardan soracağız. Bizim için Dersim DEM Parti’dir, DEM Parti Dersim’dir. Biz aynı Dersim gibiyiz. Bir dörtlük var sizlere okuyacağım. “Hangi dağ efkarlıysa biz oradayız, perişan edilen her şey bizimdir. Yağmur oluyoruz, kuruyan ırmaklara akıyoruz.” İnşallah 31 Mart’ta da yine ezilenin, emekçinin, geçinemeyenin, ücretini ödeyemediği için ulaşımı kullanamayanın, faturasını ödeyemeyenin yanında olacağız.

Dün Hazine Bakanı AKP’yi o kadar güzel özetledi ki, bazen binlerce kelime söylüyoruz ama onların söylediği kadar yerini bulmuyor. Diyor ki, Murat Kurum gelirse şirketler kazanacak. Demek ki AKP kimin partisiymiş? Şirketlerin, sermayedarların. Bunu kendi bakanları itiraf ediyor. Şirketlere, sermayedarlara, madencilere, rantçılara hizmet eden bir partiye karşı emekçilerin, yoksulların, işçilerin adresi DEM Parti’dir. DEM parti inançların, halkların, emekçilerin partisidir. Yok sayılan kadınların ve gençlerin partisidir ve öyle olmaya da devam edecektir.

“Biz yaptıkça AKP-MHP yıktı, yıkımı onaracak olan da DEM Parti’dir”

Yine Erdoğan çok manidar bir şey söyledi. “İnsanımızın lokmasına göz dikenlerle mücadele edeceğiz” diyor. O zaman kendisiyle mücadele etmesi gerekiyor. Emekçinin lokmasına göz dikenler kimlerdir? Bu toplumu aç bırakanlar kimlerdir? Emekçileri 10 bin TL ile açlık, yoksulluk sınırının altında yaşatanlar sanki kendileri değil. Bir de mücadele edeceklermiş. Yani daha fazla lokmamızı almaya çalışacaklar. Bu sözden anlaşılan budur. Ama eminim Türkiye’nin emekçileri, yoksulları buna en iyi yanıtı verecektir. Mehmet Ali arkadaşımız burada, Dersim’in sorunlarını biliyoruz. 25 yıllık yerel yönetimler pratiğimiz var.

Kayyımlar tarafından kesintiye uğratılsa da sizler de yaşayıp gördünüz. Bundan sonra kesintisiz bir şekilde demokratik, halkçı, toplumcu yerel yönetimler pratiğimizi arkadaşlarımızla, Dersim İttifakıyla birlikte burada hayata geçireceğiz. Arkadaşlarımız daha önce yönetime geldikleri zaman sıfır rantlı imar planı yaptılar. Ancak bizim bu sıfır rantlı imar planımızı onlar engellediler. Çünkü rant yoksa, onlar için imarın da bir anlamı yok. Çöp kamyonları aldılar parasını Dersim Belediyesi ödedi ama kamyonları vermediler. Yani alacağınız var onlardan. Gıda Bankası projesi kurduk, yıktılar. Yaşam merkezini yaptık onlar yıktı. Biz yaptıkça onlar yıktı. Biz gerçekten alternatif belediyecilik hizmeti sunuyorduk. AKP- MHP yıkım ittifakıdır, yıkım iktidarıdır. İnşallah o yıkımı onaracak olan DEM Parti’dir, Dersim İttifakıdır, emekçiler ve yoksullardır.

Dersim deprem bölgesidir. Akademisyenler televizyonlarda değerlendirirken Dersim’i, Bingöl’ü işaret ediyor. Peki, bu konuda herhangi bir önlem var mı? Hükümet kılını kıpırdatıyor mu, kaynak ayırıyor mu? Tam tersine deprem vergilerini çarçur ettiler, bitirdiler. Kimse de hesap soramıyor. Depremde güvenliği almayanların yiten her yapının, her canlının sorumlusu olduğunu buradan söylüyoruz. Deprem için önlem almak öyle oturup kuru pastayla, çayla sohbet etmek değildir.

Munzur Dağında 150’den fazla maden sahası açtılar. Emin olun; biz geldiğimiz zaman o ruhsatlar nasıl iptal edilecekse, nasıl yok sayılacaksa arkadaşlarımızla birlikte elimizden gelen çabayı ortaya koyacağız. Resmen Dersim’de İliç’teki gibi bir katliama davetiye çıkarıyorlar. İliç’in mimarı İstanbul’dan büyükşehir belediye başkan adayı olmuş. Rantsal dönüşümün altna imza atan vatandaş, oradan aday olmuş. Biz de onun karşısına Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni ile çıktık. Rantsal dönüşümcülere, İliç’teki katliamın altında imzası bulunanlara inşallah her yerde gerekli cevabı hep birlikte vereceğiz.

Önemli bir konumuza gelelim, Dersim İttifakına. Bazı şeyler zor oluyor, yoğun tartışmalar sonucunda oluyor, birbirini anlamakla oluyor, fedakarlıkla oluyor. Dersim’de Dersim İttifakını kurduk. Bu ittifakta emeği geçen, katkısı olan arkadaşları bir kez selamlıyorum. Dersim İttifakı sadece bir seçim ittifakı değildir; Dersim İttifakı talana karşı bir ittifaktır, Dersim’in devrimci kimliğinin ittifakıdır, Dersim’in tarihsel geçmişinin ittifakıdır. Eminim ki bu ittifak Dersim’de gerekli olan hizmeti, gerekli olan çabayı ortaya koyarak Dersim’i ittifaklar konusunda Türkiye’de önemli bir model haline getirecektir.

“1 Nisan itibariyle Dersim’de yine çok dilli, çok inançlı belediyeciliğe başlıyoruz”

Bizler bir üzüm tanesini kırk canla paylaşan yoldaşların geleneğinden gelen insanlarız. Emin olun; Dersim’in bütün değerlerini Dersim halkıyla paylaşma görevini, bir üzümü kırk parçaya bölerek paylaşan yoldaşların yolundan gidenler kararlı bir şekilde yerine getirecektir. Dersim’de belediyecilik kolay bir şey değil. Dersim’de belediyenin söylediği her şeyin, yüklendiği her sorumluluğun bir karşılığı vardır. Biz bunu bilerek bu sorumluluğun altına girdik.

Söylediğimiz her söz, yaptığımız her pratik Dersim’e, sizlere, Dersim’de yaşayan her kesime layık olacaktır. 1 Nisan itibariyle Dersim’de yine çok dilli, çok inançlı belediyeciliğe başlıyoruz. Birçok belediyemizde çok dilli belediyeciliği uyguladık. Burada da tekrar bu uygulamayı arkadaşlarımız aracılığıyla devam ettireceğiz. Bakın Karaçoban Belediyemiz var, Erzurum’un küçük bir ilçesi. Karaçoban Belediyesi bizim model belediyemizdir. Ne yapmış bu belediyemiz? Orada ekilip biçilmeyen 510 dönüm toprağa buğday ekmiş, buğdayı öğütmüş, yoksul Karaçoban halkına çok ucuz bir fiyata ekmek sağlamış.

Kadın ve öğrencileri 25 kuruşa taşıyor, 25 kuruş! 25 kuruş belki şimdi kimsenin cebinde kalmadı. Evet, yanlış duymadınız 25 kuruş! Tam bilet 50 kuruş. İşte bizim belediyecilik anlayışımız Karaçoban Belediyesindeki gibidir. O ilçede pek şok sosyal donatılar var. Kadınların yüzeceği ve spor yapacağı sosyal tesisler ile halkımızın, gençlerimizin uyuşturucu batağından çıkması için satrançtan tutalım kültürel sanatsal bütün etkinliklere kadar pek çok şeyi o küçük belediyemiz hayata geçiriyor.

Başka ne yapmışlar? 7 milyon borçla aldığımız belediyenin bütün borçlarını sıfırlamışlar. İşçilerin, emekçilerin en yüksek maaş aldığı belediyemizdir. Kendi yandaşından, akrabasından, ailesinden hiç kimseyi belediyeye almamış, ihtiyacı olanı almış. Karaçoban halkının kararlarıyla bunu yapmış. Ne yapmış Karaçoban? Köylere ücretsiz ulaşım aracı göndermiş. Erzurum Büyükşehir Belediyesi Karaçoban Kürt olduğu için hizmet götürmemiş, Karaçoban Belediyesi kendi olanaklarıyla 21 köyün yolunu yapmış. Dolayısıyla biz bu gelenekten geliyoruz. 25 yıllık gelenekten geliyoruz. Bizde rant yok, usulsüzlük yok, yolsuzluk yok. En başta Dersim’deki arkadaşlarımız, Türkiye’nin dört bir yanındaki aday arkadaşlarımız için bu prosedür geçerlidir. Halkımızın memnun olmadığı, halkımızın değerlerine, inancına, diline dönük bir eksiklikte onların yakasına yapışacak olan biziz.

Bu başı seccadede, eli semada, aklı haramda olanlar Dersim’e de kaçak seçmen taşıyorlar. Elazığ’dan getiriyorlar, buradan oy kullandıracaklar. Dersim halkının iradesini gasp edecekler. Nasıl ki biz sizlere söz verdiysek, sizler de bu hilekarlara, bu kaçak seçmen taşıyanlara karşı birlik olmak, birlikte olmak, hak seçmen taşımak gibi bir sorumlulukla karşı karşıyasınız. Lütfen Dersimli olup Dersim’de oy kullanması gereken ama yurt dışında olan, ama metropolde olan bütün arkadaşlarımızı bugünden itibaren arayın, çağırın. Ulaşım konusunda sıkıntı yaşayan canlarımız varsa en yakın DEM Parti ilçe ve il örgütlerine gitsinler, o sıcak demli çaydan içsinler, biletlerini alıp oylarını kullanmaya gelsinler.

Ağaçla karşınıza çıkıyoruz. Mührü DEM Parti’nin altına basacağız; meyvesini Dersim’in emekçileri, yoksulları, Aleviler, Kürtler, burada yaşayan herkes yiyecek. Hepinize bu coşkulu karşılamanızdan, pırıl pırıl duruşunuzdan dolayı teşekkürlerimi iletiyorum. Emin olun ki fabrikalarda, sokaklarda, parlamentoda, yaşamın neresinde olursa olsun size ve taleplerinize layık olacak bir pratik ortaya koyacağız.

Şimdi sizlere çok değerli ve pırıl pırıl tanıdığınız iki arkadaşınızı, Birsen Orhan ve Cevdet Konak arkadaşlarımızı emanet ediyorum. Onlar Seyid Rızaların, Sakinelerin, Denizlerin, Mazlumların size emanetidir. Lütfen emanetlerinize sahip çıkın. Dersim’in doğru ellerde, doğru bir ittifakla Türkiye ve dünyada örnek bir model ortaya çıkarması için elinizden gelen çabayı ortaya koyacağınıza olan inançla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Paylaşın

Bakırhan: Oy Vermeyene Hizmet Götürmüyor, Ayrımcılık Yapıyorlar

Bingöl’de halka seslenen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Cumhurbaşkanı Erdoğan deprem bölgesinde ‘bize oy yoksa, size hizmet yok’ diyordu. Bingöl’den soruyoruz: 2004’ten beri Bingöl halkı yerel yönetimlerde AKP’ye oy veriyor. Peki, Bingöl’ün sorunlarını çözdü mü? Hadi oy vermeyene hizmet götürmüyor, ayrımcılık yapıyor; oy verene hizmet verdi mi, hayır vermedi. 2004’ten beri Bingöl Belediyesi AKP’de. Bingöl halkı hala temiz su içemiyor. Bingöl halkı, su yatakları içerisindeki bu kentte suya ulaşamıyor. Allah bir gün inşallah bu yaptığınız şeylerin hesabını sizden soracaktır” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, yerel seçimler kapsamında Bingöl’deydi. Bingöl’ün Sancak beldesi ve Karlıova ilçesinde partisinin halk buluşmalarına katılan DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, ardından Bingöl kent merkezine geçti. Buradaki partisinin halk buluşmasında konuşan Bakırhan, şunları söyledi:

“Çok değerli Bingöllü hemşerilerim, arkadaşlarım, canlarım. Defalarca Bingöl’de mitingler yaptık. Her zaman bizi böyle coşkuyla, sloganlarınızla, renklerinizle karşıladınız. Sağ olun, çok teşekkür ediyorum. Bugün sizinle birlikte olmaktan dolayı çok büyük mutluluk duydum, onur duydum. Yavuz Kıtay İl Başkanımız şahsında, bugüne kadar Bingöl’de partimize emek vermiş bütün yoldaşları rahmet ve minnetle anıyorum. Eminim Bingöl Şeyh Said’e, Yavuz Tay’a, Rençber Aziz sanatçımıza layık olacak mücadelesini, başarıya ulaştırıncaya kadar devam ettirecektir.

Bingöl biraz iktidarın kendi sözleriyle çeliştiği, söylediği hiçbir sözde durmadığı bir kentimizdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan deprem bölgesinde “bize oy yoksa, size hizmet yok” diyordu. Bingöl’den soruyoruz: 2004’ten beri Bingöl halkı yerel yönetimlerde AKP’ye oy veriyor. Peki, Bingöl’ün sorunlarını çözdü mü? Hadi oy vermeyene hizmet götürmüyor, ayrımcılık yapıyor; oy verene hizmet verdi mi, hayır vermedi. 2004’ten beri Bingöl Belediyesi AKP’de. Bingöl halkı hala temiz su içemiyor. Bingöl halkı, su yatakları içerisindeki bu kentte suya ulaşamıyor. Allah bir gün inşallah bu yaptığınız şeylerin hesabını sizden soracaktır.

Bunların belediyecilik anlayışı hizmet etmek değil, bunların belediyecilik anlayışı sizin için değil, bunların belediyecilik anlayışı gençler iş aş bulsun, insanca doğdukları yerlerde yaşasın, göç etmesin diye değil. Bunların belediyecilik anlayışı, kayyımcı belediyecilik anlayışı gibi ranttır, usulsüzlüktür, belediyeleri borç batağına batırmaktır. Bingöl Belediyesi gibi küçük bir belediye yüz milyonlarca lira borç almış. Ne oldu bu paraya? Alt yapı yok, yatırım yok. Türkiye’de belediyenin ulaşım hizmeti sunmadığı tek kent neresidir biliyor musunuz? Bingöl. Türkiye’nin her yerinde belediye toplu taşıma hizmeti veriyor ama Bingöl’de toplu taşımayı bireylere, özel firmalara peşkeş çekmişler. Belediye su vermez, altyapı yapmaz, ulaşımı karşılamaz ise ne iş yapar, sizlere soruyorum. Siz çok iyi biliyorsunuz belediye ne iş yapar?

“Zazacanın başkenti olan Bingöl’de Zazaca tek bir tabela yok”

Dün Karayazı’daydık. Karayazı’da belediyemiz ulaşımda kadınlar ve öğrencileri 25 kuruşa, akbil kullananları 50 kuruşa, akbili olmayanları ise 1 liraya taşıyor. Bizim o küçük belediyemiz, en küçük olanaklarıyla kendisine bırakılan 7 milyon borcu sıfırlamış. Türkiye’nin tek borçsuz belediyesi varsa Karayazı Belediyesidir. Peki, bu nasıl oluyor? Çünkü biz size inanıyoruz, biz sizin için varız. Biz rant sağlamak için yokuz. Biz sizin diliniz, kültürünüz yaşasın diye mücadele ediyoruz. Bizim belediyecilik anlayışımız demokratik, şeffaf, halkçı, toplumcudur.

Bu kentin halkını önemseyen bir anlayıştır bizimkisi. Şimdi beyefendiye soruyorum; yahu Zazacanın en fazla konuşulduğu, neredeyse Zazacanın başkenti olan Bingöl’de Zazaca tek bir tabela yok, tek bir sokağın ismi Zazaca değil. Bingöl’de yüzlerce değerimiz yaşamını yitirdi. Kürt halkı için mücadele eden, Kürt öncüsü bir tek kişinin ismi caddede, sokakta yok! Yeri gelince de beyefendi “ben Zazayım” diyor. Yahu Zaza olan, halkının yanında olan burada olur, bu meydanda olur. Burada olmayan ne Zaza’dır ne Kürtlerin hizmetindedir. Beyefendiler iktidardakilerin küçük örneklerini burada sunuyorlar.

Bingöl, deprem fay hattının geçtiği en riskli kentlerimizden biridir. Sizlere soruyorum; deprem için şimdiye kadar hem hükümetin hem Bingöl Belediyesinin almış olduğu tek bir önlemden bahsedebilir misiniz? Evet, bir şey yapıyorlar. Bingöl Valisi ile belediye bürokrasisi toplanıp çay ve kuru pasta yiyorlar. Depreme çay içerek, kuru pasta yiyerek önlem alamazsınız; imarla, altyapıyla alabilirsiniz. Dere yataklarını, deprem fay hatlarını imara açarsanız, depremde insanlarımız yaşamını yitirir ve bunun sorumlusu siz olursunuz. Şimdiden Bingöl’den çağrı yapıyoruz, uyarıyoruz: Bingöl deprem fay hattının üzerinde sallanacak bir kenttir. Önlem almayanlar, şimdiden önlemlerini almaya başlasınlar, geç kalmadılar. Rant yerine, ihale verme yerine, deprem için önlem almaya onları çağırıyoruz.

Erdoğan diyor ki geçmiş zamanlarda gaz kuyruğu vardı, yağ kuyruğu vardı. Evet, Türkiye o zaman da iyi yönetilmiyordu. Ama şimdi ekmek kuyruğu var, et kuyruğu var. Peki, bu kuyrukların sorumlusu kim? Erdoğan’a sormak gerekiyor. Geçmişte insanların parası vardı, gaz yoktu, yağ yoktu; şimdi et, ekmek almak için insanların parası yok. Keşke paraları olsa da yağ ve et kuyruğunda olsalardı. Bunlar sadece Bingöl’ü değil emeklileri, asgari ücretle çalışanları da bitirdiler, perperişan ettiler. Gençlerimiz artık kendi kentlerinde yaşamıyor, göç etmek zorunda kalıyor. En çok dışarıya genç göçü veren kentlerinden biridir Bingöl. Peki, Belediye Başkanı sen ne işe yararsın? Gençlik kültür merkezleri yok, gençlere iş yok, aş yok!

Cumhurbaşkanı Yardımcısına da sesleniyorum: Yahu insaf, biraz vicdanlı ol. AKP’nin bakanları, bürokratları kendi kentlerine fabrika ve hizmet götürürken, sen ne iş yapıyorsun? Ne yapıyor bizim Cumhurbaşkanı Yardımcısı? İş takibi yapıyor. İş takibi yapacaksan niye Cumhurbaşkanı Yardımcısı oldun? Bingöl’de olan torpil dünyanın hiçbir yerinde yok. Çocuklarımız, gençlerimiz eğitim almak için dünya kadar zaman harcıyorlar, emek veriyorlar ama AKP’li olan, AKP üyesi olan Cumhurbaşkanı Yardımcısının ailesi, akrabası, çevresi torpille işe giriyor. Biz geldiğimiz zaman hem iktidarda hem belediyelerde asla torpil olmayacak. Hak eden, emek veren, çalışan girecek.

Anadilimiz Kurmancîdir, Zazacadır. Zimanê me Kurmancî ye Zazakî ye. Meclis’te Zazakî iki kelime söylediğimizde sesimizi kısıyorlar, Kurmancî iki kelime söylediğimizde sesimizi kısıyorlar. Ama buraya gelip Zazakî, Kurmancî parçalarla seçim çalışması yürütüyorlar. İşte bunlar Ankara’da kurt, buraya gelip Kürt olan yalancı ve hilekarlardır! Bingöl halkı eminim ki Bingöl’de Kürt olup Ankara’da JİTEM-Ergenekon ittifakıyla iş tutanlara gereken cevabı 31 Mart’ta verecektir. 21 Şubat Dünya Anadili Gününde Meclis’te Zazakî, Kurmancî, Süryanice, Ermenice, Lazca ve Türkiye’deki bütün dillerle grup toplantısı yaptık.

Ama Bingöl’de 21 Şubat’ta Zazaca konser vardı, iptal ettiler. Peki, sizler dilimizi yok sayan, inkar eden, konserlerinizi yasaklayan bu sisteme hayır diyor musunuz? Cumhurbaşkanı Yardımcısının annesi de nenesi de Zazaca konuşuyordu. Yahu insan anasının, nenesinin, dedesinin konuştuğu dilde kendi kentinde bir konseri yasaklayabilir mi? Beyefendi neden bundan rahatsız olmadı? Nasıl Zaza’dır, nasıl sizin kardeşinizdir? Demek ki onun işi gücü Zazaca, Kurmancî hizmet değil, devlete bürokratlık yapmakmış.

Değerli halkımız; kent susuz, aç yatıyor, fabrika yok. Kadın arkadaşlar burada, Allah aşkına kadınların gidip üretim yapacağı, aile ekonomisine katkı sunacağı tek bir hizmet var mı? Yok! Bizim bütün belediyelerimizde -ki ben de Siirt Belediye Eş Başkanlığı yaptım- gençlerimizin ürettikleri, kurduğumuz kooperatiflerde kadın arkadaşlarımızın aile ekonomisine katkı sunduğu birçok yatırım vardı. Ne yaptı kayyım sistemi? İlk günden geldi gençlik ve kadın kurumlarımızı kapattı. Neden? İstiyorlar ki kadın çalışmasın, üretmesin, aile ekonomisine katkı sunmasın. İstiyorlar ki Bingöl Kürtsüzleşsin ama onlar yanılıyorlar. Bingöl halkı, Seyid Rızaların, Şeyh Saidlerin torunları, bütün zulümlere ve baskılara rağmen kendi toprağını terk etmedi, yine etmeyecek! İnşallah bir gün Allah’ın desteğiyle de burada demokratik ve halkçı yerel yönetimleri seçerek doğrunun, hakkın, hakkaniyetin ne olduğunu hep birlikte bunlara göstereceğiz.

“Dilinizi yok sayanlar diyor ki; ey Zaza halkı getir oyları bize ver”

Belê gelê me yê hêja di 31ê Adarê de em ê bibêjin êdî bes e? Hazır mısınız “edî bes e” demeye? Bakın Şeyh Said’in topraklarındayız. AKP’nin küçük ortağı, geçen gün Şeyh Said Efendiye etmediği hakareti bırakmadı. Niye seslerini çıkarmadılar? Çünkü onlar Şeyh Said’i bir değer olarak görmüyorlar. Şeyh Said’i sizden biri olarak gördükleri için, ona karşı yapılan hakaretlere ve küfürlere sessiz kalıyorlar. Şeyh Said Efendi’ye yapılanları AKP yedi. Cumhurbaşkanı yardımcısı sesini çıkarmadı, belediye bir şey demedi. Ne oldu biliyor musunuz? Bingöl’de AKP ile MHP ittifak yaptı. Sizin dilinizi yok sayanlar diyor ki; ey Zaza halkı, Kurmanc halkı getir oyları bize ver, Şeyh Said’e hakaret eden, Kürtlere hakaret eden MHP de belediyenin ortağı olsun. Buna hayır demeyecek misiniz?

20 yıldır süren yolsuzluğu, adaletsizliği, haksızlığı, hukuksuzluğu inşallah 31 Mart’ta Bingöl’de ortadan kaldıracağız. Bingöl’de artık demokratik yerel yönetimlerin hayata geçeceği gün uzak değil. 28 gün kaldı. Bu 28 günde Bingöllü hemşerilerimizi, seydalarımızı, mellelerimizi, kadınları, gençleri bir seferberlik ruhuyla çalışmaya davet ediyorum. Elinizi vicdanınıza koyun. Sizin eviniz olan, kimliğiniz, diliniz olan partinin Bingöl’de yönetimde olması için, belediyeyi alması için el birliğiyle, güç birliğiyle çalışmalara koyulun. İstanbul adayları diyor ki 31 Mart’ta Gazze sevinecek. Hangi çağda yaşıyorsun? Bingöllü bilmiyor mu İsrail’le en büyük gıda ticaretini yapan ülke Türkiye’dir.

Pekii İsrail’in Gazze’deki çocukları öldüren silahlarındaki metal, çelik, demir nereden gidiyor? Türkiye’den. “Gazze sevinecek” diyenlerin çocuklarının gemileri şimdi nerede? İsrail limanında. İşte bunlar böyle ikiyüzlüler! Gazze için timsah gözyaşları döküyorlar ama İsrail’le en büyük gıda ticaretini yapanlar da onlar. İsraillilerin Filistinlileri katletmek için kullandığı silahların demirini, çeliğini, metalini veren bunlar. Gemileri orada her gün para kazanıyor. Gidiyor, geliyor. Şimdi de olmuşlar İsrail düşmanı. Siz Gazze halkının, Filistin halkının yanında değilsiniz. Siz ticaretinizle, desteğinizle İsrail ve onun katliamlarının yanındasınız. Bunu Bingöl halkı çok iyi biliyor.

Bingöl halkı mazlum halkların yanındadır. İnşallah 31 Mart’ta bu timsah gözyaşları dökenlere sandıkta cevabını verecektir. Filistin halkıyla asıl dayanışanlar sizin çocuklarınızdır. Filistin’in ilk şehitleri Kürtlerdir. Kürt gençleri buradan 30 yıl önce Filistinlilerle dayanışmak için gitti, orada canını verdi. Ama mezar taşları oradadır. Bizim Filistin halkıyla dayanışmamız yalan dolan değil, iki yüzlü değil. Biz Kürt halkıyız. Ezilenle, sömürülenle her zaman dayanışma içerisinde olduk, olmaya devam edeceğiz. Diyorlar ki DEM Parti kirli ittifak peşinde. Asıl kirli ittifak sizsiniz. Kürt halkının en yoğun faili meçhul cinayetlere uğradığı dönem Çiller dönemidir.

Tansu Çiller’in elini İstanbul’da kaldıran sizsiniz. Beyaz Toroslarla Kürtleri katledenler, asit kuyularına atan sizlersiniz. Ergenekoncularla, Beyaz Torosçularla ittifak yaptınız. JİTEM’le, Kürtleri yok sayanlarla ittifak yapanlar asla bize dil uzatamazlar. Bingöllü arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza dil uzatamazlar. Siz onurlu bir halksınız. Kenan Evren darbe yaptığı zaman, Kenan Evren anayasasına karşı en büyük hayır oyu nereden çıkmıştı biliyor musunuz? Bingöl’den. Adaletsizlik ve haksızlıklar karşısında 80 darbesinde durduğunuz gibi; bu zulüm, bu Kürt’ü yok sayan, yok etmeye çalışan sisteme de hayır diyerek demokratik yerel yönetimleri inşallah 31 Mart’ta Bingöl’de hayata geçireceksiniz.

“Bingöl halkı bu kez belediyeyi kendi partisine verecek”

Erdoğan diyor ki Türkiye yüzde 4,5 büyüdü. Elinizi vicdanınıza koyun. Sofranızda peyniriniz, etiniz, zeytininin büyüdü mü yüzde 4,5? Cebinizde yüzde 4,5 büyüme mi, erime mi var? Bunlar kimi kandırıp aldatıyorlar. Zannediyorlar ki halk bunu bilmiyor. Diyorlar ki Türkiye’de kişi başına milli gelir 13.100 dolar. Alla aşkına 13.100 dolar kazanan tek bir kişi var mı içinizde? Saraydakiler kazanıyor ama Bingöl’ün emekçisinin, yoksulunun kazandığı yok. Büyüyen onların gemileridir, çocuklarının servetidir. Beşli Çetenin servetidir. İnşallah biz geldiğimizde halkımız büyüyecek. Yoksullar büyüyecek, emekçiler büyüyecek.

Bingöl’ün gençleri intihar etmeyecek. Kürt coğrafyasında çok yüksek sayıda intiharlar yaşanıyor? Neden? Kimse keyfine intihar etmez. Ya yoksuldur, ya işsizdir, ya geçinemiyordur ya da yaşadığı sorunların altında kalkamıyordur. Peki, intiharın sebebi intihar eden vatandaş mıdır, yoksa onu intihara sürükleyen bu sistem midir? Bizi intihara sürükleyen bu sisteme inşallah hep birlikte hayır diyeceğiz. 200 liranın markette bir kıymeti kaldı mı? 200 lira 5 yıl önceki 20 lira olmuş. 1000 liradan aşağı markete girip çıkan bir tane arkadaşımız varsa söylesin.

Parayı pul ettiler, bizi yoksullaştırdılar. Utanmadan diyorlar ki tekrar Bingöl Belediyesini bize verin. Vallahi kusura bakmayın, Bingöl halkı bu kez belediyeyi kendi partisine verecek. Öyle değil mi? Belê Bîngol ya me ye, DEM Dema Bîngolê ye, DEM Dema me ye, DEM Dema Kurdan e. Ji me hemûyan re serkeftin. Her bijî Çewlîg, her bijî! Aydın Bürçün ve Çiçek Aric arkadaşları zaten tanıyorsunuz, onları sizlere emanet ediyorum. Onlar Yado Paşa’nın, Şeyh Said’in emanetleridir size. Onlar cezaevindeki Selahattin Demirtaşların, Gültan Kışanakların, Sebahat Tuncerlerin emanetidir. Söz veriyor musunuz emanetinize sahip çıkacağınıza?”

Paylaşın

Ayşegül Doğan: DEM Parti Olarak Her Yerde Kazanmak İstiyoruz

Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Her yerde DEM Parti konuşuluyor. Tartışmaların odağında da DEM Parti kime kazandırmak ya da kime kaybettirmek istiyor sorusu var. Bunu çokça burada ifade ettik, ilgili kurullarımız ve eş başkanlarımız açıklamalar yapıyor. Bir kez daha ifade edelim. DEM Parti olarak kazanmak istiyoruz, her yerde kazanmak istiyoruz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “En doğal hakkımızı kullanıyoruz, kazanma hakkımızı kullanıyoruz, kazanımlarımızı artırmak istiyoruz. Kaybettirmek ya da kazandırmak gibi bir derdimiz ve gündemimiz yok. Çünkü bizim çok daha ağır gündemlerimiz var. Biz biraz önce de ifade ettiğim eşit yarıştan söz etmiyoruz. Bir yandan birinci parti olduğumuz yerlerde atanan kayyımlarla, kayyım rejimiyle mücadele ediyoruz. Öte yandan o sahalara taşınan, taşınmak istenen ve oraların kaderini yeniden değiştirmek isteyen bazı oyunları planları boşa çıkarmaya çalışıyoruz.”

Doğan açıklamasının devamında, “Bizim derdimiz kayyımları göndermek, bizden zorla alınanı geri almak, bunların sayılarını artırmak, Türkiye’nin batısındaki kazanımlarımızı da arttırmak aynı zamanda halkların gasp edilen iradelerini DEM Parti gönüllüleriyle yeniden buluşturmak. Bu çok ağır bir sorumluluk aynı zamanda. Çünkü yıllardır atanan kayyımlarla kentler adeta bilerek isteyerek maksatlı olarak, bir takım siyasi arka plan ve gayelerle adeta talan edildi. İşte biz bu kentleri yeniden inşa etmek ve onları yeniden doğal özgünlüklerine kavuşturabilmek gibi gündeme sahibiz. Başka mücadeleler veriyoruz” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde gündeme dair açıklamalar yaptı. Ayşegül Doğan’ın açıklamaları şöyle:

“Herkesi sevgiyle selamlıyorum. Yerel seçime sayılı günler kaldı. Tüm gözler İstanbul’da, tabi ki biz de İstanbul’u merak ve ilgiyle takip ediyoruz hem de sahada çalışmalarımıza son hız devam ediyoruz. Ama gelin birlikte İstanbul dışına çıkalım. Ben Şırnak’tan geliyorum. Bir gün önce Şırnak Güçlükonak Taki aday tanıtımına giderken konvoyumuza yapılanları buradan sizlere de Türkiye kamuoyuna da anlatmak istiyorum. Nasıl bir yarış ve rekabet içinde olduğumuzun görünmesi için.

Hani Türkiye’de demokrasi var ya! Hani her siyasi parti eşit propaganda hakkına sahip ya! Böyle denir ya hep. Bunun nasıl böyle olmadığını biz de yıllardır anlatmaya çalışıyoruz. Bir kez de ben buradan kendi tanıklığımı sizlere ifade etmek isterim tarihe not düşmek adına. DEM Parti konvoylarına keyfi durdurmalar yapılıyor. Bu durdurmaların arkasında yatan amaç programı sarkıtmak, bizim DEM Partililerle buluşmamızı engellemeye çalışmaktır. Aramalar, GBT kontrolleri yapılıyor. Bize katılan tüm araçlara, mesela Şırnak’ta cezalar kesiliyor.

Neden kesiliyor bu cezalar? Söz konusu yüzlerce araç plakaları ve listeleriyle arzu edilirse paylaşabiliriz. Tüm mülki amirlere DEM Parti adına seslenmek istiyorum. Lütfen tarafsız davranın. Bir siyasi partinin taraftarı gibi davranmak mülki amirler için suç nedenidir. Sizler hiçbir siyasi partinin taraftarı olamazsınız, tarafgirlik yapamazsınız, keyfi uygulamalarla yasadışı tutum ve pozisyon almaktan vazgeçin.

Her yerde DEM Parti konuşuluyor. Tartışmaların odağında da DEM Parti kime kazandırmak ya da kime kaybettirmek istiyor sorusu var. Bunu çokça burada ifade ettik, ilgili kurullarımız ve eş başkanlarımız açıklamalar yapıyor. Bir kez daha ifade edelim. DEM Parti olarak kazanmak istiyoruz, her yerde kazanmak istiyoruz. En doğal hakkımızı kullanıyoruz, kazanma hakkımızı kullanıyoruz, kazanımlarımızı artırmak istiyoruz. Kaybettirmek ya da kazandırmak gibi bir derdimiz ve gündemimiz yok. Çünkü bizim çok daha ağır gündemlerimiz var. Biz biraz önce de ifade ettiğim eşit yarıştan söz etmiyoruz.

Bir yandan birinci parti olduğumuz yerlerde atanan kayyımlarla, kayyım rejimiyle mücadele ediyoruz. Öte yandan o sahalara taşınan, taşınmak istenen ve oraların kaderini yeniden değiştirmek isteyen bazı oyunları planları boşa çıkarmaya çalışıyoruz. Bizim derdimiz kayyımları göndermek, bizden zorla alınanı geri almak, bunların sayılarını artırmak, Türkiye’nin batısındaki kazanımlarımızı da arttırmak aynı zamanda halkların gasp edilen iradelerini DEM Parti gönüllüleriyle yeniden buluşturmak.

Bu çok ağır bir sorumluluk aynı zamanda. Çünkü yıllardır atanan kayyımlarla kentler adeta bilerek isteyerek maksatlı olarak, bir takım siyasi arka plan ve gayelerle adeta talan edildi. İşte biz bu kentleri yeniden inşa etmek ve onları yeniden doğal özgünlüklerine kavuşturabilmek gibi gündeme sahibiz. Başka mücadeleler veriyoruz.

“77 il 366 ilçe 53 beldede belediye eş başkan adayı gösterdik”

Yerel seçimler aynı zamanda partilerin politikalarını topluma anlattığı tabi örgütsel yapılarını da güçlendirdiği seçimlerdir ki bizim bir derdimiz de budur. Malumunuz olduğu üzere bunca saldırıya rağmen ayakta durabilen ender siyasi partilerden biriyiz Türkiye’de. DEM Parti gönüllüleri kendi adaylarımızı çıkarmamızı istedi ve 77 il 366 ilçe 53 beldede belediye eş başkan adayı gösterdik. Ayrıca 3 bin 197 belediye meclis üyesi, 337 il genel meclis üyesi adayı da gösterildi partimiz tarafından.

Eğer gerçekten halkların iradesinin sandığa yansıması isteniyorsa bunu göstermenin yolu çok kolay. Bir, az önce de ifade ettiğim gibi seçimlerde ve seçim öncesinde irade gaspını sağlayabilecek oyunlardan vazgeçilmeli. DEM Parti’nin açık ara oyla birinci parti olduğu ve kayyım atadığınız yerlerdeki usülsüzlüklerden bir an önce vazgeçmelisiniz. Çünkü bilinmeli ki kayyımla kazanılamayan gönüller robot seçmenle de kazanılamayacak. Taşıdığınız kolluk güçlerine de buradan seslenmek istiyoruz. Robot seçmen olmayın.

Yaşamadığınız yerlerde, yaşamadığınız yerlerin iradelerini gölgelemeyin, kendinizi araçsallaştırmayın, bu oyunun bir parçası olmayın. Sevgili Diyarbakırlılar, Ağrılılar, Iğdırlılar, Şırnaklılar, Muşlular, Bitlisliler, Bingöllüler, Siirtliler, Batmanlılar olarak uzayabilir. Tüm bu sözünü ettiğimiz illere usulsüz seçmen taşınmaya çalışılıyor. Bu konuya ilişkin itirazlarımız reddediliyor. Fakat bu kirli, ucuz ve küçük oyunu bozmanın çok kolay bir yolu var. Bir oy çok oyun bozar. Lütfen oylarınıza sahip çıkın ve bu oyunları boşa çıkartın.

Şu ana kadar DEM Parti dışında az siyasi partinin Kürtçe konuştuğu, Kürtçe anadilinde eğitim ve öğretim görülmesi için yasal düzenlemeler talep ettiği herkes tarafından biliniyor. Fakat parlamentoda ‘bilinmeyen, X dil’ olarak kayıtlara geçen, milletvekilli arkadaşlarımızın mikrofonlarının kapatıldığı bir ülkede Diyarbakır’da, Batman’da, Urfa’da bu bilinmeyen dil bir anda bilinen dile dönüşmüş durumda. Tam da seçimler öncesinde.

Yani her seçim öncesi olduğu gibi akla bir şekilde Kürtler ve Kürtçe gelmiş. Oysa Kürtçe tiyatro yasak, geçen hafta oldu bu üstelik eş zamanlı oldu bütün bunlar. Kürtçe müzik neredeyse yasak çünkü Kürtçe şarkılar ve konserler yasaklanıyor. Bu da geçen haftalarda oldu. Ama tek bir partiye bütün bunlar serbest. Oysa farklı dillerde propaganda hakkımız var. Bu hakkımız bir çok yerde engellenirken tek bir partiye serbest olabiliyor.

Eğer bu konuda samimi iseniz, hakikaten Kürtçe anadili önündeki engelleri kaldırmak istiyorsanız hiç durmadan Kürtçe önündeki engelleri kaldırın, yasal düzenlemeler yapın, eğitim ve öğretim dili olması için yıllardır yaptığımız çağrılara yasalarla karşılık verin. Defacto fiili durumlar yaratarak siz istediğiniz zaman serbest, istemediğiniz zaman yasaklanan dil olmaktan Kürtçeyi gelin çıkarın. Hakiki ve samimi iseniz Kürtçeyi yasaklı dil olmaktan çıkarın.

Malum yerel seçimlerde yerelden gelen açıklamalar da bir takım spekülasyonlara zaman zaman neden oluyor. Yerelden gelmeyenler de yerele mal ediliyor. Yerelden gelmiş gibi yapılıyor. Ya da bir takım süreçler ilerlerken Manisa ve İzmit örneklerinde olduğu gibi bir anda spekülatif haberler çıkıyor. Biz sanki bu haberlere göre pozisyon alıyormuşuz gibi bir takım algılar yaratılmaya çalışılıyor. Bu algılara ilişkin daha önce de buradan açıklamalar yapmıştım.

Ama yine hatırlatıyorum, bu algı operasyonlarıyla, bizim ortaya koyduğumuz politik ve stratejik hattan zikzak çizmemize, yalpalamamıza neden olamazsınız. Bunlar nafile çabalar, bu çabalar bizi yolumuzdan döndürecek çabalar değil. Dolayısıyla başından beri tüm uzlaşı süreçlerinin sonuçlarına ve uzlaşının olamadığı süreçlerin nedenlerini sizlerle açıklıkla paylaştık. Lütfen teyide muhtaç açıklamalarda partinin yetkili kurulları ve eş başkanların açıklamalarına bakmadan değerlendirme, yorum, analiz yapmayalım. Buna dikkat etmekte yarar var.

Değerli Türkiye halkları, bu hafta unutturmamamız gereken başka bir olay daha yaşandı. İstanbul Milletvekilimiz Çiçek Otlu’nun evi basıldı. Milletvekili DEM Partili olunca dokunulabilir, aracı aranabilir, evi basılabilir, kapısı kırılabilir. Hapsedilir rehin tutulur sürgün edilir. Nasılsa kılıf da sözüm ona senaryolar da her zaman olduğu gibi hazırdır. On yıllardır bu değişmez.

Hukuksuzluğun kime yapıldığına bakarak sessiz kalanlara, görmezden duymazdan gelenlere bir kez daha sesleniyoruz. Bilsinler ki hukuksuzluk sınır tanımaz. Kendini bugün tüm bunların dışında bulan herkesin bir gün kapısını çalabilir nitekim çalıyor da. Bunu da hep birlikte acı bir biçimde tecrübe ediyoruz. O yüzden hukuksuzluğun kime yapıldığına bakılmaksızın hukuksuzluğa karşı durmak gerekir. İlkesel olan da etik olan da budur, demokratik değerlere sahip çıkmak bunu gerektirir.

“90’lı yılların karanlığında yaşanan hala taptaze ve açık yaradır”

Yine bir fotoğraf karesi üzerinden yürütülen bir tartışma var. Bir fotoğraf karesi üzerinden fırtınalar koparttığımızı iddia edenlere DEM Parti olarak sesleniyoruz. Biz söz konusu partinin bu günüyle ilgilendiği kadar geçmişiyle de ilgileniyoruz. Yaşananları ve tarihsel arka planını bu dar vakitte anlatamayacağım. Bu dar vakitte o konuya girmemeyi tercih ediyorum. Ancak halkların belleğinde özellikle 90’lı yılların karanlığında yaşananların hala taptaze ve açık yaralar olduğunu hatırlatmak isterim.

O dönemde çokça kullanılan bir deyimle hatırlatmak isterim. Yaşayanlar bilir, hayattalar ve o günlerin, o yılların hesabını soruyorlar. Asıl fırtına koparanlar ve içinde fırtına kopanlar, bizzat mağduru olanlar. Neydi deyim? “ Bi roj devê xwe bi şev deriyê xwe bigire.” Gündüz ağzını, gece kapını kapat. Toplumsal yaşama yansıyan derin korku ve güvensizliğin özeti bu cümlede saklı.

Öte yandan bugünüyle de ilgileniyoruz söz konusu partinin dedik. Neden bugünü ile ilgileniyoruz? Çünkü bakın bizzat dönemin yetkililerinin yaptığı açıklamalardan alıntılayarak hatırlatayım. “Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin ve siyasetin attığı en önemli adım, son yıllarda bu konudaki stratejik adım HÜDA PAR ile yapılan ittifaktır” diyor, dönemin bakanlarından biri söylüyor seçimlerden önce. Ve aynı açıklamada sonuçlarının önümüzdeki on yıllar içerisinde görüneceği söyleniyor.

Yine aynı açıklamada bu sonuçların sosyolojik bir değişiklik nedeniyle de, bu hedeflendiği için de yapıldığı söyleniyor. Nasıl bir sosyolojik değişiklik? Kendilerinden alıntıyla söylemek gerekirse kullandıkları şekilde “Doğu ve Güneydoğu politikasında muhafazakarlık aksının nasıl tekrar devreye gireceğini önümüzdeki yıllarda göreceksiniz” diyorlar. Şimdi şayet söz konusu parti burada iddia edildiği ve anlatıldığı gibi bir devlet aklının aparatı değilse nedir? Burada söylenen bir devlet aklının aparatı olarak stratejik bir ittifak kuruldu. Biz hiçbir zeminde böyle bir yaklaşımı kabul edemeyiz. Böyle bir stratejik aklı hem reddeder hem de buna karşı mücadele ederiz. Söz konusu partiyle yani geçmişiyle yüzleşmeyen hesaplaşmayan hiçbir siyasi partiyle siyasi muhataplık kurmamız söz konusu olamaz.

Ortada bunca acı, bunca yaşanmışlık, bunca tarihsel ağır bir arka plan, bedel ve mücadele varken, bunlarla yüzleşmeden, hesaplaşmadan bugünü ve geçmişi görmeyen ve yaşananları oldu bittiye getiren bir yaklaşımı elbette reddederiz. Bu sorgulanamaz. Geleceğin tahayyülü ve inşası için geçmişi bilmek gerekir. O yüzden dünden bugüne bilen, yaşayan ve bedel ödeyen bir gelenek olarak biz bir fotoğraf karesinde fırtınalar koparmıyoruz. Bir fotoğraf karesinde fırtınalar koparan bu şeyin bir fotoğraf karesinden ibaret olmadığını tekrar hatırlatmak isteriz.

İktidarın halklar yönetmesin özellikle de Kürt halkının iradesi sandıklara yansımasın diye yaptığı oyunları, küçük hesapları hem birinci parti olarak çıktığımız yerlerde hem de taşınan seçmenle kader değiştirebilecekleri yerlerde sizlere uzun uzun detaylarıyla birlikte önergelerle, açıklamalarla, Grup Başkanvekillerimizin toplantılarıyla, Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eş Genel Başkan yardımcımızın bundan aylar önce yaptığı toplantısıyla, itirazıyla sayısız kez ifade ettik.

Şehirlerimize onbinlerce asker ve polis seçmen olarak kaydediliyor. Ama bilsinler ki gasp edilen belediyelerimiz geri alacağız ve bu belediyeleri birlikte, asıl irade sahipleriyle birlikte yöneteceğiz. Seçimle alamadıkları belediyeleri hilelerle almalarına müsaade etmeyeceğiz DEM Parti olarak. Tekrar söylüyorum. Bir oy çok oyun bozar. Lütfen oylarınıza sahip çıkın. Bir oyun çok oyun bozduğunu hep birlikte gördük.

“Kimseye kaybettirmek ya da kazandırmak gibi bir gündemimiz yok, derdimiz kazanmaktır”

Ben tekrar tüm DEM Parti gönüllülerine seçmen kaydı nerede olursa olsun oraya ulaşabilmek için, yani şu an farklı bir yerde olabilirsiniz ama seçmen kaydınızın olduğu yerlere gidebilmek için bu zemini oluşturmaya hazır olduğumuzu, bununla ilgili web sitemizde gerekli çalışmaların olduğunu, ayrıca yaşadığınız yerdeki DEM Parti il ve ilçe örgütlerine ulaşarak oyunuzu kullanabilmeniz için her türlü kolaylığın sağlanabileceğini bir kez daha buradan duyurmak isterim.

Seçim günü yalnızca oy kullanmakla yetinmeyelim. Sandık başında kalalım. Oylarımızı kullanalım ve seçim güvenliği konusunda nerede olursanız olun tespit ettiğiniz usulsüzlüklerde irtibata geçin il ve ilçe örgütlerimizle. Ve sizi seçmen kaydınızın olduğu sandığa ulaştıracak il ve ilçe örgütlerimizle irtibatı da geciktirmeyin. Sandık güvenliği konusunda çalışmayı da titizlikle yürütüyoruz.

Fakat demokrasiden yana olan tüm partilere de bir kez daha buradan seslenmek istiyoruz. STK’lara, platformlara sandık güvenliği konusunda DEM Parti olarak birlikte çalışmaya hazırız. Oylarımızı koruyarak, kullanarak ve sahip çıkarak devran nasıl döner hep birlikte göstereceğiz. Dem Gelir Devran Döner, Birlikte Kazanacağız diyoruz. Kimseye kaybettirmek ya da kazandırmak gibi bir gündemimiz yok. Derdimiz kazanmak ve biz kazanacağız.”

Paylaşın

Hatimoğulları’ndan Erdoğan’ın Emeklilerle İlgili Açıklamasına Sert Tepki

Batman Kozluk’ta halka seslenen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Erdoğan meydanlarda ülkeyi kendisi yönetmiyormuş da muhalefetteymiş gibi konuşuyordu. İşte ar damarı çatlamış siyasetçiler böyle yaparlar. Biz dedik ki 10 bin lira emekli maaşı olmaz, bu 10 bin lira onlara yetmez. Onların ücretini artırmak için halk olarak da devlet olarak da gece gündüz çalışmamız gerekiyormuş, Erdoğan böyle söyledi. Emekli zaten gece gündüz çalıştığı için emekli oldu ey Erdoğan, çalışmadan kim emekli oluyor. Onlar daha bizi gece gündüz çalıştıracakmış da bizlerin emeklilik maaşlarını artıracaklarmış. Utanmazlığın tamamen daniskası!” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, yerel seçim programı kapsamında bugün Batman’daki buluşma ve ziyaretlerine devam etti. Kozluk’ta halk buluşmasına katılan Hatimoğulları, daha sonra Batman merkezde esnaf ziyareti gerçekleştirdi. Kozluk’taki halk buluşmasında konuşma yapan Hatimoğulları, şunları söyledi:

“Merheba hevalên heja, hûn bi xêr hatin. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Merhaba Edip Solmaz’ın, Mehmet Sincar’ın, Cengiz Altun’un, Rojwelat’ın memleketinin güzel insanları hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Tam da sizin dediğiniz gibi kayyımcı zihniyete karşı, bizleri inkar edenlere karşı, Kürtçeyi Ankara’da yasaklayanlara karşı, kadınları ve gençleri yok sayanlara karşı, Rojava’da Kürt halkını bombalayanlara karşı, belediyelerimizi elimizden çalanlara karşı direne direne kazanacağız.

Değerli Kozluk halkı, yerel gündemlere de geleceğim ama birkaç başlığı konuşacağım. Dün Erdoğan meydanlarda ülkeyi kendisi yönetmiyormuş da muhalefetteymiş gibi konuşuyordu. İşte ar damarı çatlamış siyasetçiler böyle yaparlar. Biz dedik ki 10 bin lira emekli maaşı olmaz, bu 10 bin lira onlara yetmez. Onların ücretini artırmak için halk olarak da devlet olarak da gece gündüz çalışmamız gerekiyormuş, Erdoğan böyle söyledi. Emekli zaten gece gündüz çalıştığı için emekli oldu ey Erdoğan, çalışmadan kim emekli oluyor. Onlar daha bizi gece gündüz çalıştıracakmış da bizlerin emeklilik maaşlarını artıracaklarmış. Utanmazlığın tamamen daniskası! Erdoğan’a Batman Kozluk’tan diyoruz ki emekli yeterince çalıştı.

Sağ olsunlar emekçiler bu toplumun yükünü sırtlamış. Onların sırtındaki yük ağırdır. Sen onlara 3 bin TL ek ikramiye vererek ne yaptığını zannediyorsun? Ramazan ayı geliyor ve evinize bir misafir gelse, verdikleri 3 bin TL’lik ikramiye sadece bir akşam iftar yemeğini karşılayabilir. Buradan Erdoğan’a bir kez daha diyoruz: Emekçiye, işçiye, yoksula ayrılacak parayı çalıyorsunuz, İHA’larla ve SİHA’larla Kürt halkını Rojava’da vurmak için kullanıyorsunuz. İnsanlar yoksulluktan bahsedince bir ülkenin cumhurbaşkanı mermi fiyatını soruyorsa, bu utancın daniskasıdır! Batman’dan, Kozluk’tan diyoruz ki savaşa ayırdığın bütçeyi emekliye ver. SİHA’larla, İHA’larla Derik’te dün sivilleri vurdular. Sivillerin yaşam alanlarını, iş alanlarını vurdular.

Daha önce Rojava’da Kürt halkının hastanelerini vurdular, tekstil atölyelerini vurdular. İşte devletin parasını oraya harcıyorlar. Sadece bu mudur? Tabii ki değil! Onlar saraylarında günde 36 bin TL harcıyorlar. Sadece bir günde 36 bin TL. Hiçbir Müslüman, İslami değere sahip olan hiçbir insan buna cevap vermez. İnsanlar aç ve yoksul iken sen zevk û sefan için bin yüz odalı sarayın için ne yapıyorsun, günde 36 bin TL harcıyorsun. Bakın Hz. Muhammed bir hadisi şerifinde şunları söyler. (Arapça hadis okudu) Devlet malından bir hırka bile aşırsan, savaşta ölsen de şehit olamazsın. Beytülmalı çaldı bunlar, halkın malını çaldı bunlar! Bir de çıkıp İslami değerleri savunuyorlar. Hadi oradan, hadi oradan, siz hırsızsınız! Hadi oradan hırsızlar!

AKP ve iktidar Kürdistan’a gelince Kürtlerin oyunu almak için Kürtçe konuşmayı taklit ediyorlar. Meclis’te Dünya Anadili Gününde Kürtçe konuştuğumuzda, kendi anadilimizde, Arapça, Süryanice, Lazca, Ermenice, Çerkesçe konuştuğumuzda o mikrofonu kapatanlar, geliyor Kürdistan’da Kürt’ün oyunu almak için Kürtçe taklitlerde bulunuyor. Biz de diyoruz ki Kürtçeyi Ankara’da yasaklayanlar gelip Kürdistan’da savunamaz. Yalandır, yalan!

Kürdistan’daki mütedeyyin kardeşlerim, özellikle sizlere sesleniyorum. Kürt mütedeyyinler, AKP’nin yerelde kurduğu iş birliklerine dikkat edelim. Hizbulkontra ile kol kola girmelerine dikkat edelim. Hizbulkontra Kürdistan’da Kürt aydınlarını, yazarlarını, siyasetçilerini katledenlerin adresidir. Hizbikontrayı şimdi de siyasi parti kılığıyla karşımıza çıkarmaya çalışıyorlar. En çok Filistin konusunu Kürdistan’da gündeme getiriyorlar. Filistin için timsah gözyaşı döküyorlar. Gerçekten Filistin için ağlayan yok. Daha birkaç gün önce seçim meydanlarında Erdoğan konuşma yaparken bir grup Filistin için pankart yazdı. O pankartta “İsrail ile bütün anlaşmalarını bitir” yazıyordu. Filistin işgali devam ederken, Mescid-i Aksa bombalanırken, Gazze bombalanırken, Müslüman kardeşlerimiz katledilirken, çocuklar katledilirken sözüm ona Filistin halkına sahip çıkıyorlardı.

Yalan! Çünkü bu birkaç ay içerisinde İsrail’le yaptıkları çelik ve gıda ihracatının, ticaretin hadi hesabı yok. Yürekten Müslüman olan kardeşlerim, İslami değerleri savunan kardeşlerim işte o AKP mitinginde pankart açtılar ve Erdoğan’a dediler ki timsah gözyaşı dökmeyin, gerçekten Filistin halkının yanındaysanız İsrail ile ilişkilerinizi kesin. Kürdistan’da da AKP’nin küçük ortağı, yani sözüm ona DEM Partiye karşı maddi manevi devlet tarafından desteklenen küçük ortağı buraya gelip Filistin için gözyaşı döküyormuş. Burada Filistin için gözyaşı döküyorsanız Ankara’ya gidip AKP ile Saray’da kol kola olamazsınız. Yalandır, yalandır. Haramdır, haramdır.

AKP iktidarı, Erdoğan ve adayları gittikleri her yerde “teröristan” deyip duruyor. “Suriye sınırında teröristan devletini kurdurmayacağız” diyorlar. Biz baştan beri şunu savunduk DEM Parti olarak: Kürt halkının Rojava’da ve 4 parçada verdiği onurlu mücadele hepimizin mücadelesidir. Kürt sorunu bir statü sorunudur. Suriye’de de Türkiye’de de Kürt sorunu çözülmelidir. Filistin halkı için ağlayıp aynı insanların kalkıp Kürdü Afrin’de katletmesini asla kabul etmeyiz. Biz barış için içeride de dışarıda da çalışmaya devam edeceğiz. Seçim kampanyasını “teröristan” sözleriyle yürüten Erdoğan’a buradan söylüyoruz: Bu ülkede en büyük terörü halkları birbirinden ayrıştırarak, 84 milyon yurttaşa eşit davranmayarak, ırkçılık yaparak, Kürt’ü ve Kürt’ün iradesini tanımayarak, onları hapsederek sizler yapıyorsunuz. Bu seçimlerde de sizden hesap soracağız.

“Beton blokları parçalayarak geleceğiz, belediyeleri halkımıza açacağız”

Bu hırsızlar Saray’da o kadar güzel hırsızlık eğitimi aldılar ki bizim belediyelerimizde de aynı yöntemi kullandılar. Kayyım atadılar. Kayyım demek, Kürt halkının iradesini tanımamak demektir. Kayyım demek, seçme ve seçilme hakkını Kürt’ün elinden almak demektir, hırsızlık demektir. Sadece siyaseten irademizi çalmaya kalkışmadılar, belediyelerin kasalarını da boşalttılar. Kürdistan’ın her yerinde çamur deryası yollar. Birçok yerde insanlar temiz içme suyuna erişemiyor. Alt yapı yok, kanalizasyon yok.

Kayyımcı anlayış geldiği ilk günden itibaren kadınların iradesini kırmaya çalıştı. Eş başkanlık ve eşit temsiliyet çizgimizi engellemeye kalkıştıklarını sanıyorlar ama aldanıyorlar. Biz Türkiye’nin her yerinde eş başkanlığa uygun olarak adaylar çıkardık. 31 Mart seçimlerinde hep birlikte kayyımları süpüre süpüre gönderecek miyiz? Göndereceğiz. Yeniden o söktükleri Kürtçe tabelalarımızı belediyelerimize asacağız. Kozluk Belediyesinde Kürtçe ve Arapça dil hizmeti sağlayacağız. Çok dilli belediyecilik anlayışımızla belediyelerimizi yöneteceğiz. Hırsız korkar ya çaldığı için.

Kayyım atandıktan sonra bunlar da belediyelerin etrafını jandarmayla ya da beton bloklarla çevirdiler. Biz o beton blokları parçalayarak geleceğiz ve belediyeleri halkımıza açacağız. Belediyelerimizi şeffaf bir şekilde yöneteceğiz. Sizler yöneteceksiniz belediyeleri. Kültür sanat kurumlarımızı yeniden açacağız. 30 yıllık deneyimimizle bugüne kadar getirdiğimiz kadın kurumlarımızı kapattılar, onları yeniden tek tek açacağız. Kadınlar için meslek edindirme kursları, istihdam alanları, kadın danışma merkezlerini hep beraber açacağız. Çünkü bizler Sakinelerin, Pakizelerin, Jîna Mahsaların “Jin Jiyan Azadî” sloganıyla yol yürüyen insanlarız.

Burası tarım açısından oldukça verimli bir bölge. Kozluk tuzculuğun geliştiği bir bölge. Ama AKP bugüne kadar bütün kaynaklarımızın erimesine sebep oldu. Destek vermiyorlar, teşvik etmiyorlar. Üreticiye su ve mazot desteği sağlamıyorlar. İşte o yüzden ülkemizde de Batman’da da bunu bitirdiler. Buradan sözümüz olsun ki bizler belediyeleri yeniden yönetmeye başladığımızda istihdam alanları yaratmak için çalışacağız. Gençler işsizlikten dolayı göç etmek zorunda kalmayacak. Burada iş alanlarını hep beraber yaratacağız. Hep beraber demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir belediyecilik anlayışı için var mıyız arkadaşlar?

AKP kayyımcı zihniyeti, seçim hırsızlığına ve hilelerine yenilerini eklemeye devam ediyor. Bazı merkezleri kazanmak için tabur tabur asker yönlendirmişler, seçmen kaydırmışlar. Biz örgütlü bir halkız ve pekala bunu boşa düşürebiliriz. Yapmamız gereken şey şudur; bugüne kadar bize oy vermemiş bütün ailelerin kapılarını çalmak ve bu Kürt düşmanı AKP’ye ve ortaklarına neden oy verilmemesi gerektiğini tek tek anlatmak.

Ayrıca burada oyu olup başka şehirlerde olan değerli kardeşlerimizin gelip oylarını kullanması için çağrı yapalım. Onlara kendilerine en yakın DEM Parti ilçe binasına gitmelerini söyleyelim. İlçe örgütlerimiz mutlaka onların seçim yerlerine gitmelerini sağlayacaktır. Biz örgütlü bir halkız, irademizi çalmalarına izin vermeyeceğiz. Gece demeden gündüz demeden hep beraber çalışacağız ve belediyeleri büyük bir farkla kazanacağız. Belediyelerimizi öyle güçlü bir şekilde kazanacağız ki Saray ve kayyım neye uğradığını şaşıracak. Erdoğan dünkü konuşmasında, “Türkiye yüzyılı yapacağız ve yeni yüzyılı gençlere teslim edeceğiz” demiş.

Biz de diyoruz ki gölge etme Erdoğan, başka ihsan istemez! Gençlerin ömrünü çaldınız, çeyrek yüzyılımızı çaldınız. Sizin yüzyılınız hırsızlık yüzyılıdır, savaş ve çatışma yüzyılıdır. Sizin yüzyılınız Kürt’e, kadına, gence, doğaya, insana ve haklarına düşman bir yüzyıldır. Sözümüz olsun ki demokratik bir cumhuriyetin yüzyılını biz DEM Parti olarak siz değerli halkımızla birlikte bütün ülkeye, Kürdistan’a armağan edeceğiz. Edip Solmazların, Mehmet Sincarların, Mazlumların, Pakizelerin yoldaşları olarak bizler, ant olsun ki, bu ülkeye bedeli ne olursa barışı ve demokrasiyi hep beraber getireceğiz. 31 Mart zaferimiz bunu getirecektir. Yolumuz açık olsun serkeftin.”

Paylaşın

DEM Partili Saruhan Oluç: Partimize Saldırmak Muhalefete Kazandırmaz

CHP Lideri Özgür Özel’in, yerel seçimlerde aday çıkarmaları nedeniyle partisine yönelik “Bize kaybettirme stratejisi izliyorlar” sözlerine tepki gösteren DEM Partili Saruhan Oluç, “İktidar diliyle bize saldırmak muhalefete kazandırmaz” dedi.

Her siyasi partinin kendi adaylarıyla seçim yarışına girme hakkı olduğuna işaret eden Saruhan Oluç, “Zorunluluktan dolayı bir başka partiyi desteklemez, desteklememelidir” ifadelerini kullandı.

Partisinin Batı illerinde kent uzlaşısı çerçevesinde iş birliği tercihinde bulunma kararını da anımsatan Saruhan Oluç, “Bazı tercihlerde bulunabiliriz ama bu partinin kendi tercihidir. Kimseye verilmiş bir söz yoktur, olmamalıdır da” diye konuştu.

DEM Parti’nin eski Grup Başkanvekili, Antalya Milletvekili Saruhan Oluç, CHP ile yapılan iş birlikleri görüşmeleri, partinin yerel seçim stratejileri ve iktidarla siyasi temasları olup olmadığı iddialarına ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtladı.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker‘in aktardığına göre, Saruhan Oluç’a sorulan sorular ve Oluç’un verdiği yanıtlar şöyle:

Yerel seçim için CHP ile bazı il veya ilçelerde uzlaşı sağladınız ama bazılarını sağlayamadınız ve kendi adaylarınızı çıkardınız. Bu sürecin nasıl değiştiğini ve kendi adaylarınızı çıkarmaya karar vermenizi anlatabilir misiniz?

Biz bir ittifak süreci devam etmiyoruz. Kent uzlaşısı dediğimiz süreç basit bir süreç ittifak olarak değerlendirilemez. Yerel dinamikleri çok önemsediği ve bazılarıyla bu görüşmeyi sürdürdüğü ileri sürüldü. Karşılıklı değerlendirmeler yapıldı ve çeşitli kurum ve kuruluşlarla kimin için kent uzlaşısı kesildi. Kimisi ise sağlanamadı ve herkes kendi adaylarıyla devam etti.

Onun partisinin seçimlerde aday göstermesi ve kendi adaylarıyla yarışması hem görevidir hem de çok meşru bir şeydir. Tartışılır bir şey değildir. Hiçbir siyasi partiyi korumaktan dolayı bir başka partiyi desteklemez, desteklememelidir. Bu açıdan bakıldığında DEM Parti’nin her yerde kendi adaylarıyla yarışması en doğal hakkıdır. Bazı zamanlarda kent uzlaşısı ile bazı tercihlerde bulunabiliriz ama bu partinin kendi tercihidir. Kimseye verilen bir söz yoktur, ayrıntılarda diye düşünüyorum.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ayrılması da “DEM Parti bize kaybettirmek için çalışıyor” demesi genel seçimlerden sonraki “HDP aday çıkarmalıydı” sözleri siyasi olarak bana biraz tutarsız geliyor. Çünkü biz kimseyi kaybettirmek için bir gün çıkarmıyoruz. Bizim doğal hakkımız kendi adaylarımızla yarışıyoruz.

Başka bir açıdan bakıldığında olursa örneğin biz şöyle bir şey desek doğru olur mu? CHP kazanma şansının hiçbir zaman olmadığı Kürt coğrafyasında her yerde aday gösterildi. Peki biz şimdi “CHP bize kaybettirmek, AKP’ye ulaşmak için buralarda aday gösterildi” desek doğru bir şey olur muyuz? Ben olmuyoruz? Dolayısıyla bu meseleleri biraz serinkanlılıkla değerlendirmek daha hayırlı olur diye düşünüyorum. İktidar diliyle bize saldırmak aslında muhalefete kazandırmaz, iktidara kazandırır.

İktidarla da görüştüğünüz ve 1 Nisan sonrası için hazırlıklar yapıldığına dair bazı iddialar oldu. Bunlara ne dersiniz? Ek olarak yerel seçim hedefiniz nedir?

Biz 31 Mart’a odaklanmış vaziyetteyiz. Esas hedefimiz kayyum atanmış olan belediyeleri geri almak. Bunu çok önemsiyoruz. Çünkü kayyum büyük bir hak gaspıydı. Seçmenin iradesinin nefesi kesildi. Ayrıca bu belediyelerde büyük yolsuzluklar yaşandı.

Yani hem bir ülkenin iradesinin tükendiği hem de diğer taraftan kayyumlar halkın yaratmış olduğu değerler talan edildi. İkinci geçiş yerel seçimde kazanamadığımız yerler mevcuttu. 2023 genel seçimlerinde elde ettiğimiz oy oranlarının önemli olduğunu ve ciddi bir yükseliş yaşandığını gördük.

Bu 1 Nisan meselesini çeşitli şekillerde tartışanlar var. Fakat bunların aslında bizim hakkımızda çok fazla spekülasyon yapanlar tarafından üretildiğini düşünüyorum. Güya AKP “kayyum atamayacağız” diye söz verdi. Yıllardan beri siyasetin içinde olan insanlara bakış açısı böyle bir sözün hiçbir şekilde değişmeyeceğini bilen kişiler. Çünkü verilen sözlerden çok sayıda birleştirildiğinin özlü örneği var.

“Vallahi kayyum atamayacağız” dese birisi ve biz de buna inansak ve buna inanarak adım atsak görüyorsak bize tepkisi çok büyük olur. Çünkü siyasette önemli olan kalıcı garantilerin varlığıdır. Kayyumlar darbe girişiminden sonra çıkarılmış olan bir kanun hükmünde kararnamenin yasaya çevrilmiş dayanılarak atanıyor. Bir maddelik bir konu bu.

Bir maddelik bir yasa teklifini getirenler ya da torba tekliflerinden bir parçanın artık içine o maddeyi koyarlar ve derler ki “Kayyum atamalarını mümkün hale getiren ve aslında uluslararası alanda imzalanmış anlaşmalara da uygun olmayan hukuk dışı olan bu maddeyi geçersiz ilan ediyoruz.” Var mı böyle bir yasa teklifi? Yok. O zaman hangi söze inanılır? Bunun güvencesi budur bizim için. O yüzden Hani Gülüp geçiyoruz; İşte kayyumlar için söz vermişler denildiğinde.

Öte yandan şunu hep söyledik, boyutları de devam ediyoruz. Meclis şimdi kapanıyor, seçimin ardından tekrar açılacak. Kürt sorununda demokratik ve barışçı bir çözümün gerçekleşmesinin yeri Ankara ve Meclis’tir diye hep dedik. Bu yayınlanma kararlılığımız sürüyor. Mecliste bulunan hem iktidar hem muhalefet partilerinin Kürt sorununun demokratik barışçı çözümü konusunda adım atmalarını önemli buluyoruz ve bu yerde ilgili kim seçtiğini görüşmüştük.

Başka bazı iddialar var, İstanbul gibi bazı yerlerdeki adayların son anda çekilebileceğine dair?

Mutlaka sözlü söz konusu değil. Herhangi bir yerde bir gün geri çekilme diye bir şey söz konusu değil. Net olarak sonuçlar. Bunu sadece İstanbul için söylemiyorum.

2019’daki iktidara kaybettirmemek hatalı bir karar olarak mı görülmeyecek?

Yok hayır, o dönem bunu neden uyguladığımızı anlattık. O günkü konjonktür ve erken seçim adımı tartışmalarının başladığı bir zamandı ve biz iktidarın egemenliğin daralmasının, böyle bir taktiksel adımın önemli olduğu düşünülmüştü. Yani herhangi bir birlik çerçevesi yoktu. Ve başarılı oldu. Şimdi “2019 taktiğine geri gidin” diyenler var. Bu sözleri çok kale almıyoruz.

Çünkü o, o dönem taktiği idi. Bugün 2024 farklı bir konjonktür, ihtiyaçlar farklı. Günümüzde uygun taktikleri atıyoruz. 2019’dan herkes olumlu dersler çıkarmış olsaydı bugün 2019’dan daha iyi adımlar atılabilirdi. Demek ki herkes aynı sonuçları çıkarmış. O nedenle “2019’u tekrar edin” diyenlere “teşekkür ederiz, siz devam edin” demeyi tercih ediyoruz.

Kayyumlara yönelik muhalefetin ve adayların politikalarına nasıl bakılacak?

Kayyumlar ilk bizim belediyelere atandı ama o zaman herkese dedik ki “bu çok büyük bir demokrasidir ve buna karşı susmayın.” Muhalefetten tektük sesleri yükseldi. Kimsenin dövizde yemek istemeyiz ama yeterince güçlü ses yükselmedi. Sonra iş geri döndü ve batıya gelene kadar geldi. Hatırlayın İstanbul’a bile kayyum atanacak mı, atanmayacak mı tartışmaları oldu.

Tartışma başladığında kayyumlara yönelik ses daha fazla yükseldi. Hâlbuki biz isterdik ki bizim belediyelere kayyum atanmaya başladı anda çok güçlü bir ses yükselin. Muhalefetten çok güçlü bir “yapamazsınız kardeşim” gelsin. Nerede en büyük kırılma yaşandı? Ümit Özdağ ile yapılan açık protokolde CHP kayyum ilişkileriyle ilgili ilişkilerden çok geri bir adım attı.

Paylaşın

Hatimoğulları: Kürt Sorununun Çözümü Onurlu Barıştan Geçer

Batman Beşiri’de halka seslenen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatının, yani Kürt sorununun çözümü konusunda Türkiye tarihinde atılmış önemli adımlarından birinin yıldönümü. Dolmabahçe Mutabakatı AKP ile başlamıştı ama AKP’nin kendisi Dolmabahçe Mutabakatını tanımayarak, reddederek Kürt halkı üzerinde çöktürme siyasetiyle yola devam etti” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Masa devrildiğinde, “Kürt sorununu dolaba koyuyoruz, donduruyoruz” dediklerinde yaşanan katliamlar hepimizin hatırasındadır. Bizler o yitirdiğimiz canlarımızı unutmuyoruz. Bizler bu şekilde çeşitli provokasyonlarla bu vazgeçişin nasıl tezgahlandığının bilincindeyiz ve bunları asla unutmuyoruz. Kürt sorununun çözümü onurlu bir barıştan geçer. Onurlu bir barış için herkesin elini taşın altına koyması elbette çok önemlidir. Bugün Türkiye’de bir demokrasi sorunu varsa bunun en önemli sebeplerinden biri Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmemesidir. Dolmabahçe Mutabakatından vazgeçen anlayış aynı zamanda darbe mekaniğini de hayata geçirmiştir.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, yerel seçim programı kapsamında Batman’daydı. Hasankeyf’te esnaf ziyareti gerçekleştiren Tülay Hatimoğulları, daha sonra
Gercüş, Beşiri ve İkiköprü ilçeleri ile Cudi Mahallesi ve Petrolkent’teki halk buluşmalarına katıldı. Hatimoğulları, Beşiri’deki halk buluşmasında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Değerli halkımız, hepiniz hoş geldiniz. 79’lu yılların zor koşullarında burada bizlere belediye kazandıran ve demokratik belediyecilik anlayışının Batman’dan başlamak üzere Kürdistan’ın dört bir yanından yayılmasını sağlayan Edip Solmaz’ın değerli yoldaşları, onu sizlerin huzurunda saygıyla anıyorum. Faili meçhul cinayetlere karşı mücadele ederken kendisi de faili meçhuller kervanında ne yazık ki yerini alan Mehmet Sincar’ı ve Cengiz Altun’u saygıyla anıyorum.

Özel harp yönteminin Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında nasıl yayıldığını, gençlerimize yönelik özel olarak nasıl bir çaba içinde olunduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Gülistan Doku’nun kaybedildiğini biliyoruz. Hala hafızalarımızda o kayıp dipdiri. Gülistan Doku’nun yakın arkadaşı Rojwelat’ı da yine şüpheli bir ölümle kaybettik. Ve Rojwelat yoldaşımızı, kız kardeşimizi burada sizlerin huzurunda sevgiyle anıyorum. Gençlerimize bunları yaşatanlardan tek tek hesap soracağız.

Biz şimdi Gülistan Doku’dan ve Rojwelat’tan bahsederken, Türkiye’de son 24 saatte 8 kadın erkekler tarafından katledildi. Bizler bu dünyaya erkekler tarafından katledilmek için gelmiyoruz; eşit yurttaşlar olarak herkesle eşit bir biçimde yaşamak için doğuyoruz, büyüyoruz. Ve DEM Parti olarak bizler diyoruz ki kadınların yaşam hakkını, siyasetteki temsil hakkını, kamusal alandaki varlığını, toplumdaki temsiliyetini ve varlığını sonuna kadar hep beraber savunacağız. “Jin Jiyan Azadî” sloganımız olmaya devam edecek.

Seçimlere sayılı günler kaldı. Bizler Beşiri’de, Gercüş’te, Hasankeyf’te, Batman’da ve sayamadığımız bütün ilçelerimizde seçimleri kazanmak üzere yola çıktık. Seçimleri Kürdistan’da, Türkiye’de kazanmak üzere yola çıktık. Sayılı günler var ve çok çalışmamız lazım. Şimdi söyleyeceğimi dikkatle dinlemenizi rica ediyorum. Evet, AKP iktidarının kayyımcı zihniyeti bu seçimlerdeki hilelerde de devam ediyor. AKP’nin birçok yere oy kaydırdığını, asker ve polis kadrosu kaydırdığını çok iyi biliyoruz. Bunu boşa düşürecek bir parti varsa o da DEM Parti’dir.

Çünkü DEM Parti örgütlü bir partidir. Sizden ricamız şu; nerede bir tanıdığınız varsa, nerede bir eş dost, akraba varsa ve zorunlu sebepler ya da gönüllü olarak başka bir kente gitmişse onların gelip kendi kentlerinde, Beşiri’de, Batman’da oy kullanmasını sağlamak için çalışalım. Sizden en büyük ricamızdır. Gece gündüz demeden çalışalım ve telefon rehberimizi tarayalım. Rehberimizde kayıtlı olan eş, dost, akraba kim varsa, hangi kentteyse ona en yakın DEM Parti ilçe teşkilatına gitmesini ve başvurusunu yapmasını söyleyelim. Böylelikle onların kendi kentlerine gelip oy kullanmalarını bizler sağlayacağız.

“Kayyımları göndereceğiz”

AKP iktidarının her yerdeki hırsızlığını, yolsuzluğunu, seçim hilelerini Beşiri halkı olarak boşa düşürmek için çalışacak mıyız? Kayyım hırsızdır, irade hırsızıdır. Kayyım halkın iradesini gasp etmiştir. Kürt halkının, DEM Parti’ye oy veren halkların iradesini gasp etmiştir. Kayyım hırsızlığı sadece bununla sınırlı değildir. Batman’da 650 milyon değerindeki parkı 150 milyona yandaşına peşkeş çekecek kadar açıktan hırsızlık yapıyorlar. Bu hırsızlara Batman, Gercüş, Beşiri, Hasankeyf yol verir mi? Bunlar bize dilimizi, kültürümüzü de unutturmak istiyorlar.

Batman’a kayyım atandığında yaptığı ilk işlerden biri Kürtçe web sitesini kaldırmak oldu. Kayyımların çoğunun yaptığı şeydi bu. Belediyelerdeki çok dilli hizmeti ortadan kaldırdılar. Yani belediyelerimizde kendi dillerimizde hizmet vermemizi hazmedemeyip engellediler. Kürtçe tabelaları indirdiler, Kürtçe sokak isimlerini değiştirdiler ve Kürt halkının Cegerxwîn gibi değerlerinin heykellerini ortadan kaldırdılar. Bir kez daha diyoruz ki kayyımları göndereceğiz, çok dilli hizmeti halkımıza sunacağız.

Bize unutturulmak istenen anadilimizi her yerde haykırarak savunacağız, belediyelerimiz ve yerel yönetimlerimiz bunun adreslerinden biri olacaktır. Kültüre dayalı olarak yapılan birçok çalışmamızı engellediler. On bin yıllık tarihe sahip, binlerce medeniyete beşiklik etmiş kentlerimizin siluetlerini ortadan kaldırıp kendi kentlerinin siluetlerini yaratmak istiyorlar.

Biraz önce Hasankeyf’ten geldik ve yüreğime derin bir sızı saplandı. Ben deprem yaşamış bir arkadaşınızım ve kadim Antakya’nın yıkıldığını sizler de biliyorsunuz. Antakya için yaşadığım acıyı, Samandağ için yaşadığım acıyı yüreğimin ta derinlerinde Hasankeyf için de hissettim. Hasankeyf’i tek tipleştirmek istemişler, tarihi eserleri ve dokuyu yok etmek istemişler. Bu aslında dedelerimizin, nenelerimizin elleriyle büyüterek bugünlere getirdiği kentlerin kimliğini yok etmeye çalışmaktır.

Bu aslında kimlik düşmanlığıdır, kent ve tarih düşmanlığıdır. Aynı zamanda kentin dokusuna bu zararları vererek kültürel turizmi de etkilemişlerdir. Belediyelerimizi yeniden kazandığımızda, yeni belediyeler kazandığımızda Batman’daki, Hasankeyf’teki ve buradaki tüm tarihi dokunun dünyaya tanıtılacağının sözünü veriyoruz. Buraya bir turizm akınının gerçekleşmesinin sözünü veriyoruz. Hasankeyf’te kapalı dükkanlar açılacak ve esnafımız işe, aşa ve ekmeğe doyacak. Söz veriyoruz buna.

Özellikle kayyımların belediyeleri işgal ettikleri her yerde bozuk yollar, bozuk kaldırımlar, çamur deryası içindeki yollar gördük. Kanalizasyon yok, çoğu yerde temiz içme suyuna bile sahip değil insanlar. Tarımını yapacağı, ekinini sulayacağı suyu bile bulamıyor insanlar. Kürdistan’ın temel geçim kaynağı, ne yazık ki bugüne kadar buraya doğru düzgün yatırım yapılmadığı için insanların el yordamıyla yürüttüğü tarım ve hayvancılıktır.

AKP iktidarı bunu merkezi politikayla Türkiye’de bitirmiştir, Kürdistan’da daha da bitirmiştir. Bakın tarım normalde Türkiye’nin en temel geçim kaynağıdır. Türkiye dünya ölçeğinde ilk 9. sıradadır tarımda. Şimdi buğdayı ve arpayı ithal eden bir pozisyona geldiysek nedeni bu iktidardır. Bizler değişime yerellerden başlayacağız. DEM Parti olarak, her yereldeki tarımı kalkındırmak ve tarımsal ürünlerin kooperatiflerde değerlendirilmesini sağlamak bizim boynumuzun borcudur.

Çünkü biz nerede doğduysak orada doyup kalmak istiyoruz. Batman’a baktığımızda sürekli dışarı göç veren bir kent. Zaten 40 yıldır devam eden Kürt sorunundan, devam eden çatışmalardan ve savaştan dolayı çok insanımız göç etmiştir. Şimdi buna eklenen yoksulluktan dolayı çok yoğun bir göç var. Hem merkezi politikamızda hem yerel siyasetimizde sözümüz olsun ki adil bir ekonomik dağılımın sağlanması için var gücümüzle çalışacağız, siz değerli halkımızla beraber çalışacağız.

“Yerel demokrasi ile özgür kentlerimizi kurmaya geliyoruz”

DEM Parti gümbür gümbür geliyor. Devran dönecek, DEM Parti her yerde olacak. Yerel demokrasi ile özgür kentlerimizi kurmaya geliyoruz. Halkçı, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü belediyecilik anlayışımızla geliyoruz. Belediye meclisi toplantılarımız doğrudan halkın katılımına açık olacak, şeffaf olacak. Meclislerimiz halkımıza hesap verecek. Kazandığımız her belediyedeki her mahallede temsilciliklerimizi kuracağız, mahalle meclislerimizi kuracağız. Mahallelerin sorunlarının belediye aracılığıyla, yerel yönetim aracılığıyla çözülmesini sağlayacağız.

Biz kadınlara da söz veriyoruz; yeniden bütün belediyelerimizde kadın daire başkanlıkları kuracağız, kadınlara danışmanlık hizmeti sağlayacağız her alanda. Kadınlara iş edinme kurslarını sağlayacağız, kadın istihdamını sağlayacağız. Çünkü biz biliyoruz ki kadınların ekonomik özgürlüğe kavuşması genel anlamda özgürlüğe kavuşması açısından da önemlidir. Ve “Jin Jiyan Azadî” sloganıyla örgütlene örgütlene gelen kadınlar olarak, DEM Parti olarak bütün kadınlara söz veriyoruz. Bizler özgür ve eşit olana dek mücadelemizi yerel yönetimler başta olmak üzere her yerde hep beraber sürdüreceğiz.

Bugün 28 Şubat. 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatının, yani Kürt sorununun çözümü konusunda Türkiye tarihinde atılmış önemli adımlarından birinin yıldönümü. Dolmabahçe Mutabakatı AKP ile başlamıştı ama AKP’nin kendisi Dolmabahçe Mutabakatını tanımayarak, reddederek Kürt halkı üzerinde çöktürme siyasetiyle yola devam etti. Masa devrildiğinde, “Kürt sorununu dolaba koyuyoruz, donduruyoruz” dediklerinde yaşanan katliamlar hepimizin hatırasındadır. Bizler o yitirdiğimiz canlarımızı unutmuyoruz.

Bizler bu şekilde çeşitli provokasyonlarla bu vazgeçişin nasıl tezgahlandığının bilincindeyiz ve bunları asla unutmuyoruz. Kürt sorununun çözümü onurlu bir barıştan geçer. Onurlu bir barış için herkesin elini taşın altına koyması elbette çok önemlidir. Bugün Türkiye’de bir demokrasi sorunu varsa bunun en önemli sebeplerinden biri Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmemesidir. Dolmabahçe Mutabakatından vazgeçen anlayış aynı zamanda darbe mekaniğini de hayata geçirmiştir.

Aynı zamanda 28 Şubat Darbesinin de yıldönümü bugün. 97’de 28 Şubat’ında asker postalları, tanklar, toplar sokağa düştüğünde, o zaman AKP’nin öncülleri darbeye karşı bir tavır izliyordu. Ama inanın ki daha sonraki AKP’nin büründüğü kılıf bu darbecilerden de daha tehlikeli. Biri asker postallarıyla; diğeri polisle, yargıyla ve devletin bütün erkiyle halklara diz çöktürmeye çalışarak bir darbe gerçekleştirmiştir.

28 Şubat’ın mağduru şimdi 28 Şubat’ın varisi olmuştur. Şu anda Saray- Ergenekon el ele karanlık bir Türkiye’yi inşa etmeye çalışıyor. Ama buradan, Batman’dan darbenin ve aynı zamanda Dolmabahçe Mutabakatının yıldönümünde bir kez daha söylüyoruz: Ant olsun ki bu ülkeye barışı bizler getireceğiz, Kürt sorununu bizler çözeceğiz. Ant olsun ki bütün halkların, ezilenlerin ve sömürülenlerin sorunlarını bizler çözeceğiz. Bu ülkede barış en güçlü şekilde yankılanana dek mücadele etmeye devam edeceğiz.

28 Şubat çok şey sığdırmış. Aynı zamanda sevgili Yaşar Kemal’in ölüm yıldönümü. Burada sizlerin huzurunda onu da saygıyla anıyorum. Ruhuna, bilincine ve diline yakışan sözleri de sizlerle paylaşarak onu anıyorum. Sevgili Yaşar Kemal; barış dolu şiirleri Kürdistan’dan, Anadolu ve Mezopotamya’dan hep beraber yazacağız, bu da sana sözümüz olsun.

Değerli Edip Solmaz’la ilgili araştırma yaparken çok önemli bir yazıya rastladım. Sevgili Gülcan Dereli yazmış. Şöyle söylemiş yazısında: “79’da zamanın ruhu farklıydı. Her yer beton değildi ama devletin zihinsel kodları o zaman da Kürtlere karşı bir beton gibiydi, şimdi de bir beton gibi. Edip Solmaz seçim kampanyasında sembol olarak ağacı kullanmıştı. Yaşam ağacı, kökleri derinlerde ama yeşermemişti daha. O ağaç bugün milyonların toplandığı bir ağaç haline geldi.” İşte o ağaç bizim bütün siyasi partilerimizin köküdür.

O ağaç binlerce yıldır bu topraklarda beraber verdiğimiz mücadelenin köküdür. Edip Solmazların, Terzi Fikrilerin devrimci ve yurtsever mücadele geleneğini bizler bu ağacın altında hep beraber sürdürmeye devam edeceğiz. Anadolu ve Mezopotamya topraklarında kökleri binlerce yıla dayalı bu ağacın gölgesinde bizler özgür, adil ve demokratik bir siyaseti inşa etmek için öğrencileri ve yol arkadaşları olarak Sevgili Terzi Fikri’ye ve özellikle de Edip Solmaz’a kendi kentinde söz veriyoruz: Bütün belediyelerimizi sana yakışır bir şekilde kazanacağız, sana yakışır bir şekilde kazanmak için hep beraber çalışacağız. Yolumuz açık olsun. Serkeftin.”

Paylaşın

DEM Partili Hatimoğulları: 31 Mart’ta Onları Süpüre Süpüre Geleceğiz

Partisinin Bismil Mitingi’nde halka seslenen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “31 Mart’ta öyle bir zafere imza atacağız ki kayyımın ne adı hatırlanacak ne kendisi hatırlanacak. Kürtçe tabelalarımızı sökenlere, sokaklarımızın adının Kürtçe olmasını hazmedemeyip kendi bildikleri isimleri koyanlara, bu kayyımcı zihniyete bizler de diyoruz ki 31 Mart’ta sizleri süpüre süpüre geleceğiz ve o tabelaları yeniden yerine asacağız. Kürtçe, Türkçe bütün dillerde belediyecilik hizmetini biz DEM Parti olarak vereceğiz” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, yerel seçimler programı kapsamında bugün Silvan, Bismil ve Çınar’da partisinin halk buluşmalarına katıldı. Hatimoğulları, Bismil’de yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Merheba gelê Amedê, silav Bismil, merheba dayikên hêja, merheba gelê birûmet, li ser seran li ser çavan hûn bi xêr hatin. Değerli haklarımız, hepiniz hoş geldiniz, baş göz üstüne geldiniz. Merhaba Kürdistan’ın kalbinde özgürlük mücadelesini nakşeden Bismil halkı, sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Merhaba 90’lı yılların o karanlık günlerinde JİTEM’in karanlık güçleri tarafından katledilen Vedat Aydın’ın yoldaşları, merhaba. İstanbul’dan ayağımızın tozuyla buraya geldik.

Esenyurt’ta önceki gün, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi ve Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kalkması için on binlerce insan ayaktaydı. Cezaevlerinde devam eden açlık grevlerinden ve dışarıda aynı taleplerle mücadele veren İstanbul’daki adalet nöbetindeki analarımızdan selam ve sevgiler getirdim size. İstanbul’daki adalet nöbetindeki analarımıza, Amed’de ve Kürdistan’ın dört bir yanında adalet nöbetindeki analarımıza, beyaz tülbentleri ile sembolleşen Barış Annelerimize binlerce kez selam olsun.

Burada büyük emekler vermiş, Amed’in Büyükşehir Belediye Başkanlığını yapmış, şimdi de Ankara Büyükşehir Belediye Eş Başkan Adayı olan Sevgili Gültan Kışanak’ın selamını getirdim sizlere. Selçuk Mızraklı’nın, Figen Yüksekdağ’ın, Sebahat’ın ve Selahattin Demirtaş’ın selam ve sevgilerini getirdim size. Bizlere tecrit uygulayanlar, cezaevleri içinde cezaevleri kurarak cezaevlerini bir işkence haneye çevirenler, İmralı tecrit sistemini bütün Türkiye’ye yayanlar şunu çok iyi bilmeli ki Kürt halkı özgürlüğü için mücadele etmeye devam ediyor. Kürt halkı dört parça Kürdistan’da mücadele etmeye devam ediyor. Onlar bu mücadeleye engel olamayacak.

Dün AKP’nin MYK toplantısı yaptı. MYK toplantısı mı MGK toplantısı mı belli değil. Birbirine karıştırmışlar. Yeni aldığı kararı sözcüleriyle açıkladılar. “Sınır ötesi operasyonlara devam, teröristan kurdurmayacağız sınırımızda” diyorlar. Oysa bahsettikleri “teröristan” Kobanî’nin kendisidir, bahsettikleri “teröristan” Rojava’da sizler gibi yaşayan sivil halkın ta kendisidir. Okuluna çocuğunu gönderen, dükkanını açan esnafımız, halkımız Ankara’nın göbeğinde nasıl yaşıyorsa, bahsini ettikleri “teröristan” işte böyle sivil halkın yaşadığı yerdir. Belli ki AKP iktidarı, seçim çalışmalarını yine terörö üzerinden götürmek istiyor. Biz de diyoruz ki bu ülkeye ayrımcılığı getiren, toplumu kutuplaştıran, halklar arasına nifak tohumları ekmeye çalışan, ayrımcılık ve bölücülük yapan halk değildir; bu iktidarın ta kendisidir.

Kayyımcı anlayışı çeşitli biçimleriyle işletmeye devam ettiriyorlar. Iğdır Belediye Eş Başkan Adayımız Mehmet Nuri Güneş ve yine Hoşhaber Belediye Eş Başkan Adayımız Emine Yöndem Kartal’ın adaylıkları seçim kurulu tarafından engellenmiş durumda. Hukuki olarak ellerinde hiçbir şey olmadığı halde, arkadaşlarımızın hukuki hakları mevcut olduğu halde bunu engellemelerinin nedeni, Iğdır’da güçlü eş başkan adaylarımızı yarışın dışına alarak yarışa devam etmek istemeleridir. Buradan Iğdırlı kardeşlerimize, değerli arkadaşlarımıza mesajlarımızı hep beraber iletelim. Iğdır yalnız değildir, Amed Iğdır’la beraberdir. Adaylarımızın adaylıkları için mücadele edeceğiz.

Kayyım demek irade hırsızlığı demektir, belediyenin kasasını çalmak demektir, halkın hakkı olan ve burada hizmet için kullanılması gereken paraları cebine indiren çeteler demektir. Kayyım demek hizmetsizlik demektir. Kayyım atanması demek, Kürdistan’ı ve Kürt halkını yolsuz, kaldırımsız, susuz, kanalizasyonsuz bırakarak ayrıca cezalandırmaktır. Bizleri hapishanelerde tuttukları yetmiyormuş gibi dışarıyı da hapishaneye çevirmek istiyorlar. Kayyımcı anlayış bugüne kadar ne yaptı? Kentleri viraneye çevirdi. Bunu asla kabul etmedik ve asla kabul etmiyoruz.

“31 Mart’ta onları süpüre süpüre geleceğiz”

Bizler 31 Mart’ta Bismil, Amed başta olmak üzere Kürdistan’da öyle bir geleceğiz ki, 31 Mart’ta öyle bir zafere imza atacağız ki kayyımın ne adı hatırlanacak ne kendisi hatırlanacak. Kürtçe tabelalarımızı sökenlere, sokaklarımızın adının Kürtçe olmasını hazmedemeyip kendi bildikleri isimleri koyanlara, bu kayyımcı zihniyete bizler de diyoruz ki 31 Mart’ta sizleri süpüre süpüre geleceğiz ve o tabelaları yeniden yerine asacağız. Kürtçe, Türkçe bütün dillerde belediyecilik hizmetini biz DEM Parti olarak vereceğiz.

Bu iktidar, kadın düşmanı bir iktidardır. Bu iktidar; Kürt kadın hareketinin, Türkiye kadın hareketi ile el ele vererek elde ettiği büyük kazanımlardan biri olan eş başkanlık ve eşit temsiliyet sistemine saldırarak kadınların siyasette irade olmasını engellemek istiyor. Ama bunu başaramazlar. Çünkü biz eş başkanlık sistemini sonuna kadar kadınlarla birlikte savunduk, savunmaya da devam edeceğiz. Belediyelerimizin ilk icraatı şu olacak: Onların kapattıkları bütün kadın kurumlarımızı tek tek açacağız, kadın danışma merkezlerini yeniden açacağız, kadınlara iş edindirme kursları ve ürünlerini değerlendirebilecekleri alanları bizler kuracağız. Kadınlar bu toplumun yarısıdır. Kadınlar siyasette de siyasetin yarısı, hatta daha fazlası olacaktır. Çünkü bizler “Jin, Jiyan, Azadî” sloganıyla büyümüş bir nesiliz.

Onlar kentlerimize düşman, dilimize düşman, gençlere düşman, kültürümüze düşman. Kentin siluetini ortadan kaldırmak istiyorlar, o kente kimliğini veren bütün kültürel değerleri ortadan kaldırmak istiyorlar. Ve böylece bir halkın iradesini ezeceklerini zannediyorlar. Ahmet Arif’in dediği gibi “Bunlar engerekler ve çıyanlardır. Bunlar aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır”. İşte biz bunları tanıyarak büyüdük. Biz buradayız, DEM Parti burada, halk burada, Kürt halkı burada. Bunlar diyor ki ekonomiyi biz uçurduk, bunlar diyor ki Türkiye’de aç ve yoksul yok. Bunlar her konuda yalan söylemeye alışkın oldukları için Türkiye ve Kürdistan’daki yoksulluğu bilerek ve isteyerek görmezden geliyorlar.

Dün sendikalar açlık sınırını 19 bin TL olarak açıkladı ama aldığımız asgari ücret 17 bin TL. Yani aldığımız 17 bin TL’lik ücretle çocuklarımızın beslenme çantasına bir paket süt bile koyamayacak kadar yoksullaştırıldık. En çok Kürdistan yoksullaştırıldı. Kürt gençleri o yüzden göç yollarını tutmak zorunda. Ya Türkiye şehirlerine ya da yurt dışına gitmek zorunda. Bizlere bunu reva gören bu iktidara karşı bizler aynı zamanda ekonomik adaleti sağlamak, eşitliği sağlamak için de mücadele ediyoruz.

Bu yerel seçimler bunun için de çok önemli. Emekliye 3 bin TL ikramiye vererek onları susturacaklarını zannediyorlar. Oysa Ramazan yaklaşıyor. İftar yemeğine misafiriniz gelse, 3 bin liraya ancak bir öğünlük sofra kurabilirsiniz. Bunlar zannediyor ki işçiyi, çiftçiyi, emekçiyi, esnafı bu şekilde ikna edecekler. Ama karnı aç olan insan ikna olmaz. Bu yalancı iktidar yüzünden karnı aç olarak yaşayanlar asla ve asla ikna olmaz.

Bunlar diyor ki gaz bulduk, kömür bulduk. Şimdi Şırnak’ta kömür bulduklarını söylüyorlar. Daha önce Karadeniz’de gaz bulduklarını söylediler. Ama elektrik faturalarının, doğalgaz faturalarının ne kadar yüksek olduğunu siz değerli yurttaşlarımız herkesten iyi biliyorsunuz. Cumhurbaşkanlığına bağlı bir yalancı müdürlük, başkanlık kurmuşlar. Saray’a bağlı bu başkanlık bu buluşları kendi bulduğunu iddia ediyor. Bizler diyoruz ki buluşlarınızla yerin dibine girin! Bizler bu ülkeye adaleti ve eşitliği getireceğiz. Ekmeğe doyacak insanlar, yoksul kalmayacak.

30 yıldır Kürdistan’da belediyeleri yönetiyoruz. Kayyımsız zamanlara dönüp baktığımızda ne kadar başarılı bir halk belediyeciliği yaptığımız ortadadır. Bizler demokratik belediyecilik anlayışımızla, halkımızla birlikte yöneteceğiz. Belediye meclis toplantıları halkımıza açık olacak. Her mahallede mahalle temsilciliklerimiz, mahalle meclislerimiz o mahallenin sorunlarını belediyeye taşımaya yükümlü olacak. Bizler demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü belediyecilik anlayışımızı bir kez daha kayyımları gönderdikten sonra hep beraber göstereceğiz.

Depreme dayanıklı kentler kuracağız. Depremden yüreğimiz çok yandı. 6 Şubat Depreminde 11 kentimizde on binlerce yurttaşımızı kaybettik. Kürdistan fay hattı üzerinde bir bölge ve bizim belediyecilik anlayışımız kentlerimizi depreme dirençli bir şekilde hayata geçirmeyi ve kentlerimizi yeniden kurmayı amaçlıyor. Böyle bir iradeye; insanı, halkı, yurttaşı merkezine alan iradeye hep beraber evet diyor muyuz?

Amed’de ve Kürdistan’ın birçok yerinde AKP iktidarı küçük ortaklarıyla kirli ittifaklar kurmuş. Küçük particiklerle birlikte Amed’de DEM Parti’ye olan sempatiyi ve sevgiyi, DEM Parti’ye olan siyasi bağlılığı ortadan kaldıracaklarını zannediyorlar. Hizbul-Kontranın uzantısı olan partiyle sözüm ona Filistin için ortak gözyaşı döküyorlar. Ne onların Filistin için gözyaşı döken küçük ortakları ne de AKP’nin bizzat kendisi Filistin halkının yanında değildir. Filistin halkının gerçekten yanında olsalardı yapacakları ilk iş bütün anlaşmaları feshetmekti ama yapmadılar.

Yani burada ben o küçük partiye sempati duyan değerli kardeşlerime seslenmek istiyorum. İslami değerleri kullanarak dini istismar etmeye çalışanlara prim vermeyelim. Burada Filistin için gözyaşı döküp Ankara’da AKP ile işbirliği yapmak gerçek bir İslamcı anlayışın yansıması değildir. Bunlara asla yer vermeyeceğiz. Bu ülkede yaşayan bütün halklar ve inançlar olarak, kendi dilimizle ve kendi rengimizle var olmaya ve bütün farklılıklarımızla birlikte demokratik bir Kürdistan’ı ve demokratik bir Türkiye’yi hep beraber inşa etmeye var mıyız?

AKP kayyım atayarak bir rejim geliştirmek istedi. Ancak bizler bütün o kayyımcı rejimi boşa çıkaracağız. Belediyelerimizi 2019’da kazandığımızdan daha fazla bir oyla hep beraber kazanacağız. Biliyoruz ki bazı bölgelere oylar kaydırmışlar. Askerleri tabur tabur taşımışlar bazı bölgeleri kazanmak için. Bunu boşa düşürmenin birinci yolu; bize bugüne kadar hiç oy vermemiş değerli ailelerimize gitmek ve onlara neden DEM Parti’ye oy vermeleri gerektiğini tek tek anlatmaktır. İkinci olarak, oyu bu kentte olup ama başka şehirlerde yaşamak zorunda kalan eş dost akrabalarımızın buraya gelmelerini ve oylarını kullanmalarını sağlamalıyız.

Biz örgütlü bir halkız, onların seçim hilelerini örgütlü bir mücadele ile boşa düşürebiliriz. Onun için siz değerli halkımızdan ricamız, gece gündüz demeden adaylarımız ve listemiz etrafında kenetlenerek bunu başarmanızdır. Bismil’den beklentimiz önceki oyları daha fazla artırarak kazanmak, 31 Mart’ta bu meydanda seçim zaferini hep beraber kutlamaktır. Bizler bu çalışmayı JİTEM tarafından katledilen ve failli meçhul dedikleri ama failli belli olan Vedat Aydınlar için, Rojava’daki Kürt kardeşlerimiz için, kendimiz için yapacak mıyız?

Son sözüm sevgili kadınlara. Sevgili kadınlar, değerli kız kardeşlerim, bu seçimin zaferi sizler olacaksınız. Sizler Jinaların, Pakizelerin, Sakinelerin yoldaşları olarak hep beraber “Jin Jiyan Azadî” sloganlarını Amed’den yankılandıracak mısınız? İşte sesimiz böyle güçlü oldukça, bizler böyle coşkulu oldukça, çocuklarımızın o güzel zafer işaretlerini gördükçe, AKP de bugüne kadar bu ülkeyi yönetenler de bilsin ki Kürt halkı diz çökmeyecektir. 31 Mart’taki zaferimiz şimdiden kutlu olsun. Serkeftin serkeftin!”

Paylaşın

Hatimoğulları: İstanbul’a En Büyük İhaneti Bu İktidar Yaptı

İstanbul Sultanbeyli’de halka seslenen HDP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “İktidar diyor ki İstanbul’a biz ihanet etmedik. En büyük ihaneti İstanbul’a bu iktidar yapmıştır. Bu söz aslında ihanetin açık itirafıdır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Sabahın 6’sında metroda, metrobüste kuyruğa giren yoksullaştırılmış öyle bir işçilik hali var ki, değerli işçi kardeşlerim aldıkları maaşla ertesi günü bile geçiremiyor. Bugün Türkiye’nin en büyük yoksulluğu İstanbul’da yaşanıyor. En büyük barınma sorunu, en yüksek kiralar İstanbul’da mevcut.

İstanbul’u bu kadar yoksullaştıran, İstanbul’u sermayeye peşkeş çeken, yandaşlarına peşkeş çeken AKP iktidarının ta kendisidir. Aynı zamanda İstanbul’un tarihi ve kültürel dokusunu geliştirerek İstanbul’u kendi kimliğiyle buluşturmak yerine sermayeye peşkeş çekmekte de bir numaralı rolü oynadılar.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, yerel seçim çalışmaları kapsamında, partisinin İstanbul Sultanbeyli’de gerçekleştirdiği halk buluşmasına katıldı. Burada konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:

“Merhaba hevalino, hûn bi xêr hatin li ser seran li ser çava hatin. Değerli halklarımız, hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. İşte kadınların sesi böyle gür çıktıkça kimse DEM Parti’yi alt edemez. Bir alkış ve zılgıtımız da kadınlar için olsun.

Dün Esenyurt’taydık ve dillere destan bir mitinge imza attık. On binlerce insanımızın katıldığı bir mitingi gerçekleştirdik. Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesi ve İmralı tecridinin ortadan kalkması için düzenlenen demokrasi mitingi on binlerce insanın katılımıyla gerçekleştirildi. Türkiye ve dünyaya “Kürtler buradadır ve çözüm istiyor” denildi. Halkımıza bu güçlü mesajı bütün Türkiye ve dünyaya verdiği için huzurunuzda bir kez daha teşekkür ediyorum.

Arkadaşlarımız bu bölgedeki adaylarımızı biraz önce sizlere tanıttı. Sultanbeyli’de Rahime Kürkçü, Ertan Hamitoğulları’na ve elbette Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan Adaylarımız olan Kürt halkının bağrından çıkmış Meral Danış Beştaş ve sosyalist hareketin bağrından çıkmış Murat Çepni’ye başarılar diliyorum.

Sözlerimin başında yaşadığımız elim bir olayı sizlerle paylaşacağım. Elazığ Palu’da yine bir maden göçüğü ve yine bir maden işçisi katliamı oldu. Çok şükür ki göçük altında kalan işçilerimizin şimdilik çoğu çıkarıldı ama az önce aldığım habere göre hala bir işçi kardeşimize ulaşılamamış. Erzincan’da siyanürle toprağımızı ve havamızı zehirleyen, o civarda yaşayanlara kanser hastalığı yayan siyanürlü altın madenindeki 9 işçi kardeşimizden hala haber alınamıyor.

Maden işçilerinin yaşadığı kader değildir. Bu iktidar, leblebi dağıtır gibi maden şirketlerine ruhsat dağıtırken, orada çalışan işçilere zerre kadar değer vermiyor, onların hayatını düşünmüyor. Ben acılı ailelere buradan sabır diliyorum. Ümit ediyorum ki işçi kardeşlerimizden sağ salim olduklarına dair haberler gelir. Hala umutluyuz. Taşımızı toprağımızı sermayeye peşkeş çeken AKP iktidarını huzurunuzda bir kez daha kınıyorum.

Bizler Sultanbeyli’den “DEM Parti buradadır” diyoruz bugün. Adaylarımızla DEM Parti olarak buradayız. Hakkımızda kapatma davası açanlar, bizleri gözaltına alanlar, üyelerimizi ve yöneticilerimizi tutuklayanlar duysun; DEM Parti’ye diz çöktüremezsiniz, Kürt halkına diz çöktüremezsiniz, halklara diz çöktüremezsiniz. DEM Parti İstanbul’a, İstanbul DEM Parti’ye yakışacak. Böyle bir seçim kampanyasını hep beraber örgütlemeye var mıyız?

İstanbul yüreği o kadar geniş bir kent ki Türkiye’deki bütün halkları ve inançları sığdırmış, onlara ev sahipliği yapmıştır. Özellikle son 40 yıldır Kürdistan’da devam eden savaş ve çatışmalardan dolayı göç eden, buraya yerleşen, burayı mesken edinen Kürt halkı, aslında Kürdistan’ın geniş bir fotoğrafı İstanbul’da mevcuttur. Amed burada, Van burada, Şırnak burada, Kars burada.

Kürt halkının oluşturduğu büyük bir topluluk burada. O yüzden biz İstanbul için diyoruz ki batıdaki en büyük Kürt kentlerinden birisidir. Köyleri bizlere dar eden iktidarın yürüttüğü bu zihniyete, kırk yıldır yürütülen bu zihniyete karşı bizler DEM Parti olarak diyoruz ki Kürt sorunu muhakkak demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülecektir. Kürt sorunu, Kürdistan sorunu bu ülkede ve Ortadoğu’da mutlaka çözülecektir. Bizler bunun için hep beraber çalışacağız.

Bu seçim kampanyasında da sadece seçilmek değil; aynı zamanda DEM Partiyi örgütlemek, geniş kitlelere açılım sağlamak ve Demokratik Cumhuriyet paradigmamızı anlatmak gibi bir görevle karşı karşıyayız. Seçimlere bu perspektifle hazırlanarak kazanmayı önümüze hedef olarak koyduk. Bunun için Sultanbeyli halkı olarak 7/24, gece gündüz çalışmaya var mısınız? Adaylarımızın etrafını sarıp sarmalamaya, gitmedik ev çalmadık kapı bırakmamak üzere çalışmaya var mısınız?

İktidar diyor ki İstanbul’a biz ihanet etmedik. En büyük ihaneti İstanbul’a bu iktidar yapmıştır. Bu söz aslında ihanetin açık itirafıdır. Sabahın 6’sında metroda, metrobüste kuyruğa giren yoksullaştırılmış öyle bir işçilik hali var ki, değerli işçi kardeşlerim aldıkları maaşla ertesi günü bile geçiremiyor. Bugün Türkiye’nin en büyük yoksulluğu İstanbul’da yaşanıyor.

En büyük barınma sorunu, en yüksek kiralar İstanbul’da mevcut. İstanbul’u bu kadar yoksullaştıran, İstanbul’u sermayeye peşkeş çeken, yandaşlarına peşkeş çeken AKP iktidarının ta kendisidir. Aynı zamanda İstanbul’un tarihi ve kültürel dokusunu geliştirerek İstanbul’u kendi kimliğiyle buluşturmak yerine sermayeye peşkeş çekmekte de bir numaralı rolü oynadılar.

Deprem bütün ülkenin en temel sorunu. Ben de Antakya depremini yaşamış bir kardeşiniz olarak İstanbul için herkes kadar, hatta belki herkesten biraz daha fazla endişeliyim. Yüksek binalara baktığımda büyük bir endişeyle Antakya canlanıyor gözümde. Allah korusun, inşallah yaşamayız öyle bir şeyi ama bilim insanları diyor ki İstanbul büyük bir deprem yaşayabilir. İstanbul’da yaşayacağımız deprem Hatay ve Maraş’ta yaşadığımız depremi katlayacak kadar ağır bedeller ortaya çıkarır.

O yüzden yerel yönetimlere düşen ilk görev depreme dayanıklı bir kentin dönüşümünün sağlanmasıdır. Ama bu iktidar topladığı deprem vergilerini ne yazık ki iç etti, çaldı, talan etti. Onlar halkı düşünmüyor. Hala Kanal İstanbul Projesinden vazgeçmiş değiller. Kanal İstanbul Projesi depremi tetikleyecek olan projelerden biridir. Ve buradan bir kez daha diyoruz ki; depreme dayanıklı kentler için varız, Kanal İstanbul’u yaptırmamak için varız, İstanbul’u yaşanılır bir İstanbul yapmak için varız.

7/24 siz de izliyorsunuz televizyon ekranlarında, yine DEM olmadan DEM Parti tartışılıyor. DEM Parti’nin kimi desteklediği ya da desteklemediği tartışılıyor. Onlara diyoruz ki; DEM’i DEM’siz tartışmayın, varsa yüreğiniz DEMli adaylarımızı, DEM’li temsilcilerimizi o televizyon programlarına çıkarın tartışalım, hodri meydan! Şimdi de bir montaj videoyla DEM Parti’nin üzerine çamur atmaya çalışıyorlar.

Bu iktidarın yaptığı en önemli işlerden biri algı yaratmaktır ve bunu DEM Parti üzerinden yapmaya çalışıyor. Bizler de diyoruz ki montaj videolardan medet umanlar, montajla algı yaratmaya çalışanlar asıl sizin siyasetiniz, sizin vaatleriniz montajdır. Ve buradan söz veriyoruz: Sizin gidişiniz montaj değil gerçek olacak.

“Bizim ittifakımızın adı halk ittifakıdır”

Bizim ittifakımız JİTEM ittifakı değildir. Bizim ittifakımız kanla beslenenlerle, Kürt’ü yok sayanlarla, kadınları yok sayanlarla, demokrasiyi ve hukuku ayaklar altına alanlarla hiç değildir. Bizim ittifakımız rantiyeci ve şantiyecilerle de değildir. İttifakımız kadınlarladır, gençlerledir, işçilerledir, emekçilerledir, Kürt halkıyladır, Türk halkıyladır, Ermeni, Azeri, Laz, Çerkes, ezcümle bütün halklarladır. Bütün inançlarladır bizim ittifakımız. Bizim ittifakımızın adı halk ittifakıdır, halk ittifakı!

DEM Parti dile getirdiği sorunlarda hakiki çözüm ve proje üreten bir partidir. Seçimden seçime hatırlanan bir oy deposu olarak görülmekten bıktık. Bizim ortaya koyduğumuz sorunlar da 1 Nisan’dan sonra iktidarı ve muhalefetiyle herkesin elini taşın altına koyması gereken, çözüm üretilmesi gereken sorunlardır. Bizim dile getirdiğimiz sorunlar işçinin, emekçinin yoksulluğudur, kadınların ezilmesi ve sömürülmesidir, doğanın ve ekolojinin talan edilmesidir.

Bunlara karşı beraber çözüm üreteceğiz. Kürt sorunu seçimden seçime hatırlanacak bir sorun değildir. Kürt sorunu bir statü sorunudur ve herkesin ciddiyetle bu sorunun çözümü için elini taşın altına koyması lazım, projelerini açıklaması lazım. Biz DEM Parti olarak Kürt sorununun çözümü için hem diyalog çağrılarımızı hem projelerimizi her yerde anlattık, anlatmaya da devam edeceğiz.

Son olarak bir konuyu vurgulamak istiyorum. Kürdistan’ın birçok yerine hayalet seçmen götürmüşler, seçmen kaydırmışlar. Bazı yerlere polisleri, bazı yerlere tabur tabur askeri kaydırmışlar. Biz biliyoruz ki İstanbul demek, Kürdistan’ın tamamı demektir. İstanbul’da bulunan yurttaşlarımızın oyu İstanbul’da değilse, sizden en büyük ricamız seçmenimizi kendi seçim bölgesine taşımanın çalışmasını aktif bir şekilde yapmanızdır. İstanbul’a düşen en büyük görev budur. Bunun altını özellikle çiziyorum.

Lütfen en yakın DEM Parti il, ilçe örgütlerine gidin isimlerinizi yazdırın. Akrabalarımız, eş, dost, arkadaşlarımız isimlerini yazdırsın. Gidelim kendi belediyelerimiz için oyumuzu kullanalım. Böyle bir çalışmayı birlikte ve yürekten yapalım arkadaşlar. Biz demokrasinin ve eşitliğin partisiyiz, halkların kardeşliğinin partisiyiz, adaletin partisiyiz. Bizler “Jin Jiyan Azadî” diyen kadınların partisiyiz. Yolumuz açık olsun, serkeftin serkeftin. Başarı hepimizin olsun.”

Paylaşın

Bakırhan: Kayyımcı Zihniyete Cevabımızı Vereceğiz

31 Mart’ta yapılacak seçimlere sayılı günler kalırken, partilerinde seçim çalışmaları hız kazandı. Bu kapsamda Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, Dargeçit, Midyat ve Nusaybin’de halk buluşmalarına katıldı.

Haber Merkezi / “31 Mart’ta kayyımcı zihniyete cevabımızı vereceğiz” diyen Tuncer Bakırhan, Nusaybin’deki halk buluşmasında konuşmasında şunları söyledi:

“Çok değerli Nusaybinli barış anneleri, kadın arkadaşlar, değerli gençler, emektar Nusaybin halkı hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmama başlarken 92 Newrozu’nda Nusaybin’de katledilen yurttaşlarımızı saygı ve minnetle anıyorum. Yine, bu toprakların bağrından çıkmış Kürt kültürü, dili için onurluca mücadele etmiş ve kalleşçe kurşunlarla katledilmiş Apê Musa’yı saygı ve minnetle anıyorum. Apê Musa şahsında özgürlük ve demokrasi mücadelesi verirken kalleşçe katledilen bütün yoldaşlarımıza saygı ve minnet dileklerimizi iletiyoruz.

Değerli halkımız, buradan cezaevinde bulunan Ayşe Gökkan’a, Sara Kaya’ya da bin selamlarımızı yolluyoruz. Sara ve Ayşe başkanlar emin olsunlar ki Nusaybin 31 Mart’ta yeniden onların mücadelesini, yürüttükleri demokratik, toplumcu, halkçı, şeffaf belediyecilikle kesinlikle buluşacaktır. Sizler Ayşe Gökkanlara, Sara Kayalara söz veriyor musunuz? Bu hırsızları, bu usülsüzlük yapanları, bu yolsuzluk yapanları, Kürt halkının iradesini gasp edenleri yollamaya var mısınız? Biz de Nusaybin’i çok iyi biliriz. Direnişiyle Nusaybin Kürtlerin kalbidir, Kürtler için çok önemli bir merkez ve ilçemizdir. Eminim ki 31 Mart’ta Nusaybin halkı geçmişte olduğu gibi yüzde 90’larla Kürdistan’da en fazla oyu alarak birinci çıkacaktır.

Değerli halkımız, Recep Tayyip Erdoğan geçen gün ‘teröristan kesinlikle kurulmayacak’ dedi. ‘Teröristan’ dediği yer bugün hemen 100 metre ilerimizdeki Qamişlo’dur, Rojava’dır, orada yaşayan Kürtleri kast ediyor. Onlara göre 4 parçada yaşayan Kürtlerin tamamı teröristtir. Biz bu vesileyle buradan Qamişlo’ya bin selam gönderiyoruz. Qamişlo halkının, Rojava halkının, 4 parça Kürdistan’da yaşayan halkımızın terörist olmadığını, bin yıllardır bu kadim topraklarda yaşadığını ve bütün zulüm politikalarına rağmen yaşayacağını belirtmek istiyorum.

Recep Tayyip Erdoğan ‘Kandil ittifakı kuruldu’ diyor. Kandil ittifakının kurulduğu konusunda söylediği şeyler tamamen yalan. Kandil İttifakı yok ama Kürt düşmanı bir ittifak, Kürt karşıtı bir ittifak var. Kürtlerin dilini, geleceğini, yaşamını inkar eden bir ittifak var. Kürt halkının iradesine kayyım atayan bir ittifak var. Önümüzdeki seçim Kürt düşmanı ittifaka kaybettirme seçimi olacaktır. Kürt halkıyla, emekçilerle, yoksullarla, Türkiye’deki ezilenlerle birlikte halklar; emekçiler karşıtı, kadın ve çevre karşıtı bu ittifaka gereken cevabı verecektir.

Recep Tayyip Erdoğan 2002 yılında diyor ki ‘savaşın kazananı, adil bir barışın kaybedeni olmaz’. Burada doğru söylüyor ama Sakarya’da yine aynı Erdoğan şunları söylüyor: Barış ve huzur istiyorsanız savaşa hazır olmalısınız. Ukrayna’da barışın kaybedeni olmaz diyen, Filistin için adil barış çağrısı yapan Erdoğan sıra Rojava’ya, Kürtlere gelince ‘savaşa hazır olun’ diyor. Biz Nusaybin’den bir kez daha sesleniyoruz iktidara: 40 yıllık savaşın, çatışmaların, Türkiye’nin savaş politikalarının kimseye bir yararı olmamıştır.

Nusaybin’i yakıp yıktınız, 2 dönemdir iradesine kayyım atadınız. Bugün Nusaybin halkı bütün zulüm politikalarına, red ve inkar politikalarınıza rağmen barış anneleriyle, gençleriyle, kadınlarıyla, zılgıtlarıyla bu meydandadır. Demek ki savaş politikanız sonuç almadı. Türkiye’nin bütçesini Kürtler dilini konuşmasın diye, Kürtler iradesini seçmesin diye Suriye’de demokratik bir zeminde Kürtlerin, Arapların ortak yönettiği Rojava olmasın diye harcamayın. Türkiye’yi uçuruma getirdiniz. Ekonomi desen iflas etmiş. Demokrasi desen yok. Cezaevinde binlerce siyasi tutsak arkadaşımız var. Bu vesileyle cezaevindeki Gültan Kışanaklara, Selahattin Demirtaşlara, Figen Yüksekdağlara, Leyla Güvenlere, Sebahat Tuncellere bin selam olsun.

Türkiye emekçileri ve yoksulları, ceplerini dolduranlara en büyük cevabı 31 Mart’ta verecektir 

Bakın değerli halkımız; ne kadar tutarsız olduğunu, dün söylediğini bugün inkar ettiğini, sarfettiği savaş sözleriyle sizlere hatırlattım. Dün yine Sakarya’da ‘İsrail ile ticaret sonlandırılsın’ diye bir pankart açıldı. Peki bugüne kadar Gazze ve Filistin halkının yanında olduğunu söyleyen AKP, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu mitinginde ‘İsrail ile ticaret sonlandırılsın’ pankartını niye kaldırdı? Türkiye halkları çok iyi biliyor ki İsrail ile en büyük silah ve ticaret anlaşması yapan, en büyük gıda ticaretini yapan Türkiye’dir.

Bir taraftan Filistin halkına özgürlük diyeceksin, barış diyeceksin, diğer taraftan Filistin halkının özgürlüğünü engelleyen Gazze’yi işgal eden, Filistin halkını kıyan İsrail ile ticaret anlaşması yapacaksın. Buna ne Kürtler ne Araplar ne Türkler ne de kimse inanmaz. İşte 31 Mart seçimi bu yalancılara, bu ticaretine bakan, cebini dolduran, çocuklarını zenginleştiren bu sermayedarlara karşı emekçilerin, yoksulların, Kürtlerin seçimidir. Eminim ki 31 Mart’ta 86 milyon insanıyla birlikte Türkiye emekçileri ve yoksulları bu sermayedarlar ve taraftarlarına, bu ceplerini dolduranlara, İsrail’e terörist deyip ama en büyük ticareti yapanlara gerekli olan cevabı verecektir.

Sesimiz de düştü günde 5-6 konuşma yapıyoruz ama size kurban olsun sesimiz de canımız da. Bugün barış annelerimizin giydiği önlüklerle birlikte Esenyurt’ta Kürtler özgürlük mitingi yaptılar. Annelerimiz de çok iyi biliyor, yüzlerce tutsak tecrit kaldırılsın, Sayın Öcalan üzerinde 3 yıldır devam eden tecrit son bulsun, Kürt meselesinde Sayın Öcalan muhatap alınsın, Kürt meselesi müzakere ve diyalogla çözülsün diye açlık grevindedirler. Bu vesile ile tekrar söyleyelim; cezaevinde açlık grevinde olan arkadaşların talepleri hepimizin talepleridir.

Bizler de tekrar ediyoruz; Çözüm Süreci Türkiye’deki en rahat dönemdi, ekonominin en iyi olduğu dönemdi. Bu savaş isteyen, çatışma isteyen zihniyet masayı devirdikten sonra Türkiye perperişan oldu. Bizler tekrar yeniden Türkiye halkları kardeşçe, demokratik bir zeminde birlikte yaşasın istiyoruz. Bunun için de tecrit politikası son bularak tekrar Sayın Öcalan ile Kürt meselesinin çözümü konusunda devletin, iktidarın bir an önce sorumluluk alması gerek.

“Kayyımların sizden çaldığı her kuruşun hesabını soracağız”

Seçimlere giriyoruz, iki dönemdir burada iradenizi gasp eden bir kayyım var. Kayyımın hırsızlıklarını yolsuzluklarını anlatmayacağım, anlatırsam buradan İstanbul’a yol olur. İstanbul’u da aşar. Bunların amacı hizmet etmek değil, bunlar sizin iradenize, dilinize, kültürünüze atanmış sömürge mantığındaki insanlardır. Bu hırsızları el birliği ile göndereceğiz. Ne yapmış kayyım efendi Nusaybin’de daha önce belediyelerimizin yapmış olduğu Newroz anıtını ortadan kaldırmış.

Kayyım efendi Newroz anıtını kaldırabilirsin ama o bizim kalbimizde abideleşti. Geçici olarak kaldırabilirsin ama yüreklerden asla bu Newroz anıtını, dilimizi, kültürümüzü söküp atamayacaksın. Bunu 31 Mart’ta bu halk size gösterecek. Bu kayyım efendilerin Kürt illerinde yaptıkları yolsuzluk asla ve asla unutulmayacaktır, yönetime geldiğimiz zaman, yönetim değiştiği zaman bunların sizden çaldığı çarçur ettiği her kuruşun hesabını mutlaka ama mutlaka soracağız. Sizlere söz veriyoruz.

Mardin Valiliği burada kitap fuarı açmış. Bin yıllardır bu topraklarda yaşayan Süryanilerin Arapların ve Kürtlerin kendi dilinde yazmış olduğu kitapların fuara girmesini yasaklamış. Kayyım efendi burada Kürt Arap Süryani var, eğer bunların dilinde yazılmış kitapları yasaklayacaksan kitap fuarının ne anlamı var? Tek anlamı o organizasyondan yine birileri rant elde edecek. İnşallah 31 Mart’tan sonra size söz veriyorum Belediye Eş Başkanlarımız bu toprakların kadim halklarının diliyle yazılmış bütün kitapların sergilendiği bir kitap festivali yapacaktır. O festivalde bu toprakların bütün renklerini bir arada göreceğimize söz veriyoruz.

DEDAŞ diye baş belası bir elektrik kurumu var, işi gücü Kürt illerinde kaçak elektrik var diyerek elektrikleri kesmek. İşi gücü buraya yoğunlaşmak. Aslında o da sömürge mantığı ile hareket ediyor. Yahu enerjiyi Kürt illerinden elde edeceksin, en büyük barajları Kürt coğrafyasında kuracaksın, yanıbaşımızda barajlar santraller olacak ama elektriğimizi keseceksin! Bunlara hesap soracağımız günler uzak değil. Kendi coğrafyamızda kendi enerjimize elektriğimize kavuşacağımız günler yakındır. DEDAŞ gibi yancı, iktidarcı, iktidarın direktifleriyle hareket eden, onların mantığı ile bize davranan kurumlardan da bir gün yargı önünde hesap soracağız.

Kayyımıyla DEDAŞ’ıyla yer yer bürokrasisiyle birlikte bunların tamamı Apê Musaların Orhan Doğanların mücadelesine, bizim kültürümüze düşman. Dolayısıyla bu topraklarda tekrar kendi köklerimizden yeşermemiz için, kendi dilimizi kültürümüzü yaşatmak için rica ediyorum birlik olalım, beraber olalım, güçlü olalım. Birbirimizle dayanışalım, uyuşturucu belasını Kürt illerinden def edelim, dilimize sahip çıkalım, gençlerimize doğamıza sahip çıkalım. Bizler birlikte oldukça onların ne zulmü ne kayyımı ne de uyguladıkları politikalar bu topraklarda asla karşılık bulamayacaktır. Belki Nusaybin’e güçleri yetmez ama kimi Kürt illerine kaçak seçmen taşıyorlar. Seçmenlerin tamamı batıdan getirilmiş kolluk güçleridir.

Kayyımlarla güçleri yetmedi şimdi haram ve kaçak seçmenlerle irademizi gasp etmeye çalışıyorlar. Rica ediyorum sandıklarınıza sahip çıkın, eşinizi dostunuzu arayarak seçmen olanların oy kullanmaları için gelmelerini teşvik edin. Emin olun bu başı seccadede eli semada olan ama akıl ve beyinleri haramda olan insanlara kesinlikle bu sandıklarda bir cevap vermemiz lazım. Ahmet Başkan söyledi cezaevindeki binler, sürgündeki kardeşlerimiz yoldaşlarımız, bu sorunun demokratik yollarla çözülmesini isteyen Kürt halkının gözleri 31 Mart’tadır. 31 Mart’ta en büyük zaferi kazanacağımıza olan inançla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu coşkunuz bize güç verdi, hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum. Selahattin arkadaşımızın şekeri düştü. sizin coşkunuzu görünce belki heyecanlandı ama Gülbin arkadaş yanımızdadır. Gülbin arkadaşımızı, Selahattin arkadaşımızı size emanet ediyoruz. Onlar size Apê Musa’nın, Sara’nın, Ayşe Gökkan’ın emanetleridir. Sahip çıkacağınıza inanıyorum. Bu kayyımcı zihniyet karşısında yıllarını Kürt mücadelesine vermiş Sayın Ahmet Türk ve Sayın Devrim Demir arkadaşımızla birlikte sizlere 4 adayımızı da emanet ediyoruz. Eminim ki sonuçlarla birlikte kayyımcı zihniyete cevabımızı vereceğiz. Serkeftin.”

Paylaşın

Hatimoğulları: Kürt Sorununu Barışçıl Ve Demokratik Yöntemlerle Çözelim

İstanbul Esenyurt’ta halka seslenen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Ülkemizin ve coğrafyamızın tamamının sorunudur Kürt sorunu. Kürt sorunu etnik bir sorundur, kimlik sorunudur, statü sorunudur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Kürt sorunu, Ortadoğu’nun ve dört parça Kürdistan’ın sorunudur. Biz çağrılarımız çok yaptık. Gelin, Türkiye’de bu sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözelim ve Suriye’ye de Irak’a da İran’a da bir model teşkil edelim dedik. Gelin, Kürt sorununu bu ülkede barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözelim, halkların birliğini sağlayalım dedik. Ama ne gezer!”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul İl Örgütü, Esenyurt Meydanı’nda “Özgürlük ve Demokrasi Mitingi”ni gerçekleştirdi. Mitingde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, şu ifadeleri kullandı:

“Sayın Öcalan üzerinde sürdürülen tecrit sadece İmralı ile sınırlı kalmadı, bütün toplumu etkiliyor. Sokağa çıkmak isteyenleri etkiliyor. Bu aynı zamanda kadınların yaşamlarını tecrit etmektir. Bugün gençlerimiz göç yollarını tutuyorsa, arkadaşlarıyla bir araya gelip bir sosyal ve kültürel ortamı paylaşamıyorsa bilelim ki gençlerimiz özgür değildir, onlar da tecrit altındadır.

Fabrikalarda işçiler evlerine bir sıcak ekmek götürecek parayı bulamıyorsa, 7/24 çalışıp açlıkla karşı karşıya kalıyorsa, sendikalarıyla birlikte bir grev bile yapamıyorsa bilelim ki işçi kardeşlerimiz de tecrit altındadır. Bu nedenle tecridi kaldırmak sadece Kürt halkının sorunu değildir, Türkiye’deki bütün halkların sorunudur. İşçilerin ve emekçilerin sorunudur, kadınların ve gençlerin sorunudur. Bu meydandan Türkiye’deki bütün halklara, ezilen ve sömürülenlere çağrı yapıyoruz: Gelin tecrit sistemini hep beraber ortadan kaldıralım.

Değerli halklarımız; tecrit, hukuksuzluk demektir, hukuksuzluğun en karanlık dehlizlerini yaşamak demektir. Tecrit, Kürt sorununda çözümsüzlüğün adıdır. Bu çözümsüzlüğün devam etmesine izin verecek miyiz?

Bu sözlerimiz bir yandan bu meydanda toplanmış olan halklarımıza ama bir yandan Ankara’da, Saray’da bu ülkeyi yönetenlere. 40 yıldır devam eden Kürt sorununda ölümler çözüm oldu mu? Olmadı. Çatışmalar çözüm oldu mu, olmadı. Kürtçe dilini yasaklamak çözüm oldu mu? Olmadı. Kayyım rejimi ile Kürtçe tabelaları indirmek, Kürt sokaklarının Kürtçe tabelalarını indirmek çözüm oldu mu? Elbette, hayır. İmralı tecridi bir çözüm mü? Hayır. Çünkü bu meydanda bulunan insanlar İmralı tecridinin kaldırılması için burada.

Hep birlikte alkış ve zılgıtlarımız tecridin ortadan kalkması için olsun! Ülkemizin ve coğrafyamızın tamamının sorunudur Kürt sorunu. Kürt sorunu etnik bir sorundur, kimlik sorunudur, statü sorunudur. Kürt sorunu, Ortadoğu’nun ve dört parça Kürdistan’ın sorunudur. Biz çağrılarımız çok yaptık. Gelin, Türkiye’de bu sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözelim ve Suriye’ye de Irak’a da İran’a da bir model teşkil edelim dedik. Gelin, Kürt sorununu bu ülkede barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözelim, halkların birliğini sağlayalım dedik. Ama ne gezer!

“Kürt sorunu çözülmeden…”

Türkiye halkları olarak mazlum Filistin halkı için hepimiz gözyaşı döktük. İsrail’in Filistin halkına yaşattıkları hepimizin içini yaralamıştır. Ancak Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıların, Filistin topraklarına yapılan saldırıların ve insansızlaştırma politikasının aynısını bu rejim Afrin’de Kürt halkına yapmıştır. Türkiye halklarına buradan sesleniyoruz: Marmara’daki, İç Anadolu’daki, Karadeniz’deki kardeşlerim; Türk kardeşlerim, Arap, Ermeni, Laz, Çerkes kardeşlerim; nasıl ki Filistin halkı için hep beraber üzüldüysek, hep beraber barış çağrıları yaptıysak, Kürt halkı için de bunu yapmalıyız.

Bir arada yaşıyoruz Kürt halkıyla, Türkiye’de milyonlarca Kürt yurttaşımız var. Bu sorun çözülmeden Filistin sorununun çözülmesini talep etmek samimi değildir, inandırıcı değildir. Bugün Türkiye Kürt sorununu çözebilmiş bir ülke olsaydı, Filistin’le ilgili yaptığı çağrıların karşılığını pekala çok daha güçlü bir şekilde alırdı. Buradan bir kez daha hep birlikte gür sesimizle barış diyelim, barış diyelim, barış diyelim!

Erdoğan dünkü konuşmasında “Barış için savaşa hazır olmalıyız” diyor. Bunun için de İHA ve SİHA’ların yanına şimdi de KAAN uçağını yapıyorlarmış, silah sanayisine yatırım yapıyorlarmış. Aynı konuşmasında Ukrayna ve Filistin için ise “Adil bir barışın kaybedeni olmaz” diyor. Biz de Esenyurt’ta bu meydanda binlerce insanla Erdoğan’a şunu söylüyoruz: Ukrayna ve Filistin için söylediğin sözleri, tıpkı senin söylediğin gibi sana söylüyoruz.

Kürt sorununda adil bir barışın kaybedeni olmaz ey Erdoğan, olmaz olmaz! Türkiye 72 milletten ve inançtan insana ev sahipliği yapan bir ülke, bir coğrafya. Anadolu ve Mezopotamya topraklarında her halk kendi diliyle ve iradesiyle rengarenk bir cennet bahçesi oluşturmuş. Biz halklar arasında bir sorun yok. İktidarlara, egemenlere, halklarımız arasına nifak tohumları sokmaya çalışanlara diyoruz ki biz halklar olarak halklar köprüsünü hep beraber kuracağız. Karadeniz’den Kürdistan’a, Ege’den İç Anadolu’ya ve Çukurova’ya bizler ülkemizi bir cennet bahçesine, bir barış bahçesine çevireceğiz.

Diyorlar ki somut olarak ne olabilir? Öncelikle Sayın Öcalan’ın uzun süre tecrit altında kalması ve uzun tutukluluk süresi uluslararası hukuka göre bir umut hakkını doğurmuştur. İmralı Cezaevi kapatılmalıdır ve tecrit sistemi yaşamın her alanında son bulmalıdır. Eşit ve ortak bir yaşamı bizler hep beraber kurabiliriz, kuracağız da.

Toplumsal sorunların reçetesi de diyalogla, demokrasiyle, özgür siyasetle, insan hakları evrensel değerlerini yaşama geçirmekle mümkündür. Bizler bütün somut taleplerimiz için, Kürt sorunu başta olmak üzere bütün halkların ve inançların sorunlarının demokratik bir zeminde çözülmesi için mücadelemizi sürdürüyoruz. Demokratik Cumhuriyeti ikinci yüzyılda kurmak üzere sözümüzü verdik, yolumuza buradan devam ediyoruz. Demokratik Cumhuriyette Kürt’ü ikinci sınıf görmek yoktur, Alevi’yi dışlamak yoktur.

Demokratik Cumhuriyette anadilde eğitim hakkı vardır, herkes kendini özgürce ifade edilebilir. Bizler böylesine özgür yarınları hep beraber kurabiliriz. Çokça söyledik; Ortadoğu coğrafyası, Türkiye kana doydu. Yerin altında çok sayıda canımız var ama bizler yaşam hakkını savunmaktan bir an bile vazgeçmedik. Kürt anaları, çocuklarının cenazeleri kargo kutularıyla gönderildiği halde barış demekten vazgeçmedi. Yazarın dediği gibi dağlar taşlar savaşa ve çatışmaya doydu. Biz barışı kuracağız, barışı tesis edeceğiz, bunun için çalışacağız, bunun için mücadele edeceğiz. Yolumuz açık olsun. Serkeftin.”

Paylaşın