Yüksek Cep Telefonu Faturaları TBMM’ye Taşındı

Cep telefonu faturalarına gelen fahiş zamlara tepkiler devam ederken, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk, konuyu TBMM’ye taşıdı. 

Sevilay Çelenk, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu tarafından yanıtlanması istemiyle Meclis Başkanlığına soru önergesi verdi. Çelenk, “İletişim ve haberleşme ihtiyacı tıpkı beslenme ve barınma ihtiyacı gibi temel bir ihtiyaç ve gözetilmesi gereken bir haktır. Yüksek enflasyon nedeniyle zorlanan bütçeleri daha da sıkıntıya sokarak iletişim hakkının gaspına yol açmaktadır” ifadelerini kullandı.

Bakanlığın bu zamlar için harekete geçmeye çağıran Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Dijital Mecralar Komisyonu üyesi Çelenk, “Cep telefonu operatörlerinin faturalara, Ağustos 2022 ile Ağustos 2024 arasındaki yüzde 141,5 oranındaki iki yıllık enflasyon oranını aşacak şekilde fahiş oranda zam yapmasının ardından Bakanlığınız bu konuda hangi adımları atacaktır? Bakanlığınızın son 10 yılda cep telefonu operatörlerinin yurttaşların faturalarına yansıttıkları zam oranları hakkında herhangi bir verisi veya raporu mevcut mudur?” diye sordu.

Fatura taahhüt süresi dolan yurttaşlar, paket yenilemek istediklerinde yüzde 200 ila yüzde 300 oranında zamlarla karşılaştı.Sosyal medyada faturalarını paylaşan bazı yurttaşların faturaları 162 TL’den 640 TL’ye, 235 TL’den ise 814 TL’ye çıktı. Telefon operatörlerine tepki gösteren Çelenk, “Bu yüksek oranlar neye göre belirlenmiştir?” dedi.

Türk Telekom’un CEO’su Ümit Önal, yurttaşların zamlara tepkisine yanıt vererek, kullandığı “4 kişilik bir ailenin ayda 5-8 damacana su tükettiğini düşünürsek ve bir alegori yaparsak, Türkiye’de internet tarifeleri ‘sudan ucuz’ demek yanlış olmaz” sözlerini eleştiren Çelenk, “Ünal’ın zamlar hakkında yaptığı bu açıklama, yurttaşların tepkisini ciddiye almayan ve sorunları göz ardı eden bir yaklaşım içermektedir. İletişim, temel bir ihtiyaç olduğundan, herkes için erişilebilir ve uygun fiyatlı olmalıdır” dedi.

“Şirketlerin kar marjlarında ne gibi değişiklikler olmuştur?”

Son zamanlarda artan cep telefonu faturaları, kullanıcıların bütçelerini etkilerken, bu durum operatörlerin karları da merak konusu. Türk Telekom’un bu yılın ilk yarısındaki net kârı 2,5 milyar lira, Turkcell’in net kârı ise 5,7 milyar lira olarak açıklandı. Şirketlerin kar oranlarında yaşanan değişimleri de gündeme getiren Çelenk, “Operatörlerin yıllık finansal raporlarına göre, faturalardaki artışların kar marjlarına etkisi üzerine Bakanlığınızda veri bulunmakta mıdır? Buradaki verilere göre şirketlerin kar marjlarında ne gibi değişiklikler olmuştur?” diye sordu.

Dijitalleşmenin hız kazanmasıyla birlikte, Türkiye’deki internet kalitesi ve cep telefonu faturaları, Avrupa ülkeleriyle sıkça karşılaştırılmaya başlandı. Türkiye’nin internet hızları, bağlantı istikrarı ve maliyetleri, kullanıcılar tarafından merak edilen konular arasında yer alıyor. Bakanlığın bu konuda ne gibi verileri olduğunu soran Çelenk, “Türkiye’deki internet kalitesi ve fiyatları ile cep telefonu faturaları, Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında ne gibi sonuçların olduğunu sordu: “Türkiye’deki internet kalitesi ve fiyatları ile cep telefonu faturaları, Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında nasıl bir tablo çizmektedir? Bakanlığınız bu konuda verilerine göre, şirketlerin kar oranlarında ne gibi değişiklikler olmuştur?” dedi.

(Kaynak: BirGün)

Paylaşın

Bakırhan’dan “Yeni Anayasa” Yorumu: İktidara Güvenmiyoruz

Yeni anayasa tartışmalarına ilişkin değerlendirmede bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Türkiye’de bir anayasa yapılacaksa, yurttaşlığın, ulus tanımının, merkez ve yerel arasındaki ilişkilerin özgürlükçü olması, laikliğin, ekonomik eşitliğin, doğa ve kadın haklarının ihtiyaca uygun bir şekilde tartışılması gerekiyor” dedi ve ekledi:

“Var mı böyle bir tartışma, biz göremedik. Biz parti olarak demokratik bir anayasayı yıllardır savunan bir partiyiz. Heyetimiz bizim anayasa çalışmamızı belirli bir aşamaya getirdi. Biz demokratik bir anayasaya karşı değiliz. Ama biz Türkiye’yi daha çölleştirecek, Kürdün iki kelimesini susturacak, Alevinin ibadet merkezini yok sayacak, AİHM ve AYM’nin kararlarını tanımayacak, ekonomik eşitliğin olmadığı, kadın ve eko kırımın yoğun olduğu bir süreçte, mevcut iktidarın anayasa samimiyetine güvenmiyoruz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında Mersin’deydi. İlk olarak yerel basın temsilcileriyle bir araya gelen Bakırhan burada anayasa ve seçim tartışmaları dahil olmak üzere soruları cevapladı.

Anayasa tartışmalarına ilişkin soruyu cevaplandıran Bakırhan, Türkiye toplumunun yıllardır darbe anayasasından kurtulmaya çalıştığının altını çizerek, şu ifadeleri kullandı: “İktidar ve küçük ortakları sürekli darbe anayasasına bir gönderme yapıyor. Yargıda darbe dönemlerini arar hale geldik. Darbe dönemlerinde AYM kararları dikkate alınırdı, AİHM ihlal kararları istenmese bile darbe dönemlerinde yerine getirilmek zorunda kalınırdı. Yargının kalmadığı, siyasi erkin denetimine geçtiği, Türkiye’deki bütün halkların ve inançların renklerinin soldurulmaya çalışıldığı, Kürtçenin ve halayın bile yasaklandığı bir süreçte, iktidar ‘askeri anayasadan kurtulalım’ diyor.

Anayasayı herkes yapar, Kenan Evren bile yaptı. Anayasanın yapılmasından çok nitelikleri önemlidir. Demokratik midir, toplumun dinamikleri ile mi yapılmış, kapsayıcı mıdır? Toplumun bütün dinamiklerinin yer aldığı, herkesin kendisini içinde bulduğu bir anayasa mıdır? Böyle olmayan bir anayasa bir öncekilerin devamı ve kötü bir tekrarı olacak.

Mevcut anayasa farklı kimlikler, kültürler ve inançların yaşadığı bir ülkeye uymuyor. Alevinin eşit yurttaşlık hakkını tanımıyor. Kürdün dilini, kimliğini, halayını ve kültürünü tanımıyor. Süryaninin, Asurinin, Arabın kültür ve inançlarını içerisinde barındırmıyor. Yeni bir anayasa olmalı ama demokratik olmalı. Toplumun katılımı ile olmalıdır. Bu konuda bir samimiyet olmalı. Samimiyet nasıl olur, bir yol temizliği ile olur. Selahattin Demirtaşların, Figen Yüksekdağların, Can Atalayların, onlarca seçilmişin ve belediye eş başkanlarının, gazetecilerin, twit atan insanların cezaevine atıldığı, kapısı kırılarak ters kelepçe ile gözaltına alınıp ceza aldığı bir ülkede anayasa yapım sürecinin samimi olduğunu kim söyleyebilir? Buna kim inanır? Bir yol temizliğine ihtiyaç var eğer samimilerse.

“Toplumun katılmadığı bir anayasa anayasa olmaz”

En önemlisi de sizin aracılığınızla soruyorum. Recep Tayyip Erdoğan kendi yetkilerinden ne kadar vazgeçecek? Buyursun önce o açıklasın. Var mı böyle bir şey? Susturun, kimse konuşmasın, sosyal medya yasası çıksın, tasarruf tedbirleriyle yoksullar daha yoksullaşsın. Vergi yoksula, zengine rant ve peşkeş. Konuşanın dayak yediği, işinden olduğu bir süreçte bir samimiyet görmüyoruz. Bu süreç olacaksa, bu süreçte STK’lar, akademisyenler ve etkili kesimlerle bir araya gelinmesi gerekiyor. Anayasa mecliste 3-5 partinin bir araya gelerek yapacağı bir şey değil. Toplumun katılmadığı bir anayasa anayasa olmaz. Adı anayasa olur ama demokratik olmaz.

Türkiye’de bir anayasa yapılacaksa, yurttaşlığın, ulus tanımının, merkez ve yerel arasındaki ilişkilerin özgürlükçü olması, laikliğin, ekonomik eşitliğin, doğa ve kadın haklarının ihtiyaca uygun bir şekilde tartışılması gerekiyor. Var mı böyle bir tartışma, biz göremedik. Biz parti olarak demokratik bir anayasayı yıllardır savunan bir partiyiz. Heyetimiz bizim anayasa çalışmamızı belirli bir aşamaya getirdi. Biz demokratik bir anayasaya karşı değiliz. Ama biz Türkiye’yi daha çölleştirecek, Kürdün iki kelimesini susturacak, Alevinin ibadet merkezini yok sayacak, AİHM ve AYM’nin kararlarını tanımayacak, ekonomik eşitliğin olmadığı, kadın ve eko kırımın yoğun olduğu bir süreçte, mevcut iktidarın anayasa samimiyetine güvenmiyoruz.”

Seçimlere ilişkin de bir soruyu yanıtlayan Bakırhan, seçmen taşımalara, hilelere rağmen toplumun halen seçimlere güvendiğini dile getirdi. DEM Parti’nin seçimlere önem atfettiğinin altını çizen ve ’31 Mart seçimleri bu iktidara büyük bir ders verdi, değişim mesajı verdi. İktidara “politikalarını değiştir’ dedi, muhalefete ‘ortak hareket et'” dedi. “İktidar ve muhalefete rağmen halk demokratik tercihlerde bulundu” diyen Bakırhan, seçimlerin tek başına çözüm olmadığını esas çözümün toplumun ortak örgütsel birlikteliği olduğunu söyledi.

Paylaşın

DEM Parti, Eylül Ayından İtibaren “Örgütlenme Seferberliği” Başlatıyor

DEM Parti, eylül ayından itibaren, AK Parti ve MHP iktidarının muhaliflere yönelik baskı politikalarına karşı yeni bir “örgütlenme seferberliği” başlatmayı planlıyor. “Örgütlenme seferberliği” ile parti yönetimlerinin daha aktif hale getirilmesi planlanıyor.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Merkez Yürütme Kurulu’nun (MYK) 26 Haziran’da gerçekleştirdiği toplantıda açığa çıkan kararlar doğrultusunda, Eylül ayında iki önemli konferans yapılacak. 13 Eylül tarihinde Kadın Örgütlenme Konferansı, 14-15 Eylül tarihleri arasında ise Merkezi Örgütlenme Konferansı düzenlenecek.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası’nda (İMO) düzenlenecek konferanslar yaklaşırken, DEM Parti birçok ilde çalışmalarını sürdürüyor.

Tüm il eş başkanları, Parti Meclisi (PM) üyelerinin doğal delege olarak katılım sağlayacağı konferansın delegasyonu, çeşitli kurumlara ve bileşen partilere verilen kotalarla tamamlandı. Kadın Örgütlenme Konferansı’na 200, Merkezi Örgütlenme Konferansı’na ise 360 delege katılacak.

Özellikle yerel seçimler sonrası parti içi işleyişlere dair seçmen tarafından getirilen eleştirilerin de gündeme alınacağı konferanslarda, örgütlenme modeli üzerine tartışmalar gerçekleştirilecek. Öte yandan, AKP-MHP iktidarının Kürt siyasal hareketi ve muhaliflere dönük yoğunlaştırdığı baskı politikalarına karşı bir “örgütlenme seferberliği” başlatılacak.

Mezopotamya Ajansı’ndan Fırat Can Arslan‘ın edindiği bilgilere göre; özellikle yerel seçimlerde DEM Parti’nin yaşadığı “yereldeki örgütler ile genel merkez arasındaki iletişimsizlik ve halk ile doğru temelde diyalog kuramama ” gibi dikkat çeken sorunlara dair çözümler sağlanması beklenen konferansta, Halkın Emek Partisi’nden (HEP) bugüne 32 yıllık demokratik siyasi mücadele deneyimlerinin güncelleştirilmesi ve daha verimli hale getirilmesi esas alınacak.

Demokratik Kürt siyasetinde geçmişten bu yana görev almış yöneticiler ve delegelerin de katılımıyla gerçekleşen il ve ilçe yönetim toplantılarında hazırlanan raporlarla birlikte konferansa dönük hazırlıklar somutlaşırken, söz konusu raporlar DEM Parti Yerel Yönetimler Kurulu’nun 3 Ağustos’ta Wan’da düzenlediği “Demokratik Yerel Yönetimler Çalıştayı’nda” sonuçlanmıştı. Tüm belediye eşbaşkanlarının katılımıyla gerçekleşen çalıştayda, Kürt halkının kendini yönetme talebine sahip çıkacağı ifade edilmişti. Söz konusu çalıştayda, Eylül ayındaki konferansa bir model önerisi taşıma amacı güdüldü.

Konferansta, Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) Yeşil ve Sol Gelecek Partisi’ne ve son olarak DEM Parti’ye geçiş sürecinde birçok il ve ilçede gerçekleşen olağan üstü kongreler sonrası şekillenen yönetimlerin “örgütlenme seferberliği” ile önümüzdeki dönemde başlayacak olağan kongre süreciyle birlikte daha aktif hale getirilmesi de hedefleniyor. Bu ihtiyaca cevap olabilmesi adına açılan “Parti Okulu”ndaki eğitimlerle ise süreç daha da kolaylaştırılmaya çalışılıyor. Konferansın odak noktalarından biri de Parti Okulu planlaması olacak.

DEM Parti, olası bir baskın seçime tam anlamıyla hazır olabilmek adına Eylül ayından itibaren çalışmalarını sürdürecek.

“İttifak” soruları yanıt bekliyor

Son olarak 21 Ağustos’ta toplanan DEM Parti MYK’sinin gündem maddelerinden biri olan “ittifak” tartışmalarına dair ise somut bir adım henüz atılmış değil. “Demokrasi İttifakı” vurgusunun yapıldığı MYK’de çalışmaların hızlandırılması için bizzat Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan’ın temaslarda bulunmasına ve ilgili bir komisyonun kurulmasına karar verilmişti.

Bununla birlikte DEM Parti bünyesindeki bileşen zemininin ve son iki seçim sürecinde sol-sosyalist parti ve kurumlarla oluşturulan ittifak deneyimlerinin beklenen etkiyi yaratmaması da kamuoyunun yönelttiği dikkat çekici eleştirilerin başında geliyor.

Paylaşın

Hatimoğulları’ndan Erdoğan’a Yanıt: Simülasyonda Yaşıyor

Erdoğan’ın “İnsanımızın kökeninden, dilinden dolayı ötekileştirildiği günler geride kaldı” sözlerine yanıt veren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Sanırsın kendi iktidarında değil, simülasyonda yaşıyor” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Erdoğan’ın Bitlis’teki konuşmasıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Tülay Hatimoğulları, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“Her konuşmasında hakareti ağzından eksik etmeyen Erdoğan Bitlis’te ‘İnsanımız kökeninden, dilinden, inancından dolayı ötekileştirilmiyor.’ demiş! Hakkını isteyen işçiyi düşman, Kürtçe halay çeken anneyi düşman, kendi yaşam tarzında ısrar eden kadınları düşman ilan eden Erdoğan sanırsın kendi iktidarında değil, simülasyonda yaşıyor.

Ne diyor Erdoğan? Bölgenin geri kalmışlığı bitti. Erdoğan’a önerimizdir. İllerin sosyo – gelişmişlik haritasına baksın, kayyım atama haritasına baksın. Bir de Şark Islahat Planı’na baksın. Kimin, hangi zulümle yoksul bırakıldığını görür.

Geri kalan bölge halkı ve Türkiye halkları değil, AKP – MHP ittifakının zihniyetidir. 21. yüzyılda hala bir halkın iradesini yok sayan, eşit yurttaşlar olarak görmeyen, dilini-kültürünü ötekileştiren siyaset geri kalmıştır, çağ dışıdır.

Bir de utanmadan yasadışı faaliyetler bahanesiyle kayyım atamanın sınırlarını çiziyor. Yasa dışı iş yapan arıyorsan DEM Parti’ye değil, mafya-çete düzeninin hamisi olan ortağın MHP’ye bak. Belediyeleri batıran kayyımlara bak. Tek bir kuruş vergi ödemeyen şirketlere bak.

Kimsenin şüphesi olmasın. AKP – MHP iktidarına rağmen yasanın sınırlarını mafya-çete düzeninin değil, demokrasinin, adaletin ve eşitliğin çizdiği bir ülkeyi Türkiye’nin emekçileri, yoksulları, ötekileştirilenleri olarak hep birlikte kuracağız.”

Erdoğan ne demişti?

Erdoğan bugün Ahlat’ta yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştı: “Bu topraklardaki kardeşlik hukuku tarihimizin hiçbir döneminde mezhebe, meşrebe, etnik kökene göre belirlenmedi. Birlik, beraberlik ve kardeşlik hukukumuzu ortak kadere, ortak imana, ortak geçmiş ve geleceğe göre şekillendirdik.

Bin yıllık yol, mücadele ve kader arkadaşları olarak şimdi de istikbale yürüyoruz. Herkes şunu anlasın, ay yıldızlı al bayrağın gölgesinde 85 milyon biriz, beraberiz. Türk, Kürt, Arap, Zaza, Laz, Çerkez, Sünni, Alevi, hepimiz bu topraklar üzerinde biriz, beraberiz, kardeşiz.”

Paylaşın

DEM Parti’den Bahçeli’ye Yanıt: Derdiniz Ülke Sevdası Değil, Rant Ve Çıkar

DEM Parti, hazine yardımlarının kesilmesini ve milletvekillerinin yargılanmasını isteyen MHP lideri Devlet Bahçeli’ye verdiği yanıtta, “Derdiniz de ülke sevdası değil iktidar, koltuk, rant ve çıkardır” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi / Yanıtta ayrıca, “Anayasa Mahkemesini kapatmayı, anayasal düzeni askıya aldırmayı önerecek kadar darbeci bir zihniyetin temsilcisi olan bu zat ve partisi mafyanın, karanlık ve organize işlerin, gayri ahlaki ve gayri hukuki bütün uygulamaların ve cinayet şebekelerinin merkezi gibi çalışmaktadır” denildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), hazine yardımlarının kesilmesini ve milletvekillerinin yargılanmasını isteyen Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yanıt verdi. Yanıtta şu ifadelere yer verildi:

“Darbeci Bahçeli’ye yanıt… AKP’nin küçük ortağı MHP’nin Genel Başkanı yaptığı son açıklama ile Kürt düşmanlığını, DEM Parti hazımsızlığını, demokrasi ve hukuk karşıtlığını körüklemekte, anayasal düzenin son kırıntılarına da meydan okumaktadır. Önüne konulan her metni düşünmeden okuyan bu zat, galiz söylemlerle siyasette çukurlaşmanın örneğini sergilemektedir.

Bu zat ve dile getirdiği anlayış, Türkiye’deki en temel demokrasi, hukuk, insan hakları sorunu haline gelmiştir. Anayasa Mahkemesini kapatmayı, anayasal düzeni askıya aldırmayı önerecek kadar darbeci bir zihniyetin temsilcisi olan bu zat ve partisi mafyanın, karanlık ve organize işlerin, gayri ahlaki ve gayri hukuki bütün uygulamaların ve cinayet şebekelerinin merkezi gibi çalışmaktadır.

“Bahçeli ve ona akıl veren derin dalkavukları akıllarını başlarına almalı”

Bu zata hatırlatırız ki, partimiz bu ülkede milyonlarca oy almış, yıllarca sürdürülen ucube seçim barajını yıkmış, çıkarılan her türlü engeli aşmış, tutuklama, saldırı ve her türlü hukuksuzluğa rağmen halkın desteği ile parlamentoya girmiştir. Bu ülke kimsenin babasının çiftliği değildir. Kendisi bu ülkenin sahibi, bizler de kiracısı değiliz. Bizler de bu ülkenin sahipleriyiz. Bahçeli ve ona akıl veren derin dalkavukları akıllarını başlarına almalıdır. Bu tehlikeli oyunla hedef aldığınız toplumsal barıştır.

Derdiniz de ülke sevdası değil iktidar, koltuk, rant ve çıkardır. Bu köhnemiş zihniyetiniz Türkiye’yi yangın yerine çevirmekten başka bir işe yaramaz. Partimizin kazandığı hakların tamamı, kendisine oy veren milyonların vergisidir, alınteridir. Biz bu ülkede demokrasi ve barış isteyen milyonların sesiyiz. Öyle sokak kabadayılığıyla hiç kimse partimizi susturamaz. Bizler 90’lı yılların cinayet şebekelerine eyvallah etmedik, bugünkü çakma meydan okumalara da pabuç bırakmayız!”

Paylaşın

DEM Partili Kızıltepe Belediye Eş Başkanı Partisinden İstifa Etti

DEM Partili (Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi) Kızıltepe Belediye Eş Başkanı Zeyni İpek, partisinden istifa ettiğini görevine bağımsız belediye başkanı olarak devam edeceğini açıkladı. 

Haber Merkezi / DEM Parti, yaklaşık bir hafta önce, Zeyni İpek hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını kamuoyuna duyurmuştu.

Zeyni İpek, istifa kararına ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Değerli Kızıltepe halkı; bildiğiniz üzere benim üzerimden oluşturulan kirli bir komplo ile kamuoyunu meşgul eden art niyetli bir durum yaşandı. Benim üzerimden partimi de hedef alan bu kumpasın partime zarar vermemesi adına üyesi olduğum Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden istifa ettiğimi açıklıyorum.

Belediye başkanlığı seçim sürecinde Zeyni İpek olarak Kızıltepe halkına, hak ettiği iyi bir kent ve iyi bir sosyal yaşam adına verdiğim sözlerin sorumluluğunu da yerine getirmem icap ettiği için bağımsız bir belediye başkanı olarak hizmet etmeye devam edeceğimi açıklıyorum. Şehrimizin daha öncelikli ve daha hayati sorunlarına birlikte çözüm arayacağımız bu süreçte hepinizin sunacağı destekle güzel bir Kızıltepe yaratacağımızı umut ediyorum.”

DEM Parti’den Zeyni İpek hakkında başlatılan disiplin soruşturmasına ilişkin yapılan açıklamada, “Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu’na ulaşan şikâyet ve belgelerden partimizin program, ilke ve ahlaki değerlerine aykırı davranışlarda bulunduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle kendisiyle ilgili disiplin soruşturması başlatılmıştır. Kısa sürede sonuçlandırılacak olan disiplin soruşturmasının sonuçları kamuoyu ile ayrıca paylaşılacaktır” ifadelerine yer verilmişti.

Paylaşın

Bakırhan: Kayyımcı Anlayışı Durdurmamız Gerekiyor

Iğdır Belediyesi ziyaretinde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Öncelikle bu kayyımcı anlayışı, zihniyeti durdurmamız gerekiyor. Hiç gündemde yokken, iki defa kayyımcı anlayış ciddi bir yenilgi almasına rağmen Hakkari’ye kayyım atadılar” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bir soruşturmayı gerekçe gösterdiler. Hakkari halkı bu kayyımcı anlayışa büyük bir ders verdi. İtirazını koydu. Çok önemliydi. Biz kesinlikle ne pahasına olursa olsun belediyelerimizin halklarımızın evi olmasını sağlayacağız. Adil, eşit hizmet sunmasını sağlayacağız. Bir gasp girişimi durumunda da belediyelerimizi sahipleneceğiz. Hakkari’de yaptık. Bu dayanışmayı yaygınlaştırarak Hakkari’yi yeniden gerçek sahiplerine, halkın seçmiş olduğu iradeye teslim edilmesi için sahipleneceğiz. Sizlere söz veriyoruz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Iğdır Belediyesini ziyaret etti. Burada açıklamalarda bulunan Tuncer Bakırhan, özetle şunları söyledi:

“Iğdır önemli bir kent. Bu bölgenin Çukurovası’dır. Tarım, hayvancılık ve meyveciliğin yapıldığı merkezlerden biridir. Kötü yönetimler sebebiyle, özellikle kayyım dönemiyle birlikte çoraklaştı çölleşti. Çözüm süreci döneminde insanlar burada yatırım yapma umuduyla geldi, Iğdır dışarıdan göç aldı. Üretim sahaları açıldı. Ne zaman ki iklim değişti, insanlar yeniden yönünü göçe batıya döndü.

Iğdır Belediyesi ilk dönem bizim örnek gösterdiğimiz belediyelerden biriydi. Sistem budur. Kayyımı getiriyor, kazanamadığı belediyeleri gasp ediyor. Bir biçimiyle talan ediyor. Ve gerçekten üretimin, zenginliğin, ticaretin, sınır ticaretinin yapılması gereken bir yer olmasına rağmen, işte yoksulluğu yaşıyor. Buna itiraz ediyoruz. Yerel yönetimlerimiz kadınların üretime katılmasını teşvik ederek, buradan ürünleri değerlendirerek, ihraç ederek, ürünlerin boşa gitmemesi adına pazarlanması gibi bir çok şey yapılacak burada.

“Kayyımcı anlayışa halk karşı çıktı”

Bütün bunları yapabilmemiz için öncelikle bu kayyımcı anlayışı, zihniyeti durdurmamız gerekiyor. Hiç gündemde yokken, iki defa kayyımcı anlayış ciddi bir yenilgi almasına rağmen Hakkari’ye kayyım atadılar. Bir soruşturmayı gerekçe gösterdiler. Hakkari halkı bu kayyımcı anlayışa büyük bir ders verdi. İtirazını koydu. Çok önemliydi. Biz kesinlikle ne pahasına olursa olsun belediyelerimizin halklarımızın evi olmasını sağlayacağız.

Adil, eşit hizmet sunmasını sağlayacağız. Bir gasp girişimi durumunda da belediyelerimizi sahipleneceğiz. Hakkari’de yaptık. Bu dayanışmayı yaygınlaştırarak Hakkari’yi yeniden gerçek sahiplerine, halkın seçmiş olduğu iradeye teslim edilmesi için sahipleneceğiz. Sizlere söz veriyoruz. Bu halkın bizlere vermiş olduğu onuru, hizmet etmek için değerlendireceğiz. Kayyımcı anlayışa diyoruz ki halk karşı çıktı.

Bir daha bu yanlışı yapmayın dedik. Bütün halklarımıza çağrı yapıyoruz, varsa bir eksiklik, bir yanlış, bir hukuksuzluk mahkemeler ortadadır. Ama ben Iğdır halkının, Hakkari halkının, Van halkının iradesini tanımam derlerse kusura bakmasınlar bir daha buna asla izin vermeyiz. Ne pahasına olursa olsun. Van ve Hakkari tepkisini ortaya koydu. Halkın sahip çıktığı bu mevziler birilerine mesaj olmuştur. Biz hırsızlık yapmıyoruz, halkın parasını çar çur etmiyoruz. Bizim belediyeceilik anlayışımızda halka hizmet var. Herkes razıdır.”

Paylaşın

DEM Parti: Kayyımlar Belediyeleri Talan Etmiş

DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Rüştü Tiryaki, DEM Parti Belediyelerinin gereksiz harcamaları kıstığını, hizmeti en düşük maliyetle yapmaya çalıştığını ancak iktidarın açıkladığı “tasarruf tedbirleri” paketi gerekçe gösterilerek belediyelerin çalıştırılamaz hale getirilmeye çalışıldığını söyledi.

Haber Merkezi / Mehmet Rüştü Tiryaki, “31 Mart seçimlerinde halkımız kayyım siyasetine çok güçlü bir yanıt verdi, kayyım siyasetini kabul etmediğini, etmeyeceğini bir kez daha gösterdi” diye konuştu.

Kayyımların halkın sadece iradesini değil aynı zamanda halkın kaynaklarını çaldığını dile getiren ve “Belediyelerimiz talan edilmiş durumda, belediyelerimiz iş yapamasın, belediye ile halk karşı karşıya gelsin diye seçimden kısa süre önce binlerce kişinin işe alındığını gördük” diyen Tiryaki, yürütülen talan siyasetini tek tek örnekleriyle anlattı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) belediye eşbaşkanları Diyarbakır’da toplandı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Kültür ve Kongre Merkezi’ndeki toplantı öncesi partinin Demokratik Yerel Yönetimler Kurulundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Rüştü Tiryaki açıklamalarda bulundu.

Tiryaki, DEM Parti Belediyelerinin gereksiz harcamaları kıstığını, hizmeti en düşük maliyetle yapmaya çalıştığını ancak iktidarın açıkladığı “tasarruf tedbirleri” paketi gerekçe gösterilerek belediyelerin çalıştırılamaz hale getirilmeye çalışıldığını söyledi. Tiryaki, “31 Mart seçimlerinde halkımız kayyım siyasetine çok güçlü bir yanıt verdi, kayyım siyasetini kabul etmediğini, etmeyeceğini bir kez daha gösterdi” diye konuştu.

Kayyımların halkın sadece iradesini değil aynı zamanda halkın kaynaklarını çaldığını dile getiren ve “Belediyelerimiz talan edilmiş durumda, belediyelerimiz iş yapamasın, belediye ile halk karşı karşıya gelsin diye seçimden kısa süre önce binlerce kişinin işe alındığını gördük” diyen Tiryaki, yürütülen talan siyasetini tek tek örnekleriyle anlattı. Tiryaki bütün bunlara rağmen yakınmadıklarının altını çizerek şunları söyledi:

“Bizler zümrüdü anka gibi küllerinden doğan bir halkın çocuklarıyız. Her sorunumuzu çözebiliriz, çözeceğiz de. Yeter ki siyasi iktidar köstek olmasın. Hazine ve Maliye Bakanı birkaç milyar dolar kredi bulmak için ülke ülke dolaşıyor. Bu siyasi iktidar engel olmazsa metro ve raylı sistemlerden şehirlerimizin alt yapısının yenilenmesine kadar, temiz su sorununun çözülmesinden planlı kentler kurulmasına ve yerinde dönüşüme kadar her il, ilçe ve beldemizin sorunlarını çözebiliriz. Belediye eş başkanlarımız harıl harıl çalışıyor, uzun vadeli krediler ve hibeler bulmaya çalışıyor. Bütün şehirlerimizin, ilçelerimizin ve beldelerimizin sorunlarını biliyoruz. Her sorunumuzu çözebiliriz, kaynak bulabiliriz yeter ki siyasi iktidar engel olmasın. Projelerimizi hayata geçirmemize engel olmasın.”

Tiryaki aynı zamanda iktidara kayyımların yaptığı borçların sorumluluğunu alması çağrısı yaptı. Tasarruf tedbirlerini de açıklayan Tiryaki; “Kısa süre önce iktidar tasarruf tedbirleri paketini açıkladı. Elbette kamuda tasarrufu destekliyoruz. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Mesele şu ki tasarruf tedbirleri kararları yerel yönetimlerin mevcut durumları göz önünde bulundurulmadan alınmış kararlardır. Eğer bu kararlar hayata geçirilirse belediyelerimizin hiçbirine hiçbir iş yaptırılmayacak.” dedi.

Yaptığımız hiçbir işe onay verilmiyor

İktidarın açıkladığı tasarruf tedbirleri paketinde yer alan “kamu kurumları 3 yıl boyunca hizmet binasını satın alamayacak, kiralayamayacak, hizmet binası yapamayacak, bunun için arsa bile satın alamayacak” kararına işaret eden Tiryaki; “Bu karar gerekçe gösterilerek belediyelerimizin yapmak istediği hiçbir inşaata izin vermiyor siyasi iktidar. Projelerimizi hazırlıyoruz, bakanlığa gönderiyoruz, tasarruf tedbirleri gerekçe gösterilerek bunlara izin verilmiyor. “3 yıl boyunca hiçbir araç satın alınamayacak” deniliyor. Bu araçlar için genel tedbirler kullanılmış ki belediyelerimizin acil gereksinimi olan araçlar da bu karar uyarınca satın alınamayacaklar” dedi.

Tiryaki her türlü tasarruf tedbirinin hayata geçirilmesine gereken desteği vereceklerini, ancak belediyelerin çalışmalarının engellenmesini kabul etmeyeceklerini belirterek, “En kısa sürede bakanlıklarla, belediyelerin çalışmalarını engelleyici bu kararların geri alınması için görüşeceğiz. Bu sorunların çözülmesi için çabalayacağız” şeklinde konuştu.

Paylaşın

DEM Parti’den ‘Kobani Davası’ Açıklaması: Türkiye’ye Kurulmuş Kumpas

Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan Kobani Davası’nda verilen ağır cezalara ilişkin açıklama yapan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, davanın Türkiye’nin kendisine kurulmuş bir kumpas olduğunu söyledi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Eğer bunu böyle görmez, böyle yorumlamaz ve böyle yaklaşmazsak tüm Türkiye’ye kurulmuş bu kumpas devam eder ve hepimize kaybettirir. O yüzden biz ‘Herkes için, demokrasi, eşitlik, özgürlük’ diyoruz ve bunun ısrarla altını çiziyoruz. O yüzden biz Gezi’den Kobani’ye, Can Atalay kararlarından Kavala’ya kadar hiçbir ayrım yapmadan bir tutum ve pozisyon almak gerektiğini ifade ediyoruz.”

Ayşegül Doğan, açıklamasının devamında, “Kobani Davası’yla ilgili verilen kararın Türkiye’de bir arada yaşam umuduna dönük bir kumpas olduğunu söylüyoruz. Türkiye’de bir arada, eşit, adil bir şekilde yaşam beklentisine, mücadelesine ve umuduna dönük bir tuzak kurulmaya çalışıldığını söylüyoruz. Biz bu tuzağa şu ana kadar düşmedik, düşmeyeceğiz. Her şeye rağmen DEM Parti, bu siyasetteki ısrardan vazgeçmedi, vazgeçmeyecek. Hesap soracak birileri varsa, onlar da bizleriz” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında gündeme gelen başlıklara dair açıklamalarda bulundu. Doğan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“DEM Parti için Kobani Davası’nda verilen mahkumiyet kararlarının hukuken hiçbir karşılığı yok. Zaten işletilmiyordu hukuk ve her defasında bunu söyledik. Bu insanların başka bir rövanş almak isteğiyle hapsedildiğini söyledik. Nitekim bu talimatlı, özel yetkili mahkemeler dahi bu gerçeğin üstünü örtecek bir karar veremedi. Kumpas nasıl kuruldu? 6-8 Ekim olayları gerekçe gösterildi. Can çekişen bir çözüm süreci vardı. Çünkü IŞİD kuşatmasındaydı Kobani ve buna karşı bir dayanışma çağrısı yapıldı.

Bu çağrıyla yaşanan olayların tarihlerinin dahi çakışmadığı bir zaman diliminde yaşanan her şeyin müsebbibi olarak HDP gösterildi. Hem de öldürülen onlarca insanın HDP’li olduğunun söylenmesine, Meclis’te bununla ilgili araştırma komisyonu kurulması talebine rağmen bugün ortaya çıkan Türkiye tablosunun yolu, ‘O insanları bu siyasetçiler öldürdü, onlar katil’ denilerek yapıldı.

Ama bakın mahkeme buralardan beraat veriyor. Bu talimatlı, özel yetkili mahkemeler dahi şu haliyle bu bağlantıyı kuramıyor, bunu delil olarak kullanamıyor. Demek ki neymiş? Kobani Davası hakikaten bir kumpas imiş. Ama yalnızca Kürt siyasetçilere ve Türkiye demokrasi güçlerine kurulmuş bir kumpas değil, bizatihi Türkiye’nin kendisine kurulmuş bir kumpas. Eğer bunu böyle görmez, böyle yorumlamaz ve böyle yaklaşmazsak tüm Türkiye’ye kurulmuş bu kumpas devam eder ve hepimize kaybettirir.

O yüzden biz ‘Herkes için, demokrasi, eşitlik, özgürlük’ diyoruz ve bunun ısrarla altını çiziyoruz. O yüzden biz Gezi’den Kobani’ye, Can Atalay kararlarından Kavala’ya kadar hiçbir ayrım yapmadan bir tutum ve pozisyon almak gerektiğini ifade ediyoruz.

Kobani Davası’yla ilgili verilen kararın Türkiye’de bir arada yaşam umuduna dönük bir kumpas olduğunu söylüyoruz. Türkiye’de bir arada, eşit, adil bir şekilde yaşam beklentisine, mücadelesine ve umuduna dönük bir tuzak kurulmaya çalışıldığını söylüyoruz. Biz bu tuzağa şu ana kadar düşmedik, düşmeyeceğiz. Her şeye rağmen DEM Parti, bu siyasetteki ısrardan vazgeçmedi, vazgeçmeyecek. Hesap soracak birileri varsa, onlar da bizleriz.”

Kabani Davası

IŞİD’in Kobani’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan davanın karar duruşması görüldü.

Cezaevi önünde ve duruşma salonunun içinde yoğun güvenlik önlemleri alınırken, duruşmaya gelen izleyiciler ayrı bir salona, arasında Hüda-Parlı’ların olduğu müştekiler başka bir salona alındı.

Sanıklar, avukatlar, milletvekilleri, gazeteciler ve yabancı kurumların temsilcileri ise ana duruşma salonunda duruşmayı izledi. Duruşmaya yaklaşık 500 avukat katıldı. DEM Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları’nın arasında bulunduğu DEM Parti milletvekilleri, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi ve Grup Başkan Vekili Ali Mahir Başarır’dan oluşan CHP heyeti ile TİP Eş Genel Başkanı Erkan Baş ve EMEP Milletvekili Sevda Karaca da salonda yer aldı.

Duruşmayı açan Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, duruşmaya katılanların isimleri ile sanıklar ve avukatların mahkemeye verdikleri dilekçeleri okudu. Daha sonra avukatlara söz verildi. Davanın avukatlarından DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Başkanı Sevda Çelik Özbingöl, yargılama sırasında tüm ceza yargılaması ilkelerinin açıkça ihlal edildiğini belirterek, “Mahkeme, tüm aşamalarda retçi bir tutum sergiledi. Silahların eşitliği ilkesi, çelişmeli yargılanma ilkesi ihlal edildi. Adil yargılanma hakkı ağır bir şekilde ihlal edildi” dedi. Demokratik siyasi hedef alan bir yargılama yapıldığını belirten Özbingöl, adalete, hakkaniyete ve toplum vicdanına uygun karar verilmesini istedi. Özbingöl, tüm tutuklu siyasetçilerin tahliye edilmesini istedi.

Avukat Özgür Erol, bugün duruşmaya yeni evraklar girdiğini belirterek, “Biz bu evrakları henüz incelemedik. Öncelikle bugün karar kurmayınız. Bugün yalnızca tutuk incelemesi yapın” dedi. Son dönemde Can Atalay, Sinan Ateş, Ayhan Bora Kaplan davaları ile Yargıtay Başkanlığı seçimleri özelinde yaşananları anımsatan Erol, yargı bürokrasisi ve güvenlik bürokrasisi içindeki gelişmelerin kaygı verici olduğunu kaydetti. Erol, bu davanın açılmasında Ankara TEM Şube Müdürlüğü’nün 2018’de savcılığa gönderdiği bilgi notuyla yönlendirdiğini ifade etti.

Mahkeme, duruşmanın başka bir tarihe ertelenmesi talebinin, “dava sürecinde 36 sanık yönünden savunmalarının alındığı, diğer sanıkların ise yargılamanın başından beri kaçak durumunda bulunduğu, davaya gelen belgelerin yoğunlukla kaçak durumunda olan sanıklara yönelik olduğunu ancak söz konusu durumun yargılamanın geldiği aşama itibariyle savunması alınan ve bu sanıklar yönünden yürütülen yargılama neticesinde hüküm verilmesinin engelleyici bir durum olmadığı” gerekçesiyle reddine karar verdi. Mahkeme, tahliye talebinin ise hükümle birlikte değerlendirilmesine oybirliğiyle hükmetti.

Mahkeme başkanı, “Bu vicdani kanaate varırken, dosyadaki deliller incelendi ve böyle bir vicdani kanaate varıldı” diyerek sözlerine başladı. 130 sayfalık karar olduğunu, ancak bunun özetini okuyacağını belirtti. Karar okunmaya başlanınca avukatlar “Bijî berxwedana HDP” sloganları atarak alkışlarla kararı protesto etti. Avukatların salonu terk etmeye başlamasının ardından mahkeme başkanı kararı okumayı durdurdu. Avukatların salondan çıkması beklendi. Mahkeme başkanı, avukatların salonu terk etmesinin ardından kararı alfabetik olarak okumaya devam etti.

Mahkeme kararları şöyle:

Ahmet Türk: “Örgüt üyeliğinden” 10 yıl hapis cezası verildi
Ali Ürküt: Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası 16 yıl hapse indirildi. Yargılama sürecindeki tutumu gerekçesiyle cezası 13 yıl 4 aya indirildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Alp Altınörs: “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma” iddiasıyla 18 yıl hapis cezası verildi. Takdiri indirimi yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Altan Tan: CMK 223’ten beraatine karar verildi.

Ayhan Bilgen: 302’den ve “örgüt üyeliğinden” ayrı ayrı beraatine karar verildi.
Ayla Akat Ata: “Örgüt üyeliği” gerekçesiyle 6 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Artırım ve indirimle birlikte 9 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Tutukluluk halinin göz önünde bulundurulmasıyla tahliyesine karar verildi.
Aynur Aşan: “Örgüt üyeliği” gerekçesiyle 9 yıl ceza verildi. Kaçma şüphesi gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Aysel Tuğluk: “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” iddiasından beraatine karar verildi.

Ayşe Yağcı: “Örgüt üyeliği” gerekçesiyle 9 yıl ceza verildi. Tutukluluk hali göz önünde bulundurularak tahliyesine karar verildi.
Bülent Parmaksız: 16 yıl ceza verildi. İndirim yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 2 yıl ceza verildi. Söz konusu cezada arttırım yapılarak, 4 yıl 6 aya çıkarıldı.
Dilek Yağlı: 16 yıl ceza verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 2 yıl verildi. Cezada arttırım yapılarak, 4 yıl 6 aya çıkarıldı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Emine Ayna: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat, “örgüt üyeliğinden” 10 yıl hapis cezası kararı verildi.

Beyza Üstün: “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. Adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasına karar verildi.
Figen Yüksekdağ: 19 yıl hapis cezası verilerek, indirim yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Örgüt üyeliği ve örgüt yönetmek” iddiaları yönünden ceza verilmedi. “Tahrik” iddiasıyla da 4 yıl 6 ay ceza verildi. “Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma” gerekçesiyle 2 yıl, “örgüt propagandası”ndan 1 yıl 6 ay ceza aldı. Mehmet Tunç’un cenazesinde yaptığı bir başka konuşma sebebiyle 1 yıl 6 ay, “seçim yasaklarına aykırı hareket” etmekten 3 ay ceza verildi. Wan’da yaptığı bir konuşmadan 1 yıl 6 ay ceza verildi. Toplam 30 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Tahliye kararı çıkmadı.
Gülfer Akkaya: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. Adli kontrol tedbirleri kaldırıldı.
Gültan Kışanak: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. “Örgüt üyeliği” iddiası gerekçesiyle 8 yıl ceza verildi. Ceza yarı oranında arttırılarak 12 yıla çıkarıldı. Hakkında tahliye kararı verildi.

Günay Kubilay: 16 yıl hapis cezası ve tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
İsmail Şengül: 16 yıl hapis cezası verildi. İndirim yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
İbrahim Binici: Beraat kararı verildi.
Meryem Adıbelli: 9 yıl hapis cezası verildi. Hakkında tahliye kararı verildi.

Mesut Bağcık: 9 yıl hapis cezası verildi. Adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasına karar verildi.
Nazmi Gür: Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilerek, ceza 18 yıl hapse indirildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 hapis cezası verildi.
Pervin Oduncu: Ağırlaştırılmış müebbet cezası verilerek, ceza 18 yıl hapse indirildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sebahat Tuncel: “Örgüt üyeliği” iddiasıyla 8 yıl ceza verildi. Ceza 12 yıl çıkarıldı. Tutukluluk süreci göz önünde bulundurularak, tahliye edilmesine karar verildi.

Selahattin Demirtaş: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmaya yardım” iddiasıyla 20 yıl, “suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Newroz etkinliğinde yaptığı konuşma gerekçesiyle 2 yıl 6 ay ceza verildi. Farklı tarihlerdeki açıklamaları gerekçe gösterilerek “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 1 yıl 6 ay, 2 yıl 30 ay, 3 yıl, 1 yıl 6 ay, 1 yıl, 1 yıl 6 ay, 2 yıl ceza verildi. Demirtaş’a verilen toplam ceza 42 yıl oldu. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sibel Akdeniz: Beraat kararı verildi.
Sırrı Süreyya Önder: Hakkındaki tüm iddialardan beraat kararı verildi.
Zeki Çelik: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozma” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Söz konusu ceza “yardımdan” dolayı 18 yıla düşürüldü. Yakalama emrinin infazının beklenmesine karar verildi. Ayrıca “suçu tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

Zeynep Karaman: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiasıyla müebbet, bu ceza da “yardım” gerekçesiyle 18 yıla indirildi. “Suça tahrik” gerekçesiyle 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Zeynep Ölbeci: “Ülkenin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” ve “üyelik” iddialarıyla toplam 12 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.

36 kişi, çeşitli kentlerdeki protestolardaki can kayıplarından sorumlu bulunmayarak beraat etti. Mahkeme, savunmaları alınmayan ve geriye kalan isimlerin dosyası hakkında tefrik kararı verdi. Kobani Davası’nda tutuklu bulunan Gültan Kışanak, Sabahat Tuncel, Ayla Akat, Ayşe Yağcı ve Meryem Adıbelli hakkında tahliye kararı verilmiş oldu.

Paylaşın

DEM Partili Bakırhan’dan ‘Toplumsal Barış’ İçin 5 Maddelik Öneri

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Kürt meselesinin demokratik çözümü, bütün Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun yararınadır. Müzakereye dayanan bir çözümü hep birlikte gerçekleştirelim. Kürt sorununun çözümünde yol almadan ne Türkiye yüzyılı ne de yeni anayasa olur” dedi ve ekledi:

“Demokratik siyaset hakkını güvenceye alalım ve Türkiye’yi siyasete dönük askeri ve bürokratik darbelerden koruyalım. Türkiye’de darbeler tarihine son verelim. Ekonomik krize karşı ortak akılla hareket ederek toplumu krize karşı koruyalım. Kadınların mücadeleyle kazandığı haklarına dönük saldırılara son vererek eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumsal yaşamı inşa edelim. Toplumsal barışın sağlanması için herkesin hakkını, hukukunu koruyan; yerel demokrasiye ve güçler ayrımına dayanan yeni bir anayasa yapalım.”

Bakırhan, konuşmasının devamında, “Gelin, 31 Mart’ta halkın verdiği mesajı alalım. Bu ülkede barışa, adalete, refaha hep birlikte katkı sağlayalım” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. 15 Mayıs Kürt Dili Bayramı nedeniyle konuşmasına Kürtçe başlayan Bakırhan, 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’nı kutladı.

“Kürt dil ve kültürü önünde hala ciddi engeller devam ediyor. 21. Yüzyılda olmamıza rağmen Kürtçe sinemalar, tiyatrolar, konserler yasaklanıyor. Bu utanç maalesef yüz yıldır devam ediyor” diyen Bakırhan’ın grup toplantısında yaptığı açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Kürt Dil Bayramı bütün Kürt halkına kutlu olsun. Halen Kürt dili ve kültürü önünde ciddi engeller var. 21.yüzyılda Kürtçe tiyatrolar yasaklanıyor, Kürtçe konserlere izin verilmiyor. Bu utanç yüz yıldır devam ediyor. Bu ülkede inkâr ve asimilasyon var diyenler, demokrasi talep edenler ya yargılandı, ya sürgüne gönderildi ya da katledildi.

Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri olan Kürt meselesi de yıllarca yok sayıldı. Milyonlarca Kürdün varlığı dahi inkar edildi. Kürdün Kürt olmadığını ispatlamak için saçma sapan teoriler üretildi. Yüz yıllık geçmişe bakınca sadece çözümün konuşulduğu zamanlarda insanlar daha mutlu, ekonomi daha iyiydi. Ne zaman şiddet tırmandırıldıysa hukuksuzluk hakim oldu. Toplu intikam davaları devreye konuldu.

Bakın, iki gün sonra, bir tweet atıldığı için arkadaşlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere çok sayıda HDP’li siyasetçinin yargılandığı Kobani Kumpas Davası görülecek.

Herkes biliyor ki, bu dava bir hukuk davası değildir. Siyasi intikam davasıdır. Demokratik siyaset hakkına saldırı davasıdır. 21. yüzyılda Kürdü inkâr etmenin geldiği noktadır. Yargının bir kumpas kurumu olarak çalıştığı bir davayla karşı karşıyayız. Bu davada kritik işlemlere imza atmış hâkim ve savcıların, çete ve mafya suç örgütleriyle ilişkileri bir bir açığa çıkmıştır. Her grup toplantısında halka parmak sallayan, tehdit eden, yargıya talimat verenler, bu davanın polisi, savcısı, hakimidir.

Bu ülkede bugüne kadar darbe sadece ordu karargahlarında değil, adliye koridorlarında da hazırlanıp devreye konmuştur. Adnan Menderes’in idam edilmesi siyasete darbe değil miydi? 367 kararı siyasete darbe değil miydi? Bu darbeleri yargıç cüppesi giyenler yapmadı mı? O günün mazlumları sizlerdiniz, Kürtlerdi, devrimcilerdi, aydınlardı. Bugün siz mazlumluktan zalimliğe geçip Kürtlere, devrimcilere, aydınlara yargı yoluyla eziyet etmeye devam ediyorsunuz. İntikam almaya çalışıyorsunuz. Osman Kavala’ya haksızlık yapıyorsunuz. Can Atalay’ı da HDP’li seçilmişler gibi rehin tutarak halkın iradesini hiçe sayıyorsunuz. JİTEM davalarını bir bir aklıyorsunuz.

AKP’ye kapatma davası açıldığında savunmanızda ne dediniz? ‘Demokrasilerde esas olan halkın seçtiği iradenin yönetmesidir’. Siz değil miydiniz kapatma davası dilekçenizde adaleti ve hukukun üstünlüğünü savunan? Şimdi önünüzde bir şans var. Kobane Kumpas davası başta olmak üzere demokratik siyaset hakkını ihlal eden siyasi davalara son verin. Bugün “Yeni Anayasa yapalım, darbecilerin izini silelim” diyenlerin ilk yapması gereken şey, Kobani Kumpas davasına son vermektir.

Bugün ‘yumuşama ve normalleşme’ diyenler, dün hukuksuzluk ve adaletsizlik olduğunu aynı zamanda itiraf ediyor. Eğer gerçek bir normalleşme istiyorlarsa, yol belli. Gerçekten yeni anayasa konusunda samimiyseniz, bu ülkedeki adaletsizlikleri bitirmenin önemli adımlarından biri de İmralı’da Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecride son verilmesidir. Sayın Öcalan ne zaman barışa dair rolünü oynadıysa bu ülkede refahın, kardeşliğin yolu açıldı. Eğer normalleşme istiyorsanız, bir ada kadar yakınsınız.

Bu ülkede ne zaman hukuksuzluk ve adaletsizlik olduysa, çeteler kol gezer, 90’ların karanlık ekipleri sahaya iner, kirli ittifaklar aktif hale gelir, paralel devlet yapılanmaları devreye girer. Seçim döneminde defalarca JİTEM ittifakıyla mücadele ettiğimizi söyledik. 31 Mart’ta halk JİTEM İttifakını sandıklara gömdü. İradesine sahip çıktı. Şimdi halkın mesajını almayan kirli ve karanlık odaklar yine yerinde durmuyor.

Belediye eş başkanlarımıza yönelik kirli saldırıları tutmadı. Şimdi vekillerimize yönelik saldırılara başladılar. Utanmazlar, 2016 yılında annesini kaybetmiş vekilimiz Perihan Koca’ya çamur atıyorlar. Çiçek Otlu vekilimize iftiralarda bulunuyorlar. Burcugül Çubuk milletvekilimiz medya tetikçilerinin hedefinde. Bakın, iyi dinleyin. Belediye eş başkanlarımız, vekillerimiz partililerimiz öyle kolay lokma değildir.

Bizler büyük bir mücadelenin neferleriyiz. Öyle karşınızda tehditlerinize papuç bırakacak, sus pus olacak tek bir arkadaşımızı bile göremezsiniz. Utanmadan bir de gazeteciyiz diyorlar. Sokak ortasında cinayet işleniyor. Plakalar, çakarlı araçlar ortalığa saçılıyor. Buna dair tek lafları yok. İnanın bugün bir değil onlarca Susurluk vakası var! Susurluk’a rahmet okutan çeteler her yerde dolaşıyor.

İktidara sesleniyoruz. Bu maşaları bizden uzak tutun. Kendi elinizle devlet içinde yeni paralel yapılar ürettiniz. Şimdi bu yapılar elinize ayağınıza dolandı. Yüzünüzü bu karanlık yapılara değil, hukuka ve adalete dönün. AKP Genel Başkanı Erdoğan, Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde ne diyor? ‘Belli bir zümrenin menfaatini gözeten, dar kadrocu anlayışın adalet teşkilatı dahil, devlet kurumlarında yuvalanmasına izin vermeyeceğiz.’ Eeee Rojbaş Sayın Erdoğan rojbaş. Bu paralel yapılar sizin eseriniz. Her gün yargıya talimat verirseniz, yargıyı yolgeçen hanına dönüştürürseniz olacağı buydu. Yargıyı muhalefeti susturmanın ve iş bitirmenin adresi haline getirirseniz olacağı buydu.

Kürtlerin statüsünü ve tanınmasını güvence altına alan bir Türkiyelilik, çözümün anahtarıdır
Kürt Meselesi Türkiye’nin en büyük meselesidir. Kürtlerin statüsünü ve tanınmasını güvence altına alan bir Türkiyelilik çözümün anahtarıdır. Etnik tekçilik, kültüre dayalı milliyetçilik sorunların esas kaynaklarından biridir. Herkesi kapsayan bir ortak kimlik tanımı bu ülkedeki birçok sorunun dermanı olacaktır.

Kürtler kendi dilleriyle, kimlikleriyle, statüleriyle bu ülkede yaşamak istiyor. Şimdi artık yüz yıllık cumhuriyetin muhasebe zamanıdır. Türkiye’nin iç ve dış güvenliğinin yolu büyük Türk-Kürt barışını sağlamaktan geçer. Türkiye’nin toplumsal barışının sağlanması, güvenliğinin ve refahının sağlanması demektir. Bakın! Dün kamuda tasarruf tedbirlerini açıkladılar. Bu ülkeyi kurtaracak en önemli tasarruf önlemi, savaş politikalarına son vermektir. İşçinin, yoksulun, emekçinin sofrasından tasarruf edeceğinize, tanktan, toptan, mermiden tasarruf edin.

Bölgedeki çatışmaların çözümünde güç olmanın ve ekonomideki çöküşe son vermenin yolu, savaşa karşı toplumsal barışı inşa etmekten geçer. DEM Parti olarak Kürt meselesinin demokratik çözümüne dayanan toplumsal barışı sağlayacağız. Ortadoğu’da çatışmaların son bulmasında ve Türkiye ekonomisinin düzelmesinde aktif rol oynayacağız.

Diplomasi atağı

31 Mart seçimlerinde halkımızdan aldığımız mesajın gereğini yerine getirmek için DEM Parti olarak diplomasi atağını başlattık. Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş ile görüşmeler yaptık, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e misafir olduk ve Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu’nu ziyaret ettik.

Siyasi partilerle görüşmelerimizi sürdüreceğiz. Ayrıca hem mecliste temsil edilmeyen siyasi partilerle hem de tüm toplumsal kesimlerle ve inanç örgütleriyle kapsamlı buluşmalar yapacağız. Ortak zeminler arayacağız. Halkımız artık siyasi partilerin polemik odakları olmasını değil, çözüm merkezleri olmasını istiyor.

Muhataplarımıza ilettiğimiz bazı önemli noktaları kamuoyuyla paylaşmak istiyorum:

Kürt meselesinin demokratik çözümü, bütün Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun yararınadır. Müzakereye dayanan bir çözümü hep birlikte gerçekleştirelim. Kürt sorununun çözümünde yol almadan ne Türkiye yüzyılı ne de yeni anayasa olur.

Demokratik siyaset hakkını güvenceye alalım. Türkiye’yi siyasete dönük askeri ve bürokratik darbelerden koruyalım. Türkiye’de darbeler tarihine son verelim.

Ekonomik krize karşı ortak akılla hareket ederek toplumu krize karşı koruyalım.

Kadınların mücadeleyle kazandığı haklarına dönük saldırılara son vererek eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumsal yaşamı inşa edelim.

Toplumsal barışın sağlanması için herkesin hakkını, hukukunu koruyan; yerel demokrasiye ve güçler ayrımına dayanan yeni bir anayasa yapalım.

Gelin, 31 Mart’ta halkın verdiği mesajı alalım. Bu ülkede barışa, adalete, refaha hep birlikte katkı sağlayalım”

Paylaşın