8 Yılda 4 Bin 334 DEM Partili Tutuklandı

DEM Partili Öztürk Türkdoğan, 2015 yılından bu yana partilerine dönük operasyonlarda en az 22 bin 818 partilinin gözaltına alındığını, içlerinde eş genel başkanların da olduğu en az 4 bin 334 kişinin tutuklandığını aktardı.

Öztürk Türkdoğan, “Ocak 2015-10 Aralık 2023 tarihleri arasında 104 il eş başkanımız, 201 ilçe eşbaşkanımız ve bir belde eşbaşkanımız tutuklanmıştır. Bunlar oldukça yüksek sayılar. 2015 yılında bu yana partimiz eş genel başkanlarıyla 24 milletvekilimiz ve 30 MYK üyemiz tutuklanmıştır” dedi.

Türkdoğan, “2023 ilk 11 ayında 72’si çocuk 60 il ve ilçe yöneticimizin aralarında bulunduğu 2 bin 906 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 4’ü çocuk, 319 kişi tutuklandı. En son İzmir’de eşbaşkanlarımız tutuklanmıştı. Partimize yönelik fiziki saldırılar korkunç boyutta” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcüleri Nuray Özdoğan ve Öztürk Türkdoğan, 2015 yılından bu yana partililerine yönelik saldırı ve hak ihlallerine dair hazırlanan raporu açıkladı. Parti binasında yapılan açıklamada, hazırlanan raporu Türkdoğan okudu.

Türkdoğan, partilerine dönük saldırılara dair  raporda belirttiklerinden daha fazla ihlal olduğuna işaret ederek, “Ama bütün bunlara rağmen partimizin barış, özgürlük mücadelesi, eşitlik ve demokrasi mücadelesi ısrarla ve kararlı bir şekilde devam ediyor” dedi.

Türkdoğan, 2015 yılından bu yana partilerine dönük operasyonlarda en az 22 bin 818 partilinin gözaltına alındığını, içlerinde eş genel başkanların da olduğu en az 4 bin 334 kişinin tutuklandığını aktardı. Türkdoğan, “Ocak 2015-10 Aralık 2023 tarihleri arasında 104 il eş başkanımız, 201 ilçe eşbaşkanımız ve bir belde eşbaşkanımız tutuklanmıştır. Bunlar oldukça yüksek sayılar. 2015 yılında bu yana partimiz eş genel başkanlarıyla 24 milletvekilimiz ve 30 MYK üyemiz tutuklanmıştır” dedi.

Türkdoğan, 7 milletvekillerinin ve 14 MYK üyelerinin hala tutsak olduğunu, 15 milletvekillerinin vekilliğinin düşürüldüğünü söyledi. Türkdoğan, “Sürekli halk iradesinden bahsedenler, Kürtlerin ve dostlarının iradesi söz konusu olduğunda bunu tanımıyorlar. 30 Mart 2014 tarihinde seçilen 93 belediye başkanımız tutuklanmış, 95 belediyemize kayyım atanmıştır. 10 Aralık 2023 tarihi itibariyle DBP’ye mensup 27 belediye eşbaşkanı halen hapistedir. 2016’dan bu tarafa halen hapiste olan belediye eşbaşkanı arkadaşlarımız var. 31 Mart 2019’da gerçekleşen yerel seçimlerde ise özellikle Kürdistan’da halkın iradesini yok sayan AKP tarafından kayyım operasyonu yeniden devreye konuldu. 19 Ağustos 2019’da bu operasyonlar yeniden başladı bu süre içerisinde 43 eşbaşkan tutuklandı, 48 belediyeye kayyım atandı. Hali hazırda 17 belediye eşbaşkanımız tutuklu bulunmaktadır” bilgilerini paylaştı.

Türkdoğan, şöyle devam etti: “Şu anda 44 belediye eşbaşkanımızın rehineliği devam etmektedir. Bu yıla ilişkin bir rakam söyleyeyim; sadece 2023 ilk 11 ayında 72’si çocuk 60 il ve ilçe yöneticimizin aralarında bulunduğu 2 bin 906 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 4’ü çocuk, 319 kişi tutuklandı. En son İzmir’de eşbaşkanlarımız tutuklanmıştı. Partimize yönelik fiziki saldırılar korkunç boyutta.

2015-2023 yılları arasında partimize tespit edebildiğimiz kadarıyla toplam 336 fiziki saldırı gerçekleşti. Bu saldırılarda parti üyemiz iki kişi yaşamını yitirmiş ve HDP’li 76 kişi yaralanmıştır. Ayrıca partimize yönelik bombalı saldırılarda gerçekleşmiştir. Bu saldırılarda 142 kişi yaşamını yitirmiş, bine yakın arkadaşımız yaralanmıştır. Raporumuzda yıl yıl çeşitli ihlal tespitleri var. Ama 2015 yılı itibariyle hafızalardan silinmeyecek olanlar çözüm sürecinin sona ermesi 24 Temmuz 2015 itibariyle yeni bir çatışma ve savaş süreci başlamış ki bu halen kesintisiz bir şekilde devam etmektedir.

16 Ağustos 2015 tarihi sokağa çıkma yasaklarının başladığı tarihtir. Sokağa çıkma yasakları şu anda valilere tanınan 15 günlük yasaklama kararlarıyla halen devam etmektedir. 2015 yılındaki bombalı saldırılar ki Ankara Gar Katliamı hafızamızdan hiçbir zaman silinmeyecektir, Suruç Katliamı hafızamızdan silinmeyecektir.

2016 aynı zamanda Eş Genel Başkanlarımız Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın vekil arkadaşlarımızın, belediye eş başkanlarımızın, siyasi operasyonla gözaltına alınıp tutuklandığı yıl. 2016’daki sivillere yönelik saldırılar da devam etmiştir. Partimize yönelik saldırılara da devam etmiştir. 2017 yılında hafızalarda silinmeyen bir olay yaşandı. Sevgili Aysel Tuğluk’un annesi merhum Hatun Tuğluk’un cenazesine yapılan ırkçı nefret saldırısıdır. Kürt halkının hafızasından hiçbir zaman silinmeyecektir. Bunu yapanlar utanmalıdır.”

Türkdoğan, “2021 yılı, partimize yönelik kapatma davasının açıldığı bir yıl oldu. Çok paralel değil mi? Bir yandan kumpas davası bir yandan kapatma davası açılıyor. Yasama, yürütme, yargı adeta birlik ilkesine uygun bir şekilde hareket ediyor. Bu yeni anayasanın zaten esprisi de olur. Kuvvetler ayrılığı değil, kuvvetler birliği ilkesidir” diye belirtti.

Türkdoğan, deprem bölgesinde yaşananlara işaret ederek, “Nasıl kardeş aile kampanyamıza müdahale edildiyse deprem yardımlarına da müdahale edildi. Bu ülke Maraş depremlerini yaşadı, 50 binden fazla insanımızı kaybettik. Sosyal yardımları devlet yapması gerekirken dayanışma kampanyalarımıza müdahale edildi, çadırlarımız söküldü” dedi.

“Türkiye’nin bütün bu sorunları demokratik zeminde çözmeye ihtiyacı var”

“Bu iktidar Kürt sorununda yeni bir barış sürecine girmeden demokratikleşemez ve bu baskı politikasından kurtulamaz. Bu ülke kayyımlardan vazgeçmelidir” diyen Türkdoğan, şöyle devam etti: “Halkın iradesi esastır. Kürt halkının iradesine saygı göstereceksiniz ve bir daha asla kayyım uygulamalarına başvurmayacaksınız. Yargı baskısıyla sürekli bize müdahale ediliyor, bundan vazgeçilmelidir. Seçim kanunlarıyla bu kadar çok oynanmamalı, Türkiye’nin demokratik bir seçim kanuna ve siyasi partiler kanununa ihtiyacı var. Türkiye’nin ifade özgürlüğüne ve hukuk güvenliğine ihtiyacı var. Hukuku belirlilik hakkına ihtiyacı var. Elbette Türkiye’nin bütün bu sorunları demokratik zeminde çözmeye ihtiyacı var.”

Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre; Eş Sözcü Nuray Özdoğan ise, “Ne partimizi ne dostlarımızı ne de bizimle beraber hareket edenleri bu baskılarla caydıramazlar” dedi. Yerel seçimlere demokratik ve eşit koşullarda girmek istediklerini vurgulayan Özdoğan, “Açıkladığımız ihlaller sadece partimize yönelik, partimizin yürüttüğü siyasetin bu topraklarda gelişmemesi için yapılan baskılardır” dedi.

Demokratik kesimlere “yan yana durma” çağrısı yapan Özdoğan, “Bu Salı günü geçmiş dönem Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ beyanlarda bulunacak. Aslında savunma değil, siyasi beyanlarda bulunuyorlar. Mahkeme acele ediyor. Bildiğiniz üzere genel seçimler öncesi mütalaa açıklanmıştı. Şimdi de yerel seçim öncesi bir karar açıklama çabası içerisindeler. Bunu yapan mahkeme heyeti değil, mahkeme heyetini bir araç olarak kullanan siyasi iradedir. Biz bunu da görüyoruz. Ama tüm anlatılan tabloda partimizin mücadelesi, halklarımızın mücadelesi hiçbir şekilde kesintiye uğramayacak ve durmayacaktır” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

DEP Partili Tuncer Bakırhan: Yerel Seçimlere Damga Vurmaya Hazırız

Yerel seçimlere ilişkin konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “2019 yılında seçim sonucunu belirleyen ‘Kaybettir-Kazan’ formülünü ‘Kazan-Kazan’ formülü ile tekrar güncelliyoruz. Biz 3. Yol siyasetimizle 2024 yılı seçimlerine de damga vurmaya hazırız” dedi ve ekledi:

“Önümüzdeki seçimler bizim için Demokratik Yerel Yönetimler anlayışımızı Türkiye’nin her tarafına yayma seçimidir. Demokratik Yerel Yönetimler anlayışımızla, örneğin artık deprem olduğunda Beştepe’den talimat gelmesini beklemeyecek, kendi yaralarımıza ilk müdahaleyi kendimiz yapacağız.”

Tuncer Bakırhan, konuşmasının devamında, “Önümüzdeki seçimler sadece belediye kazanma seçimi değildir. Kendimize, dilimize, kültürümüze, kaynaklarımıza sahip çıkma seçimidir. Önümüzdeki seçimlerde biz kazanınca, herkes kazanacak, Türkiye halkları kazanacaktır. Fabrikalarda, işyerlerinde, üniversitelerde, sokaklarda, köylerde, bütün yaşam alanlarında eşitlik, barış, özgürlük, adalet mücadelemizi büyütecek ve mutlaka kazanacağız” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Meclis Genel Kurulu’nda görüşmeleri başlayan 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi görüşmelerinde konuştu.

Ortadoğu yanı sıra dünya genelinde yaşanan dengelere işaret eden Bakırhan, bu nedenle dünya halklarının savaş, ekonomik kriz, göç ve gözyaşı yaşadığını ifade etti. Bakırhan, “Bugün yaşananlar, adı konmamış bir 3. Dünya Savaşıdır. Sistem içi çekişmelerin bir doyuma ulaştığı, bölgesel ve yerel düzeyde tarihin hızlandığı, enerji koridorları üzerinden yeniden dizayn etme çabaları söz konusuyken Kürt sorunu da büyümeye, dengeleri değiştirmeye devam etmektedir. Evet, her ne kadar Kürt Sorunu yok sayılsa da temelde yok sayılan Kürtlerin varlığıdır.

Varlığı, dili, temel hakları yok sayılan, yurttaşlığına şerh konulan Kürtler varlar ve her yerdeler. Sorunun özü de işte bu inkâr ve yok saymadır! Bu sorunun önümüzdeki süreçte nereye evirileceği, nasıl şekilleneceği, büyük oranda Türkiye’nin politik tercihlerine bağlıdır. Bundan sonra tercih demokrasi mi yoksa şiddet mi? Bunlar; sağduyu mu hamaset mi? Müzakere mi yoksa çatışma mı olacak? Bilindik yolları seçip gözyaşı ve şiddeti sürdürmek yerine cesaretle az gidilen patikalar tercih edilecek mi hep beraber göreceğiz” diye kaydetti.

Kürt kelimesinin “terör” kelimesi ile eşitlenmeye çalışıldığını, Meclis’te konuşan vekillere sürekli “Anayasa 3’üncü Madde” hatırlatması yapıldığına dikkat çeken Bakırhan, “Bu akıl, bunu iyi düşünmelidir. Biz samimiyetle, tüm birikimimizle bu sorunun çözümüne odaklanmış bulunuyoruz. Çünkü bu ülkede geleceğe, ekonomiye, sosyal refaha, demokrasiye dair ne söylenirse söylensin son kertede bütün problemlerin kaynağında Kürt meselesinin çözülmemiş oluşu yatıyor. Bu, bir iddia değildir. Gören gözler, duyan kulaklar için tarihten süzülmüş rafine bir gerçektir” diye konuştu.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre, Tuncer Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Siz de biliyorsunuz; geçen birinci yüzyılda 42 başbakan, 12 Cumhurbaşkanı ve sayısız bakan, inkâr ve yok sayma dışında tek bir şey yapmadı, çözüme yanaşmadı ve kaybeden Türkiye halkları oldu. Tarih de gösterdi ki: Kürt sorununu çözemeyen kendisi çözülür. Bir siyaset malzemesi ve kullanışlı bir iç düşman olarak görülen, her ekonomik ve siyasi krizde düşman ilan edilen, her ekonomik krizde Kürtleri inkâr etmek bir işe yaramıyor. Bu artık görülmelidir, bu artık anlaşılmalıdır.

2024 Merkezi Bütçesi 11 trilyon civarıyken, bu yoksulluk ve kriz koşullarında bunun yüzde 10’unun savaşa ayrılmış olması nasıl açıklanabilir? Verdiğimiz her 100 lira verginin 10 lirası bu halka şiddet ve baskı olarak dönüyor. Bu nasıl izah edilebilir, hangi vicdan bunu kabul edebilir? Barışın maliyeti yoktur ama savaş, şiddet, çatışma maliyetlidir. Bakın size bir örnekle bunu açıklayayım: 2022 yılında Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş patlak verdi. Türkiye bu savaşta ne bir cepheye sahipti ne de koruması gereken bir sınırı vardı.

Buna rağmen bu savaştan Türkiye’nin zararı 8 milyar dolar oldu. O halde sormak gerekiyor: 40 yıldır, doğrudan yürütülen ve her bakımdan kayba neden olan bir çatışmanın ekonomik olarak yarattığı yıkımın maliyeti nedir? Kürtçe’de bir söz vardır… Tencereye ne koyarsan onu yersin. Bugün halkın boş tencerelerine ‘merminin fiyatını biliyor musun?’ denilerek çirkin gerekçeler üretenlerin verdiği zarar bundan ibaret değil, maalesef bu yoksul halkın pişirdiği dert, yediği ise kandır, acıdır. Unutmayın ki, savaş eken, zarar-ziyan biçer.

Kürt sorunu çözülmedikçe Türkiye halklarının barışçıl ve huzurlu bir geleceğinin olmayacağı nettir. 21. yüzyılda Kürt sorunu ve bu sorunun çözümünün güncel adına dönüşen Sayın Öcalan üzerindeki tecrit, tüm yakıcılığıyla gündemdedir. Mutlak tecridin kalkması için hukuki ve meşru taleplerle cezaevlerindeki binlerce tutsak şu anda açlık grevindedir. Biz bir kez daha herkesi aklı selime davet ediyoruz.

Demokratik çözüm ve darbe mekaniği arasında sıkışan anlayışı, demokratik çözümde uzlaşmaya çağırıyoruz. Yüzyıl önce bu kürsülerden ‘Kürt yoktur’, ‘Türk olmayanların görevi hizmetkârlıktır’ diyorlardı. Kürt halkı ‘Êdî Bese! Em li virin’ diyerek bu aşamayı geçti. Korku ve tehdit girdabını çoktan aştı! Bugün artık Kürt sorununu bütçeye koyduğunuz 12 cezaevi yapımıyla çözemezsiniz, parti adımıza kafayı takarak bizi durduramazsınız.

Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarınız sürdükçe, emrinizdeki yargıyla yürüttüğünüz Kobanî ve HDP kapatma davası gibi kumpaslar ayağınıza dolanır. Kentlerin yıkımında askere verdiğiniz dokunulmazlık, döner dolaşır darbe girişimi olarak sizi bulur. Yargıtay da bir ceza dairesi de darbe mekaniğini canlı tutmaya heveslenir. Sizin dilinizde haklar suç, barış hakaret, adaletse cezaevi demek oldukça, hiçbir soruna çözüm üretemezsiniz. Ama bilin ki, bu ülkede toprak bile ölümden, zulümden, adaletsizlikten yoruldu. Bu sebeple gelin artık Kürt sorunundan, kutuplaşmadan ve düşmanlaştıran siyasetten nemalananlara bu fırsatı vermeyelim, demokratik çözümün kapılarını aralayalım.

21. yüzyılda Kürt sorunu artık bir tanınma sorunu değil, statü sorunudur. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına giriyoruz. Kürt sorunundaki çözümsüzlükten dolayı aynen 90’larda olduğu gibi çürümüş, yozlaşmış ve suçtan ibaret hale gelmiş bu düzende ısrar edenler, etrafımızı saran ve yaklaşan ‘muazzam fırtınayı’ görmelidir. Bugün artık Kürt sorununu Türkiye’nin iç dinamikleriyle çözmemiz gereken bir süreçteyiz. Treni kaçırmayalım! İnanın bu sorunun çözümü başka yerlerde değildir. Kürt sorunu Ankara’da çözülür, Diyarbakır’da çözülür, yeter ki samimiyetle güçlü bir irade ortaya koyalım! Bu bir ‘tarihe geçme’ veya ‘tarih olma’ seçimidir! Gelin yeni bir dille Kürt sorununun demokratik çözümünü sağlayarak ikinci yüzyılda demokratik bir cumhuriyet inşa edelim.

Başta Alevi toplumu olmak üzere, Hıristiyan, Süryani, Asuri Êzidî, Yahudi inançlarına yönelik ayrımcı uygulamalara da cumhuriyetin kurulduğu günden beri karşı durduk, mücadele ettik. Aynı şekilde Demokratik bir İslam’ı da her zaman savunduk. ‘Zulme karşı direnmeyen benim ümmetimden değildir’ sözünden ve Medine Sözleşmesinden hareketle, özellikle Müslüman coğrafyada iktidarların halka karşı uyguladıkları zulüm ve baskılara dikkat çekerek, hak mücadelesini yükselterek; Firavun ve Nemrutların varlığına karşı İbrahimi duruşla ses olmaya çalıştık. Alevi toplumu, Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana sistematik ayrımcılığa maruz kalıyor. AKP-MHP ittifakı da Alevi inancını inkar etmeye devam ediyor.

Doğaya açılan savaş yaşama açılan savaştır. Bu açıdan yeni yaşam iddiası ekolojik bakış açısından ayrılamaz ve çok iyi biliyoruz ki ekolojik bir bakış açısında istikrarın sağlanması demokratikleşmeyle mümkündür. Ama ‘istikrar’ kelimesini tekrarlayıp duran AKP’nin en istikrarlı olduğu konulardan biri ekolojik yıkımdır. Bu iktidar döneminde ekosistemde yer alan ne varsa, denizler, göller, nehirler, dağlar, ovalar, tarım alanları, ormanlar, sulak alanlar hepsi birer enkaza dönüştürüldü. Son yirmi yılda 3 milyon hektar tarım alanı yok edildi. Bu alan öyle bir ilçe, bir köy kadar bir il kadar değildir. Belçika’nın yüzölçümü kadardır. Bu alanları yok ettiğiniz için bugün buğdayı, eti, temel gıda maddelerini ithal etmek zorunda kalıyoruz.

Derdiniz toprak gördüğünüz yere beton dikmektir. Beton dikerek rant sağlamaktır. Size soruyoruz: kaç çimento, kaç beton bir dirhem toprağın ve bereketinin yerine geçebilir? Ne ekmeğe ne özgürlüğe çözüm olan bu bütçe hayata geçerse yetersiz beslenen insan sayımız 15 milyondan, 80 milyona çıkacak. Yaşayabilmek için artık öğün sayımızı azaltmak yetmeyecek, ekmeğe muhtaç bir hale geleceğiz. Bu düzen böyle gitmez. Bizler havamıza, suyumuza, aşımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz. Nerede sebzeyi çöpten toplayan bir yoksul, nerede en basit sosyal etkinliğe dahi katılamayan bir genç, nerede ay sonunu getiremeyen bir emekli varsa, derdini bu parlamentoda dillendirdik, dillendirmeye devam edeceğiz.

Bu ülkenin temel sorunu, kurulduğu günden beri merkezi toplumu dışlayan rejimdir. Bir ülkede küçük bir azınlık bolluk, bereket içinde yaşıyor; nüfusun yüzde 99’u sefalet ve yoksulluk içinde yaşıyorsa orada rejim ve sistem sorunu vardır. 2015 yılında Çözüm Süreci’nin iktidar tarafından bitirilmesi ve 2018 yılında OHAL koşulları altında geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bu ülkeye ölüm ve açlıktan başka bir şey getirmemiştir.

Buzdolabına konan çözüm süreci, OHAL’e dayanan yeni sistem, Türkiye halklarını büyük bir çöküşle karşı karşıya bırakmıştır. Sürekli kriz üreten bu sistemin her şeyi merkeze bağlayan anlayışı, felaketin postacısıdır. Tüm kaynakları merkezden dağıtan anlayış artık dünyada iflas etmiştir. Siirt’in, Tekirdağ’ın, Antalya’nın sorunlarını Saray’dan kaynak gitmesine bağlamak çağ dışılıktır. İlçe milli eğitim müdürünü de, Bakanları da tek bir kişinin ataması bu sistemdeki merkezileşmenin trajedisidir.

Bu ülkede merkezileşmenin panzehiri, adem-i merkeziyetçiliktir. ‘Milli Kurtuluş’ diye menkıbe yazanlar 1920-1923 yılları arasına bakarsa 1921 Anayasasındaki özerklik gerçekliğini görür. Rejimler halkı kendine uydurmaz, halkın gerçekliğine uygun şekilde yapılır. Hiçbir rejim ve sistem kutsal değildir. İster milli mücadele dediğiniz döneme bakın; isterseniz de daha önceki dönemlere bakın, her ikisinde de bu ülkeyi kurtaran gerçeklik, yerel demokrasidir.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılında artık toplumu sisteme değil, sistemi topluma uyumlu hale getiren bir anlayışa ihtiyaç vardır. Bunun adı Demokratik Cumhuriyettir. Demokratik Cumhuriyet çağrısı aynı zamanda tarihsel Türk-Kürt ilişkilerinin demokratik temelde yeniden inşa edilmesidir. Toplumsal hakikatle savaş içinde olan ve sürekli kriz üreten merkeziyetçiliğe karşı önümüzdeki seçim sadece belediye seçimi değildir. Aynı zamanda yerel demokrasi talebini dillendirmektedir. Bu kapsamda, yerel seçimler merkeziyetçi devlete karşı toplumun demokrasi çağrısı olacaktır.

Evet, önümüzde bir yerel seçim var. Bizler, kayyımlarla iradesi en fazla gasp edilen, en eşitsiz şartlarda seçimlere katılan, haksızlık ve hukuksuzluklarla en fazla mücadele eden parti olarak bu seçimlere de hazırız! Belediyelerimize kayyım atanırken, ‘şuraya buraya para aktarıldı’ yalanına sarılanları, bölgede tabela partisi haline getirmekte kararlıyız. Herkes biliyor, biz kaynakları halk için kullandık, kayyımlar ise ceplerini doldurmak için. Kayyım rejimi, belediyelerimizden başlayıp tüm Türkiye’ye yayıldı.

Biz de önümüzdeki seçimde belediyelerimizden başlayarak tüm Türkiye’de kayyım rejimini ortadan kaldıracağız. Kayyım irade gaspıdır. Kayyım talandır, yolsuzluktur, usulsüzlüktür. Belediyeleri halktan ayıran ve Batı Şeria’da olduğu gibi yükselen utanç duvarları demektir. Atadığınız kayyımların bulaşmadığı suç kalmadı. Kayyıma kayyım atamak zorunda kaldınız. Tarihe geçtiniz. Bir kez daha diyelim. Kayyım Kürt’e atanmış sömürge valisidir. Kürt halkı kayyımlarınızı istemiyor. Demokratik kamuoyu kayyımlarınızı istemiyor.

Türkiye halkları, biz sadece kayyımları göndermeyeceğiz. Muş’ta, Şırnak’ta, Ağrı’da, Bingöl’de ve daha birçok bölge belediyesinde hizmetsizlik, yolsuzluk ve ranta bulaşmış belediyeleri de alacağız ve bu belediyeleri halkın evi haline getireceğiz. Türkiye’nin batısında ‘Kent Uzlaşısı’ stratejimizle halkımızı belediye yönetimlerine taşıyacağız. Yol yapmayan, su ihtiyacını dahi gideremeyen, yolsuzluktan geçilmeyen yönetimleri değiştirerek demokratik yerel yönetimler anlayışımızla herkesi buluşturacağız. Bizimle belediyeleri yönetecek olanlar; müteahhitler, sermaye yanlıları, parti bürokratları değil; ilde, ilçede üreten, emek veren, orada yaşayan, sokağını dert eden halktır, halklarımız olacaktır.

2019 yılında seçim sonucunu belirleyen ‘Kaybettir-Kazan’ formülünü ‘Kazan-Kazan’ formülü ile tekrar güncelliyoruz. Biz 3. Yol siyasetimizle 2024 yılı seçimlerine de damga vurmaya hazırız. Önümüzdeki seçimler bizim için Demokratik Yerel Yönetimler anlayışımızı Türkiye’nin her tarafına yayma seçimidir. Demokratik Yerel Yönetimler anlayışımızla, örneğin artık deprem olduğunda Beştepe’den talimat gelmesini beklemeyecek, kendi yaralarımıza ilk müdahaleyi kendimiz yapacağız.

Önümüzdeki seçimler sadece belediye kazanma seçimi değildir. Kendimize, dilimize, kültürümüze, kaynaklarımıza sahip çıkma seçimidir. Önümüzdeki seçimlerde biz kazanınca, herkes kazanacak, Türkiye halkları kazanacaktır. Fabrikalarda, işyerlerinde, üniversitelerde, sokaklarda, köylerde, bütün yaşam alanlarında eşitlik, barış, özgürlük, adalet mücadelemizi büyütecek ve mutlaka kazanacağız.”

“Kürt sorunun çözümü konusunda adım atılmalıdır”

Bütçenin komisyonda görüşüldüğünü ve partilerinin verdiğin tüm önergelerin AKP-MHP oyları ile reddedildiğini belirten DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ise, “Bütçe sadece rakam değil, siyasi tercihtir. Ne yazık ki AKP iktidara geldiği günden bugüne uyguladığı neoliberal politikalarla tercihlerini halktan emekçiden yana değil de sermaye ve yandaşlardan yana yaptı.

Bütün yurttaşların eşit hakkı olması gereken Beytül-Mal’ı parça parça yandaşlarına, aile çevrelerine, fonculara ve sermayeye peşkeş çekiyorlar. Onlar zevküsefa ve şatafat içinde saraylarda, konaklarda yaşarken yurttaşlarımız değerli yurttaşlarımız ne yazık ki ekmek alamıyor evlerine. İşte 2024 bütçesi tam da budur Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bu bütçe olarak bu şekilde tarihe geçecek” dedi.

Neoliberal ekonomik anlayışın tüm dünyayı krize soktuğunu ve çoklu krizlerin giderek büyüdüğü ve sorun yumağı haline geldiğini belirten Hatimoğulları, “Çin ekonomisiyle birlikte emperyalist güçlerin rekabeti daha da kızıştı  şimdi artan savaşların nedeni budur. Tek kuşak projesine karşı G20 ülkeleri Yeni Dehli’de yaptıkları toplantıda Hindistan-Ortadoğu- Avrupa ekonomik koridorunu oluşturdular.

Emperyalist güçler dünyayı parça parça yeniden paylaşmaya çalışırken işçinin emekçinin kitlelerin ve milyarlarca insanın payına açlık ve yoksulluk düşüyor. Yine emperyalist güçler bu ekonomik dağılımı krizi yönetebilmek için dünyada sağcı ırkçı popülist erkek yönetimlerin hakim olduğunu görüyoruz bu bir tesadüf değildir” diye konuştu.

Hatimoğulları, sözlerini şöyle sürdürdü: “Buradaki yurttaş diyor ki ‘açım ben, yoksulum ben, barınamıyorum ben’, onlar diyor ki ‘sen teröristsin, sesini çıkaramazsın, aç uyuyacaksın ama ses edemeyeceksin’ Sendikacı diyor ki grev hakkımı kullanmak istiyorum, ‘otur yerine’ diyor, ‘sen teröristsin, grev hakkını da kullanamazsın’ Bu faşizan sürecin dünya ölçeğinde nasıl ilerlediğine baktığımızda Rusya- Ukrayna savaşı, Afrika’daki savaşlar ve çatışmalar, Dağlık Karabağ, Yemen, Suriye ve Irak. Tüm bunlar, bunun sonucu. Ne yazık ki değerli yurttaşlarımız, İsrail’in Gazze’ye yönelik yürüttüğü operasyon ve savaş da bunun ürünüdür. Şu an Gazze’de çok çok büyük bir vahşet yaşanıyor.”

Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılara işaret eden Hatimoğulları, “Yıllardır iktidarın emriyle bombalanıyor oralar. Sivil insanlar katlediliyor, sivil insanların yaşam alanları, hastaneleri, okulları, içtikleri su şebekeleri her yer paramparça ediliyor. İHA ve SİHA’larla suikastler düzenleniyor. Biz bunu kabul etmedik, etmeyeceğiz. Rojava’da Kürt halkı Arpa haklarıyla birlikte IŞİD gibi dünyanın başına bela olmuş bir örgüte geri adım attırmayı başarmıştır. Onurlu bir mücadele yürütmüşlerdir. AKP iktidarı ve ortağı ile birlikte İsrail’in zalimliğini anlatarak kendi zulmünü anlatarak örteceğini zannediyor ama yanılıyor” diye kaydetti.

Hatimoğulları, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü: “Bakın Kürt sorunu çözülsün dedik. Toplum bölünür ülke bölünür dediniz. Tam tersi ülke daha çok güçlenir. Kürt sorunu çözülseydi neler olabileceğin çok konuştuk. Şunun altını kalın kalın çiziyoruz. Filistin sorunu da Kürt sorunu da statü eşitlik sorunudur. Bu konuda bu parlamentoya çağrımızı yineliyoruz.

Gelin bu sorunun çözümü konusunda hep birlikte kanallar açalım, masalar kuralım, diyalog oluşturalım. Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmelidir. İmralı tecridi kalkmalıdır. Şimdi de biliyorsunuz tecridin kalkması için cezaevlerinde devam açlık grevleri var. Açlık grevleri daha ağır bir tabloya dönüşmeden, Kürt sorunun çözümü konusunda adım atılmalı, tecrit ortadan kaldırılmalıdır.  Türkiye Kürt sorunu çözebilen bir ülke pozisyonuna gelirse bütün Ortadoğu’ya Afrika’ya örnek olabilecek barış hareketinin de başını çekebilir.

Gelin bu sorunların çözümü konusunda kanallar açalım masalar kuralım diyalog kuralım. Kürt sorunu demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmelidir. İmralı tecridi kalkmalı ve şimdi tecridin kalkması için cezaevlerinde devam eden açlık grevleri var. Açlık grevleri ağır bir tabloya dönüşmeden Kürt sorunun çözümü konusunda adım atılmalıdır. Tecrit ortadan kaldırılmalıdır.

Türkiye, Kürt sorununu çözebilen bir pozisyona gelirse bütün Ortadoğu’ya Avrupa’ya örnek olacak barış hareketinin başını çekebilir. Hani diyor ya Filistin sorununun çözümünde garantör olabiliriz o zaman bu garantörlük teklifiniz halklar nezdinde de ülkeler nezdinde de bir karşılık bulur. Kürt sorunu çözülürse savaşa ve mermiye ayrılan kaynakların yerine aç insanların karnı daha fazla doyar. Bu ne zordur ne de hayaldir. Yeter ki bu konuda hep birlikte niyet edelim.

Bakın sadece seçim sonrası şekere 11 kez çaya 4 kez zam yapıldı. Demsiz su şekersiz çay katıksız ekmek iktidarın bu ülkeye layık gördüğü sefalettir. Türkiye’de işsizlik ve baskılardan dolayı tarihin en büyük göçü yaşanıyor. Asgari ücret yoksulluğun 4 kat aşağısındadır. Toplumun yüzde 70’i geçinemiyor. AKP genel başkanı dedi ki; ücrete tek bir defa zam yaparız. Ama sanıyorum ki ne AKP sıralarında oturanlar ne de AKP Genel Başkanı bu gerçekleri bilmiyor.

Gıdadaki, kiradaki, yol ücretlerindeki artışa ayda 3 defa zam geliyor ama beyefendiler ‘yılda bir defa asgari ücrete bir iyileştirme yaparsak insanları kandırırız’ diye düşünüyorlar. Aç olan insan, sizin sözünüze kanmaz. Kanmıyorsa bu durumu değiştirebiliriz. Ekonomi ve siyaset birbirinden ayrılamaz, bunun için radikal ve güçlü değişimlere ihtiyacımız var. Demokratik ekonomi programımızla, enflasyon, işsizlik, gelir dağılımı, adaletsizlik, yoksulluk, barınma sorunu üzerine çok detaylı çalışma yürüttük parti olarak. Acil önlemler kapsamındaki önerilerimizi burada sizlerle paylaşıyorum.

Vergi sistemini değiştireceğiz, azdan az çoktan çok vergi almaya yönelik sistemi oturtacağız. Bunu yapabiliriz. Türkiye tarihinde iktidarların hortumlamaları çoktur. Devasa hırsızlıklar ve şatafat düzenine son verirsek bunu başarabiliriz. İktidar Türkiye’yi uyuşturucu, kadın, insan, organ ticareti, mafya sisteminin adeta üssü haline getirdi. Hem kara parayı burada aklıyorlar hem de İstanbul gibi yerlerde korunaklı villalar tutmuşlar.

Söz veriyoruz değerli halkımız bu düzen ortadan kalkacak ve kayıtsız bir kuruş bile bu ülkeye giremeyecek. AKP’nin bitirdiği tarımı yeniden canlandıracağız. Sudan’a gidip tarla kiralamışlar. Biz Sudan’a gidip orada tarla kiralamayacağız, Çukurova’nın bereketli toprakları var. Ege’nin, Urfa’nın bereketli toprakları var. Anadolu ve Mezopotamya’nın verimli topraklarında pekala şimdi nasıl iktidar bizi ithalatçı pozisyona getirdiyse biz yeniden ihracatçı pozisyona geçebiliriz.

Bu bütçede kadının adı yok! Çünkü bu iktidarın gücü yetse kadın ismini sözlükten silecek. Bunu istiyorlar. Bu çürümüş egemen düzende her gün kadınlar katlediliyor, her gün kadınlar yoğun şiddete maruz kalıyorlar. İşsizlik türlerinin en yüksek olduğu kategori yüzde 30’larda geniş tanımlı kadın işsizliğidir. Mecliste kadın temsil oranı ki onu da bizim partimiz yükseltiyor yüzde 20 oranındadır ve oldukça düşük. Yerel yönetimlerde sırf kadın özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik yerel yönetim modellerini, eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet modelini hayata geçirdik diye onlarca kadın eş başkanımız gözaltına alınıp tutuklandı. Kayyım atanan belediyelere gelen kayyımların ilk icraatları da kadın kurumlarını kapatma oldu.

2023 küresel cinsiyet eşitsizliği endeksinde Türkiye en dibe doğru başlığıyla 146 ülke içerisinde 129’uncu sırada. Ve kalkıp şu kürsülerde övünüyorlar ‘biz kadınların önünü açtık’ diye. Bu tabloya baktığımızda kadınların önü siyasette, sosyal yaşamda, kamusal alanda nasıl kapattığınızı siz de çok iyi göreceksiniz. Merkezi bütçede kadın sorunlarının çözümü ve her türlü şiddetin engellenmesi için özgün bir bütçe ayrılmadı.

Toplumsal cinsiyete dayalı bir bütçeyi talep ettiğimizde ne söylüyorlar biliyor musunuz? Erkekler kıs kıs bıyık altında gülüyorlar. Oysa biz bunu talep ediyoruz ve söz veriyoruz sevgili kadınlar bizler kadın bakanlığı kuracağız ve diğer bakanlıklar gibi bütçesi, özgün bir şekilde görüşülecek. Bu bizim şiddetle mücadele etmemize, bu bizim toplumsal değişim ve dönüşüme katkı sunmamıza hizmet edecek. Kadın istihdamını güçlendireceğiz, güçlendirmeliyiz.

Sevgili kadınlar kız kardeşlerim. Yine bu iktidar bizleri başörtümüz ve eteğimizin boyu üzerinden birbirimize düşürmek ve ayırmak istiyor. Başarı kapalı ya da açık eteği uzun ya da kısa hangi inançtan olursak olalım ortak bir paydamız var kadın haklarını savunuyoruz, özgürlük ve eşitlik istiyoruz. Buradan çağrımız bütün kadınlaradır. Bizi bölmek isteyen erkek egemen sisteme karşı gelin hep birlikte kadın dayanışmasını ve mücadelesini güçlendirelim ve örgütlenelim.

Aldığımız belediyelere yeniden kayyım atanmasını engellemek üzere değerli halkımız ve kitlelerimizle beraber halkımızın evi olan belediyeleri sarıp sarmalayacağız. Zannetmeyin ki elinizi kolunuzu sallayarak aynı şeyi yapabileceksiniz. Biz sadece kayyımları göndermekle kalmayacağız, partimizin seçmeninin bulunduğu her yerde Türkiye’nin dört bir yanında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’ne gönül veren, oy veren tüm yurttaşlarımız müsterih olsun. Bizler kendi yerel yönetim anlayışımızın, o yerel yönetimlerde temsil edilmesini sağlayacak sistemi Türkiye’nin dört bir yanında kuracağımızın sözünü buradan bir kez daha veriyoruz.

İşçi kardeşlerim, emekçiler, yoksullar, başı açık kapalı bütün, kadınlar, gençler, doğa ve insan hakları savunucuları, Kürt halkı, Aleviler, bütün halklar ve inançlar gelin hep birlikte bu ceberrut rejime karşı güçlü bir sahneyi hep birlikte alalım. Yolumuz meşakkatli farkındayız. Çünkü bütün kolluk kuvvetlerini medyayı önümüze diziyorlar. Çünkü AKP zaten bu düzeni sağlamak için ilk başa geldiği zaman medyayı nasıl ele geçirdiğini de biliyoruz.

Askeri vesayet rejiminden kurtulacağım diye başlattığı operasyonlara askere ve farklı alanlara nasıl Sarayın vesayetini dayattığını biliyoruz. İşte böyle böyle bir sistem kurdukları için yolumuzun meşakkatli ve zor olduğunun farkındayız. Bizler bize dayatılan bu insanlık dışı hayatı kabullenmemeliyiz. Demokratik bir yaşamı inşa etmek, ortak davamızdır. Bu davayı güçlü bir şekilde sahiplenmeliyiz. Cumhuriyetin ikinci yüzyılının bütçesi ne yazık ki bundan uzak. Bizler demokratik cumhuriyeti inşa edecek, demokratik cumhuriyete yakışır bir şekilde demokratik ekonomi programımız hayata geçireceğiz.

Daha büyük bir cesarete daha büyük umuda ve sistematik bir mücadeleye ihtiyacımız var. Hepimiz bunun farkındayız. Değerli halkımız çok olan biziz. Yeter ki bu ölü toprağı üzerimizden atalım. İnancımız bilincimiz cesaretimizi birleştirerek kesinlikle başarabiliriz. Başaracağımıza olan inancımız sonsuz. Başarıya olan inancımızla adalete eşitliğe özgürlüğe olan inancımızla bunun için bedel ödeyen bir parti olarak bütün ödediğimiz bedellere rağmen asla geri adım atmayacak savunduğumuz değerleri savunmaya devam edecek ve böylesi bir düzeni kurana dek mücadelemiz devam edecek.”

Paylaşın

HEDEP’in Yeni Kısaltması DEM Parti: Yargıtay’a Bildirildi

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin yeni kısaltması DEM Parti oldu. Karar Yargıtay’a bildirilirken, Parti sözcüsü Ayşegül Doğan, “Partimizin mayası halklardır isimler değildir. DEM devrandır, DEM zamandır ve bu zaman kayyımlardan başlayarak değişecek” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP), Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) süren kapatma davası nedeniyle seçimlere Yeşil Sol ile katılmıştı. Seçimlerin ardından yapılan kongrede, partinin yeni adının Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi, kısaltmasının ise HEDEP olmasına karar verilmişti. Ancak bu karar Yargıtaydan onay alamamıştı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP, yeni kısaltmasıyla DEM Parti) Sözcüsü ve Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan, partisinin basın toplantısında konuştu. Doğan’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:

“15 Ekim’de görkemli bir kongre gerçekleştirdik ve zorunlu nedenlerle ismimizi değiştirdik. Yargıtay Başsavcılığı ise yeni ismimize itiraz etti. 18 Kasım’da tüzüğümüzde de değişiklik talep etti. Neymiş efendim? HEDEP ismi HADEP’i çağrıştırıyormuş. İltibasa mahal verdiği için iki parti karıştırılabilirmiş. Oysa ki HADEP kapatılmıştı.

Önümüz yerel seçim ve biz bu kararın ne anlama geldiğini biliyoruz. Yeni bir yargısal çelmeyle bizi karşı karşıya bırakmakta olduklarını sizler de takdir edersiniz. Biz bu çelmelere ve kumpaslara karşı seçeneksiz değiliz. 30 yılda onlarca parti kurduk; ama başardık. Neyi başardık? Halkımızın gönlünde yer etmeyi, Türkiye’de barış mücadelesine öncülük etmeyi başardık.

Onlar bu yolu seçtikçe biz de yeni isimlerle, hız kesmeden, çoğalarak yolumuza devam edeceğiz. Tüzüğümüzde yalnızca Yargıtay’ın talep ettiği değişiklikler oldu. Yeni ismimiz olan DEM Parti de Yargıtay’a ulaştı. Bugünkü DEM Partinin özü ve mayası halklardır. Anlaşılmamış olmalı ki harflerle uğraşmaya devam ediyorlar.

Bizim mayamızı harfler değil, halklar oluşturuyor. Bizi tanımlayan direniş azmimiz ve fikrimizdir. Zamanın içinden süzülen bir gelenekten geliyoruz… DEM aynı zamanda nefes, söz, zaman, devran anlamlarıyla da bizi tarif ediyor.

Bu devran önce kayyımlardan başlayarak değişecek. Zamanla önümüze çıkan zorluklara, yargısal kıskaçlara rağmen duruşumuz sayesinde mücadelemiz daha da güçlenecek. Gözü, gönlü, kulağı, kalbi bizimle olanlar, seçmen olmanın ağır bedellerine rağmen bizimle birlikte yol yürümekten vazgeçmeyenler; şu ana dek partimize yerel seçimler için gösterdiğiniz ilgiye de teşekkür ederiz.

Bu ilgi ve teveccühü de göz önünde bulundurarak yerel seçimler için aday adaylık sürecimizi 20 Aralık’a kadar uzattığımızı da belirtmek isteriz. Hadi kadınlar, hadi gençler; kayyımlara halk iradesini göstermek için il ve ilçe örgütlerimize gidelim!”

Paylaşın

HEDEP Eş Genel Başkanı Hatimoğulları: Rejime Geri Adım Attıracağız

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunan HEDEP Eş Genel Başkanı  Tülay Hatimoğulları Oruç, iktidarın şimdiden belediyelere kayyım atamak için ellerini ovuşturduğunu belirtti.

Tülay Hatimoğulları Oruç açıklamasının devamında, “Ama onlara karşı belediyeler önünde etten duvar öreceğiz. Orada kayyımların hırsızlık yuvaları olduğu için belediyeler önüne beton bloklar örmüşler. Ama biz o beton blokları paramparça edeceğiz. Aynı zamanda batıda demokrasinin kazanması için her türlü çalışmayı yapacağız. Seçim işbirliğine karşı değiliz. Ama bir işbirliği yapılacaksa açık ve şeffaf olacak” dedi ve ekledi:

“Otoriter rejime geri adım attıralım diye zaten seçmenimiz büyük bir fedakârlık yaptı. Halkımız 2024 seçimlerinde bizim kazanmamızı istiyor ve biz buna yönelik çalışmalar yapacağız. Her belediye meclisinde halkımızın sesinin olmasını istiyoruz. Çünkü biz çocukları kargolarda teslim edildiği halde barıştan vazgeçmeyen Barış Annelerinin sesiyle mücadele ediyoruz. Bizler devrimci, yurtsever ruhla mutlaka başaracağız, bu faşist rejime geri adım attıracağız.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları Oruç, partisinin Germencik ilçesinde düzenlediği halk buluşmasında konuştu. HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları Oruç, temaslarda bulunmak üzere gittiği Ege bölgesinde Muğla ve Aydın’da ziyaretlerde bulundu. Hatimoğulları’na milletvekilleri Burcu Gül Çubuk, İbrahim Akın, George Aslan ve Öznur Bartın eşlik etti.

Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre, Hatimoğulları ve beraberindekiler ilk olarak Muğla’nın Milas ilçesinde maden ocağına karşı direnen İkizköylüleri ziyaret etti. Burada konuşan Hatimoğulları Oruç, “Bizlerin havasından, suyundan beslenmeye çalışanlara karşı mücadele edeceğiz. Parlamentoda, alanlarda, meydanlarda hep beraber olacağız” dedi.

Heyet ardından Aydın’ın Germencik ilçesine geçti. Burada Ortaklar Mahallesi girişinde karşılanan Hatimoğulları Oruç ve beraberindekiler, kalabalık bir konvoy eşliğinde HEDEP Germencik ilçe binasına geçerek, gençlerle bir araya geldi.

Gençlere seslenen Hatimoğulları Oruç, İstanbul’da Gençlik Meclisi üyelerine yönelik saldırının açık bir işkence olduğunu ifade etti. Polisin genç kadınların saçlarını kopardığını söyleyen Hatimoğulları Oruç, şunları söyledi: “İşte bu kadar açık, aleni, insanlık dışı uygulamalara gençlik meclisi üzerinden tanık olduk. Buna hiçbir gencin bilinci boyun eğmez. Cenaze kaçırmalardan aileleriniz yas hakkını elendin alan anlayışa karşı en güçlü mücadeleyi siz vereceksiniz.

Kürt gençliğini ve Türkiyeli sosyalist gençleri, apolitik bir zemine itmek istiyorlar. Bunun için özellikle Kürdistan başta olmak üzere devletin özel savaş politikalarına tanıklık ediyoruz. Bunda birinci derecede uyuşturucu geliyor. Gençleri uyuşturucu içmeye, satmaya teşvik ediyorlar. Devletin bu konuda büyük bir yatırımı var. Ama en güçlü cevabı HEDEP Gençlik Meclisi ve sosyalist devrimci güçlerle birlikte vereceğiz.”

Gençlerin üniversite okumaya çalışırken aynı zamanda yoksullukla mücadelede ettiğini ifade eden Hatimoğulları Oruç, “KYK yurtlarının bakımsızlıkları ortada. Devlet için gençlerin canının bir önemi yok. Bu bakımsızlık bizden Zeren Ertaş’ı aldı. Üniversiteli gençlerde, gelecek göremediği için intihar oranı yükselmiş. Gençler yurtdışının kapısını çalmaya başladı, çünkü burada gelecek yok. Bütün bunların çözümü yurtdışına gitmek değil. Devletin bu özel savaş politikasına karşı güçlü bir mücadele ile sistemi tersine çevirmekte.

Bu ülkenin tarihinde devrimci kuşaklar var ve onlara öncülüğü gençlik yapmıştır. Dönem dönem umutsuzluğa kapıldığımız olabilir ama o anlar mücadele yürüteceğimiz zamanlardır. Deniz Gezmiş’ler, Mahir Çayan’lar, İbrahim Kaypakkaya, Mazlum Doğan öyle yapmadı mı. Bugün bir Kürt hareketinden bahsedebiliyorsak, bunun nedeni faşist otoriterliğe karşı Kürt gençlerinin ortaya koyduğu mücadeledir. Bizler karanlığın en koyu olduğu anın aydınlığa çıkacağımız an olduğunu unutmayalım” dedi.

Hatimoğulları Oruç, ardından parti binası önünde yapılan halk buluşmasında yurttaşlara seslendi. Akbelen ile birlikte Cudi Dağı’nın da paramparça edilmek istendiğine dikkat çeken Hatimoğulları Oruç, “Kürdistan’a düşmanlığının ağaç keserek gösteriyorlar. Kürtlerin 40 yıldır barış istiyor. Bu iktidar ve devlet aklı ise savaş, çözümsüzlük diyor. Bu iktidar yürüttüğü politikalarla buranın ciğerlerini sökmek istiyor. Aydın’daki halkımızın büyük bölümü köyleri yakıldığı, yıkıldığı için buralara yerleşmiş. Buradan da bizi göndermek istiyorlar. Doğamızı katledenlere diyoruz ki; Cudi dağında ağaçların kesilmesine asla izin vermeyeceğiz, Akbelen mücadelesine destek olmaya devam edeceğiz. Doğamıza, havamıza, toprağımıza sahip çıkacağız” ifadelerini kullandı.

“Faşist rejime geri adım attıracağız”

İktidarın şimdiden belediyelere kayyım atamak için ellerini ovuşturduğunu dile getiren Hatimoğulları Oruç, sözlerine şöyle devam etti: “Ama onlara karşı belediyeler önünde etten duvar öreceğiz. Orada kayyımların hırsızlık yuvaları olduğu için belediyeler önüne beton bloklar örmüşler. Ama biz o beton blokları paramparça edeceğiz. Aynı zamanda batıda demokrasinin kazanması için her türlü çalışmayı yapacağız. Seçim işbirliğine karşı değiliz. Ama bir işbirliği yapılacaksa açık ve şeffaf olacak.

Otoriter rejime geri adım attıralım diye zaten seçmenimiz büyük bir fedakârlık yaptı. Halkımız 2024 seçimlerinde bizim kazanmamızı istiyor ve biz buna yönelik çalışmalar yapacağız. Her belediye meclisinde halkımızın sesinin olmasını istiyoruz. Çünkü biz çocukları kargolarda teslim edildiği halde barıştan vazgeçmeyen Barış Annelerinin sesiyle mücadele ediyoruz. Bizler devrimci, yurtsever ruhla mutlaka başaracağız, bu faşist rejime geri adım attıracağız.”

Paylaşın

HEDEP’li Oluç: Kapalı Kapılar Ardından Bir Şey Yapmayacağız

Yerel seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunan HEDEP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, “Hangi parti bizimle görüşmek istiyorsa ön kapıdan gelecek. Görüşmeyi halkın gördüğü, bildiği şekilde yapmak istiyorlarsa yapılır. Çayımızı, kahvemizi içeceğiz ve görüşmemizi yapacağız” dedi ve ekledi:

“Kapalı kapılar ardından herhangi bir şey yapmayacağız. Dolasıyla hiçbir yere kapıyı kapamadık. Ama kendi çalışmalarımızı hiçbir ortaklaşma, hiçbir işbirliği olmayacak gibi sürdürüyoruz. PM de bu süreci göz önünde bulundurarak, kararını oluşturacaktır.”

İktidar çevrelerinin “pazarlıkla elini güçlendirme” eleştirilerini değerlendiren Oluç, böyle bir durumun söz konusu olmadığını belirtti: Derdimiz bir pazarlık gücünü artırmak falan değil. Tam tersine işleyişimizi ve atacağımız adımları sistemli bir şekilde yerine getirerek, herhangi bir gecikmeye mahal vermeden süreci tamamlamaktır.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (HEDEP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, merak edilen “Kent Uzlaşısı” modeli, aday belirleme süreci ve batı kentlerinde nasıl bir yol izleneceğini Mezopotamya Ajansı’na anlattı.

Mayıs ayındaki genel seçimler sonrasında parti olarak bir değerlendirme ve özeleştiri sürecine girdiklerini belirten Oluç, bu kapsamda çok sayıda halk toplantısı düzenlediklerini aktardı. Oluç, toplantılarda partide ortaya çıkan eksikliklerin tartışmasının yürütüldüğüne işaret ederek, “Bunun sonucunda ise çeşitli noktalar öne çıktı. Bunlardan bir tanesi adayların ön seçim ile belirlenmesi oldu. Halkın talebi bu yöndeydi. Parti örgütlerimizden gelen talep de bu yöndeydi” dedi.

Oluç, sonrasında gerçekleşen parti kongresinde bu talebin kabul gördüğünü belirterek, “Bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Daha evvel de böyle, kimi yerlerde yaptığımız girişimler vardı. Fakat bu sefer daha sistemli hale getirdik. Her yerde sandık kuracağız. Mümkün olan en geniş çevrenin katılımıyla, ‘Kent Uzlaşısı’yla ön seçim yapacağız. Adaylarımız bu şekilde çıkartacağız” ifadelerini kullandı.

Ön seçimler için hazırlıklarının sürdüğünü söyleyen Oluç, “Komisyonlarımız çalışıyor. Başvurular ve gerekli çalışmalar tamamlanınca bu seçimleri gerçekleştireceğiz. Sandığı koyacağız, oy kullanma hakkına sahip olan herkes oyunu kullanacak. Sandıktan ne çıkarsa ona uygun davranacağız. Kongrede ön seçim kararı aldık. Bu herhangi bir kurulumuzun aldığı bir karar filan değil. Bu kongrede alınmış bir karar ve kongre partinin en yüksek organıdır. O karaları uygulayacağız. Aksi taktirde kongre kararı çiğnenmiş olur. Bu konudaki tartışmaların ya da kaygıların ben yersiz olduğunu düşünüyorum. Ayrıca şöyle bir şey de paylaştık il ve ilçe örgütlerimizle; ön seçime girmeyen aday olamayacak. Ön seçime girmemiş birisini aday yapmak gibi bir usulümüz de olmayacak” diye konuştu.

Oluç, halkın iradesini en iyi şekilde yansıtmak istediklerini söyledi: “Ortaya çıkacak sonuç, hepimizin uyacağı bir sonuç olacaktır” dedi. Oluç, ayrıca parti kriterlerini hatırlarak, bu kriterlere uyan tüm kişileri partide aday olmaya çağırdı. MYK toplantısında ortaya çıkan “her yerde aday gösterme eğilimi” kararına da değerlendiren Oluç, son kararın PM’de olacağını söyledi. Oluç, sözlerine şöyle devam etti: “PM en uygun kararı verecektir. Yerel seçimlerde yerel dinamikler önemlidir. Kent uzlaşısını oluşturacak olan sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri önemlidir. Dolasıyla bütün bu dengeleri de gözeten bir şekilde PM bu konuyu gündemine alacaktır ve bir sonuca varacaktır. PM’nin en sağlıklı ve bize en fazla kazandıracak kararı alacağını düşünüyorum.

“Çalışmalarımızı hiçbir işbirliği olmayacak gibi sürdürüyoruz”

Biz daha önce de söylemiştik ve tekrar ediyoruz: kapımız herkese açık. Ama arka kapı diplomasisi yürütmeyeceğiz. Hangi parti bizimle görüşmek istiyorsa ön kapıdan gelecek. Görüşmeyi halkın gördüğü, bildiği şekilde yapmak istiyorlarsa yapılır. Çayımızı, kahvemizi içeceğiz ve görüşmemizi yapacağız. Kapalı kapılar ardından herhangi bir şey yapmayacağız. Dolasıyla hiçbir yere kapıyı kapamadık. Ama kendi çalışmalarımızı hiçbir ortaklaşma, hiçbir işbirliği olmayacak gibi sürdürüyoruz. PM de bu süreci göz önünde bulundurarak, kararını oluşturacaktır.”

Oluç, son olarak iktidar çevrelerinin “pazarlıkla elini güçlendirme” eleştirilerini değerlendirdi. Oluç, böyle bir durumun söz konusu olmadığını belirtti. “Derdimiz bir pazarlık gücünü artırmak falan değil. Tam tersine işleyişimizi ve atacağımız adımları sistemli bir şekilde yerine getirerek, herhangi bir gecikmeye mahal vermeden süreci tamamladır. Çünkü bu seçimlerde hem Kurdistan coğrafyasında hem de batıda en yüksek kazancı elde etmek istiyoruz. Kazançtan kasıt; elbette yönetim imkanlarını elde etmektir. Bu kimi yerlerde güçlü belediye meclisleri olur, kimi yerde büyükşehir belediye başkanlıkları olur. Kimi yerlerde ise, ilçe veya belde başkanlıkları olur. Bunlar hepsi açık olan şeylerdir. En yüksek kazancı elde etmek istiyoruz. Hedefimiz bu. O yüzden herhangi bir çalışmanın eksik kalmaması gerekiyor. Biz bunun önlemlerini MYK’da aldık.”

Paylaşın

HEDEP’ten “2019’daki Pozisyonda Olmayacağız” Mesajı

31 Mart 2024’te yapılması planlanan seçimler yaklaştıkça partilerde çalışmalarına hız verdi. Seçimlerde ne yapacağı en çok merak edilen partilerden biri olan HEDEP, 2019’daki pozisyonda olmayacakları mesajını verdi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP)Eş Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, “İktidarı, sağcı bir muhalefetle değiştirme gibi bir amacımız yok” diye konuştu.

İstanbul Kongre Merkezi’nde gazetecilerle bir araya gelen HEDEP Eş Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan daha çok yerel seçim odaklı soruları yanıtladı.

HEDEP’in ‘Kent Uzlaşışı’ olarak kavramlaştırdığı; yerellerde seçim işbirliği modelinin İstanbul özelinde nasıl işleyeceği, her yerde aday çıkarma eğiliminin CHP ile uzlaşıya olanak verip vermeyeceği konusu en çok merak edilen konuydu.

Gazete Pencere’den Candan Yıldız’ın aktardığına göre; Tuncer Bakırhan şu yanıtı verdi: “14 Mayıs seçim sonuçlarını başarısızlık olarak değerlendirdik. Binin üzerinde halk toplantısı yaptık. Halkımız varlık sebebimiz nedir diye sordu. 2015’ten beri muhalefeti destekleyen iktidara kaybettiren bir yöntem denendi. Bir siyasi partiyiz. Ağır sorunları çözme çabamız var ve bunun da bedelini ödüyoruz.

Yapacağımız her iş bu ağır sorunların çözümüne katkı sunmalı. 2015’te başarılı bir sonuç aldık. Artık kazan ve kaybettir siyaseti yerine batıda da kazanmayı hedefliyoruz. Bunun için aday başvurularını almaya başladık. Seçim işbirliklerini, ittifaklarını bir pazarlık ya da taktik olarak görülmesini kabul etmiyoruz. Böyle bir amacı asla gütmeyiz. 2015’ten beri destek verdiğimiz muhalefete sormak gerekiyor.

Ana muhalefet partisi, kayyumlara gerekli tepkiyi gösterdi mi? Maalesef bir şey duymadık. Yaptığımız her şey devlet kodlarını devam ettirdi. Bölgedeki uygulamalara bakalım; uyuşturucu baronları, çeteler, işsizlik ve yoksulluk, Kürtsüzleştirme, gençsizleştirme gibi ağır bir süreç var. Sadece Bingöl’de 12 bin genç yurt dışına gitmiş.

Bunu devlet organize ediyor. Sokağa çıkma yasakları, siyaset yasakları sadece bize… Bölgede olan bitenler hakkında muhalefet ne yaptı ne yapıyor? İktidarı sağcı bir muhalefeti destekleyerek değiştirme gibi bir amacımız yok. Kent uzlaşısı bizim için siyasi partileri aşan bir tutum. Demokratik şeffaf halkçı yerel yönetimleri iktidara getiren arayışımız olacak. Bu pazarlık değildir. Kenti birlikte yönetme siyaseti…”

Bakırhan’ın bu sözlerini, özellikle İstanbul özelinde, CHP ile işbirliğine kapıyı kapatmadıkları ancak açık şeffaf görüşmenin olmazsa olmaz olduğu, kent yönetimine müdahil olmayı ilkesel bir tutum olarak gördükleri şeklinde yorumluyorum.

Soru-cevap kısmının bütününden anladığım benzer bir hassasiyetin Ankara için gösterilmeyebileceği… Zira Mansur Yavaş’la ilgili soruya Tuncer Bakırhan ” Yavaş’a bile oy verdirttik. Bu Kürtlerle partinin kadar ne kadar güçlü bir bağı olduğunu gösteriyor. Akdeniz Belediyesi’ni hep biz kazanırdık. Ama son seçimde CHP’ye kazandırdık. Bu da bizim tutarlılığımız gösteriyor. Bütün bunları sineye çektik. CHP’ye mahkum bir parti değiliz.”

Yavaş’ın Kürtlerle ilgili yaptığı açıklamalar hafızada yer alıyor. Diğer yandan 14 Mayıs genel seçiminde Ümit Özdağ’ın Cumhurbaşkanı adayı olması durumunda Mansur Yavaş‘ı destekleyeceklerini açıklaması, karşı hamle olarak HDP’nin Yavaş’a oy vermeyeceklerini deklere etmesi CHP’nin yeniden Yavaş’ı aday göstermesi durumunda HEDEP’in tutumunun ne olacağına dair çok şey söylüyor.

AKP ile ‘kayyum atanmayacak’ pazarlığı yapılıp yapılmadığı iddialarına da her iki Eş Başkan, hasta tutuklular üzerinden yapılan görüşme dışında arka kapı görüşmesi yapılmadığını söyledi. İlkeler çerçevesinde her partiye görüşebileceklerini, kent uzlaşısında kapının herkese açık olduğunu dile getirdi. Ümit Özdağ ve Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki gizli protokolün de utanç verici olduğunu ve unutulmayacağını vurguladı.

Tülay Hatimoğulları da ‘kent uzlaşısı’ nı daha da açarak “Kastımız sandalye istemek değil. Temsiliyeti sandalye ile ölçmüyoruz. Kent uzlaşısı toplumsal ve siyasal dinamiklerin belirli ilkeler çerçevesinde bir araya gelerek yönetimde olması demek. Nasıl yöneteceğiz, birlikte yönetecek miyiz sorusuna yanıt olacak. Demokrasi sadece HEDEP’in sorunu değil ki. Tek adam rejimine karşı olan herkesin sorunu” dedi.

Hatipoğlu, Selahattin Demirtaş‘ın seçim sürecine dahil olup olmayacağı ile ilgili soruya da “Demirtaş dahil bütün eş başkanlarımızın, tutuklu arkadaşlarımızın görüşlerini alacağız” yanıtı verdi.

Paylaşın

HEDEP’li Bakırhan’dan Yerel Seçim Açıklaması: Pazarlık Ya Da Taktik Yapmıyoruz

İstanbul’da gazetecilerin sorularını yanıtlayan HEDEP Eş Genel Başkanı Bakırhan, 31 Mart’ta yapılacak olan yerel seçimlerde Türkiye’nin her yerinden aday çıkarma eğilimine ilişkin, “Pazarlık ya da taktik yapmıyoruz” dedi ve ekledi:

“Ana muhalefet görevini yürütebilse, belediyelerimize kayyım atanırken, 81 yaşındaki Makbule Özer cezaevine kadar gönderilirken bir HÜDA PAR vekili kadar duyarlı olsaydı başka bir değerlendirme yapılabilirdi.”

Bakırhan, açıklamasının devamında, “Bölgede yedi yıldır sokağa çıkma yasakları var ama sadece HEDEP’e var, AKP etkinlik yapabiliyor. Halkımız da bu durum karşısında oy verdiğimiz muhalefet ne yapıyor diye soruyor. Sağcı bir iktidarı sağcı bir muhalefeti destekleyerek değiştirme gibi bir durumumuz yok” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları bugün İstanbul’da gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Gazete Duvar’dan Can Bursalı’nın aktardığına göre; Yerel seçimlere yönelik kullanılan ‘Kent uzlaşısı’ tanımına ilişkin Bakırhan tarafından yapılan değerlendirmede amacı hem parti tarafından kazanılabilecek belediyelerin alınması hem de batıda halkın güçlü temsilinin ortaya çıkacağı bir sonuca ulaşmanın hedeflendiği belirtildi.

“Kent nüfusunun yüzde 2-3’nün tercihiyle adaylar belirlenecek” diyen Bakırhan, batı illerinde de kendi adayları ile seçime gitme eğiliminde olduklarını ancak nihai kararın Parti Meclisi tarafından verileceğini belirtti.

“Pazarlık ya da taktik yapmıyoruz. Ana muhalefet görevini yürütebilse, belediyelerimize kayyım atanırken, 81 yaşındaki Makbule Özer cezaevine kadar gönderilirken bir HÜDA PAR vekili kadar duyarlı olsaydı başka bir değerlendirme yapılabilirdi” diyen Bakırhan, “Bölgede yedi yıldır sokağa çıkma yasakları var ama sadece HEDEP’e var, AKP etkinlik yapabiliyor. Halkımız da bu durum karşısında oy verdiğimiz muhalefet ne yapıyor diye soruyor. Sağcı bir iktidarı sağcı bir muhalefeti destekleyerek değiştirme gibi bir durumumuz yok” dedi.

Bakırhan, 28 Mayıs’ta yapılan ikinci tur öncesinde CHP ve Zafer Partisi arasında imzalanan gizli protokolün bir kırgınlık yarattığını ancak kayyımsız bir belediyecilik için kimseyle konuşmaya kapalı olmadıklarını herkesle görüşebileceklerini belirtti

Bunu sadece seçim için söylemediklerini vurgulayan Bakırhan, “CHP’nin ne düşündüğünü çok bilmiyorum. Ama kendilerine şunu sormalılar: Bizi bu noktaya ne getirdi? Bunu biraz sorsunlar, sorgulasınlar” dedi.

Eş Genel Başkan Hatimoğulları da iktidarla bir pazarlık yapıldığı yönündeki iddialara ilişkin yaptığı açıklamada, “Bir pazarlık yapmıyoruz ancak halkın meseleleri olan cezaevleri, deprem ve savaş gibi konularda halkın vekilleri olarak çözüm önerilerini yetkili mercilere taşımak durumundayız” diye konuştu.

“Bizim kadar AKP’yi tanıyan, anlayan bir parti yok” diyen Bakırhan, Türkiye’nin temel meselelerini masaya koyarak oturur tartışırız. Biz Türkiye’nin bir gerçeğiyiz. Biz ilelebet iktidara kapalı ya da muhalefetin yedeği bir parti değiliz. Türkiye kazanacaksa herkesle görüşürüz” diyen Bakırhan, “Biz aynı zamanda müzakere yürüten bir partiyiz” ifadelerini kullandı.

Bakırhan, seçimlerden bağımsız her konuyla ilgili görüşme yapılabileceğini de belirtti.

Eş Başkan Tülay Hatimoğulları, ana muhalefeti eleştirerek, “Tüm çıkışı sandıkta gören bir anlayış var. Ama Türkiye’nin bir mücadele ittifakına ihtiyacı var” dedi.

“Türkiye’nin bir demokrasi mücadelesine ihtiyacı var” ifadelerini de kullanan Hatimoğulları, yerel seçimden sonra seçimsiz geçmesi beklenen 4 yıllık sürece vurgu yaparak Emek ve Özgürlük İttifakı’na ilişkin değerlendirmelerde de bulundu. Hatimoğulları, “Emek ve Özgürlük İttifakı bir seçim ittifakı değildi. Henüz ittifak bileşenlerleriyle değerlendirme yapmadık ama ittifak şu an için yeterli değil. En geniş yelpazede bir mücadele ittifakına ihtiyacımız var. Bu ittifakına oluşması için var gücümüzle çalışacağız” dedi.

Yerel seçimlerde İstanbul’daki tavırlarına ilişkin soruyu Eş Başkan Bakırhan yanıtladı. Bakırhan, İstanbul’un en yoğun Kürt nüfusuna sahip kent olduğuna değindi ve “İstanbul’da tabanımız var. Demokrat, ırkçı olmayan, Türkiye’deki mozaiğe saygı göstermesi gibi ölçülerimiz var. Şeffaf müzakere yürütülmesi gibi bir kriterimiz var. İsimlere çok girmek istemiyorum” diye konuştu. 2019’daki yerel seçimlerde Mansur Yavaş’a oy verdiklerini ve kazanmasında rol oynadıklarını da söyleyen Bakırhan, yaptıkları değerlendirmelerin CHP’ye özgü değerlendirmeler olmadığının altını çizdi.

2019’daki yerel seçimlerde kazandıkları kentlere atanan kayyumların uygulamalarından bahseden Bakırhan, Siirt Belediyesi’yle ilgili şunları söyledi:

2014’te belediyeyi kazandıktan sonra atanan kayyum 2.5 yıl boyunca hiçbir hizmet üretmedi. Biz teslim ettiğimizde kasada 20 milyon lira vardı. 2019’da belediyeyi tekrar kazandık, 115 milyon lira borçla devraldık. Borçları eritmeye başlayıp aynı zamanda hizmet ürettiğimiz sırada tekrar kayyum atandı. Şu anda Siirt Belediyesi’nin 400 milyon lira borcu var.”

Paylaşın

HEDEP’li Hatimoğulları: Her Yerde Kazanmak Üzere Yola Çıkıyoruz

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunan HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları Oruç, “Biz her yerde kazanmak üzere yola çıkıyoruz” dedi ve ekledi:

“Bölge belediyeleri için ellerini ovuşturanlar bilsin ki onlara oradan ekmek çıkmaz. O kayyımları söküp atacağız. Kayyımlara karşı koruma kalkanı oluşturacağız, o topraklar kayyımın değil, bizim toprağımız. Alın terimizi kayyıma teslim etmeyiz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları Oruç, partisinin TBMM’deki grup toplantısında, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Tülay Hatimoğulları Oruç’un açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Coğrafyamızda yaşanan sorunlar bitmiyor. İsrail Gazze’yi bombalamaya devam ediyor. Her gün 200 çocuk hayatını kaybediyor. Bu savaşı durdurmalıyız diyoruz. Ama bu konuda asıl yaptırım gücüne sahip olanlar sadece timsah gözyaşı dökmeye devam ediyorlar.

Bizler çağrımızı yineliyoruz. Türkiye’deki bütün güçlerle birlikte diyoruz ki; Gelin başta mazlum Filisitn halkı olmak üzere, bölgedeki Kürt sorunu dahil olmak üzere hep birlikte elimizi taşın altına koyalım. Coğrafyamızda hiçbir insanın yaşamını kaybetmemesi için gelin hep birlikte Orta Doğu’da barış ağacını tekrar dikelim.

Rezerv alan ilanı, ilk olarak pilot bölge Antakya seçildi. Yaklaşık 50 bin insanın yaşam alanına denk geliyor. Depremzede ikinci şoku bununla yaşadı. Deprem evlerimizi başımıza yıktı ama bu haber bir kere daha oradaki halkın başına konteynerlarını, çadırlarını yıktı. Bu uygulama tam anlamıyla toprağa da kayyım atama uygulamasıdır. İlla rezerv alan ilan etmek istiyorsan ey Erdoğan, önce sarayı rezerv alan ilan et.

“Bu iktidar insan kanı üzerinden kâr elde etmekte beis görmüyor”

Biraz itibarından vazgeç ve insanların yaşam alanlarının nasıl kurulması gerektiğine bir bak. Antakya, Maraş ‘rezerv alanla’ peşkeş çekilecek. ‘Deprem var’ korkusuyla rezerv alanı hayata geçirdiler. Erdoğan, kendi sermayesine peşkeş çekmek üzere depremzedenin kanı üzerinden para kazanmayı da helal gören bir anlayış içinde. Bu ‘rezerv planı’ da bu anlama gelmektedir. Bu iktidar insan kanı üzerinden kâr elde etmekte beis görmüyor.

Biz Susurluk’ta sadece fragman izlemişiz. Asıl film şimdi oynuyor. Bankalardan çaldıkları her kuruşu siz ödüyorsunuz, biz ödüyoruz, asgari ücretli ödüyor. AKP Genel Başkanı kalkmış diyor ki asgari ücrete tek zamla bu işi hallediyoruz. Ayakkabı kutularında dolar saklayan değil de, ayakkabı kutularının imalatında çalışan bir kişi olsaydın asgari ücretle dört kişilik ailene nasıl bakacağını çık da Türkiye halklarına anlat.

MYK toplantısında, batıda da aday başvurularımızı hızlandırma kararımızı açıkladık. Biz her yerde kazanmak üzere yola çıkıyoruz. Bölge belediyeleri için ellerini ovuşturanlar bilsin ki onlara oradan ekmek çıkmaz. O kayyımları söküp atacağız. Kayyımlara karşı koruma kalkanı oluşturacağız, o topraklar kayyımın değil, bizim toprağımız. Alın terimizi kayyıma teslim etmeyiz. Bizim olanı geri alacağız, kendimizi, kentimizi yönetmek üzere yola çıkmış durumdayız.”

Paylaşın

Yerel Seçimler: HEDEP’ten Her Yerde Aday Çıkarma Kararı

HEDEP Sözcüsü Ayşegül Doğan, yerel seçimlere ilişkin yaptığı açıklamada, “MYK’mız ciddiyetle tartışıp değerlendirdi ve Türkiye’nin her yerinde yerel seçimlere adaylarımızla girme eğilimi ortaya çıktı. Bu karar MYK önerisi olarak parti meclisinde değerlendirilecek” dedi ve ekledi:

“Daha önce yaptığımız birinci ve ikinci parti olduğumuz yerlerde aday adayı başvurularımızın 27 Kasım’da başladığını ve 10 Aralık’a kadar süreceğini açıklamıştık. Batı illerinde de komisyonlarımız kuruldu. Aday adayı başvurularını almaya başladık. Yani Türkiye’nin her yerinde yerel seçimlere kendi adaylarımızla girmek için hazırlıklarımız tamamlandı.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin Merkez Yürütüme Kurulu’nun (MYK) yerel seçimlere ilişkin aldığı kararlara ilişkin basın toplantısı düzenledi.

MA’nın aktardığına göre; Türkiye’nin pek çok yerinde yapılan halk toplantılarına ve bu toplantılarda ortaya çıkan taleplere değinen Doğan, bu durumun bu gün de süren MYK toplantısında da gündeme geldiğini ifade etti. Doğan, “En önemli başlık, hiç kuşkusuz bizim partimizde de yerel seçimler başlığıydı. MYK’mız hala devam ediyor. Halkımızın talepleri çerçevesinde MYK’mızın da gündemine gelen ve tartışılan bazı eğilimleri sizlerle paylaşacağım” dedi.

Toplantıda partinin Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın Hakkari’de yaptığı, “Halkımız bizden her yerde seçime adaylarımızla girmemizi istedi” şekildeki açıklamalarını anımsatan Doğan, bu durumun ilgili kurullarda tartışıldığını belirtti.

Bu durumun MYK’da da tartışıldığını dile getiren Doğan, “MYK’mız ciddiyetle tartışıp değerlendirdi ve Türkiye’nin her yerinde yerel seçimlere adaylarımızla girme eğilimi ortaya çıktı. Bu karar MYK önerisi olarak parti meclisinde değerlendirilecek. Daha önce yaptığımız birinci ve ikinci parti olduğumuz yerlerde aday adayı başvurularımızın 27 Kasım’da başladığını ve 10 Aralık’a kadar süreceğini açıklamıştık. Batı illerinde de komisyonlarımız kuruldu. Aday adayı başvurularını almaya başladık. Yani Türkiye’nin her yerinde yerel seçimlere kendi adaylarımızla girmek için hazırlıklarımız tamamlandı” diye konuştu.

“Adayları kent uzlaşısıyla sağlayacağız”

Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yerel seçim stratejimiz kaybettirmek ya da kazandırmak değil kazanmaktır. Neyle nasıl kazanmak? Kent uzlaşısıyla kazanmak. Bu süreçte yapacağımız en önemli şeylerden biri de geliştirdiğimiz yerel seçim ve yerel yönetimler komisyonunun günlerdir hem sahada hem raporlarla hem de araştırmalarla çalıştıkları ve ortaya çıkardıkları yeni bir ön seçim modeli. Bu konuya ilişkin periyodik bir biçimde açıklamalar ve değerlendirmeler yapıyoruz.

Her yerde, yani koşulların olduğu her yerde adaylarımızı ön seçimle belirleyeceğiz. Ön seçimleri her il ve ilçede, katılımcı, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü yerel yönetim anlayışımızın barış, özgürlük ve eşitlik talebinin görünür olduğu bir şekilde adeta bir demokrasi şöleni havasında gerçekleşmesini istiyoruz. Bunu da adayları belirlerken kent uzlaşısıyla sağlayacağız.

Kent uzlaşısı ne demek? Yani en geniş mutabakat. Şehirdeki her sesi duymaya çalışmak. Bir aday belirlerken, aday belirlediğimiz yerde en geniş kesimlere ulaşıp her sesi duymaya çalışmak. O sesi de katarak şehri yönetecek insanları belirlemek. Bu da bir ilk. Şöyle bir ilk. Normalde klasik ön seçim modellerinde partilerin üyeleri oy kullanabiliyor. Bizim geliştirdiğimiz ön seçim modelinde yalnızca partimizin üyeleri değil, yalnızca bileşen parti üyeleri de değil, demokratik kitle örgütleri, ailelerimiz, dünden bu yana emek vermiş, yöneticilik yapmış olanlar, bu süreçte sorumluluk alarak bizimle birlikte olabilir ve oy kullanabilir.

Dolayısıyla kent hakkı için emek veren herkesin katılımı ve uzlaşıyla belirleyeceğiz adaylarımızı. Sadece belediye eş başkanları değil belediye meclis üyelerimizi ve il genel meclisi üyelerimizin 3’te ikisini ön seçimle belirleyeceğiz. Heyecanlıyız, kararlıyız, umutluyuz, kazanacağız. Türkiye’nin her yerinde seçime adaylarımızla girmek için hazırlanıyoruz. Kayyımları kalıcı hale getirmeye çalışanlar da bilsinler ki; partimize gönül veren, oy veren ve bunun için ağır bedeller ödeyenler, kayyım rejimine en güçlü cevabı kendilerine ve kentlerine kazandırarak verecekler.”

Paylaşın

Yerel Seçimler: HEDEP Nasıl Bir Strateji İzleyecek?

Yerel seçimler yaklaştıkça, siyasi partiler de seçim çalışmalarına hız verdi. HEDEP’li Rüştü Tiryaki, kazanabilecekleri kentlerde belediye eşbaşkanları ve meclis adaylarını belirlemek için sandık kuracaklarını söyledi.

Rüştü Tiryaki, batı kentlerinde ise “kazandıran bir ittifak” ile halkın karşısına çıkacaklarını ifade etti.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu’ndan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Rüştü Tiryaki, yerel seçimlere ilişkin belirledikleri politik hattı MA’ya değerlendirdi.

Daha önceki süreçlerde de farklı ön seçim modelleriyle aday belirleme deneyimine sahip olduklarını belirten Tiryaki, “Kent Uzlaşı” modelinin geçmiş modellerden daha kapsamlı ve geniş olduğunu söyledi. Tiryaki, “Bu sefer daha geniş kesimlerin katılımıyla adaylarımızı belirleyeceğiz. İddiamız; birinci ve ikinci parti olduğumuz, ön seçim koşullarının olduğu yaklaşık 200 yerde ön seçimi gerçekleştirmek” dedi.

“Halk adayları belirleme hakkına sahip olacak”

Tüm adayların ön seçimle belirleneceğinin altını çizen Tiryaki, şöyle dedi: “Belki de bu ülkede ilki gerçekleştireceğiz; sadece belediye eşbaşkan adaylarını değil belediye meclis üyeleri ve il genel meclis üyelerinin de üçte ikisini yine ön seçimle belirleyeceğiz. Halkımız kimi aday olarak görmek istiyorsa, onu seçecek. Büyükşehir belediye eşbaşkanları için ilçelerde de oy kullanılacak. Sadece Diyarbakır, Van veya Mardin şehir merkezinde değil, ilçelerinde de halk adayları belirleme hakkına sahip olacak.”

Aday adaylarının yüzde 50’inin üzerinde oy almaması halinde en çok oyu alan iki aday ile seçimin ikinci turunun gerçekleştirileceği bilgisini veren Tiryaki,  “İkinci turda en çok oy alan belediye eşbaşkan adayı olacak. Ön seçimde oy pusulasının bir yanında kadın, bir yanında ise erkek adaylarımız olacak. Sadece belediye eşbaşkanlıkları için değil aynı zamanda diğer alanlar için de eşit temsiliyet modelimizi esas alıp, adaylarımızı belirleyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Bu güne değin pek az siyasi partinin ön seçim yaptığını belirten Tiryaki, ön seçimle ilgili Anayasa’da yer alan haklara işaret etti. 298 sayılı yasaya dikkat çeken Tiryaki, bu yasanın ön seçimde sadece parti üyelerinin adayları belirlemeyi ön gördüğünü dile getirerek, ekledi: “Yasaya göre, ön seçim yapan siyasi partinin üyeleri dışında kimse oy kullanamaz. Ama biz bileşen partilerimizin tamamının oy kullanmasını istiyoruz. Yani HEDEP, HDP, DBP, ESP, Devrimci Parti, SODAP ve SYKP gibi çok sayıda bileşenimiz ön seçimlerde oy kullanabilecek. Gençlik ve kadın meclisinin yanı sıra Barış Anneleri, demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum örgütlerinin oy kullanmasını istiyoruz. Saydığım bileşenlerle bir delegasyon oluşturacağız.”

Ön seçime katılımı geniş tutmayı önemsediklerini dile getiren Tiryaki, “Müşahit, sandık kurulu üyesi, okul sorumlusu veya mirasını devraldığımız siyasi partilerin il, ilçe örgütlerinde ya da genel merkezlerinde görev almış kişilerin tamamının oy kullanması için bir çalışma yürütüyoruz. Olabildiğince katılımı geniş tutmaya çalışıyoruz. Bu partiye emek vermiş, seçimleri kazanmasını isteyen herkesin ‘Bizim oyumuzla belirlendi’ diyeceği adaylar belirlemek istiyoruz. Bunları halkımızın karşısına çıkarmak istiyoruz. Ön seçimlerimiz birer demokrasi şölenine dönüşecek. Gerçek anlamda bir demokrasi şöleni olmasını istiyoruz” dedi.

Aldıkları ön seçim kararının tabanda heyecan yarattığını sözlerine ekleyen Tiryaki, “Yönetim kademelerinde yer alan arkadaşlarımızla toplantılar yaptık ve bu modeli anlattık. Bu herkesi heyecanlandırdı. Şunu da itiraf etmek gerekir; arkadaşlarımızın ve halkımızın bir kısmı bunu inandırıcı bulmuyor. Bunu yapamayacağımızı düşünüyorlar. Bu kuşkuda, bizim geçmiş pratiklerimizin etkisi var elbette. Eğer halkımıza anlatamadıysak bu bizim sorunumuz. Bu kuşkuları giderecek bir iş yapacağımızı söyleyebilirim. Emin olun bu seçimi yaptıktan sonra ‘HEDEP bir iddia ortaya koydu ve bu iddiayı da hayata geçirdi’ diyecekler” ifadelerini kullandı.

“İttifakta halkımızın çıkarlarını gözeteceğiz”

Yerel seçimlerde ittifak olup olmayacağı hususunu da yanıtlayan Tiryaki, güçlü oldukları yerlerde ön seçim sonucu öne çıkan adaylarla seçime gireceklerini ancak Türkiye’de henüz aday adayı başvurularını almadıklarını söyledi. Seçimlerde iş birliğine açık olduklarını dile getiren Tiryaki, “Ancak geçmiş iş birliklerinden farklı bir iş birliği hedefimiz var. Yaptığımız kamuoyu araştırmalarında veya gerçekleştirdiğimiz halk toplantılarında aslında halkımızın iş birliğine kapalı olmadığını gördük. Sadece bu ittifakın biçimine göre eleştirileri var. Bunun daha açık, şeffaf ve kazandıran bir ittifak olmasını istiyorlar. Eğer bir işbirliği yapacak isek bunun aynı zamanda bize de kazandırması gerekir. Halkın uyarısı bu yönde. Emin olun ittifakta da halkımızın çıkarlarını gözeteceğiz” diye belirtti.

Tiryaki, bu ittifak kapsamında sol ve sosyalist ile demokratik kitle örgütleriyle görüşmelerini sürdürdüklerini ancak henüz nihayete ermediğini de paylaştı. Tiryaki, “CHP veya başka bir parti ile henüz böyle bir girişimimiz olmadı. Bunun da bilinmesini isterim” dedi.

Kayyım uygulamasının halkta duygusal kırılmaya neden olduğunu söyleyen Tiryaki, şöyle devam etti: “Seçimsiz belediye kazanmak AKP’nin hoşuna gitmiş olmalı ki 2019’da sudan bahanelerle seçilmiş arkadaşlarımız hakkında soruşturma başlatarak, hatta hiçbir soruşturma yok iken belediye eşbaşkanlarımızı görevden uzaklaştırarak yerlerine kayyım atadı. Meclisleri de feshetti. Fakat ne 2016’daki ne de 2019’daki kayyım görevlendirmesi halkın desteğini alabilmiş değil. Siyasi iktidar bunu çok iyi biliyor. Muhalefet bir bütün olarak kayyım siyasetini doğru bulmuyor. AKP seçmeninin önemli bir bölümü de kayyım siyasetini doğru bulmuyor. Önümüzdeki dönem için AKP’nin kayyım atama konusunda rahat olmayacağını söyleyebilirim. Çünkü Kürtlerde duygusal kırılmaya yol açan bir uygulama bu.”

Paylaşın