Selahattin Demirtaş’tan HDP’ye kapatma davasına sert tepki

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP’ye kapatma davası açılmasına tepki göstererek, “Bu sadece ahlaksızlığın dibi değil, aynı zamanda ağır bir anayasal suçtur. Susarak ya da kararın altına imza atarak buna ortak olanları asla unutmayacağız.” dedi.

Haber Merkezi / Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP’ye kapatma davası açılmasına kendisi adına yönetilen sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile tepki gösterdi.

Açıklamasında “Önümüzdeki seçimlerin sonucunu HDP binası değil, HDP’liler belirleyecek.” ifadelerini kullanan Demirtaş, şunları söyledi;

1- Bugüne kadar partileri ya darbeciler ya da statükocular kapattılar. İlk kez, bir partinin seçim kazanması için bir başka partiye kapatma davası açılıyor.

2- Bu sadece ahlaksızlığın dibi değil, aynı zamanda ağır bir anayasal suçtur. Susarak ya da kararın altına imza atarak buna ortak olanları asla unutmayacağız.

3- Kapatmak istedikleri HDP budur:

4- Hiç kimsenin kapatmaya gücünün yetmeyeceği HDP ise budur:

5- Ve hiç kimse unutmasın ki, önümüzdeki seçimlerin sonucunu HDP binası değil, HDP’liler belirleyecek. Bu da HDP’lilerin, zalimleri gömeceği yerdir:

6- Sonuç ne olursa olsun, demokrasi ve barış yolundan asla sapmayacağız. Mücadelemizi hukuk içinde sürdürecek ve mutlaka kazanacağız.

7- Son olarak belirtmek isterim ki, Ömer Faruk Gergerlioğlu her daim halkın vekilidir ve onurumuzdur.

Paylaşın

Demirtaş: Türkiye’de hukuk sistemi siyasallaştı

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, cezaevinden videokonferans yöntemiyle bağlandığı Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire’nin bu dosya hakkında “hak ihlali” kararı verdiğini, mahkemenin bu karar doğrultusunda hareket etmesi gerektiğini… Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in kararlarının bağlayıcı olduğunu… Türkiye’deki hukuk sisteminin siyasallaştığını mahkeme heyetinin de bunun uygulayıcısı olduğu…” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Demirtaş’ın, “terör örgütü yöneticiliği”, “terör örgütü propagandası yapmak”, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet”, “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik”, “halkı kanunlara uymamaya tahrik”, “suç işlemeye tahrik”, “suçu ve suçluyu övme” suçlarından yargılandığı davaya Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Demirtaş ile cezaevinden videokonferans yöntemiyle bağlantı kurulurken, avukatları salonda hazır bulundu.

Mahkeme Başkanı Murat İlhan, Van 4. Ağır Ceza ile Ankara 17. Ağır Ceza mahkemelerinden dava dosyasıyla birleştirilen sanık hakkındaki iddianamelerin özetini okudu. Demirtaş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire’nin bu dosya hakkında “hak ihlali” kararı verdiğini, mahkemenin bu karar doğrultusunda hareket etmesi gerektiğini belirtti.

Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in kararlarının bağlayıcı olduğunu, Türkiye’deki hukuk sisteminin siyasallaştığını mahkeme heyetinin de bunun uygulayıcısı olduğu ifade eden Demirtaş, mahkemenin siyasi saiklerle hükümetin politikaları doğrultusunda yargılama yaptığını savunarak, mahkeme heyetinin duruşmadan çekilmesi gerektiğini belirtti.

Demirtaş’ın mahkemede yaptığı savunma:

Öncelikle salondaki bütün avukat arkadaşlarıma, milletvekillerimize, gazeteci arkadaşlara teşekkürlerimi, selamlarımı ve sevgilerimi iletiyorum. Bütün arkadaşlarımın sağlığının, moralinin iyi olduğunu umuyor ve diliyorum. Aynı zamanda zaman hücre arkadaşımın da selamlarını iletmiş olayım. Mahkemenizi de cesaretinden dolayı kutluyor, tebrik ediyorum. Bugüne kadar göstermiş olduğunuz yargısal faaliyet adı altında yaptığınız siyasi çalışmalar 20 yıllık siyasi hayatımda benim bile cesaret edemediğim son derece başarılı bir siyasi faaliyetti. AİHM de bunu tescil ettiği için artık bunu rahatça konuşabiliriz. Siyasi kimliklerimiz belliydi başından beri. Biz HDP’liydik. Partinin eş genel başkanlarıydık. Açık siyasi kimlikle siyaset yürüttük. Açık siyasi kimlikle mahkemede yargılandık. Kendimizi gizlemedik. Siz de siyasi faaliyet yürüttünüz. Birlikte burada siyaset yürüttük. Ama gizleme gereği durdunuz.

Şimdi AİHM de 18. Madde ihlali ile birlikte sizin siyasi saiklerle yargılama ve tutuklama yaptığınızı kesinleştirdi. Dolayısı ile avukatım Mahsuni Bey’in dikkat çekmek istediği husus buydu. Bu bir yıl süre zarfında duruşmaya çıkamadım. Daha doğrusu sağlık nedeniyle çıkamadım. Uzadı bir yıldır. İlk defa sizlerle karşı karşıya geliyoruz. Bu bir yıllık süre zarfında Anayasa Mahkemesi Haziran 2020’de sizin faaliyetinizle ilgili bir hak ihlali kararı verdi. Aralık 2020’de ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Büyük Dairesi bugüne kadar Türkiye ile ilgili verilmiş en ağır hak ihlali kararını verdi. Dolayısıyla avukatımın dikkat çekmek istediği nokta oydu. Ancak siz sanki bu süre zarfında hiçbir şey olmamış, dosyaya birtakım evraklar girmiş gibi iddianame vs. okuyalım, savunmanıza devam edin kaldığımız yerden, bugüne kadar yürüttüğümüz faaliyet neyse burada o faaliyetleri yürütelim demeye getiriyorsunuz. Ama bu bizim açımızdan artık mümkün değil. Ortada biri uluslararası biri ulusal iki yüksek mahkemenin vermiş olduğu çok ağır hak ihlali kararları var. Dolayısıyla mahkemenizin o iki mahkeme kararını kayda geçerek başlamasını beklemek bizim hakkımızdır. Çünkü bu ihlaller sizinle ilgili.

Anayasa Mahkemesi’nin hangi ihlal kararı verdiğini, AİHM’nin hangi ihlal kararı verdiğini duruşmada açıklayarak, izah ederek ve bunları giderme konusunda yani ortaya çıkmış hak ihlallerini giderme konusunda mahkemenizin ne tür tedbirler aldığını, alacağını madde madde saymasını beklerdik. Normal bir hukuk işleyişinde ne olur; yargısal bir denetime tabi tutulmuş mahkeme kararı eğer ihlalle karşılaşmışsa mahkemenin bu ihlalleri gidermesi beklenir. Başka kim giderecek? Tabii ki bu mahkeme. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve AYM doğrudan bir yargısal faaliyet ile ilgili bir karar verdiğine göre bunun muhatabı mahkemelerdir. Bizatihi ihlali gerçekleştirmiş olan mahkemedir.

Türkiye’ye son derece ağır bir hak ihlali kazandırdığınız, bu başarınızı tırnak içinde ayrıca kutlamak gerekir

Ama yine de başlayım savunmama. Çünkü siz yapamazsınız. Çünkü genel başkanınız şunu söyledi. “Yargıya müdahale etmem ama, yargının işine müdahale haddime değil ama Demirtaş gibi bir teröristin hakkını koruyacak da değiliz.” Bunu genel başkanınız söyledi, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan. Dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı açıkladığında sizin de siyaseten bizzat telkinlerine ve siyasi amaçlarına çıkarlarına uyma konusunda 4 yıldır hassasiyet gösterdiğiniz Genel Başkanınız Recep Tayyip Erdoğan hakkımın korunmayacağını ilan etti. Siz de duruşmaya başlarken bu tedbirler doğrultusunda hareket edeceğinizi ilan ederek başladınız. Sayın Mahsuni Karaman’ın, avukatımın dikkat çekmek istediği husus buydu. Dolayısıyla evet sizi tebrik ediyorum. Bu açık, aleni ihlal kararınızdan dolayı cesaretinizden dolayı kutluyorum. Ben bu kadarına cesaret edemem. Siz çok cesursunuz. Tebrik ederek başlamak isterim. Hayırlı, uğurlu olsun. Türkiye’ye son derece ağır bir hak ihlali kazandırdığınız için de bu başarınızı tırnak içinde ayrıca kutlamak gerekir.

Bütün ara kararlarınızı siyasetin telkin, yönlendirme, talep ve beklentileri doğrultusunda verdiniz

Benim ne tür haklarım var sanık olarak az önce ifade ettiniz: “Avukat tutma hakkın var, delilleri toplama hakkın var, mahkemeye savunmanı bildirmeye hakkın var”. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bilmem kaçıncı maddesi gereğince masumiyet karinesi var, şu var bu var dediniz ama adam diyor ki; “Demirtaş gibi bir teröristin hakkını koruyacak değiliz”. Şimdi hakkımı koruyacak olan kim? Siz. Bizatihi siz. Fakat bu adam diyor ki hakkını koruyacak değiliz. Hangi sıfatla söylüyor. Mahkeme Başkanı mı?  Yargı kurumunun başkanı mı?  Yok. Bir partinin genel başkanı. Hasbelkader bir seçimde de cumhurbaşkanı seçilmiş, bir partinin genel başkanı. Yani benim partimin rakibi olan bir partinin genel başkanı diyor ki; “Bu teröristin hakkını koruyacak değiliz”. Daha önceki celselerde de ifade etmiştim. Eğer ki siyaset kurumunun, yürütme organının bu ve benzeri açıklamalarına mahkemelerinizin kararlarıyla gösterdiği refleks tersi olsaydı ben mahkemenize sonsuz saygı duyardım. Ama şu anda sizin bir mahkeme sıfatınız, bağımsız tarafsız bir mahkeme sıfatınız var mı yok mu bu tartışmalı hale geldi. Çünkü bütün ara kararlarınızda siyasetin telkin, yönlendirme, talep ve beklentileri doğrultusunda kararlar verdiniz. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Ankara’da olduğunuz için Ankara’dan örnek vereyim. Atakule var Ankara’da. Siz üçünüz, heyetin üç hakim üyesi ve bizler avukatlarımla birlikte sanık olarak, ben bizzat Atakule’nin altında şu an oturmuşuz. “Atakule var mıdır yok mudur”u tartışıyoruz. Biz diyoruz ki Atakule vardır siz diyorsunuz ki hayır Atakule yoktur. İspatlayın. Bu tartışmayı da Atakule’nin altında yapıyoruz.

Siz siyasi faaliyet yürüttünüz, bu bir iddia değil AİHM Büyük Dairesi’nin kesinleşmiş kararı

Dolayısıyla mahkemenizin kararlarıyla, bugüne kadar yürüttüğü yargı faaliyeti tarzı, yöntemi, usulsüzlükleriyle bizi aptal yerine koymasına izin vermeyiz! Atakule var. Yani şunu demek istiyorum. Siz siyasi faaliyet yürüttünüz, siyasi saikle yargılama tutuklama yaptınız. Bu bir iddia değil. AHİM Büyük Dairesi’nin kesinleşmiş kararına dayanarak söylüyorum artık.  Hatırlarsanız 2 yıl önce duruşma salonunda, burada elimde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2. Dairesi’nin kararı vardı. Kararı sallıyordum diyordum ki “Bakın ağır hak ihlali yaptınız. 18. Madde siyasi saikle tutuklandığıma hükmetti ve 5 bağlantılı, yani haksız tutuklama bağlantılı verdi”. Bu karar kesinleşmemiş dediniz. Bizi bağlamaz dediniz. Ara kararınızda bunu söylediniz.

AİHM Daire Kararı kesinleşmediği için bizi bağlamaz dediniz. Peki, size bağlayıcı, kesinleşmiş kararı getirelim dedik. Orada avukatlarımla birlikte bu sözü verdik ve itiraz ettik o karara. Ve Büyük Dairede avukatlarımız gitti savunma yaptılar. Hükümet adına da Almanya’dan bir profesör yüz binlerce para ödenerek getirildi. T.C. Hükümetini orada savundu ve bir karar çıktı. 17 üye hakimin huzurunda yapılan duruşmada sizin yargısal faaliyetleriniz tek tek orada masaya yatırıldı. 5 ayrı maddeden ihlale yol açtığınız kararına varıldı. Artı bütün bu bağlantılı ihlalleri özellikle ifade özgürlüğü ve 5. Madde bağlantılı ihlallerle ilgili siyasi saikle hareket ettiğinize karar verildi. Üstelik Anayasa Mahkemesi bu AHİM kararından sadece birkaç ay önce uzun tutukluluğa yol açarak cumhurbaşkanı seçimi döneminde benim adaylığımı ve milletvekili pozisyonumu gözetmeden, bu konuya hiç değinmeden her seferinde şablon şeklinde tutuklama devam kararı verdiğinizi tespit etti ve buna da ihlal kararı verdi.

Mahkemeniz AİHM kararı yok gibi davranıyor, kararın çevirisini bile istemiyor

Şimdi, bakın bu iki mahkeme kararı yokmuş gibi davranıyorsunuz. “Bu kararlarda acaba biz ne tür ihlallere yol açtık? Türkiye’nin en önemli siyasi davalarından birinde biz yargılamayı yaparken, yargısal faaliyetimiz denetime tabii tutuldu daha hükümet değişmeden daha yargılama bitmeden, ne demişler orada, bunları nasıl gidereceğiz” demiyorsunuz. Sanki AİHM; Bahçeli, Soylu ve Tayyip Erdoğan’ı bağlayan bir karar vermiş gibi siz hiç umursamıyorsunuz. Mesela dosyada henüz AİHM’nin kararının çevirisini istediğinize dair bir şey görmedim. Böyle bir karar yokmuş gibi davranıyorsunuz.

Peki, Anayasa’nın 90. Maddesini okuyayım. Anayasayı sanırım biliyorsunuz, anlatmama gerek yok. Hukukçu olduğunuza göre Anayasanın ne demek olduğunu bilmeniz lazım. Doğrudan maddeyi okuyayım, 90. Madde son fıkra: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Antlaşmalar kanun hükmündedir…” İzah edeyim affınıza sığınarak. Sizler Ağır Ceza üyesisiniz ama ben de 20 yıllık hukukçuyum. Belki unutmuşsunuzdur. Bu şu demektir yani: “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini tanıyan kanun; usulüne göre yürürlüğe konulmuşsa kanun hükmündedir” diyor. Devam ediyor: “…Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz…” Bu kadar bağlayıcıdır yani. Devam ediyor:  “…Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin…” Yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini de kast ederek, diyor ki: “… Kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” Yani iç kanunla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ve bağlantılı olarak tabii ki mahkemesinin, herhangi bir hükmü çatışırsa, çelişirse hakime adil hüküm şeklinde Anayasaya elver diyor. Diyor ki iç hukuktaki kanunu değil, uluslararası sözleşmedeki kanunu esas alacaksın.

Bu yargılamada şu saatten sonra Ceza Mahkemeleri Kanunu CMK’yı değil Seçim Kanunu uygulayalım

Peki ,kanun koyucu bu Anayasayı yaparken sizi bağlamayacaksa, Tayyip Erdoğan’ı bağlamayacaksa, sulh yargıcını bağlamayacaksa, başsavcıyı, savcıyı bağlamayacaksa, kimi bağlasın diye yapmış? Siz de hukuk fakültesi okuduğunuza göre Anayasa Hukuku almışsınızdır. Anayasalar tarihini, Anayasanın sosyolojisini, anlamını, felsefesini az buçuk öğrenmişsinizdir. Toplumsal Sözleşme; hem devletle toplum arasında hem bireyle devlet arasında hem bireyle birey arasında uyumu sağlamak, toplumsal yaşamı, kamusal yaşamı düzen halinde sürdürülebilir kılmak adına bir sözleşmedir. Siz bunu tanımıyorsanız, Anayasa’nın 90. Maddesi benim umurumda değil deyip, uyduruk bir Kanun Hükmünde Kararnamenin maddesini ana kararınıza yazabiliyorsanız, CMK’nın bilmem hangi maddesi, onu niye yazıyorsunuz o zaman? Hiyerarşik olarak bunu tanımayan, hiçbir kanun maddesini tanımamalı. Bari bu konuda tutarlı davranın. Deyin ki “Biz herhangi bir CMK, HMK, TCK, TMK çerçevesinde faaliyet yürütmüyoruz”. Açık olalım. Ben 3 üyeye de açık sesleniyorum: Bu yargılamada şu saatten sonra Ceza Mahkemeleri Kanunu CMK’yı değil Seçim Kanunu uygulayalım. Çünkü siyasi faaliyet yürütüyoruz. Siz de seçime hazırlanıyorsunuz biz de. Biz siyasi partiysek hangi seçime hazırlanacağız? Sizde desteklediğiniz partilerin yeniden iktidara gelebilmesi için aleni bir seçim faaliyeti yürütüyorsunuz. O halde CMK’yı değil Siyasi Partiler ve Seçim Kanununu bu duruşmada uygulayın.

TBMM’nin iradesine müdahale ettiniz, tek adam rejiminin, diktatörlüğün kurulmasına yardımcı oldunuz

Bütün taraflara toplanma hakkı tanıyın. Siz de propaganda yapın. AKP ve MHP’nin politikalarının neden bu ülkeyi kurtarabileceğine inandığınızı açık anlatın. Beni tutuklayarak, efendim tutukluluğumu sürdürerek AKP’ye ve Erdoğan’a nasıl kazanma fırsatı verildiği, Türkiye’ye nasıl yararlı olduğunu anlatın. Siz de ikna edin kamuoyunu. Çünkü açık bir siyasi faaliyet yürüttünüz, seçime müdahale ettiniz. TBMM’nin iradesine müdahale ettiniz. Sistemin değişmesine yardımcı oldunuz. Tek adam rejiminin, diktatörlüğün kurulmasına yardımcı oldunuz. Peki, bunları yaptığınıza göre inanarak yapmışsınızdır.

Adamın 12 uçağı var, benim yurttaşım “çocuklarım aç” diye kendini yakıyor, işte mahkemeniz bu suça ortak oldu

Ben üçünüzün herhangi bir kişisel menfaatle hareket ettiğini düşünmüyorum. Böyle bir iddiam da yok. İşte FETÖ dosyalarında rüşvet iddiaları çok döndü, konuşuldu. Ortaya da çıktı bazı şeyler, tutuklanan hakimler de oldu. Rüşvete bulaşan yargıçlar da oldu. Ama üçünüzün böyle bir şeye girmediğini de rahatlıkla söyleyebilirim. Demek ki dava uğruna bunu yaptınız. İnandığınız bir siyaset var. O yüzden Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu hükümlerini burada uygulayın. Siz de açıkça savunun, ara kararlarınızı da yazın deyin ki “Başkanlık Sistemi Türkiye’yi kurtaracak sistemdir. Biz bu nedenle Selahattin Demirtaş’ı Başkanlık Sistemine alenen karşı, dışarı çıktığında da buna karşı propaganda yürütüp bu sistemin zafiyetlerini ortaya çıkaracak veya seçim sonuçlarını etkileyecek bir siyasi aktör olduğundan hareketle ve bunu da Türkiye’nin beka sorunu olarak gördüğümüzden dolayı içeride tutmak zorunda kaldık. Aksi takdirde 1920’de TBMM, 1923’de Cumhuriyetin ilanından beri toparlanmaya gitmeye çalışan Türkiye Cumhuriyeti bölünürdü, parçalanırdı, zafiyete uğrardı”. Bunları söyleyin. Bakın bunlara inanıyorsunuz. Ama size şunu göstereyim. (Demirtaş “Çocuklarım aç diyen yurttaş kendisini yaktı” yazılı haberi gösterdi.) Savunduğunuz sistemin sonucu bu. Bu sistem ayakta kalsın diye, Tayyip Erdoğan ve şürekası devleti rahatlıkla ele geçirip istediğini yapsın diye belki de sizi inandırarak ve bütün iyi niyetinizle ve hiç art niyet gütmeden “ya bu sistem oturmazsa devlet, millet tehlikeye girer” diyerek desteklediğiniz sistemin sonucu bu. Adamın 12 uçağı var, benim yurttaşım “çocuklarım aç” diye kendini yakıyor ve siz üçünüz bu suça ortak oldunuz. Tam 4 yıldır yaptığınız siyasi faaliyet nedeniyle.

Şimdi, peki ihlalleri hani bugüne kadar yaptınız da ya AİHM bir karar verdi, AYM bir karar verdi. “Kardeşim bunu aydınlatmadan, bu kararlar doğrultusunda faaliyet yürütelim” demenizi bir ihtimal beklerdim ya! Ama yok. Doğrudan iddianameyi okumaya başladınız. Ek iddianameleri, birleşim iddianamelerini… Oysa AİHM bir tespitinde ve ihlal maddelerinden birinin gerekçesinde diyor ki: “Hayretle karşılıyorum” diyor. Bakın kullandığı kavram bu. Avukatlarım orada uzun uzun izah edecektir mahkemeye. Diyor ki AİHM: “Hayretle karşılıyorum ki başvurucu ve avukatları yargılamanın bütün aşamalarında Anayasanın 83/1’ine düzenlenen sorumsuzluk maddesini hatırlatmışlar ve hayretle karşılıyorum ki hiçbir yargı mercisi Anayasa Mahkemesi dahil bunu dikkate almamış.” 17 Hakim, Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin 17 hakimi sizi hayretle karşılamış. İnanamamışlar. Kararda aynen öyle yazıyor. Okuyayım 83/1’i. Anayasayı biliyorsunuz değil mi? Tekrardan söyleyeyim Türkiye Cumhuriyeti Anayasası. Normalde hiyerarşik olarak en üstte olan kanun. Unutmuş olabilirsiniz diye. Çünkü uzun süredir aklınıza gelmiyor belli ki.

Hala 4 yıl önce başladığınız noktadasınız, diyorsunuz ki biz Anayasayı, AİHM’, AİHS’i tanımıyoruz

Diyor ki 83/1; “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Meclis’te ileri sürdükleri düşüncelerinden o oturumdaki oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar”. Son iki kelimeyi tekrar okuyorum: “Sorumlu tutulamazlar”. Hatırlarsınız 3 yıl önce, bir yıl hiç hakim önüne çıkarılmadan hapiste tutuldum. 3 yıl önce ilk defa duruşma salonunda karşınıza çıktım. Yanlış hatırlamıyorsam yine 3 üyeydiniz, Cengiz Bey yoktu.

Uzun uzun anlattım size. Dedim ki bakın, 83/1 milletvekili olarak bana geniş bir koruma alanı sağlıyor. Diyor ki, Meclis’te yaptığı konuşmalardan ve dışarıda bunları tekrarlamaktan sorumlu tutulamaz. Dolayısıyla önce Meclis’teki konuşmalarımı isteyin, iddianamedeki konuşmalarla karşılaştırın bir ayıklama yapın, Anayasa 83/1 kapsamında kalanları ayıklayın, geri kalanları yüzüme okuyun. Çünkü, Anayasa hükmü açık, diyor ki sorumlu tutulamaz. Yani “sen bundan sorumlusun, savunma yap” diyemezsiniz. Birleştirilen 5 davadan 4’ü konuşmalarımdan ibaret, bir tanesi fotoğraf sadece. Meclis’te KCK yetkilileriyle fotoğraf çektirmediğimize göre, 83/1 kapsamına girmez. Onu “Biz başka şekilde değerlendireceğiz” diyebilirsiniz. Peki diğer konuşmalarım? 83/1 kapsamında değerlendirmeden neden yüzüme okudunuz. Çünkü halen 4 yıl önce başladığınız noktadasınız. Diyorsunuz ki biz Anayasayı tanımıyoruz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairenin kararını tanımıyoruz, takmıyoruz. Bizi bağlamaz, yok hükmündedir diyorsunuz ama bunu tabii ki kararınıza böyle yazmıyorsunuz. Sizin siyasi sözcüleriniz bunu söylüyor. Bahçeli, Erdoğan, Soylu… Onlar söylüyor sizin adınıza. Siz de bunun gereğini yapıyorsunuz.

Şu anda beni ve birçok arkadaşımı tutuklayan Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi, bunun gereğini yapıyor. Huzurunuzda yaptığım bir savunmadan dolayı, Yüksel Kocaman hakkımda suç duyurusunda bulundu. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi bunun gereğini yapıyor. Ve birçok yerde Asliye Ceza Mahkemeleri bunun gereğini yapıyor. Tek birinin ara kararında şunu görmedik; “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Sözleşmesi, mahkememiz açısından bağlayıcıdır. Orada tespit edilen ihlalleri gidermek mahkememizin görev, sorumluluk ve yetkisi kapsamındadır. Heyetimiz, işte 150 sayfalık kararı incelemeye almıştır. Oradaki tespitler ve nihayetinde başvurucunun, sanığın hangi haklarının ihlal edildiğinden yola çıkarak, mahkememiz bu ihlaller konusunda ara kararlar tespit edecektir”. Bunu deseydiniz mesela, gerçekten bağımsız mahkeme, yargı gibi davranmış olacaktınız. Ama yok, yine iddianameyi okuyorsunuz bana ve “Buyurun sen bundan sorumlusun, söyleyeceklerini söyle bakalım, nerde kalmıştık” diyorsunuz.

Yargı yanlış yaptı, zarar verdi Türkiye’ye

Bakın 4 buçuk yıl oldu, Türkiye nereden nereye geldi. Duruşma salonunda sizden defalarca rica ettim, kendi adıma değil. Sizin de evlatlarınız var. Allah bağışlasın. Hepimizin çocukları var. Çocuklarımızın geleceği için, kendim için bir şey istemiyorum. Sizden hiç tahliye talep etmedim. Hatırlıyorsunuz değil mi? Hiç, sıfır. Ama bu şekilde yaptıkça ülkeyi batıracaksınız, ülkenin batışına, çöküşüne istemeden de olsa yardımcı olacaksınız. Lütfen hukuku uygulayın, lütfen adil davranın. Mevzu ben değilim. Ben sadece sembolik olarak bu mahkemede bulunan bir siyasetçiyim ama sizin aldığınız tek karar; Türkiye’de siyaset-yargı ilişkisini kirletecek, yargı üzerine siyaset gölgesi düşürecek, ekonomiyi tarumar edecek, kutuplaşmayı derinleştirecek, devlet içindeki çeteleşmeyi güçlendirecek. Gizli faaliyetler, yolsuzluk, rüşvet gırla gidecek. Yürütmenin ve hükümet adına hareket eden kurumların yargıya hesap vermesi imkansız hale gelecek. Hepiniz milliyetçisiniz, ben milliyetçi de değilim. Ne Kürt milliyetçisiyim ne de başka bir milliyetçi. Kürdüm, anavatanım Kürdistan’dır defalarca huzurunuzda söyledim. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Bütün bu kimliklerimle de barışığım. Milliyetçi de değilim ben. Öyle benim milletim, ırkım başkasından üstündür veya bir Kürt Jüpiter’e bedeldir filan da demiyorum ben. Ama siz milliyetçisiniz. Peki, milletini sevmek bu mudur? Allah billâh aşkına milletini sevmek bu mudur? Ama siz yanlış yaptınız, zarar verdiniz Türkiye’ye. Bütün bunları sanki üçünüz yaptınız gibi de söylemiyorum. Siz yargısal faaliyetlerinizle buna katkı sundunuz.

Adalet mülkün temeli olmaktan çıktı, mülk de devlet de kalmadı, yürütme her şeye el koydu

Elbette ki, baş sorumlusu siyasetçilerdir ama yargıdan beklentimiz şuydu: Ben de siyasetçiyim, onlar da siyasetçi, siz tarafsız kalın. Çünkü siz taraflı olursanız, tuz kokar. Şu arkanızda yazılı olan büst yıkılır. Adalet mülkün temeli olmaktan çıkarsa, ortada mülk kalmaz. Bakın kalmadı, şu anda devlet yok. Kurumlar işlemiyor, bürokrasi çöktü. Bir kaymakam bile tek başına karar alamaz hale geldi. Rektörler, valiler, bakanlar, bakan yardımcıları, müsteşarlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi, başkanından milletvekiline karar alamıyor. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi karar alamıyor. Çünkü yürütme her şeye el koydu. Ortada devlet diye bir şey kalmadı. İyi kötü işleyen bir demokrasimiz vardı. Mücadele yürütüyorduk, daha iyi daha güzel olsun diye fikirlerimizi ortaya koyuyorduk.  Peki, biz siyasetçiler olarak bozulursak, biz siyasetçiler olarak kokarsak tabiri caizse tuz kimdir? Tuz sizsiniz.

Defalarca yapmayın dedim. Milliyetçi olun, MHP’li olun, AKP’li olun saygı duyarım. Tabii ki, bir siyasi kimliğiniz olacak, insansınız. Gidip oy verirsiniz, siyasi düşüncelerinizi aile içinde veya mesleki durumunuzu zora sokmayacak şekilde açıklarsınız, sıkıntı değil bu. MHP’li olsanız ben bundan gocunmam ama adaletli olun. Ya bir MHP’li, AKP’li, milliyetçi adaletli olamaz mı? Olur, olmalı. Milletini sevmekle olur bence. Vatanını sevmekle olur. Ben ülkemde adaletsizlik yaparsam, ülkem zarar görür, milletim zarar görür. Bu kadar basit. Bunu sizden istedim. Aynı fikirde değiliz, aynı siyasi görüşte değiliz ama aynı ülkenin evlatlarıyız. Düşman gibi bakmayın bize dedik. Defalarca anlatmaya çalıştım.

Davamda göstereceğiniz adil bir tutumla Türkiye’de yargı adına umudu koruyabilirdiniz ama bunu yapmadınız

Dedim ki; benim, partim HDP’nin görüşleri sizi rahatsız ediyor, bazı söylemlerimiz sizi irite ediyor, tepki duyuyorsunuz. Bazen nefret ediyorsunuz. Olabilir ama biz, bu ülkenin evlatlarıyız. Bu da bizim fikirlerimiz. Birbirimizi bir şekilde ikna edeceğiz. Birlikte mücadele etmenin yolunu bulacağız, barışı sağlayacağız. Ama siz hakemsiniz, hakimsiniz, taraf olmayın. Taraf olursanız sonu kötüye gider. Bakın, siyaset kirlenmiş zaten, siz bari temiz kalın. Bunu sizden istemiştim. Rica ettim, defalarca. Bakın ben tahliye talep etmiyorum dedim defalarca. Ama öyle bir adaletli davranın ki, ben Selahattin Demirtaş olarak kamuoyuna şu mesajları vereyim. Diyeyim ki, “Evet yargı çöktü, sistem dağıldı diyorsunuz ama beni yargılayan bir mahkeme var, ilk günden beri adil davranıyor. En küçük bir tarafgirlik hissetmedim. Benim haklarımı koruyor. Siyasi baskılara göğüs geriyor. Siyasi talimatlara kulaklarını tıkıyor. Tayyip Erdoğan’ın ‘Biz bu teröristin haklarını korumayız’ demesine rağmen, ara kararlarında haklarımı koruyarak, cevabını veriyor. Adaletten yana olduğunu gösteriyor”. İşte bunları diyebilseydim ne güzel olurdu. Üç kişi. Bir, iki, üç hakim bunu yapsaydı, benim nezdimde Türkiye’de yargı adına bir umudu korumuş olurdunuz.

Ankara Adliyesi’nde ne döndüğünü, neyin ne olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz

Ben de gece gündüz bunu gururla, övünçle her yerde söylerdim. Durun derdim, o kadar da değil, halen hakimler var Ankara’da. Üç kişi, önemli değil, bir kişi de olsa yeter. Tuz kokmamış kardeşim. Ancak şu aşamada bunu diyemiyorum. Şu an anca sizin buraya kadar getirdiğiniz kumpası bayrak yarışı gibi devraldık, aynı dalgaya şimdi önümüzdeki ay onlarla başlayacağız. Muhtemelen görüşüyorsunuz zaten. Hakimler kendi aralarında muhtemelen konuşuyor, görüşüyor. Neyin ne olduğundan zaten haberiniz var. O iddianameyi bile istememişsiniz. Orada ne var, mahkememizle bağlantılı mı, ne oluyor? Yani ara kararlar bazen isteyebilir, o istemiş sizden, siz istememişsiniz. Bir de şu husus ne olacak, benim dosyamdaki iddialarla oradakiler aynı mı, bağlantılı mı, değil mi, çok iyi biliyorsunuz. Neyin ne olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Biz aptal değiliz. Geri zekalı yerine konulmaya da asla tahammül göstermeyiz. Siz neyin ne olduğunu benden daha iyi biliyorsunuz, Ankara Adliyesi’nde ne dönüyor? Benden daha iyi biliyorsunuz. Ama biz de biliyoruz bazı şeyleri. Emin olun, biliyoruz. Delillerimizi topluyoruz, biriktiriyoruz, sabırlıyız. Kim, kiminle, nerede, ne görüştü, ne konuştu, daha önce de söyledik.

Siyasi iktidarlar uğruna bürokrasinin, hele yargı bürokrasisinin bu şekilde kendisini feda etmesi doğru değil

Bu kadar yargılama yaptınız, bu kadar delil dosyası incelediniz. İşte savcı da orada, sizler artık deneyimli hakimlersiniz. Büyük darbe dosyalarının yargılamalarını yapıp karara bağladınız. Hiç mi tanımadınız bu devleti? Hiç mi tanımadınız? Devletin kendi içini oyanların bir gün sigaya çekileceğini, bu devletin bunu affetmeyeceğini hiç mi düşünmediniz? Neden düşünmüyorsunuz? Yani 4 yıldır konuşa konuşa aramızda, tabir-i caizse biraz empati-sempati de oluştu. Kişi olarak da ben sizi korumaya çalıştım defalarca, dedim ki “Yapmayın bakın, devlet benim kara kaşım kara gözüm için değil, kendisi için bunun hesabını sorar, soracak. Hepsini yargı önüne çıkaracak. Sen vakti zamanında devlet adına o kürsüde otururken bunu nasıl yaptın diye soracak. Kimin için yaptın diyecek. Çağırdığı herkes diyecek ki bana filankes söyledi, öbürü diyecek ki bana filankes söyledi.” Şu anda bile bunlar var, anlatmaya çalışıyorum size anlayın diye. Şu anda bile bunlar var. Devlette devamlılık esastır, hükümetlerde değil. Devlet kendi bilgisini toplar, istihbaratını yapar, hazırlığını yapar. Siyasi iktidar değişir, hemen dosyalar açılır, kim kiminle nerede görüştü, ne yaptı, ne konuştu, talimatlar nasıl geldi nasıl gitti… Yapmayın. Siyasi iktidarlar uğruna bürokrasinin, hele yargı bürokrasisinin bu şekilde kendisini feda etmesi doğru değil. Devletiniz için feda edin, milletiniz için edin, saygı duyarım. İnsan için kendinizi feda edin, saygı duyarım. Ama bir siyasi parti, bir siyasi iktidar için yapmayın. Değişiyor çünkü kesin değişecek. Bu seçim, olmadı bir sonraki seçimde, ama %99 bu seçimde değişecek.

Gün gelecek milliyetçi partinin genel başkan yardımcıları Ankara Adliyesi’nde cirit atamayacak

E ne olacak? TBMM’de araştırma komisyonu kurulacak. Bütün bu yargısal süreçler orada, soruşturma araştırma komisyonunda araştırılacak. Çağrılacaksınız Meclis’e. Ant içiyorum ki çağrılacaksınız. Çünkü avukatlarım suç duyurusunu hazırlıyor TBMM’ne meclis grubumuz sunuyor. Bu dönem sunuyor, belki muhalefetin gücü yetmiyor ama bir sonraki parlamentoda olan muhalefetin gücü yetecek. Size sorulacak: “Şu dosyada şöyle, şu gün şöyle bir ara karar vermişsiniz. Sonra hakkınızda ihlal kararı verilecek. Seçimlere müdahale anlamına gelecek tutuklama kararları, devam kararları vermişsiniz. Devam kararında sanığın cumhurbaşkanı adayı olduğuna atıf bile yapmamışsınız”. Bunları niye söylüyorum, sizi tehdit etmek için değil, bakın tüm samimiyetimle, beni tanıdınız artık, korumak için söylüyorum. Ben zaten tutukluyum, sizden de tutuklu değilim. Yapmayın. Meclis bunun hesabını soracak. Cevap vermek zorunda kalacaksınız. Siz cevap vermezseniz başka biri cevap verecek. Başkaları çağıracak sizi. HSK, yeni oluşacak HSK’da milliyetçi partinin genel başkanının avukatı olmayacak. Milliyetçi partinin genel başkan yardımcıları, hukukçu genel başkan yardımcıları Ankara Adliyesi’nde cirit atamayacak. Avukatları gelip oda oda dolaşamayacak. Bağımsız, tarafsız bir HSK olacak. Adalet Bakanlığı müfettişleri olacak. Bunlar soruşturulacak. Çünkü bunlar basit hak ihlalleri değil. Daha önce de belirttim, AİHM, örneğin 10. maddeyle ilgili bir ihlal verildi, ki bu ifade özgürlüğü ihlalidir. Burada şunu tartışabilirsiniz. Diyebilirsiniz ki, hakim mevcut yasa ve sözleşme hükmü ile vakayı karşılaştırırken yanlış yorum yaptı. Yani dedi ki bence bu ifade özgürlüğü değil, bu hakimin yorumu, takdir hakkı. Hakim yanlış takdirde de bulunabilir. O da bir insan sonuçta. Ama bu suç işlediği anlamına gelmez tabii ki. Ama 18. maddeyi ihlal etti. Bir yorum hatasından bahsetmiyoruz. Kaç kez siyasi tutuklamadan söz ediyoruz. Yani size burayı yanlış yorumladınız demiyor. Bilerek, isteyerek, kasten yapılabilecek bir ihlalden söz ediyor. Bir yanlışlık sonucu ortaya çıkmaz 18. madde ihlali. Aleni bir şekilde diyor ki siz, Türkiye’deki çoğulcu demokratik düzeni değiştirecek şekilde siyasete müdahale ettiniz.

Söz veriyorum, hukuk önünde bana ve arkadaşlarıma yapılan her şeyin hesabını soracağım

Bu karar çıkmasın diye size defalarca size burada anlattım. Yine beni bırakmayın, ama dikkatli olun. Bak, böyle böyle şeyler olacak. Anlattım size. Biraz vicdanınız varsa bu konuda benim hakkımı verirsiniz. Dersiniz ki “Vallahi Demirtaş bize anlattı” Sizinle kişisel husumetim yok, düşmanlığım yok. Çoluğunuz çocuğunuz var, mesleğiniz var, işiniz var. Hepsine saygı duyarak söyledim. Ben de hukukçuyum, siyasetçiyim. Hukukçuyum, sizinle meslektaş sayılırım. Çünkü aramızdaki bir problem değil bu. Bizimle siyasetçiler arasında bir problem, ama yok, siz ille de “Biz taraf olacağız” diyorsunuz. E olun, tamam. Ant olsun, söz veriyorum, yargı önünde, hukuk önünde bana yapılan her şeyin hesabını soracağım. TBMM’de, komisyonlarda, HSYK’da, soruşturmalarda, Adalet Bakanlığı’nda açılacak müfettiş soruşturmalarında ilk gözaltına alındığım andan bu yargısal faaliyetlerim bitene kadar benim kararlarımın altında hakeza Figen Yüksekdağ, hakeza İdris Baluken’in ve diğer arkadaşlarımın hukuksuz kararlarının altında kimin imzası varsa bu dünyada da davacıyım, öbür dünyada da. Hakkımı helal etmiyorum. Halk adına, millet adına hakkımı helal etmiyorum. Çok kötü sonuçlar doğurmasına yol açtınız, şu insanlar adına hakkımı helal etmiyorum, şu insanlar adına. Çocukları aç kaç yurttaş kendini yaktı, bu durum adına hakkımı helal etmiyorum. Bakın, siz de takip etmişsinizdir, ben gazeteden okudum. “Yargıyı karıştıran mektup” diye siz hakimlerin kendi arasında bir kapalı yazışma durumu varmış, yani sadece hakimlerin görebileceği bir durum bu, kendi aralarında bir kapalı yazışma grubu varmış, kendi aralarında paylaşımlar yapıyorlar. Oraya bir hakim bir mektup atmış, ben bunu Karar Gazetesi’nin bir yıl önceki bir nüshasında gördüm, kestim, size okumak açısından sakladım. Doğrudan benim savunmama bakan insan hakları mahkemesinin kararıyla da bağlantılı olduğu için tutanaklara geçsin istiyorum, bakın ne diyor meslektaşımız, belki de sizlerden biri, ismi belli değil, ne diyor bakın:

Bu ülkede yargı kadar içeriden birbirine düşürülmüş bir başka kurul var mı acaba?

“20 küsur yıllık meslek hayatımda hiç bu kadar umutsuz olmamıştım. Nice HSYK’lar, nice bakanlar, nice iktidarlar gördüm. Ancak yargının üzerinde bu kadar ağır bir yük ve bu kadar yoğun kara bulutlar görmemiştim. Zaten ayakta zor durmaya çalışan ve yamalı bohça gibi dikiş tutmayan bir teşkilatımız vardı. Ancak geldiğimiz noktada o günler bize hayal oldu.

Son yıllarda artık vidaları tamamen gevşemiş, sindirim sistemi bozulmuş bir adalet mekanizmasının türbedarı haline geldik. Ne yapacağımızı bilemiyoruz; susmak, kaçmak, düzene uymak, üç maymunu ya da dört maymunu oynamak, isyan bayrağını çekmek vs. Ayrılmak çare olsa bir günde ayrılırız. Feleğin cilvesine bak ki ya kırk katır ya kırk satır isteniyor bizden. Ne ayrılırken rahat ediyoruz meslekte ne de görev yaparken. Adaletin derdi ile dertlenen bir hâkimsen geçmiş olsun. Ya itaat ya ya ölüm. Ya çocuklarınla veya çocuklarından uzağa sürgün. Merak ediyorum bu ülkede yargı kadar içeriden birbirine düşürülmüş bir başka kurul var mı acaba? Bazen diyorum ki Rusya’da veya bir Afrika ülkesinde hâkim olsaydım acaba bu kadar umutsuzluk çeker miydim? Son dönemde mesleğe alınanlar ise ayrı bir sosyolojik vaka. Vali ile tanışırken ‘sayın valim ben A Partisinin B İlçe Başkanı Hâkim bilmem kim’ şeklinde tanıtarak aslında mesleğe ihanet ettiğinin farkına bile varmayan bir güruha teslim olmuş durumdayız.

Kendi içinde savrulan dışarıdan dost durarak meslektaşını gammazlayan ve makam elde etmek için taklalar atan hâkim, savcılar için şimdi söyleyecek bir sözümüz yok. Önceden trafik kontrollerinde mesleki kimliği görünce saygısını açıkça gösteren kolluk görevlileri artık GBT taraması yapmaya kalkıyor ise artık terk-i diyar etmenin vakti gelmiş demektir. Bu teşkilata yapılan en büyük kötülük ise toplumun, kurumların ve devletin gözünde yozlaştırılan onur ve itibarıdır. Zira olması gereken saygın bakış açısının eski haline gelmesine bizim ömrümüz artık vefa etmez. 20 yıllık bir hâkimim, çok trajik, çok çok üzücü. Eminim siz de üzülürsünüz, durum bu.”

Behramoğlu’nun yazısı: Vicdanınız sızlamıyor mu, aklınız sizi rahatsız etmiyor mu?

Yargıdaki duruma dair bir başka yazı vardı. Siyasi yargılamalarla doğrudan bağlantılı olduğu için onu da okumak istiyorum. 29 Nisan 2020 Cumhuriyet Gazetesi’nden Ataol Behramoğlu’nun “kötülük” başlıklı uzun bir yazısı var ama onun yargı ile ilgili üç paragraf var onu okuyacağım:

“Kötülüğe alet olan hukukçuya, savcıya, yargıca, yine açıkça ve somut olarak soruyorum: Caniler serbest bırakılırken aydınları içeride tutan kararları imzaladığınız elleriniz titremiyor mu, vicdanınız sızlamıyor mu, aklınız sizi rahatsız etmiyor mu? Kötülüğün de bir ölçüsü, bir derecesi vardır, bu kadarı fazla diye düşündüğünüz olmuyor mu? Kendinizi nasıl aldatıyor, vicdanınızı nasıl susturuyorsunuz? Yoksa sadece insanda değil hayvan dünyasında bile belli ölçülerde bulunan akıl, vicdan, adalet ölçülerinden tümüyle yoksun musunuz?” diye Ataol Behramoğlu isyan ediyor artık. Bu da ülkemizin değerli şairlerinden, aydınlarından.

Ben sizden tahliye istemiyorum çünkü…

Şimdi neden istemiyorum biliyor musunuz? “Hapisten çıktı, dehşet saçtı” o günlerde bunlar oluyordu. Sizlerin ısrarla bizi içeride tuttuğunuz dönemlerde İnfaz Yasasında değişiklik yapıldı, örtülü af çıkarıldı; katil, tecavüzcü, mafya, aşağılık suçlar işlemiş ne kadar güruh varsa dışarı salındı. Ne yapmış çıkar çıkmaz? Bunun gibi yüzlercesi yaşandı, burada okumayacağım, bir tane okuyorum. Cinayet, kasten yaralama, tehdit, hakaret, ruhsatsız silah taşıma suçlarından sabıkalı olduğu anlaşılan kişi tahliye olur olmaz eşini ve annesini öldürdü. Bunları dışarı bıraktınız. O yüzden ben sizden tahliye istemiyorum. Diyorum ki onları da bırakıyorsunuz bizi niye bırakacaksınız ki? Neden isyan ediyor o hakim de Ataol Behramoğlu biliyor musunuz? Müebbet hapis alan iki mahkûm tahliye edildi. Skandallar bitmiyor, işte Adana Ceyhan’dan son örnek: İsmail ve Murat Yetik, üç yıl önce 72 yaşındaki Kudret Yener’i boğazını keserek öldürdü ve altınlarını çaldı. Ceyhan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamada ağırlaştırılmış müebbet aldılar. Mahkeme iyi halden cezalarını müebbete indirdi sonra da tahliye etti. Tutuklulukları üç yıl. Dedi ki bunlar mağdur olur, uzun tutukluluk olur, üç yıl. 72 yaşındaki kadının boğazını kesip altınlarını çalan 2 kişi. Tuz koktu derken bunları anlatmaya çalışıyorum.

Adalet Bakanı karar verin, kimseye bakmayın diyor; MHP’liler savcı tehdit ediyor

Peki, ben mi kokuttum bu tuzu? Yok, işte tuzu kokutan bir tane rahmetli. Türkiye’de hâkimleri arayan ilk siyasetçi ben değilim. Rahmetli Burhan Kuzu. Tuzu kokutanlar, Saray’daki Tayyip Erdoğan’ın hukuk işleri bilmem ne sorumlusu başkanı: Türkiye’de hâkimi arayan ilk siyasetçi ben değilim ki diyor, kendisini böyle savundu bu adam. Yani diyor ki, “Bu suçu herkes işliyor, niye benim üstüme geliyorsunuz” haklıydı ayrıca. Niye Burhan Kuzu’nun üstüne bu kadar gidildi ki, Zindaşti meselesinden dolayı ortaya çıkmıştı. Hâkim, savcıyı aramayan siyasetçi mi var? AKP, MHP ilçe başkanı dahi artık ilçedeki hâkimi, savcıyı telefonla arıyor, ziyaret ediyor, dosya kovalıyor. Hâkim, savcı çekiniyor, çünkü güvencesi yok. İnsan Hakları reform belgeleri açıklanıyor, Adalet Bakanı size sesleniyor. “Siz karar verin adalet doğrultusunda kimin ne dediğine bakmayın” diye çırpınıyor Adalet Bakanı. Muhtemelen iyi niyetinden bir şeyler yapmaya çalışıyor. Fakat milliyetçi bir partinin milletvekili çıkıp Ankara Başsavcı Yardımcısını alenen tehdit ediyor, Selçuk Özdağ’ın dövüldüğü vakada. Başsavcı Yardımcısını sosyal medyadan aleni tehdit ettiler, kimsenin gıkı çıkmadı. Ama huzurunuzda yaptığım bir savunmadan dolayı Ankara Başsavcısı hakkımda dava açtı, şimdi iki hafta sonra duruşması var, karar çıkacak. Ne demişim: “Yargının önünde hesap vereceksiniz”. “Teröre hedef gösterme”ymiş falan ben yargılanıyorum. Durum bu. Bu iyi bir durum değil.

12 yaşında katledilen Helin’in dayısı yok, Burhan Kuzusu yok, hakkını gözeten yargıç yok

Bakın katiller, tecavüzcüler tahliye edilirken, Diyarbakır’da zırhlı araçtan açılan ateş sonucu ölen 12 yaşındaki Helin’in davasında polis hala dinlenemedi, SEGBİS’e dahi çıkmadı. Tutuksuz çünkü zaten 5 yılla yargılandı. Helin Türk, Diyarbakırlı bir Kürt kızı ve 12 yaşında, arkasında bir hâkim, savcı yok, Burhan Kuzu yok, dayısı yok, babası yok, onun hakkını gözetecek bir yargıç yok. Çünkü Genel Başkanınız diyor ki, “Terörist Demirtaş’ın hakkını koruyacak değiliz.” “Terörist Demirtaş” dediği Helin’dir. Terörist dediği kişi ben değilim çünkü biliyor ki biz milyonlarca kişinin iradesini temsil ediyoruz. O böyle deyince, Helin’in hâkimi yargılama yapmıyor. 6 yıldır polisin ifadesi alınmamış. Çok üzücü şeyler.

Bütün bunları düzelteceğiz, ülke düze çıkacak

Ama tüm bunları düzelteceğiz. Bu bir siyasi, hukuki mücadeledir, ülke düze çıkacaktır. Buna katkı sunar mısınız? İsterim, çok iyi olur. Nasıl katkı sunarsınız? AİHM kararlarını uzun uzun avukatlarım size izah etsinler, çünkü avukatlarımın bir kısmı da Strazburg’da savunma yaptılar, onlar size izah edeceklerdir.

Ben duruşma tarihimi bilmiyorum Bahçeli biliyor ve size onun üzerinden fırça atıyor

Ülkenin koalisyon partisinin genel başkanı Bahçeli, doğrudan mahkemenizi hedef alarak dedi ki “Demirtaş duruşması niye 16 Mart’a ertelenmiş”. AİHM kararı çıkmadan hemen önce. Duydular AİHM kararını, muhtemelen AİHM’deki Türk yargıç karar daha çıkmadan Türkiye’ye sızdırdı. Daha AİHM kararını açıklamadan Erdoğan ve Bahçeli bana saldırmaya başladılar. Size de fırça attılar o sırada. Dediler ki Demirtaş’ın duruşması niye ta 16 Mart’a ertelendi. Bir an önce karar verin bitirin. Ben bilmiyorum duruşma günümü ya! Ben bilmiyorum Bahçeli biliyor ve size kızıyor. Niye o kadar uzun taluk attınız, bir an önce bitirin diyor. 2021 son diyor, size süre veriyor. 2021’de bu terör dosyaları bitecek diyor.

“Ağır hak ihlallerine sebep olduk” deyip yargılamadan çekilin

İşte size düzeltebilirsiniz derken şunu demek istiyorum. Birkaç seçenek var önünüzde. Bunları aynı zamanda talep olarak da ifade edeceğim için şu anda talep sıralaması değil hatırlatma açısından söylüyorum. 1) Özel bir karar çıkarırsınız dersiniz ki mahkememiz yürüttüğü yargısal faaliyet nedeniyle ağır hak ihlallerine yol açmıştır. Siyasi saiklerle hareket ettiği AİHM kararıyla tespit edilmiş ve kesinleşmiştir. Bu saatten sonra biz bağımsız ve tarafsız yargılama yapamayız. Bizim açımızdan dosya siyasileşmiştir. AİHM kararı öncesi ve sonrasında siyasetçilerin müdahale anlamına gelen açıklamaları mahkememizi baskı altına almak anlamına gelen açıklamalar da üstüne eklenince yargılama yapmamızı imkansız hale gelmiştir. Dolayısıyla yargılamadan çekiliyoruz. Selahattin Demirtaş’ı bugüne kadar adil yargılayamadık. Bundan sonra da adil yargılama şansımız yoktur diyerek Türkiye’ye hukukun üstünlüğü konusunda hiç olmazsa bundan sonrası için nefes aldırır şans tanırsanız, kendinize de en azından bu süre zarfında işlediğiniz hak ihlalleri konusunda düzeltme konusunda bir şans vermiş olursunuz.

“Bu koşullarda yargılama yapamayız” deyip yargılamayı 2023 sonrasına erteleyin

Yok, bunları yapmazsınız; olduğu gibi, hiçbir şey olmamış gibi bu kadar konuşma bu kadar mahkeme kararı, Anayasa hükmü, siyasi parti genel başkanlarının mahkemenize açık müdahaleleri, alttan gelen müdahaleleri, adam göndermeleri, Ankara Adliyesinde kurulan Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve şimdi yeni kurulan Kobanî dosyası masasını, arada gel-gitmeleri… Tüm bunlar olmamış gibi, bunların belgesi yokmuş gibi, olmayacak gibi zannederek devam edip biz de bunlar hiç olmamış ve bugüne kadar bu bahsettiğimiz gibi hiçbir şey değişmemiş gibi savunma yaparız diye düşünüyorsanız yanılırsınız. Birinci ara kararı alamıyorsanız, şu ikinci ara kararı almalısınız. Demelisiniz ki, “Bugünkü siyasi atmosferde bu yargılamayı tarafsız, bağımsız sürdürme şansımız yok. Heyetimiz bu konuda irade gösteriyor ama bu atmosfer ve imkan yok. Dolayısıyla biz bu yargılamayı durduruyoruz. Ne zamana kadar seçimlere kadar. Seçimlerden sonra ancak tarafsız ve bağımsız yargılama yapabiliriz. Hukukun üstünlüğü yeniden tesis edilince, yargıçlar olarak bizim güvencemiz sağlanınca ancak o zaman Selahattin Demirtaş’ı yargılayabiliriz. Bu koşullarda yargılamamız mümkün değil biz davadan da çekilmiyoruz, Demirtaş’ın haklarını korumak mahkememizin sorumluluğundadır. Yargılamayı durduruyor, Temmuz 2023’e duruşma günü veriyoruz. Yani seçimden bir ay sonra”.

Bu da bir seçenek, bakın dünya tarihine geçersiniz. İddia ediyorum hakkınız da tezler hazırlanır. Türkiye’de 3 yargıç adaletin yeniden tesisi konusunda ve kendi ülkelerinde yargı bağımsızlığının sağlanması konusunda her şeyi göze alarak mücadele etti derler. Şimdiye kadar başka bir şeyle tarihe geçtiniz, tez konusu oldunuz, o ayrı. Hukuk fakültelerinde anlatılacaktır, Demirtaş Türkiye kararında, Büyük Daire kararında ne dediler. İsminiz geçmeyecek ama sizin faaliyetleriniz tarihe geçti. Ben istiyorum ki olumlu anlamda tarihe geçin.

Adil karar verirseniz kim bilir belki ileride Adalet Bakanı olursunuz

Hadi bu kararı da vermediniz, şunu diyebilirsiniz: “Demirtaş hakkında verilen tutukluluk kararı bizim verdiğimiz tutuklama kararının devamıdır. AİHM Büyük Daire de bunu söylüyor zaten. Dolayısıyla biz Selahattin Demirtaş’ı o dosyadan tahliye olmadan savunmasını almayacağız. Çünkü sağlık sorunları nedeniyle yargılama salonuna gelemiyor, cezaevindeki karantina nedeniyle yanında avukatı olamıyor. Avukatlarıyla kapalı görüş yapma zorunluluğu nedeniyle sağlıklı bir avukat görüşü bir yıldır gerçekleştirilemiyor. Bunun ne zaman olacağı belli değil. Demirtaş haksız bir şekilde tutukludur, derhal serbest bırakılması gerekirken bırakılmamış. Mahkememiz AİHM kararını tanımış ama tahliye kararını uygulaması gereken mahkeme bunu uygulamadığı için bu durum bizim yargılamamızı da olumsuz etkilemiştir. Dosyamızın sanığı Demirtaş tahliye olana kadar, yargılamayı durduruyoruz. Neden çünkü biz Recep Tayyip Erdoğan’ın meydanlardan seslendiği gibi düşünmüyoruz. Bize göre Demirtaş terörist değil masumiyet karinesi gereği sadece sanıktır ve onun haklarını korumak bizim görevimizdir” derseniz böylece siyasetin verdiği talimatları ve telkinleri takmadığınızı, tanımadığınızı, bağımsız yargıç olduğunuzu, Allahtan başka kimseden korkunuzun olmadığını gösterirsiniz. Biz de sizi alkışlarız tarihe geçersiniz. Kim bilir belki ileride Adalet Bakanı olursunuz.

Örgüt üyeliği ve yöneticiliği maddesinin iptali için AYM’ye başvurun

Ya da şunu dersiniz: “AİHM kararını inceledik. Bir defa Demirtaş’ın yargılandığı 314’üncü madde yani örgüt üyeliği ve örgüt yöneticiliği maddesi AİHM kararında öngörülemez olarak belirtilmiş. Bu da ülkemize bir sorumluluk yükler. AİHM öngörülemez diyorsa bir yasa maddemize, o yasa maddesinin gözden geçirilmesi lazım”. Bu durumda da iki ara karar alabilirsiniz. 1) TCK 314’üncü maddesinin Anayasaya aykırılığı ve son Demirtaş Türkiye AİHM Büyük Dairesi kararına dayanarak iptali için AYM’ye başvuru yaparsınız. Böylece AİHM kararını dikkate aldığınızı gösterir benimle ilgili de bekletici mesele nedeniyle durma kararı verirsiniz. Aynı başvuruda şunu da yapabilirsiniz. Demirtaş AİHM Türkiye başvuru kararında dokunulmazlıkların da Anayasaya aykırı kaldırıldığı tespit edilmiş. Dolayısıyla bu kişiyi yargılarken meğerse kesinleşmiş AİHM kararına göre yasama dokunulmazlığı vardır. Ki defalarca size bunu belirtmiştim o zaman, Anayasaya aykırı kaldırıldı gönderin AYM’ye diye ama siz göndermediniz. Şunu yapın, deyin ki “Mayıs 2016’da dokunulmazlıkların kaldırılmasına vesile edilen Anayasa Geçici 20’inci Maddesi kanun hükmündedir, olağan bir anayasa değişikliği değildir. Olağan bir dokunulmazlıkların kaldırılması usulü ve yöntemi değildir, AİHM de bunu ihlal olarak tespit etmiştir. Dolayısıyla Anayasanın Geçici 20’inci Maddesinin iptalini talep ediyorum”. Bu da dokunulmazlığımın olduğu ve sizin yargılama faaliyeti yürüttüğünüz o dönem zarfında yapılan bütün işlemlerin tekrarlanmasını gerektirir. Tamamının yok sayılarak tekrarlanmasını gerektirir. Çünkü AİHM, sözleşmenin 46’ncı maddesi gereğince size yargılamada bütün ihlallerin tümden giderilmesi yolunda bir bağlayıcı karar kuruyor. Bunlar yapılmadığı sürece, devam eden hak ihlali ve devam eden bir suç söz konusu olacak. Yani şu anda ihlaller bitmiş değil, ihlalin 5’i de devam ediyor. Tek biri düzeltilmiş değil. Bunların düzeltilmesi için tek bir açıklama ve ara karar alınmış değil.

Mehmet Uçum diye bir adam var Saray’da size talimat yağdırıyor ve siz onun talimatları doğrultusunda işlem yapıyorsunuz: Ben olsam utanırdım

Mehmet Uçum diye benim de milletvekili iken tanıdığım, meslekten tanıdığım hukuk fakültesi mezunu bir arkadaş var Saray’da. O da size bol bol talimat verdi. Özellikle 22’inci Ağır Ceza Mahkemesi Mehmet Uçum’un neredeyse sözlerini alıp ara karara yazdı bire bir. Siz de izlemişsiniz heyet olarak en genç üyeniz dahil olmak üzere. Diyelim ki üye kıdemli hakimdir başkanla birlikte. En genç üye bile Mehmet Uçum’un hukuk bilgisini cebinden çıkarır. Adam Saray’da hukuk işleri bilmem ne başkanı, size talimat yağdırıyor ve siz onun talimatları doğrultusunda, perspektifi doğrultusunda işlem tesis ediyorsunuz. Ben olsam utanırdım. Mehmet Uçum sen kimsin ya! Ne yetkin var ne bu konuda sorumluluğun var, kimsin sen ya! Bir danışmansın ve gece gündüz bize oradan talimat yağdırıyorsun. AİHM kararı bağlayıcı değil, AYM bağlayıcı değil, ikincildir, dördüncüldür öbürü bilmem nedir diyor. Cahilin teki adam ya! Hukuk cahili. Mehmet’i tanıdığım için söylüyorum bizim arkadaşımız aynı zamanda.

Sen kimsin Mehmet Uçum sağa sola talimat yağdırıyorsun

Buradan ona seslenmek istiyorum: Mehmet sen ne zaman hukuk öğrendin de Saray’dan bize talimat yağdırıyorsun! Önce git hukuku öğren. Benim avukatlarım yazdığı makalelerle -ki muhtemelen birazdan sunumunu yapacaklar-  Mehmet Uçum’a hukuk dersi verirler. Dediğim gibi en genç üye ona hukuk dersi verir. Ama siz onun talimatları doğrultusunda hareket ediyorsunuz. Neden, siyasi erk olduğu için. Mehmet şu anda Saray’da yargı üzerinde siyasi gücün kontrolü için var. Mehmet beni gördüğünde önünü iliklerdi. Ben eş genel başkandım o AKP’de milletvekiliydi. Saygıda, hürmetten dolayı, ben de önümü iliklerdim, milletvekiliydi. Birbirimizi öyle selamlardık Meclis’te, uçakta, şurada burada karşılaştığımızda. Defalarca beni odamda ziyaret etmiş Meclis’te. Kişi olarak severiz sayarız o günden beri ama hukukçu kimliği berbattır. Ama siz Saray’ın başdanışmanı size talimat verdi diye gereğini yaptınız. Sadece sizi kastetmiyorum özellikle 22’inci Ağır Ceza. Siz de AİHM’in kararının bağlayıcı olmadığından yola çıkarak muhtemelen kararı dosyaya almadınız bile. Yahu bu karar kiminle ilgili verildi. Ankara İcra Daireleri mi bu kararı verdi.

Siyasi amaçlarınız deşifre oldu bu yargılamadan çekilmeniz gerekiyor

Daha ötesinde siyasi saiklerle hareket ettiğiniz kesinleşmiş, siyasi kimliğiniz deşifre olmuştur. Siyasi amaçlarınız deşifre olmuştur. Bu saatten sonra adil yargılama yapamayacağınız, bağımsız tarafsız hakim ve mahkeme sıfatıyla yargılama yapamayacağınız kesinleştiğinden, mahkemenizin bu hususu gözeterek yargılamadan çekilmesini talep ediyorum. İkinci talebim: Eğer siz çekilmezseniz ortaya çıkan bu yeni mahkeme kararı doğrultusunda reddi hakim talebinde bulunuyorum. Her 3 üyeyi de reddediyorum bağımsız, tarafsız yargılama yapamayacağınız kesinleştiği için.

Ya çekilmeli ya da reddi hakim talebimizi kabul etmelisiniz

Geçen yıldan bu yana verilen iki mahkeme kararı yeni vakadır, bu durumda mahkemeniz hiçbir şey olmamış gibi davranamaz. Ya çekilmeli ya da reddi hakim talebimizi kabul etmelidir. Kabul etmiyorsa da bir üst mahkemeye gönderip buna imkan ve fırsat sunmalıdır. 3’üncü talebim, mahkemeniz adil yargılama yapacağına dair güven içerisinde değil ise, o özgüvene sahip değil ise duruşmanın 2023’e bırakılmasıdır, Türkiye’deki olağanüstü koşulların son bulma ihtimalinin olacağı seçimden sonrasına bırakılmasıdır. Bu süre zarfında mahkemenizin her türlü delili zaten toplamış olduğu gözetilerek ve zaten örgüt üyeliği kadar tutuklulukta infaz süremin geçtiği gözetilerek yargılamanın 2,5 yıl sonrasına bırakılmasıdır. Yani ne kamu vicdanında ne de dosyamızda hiçbir menfi sonuca yol açmayacağı gözetilerek ve de AİHM ve AYM kararları dikkate alınarak seçim sonucuna bırakılmasıdır. Bir diğer talebim. Şu anda savunma hakkımın, avukatlarla temas hakkımın, yanımda avukat bulundurma hakkımın mümkün olmayacağı, ayrıca Anayasa 83/1 sorumsuzluk açısından Meclis’teki konuşmalarımın tamamının çözümünün yapılıp iddianamedeki konuşmalarla karşılaştırılması yapılmadan bana yeni soru sorulamayacağı, bana yeni suçlama yöneltilemeyeceği için hangi konuda savunma yapıp yapmayacağım netleşmeden, hakkımın bu açıdan kabulü ve tespiti gerçekleşmeden savunmalarıma ara verilmesini, mahkemenin bunu karar altına alınmasına karar verilmesini talep ediyorum.

Tabii ki diğer taleplerim kabul edilmezse şunu istiyorum. Dokunulmazlıkların kaldırılması Anayasaya aykırı olduğundan ve Anayasa Geçici 20’nci Maddesinin Mayıs 2016’daki değişikliğinin Anayasaya açıkça aykırılığı AİHM kararında tespit edildiğinden bu maddenin iptali için AYM’ye başvurmanızı, bunu bekletici sorun yaparak da benim davamın durdurulmasını talep ediyorum. Hakeza TCK 314’üncü maddesinin AİHM Büyük Daire kararıyla öngörülemezliğinin kesinleştiği için, TBMM Başkanlığına AİHM kararının ilgili kısmı da eklenerek yasada değişiklik yapılması gerektiğini bunun TBMM’ye bir sorumluluk yüklediğini bildirmenizi, aynı maddenin iptali için AYM’ye başvurmanızı, gerekçe olarak da AİHM’in ihlal kararını göstermenizi, bu süre zarfında da davanızda durma kararı vererek bekletici meseleyi dikkate almanızı talep ediyorum.

Taleplerimi kabul etmezseniz de gidin bari seçim çalışmanızı dışarıda yürütün, siz de biz de uğraşmayalım

Son haliyle “Hayır biz bunların hiçbirini yapmıyoruz, umursamıyoruz, sen konuşuyorsun ama biz siyasi motivasyon açısından oldukça rahatız, kilitlenmiş durumdayız seçime, biz de 2023 seçimine hazırlanıyoruz” diyorsanız da size bir öneride bulunayım: Dosyadan kurtulun veya 22’nci Ceza Mahkemesindeki dosyayı isteyin birleştirin buradan daha güçlü bir seçim atmosferini birlikte yaratalım. Dolayısıyla 22’nci Ağır Ceza Mahkemesindeki dosyamın tetkik edilerek mahkemenizde birleştirilmesine karar verin. Eğer bunların hiçbirini yapmayacaksanız;  yasayı, Anayasayı, AİHM’i, savunma hakkını, hukuku tanımayacaksanız, hiçbir talebimizi dikkate almadan ve AİHM kararını da emredici hükümdeki o ihlalleri gidermeme yönünde devam edecekseniz, savcı bir kol mesafesi yakınınızda dosyayı savcılığa gönderin, mütalaayı çıkarın akşama kadar da dosyayı bitirelim. Ne siz bizi uğraştırın ne biz sizi. Çünkü sizin de işiniz var bizim de.

Seçime kaldı en fazla 2,5 yıl, kapı kapı dolaşın oy toplayın, çünkü AKP kaybederse vallahi ülke düze çıkacak ama bazıları hukuk önünde hesap verecek. Gidin bari seçim çalışmasını dışarıda yürütün, siz de biz de uğraşmayalım. Biz de seçim çalışmasını cezaevinden de dışarıdan da zaten yapacağız. Halkın iradesini, adaleti yeniden tesis etmek için sandıktan güçlü bir irade çıkarmaya çalışacağız. Siz ne karar verirseniz verin sonuç böyle olacak. Bu iş seçimle düzelecek, halkın iradesi milli irade sandıkta bu işi düzeltecek. Eğer dosyayı bitirmek istiyorsanız, bizim için mesele bitmiştir. “Sen savunma yapsan da umurumuzda değil, delil toplasak da umurumuzda değil, AİHM, AYM kararları da umurumuzda değil” diyorsanız bunları ara kararlara yazarak söyleyin. Mütalaayı verin akşama kadar dosyayı bitirelim. Ben de avukatlarım da hiç umursamayız. Dediğim gibi 142 yıl olarak mı hesaplanmıştı? 141 yıl verirseniz hatırım kalır. Takdir sizindir. Ben ahlaken, vicdanen tüm iyi niyetimle sandıkta çıkan bu ülkenin bir evladı olarak size empati yaparak anlatmaya çalıştım. Hakikatim bu, duygum bu, düşüncem budur.

Paylaşın

“8 Mart’ın resmi tatil olması” kanun teklifi TBMM’ye sunuldu

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün resmi tatil günü ilan edilmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) kanun teklifi sundu.

HDP’li Güzel, aynı zamanda pandemide kadın emeği ve kreş hakkına ilişkin Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’a da soru önergesi sundu.

Pandemi sürecinde kadın işsizliğinin arttığına dikkat çekilen önergede, DİSK Araştırma Merkezi’nin (DİSK-AR) yayınladığı son rapora göre kadın işgücünün son bir yılda 867 bin kişi azalarak 10 milyon 596 bine gerilediğinin altı çizilen önergede, kadın iş gücünün son bir yılda yüzde 8,2 azaldığı kaydedildi.

HDP’li Güzel, Bakan Selçuk’un cevaplaması istemiyle şu soruları yöneltti:

– DİSK-AR’ın açıkladığı verilere ve kamu işyerlerinde örgütlü konfederasyon KESK’in açıklamalarına göre artan kadın işsizliği ve yoksulluğuna dair Bakanlık olarak yürütmekte olduğunuz bir çalışma var mıdır? Kadın işsizliğini azaltmak ve istihdamını arttırmak için hangi politikalar yürütülmektedir?

– Kadınların iş yaşamına ve toplumsal yaşama eşit biçimde katılımını sağlamak adına işgücü piyasalarındaki cinsiyetçi uygulamalara son verilip, sendikal haklar ile sağlık ve sosyal güvenlik hakkının güvence altına alınması, bakım emeğinin kamusal, kurumsal hizmetler olarak sunulması için yürütmekte olduğunuz çalışmalar nelerdir?

– Kamu kurum ve kuruluşlarında kadın istihdam ve yönetici oranı nedir? Bu oranın kurumlara göre dağılımı nedir?

– Pandemiyle birlikte yaygınlaştırılan esnek çalışma biçimlerinin uygulandığı sektörler hangileridir?

– Türkiye’de 0-4 yaş aralığı için hizmet veren kreş sayısı kaçtır? Bunların ne kadarı kamu kesiminde ne kadarı özel sektördedir?

– Pandemide yaygınlaştırılan evden, esnek çalışma biçimiyle kadınlar için artan bakım emeği ve iş yüküne karşı ne gibi önlemler alınmıştır?

– Pandemi ile birlikte yaygınlaştırılan esnek çalışma biçimiyle, kadınların sosyal, ekonomik ve özlük haklarının korunmasına dair ne gibi tedbirler alınmış ve uygulanmıştır?

– Pandemi ile yaygınlaştırılan esnek, yarı zamanlı çalışma biçiminin kadın emeği sömürüsünü derinleştirdiğine dair tepkiler bu denli yükselmişken, kadınların tam zamanlı ve güvenceli işlerle işgücüne katılımını sağlamak için gerekli adımlar atılacak mıdır?

Paylaşın

Emeklilerin sorunları TBMM’ye taşındı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Tulay Hatimoğulları, emeklilerin durumunu önceki gün TBMM oturumunda gündeme getirdi ve iletilen sorulara bakandan yanıt istedi.

Sendika kurma hakları davalar yoluyla ellerinden alınmak istenen Tüm Emekliler Sendikasının gündeme getirdiği sorunu ve güncel süreçte de yaşanmakta olan emeklilerin sorun ve taleplerini Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’a şu sorularla soruldu.

Aşağıdaki sorularımın, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk tarafından Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğü ’nün 96 ile 99. maddeleri gereğince yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Tüm Emekliler Sendikası’nın 13 Kasım 2020 tarihinde yayınladığı açıklamada; emekliler için uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan sendika kurma hakkının mahkemeler vasıtasıyla ellerinden alınmaya çalışıldığını, uluslararası sözleşmelere uygun iç hukukta düzenlemeler yapılması gerekirken, emeklilerin 25 yıllık sendikal geçmişinin ve kazanımlarının yok sayılmaya çalışıldığı ifade edilmiştir.

2021 Bütçesinin de değerlendirildiği açıklamada; “Türkiye’de 8 milyon emekli asgari ücretin altında ücret almaktadır. Hazine katkısı ile aylık ödemeler 1500 TL’ye çekilmiş olsa da zamlar gerçek ücretlerine yapılmakta gerçek ücretleri hazine katkılı düzeye gelinceye kadar aldıkları aylık sabit kalmaktadır. Bu uygulama emeklileri açlığa mahkum etmenin başka bir yoludur. 2021 yılı için emeklilere reva görülen zam oranı 3+3 ve enflasyon farkıdır. Zam oranlarının vicdansızlığı ve komikliği bir tarafa, enflasyon oranlarının siyasi iktidarın işine geldiği gibi hesaplanıp açıklandığını bilinmektedir. Dolayısıyla 2021 bütçesi emekliler açısından sefalet ve yoksulluk demektir.” ifadeleri yer almıştır.

Bu bütçe teklifinde emeklilerin sağlık haklarını iyileştirici bir politikanın varlığından bahsetmek mümkün değildir. İçinden geçtiğimiz pandemi koşulları nedeni ile emeklilerin yüküne bir de salgının yükü eklenmiştir.

Tüm emeklilerin sağlık hizmetlerinden parasız olarak yararlanması sağlanmalıdır.

Bu bağlamda;

1-Emeklilerin sendikalarına karşı neden kapatma davaları açılmıştır?

2-Davaların geri çekilmesi için Bakanlığınız tarafından adım atılacak mıdır?

3-Uluslararası sözleşmelerin tanıdığı haklar ve emeklilerin yıllardır sürdürülen mücadele ile elde ettiği kazanımların ve sendikal örgütlenme haklarının tanınması ve anayasal güvence altına alınması için çalışmalarınız var mıdır?

4-En düşük emekli aylığının talepleri doğrultusunda brüt asgari ücret tutarına yükseltilmesi için Bakanlığınızın çalışmaları var mıdır?

5-Emeklilerin yılda 4 defa aylık tutarında ikramiye verilmesi talebi karşılanacak mıdır?

6-Emeklilerden sağlık ve tedavi katkı paylarının alınmaması sağlanacak mıdır?

7-Salgın süresince emeklilerin elektrik, su ve ısınma giderlerinin karşılanması talebi için adım atılacak mıdır?

8-Salgın koşullarında yaşlılara, kronik rahatsızlığı olanlara destek verilmesi, ihtiyaçlarının karşılıksız sağlanması için çalışmalarınız var mıdır?

Paylaşın

Temelli’den ‘Demokrasi İttifakı’ Çağrısı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Heyeti, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Merkezi’ni ziyaret ederek, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ve KESK yönetimi ile görüştü.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli başkanlığındaki HDP Heyeti, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ve KESK yönetimi ile Demokratik Anayasa, Yargı Paketi ve Demokrasi İttifakı’nı görüştü.

Temelli, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, 3 büyükşehir belediye başkanlığına atadığı kayyumları eleştirerek, “Biz demokrasi zeminini var edemezsek otoriter rejim üzerinde kendisini yapılandıran bu iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecektir” ifadelerini kullandı.

Sezai Temelli, açıklamasında, “Otoriter bir rejim, aklını yitirmiş bir devlet, anayasası olmayan ama anayasalı bir devlet görünümü söz konusu. Hukuk devletinden kaçan, demokratik kurumları tasfiye etmeye çalışan bir yapı var karşımızda” dedi.

Açıklamasının devamında, “Türkiye’nin her yerinde vicdan sahibi herkes bu karara tepkisini gösteriyor” diyen Temelli, “Tepki göstermezsek çok iyi biliyoruz ki bundan sonraki adım tüm Türkiye’yi kayyımla yönetmek olacak” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Temelli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Türkiye’de bir sivil darbe ile karşı karşıyayız. 19 Ağustos sabahı Türkiye yeniden karanlık bir fotoğrafla karşılaştı. 12 Eylül’den beri devam eden ‘darbe dinamiği’ dediğimiz bir çarkın içinde Türkiye. 12 Eylül Anayasası tüm bunların referansını oluşturuyor. Otoriter bir rejim, aklını yitirmiş bir devlet, anayasası olmayan ama anayasalı bir devlet görünümü söz konusu. Hukuk devletinden kaçan, demokratik kurumları tasfiye etmeye çalışan bir yapı var karşımızda. Bir türlü iyileşemeyen, demokrasi, insan hakları meselesini halledemeyen bir ülkede yaşıyoruz.

“Otoriter rejimin kendisini dayatmasını görüyoruz”

19 Ağustos bunun son fotoğrafı. Halkın iradesini, sandığı yok saymasını, uzunca bir süre kayyımla yönetilen bu kentlere yeniden kayyım atayarak otoriter rejimin kendisini dayatmasını görüyoruz. OHAL’de ısrarı görüyoruz, kayyımda ısrarı görüyoruz. Bu yönetememe halidir. Yönetemedikçe şiddetin her türlüsünü topluma dayatmaya devam ediyorlar.

“Bu şiddeti kabul etmiyoruz”

Kayyım şiddettir. Bu şiddeti kabul etmiyoruz. Bir an öne arkadaşlarımızın göreve iade edilmesini istiyoruz. Suç olan karardan geri dönülmesini ısrarla dile getiriyoruz. Sadece biz mi? Türkiye’de herkes bunu dile getiriyor, bugün sokaklarda milyonlarca insan bunu dile getiriyor. Her gün sokaklarda sivil itaatsizlik eylemleri var. Bu sadece HDP’lilerin eylemleri değil. Türkiye’nin her yerinde vicdan sahibi herkes bu karara tepkisini gösteriyor. Çünkü tepki göstermezsek çok iyi biliyoruz ki bundan sonraki adım tüm Türkiye’yi kayyımla yönetmek olacak. Sadece Amed’e, Van’a, Mardin’e kayyım atanmadı aslında, Türkiye’nin her yerindeki siyasi iradeye karşı bugün aklını yitirmiş devletin şiddetiyle karşı karşıya kaldık, hepimiz bundan mağduruz.

“Demokrasi ittifakını var edemezsek iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecek”

Bu mağduriyeti aşmanın yegane yolu demokrasi, hak, hukuk, adalet mücadelesinde yan yana gelmektir. Bu kayyımların atanmasından çok önce böyle bir karar almıştık. Demokrasi ittifakında, demokratik anayasa ittifakı konusunda, yargı reformu konusunda bir çağrıyı yapma konusunda kararlar almıştık. Birçok kurum ziyaretini takvimimize yerleştirmiştik. Ne kadar doğru bir karar olduğu 19 Ağustos’ta bir kez daha ortaya çıktı. Çünkü eğer biz demokrasi zeminini var edemezsek otoriter rejim üzerinde kendisini yapılandıran bu iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecektir. Bugün 3 büyükşehir belediye başkanlığına atadığı kayyımı yarın İzmir’e, İstanbul’a, Antalya’ya atamayacağının bir garantisi yoktur.

“Bu zulme hep beraber son verebiliriz”

Anayasal suç teşkil eden bu kararda o denli ısrarlılar ki hala ağızlarından şiddet, nefret söylemi çıkıyor. Hala ötekileştiren ayrıştıran bir akıl hakim. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Türkiye demokrasi ile yönetilmeye layık bir ülkedir. Bu coğrafya kadim halkların coğrafyasıdır. Burada farklı inançlar bir arada birlikte yaşama iradesini ortaya koymuştur. 12 bin yıllık tarih var. İşte Göbeklitepe, işte Hasankeyf. Bu coğrafyaya dayatılan zulümdür. Bu zulme hep beraber son verebiliriz.

“İlk görüşmemizi CHP ile yaptık”

Bugün başladık görüşmelere, hatta sabah ilk görüşmemizi CHP ile yaptık, bununla ilgili açıklamaları CHP ile birlikte basına geçeceğiz. Birçok kurum ve yapı ile yan yana geleceğiz. Bir dosyamız var. Bu dosya demokrasi mücadelesine çağrıdır. Bu dosyada anayasa konusunda strateji metnimiz var. Bu strateji metni aslında eşit yurttaşlık temelinde demokratik anayasayı birlikte sürecidir.

“Bu ülkede yaşayan halklar anayasasını yazmalıdı”

Bu ülke artık kendi anayasasını yazmalıdır. Türkiye’nin emekçileri anayasasını yazmalıdır. Türkiye’nin emekçileri kendi anayasasını yazmazsa kendisi için yazılmış bir anayasa olmayacaktır. Yazılmış hiçbir anayasada da kendini bulamayacaktır. Kadınlar bir anayasa yazmalıdır, kadına yönelik şiddete ve bu vahşi saldırılara son vermek, kadını yok sayan bu erkek egemen anlayışa son vermek için kadınlar kendi anayasalarını bizzat kendileri yazmalıdır. Bu ülkede yaşayan halklar anayasasını yazmalıdır. Kürtler, Türkler, Ermeniler, Süryaniler… 72 millet birlikte anayasasını yazmalıdır, eşit haklar temelinde buluşmalıdır.

“Devlet aklı toplumun kolektif aklını ifade eder”

İşte bu zulme son vermenin yolu bir arada yaşayabileceğimiz bir siyasi aklı, ortak aklı, bir kolektif devlet aklını var etmekten geçiyor. Devlet aklı dediğiniz birilerinin keyfince uygulayacağı bir şey olamaz. Devlet aklı toplumun kolektif aklını ifade eder. Devlet bir kurumlar bütünlüğüdür. Bu kurumlarda hangi siyasi iradenin hakim olacağını belirleyecek en temel şey de işte o demokratik anayasa olmalıdır. O kolektif aklı yaratmalıyız. Yoksa zorbalıktan beslenen bu aklın nereye sürükleneceğinin fotoğrafı işte 19 Ağustos fotoğrafıdır.

“Hepimiz buna tanıklık ediyoruz. Bu ilk defa olmuyor”

Bu darbelere son verebilmenin yolu her şeyden önce emek ve demokrasi mücadelesini yükseltmekten geçiyor. Bugün Türkiye’de yaşanan zulüm ve şiddetten en fazla payı belki de emekçiler alıyor. Hatta Toplu İş Sözleşmesi denilen bir tiyatroya tanıklık ediyoruz. Kamu emekçilerinin hakkının nasıl gasp edildiği gözümüzün önünde, hepimiz buna tanıklık ediyoruz. Bu ilk defa olmuyor. Uzun yıllardır bu şekilde devam ediyor. Bugün Türkiye’de yoksulluk sınırı 7 bin liraya yaklaştı, kamu emekçilerine yüzde 3-4 zam teklif ediliyor. Neden? Bütçe yama tutmuyor. Artık bütçe Saray tarafından gasp edilmiş, savaşa ayrılıyor. Cumhurbaşkanı soruyor, “Bir mermi kaç para” diye. Aslında bu bütçe hakkımızın gasp edilmesidir. Neden? Çünkü emekçiye, halka ayrılacak bir bütçe kalmamıştır. Savaşı, yolsuzlukları finanse etmeye ayırdıkları bütçe kalmıştır.

“Neden kayyım atandı?”

Bu kayyım gaspları da aynı bütçenin gaspı gibidir. Yerelde halkın haklarını gasp eden bir anlayıştır. Yine her şey toplumun gözü önünde tezahür ediyor. Neden kayyım atandı? Bu sorunun yanıtını en iyi ifade eden şeylerden bir İçişleri Bakanı’nın, Cumhurbaşkanı’nın aldığı hediyelerdir. Kayyımların yolsuzluklarıdır. Bunlar halkın hakkıdır. Halka ait kaynakların nasıl gasp edildiğinin bir fotoğrafıdır. Haklarımızın gasp edilmemesi için tüm Türkiye’de emekçiler, kadınlar, bütün kesimler yan yana gelmelidir. Bir demokratik anayasa mücadelesi vermeli, bir yargı bağımsızlığı mücadelesi vermelidir.

“Bir müzakere iklimi yaratmak istiyoruz”

Türkiye’de önemli bir şiddet aracı da yargı eliyle hayata geçmekte. Binlerce insan cezaevinde. Her gün onlarca HDP’li gözaltına alınmakta. Tüm toplum şiddet girdabına itilmekte. Bu amaçla ziyaretimizi gerçekleştiriyoruz. İnanıyoruz ki başlattığımız bu girişim bütün kurumları harekete geçirecektir. Herkesin herkesle konuşmasını istiyoruz. Bir müzakere iklimi yaratmak istiyoruz. Faşizme karşı mücadele ederken faşizm baskısı altında olan herkesin, bu şiddetin altında yaşayan herkesin konuşmasını müzakere sürecini başlatmasını arzu ediyoruz. Umarım bunlara vesile olacaktır görüşmelerimiz.

Paylaşın

Saruhan Oluç’tan ‘Açlık Grevi’ Ve ‘Ölüm Orucu’ Açıklaması

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TCMM) düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

Saruhan Oluç, basın toplantısında, Soma’daki maden faciasının üzerinden 5 yıl geçtiğini ve hayatını kaybeden 301 madenciyi saygıyla andıklarını belirterek, maden sahibine ödül gibi bir ceza verildiğini söyledi.

HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in 187 gündür açlık grevinde olduğunu ve cezaevlerinde de açlık grevlerinin devam ettiğini hatırlatan Oluç, cezaevlerinde 15’er kişilik iki grubun da ölüm orucuna başladığını ifade etti.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Önümüzdeki 5 yıl aynı şekilde devam edelim orada HDP’nin belediyesi filan kalmaz” dediğini savunan Oluç, “Bu ifadeniz bile hukuksuzluğun çok açık bir şekilde ortaya konulmuş olmasıdır. İçişleri Bakanı’nın zaten hukuk, yasa, anayasa, uluslararası demokratik sözleşme gibi dertlerinin olmadığını bu ülkedeki bütün aklı başında insanlar biliyorlar” diye konuştu.

Oluç, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) İstanbul kararına ilişkin tartışmaların devam ettiğini anımsatarak, YSK’nin, Anayasa’nın 79. maddesine göre 7 asil, 4 yedek üyeden oluştuğunu ve işleyişinin yasalarla belirlendiğini kaydetti.

Ekonomik gelişmelere ve dolar kurunda yaşananlara değinen Oluç, palyatif  adımlarla Türk lirasının değerinin düşmesinin, doların ise yükselmesinin engellenemeyeceğini öne sürdü.

HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, basın açıklamasında şöyle konuştu:

Bugün Soma’da yaşanan maden faciasının, işçi katliamının 5. yıldönümü. 301 işçi, madenci  yaşamını yitirmişti. 301 madenciyi saygıyla anıyoruz, onları unutmuyoruz, ailelerine bir kez daha sabır diliyoruz.

Az maliyet-çok kar, az zamanda-çok çalıştırma anlayışı nedeniyle bu katliam yaşanmıştı. Madenlerde özelleştirme, taşeronlaştırma, rödovans, sendikasızlaştırma ve kölelik koşullarında çalıştırma sistemi nedeniyle bu katliam yaşanmıştı.

Aradan 5 yıl geçti, peki bu konuda adalet sağlandı mı? sorusunun yanıtı tek kelime: Hayır. Ödül gibi bir ceza verildi maden sahibine. Bu yetmedi, ocağın işletilmesini yasaklayan yargı kararı kaldırıldı. Bütün bunların hepsi aslında Türkiye’deki çalışma yaşamına ve hukuka ilişkin eksikliklerin, yanlışların çok açık ifadesi.

Siyasi iktidar ve sermaye sahipleri iş cinayetlerinin birinci dereceden müsebbibidir. 2018 yılında en az 1923 işçi hayatını kaybetti. 2019 Ocak-Mart 3 aylık bilançosuna baktığımızda, en az 392 işçi hayatını kaybetti iş cinayetlerinde; hem madenlerde hem de genel olarak çalışma yaşamında. Bu sorunların çözümü çok açık.

Bir; denetimin ciddi olması, yaptırımların ciddi olması ve uygulanması. İki; çalışma yaşamında insanca çalışmayı sağlayacak yasal reformların ve yapısal düzenlemelerin gerçekleşmesi.

Her ikisi de savsaklanıyor. Hem siyasi iktidar hem sermaye sahipleri iş cinayetlerinin birinci dereceden müsebbibi olmaya devam ediyor. Bir kez daha Soma’da yitirdiğimiz 301 madenciyi saygı ile anıyoruz.

“Açlık grevlerinde son derece vahim bir tablo ile karşı karşıyayız”

Açlık grevleri sürüyor biliyorsunuz. Bugün Leyla Güven’in açlık grevinin 187. günü. Milletvekillerimiz Dersim Dağ 72. gününde, Tayip Temel ve Murat Sarısaç 67. gününde. Geçmiş dönem milletvekillerimiz Sebahat Tuncel ve Selma Irmak 118’inci gününde. Dilek Öcalan’ın da içinde bulunduğu bir grup 148. gününde. Açlık grevleri devam ediyor ve cezaevlerinde 150. güne varıldı. Ve 15’er kişilik iki grup ölüm orucuna başladı. Birinci grup 14’ünci gününde, diğeri 4’üncü gününde. Yani açlık grevlerinin tablosu çok vahim, son derece vahim.

“Bu ülkeyi yönetenlere soruyoruz, ne bekliyorsunuz?”

Önce yetkililere, Adalet Bakanlığı’na, bu ülkeyi yönetenlere soruyoruz, ne bekliyorsunuz? Adaletin, hukukun uygulanması için, var olan yasaların, Anayasa’nın ve uluslararası demokratik sözleşmelerin uygulanması için ne bekliyorsunuz?

Bir kez 2 Mayıs’ta avukatların İmralı’ya gitmesinin sorunu çözemediğini görüyorsunuz. Sorunun çözülmesi, gayri hukuki durumun sona ermesi için niye adım atmıyorsunuz? İnsan hakları hukukuna aykırı bu durumu düzeltmek için niye adım atmıyorsunuz?

Bu keyfi tutum gerçekten kabul edilemez. Bir kez daha Adalet Bakanlığı başta olmak üzere yetkililere sesleniyoruz. Bir an evvel hukukun uygulanmasını sağlayın, bir an evvel hükümlü haklarını İmralı’da bulunan hükümlüler için de kullanılabilir hale getirin.

“CHP ve İYİ Parti, MHP’nin söylediğini söyleyemeyecek mi?”

Muhalefet partilerine sormak istiyoruz; Meclis’te grubu bulunan İYİ Parti’ye, CHP’ye sormak istiyoruz: “Öcalan avukatlarıyla ve ailesi ile görüşebilmeli, hukuk uygulanmalı” cümlesini kurmak sizin açınızdan bu kadar zor mu? İnsani ve hukuki bir talebin yerine getirilmesini söylemek sizin için bu kadar zor mu?

MHP Genel Başkanı Bahçeli bile, ki pozisyonu bellidir, o bile avukat görüşünün yapılabilmesi konusundaki görüşünü beyan etti. Sizler muhalefet partisisiniz. Bu hukuk dışılığa itiraz etmeyecekseniz, neye itiraz edeceksiniz? Hukuk ve demokrasi konusundaki çifte standardınıza ne zaman son vereceksiniz? Bir kez daha insani ve hukuki açıdan bir an evvel adım atılması ve bu duruma son verilmesi gerekmektedir.

“İçişleri Bakanı hukuk dışı kararlar veriyor ve uygulatıyor”

Dün anneler günüydü ve yine cezaevleri önünde İstanbul Bakırköy’de, Diyarbakır, Van, Gebze ve diğer cezaevleri önünde anneler ağır baskı ile karşılaştı. Daha önce de söylemiştik. Bu tabloları yaratmayın. Bu tabloları insanlara yaşatmayın.

Annelere yönelik bu davranış hukuksuzdur. Bu davranışın kararını veren İçişleri Bakanlığı aslında hukuksuz bir adım atmaktadır. O kararı valiler ve kaymakamlara iletmektedir ve onlar da hukuksuz bir kararı yerine getirmektedirler.

Annelere yönelik saldırılar ve şiddet hukuksuzdur. Annelerin vicdani hakkıdır ses çıkarmak, çocuklarıyla dayanışma göstermek. Bu ayrı. Ama aynı zamanda anayasal haklarıdır. Gösteri hakkı anayasal haktır. Şiddet kullanmadan gösteri yapmak anayasal bir haktır. Bunun karşısında kullanılan şiddet ise hukuksuzluktur.

Tabii bu İçişleri Bakanlığı’nın ilk icraatı değil. İçişleri Bakanı şimdi de muhtarları görevden almaya ve kayyım atamaya başladı. 10 mahalle muhtarı Diyarbakır Lice ilçesinde görevden alındı.

Neden görevden alındılar belli değil. Haklarında kesinleşmiş bir yargı kararı yok. Her biri yüzde 80-85 oy almış muhtarlar. Halkın teveccühüne sahip oldukları için görevden alındılar. Suçlu ilan ediliyorlar. Neye göre? Haklarında bir mahkeme kararı bulunmuyor. Anayasa’nın 132. Maddesi de, AİHS 6/2 Maddesi de der ki, “suçluluğu ispatlanıncaya hiç kimse suçlu ilan edilemez”. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi diye bir şey var, ama İçişleri Bakanı’nın umurunda değil bu.

“İçişleri Bakanı’nın hukuk gibi bir derdi yok”

Hangi anlayışla İçişleri Bakanı görevden alıyor? Geçen gün söyledi: “Önümüzdeki 5 yıl aynı şekilde devam edelim, böyle devam edersek 5 yıl sonra HDP belediyesi kalmaz”. 5 yıl sonrasını hep beraber görürüz, böyle davranmaya devam ederseniz. Ama kayyım atamaya devam etme yönündeki bu ifadeniz bile hukuksuzluğun açık bir şekilde ortaya konulmuş olmasıdır. Niyetiniz belli. İçişleri Bakanı’nın zaten hukuk, yasa, Anayasa, uluslararası demokratik sözleşme gibi bir derdi olmadığını herkes biliyor.

“YSK yıllardır Anayasa’yı çiğniyor” 

Bir konuya daha değinmek istiyorum. YSK ile ilgili tartışmalar. Biliyorsunuz İstanbul kararı ile YSK’nin hukuka ve demokrasiye açık bir şekilde darbe yaptığını ifade ettik. Bugünlerde tartışılan bir diğer konu var.

YSK, oluşumuna baktığımızda anayasal bir kurumdur. 7 asil 4 yedek üyesi olan bir YSK vardır. İşleyişi yasalarla belirtilmiştir. Her anayasal kurum gibi asil üyelerle toplanır. Asil üyelerinin katılamaması durumunda yedek üyelerin devreye girmesi söz konusu olabilir.

Ama 8 senedir YSK bu şekilde çalışmıyor. Yani Anayasa ve yasaya aykırı bir şekilde çalışıyor. Asil üyelerle, yedek üyeler birlikte toplanıyor. 2014’ten bu yana da, 5 senedir de yedek üyelere oy kullandırarak çalışıyor.

Yani mesele sadece İstanbul kararı ile ilgili değil, yıllardır Anayasa çiğneniyor. 2014’ten bu yana verdiği tüm kararlarda; Cumhurbaşkanlığı seçimi, referandum, bütün kararlarda meşruiyeti sorgulanan bir kurum haline gelmiştir. YSK’nin Anayasa’yı ve yasaları çiğneme hakkı yoktur.

“Kararlarına itiraz edilecek merci olmamasına güveniyorlar”

Şuna güveniyorlar belli ki; kendilerinden sonra bir üst mahkeme olmadığı için kararları bir üst mahkemeye taşınamadığı için böyle rahat davranıyorlar. Mesela KHK’li olanlardan mazbataları geri alıp seçilmemiş ikinci kişiye mazbatayı verme hukuksuzluğunu yapıyorlar. Kendilerini halk iradesinin yerine, Meclis iradesinin yerine ikame edebiliyorlar. Anayasa’yı ve yasaları çiğnemekten geri durmuyorlar. Günü geldiğinde bunların hepsinin hesabı hukuken sorulacaktır.

“Dolar yükselmiyor, TL’nin değeri düşüyor”

Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta dolar 6.25’lere kadar yükseldi. Daha sonra yapılanlarla 5,98’e kadar geriledi. Buraya gelmeden önce baktım; şu anda yine 6’nın üzerinde. Neden böyle?

Çünkü gerçekler Hazine ve Maliye Bakanı’nın anlattığı gibi değil. Başarılı ekonomi yönetimi yüzünden dolar 6,25’ten 5,98’e inmedi. Hazine ve Maliye Bakanı çarpıtıyor.

Yükselme nedenleri: Birincisi, Türkiye’de hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve demokrasi açısından atılan bütün yanlış adımlardır. Yanlış adımların güvensizliği ekonomi çevrelerinde artırmasıdır. Güvensizlik arttığı için TL’nin değeri düşüyor. Dolar yükselmiyor, TL’nin değeri düşüyor. İkincisi; ekonomide doğru adım atılmadığını iş çevrelerinin görmesidir. İş çevreleri bunu gördüğü için TL değer kaybediyor.

“Palyatif tedbirlerle ve pembe tablolar çizerek krizi çözemezsiniz”

Peki doların düşüş nedenleri neydi? Bir tanesi, Merkez Bankası’nın örtülü faiz artırımıdır. Yani gecelik faiz oranı örtülü olarak yüzde 1,5 artırıldı. Birinci nedeni buydu, palyatif bir tedbir. İkincisi; kamu bankaları 4 buçuk milyar dolar satım yaptılar. Bu da palyatif bir tedbirdir.

Nitekim bu adımların sonuçları görüldü ve tekrar ibre tersine döndü. Palyatif adımlarla doların yükselmesini engelleyemezsiniz. Bunu defalarca söyledik bir kez daha söylüyoruz. Bu palyatif adımların ekonomik maliyeti son derece ağır olacaktır. Başarısız bir ekonomi yönetimi ve başarısız bir Hazine ve Maliye Bakanı vardır. Pembe tablolar çizerek ekonomiyi toplamanız mümkün olmayacaktır.

Soru: Muhalefet partilerinin Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi noktasında adım atmasından bahsettiniz. Bahçeli’nin açıklamasını örnek gösterdiniz. İktidara bir çağrınız yok mu? Bahçeli’nin açıklamasını samimi buluyor musunuz?

Biz bütün muhalefet partilerinin ve iktidar partisinin Türkiye’deki hukuka, Anayasa’ya ve hükümlü haklarına, uluslararası demokratik sözleşmelere uygun davranması gerektiğini düşünüyoruz. Bahçeli’nin sözü buna işaret eden bir sözdür. Muhalefet partilerinin de hukuka sahip çıkma, hükümlü haklarına sahip çıkma konusunda aynı cesareti göstermesi gerektiğini düşünüyoruz. İYİ Parti ve CHP’ye çağrımız bu açıdandır. Hukuk uygulansın sözünü açık şekilde ifade etmeleri gerekir ki, bütün partiler hukuk ve demokrasi konusunda hukukun üstünlüğü konusunda buluşabilmiş olsun.

Soru: Öcalan, avukatlarıyla 8 yıldır görüşmedi. Neden şimdi olduğu tartışılıyor. İstanbul seçimleri de bir tarafta. İktidara bir çağrınız yok mu?

Tabii ki iktidara çağrımız var. Adalet Bakanlığı başta olmak üzere ülkeyi yönetenlere çağrımız çok açık. Açlık grevlerinin bir an evvel sonlandırılması, herhangi bir insanın yaşamına ve sağlığına zarar gelmemesi için 2 Mayıs’ta avukatların İmralı’ya gitme uygulaması istikrarlı olarak devam etmelidir. Hukuka uygun davranılırsa ne açlık grevi kalır, ne ölüm orucu kalır. Onların da talebi hukukun uygulanması, hükümlü haklarının uygulanması talebidir. Bu talep doğrultusunda iktidarın adım atması, bir normalleşme yaşanması gerekir. Herkes biliyor ki, son 8 yıl içinde 810 kez avukat başvuru yapması ve bunların 809’unun reddedilmiş olması son derece keyfi ve hukuka uymayan bir tutumdur. Artık bunun değiştirilmesi gerektiğini açık bir şekilde ifade etmek istiyoruz. Çağrımızı da yeniliyoruz.

Soru: İstanbul seçimlerine ilişkin HDP açıklama yapmasına rağmen tartışmalar devam ediyor. HDP’nin İmamoğlu’nu destekleyip desteklemeyeceği yönünde tartışmalar var. HDP nerede duruyor? 

31 Mart öncesinde de bunları yaşamıştık. Bakın HDP’nin kurulları var ve bu kurullar demokratik tartışma geleneğine sahip kurullardır. Bu kurullar toplanır, tartışır ve karar alır. Bunlardan biri MYK’dir. MYK toplanmış ve tartışmıştır. Belli bir yol haritası üzerinde mutabakat sağlanmıştır. Ama MYK tek kurul değildir; diğer taraftan Parti Meclisi var. PM de toplandı ve tartıştı. Bugün MYK ve Meclis Grubu birlikte toplantı halinde şu anda. Orada da tartışılacak. Son olarak da İstanbul’da il ve ilçe örgütü yöneticilerimizle ve seçim çalışması yürüten komisyonlarla birlikte bir toplantı olacaktır. Bütün bu tartışmalar bittikten sonra da HDP yetkili ağızlarından sonuçlar ve kararlar açık bir şekilde deklare edilecektir. Olağan bir süreç işlemektedir. Yavaş işliyor diyebilirsiniz, ama öyle değil, bir hafta içinde hepsi tamamlanmış olacaktır. Bugün yine dijital medyada gördüm. “Türk vekillerle Kürt vekiller anlaşamadı” diye bir haber vardı. Gülüp geçiyoruz bu haberlere. Türk ya da Kürt vekiller ayrımı yok kendi içimizde. Hepimiz HDP vekilleriyiz. Tutumumuz da bu hafta sonunda net bir şekilde kamuoyuyla paylaşılacaktır.

Paylaşın

Temelli: YSK, 36 Gün Boyunca Bu Halkı Oyaladı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu.

Sezai Temelli, “Nerede bir haksızlık, hukuksuzluk varsa HDP orada olacak. Unutmayın HDP’siz 31 Mart olmazdı, HDP’siz gelecek de olmaz. Bizim ne yapacağımıza vakit harcamayın. Kalemşörler, tweet uzmanları; bırakın HDP’nin ne yapacağını, siz ne yapacaksınız?” diye sordu.

Temelli, Türkiye’de on binlerce insanın KHK’lar ile ihraç edildiğini, kendisinin de onlardan birisi olduğunu dile getirdi, hukuksuzluğa karşı mücadele etmeye devam edeceklerini söyledi.

Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK), KHK’lar ile ihraç edilip belediye başkanı seçilenlere mazbatalarını vermemesine tepki gösteren Temelli, “YSK, olağanüstü hal döneminin hukukuna tabi olarak KHK ile ihraç edilmiş arkadaşlarımıza tuzak kurdu. Tuzakçıdır. Artık onun adı Yüksek Seçim Kurulu değildir, yüksek sahtekarlık kuruludur” diye konuştu.

YSK’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesi yönündeki kararına değinen Temelli, “Dün bir adaletsizlik ve hukuksuzluk daha yaşandı” dedi ve şöyle devam etti:

“HDP’nin ne yapacağını, siz ne yapacaksınız?”

“Defalarca dile getirdik. Tüm Türkiye’yi, demokrasi güçlerini uyardık ama Türkiye halkları dönüp de Muş, Malazgirt, HDP’ye yapılan bunca şaibeye, seçim yolsuzluğuna, baskıya ve zulme bakmadılar. Türkiye’de siyasete, demokrasiye, barış mücadelesine şaşı bakanlar bir türlü dönüp bu haksızlıklara ses çıkarmadılar. Şimdi kıyamet kopuyor, tabi kopacak. Bu kıyameti biz de koparacağız ama dediğimiz gibi bunun böyle olacağı belliydi. Çünkü bu iktidar bu şaibelerden besleniyor. YSK, 36 gün boyunca bu halkı oyaladı ve sonunda kalktı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini yenileme kararını verdi. AKP-MHP bloğunun noterine dönmüş ve iktidardan ne talimat gelirse onu yerine getiren bir YSK var. HDP İstanbul’da aday çıkartacak mı? HDP ne yapacak? Şimdi kamuoyunun bunlarla meşgul olmasına gerek yok. Nerede bir haksızlık, hukuksuzluk varsa HDP orada olacak. Unutmayın HDP’siz 31 Mart olmazdı, HDP’siz gelecek de olmaz. Bizim ne yapacağımıza vakit harcamayın. Kalemşörler, tweet uzmanları; bırakın HDP’nin ne yapacağını, siz ne yapacaksınız?”

“Türkiye’nin önü açılsın”

Demokrasi mücadelesi vurgusu yapan Temelli, “Mesele sadece sandık ve sandık sonuçları değildir. Mesele bir demokrasi mücadelesidir. Bu mücadele olmadıktan sonra o sandıktan ha Ali çıkmış ha Veli çıkmış neye yarar? Gelin demokrasi mücadelesinde buluşalım ki sandıklardan demokrasi, barış çıksın, Türkiye’nin önü açılsın” diye konuştu.

31 Mart seçimlerinde bir strateji ortaya koyduklarını ve siyasetin kulvarını değiştirdiklerini ifade eden Temelli, “Üç tane belediye başkanlığı, beş tane belediye meclis üyeliği pazarlığı yapmadık. Tam tersine Türkiye’nin özlemini duyduğu barışın yolunu açmak için mücadele ettik. Dün ne yaptıysak yarın da onu yapmaya devam edeceğiz” dedi.

“Türkiye’nin bu umudu bir kez daha söndürülmemelidir”

Abdullah Öcalan ile 8 yıl aradan sonra 2 Mayıs’ta avukat görüşmesinin yapıldığını hatırlatan Temelli, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Öcalan ile bir saatlik kısıtlı bir görüşme gerçekleşti. Gecikmiştir, eksiktir ama hukuki anlamda olumlu bir adım olduğunu söyleyebiliriz. Bunun burada kalmaması lazım. Bunun bir yasal güvenceye kavuşturulması, düzenli olarak avukat görüşünün gerçekleşmesi gerekiyor. Türkiye’nin bu umudu bir kez daha söndürülmemelidir. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu onurlu bir barış, demokratik siyasete dayalı bir çözüm sürecidir. Türkiye demokrasisinin ve demokratik cumhuriyetin inşası bu mücadeleden geçmektedir. 5 Nisan 2015’te kesintiye uğrayan süreçten bahsetmiyoruz. Demokratik bir süreçten bahsediyoruz.”

 

Paylaşın

Kars’ta Yerel Seçimleri HDP Kazandı

Halkların Demokratik Partisi (HDP), 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde, 3’ü büyükşehir olmak üzere 8 il ve 46 ilçeyi kazandı. HDP’nin kazandığı iller arasında Kars’ta bulunuyor.

Ayhan Bilgen ve Şevin Alaca, Kars Belediyesi eş başkanları oldu.

Ayhan Bilgen Kimdir?

Ayhan Bilgen 1970 yılında Kars’ın Sarıkamış ilçesinde doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi’nden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi’nde Sosyoloji bölümünde yüksek tahsil gördü.

Bunun yanında Özgür Gündem ve Evrensel Gazetesi’nde köşe yazarlığı yaptı. Mazlum-Der Ankara Şube Başkanlığı ve genel yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Mayıs 2006’da kurumda iki yıl için genel başkanlığa seçildi.

30 Mart 2014 Yerel seçimlerinde HDP ‘nin Adana Seyhan ilçesi başkan adayı olmuştur. Daha sonra Haziran 2014’te Halkların Demokrat Partisi’nin ikinci olağan kongresiyle genel başkan yardımcılığına getirildi.

2015 yılında yapılan 25. Dönem Genel Seçimleri’nde Kars’tan HDP milletvekili seçildi. 1 Kasım 2015 tarihinde Türkiye genelinde yapılan erken seçimlerde Kars ilinden tekrar seçilerek 26. Dönem Kars Milletvekili olarak göreve başlamıştır.

2018 Genel Seçimleri, HDP(Halkların Demokratik Partisi ) Kars Milletvekili Adayı oldu. Ayhan Bilgen, 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nde HDP’nin Kars Belediyesi Eş Başkanı oldu.

Şevin Alaca Kimdir?

Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun olan Şevin Alaca, İstanbul’da mali müşavirlik yapıyor.

Babası Kürt, annesi Çerkes olan Şevin Alaca, Kars doğumludur. Girdiği siyasi davalarla kentte bir döneme damga vuran avukat Abdurrahman Alaca’nın (Edo Dêran) kızı olan Şevin Alaca, kentte sevilen biri durumda.

2015 yılından bu yana HDP içinde aktif bir şekilde yer alan Şevin Alaca, 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nde HDP’nin Kars Belediyesi Eş Başkanı oldu.

Fotoğraf: Kars Manşet

Paylaşın

Siirt’te Yerel Seçimleri HDP Kazandı

Halkların Demokratik Partisi (HDP), 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde, 3’ü büyükşehir olmak üzere 8 il ve 46 ilçeyi kazandı. HDP’nin kazandığı iller arasında Siirt’te bulunuyor.

Berivan Helen Işık ve Resul Kaçar, Siirt Belediyesi eş başkanları oldu.

Berivan Helen Işık Kimdir?

Batman’ın Gercüş İlçesi Seki Köyü’nde dünyaya gelen Berivan Helen Işık, evli ve 1 çocuk sahibidir.

Siyasi sorunlardan dolayı ailesi batıya göçen Berivan Helen Işık, uzun zaman sonra Batman’a geri döndü.

Batman Belediyesi Selis Kadın Danışmanlık Merkezinde 3 yıl çalışan Berivan Helen Işık, kayyum atandıktan sonra işten çıkarıldı.

Berivan Helen Işık, 31 Mart yerel seçimlerinde HDP’den Siirt Belediye Eş Başkanı seçildi.

Resul Kaçar Kimdir?

Resul Kaçar, 31 Mart yerel seçimlerinde HDP’den Siirt Belediye Eş Başkanı seçildi.

Paylaşın

Hakkari’de Seçimin Galibi HDP

Halkların Demokratik Partisi (HDP), 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde, 3’ü büyükşehir olmak üzere 8 il ve 46 ilçeyi kazandı. HDP’nin kazandığı iller arasında Hakkari’de bulunuyor.

Cihan Karaman ve Seher Kadiroğlu Ataş, Hakkari Belediyesi eş başkanları oldu.

Cihan Karaman Kimdir?

1977 Hakkâri doğumlu olan Cihan Karaman, üç çocuk babasıdır. Lise mezunu olan Karaman, DİSK Genel İş Hakkari Şube Başkanlığı görevini yürütmüştür. 31 Mart seçimlerinde HDP Hakkari Belediye  Eş Başkanı seçilmiştir.

Seher Kadiroğlu Ataş Kimdir?

1986 doğumlu olan Seher Kadiroğlu Ataş, üniversite mezunudur. 2012 yılında ayrı bir uzmanlık sınavı ile Van İşkur il Müdürlüğüne iş ve meslek danışmanı olarak atanan Seher Kadiroğlu Ataş, 5 yıllık kısa memuriyetlikten sonra 2017 de ihraç edildi. 31 Mart seçimlerinde HDP Hakkari Belediye  Eş Başkanı seçilmiştir.

Paylaşın