Faturalarını Ödemekte Zorluk Çekenlerin Oranı Yüzde 43

Türkiye’de elektrik ve doğal gaz faturalarını ödemekte zorluk çekenlerin oranı yüzde 42,8. Türkiye’de enerji hizmetleri fatura ödemelerinde gecikmeler yaşayan hanelerin oranı ise yüzde 24,5.

Endüstri Mühendisi Oğuz Türkyılmaz, faturasını ödeyemediği için elektriği, gazı ve suyu kesilen konut sayısının yüz binlerle ifade edildiğini, enerji yoksullarına kamusal desteklerin de yetersiz olduğunu vurguluyor.

Türkiye’de özelleştirmeler ve dışa bağımlılığın etkisiyle fiyatlar yükselirken enerji yoksulluğu artıyor. Rakamlar enerji yoksulluğunun daha da artacağını gösteriyor. TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nın Türkiye’nin Enerji Görünümü 2024 Raporu Türkiye’de enerji yoksulluğunun vardığı boyutları ortaya koydu.

Raporun Prof. Dr Seyhan Erdoğdu imzalı “Türkiye’de Enerji Yoksulluğu 2023” bölümüne göre 2021 yılında Türkiye’de evini yeterince sıcak tutamayan hanelerin oranı yüzde 20,5 ile AB ortalamasının üç katına yakın.

Aynı yıl Türkiye’de enerji hizmetleri fatura ödemelerinde gecikmeler yaşayan hanelerin oranı ise yüzde 24,5 ile AB ortalamasının 3,8 katını buluyor. Göreli yoksulların yarıya yakını (yüzde 44,5) kışın yeterince ısınmayan evlerde yaşarken yüzde 42,8′ i de elektrik ve doğal gaz faturalarını ödemekte zorluk çekiyor. Bu oran AB ülkelerinde ortalama yüzde 16.

Rapora göre enerji yoksulluğuna ilişkin karşılaştırmalı veriler AB ülkelerine kıyasla Türkiye’deki enerji yoksulluğunun ne kadar yaygın ve derin olduğunu gösteriyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri de Türkiye’deki enerji yoksulluğunu teyit ediyor.

TÜİK’in kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 60’ını baz alarak belirlediği yıllık 35 bin 24 liralık yoksulluk sınırına göre yoksul sayısı önceki yıla göre 188 bin artarak 18 milyon 219 bine çıkarken, bu kişilerin yüzde 42,2’si evinin ısınma ihtiyacını ekonomik olarak karşılayamıyor.

Türkiye genelinde evinin ısınma ihtiyacını karşılayamayan hanelerin oranı ise yüzde 19,5. Öte yandan TÜİK’in yoksul sayısında baz aldığı gelir düzeyleri aylık yaşam maliyetlerinin oldukça altında.

Enerji yoksulluğu, sahip olunan gelir düzeyi ile enerji hizmetlerinin ve ürünlerinin, ısıtma, soğutma, aydınlatma, yemek pişirme, ev aletlerini ve bilgi teknolojisini kullanma gibi temel sosyal ve maddi ihtiyaçlar için gerekli olan düzeyde ve kalitede satın alınamamasını ifade ediyor.

Türkiye 2021 yılını yüzde 36’lık bir yıllık enflasyonla kapatmıştı. Enflasyon şimdi ise bunun iki katı düzeyinde. Enerji fiyatlarındaki yıllık artış haziran itibarıyla yüzde 30,41’e ulaşırken fiyatlardaki artış tüketici enflasyonuna (TÜFE) da yansıyor.

Haziranda yıllık TÜFE yüzde 72 civarında gerçekleşirken elektrik ve doğal gaz fiyatlarını da içeren konut grubunda yıllık artış yüzde 94,72 oldu. Buna karşın asgari ücrete yıl başından bu yana zam yapılmadı. Memur ve emekliye yapılan zam da enflasyonun altında kaldı.

Fiyat artışları karşısında reel gelirler erirken hükümet enerji yoksulluğuna karşı çözümü ise sosyal yardımlarda arıyor. Makine Mühendisleri Odası’nın raporunda, Avrupa Birliği’nin oluşturduğu stratejiye değinilerek enerjiye erişimin temel bir insan hakkı olduğunun dünyada giderek daha fazla kabul görmeye başladığına işaret ediliyor. Rapora göre Türkiye ise bu konuya stratejik bir yaklaşımdan uzak.

“Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ya da makam onayı ile uygulamaya sokulan enerji yardımları, kamuoyuna bir insan hakkı ya da sosyal hak olarak değil Cumhurbaşkanının şahsi kararı ile verilen yardımlar gibi sunuluyor” denilen raporda enerji yardımlarına ilişkin ayrıntılı verilerin açıklanmadığına, yardımların özellikle genel ve yerel seçimler öncesi geniş emekçi kesimlerin geçim krizine karşı artan tepkilerini önlemek için gündeme alındığına işaret ediliyor.

Rapora göre elektrik yardımı yapılan yoksul hane sayısı yıldan yıla artarken bu artış seçim yılı olan 2023’te yüzde 61 ile en yüksek seviyesine çıktı. Geçen yıl yaklaşık 4 milyon 379 bin haneye elektrik yardımı yapıldı. Yardım yapılan bu hanelerde yaşayanların sayısı toplamda 13 milyon 750 bini buluyor. Veriler yoksulların yüzde 75’ine elektrik yardımının ulaştığını gösteriyor.

Yoksul hanelere elektrik yardımı 31 Mart 2019 seçimlerinden hemen önce 29 Şubat 2019’da yayınlanan Cumhurbaşkanı kararıyla başlatıldı; 2019’da 1,3, 2020’de 1,6, 2021’de 1,8, 2022’de 2,7 milyon haneye elektrik yardımı yapıldı.

Son yıllarda hanelerin doğalgaz kullanımı yaygınlaştıkça doğalgaz yoksulluğu da yakıcı bir sorun haline gelirken 18 Ocak 2022 tarihinde Cumhurbaşkanlığı makam onayı ile yoksul hanelere doğal gaz yardımı yapılması kararlaştırıldı. 2022 yılında 690 bin 30 haneye toplam 516 milyon 700 bin lira, 2023’te ise 166 bin 666 haneye toplam 117,5 milyon liralık doğal gaz yardımı yapıldı.

Ayrıca doğalgaz ödemelerini karşılamakta zorlanan hane sayısının yoksul olarak tanımlanan hanelerden çok daha fazla olması nedeniyle 14 Mayıs seçimlerinden hemen önce 1 Mayıs 2023 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 1 Mayıs 2024 tarihine kadar ayda 25 metreküp karşılığı doğalgazın tüm konutlara ücretsiz verilmesi yoluna gidildi.

Kömür yardımından yararlanan hanelerin sayısı ise 2022 yılında 2 milyonu geçerken, 2023’te yaklaşık 1 milyon 896 bin haneye bu yardımın verildiği öngörülüyor.

Kömür yardımından 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu kapsamındaki sosyal güvencesi olmayan ihtiyaç sahibi haneler veya sosyal güvencesi olan ancak hane içinde kişi başına düşen aylık geliri net asgari ücretin 1/3’ünden (2024 yılı için 5.667,37 TL) az olan haneler faydalanabiliyor.

Türkiye’nin elektrik üretiminin sadece yüzde 14,3’ü kamunun elinde. Makine Mühendisleri Odası’nın raporuna göre elektrik dağıtım özelleştirmelerinin tamamlandığı 2013 sonundan 2023 yılı sonuna kadar geçen 10 yıllık süre içinde tek terimli tek zamanlı (TTTZ) elektrik enerjisinin vergiler dahil faturaya yansıyan tarife fiyatları, düşük kademe mesken abonelerinde yüzde 320, yüksek kademe mesken abonelerinde yüzde 530 arttı.

Artış ilk kademedeki alçak gerilim (AG) ticarethane abonelerinde yüzde 863, yüksek kademe ticarethane (AG) abonelerinde yüzde 1184, sanayi (AG) abonelerinde yüzde 1393, tarımsal sulama (AG) abonelerinde yüzde 757 oldu.

Rapora göre elektrik özelleştirmeleri ile sağlanan rekabet iddia edildiği gibi tüketiciye fayda sağlamadı. Özelleştirmelerin ardından fiyatlar sürekli yükselirken bu artışlardan etkilenen abone sayısının da artması nedeniyle enerji yoksulluğu her geçen gün artıyor.

Makine Mühendisleri Odası bu nedenle toplumsal faydayı önceleyen, üretimde birincil kaynak dahil olmak üzere bütüncül ve merkezi bir kamusal planlama ve kamu hizmeti anlayışını içeren enerji politikalarının geciktirilmeksizin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguluyor.

Elektrik üretiminde, sanayide ve konutlarda temel bir enerji kaynağı olarak kullanılan doğal gazın yüzde 98’i ise ithal ediliyor. Yüksek enerji fiyatları Türk lirasının dolar karşısındaki değer kaybıyla birleştiğinde tahribat artıyor.

Türkiye’nin toplam enerji arzında dışa bağımlılığı, 1990’da yüzde 52 iken, 2002 yılında yüzde 68, 2010’da yüzde 70 ve 2015 yılında yüzde 76’ya kadar yükseldi. Son yıllarda özellikle güneş, rüzgar ve jeotermaldeki artış ile 2020’de yüzde 70’e, 2022’de yüzde 68’e geriledi.

Türkiye Doğal Gaz Dağıtıcıları Birliği (GAZBİR) çalışmalarına göre, 2024 Ocak ayı sonu itibarıyla, 20,1 milyonu konut, 0,8 milyonu serbest tüketici olmak üzere 20,9 milyon doğal gaz abonesi bulunuyor. AKP, Mart 2019’da yapılan yerel seçimler öncesinde konutlar ve küçük işletmeler için doğal gaz tarifesinde yüzde 10 indirim uygulamıştı.

Rapora göre seçimlerden sonra yapılan zamla tarife aynı yıl için de yüzde 41,1 arttı, 2020’de korona etkisiyle fiyatlar aynı kalırken 2021’de konut aboneleri için yüzde 47,15 yükseldi. Zam furyası, 2022 içinde de devam etti. Bu dönemde doğalgaz satış fiyatları konutlar için yüzde 119,37 artırıldı.

Seçim yılı olan 2023’ün ilk dört ayında konut satış fiyatları aynı kalırken, Nisan 2023’de bütün konut tüketicilerine doğal gaz bedava temin edildi, 2024 Nisan sonuna kadar konut tüketicilerinin aylık 25 metreküp gaz tüketimi faturalandırılmadı. Ocak 2019 ile Mayıs 2024 arasındaki toplam artış ise yüzde 358 oldu. Aynı dönem TÜFE artışı yüzde 450 olarak gerçekleşti.

Makine Mühendisleri Odası, “popülist” olarak nitelediği tüm konutlara bedava doğal gaz politikasıyla yoksulluk sınırlarının altında yaşam savaşı veren milyonlarla zenginlerin aynı tutulduğunu, yoksul kesimler için ayrılması gereken kaynakların bu şekilde harcandığını savunuyor.

Ayrıca, bu uygulama gerekçe gösterilerek TÜİK’in enerji fiyat artışları sıfırlandığını ve yılın ilk altı ayındaki TÜFE oranları düşük gösterilerek TÜFE endeksli ücret artışı taleplerinin önü kesildiğini hatırlatıyor.

Raporda doğal gaz fiyatları ile yapılan sosyal yardımları DW Türkçe’den Pelin Ünker‘e değerlendiren Endüstri Mühendisi Oğuz Türkyılmaz, Türkiye’de ortalama ücret haline gelen asgari ücrete yapılan sınırlı artışların yüksek fiyatlar karşısında hızla eridiğine işaret ediyor.

“Art arda gelen zamlar nedeniyle alım gücü hızla kaybolan ücretlerle insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürmek de imkânsız” diyen Türkyılmaz, faturasını ödeyemediği için elektriği, gazı ve suyu kesilen konut sayısının yüz binlerle ifade edildiğini, enerji yoksullarına kamusal desteklerin de yetersiz olduğunu vurguluyor.

Bir ailenin aylık asgari elektrik tüketiminin 230 kilovat saat olduğunu belirten Türkyılmaz’ın verdiği bilgiye göre düşük gelirli ailelere yapılan elektrik yardımının üst sınırı ise 150 kilovat saatte kalıyor.

Türkyılmaz, “Bu uygulama gözden geçirilmeli, hanede yaşayan kişi sayısından bağımsız olarak, tüm yoksul ailelerin aylık 240 kilovat saate kadar elektrik tüketimlerinin tamamı kamu tarafından karşılanmalı” diyor.

Bir konutun yıllık doğalgaz tüketiminin ise örneğin Ankara’da 1.164 metreküp olduğunu ifade eden Türkyılmaz, Mayıs 2024 satış fiyatı üzerinden bu tüketim için ödenecek miktarın 8 bin 404 lira olduğunu anlatıyor.

Düşük gelirli ailelere yapılacağı açıklanan 1.500-3.500 TL yardımın, yıl içinde hiç yeni zam yapılmasa bile ödenecek gaz bedelinin yalnızca yüzde 17,8 ila yüzde 41,6’sını karşıladığını belirten Türkyılmaz, “Bugün yardıma ihtiyaç duyan bir hanenin doğal gaz için ödeyeceği paranın yalnız bir kısmını karşılayan destek düşük ve yetersiz. Destek tutarı, yıllık gaz ihtiyacı olarak ödenecek gaz bedeline eşitlenmeli ve kapsamı tüm düşük gelirli aileleri kapsayacak şekilde genişletilmeli” ifadelerini kullanıyor.

Raporda ayrıca enerji girdileri ve ürünlerindeki yüksek vergilerin düşürülmesi, elektrik faturalarına eklenen kayıp/kaçak bedeli ve dağıtım şirketlerine ilave kazançlar sağlayan tüm kalemlerin iptal edilmesi, konutların temel ihtiyacı olan elektrik, doğal gaz, su ve iletişimin vergilerden muaf tutulması ve özelleştirme uygulamalarına son verilmesi çağrısı yapılıyor.

Paylaşın

Bakırhan’dan Bahçeli’ye: Bizi Tehdit Etmekten Vazgeçin

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “günü değil geleceği kurtarmalıyız” sözlerine yanıt veren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Geçmişi inkar ederek geleceği nasıl kurtaracağız” dedi ve ekledi:

“Önce Sayın Bahçeli dilini değiştirsin. Ortak bir gelecekten bahsediyorsanız inkar politikalarınızdan vazgeçin, bizi tehdit etmekten vazgeçin. Biz hakikatlerle yüzleşin diyoruz. Hakikatlerle yüzleşmeden yeni bir dönemi inşa etmenin mümkün olmayacağını söylüyoruz. Türk ve Kürt yüzyılını nasıl inşa ettiğinizi görelim. Ama biz zehirleyen dilinizi kabul etmeyeceğiz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Bakırhan, konuşmasına, “Maalesef öyle bir ülkede yaşıyoruz ki iyi gündemlerle bir türlü konuşma yapamadık. Umarım bu günleri de buluruz. Geçen hafta yine kayyum atamalarıyla güne uyandık. Esenyurt’la başlayan Batman, Halfeti ve Mardin’le devam eden irade gaspıyla karşı karşıya kaldık. Çok garip tablolarla karşılaştık. Yine belediyelerin önüne bariyerler konulmuştu, belediyenin etrafı çevrilmişti. Ama bu gaspa karşı halk da sokaktaydı” sözleriyle başladı.

Bakırhan, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Kayyum Kürt halkına düşmandır. Düşman dediğimizde bazıları alınıyor ama biz söylemeye devam edeceğiz. Batman’da bir anne Kürtçe çok güzel bir şey söyledi; ‘Elekte su toplayamazsınız’ dedi. Gerçekten öyle.

Batman’da paramiliter gruplar sokaklardaydı. Kim oldukları belli değil, gençleri, kadınları yerlerde sürüklüyor. İçişleri Bakanlığa soruyoruz; kim bunlar? Tekrar söylüyoruz çekin elinizi Batman’dan.

Mardin’deydik. Orada da bir vatandaş darbe deyince akla Kenan Evren geliyordu şimdi bu iktidar geliyor dedi. Halfeti Belediye başkanımız bir başkasının dosyası üzerinden alındı. Bu iktidar asla kumpastan, hileden vazgeçmeyecek.

DEM Parti’nin adaylarını Kandil belirliyor dediler. 100 bin delegeyle, 3000 aday adayının yarıştığı ön seçimlerle belediye eş başkanlarımızı belirledik. Tam bir demokrasi şöleniydi. Bunları artık vatandaşın vicdanına bırakıyorum. Bizim adaylarımızı halkımızı belirledi.

Yetmiyor belediye eş başkanlarımıza ‘Ne idiği belirsiz’ diyor. Ne idiği belirsiz senin atamış olduğun kayyumlardır. Bizim mücadelemizde haksızlık olmaz. Ne idiği belirsiz insanlar arıyorsanız kendi çevrenize bakın.

Sayın Erdoğan, memlekette ‘terörist’ yaftası yapıştırmadığınız tek bir insan kaldı mı? Ne yapacağız peki? Mardin’e siyaset kayyımı Mehmet Uçum’u mu aday yapsaydık. Batman’a ihale kayyımı Cengiz Holding’i mi aday yapsaydık? Biz yapsaydık da kim oy verecekti ki bunlara? Bir de temiz adaylardan bahsediyor.

Bakın açık şekilde ifade edelim; kayyım artık Kürtlerin sorunu değildir. Bunu dün söylemiştik ki Esenyurt’ta bir kez daha ortaya çıktı. Kayyıma karşı hep birlikte dayanışarak durmazsak; kayyım sadece Kürt coğrafyasında değil, Türkiye’nin dört bir yanına önümüzdeki dönem yayılması olasıdır.

Sayın Numan Kurtulmuş, ‘Bir eli sandıkta, bir eli silahta siyaset olmaz’ dedi. Sizin bu hakaretlerinize yıllardır dayanıyor ve siyaset yapıyoruz. Sayın Kurtulmuş soruyoruz size; halkın iradesine atanan bu kayyumlara da bir sözünüz var mı?

Kayyum yerine keşke ekonomiyle ilgilenseydiniz. Kayyumla ilgilenenler İzmir’de yaşamını yitiren 5 canımızla ilgilense böyle durumlarla karşılaşmazdık. Türkiye siyaseti yoksullarla ilgilenmiyor. Yoksulluktan dolayı 300 bin çocuğun bakımı yapılamıyor. Kayyum rejimi açlıktır, iflastır.

Asgari ücret tartışmaları var. Her asgari ücret tartışmaları başladığında Merkez Bankası yetkilileri gelecekte enflasyonun düşmesini beklediğini söylüyor. Bunlar hem bizim açlığımızla oynuyorlar, yetmiyor aklımızla oynuyorlar.

İktidar temsilcileri Trump’ın seçilmesini bir fırsata çevirmek istiyorlar. Bunu Rojava’da bir askeri operasyonun zemini haline getirmeyle çalışıyorlar. Rojava’ya saldırarak krizleri ortadan kaldıramazsınız. Fırsat penceresini dışardaki başkentlerle bulamayacağını belirtmek istiyoruz. Çözüm Amed’dedir, Ankara’dadır.

Kürtlere elimi sımsıkı tutun diyen Erdoğan kayyumlara sımsıkı tutunmaya çalıştı. Sayın Bahçeli cephesinden de Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, kurucu Meclis ruhu, umut hakkı demokratik siyasetin öneminden bahsetti. Bu açıklamaları önemli bulduğumuzu belirtmiştik. Peki ne oldu? Bahçeli’nin bu açıklamalarından sonra Sayın Öcalan’a 3 aylık disiplin cezası verildi. Bahçeli konuşuyor, Erdoğan önüne set çekiyor. Bakalım önümüzdeki dönemde bu ikili arasındaki tartışmalar nereye evrilecek.

Barışmaktan, müzakere etmekten kaçınmayalım. Bahçeli sözünü tamamlıyor, Erdoğan etrafında dönüyor. Kurtulmuş çözüm Meclis’tir diyor. Peki buna engel olan kimdir? Siz tespit edin bunu.

Bahçeli ‘günü değil geleceği kurtarmalıyız’ dedi. Geçmişi inkar ederek geleceği nasıl kurtaracağız. Önce Sayın Bahçeli dilini değiştirsin. Ortak bir gelecekten bahsediyorsanız inkar politikalarınızdan vazgeçin, bizi tehdit etmekten vazgeçin. Biz hakikatlerle yüzleşin diyoruz. Hakikatlerle yüzleşmeden yeni bir dönemi inşa etmenin mümkün olmayacağını söylüyoruz. Türk ve Kürt yüzyılını nasıl inşa ettiğinizi görelim. Ama biz zehirleyen dilinizi kabul etmeyeceğiz.”

“MHP dahil bütün partilerle görüşürüz”

Bakırhan, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nın ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Grup toplantısındaki “Görüşmemizin önündeki engel ne?” ifadesi anımsatılan Bakırhan, “Tartışmalar bir sürece dönüşecekse, bir zemini varsa grubu olan bütün partilerle elbetteki görüşmek isteriz” ifadelerini kullandı. “Yakın zamanda randevu var mı?” sorusuna Bakırhan, “Zaman, zemin, koşullar uygunsa MHP dahil bütün partilerle görüşürüz” cevabını verdi.

Paylaşın

Enerji İçecekleri Kalbiniz İçin Güvenli Mi?

Çoğu enerji içeceği yüksek kafein ve şeker içeriği nedeniyle vücut üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir. Peki kahveye alternatif olarak popülerlik kazanan enerji içecekleri, kalbiniz için güvenli mi?

Haber Merkezi / Rochester Tıp Üniversitesi’nden kardiyak elektrofizyolog Mehmet Aktaş, enerji içecekleri sık sık veya aşırı miktarda tüketildiğinde hayır yanıtını veriyor. Aktaş, “Kafein vücudu uyarır ve adrenalin salgılanmasına neden olur, bu da çarpıntı, yüksek tansiyon ve uyku bozukluklarına yol açabilir” diyor.

Uzmanlar, “Hangisi daha sağlıklı: kahve mi, enerji içeceği mi?” sorusuna genellikle kahve yanıtını veriyorlar. Ortalama 200 gramlık bir fincan kahvede genellikle yaklaşık 80 mg kafein bulunurken, aynı boyuttaki bir enerji içeceği 100 – 150 mg kafein içerebilir.

Mehmet Aktaş, “Uyanmanıza yardımcı olacak ufak bir enerji arıyorsanız, bir fincan kahve, enerji içeceklerinde bulunan tüm katkı maddelerini içermeyen kafeini sağlar” diyor.

Enerji içeceklerindeki içeriklerin neden olabileceği sorunlardan bazıları:

Taşikardi: İstirahat halinde kalp atış hızının artması
Aritmi: Düzensiz kalp atışı
Hipertansiyon: Yüksek tansiyon
Kalp krizi ve diğer damar hastalıklarına yol açabilen atardamar spazmları

Aktas, “Gençlerde kalp krizi nadirdir” diyor ve ekliyor: “Ancak son araştırmalar, enerji içeceklerinin bu riski artırabileceğini gösteriyor, özellikle de kalp rahatsızlıklarına genetik yatkınlığı olanlarda.”

Genetik kalp rahatsızlığı olan kalp krizi geçirenler üzerinde yapılan son bir araştırma, bu kişilerin yüzde 5’inin enerji içeceği içtikten sonra kalp krizi geçirdiğini ortaya koydu.

Paylaşın

Cumhur İttifakı’nda “Etki Ajanlığı” Çatlağı?

Muhalefet ve sivil toplum tarafından “muğlak” olduğu için eleştirilen “etki ajanlığı” düzenlemesinin, iktidardaki Cumhur İttifakı’nın ortakları arasında görüş ayrılığına yol açtığı yorumları yapılıyor.

“Etki ajanlığı” düzenlemesi incelendiğinde, devletin güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar ceza verilebileceği ve hangi durumlarda bu cezanın artırılabileceğinin hükme bağlandığı görülüyor.

Türkiye’de “iç ve dış siyasal yararlar aleyhine” kavramıyla yeni suç oluşturacak “etki ajanlığı” düzenlemesi, Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanacak.

VOA Türkçe’den Yıldız Yazıcıoğlu’nun haberine göre; Başkentte, AK Parti’nin düzenlemeyi geri çekme kararı alabileceği ancak MHP’nin yasalaştırmakta ısrarcı olduğu iddia ediliyor.

AK Parti’nin “etki ajanlığı” düzenlemesini de içine yerleştirdiği Noterlik Kanunu’nda değişiklikler içeren kanun teklifindeki 16’ncı maddeyle Türk Ceza Kanunu’na (TCK) “Diğer faaliyetler” başlığı altında, “etki ajanlığı” ile mücadele gerekçesiyle yeni suç tanımı oluşturulması öngörülüyor.

Bu yeni suç tanımında, muhalefet ve sivil toplum tarafından “muğlak” olduğu vurgulanan “iç ve dış siyasal yararlar aleyhine” kavramıyla kamu faaliyetleriyle ilgili aleyhte olduğu iddia edilecek faaliyetlerin cezalandırılacağı belirtiliyor.

Teklifteki haliyle “etki ajanlığı” düzenlemesinin ise, iktidardaki Cumhur İttifakı’nın ortakları arasında TBMM çatısı altında görüş ayrılığına yol açtığı yorumları yapılıyor.

TBMM Adalet Komisyonu’ndaki görüşmelerde, Adalet Bakanlığı ile Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT), hangi faaliyetler veya hangi eylemler hakkında “iç ve dış siyasal yararlar aleyhine” yorumuyla suçlama yapılabileceğini açıklamamasının milletvekillerinde rahatsızlık yarattığı da öne sürülüyor.

Komisyondaki görüşme sonucunda AK Partili Başkan Cüneyt Yüksel’in, muhalefet cephesi eleştirileri itibariyle “suç tanımı üzerinden yeniden değerlendirme” sözü dikkat çekmişti. Suç düzenlemesine “hangi hallerde suçun oluştuğuna nasıl karar verileceğine” ilişkin açıklık getirilebileceğini belirten Yüksel, Adalet Bakanlığı ve MİT ile beraber çalışma yapılarak, yasa teklifi TBMM Genel Kurulu aşamasına geldiğinde değişiklik yapılacağının sinyalini verdi.

AK Parti içinde “suçun muğlaklığı” nedeniyle yasal düzenlemede değişiklik gerektiği yönündeki görüşler tartışılırken; CHP Grubu başta olmak üzere yasama çalışmalarına hız kazandırma bakımından iktidar grubuna “etki ajanlığı” düzenlemesini geri çekme talebini yineledi.

AK Parti ile muhalefet arasındaki uzlaşma arayışı ise, iktidar ortağı MHP’de tepkiye yol açtı. Bugün mevcut haliyle yeni suç tanımını tartışmaya karşı oldukları mesajını MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, X platformundaki paylaşımıyla ortaya koydu.

Yakın geçmişte “dezenformasyonla mücadele” gerekçeli yeni suç tanımını hayata geçirmekte etkin rol oynayan MHP’li Yıldız, “Etki ajanı yasası, hangi fiillerin bu suçu oluşturduğuna ilişkin açık ve net kriterler getirmektedir. Türk milli menfaatleriyle sorunu olmayanların kaygı duyması temelsizdir” mesajını paylaştı.

MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir de geçen hafta, “fondaş medya” kavramıyla uluslararası sivil toplum örgütleri veya Avrupa Birliği (AB) gibi yapılardan maddi destek alan bağımsız medya kuruluşlarını hedef alan yasa teklifini gündeme getirdi.

Özdemir, MHP olarak 6 Kasım’da TBMM Başkanlığı’na sundukları yasa teklifiyle “Yabancı vakıf ve derneklerden fon alan medya kuruluşları ve yayın organlarının RTÜK denetim ve onayına haiz lisanslarının iptal edilmesini” talep ettiklerini açıkladı.

Ankara kulislerinde; “Fon alan kuruluşların da Türkiye’nin milli güvenliği aleyhine faaliyetler yürüttüğü de anlaşılmaktadır” diyen Özdemir’in sunduğu yasa teklifiyle, MHP’nin özellikle medya kuruluşlarını hedef alarak, yabancı ülkeler kaynaklı etki ajanlığını gündemde tutmaya çalıştığı işaret edildi.

Kulislerde; bu hamleleriyle “MHP’nin ortağı AK Parti’ye mesaj verdiği” öne sürülerek, AK Parti Grubu’nun herhangi bir şekilde yarından itibaren görüşülmesine başlanacak “etki ajanlığı” düzenlemesinde geri adım atmaması için baskı yaratıldığı iddia edildi.

AK Parti açısından “etki ajanlığı” düzenlemesiyle ilgili çelişki boyutu da tartışılıyor. Geçtiğimiz Haziran ayında NATO Parlamenterler Asamblesi (NATO PA) kapsamında, Gürcistan hakkında “etki ajanlığı” düzenlemesini yasalaştırması nedeniyle kınama kararıyla yasa hükmünü geri çekme çağrısı yapılmıştı. Bu çağrıya AK Partili vekiller de olumlu oylarıyla katılım gösterdiği için şimdi Gürcistan’ın NATO’da kınanmasına yol açan yasal düzenlemeye Türkiye’de “kabul” oyu verilmesi olasılığı eleştiriliyor.

Yetkin Report’un Haziran ayındaki haberine atıfta bulunularak, NATO PA Türk Delegasyonu Başkanı ve eski Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da aralarında bulunduğu NATO PA toplantısında Gürcistan aleyhine oy kullandığı hatırlatılıyor.

Çavuşoğlu ve bazı AK Partili vekillerin NATO çatısı altında “etki ajanlığı” eleştirisine katılması nedeniyle, AK Parti Grubu’nda bu düzenlemenin Türkiye’nin, gelecek NATO PA toplantısında kınama konusu olabileceği ihtimali üzerine değerlendirmeler yapıldığı iddia ediliyor.

Paylaştığı sosyal mesajında bu oylamayı hatırlatan CHP TBMM Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın, “Cumhuriyet Halk Partisi Meclis grubu bu düzenlemenin Meclis’ten geçmemesi için her türlü çabayı gösterecek, geçmesi halinde iptali için Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaktır” dedi.

Sözü edilen düzenleme incelendiğinde, devletin güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar ceza verilebileceği ve hangi durumlarda bu cezanın artırılabileceğinin hükme bağlandığı görülüyor.

Paylaşın

ABD, Suriye’den Çekilirse Ne Olur?

Eski Başkan Donald Trump, ABD’nin (Amerika Birleşik Devletleri) 47. Başkanı olarak Beyaz Saray’a dönüyor. Gözler, Donald Trump ve kabinesinin dış politikayı nasıl şekillendireceğine çevrildi.

Türkiye’nin Donald Trump’ın ikinci döneminden en büyük beklentisi ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) desteğini kesmesi ve askerlerini Suriye’nin kuzeyinden çekmesi. SDG’nin omurgasını Ankara’nın “terör örgütü” olarak nitelendirdiği Halkın Savunma Birlikleri (YPG) oluşturuyor.

Trump 2018 yılında çekilme kararı almış ancak ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) direnişini aşamamıştı. Türkiye, Trump’ın bu kez süreci tamamlayabileceği düşüncesinde.

2017-2021 arası başkanlık yapan Donald Trump’ın dört sene aradan sonra Beyaz Saray’a yeniden dönecek olması, Türkiye gibi ABD ile hem ikili hem de bölgesel açıdan yakın ilişkileri olan ülkelerde işbirliğinin nasıl gelişeceğine ilişkin öngörü ve beklentilerin sıkça dillendirilmesine neden oldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başkanlık seçimlerini kazanması nedeniyle telefonla arayıp kutladığı Donald Trump ile çalışmaya hazır olduğunu belirtirken, Ankara’nın Washington’dan beklentilerini de saklamadı. Türkiye’nin en ciddi beklentisi, Suriye’nin kuzeyindeki Amerikan askeri varlığının sonlandırılması.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump ile görüşmesinin ardından Türk basınına yaptığı açıklamada, “yeni dönemde” Trump ile temas içinde kalacaklarını ve Orta Doğu’daki gelişmeleri şekillendirmeye çalışacaklarını kaydetti. Erdoğan, “Örneğin Suriye’den ABD askerlerinin çekilmesi konusunu değerlendireceğiz. PKK/PYD/YPG terör örgütüne verdikleri desteği sonlandırmaları nasıl olacak?” dedi.

Suriye’de 2014’ten bu yana asker bulunduran ABD, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadelede SDG ile ortaklık yapıyor. Amerikan basınında çıkan haberlerde bölgedeki mevcut asker sayısının 900 kadar olduğu, bu askerlerin birkaç farklı Amerikan üssünde barındıkları kaydediliyor.

Trump’ın, Mayıs 2017’de Pentagon’a, YPG’ye silah ve askeri ekipman sağlama talimatı vermesiyle ortaklığın şekli ve kapsamı daha da arttı. Türkiye, ABD’ye yönelttiği eleştirilerde, verilen zırhlı araçlar ve sofistike silahlar sonucu YPG’nin küçük ölçekli bir devletin sahip olacağı askeri güce sahip olduğunu, bunu da Kuzey Suriye’de kendi yönetimini kurmak için kullandığını vurguluyor.

Ankara’daki diplomatik kaynaklara göre, Erdoğan’ın ABD ile Suriye’den çekilme konusunun görüşüleceğine ilişkin açıklaması zeminsiz değil. Diplomatik kaynaklar, Washington’da ABD’nin Suriye politikasının son dönemde yeniden masaya yatırıldığını, 2025-2026 döneminde çekilmeyi içeren bir sürecin yaşanabileceğini belirtiyorlar.

Suriye konusunda Ankara-Washington hattında en son üst düzey görüşme, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Vekili John Bass’ın Eylül ayında Ankara’ya yaptığı ziyaret kapsamında oldu. Bass, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yanı sıra Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz ve diğer yetkililerle bir araya geldi.

Kaynaklar, ABD’nin henüz resmi olarak çekilme gibi bir gündeminin olmadığını ancak Ankara’ya sorunun işbirliği temelinde çözülmesi gerektiği mesajının verildiğini kaydettiler. Mevcut yönetimin başlattığı bu gözden geçirmenin Trump’ın iş başına gelmesinin ardından devam edeceği, Ankara ile Washington’un bir çerçevede uzlaşabilecekleri Ankara’da yapılan değerlendirmeler arasında.

ABD’de başkanlık yarışından Trump lehine çekilen ve yeni yönetimde aktif rol alması beklenen Robert Kennedy Jr. de geçen hafta Amerikan basınına, Trump’ın Kuzey Suriye’deki Amerikan askerlerinin bölgeden çekilmesi gerektiğini düşündüğünü söyledi.

Kennedy’e göre Trump, Amerikan askerlerinin Türkiye ve Kürt güçleri arasında çıkacak bir çatışmada arada kalmasından kaygı duyuyor ve geri çekilmeleri gerektiğini düşünüyor. Aslında Trump, ilk dönem başkanlığı sırasında da Suriye’den askerleri çekme konusunda karar almış ancak bunu yaşama geçirememişti.

Trump, Aralık 2018’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı bir telefon görüşmesi sonrası, ABD’nin Kuzey Suriye’de IŞİD’i yendiğini ve artık askerlerin geri dönebileceklerini açıklamıştı. Pentagon, ani ve sürpriz olarak gördüğü bu kararı uygulamamış, asker sayısını azaltmakla yetinmişti.

Diplomatik kaynaklar, Trump’ın ilk dönemine göre kurumlar üzerindeki kontrolünün daha arttığı bir süreçte ABD başkanlığı yapacağını hatırlatıyor ve başta CENTCOM (Merkezi Kuvvetler Komutanlığı) olmak üzere askerin çekilme yönünde alınacak bir karara karşı çıkamayacaklarını iddia ediyor.

Buna karşın diplomatik kaynaklar, ABD’nin ancak Türkiye ile kapsamlı bir anlaşma sonucunda bölgedeki varlığını sonlandırabileceğini; Türk hükümetinden IŞİD ile mücadeleye devam ederken, YPG ve bölgedeki diğer Kürt grupların güvenliği açısından taahhütler isteyebileceğini vurguluyorlar.

Türkiye ile ABD ve diğer Batılı güçler arasında ele alınması gereken bir diğer konunun da SDG tarafından oluşturulan cezaevlerinde tutulan 5 bin kadar tutuklu IŞİD üyesinin akıbeti olduğu kaydediliyor. Aileleriyle birlikte sayıları 50 bini bulan bu grupların nasıl kontrol edileceği IŞİD karşıtı koalisyonunda yer alan ülkelerin bir süredir tartıştıkları bir konu.

ABD’nin Suriye’deki askeri varlığının diğer bir amacı da aynı ülke topraklarında askeri güç bulunduran Rusya ve İran’ı dengelemek olduğu kaydediliyor. Amerikan askerlerinin çekilmesinin etkilerinin ne olacağı, boşluğun Suriye rejimi tarafından mı yoksa Türkiye ve ona bağlı gruplar tarafından mı doldurulacağı da tartışılan konular arasında.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Erdoğan: İsrail Amacı Filistin’i İlhak Etmek

İslam İşbirliği Teşkilatı / Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’nde konuşan Erdoğan, “İsrail’in amacı Gazze’ye yerleşmek, Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’daki Filistin varlığını yok etmek ve nihayetinde ilhak etmektir. Buna engel olmalıyız” dedi.

İsrail’in Filistin topraklarına ve Lübnan’a yönelik devam eden saldırıları ve ateşkesin ele alınacağı İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) -Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da başladı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, zirvede dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Erdoğan, “İsrail’in Gazze ve diğer Filistin topraklarında gerçekleştirdiği katliamlarda bugüne kadar yüzde 70’i çocuk ve kadın 50 bin Filistinli şehit oldu. İsrail, insani yardımların dahi Gazze’ye ulaştırılmasına tahammül edemiyor, sevk edilen yardım malzemelerini aylardır Mısır’da bekletiyor. İsrail’in amacı Gazze’ye yerleşmek, Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’daki Filistin varlığını yok etmek ve nihayetinde ilhak etmektir. Buna engel olmalıyız” dedi.

“Türkiye, bugüne kadar Gazze’ye 84 bin tondan fazla yardım göndermiştir, engellemeler kalktığında çok daha fazlasını göndermeye hazırdır” diyen Erdoğan, “Bir avuç Batılı ülke İsrail’e her türlü desteği verirken, Müslüman ülkelerin tepki göstermekte yetersiz kalması durumun bu noktaya gelmesine yol açmıştır” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, “Netanyahu hükümetine Filistin topraklarını işgalinin maliyeti olduğunu hissettirecek somut ve gerçekçi tüm önerileri hayata geçirmeye hazırız. Güney Afrika tarafından İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı nezdinde açılan davaya azami sayıda ülkenin müdahil olmasını teşvik etmeliyiz” diye ekledi.

Öte yandan Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 51 artarak 43 bin 603’e yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise 164 artarak 102 bin 929’a çıktı.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan raporda yer alan tahminlere göre, olası bir ateşkes sonrası Gazze’nin ekonomik verilerini 2022 yılı değerlerine ulaştırması 350 yıl sürebilir.

Paylaşın

Yoksulluk Sınırı 72 Bin Lirayı Aştı

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı yani açlık sınırı 20 bin 860 liraya, açlık sınırı üzerinden hanehalkı tüketim harcamaları esas alınarak hesaplanan yoksulluk sınırı ise 72 bin 156 liraya yükseldi.

Haber Merkezi / Tek başına yaşayan bir kişinin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için yapması gereken mutfak harcamaları ile yaşamını idame ettirmek için yapması gereken barınma, ulaşım, eğitim, sağlık vb. harcamalarının toplam tutarı ise en az 33 bin 634 lira oldu.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) / Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM), ekim ayına ilişkin açlık ve yoksulluk verilerini açıkladı.

Buna göre dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı ekim için 20 bin 860 liradır. Bu harcama tutarı sadece gıda için yapılması gereken minimum tutardır. Açlık sınırı üzerinden hanehalkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplama sonuçlarına göre ise yoksulluk sınırı 72 bin 156 lira olarak gerçekleşmiştir.

Sağlıklı ve dengeli beslenmek için her aile ferdinin alması gereken kalori miktarı farklılık göstermektedir. Yetişkin bir erkeğin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için tüketmesi gereken gıdaların aylık karşılığı 5 bin 837 liradır. Bu değer yetişkin bir kadın için 5 bin 564, 15-18 yaş bir genç için 5 bin 802, 4-6 yaş arası bir çocuk için 3 bin 657 liradır.

Sağlıklı bir biçimde beslenmenin toplam aile bütçesine maliyeti ise 20 bin 860 lira olarak tespit edilmiştir. Bu tutar söz konusu ailenin sadece gıda için yapması gereken zorunlu harcama tutardır. Eğitim, sağlık, barınma, eğlence, ısınma, ulaşım gibi giderler ile birlikte bir ailenin yapması gereken harcama tutarı 72 bin 156 liraya ulaşmaktadır.

Tek başına yaşayan bir kişinin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için yapması gereken mutfak harcamaları ile yaşamını idame ettirmek için yapması gereken barınma, ulaşım, eğitim, sağlık vb. harcamalarının toplam tutarı ise en az 33 bin 634 lira olmalıdır. Buna göre tek başına yaşayan bir kişi için yoksulluk sınırı 33 bin 634 lira olarak tespit edilmiştir.

Günlük harcamalarda ekim ayında en yüksek maliyet grubunu 211.62 liralık harcama gereksinimi ile meyve sebze grubu oluşturmaktadır. İkinci en yüksek maliyetli harcama grubu 182.6 liralık harcama gereksinimi ile süt ve süt ürünleri olmuştur. Et, tavuk ve balık grubu için yapılması gereken minimum harcama tutarı ise 131.97 liradır.

Ekmek için yapılması gereken harcama tutarı günlük 57.11 liradır. Katı yağ ve sıvı yağ ise 34.67 lira masraf yapılması gereken ürün grubudur. Yumurta için 11.86, şeker, bal, reçel ve pekmez için ise 16.02 lira harcama yapılması gerekmektedir.

Daha dar bir gruplandırmaya göre harcamalarda meyve ve sebze yüzde 30.4 ile ilk sıradayken, süt ve süt ürünleri grubununun payı yüzde 26.3’tür. Et, yumurta ve kurubaklagil grubunun payı ise yüzde 25.5 oldu. Ekmek, makarna vb. için pay yüzde 10.5, diğer gıda harcamalarının toplam içindeki payı ise yüzde 7.3 oldu.

Paylaşın

Tunç Soyer’den “Normalleşme” Tepkisi: AKP’ye Nefes Aldırdı

CHP içindeki “normalle” tartışmalarına dahil olan eski İzmir Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Tunç Soyer, “Normalleşme süreci AKP’ye nefes aldırdı” yorumunu yaptı.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 2019 – 2024 yılları arasında İzmir Büyükşehir Belediye başkanlığı görevini üstlenen  Tunç Soyer, parti yönetimine sert eleştirilerde bulundu. Tunç Soyer, sosyal medya hesabı üzerinden yayınladığı “Yaşasın Mücadelemiz” başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı.

“31 Mart 2024 yerel seçimleri ile AKP’nin 22 yıllık iktidarı ilk kez büyük bir yenilgiye uğramış, CHP birinci parti olmuştur. Vatandaşlarımız, 22 yıldır yaşadığı yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı ve benzeri sorunlar nedeniyle iktidardan umudunu kesmiştir. 4 milyon AKP seçmeni sandığa gitmeyerek partisine bir ihtar vermiş CHP’nin birinci parti olmasının önü açılmıştır.

Ancak CHP yönetimi, vatandaşın iktidardan umudunu kesmiş olması nedeniyle, iktidarı genel seçime zorlayacak ve kendisinin vatandaş nezdinde itibarını ve güvenilirliğini artıracak sert bir muhalefet yapmak yerine “normalleşme” ya da “yumuşama” adıyla bilinen bir strateji uygulamayı tercih etmiştir.

Bu strateji, iktidar politikaları nedeniyle mağdur olmuş milyonları ve bir an evvel iktidar olmak isteyen CHP seçmenini hayal kırıklığına uğratmıştır. Geçen yedi buçuk aylık süre iktidara nefes aldırmış, yeni kurgularla yeni bir gelecek tasarımı yapmasına imkan vermiştir.

Adeta iktidarın politikalarının meşruiyetini sağlayan normalleşme stratejisi, vatandaşların itirazına, isyanına önderlik etmek yerine iktidarın politikalarının vatandaş nezdinde normalleşmesine ve vatandaşın her geçen gün umudunu kaybetmesine sebep olmuştur.

Oysa memlekete ve geleceğine dair güven ve umudunu kaybeden milyonların, çaresizliğine çare, derdine derman olacak en büyük güç CHP’dir. Bu nedenle, derhal, “ERKEN GENEL SEÇİM” en ısrarlı ve en öncelikli siyasi talep haline getirilmelidir.

Bu nedenle bir an evvel normalleşme stratejisi terk edilerek, “mücadele muhalefeti” ve vatandaşın yüzünü güldürecek politikalar ortaya konmalıdır. CHP, her gün iktidarın politikalarına karşı mücadele vererek yaşamının sürdürmeye çalışan milyonların mücadelesine ortak olmalı, bu mücadelede nefes olmalı, çözüm üretmelidir.

Müzakere yapılacaksa, tüm muhalefet partileri ile birlikte, iktidarın nasıl devrileceğine dair stratejiler üzerine ve bir “Türkiye İttifakı” yaratmak amacıyla yapılmalıdır.

Yoksulluk edebiyatının karın doyurmadığını bilen ve yoksulluğu zaten bizzat yaşayan vatandaş; Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelirse:

Enflasyonu nasıl indireceğini,
Hayat pahalılığını nasıl durduracağını,
⁠İşsizliği nasıl ortadan kaldıracağını,
“Yurtta barış dünyada barış” ilkesi ile Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini nasıl düzelteceğini’
Tarımda ithalat politikalarını nasıl sonlandıracağını,
Dışa bağımlı enerji, yatırım, finans politikalarını nasıl değiştireceğini,
Eğitim, sağlık, adalet politikalarının neler olduğunu
⁠İleri teknoloji, inovasyon, girişimcilik, yapay zeka konularında nasıl bir vizyona sahip olduğunu duymak istemektedir.

Can yakıcı sorunlarla boğuşan insanlarımız, ne normalleşme ne de suni gündemlerin arkasından giden bir CHP değil, Türkiye’nin tüm sorunlarını çözmeye muktedir olan ve bunun için cesurca iktidarı devirmeyi birinci önceliği olarak ortaya koyan bir siyasi liderlik ve parti programına sahip bir CHP görmek istemektedir.

101 yaşında ve Cumhuriyet Devrimini gerçekleştirmiş bir siyasi partinin, insanları kutuplaştırarak iktidarını sürdüren bir yönetimle değil, başka siyasi partilere de oy veren tüm vatandaşlarla “normalleşmesi”ne ihtiyaç vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin çok ivedi olarak bu tercihi yapmamasının bedeli çok ağır olacak ve 22 seneden sonra ilk kez bu kadar çok yaklaştığımız iktidar ıskalanıp kaçırılacaktır. Bu tercih aynı zamanda Parti içi sorunların ve kargaşanın sonlanmasına ve tek yürek olarak iktidara yürünmesine de vesile olacaktır.

Parti Yönetiminin bu tercihin gereklerini yerine getirmesi ve bunun için Parti’nin tüm evlatlarının sesine kulak vermesi, örgütün önünü açması şarttır. Bu talep, iktidar olmak isteyen tabanın talebidir ve hiçbir güç bunu engelleyemeyecektir. CHP, hem iktidardan hem muhalefetten umudunu kaybeden tüm vatandaşların umudu olmayı başarmak zorundadır.”

Paylaşın

Şimşek, İşsizlik Verilerini Yorumladı: Daha Olumlu

TÜİK’in açıkladığı eylül ayı iş gücü istatistiklerini yorumlayan Mehmet Şimşek, “İş gücü göstergeleri program hedeflerimizden daha olumlu seyrediyor. İşsizlik oranı eylülde yüzde 8,6 ile düşük seviyede gerçekleşti” dedi.

Haber Merkezi / Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabından, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan eylül ayına ilişkin iş gücü istatistikleri ile sanayi üretim endeksi verilerini değerlendirdi.

İş gücü verilerindeki gelişmelere dikkati çeken Şimşek, “İş gücü göstergeleri program hedeflerimizden daha olumlu seyrediyor. İşsizlik oranı eylülde yüzde 8,6 ile düşük seviyede gerçekleşti.” değerlendirmesinde bulundu.

Şimşek, sanayi üretiminde ise ikinci çeyrekte başlayan daralmanın hız kesmekle birlikte üçüncü çeyrekte de sürdüğüne dikkati çekerek, şunları kaydetti:

“Bu gelişmede Avrupa’nın zayıf talebi ve makro finansal istikrarı güçlendirmeye yönelik adımlarımızın büyüme üzerindeki kısa vadeli geçici etkileri belirleyici oldu. Önümüzdeki dönemde daha destekleyici küresel koşullar, artan güven ortamı ve öngörülebilirlik, iyileşen beklentiler ve yapısal adımlar üretimi, istihdamı ve ihracatı destekleyecek.”

“İşsizlik 12 yılın en düşüğüne inecek”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, TÜİK’in eylül ayına ilişkin iş gücü istatistiklerini değerlendirdi.

İstikrar içinde büyümek ve sosyal refahı artırmak için bütüncül politikalarla, etkin koordinasyon içinde çalışmaya devam edeceklerini vurgulayan Yılmaz, Orta Vadeli Program (OVP) çerçevesinde enflasyonu ve işsizliği kalıcı olarak tek haneli rakamlara düşürmeyi hedeflediklerini belirtti.

“Dezenflasyon döneminde uyguladığımız istihdam dostu politikalar sayesinde işsizlik oranı tek haneli kalmaya, istihdam ise eylül ayında da artmaya devam etmiştir” ifadesini kullanan Yılmaz, mevsim etkisinden arındırılmış verilere göre, eylül ayında istihdamın yıllık 1,1 milyon kişi artarak 32,8 milyon kişiye ulaştığını, istihdam oranının da yüzde 49,7 seviyesinde gerçekleştiğini bildirdi.

Cevdet Yılmaz, ekonominin potansiyeli açısından önemli bir gösterge olan işgücüne katılım oranının da yıllık 1,2 puan artarak yüzde 54,4 seviyesine yükseldiğini aktararak, şunları kaydetti:

“2024 yılı eylül ayında işsizlik oranı geçen aya göre değişmeyerek yüzde 8,6 seviyesinde gerçekleşmiştir. İstihdamda artış eğilimi devam ederken, işsizlik oranının Orta Vadeli Program döneminde gerileyerek 2012 yılından bu yana en düşük seviyesine ineceğini tahmin ediyoruz.

Ekonominin genelinde katma değeri yüksek üretimi, işgücü verimliliğini ve işletmelerin rekabet gücünü artıran dönüşümleri destekliyoruz. Ekonomide dengelenme sürecinde teknolojik dönüşümü hızlandırmayı, beşeri sermayeyi güçlendirmeyi, işgücü piyasasını etkinleştirerek kayıt dışılığı azaltmayı öngörüyoruz.”

“Olumlu görünüm devam ediyor”

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, sosyal medya hesabından Eylül ayı işgücü istatistiklerini paylaştı. Orta Vadeli Programla uyumlu şekilde istihdamda olumlu görünüm devam ettiğini vurgulayan Işıkhan, şu ifadelere yer verdi:

“İstihdam sayımız Eylül ayında bir önceki aya göre 95 bin kişi artarak 32 milyon 823 bin kişi, istihdam oranı ise 0,1 puan artarak yüzde 49,7 oldu. İşsizlik oranı ise aynı dönemde değişim göstermeyerek %8,6 seviyesinde gerçekleşti ve son 17 aydır tekli hanelerde seyretme eğilimini korudu.

İşgücünde yaşanan artışı da önümüzdeki dönemde hedeflerimizi gerçekleştirmek adına umut verici görüyoruz. İstihdamı yükseltmek adına politikalarımızı hayata geçirmeye devam edeceğiz.”

Paylaşın

DEM Partili Sezai Temelli: Kayyım Bir Darbedir

Kayyım uygulamalarına tepki gösteren DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, “Barışa karşı demokrasiye karşı kayyım bir darbedir. Bir darbe pratiğidir” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; DEM Parti’nin gerçekleştirdiği son Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısına dikkat çeken Temelli, aldıkları karar ve çağrılara işaret etti. Temelli, yaptıkları açıklamada yer alan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride işaret ederek “İmralı tecridinin kalkması Sayın Öcalan’ın çalışma koşullarının sağlanması önemli bir öncelik olarak karşımızda duruyor” dedi.

DEM Parti olarak “çözüme” hazır olduklarının altını çizen Temelli, “Defalarca bunu söylememize rağmen Kürt meselesinin demokratik barışçıl çözümü konusunda Türkiye’nin bütün sorunlarının demokrasi içinde çözülmesi için hazır olduğumuzu meclisin bu konuda önemli bir adres olduğunu, meclisteki bütün partilerin müzakere zemininde buluşması gerekliliğine bir kez daha vurgu yaptık. Tabi bu sadece Meclis’le sınırlı bir mesel değil” diye konuştu.

Kayyım uygulamalarına tepki gösteren Temelli, “Kayyım meselesiyle toplumda yükselen umut ve beklentiler zehirlendi. Demokratik siyaset bir kez zehirlendi. Bu toksik siyaset ve anlayış Türkiye’nin sadece umutlarını kırmakla kalmıyor, Türkiye’yi siyasi ve iktisadi krizlerin içinde sıkışıp kalmasına çökmesine neden olmaya devam ediyor.

Türkiye için riskler çok yüksektir ve riskler her geçen gün artmaktadır. Ortadoğu’daki riskler ortadadır, Türkiye’nin içindeki toplumsal barışın çöküşü ortadadır. Bütün bu çöküşlerden çıkmanın krizlerle baş etmenin yolu toplumsal barıştan geçiyor. Öyle iç cepheymiş militarist akılmış. Bunlardan değil. Gerçek anlamda sahici bir barışı var etmekten geçiyor. Barışa karşı demokrasiye karşı kayyım bir darbedir. Bir darbe pratiğidir” diye konuştu.

Paylaşın