Son Bir Ayda 72 Taliban Üyesi Öldürüldü

Afganistan’da Taliban rejimine karşı savaşan silahlı Ulusal Direniş Cephesi (NRF), son bir ayda 11 eyalette düzenlenen saldırılarda, 72 Taliban üyesinin öldüğünü ve 43 Taliban üyesinin ise yaralandığını duyurdu.

Haber Merkezi / NRF, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, saldırıların Kabil, Herat, Badghis, Farah, Badakhshan, Parwan, Kapisa, Baghlan, Kunduz ve Sar-e Pol illerinde gerçekleştirildiğini ifade etti.

NRF açıklamasında, can kayıplarının yanı sıra, onlarca askeri aracın imha edildiği ve önemli miktarda silah ele geçirildiğinide belirtti.

NRF, Afganistan halkı “acımasız” Taliban’ın dayattığı baskı ve cehaletten kurtulana kadar Taliban’a karşı silahlı mücadelesini sürdüreceğini de vurguladı.

Ahmed Mesud liderliğindeki NRF, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve Taliban’ın Ağustos 2021’de iktidara dönmesinin ardından kuruldu. NRF, son üç yılda yüzlerce Taliban üyesini öldürdüğünü iddia ediyor.

NRF, mart ayında yayınladığı yıllık raporunda, son bir yılda 17 eyalette Taliban’a karşı en az 150 hedefli saldırı gerçekleştirdiğini ve bunun sonucunda 400’den fazla Taliban üyesinin hayatını kaybettiğini iddia etmişti.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, eylül ayında BM Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) sunduğu raporda, üç aylık bir süre zarfında (Mayıs – Temmuz) NRF’nin Taliban’a yönelik en az 52 saldırı gerçekleştirdiği bilgisine yer verdi.

NRF’nin kurucusu ve lideri Ahmed Mesud, CNN’e verdiği son röportajında, grubunun yaklaşık 5 bin aktif savaşçısı olduğunu ve sadece Taliban’la değil, Afganistan’daki 20 başka örgütle de mücadele ettiğini öne sürdü.

Ahmed Mesud, “Mücadelemiz sadece Afganistan için değil; küresel güvenlik için. Terörizmi bir tehdit olarak algılayan her ulus, davamızı ve çabalarımızı desteklemenin stratejik gerekliliğini kabul etmelidir” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Türkiye’de Bir Yılda 366 Gazeteci Yargılandı

1 Eylül 2023 ile 20 Temmuz 2024 arasınd 281 davada toplamda toplam bin 856 kişi yargılandı. Sanıklar arasında aktivistler, öğrenciler ve gazeteciler başı çekti. Bu dönemde 860 aktivist, 376 öğrenci, 366 gazeteci yargılandı.

Haber Merkezi / Aktivistler ve öğrenciler genellikle toplumsal protestolar nedeniyle “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” suçlamasıyla yargılandı. Gazeteciler ise haber içerikleri ve yorumları nedeniyle hedef alındı.

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA), 2023 – 2024 adli yılı boyunca izlediği ifade ve basın özgürlüğü davalarını ele aldığı 2024 Adalet Gözlem Programı Raporu’nu açıkladı. Türkiye’de yürütülen en kapsamlı dava izleme programı çerçevesinde hazırlanan rapor, ifade özgürlüğü ihlallerinin boyutunu ve yargılama süreçlerindeki adil yargılama ihlallerini ortaya koyuyor.

Rapora göre, 1 Eylül 2023 ile 20 Temmuz 2024 arasında MLSA’nın gözlemlediği 281 davada toplamda toplam bin 856 kişi yargılandı. Sanıklar arasında aktivistler (yüzde 46,3), öğrenciler (yüzde 20,25) ve gazeteciler (yüzde 19,7) başı çekti. Bu dönemde 860 aktivist, 376 öğrenci, 366 gazeteci yargılandı. Bunun yanı sıra siyasetçiler, avukatlar, akademisyenler ve sanatçılar da düşüncelerini ifade ettikleri için mahkeme karşısına çıktı.

Raporda ifade özgürlüğüne yönelik davaların büyük çoğunluğunun devlet yetkililerine yönelik eleştiriler ve toplumsal protestolara katılım gerekçesiyle açıldığı vurgulandı.

Aktivistler ve öğrenciler genellikle toplumsal protestolar nedeniyle “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” suçlamasıyla yargılandı. Gazeteciler ise haber içerikleri ve yorumları nedeniyle hedef alındı.

Devlet görevlilerinin taraf olduğu davalara ilişkin bulgular da raporun dikkat çekici verilerinden. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, devlet görevlileri ve polislerin şikâyetçi olduğu 107 davada toplam 230 kişi yargılandı. Bu davaların yüzde 64’ünde sanıklar gazetecilerdi.

Raporda, izlenen duruşmaların yüzde 68,4’ünde adil yargılama hakkı ihlali tespit edildi. Duruşmaların geç başlaması, savunmaların kesilmesi, sanıklara söz hakkı verilmemesi ve mahkeme salonlarındaki yetersiz fiziksel koşullar öne çıkan sorunlar arasında yer aldı. Ayrıca, polislerin mahkeme salonlarında bulunması da gözlem raporlarına yansıdı.

Rapor, tutuklamanın gazeteciler için bir cezalandırma aracı olarak kullanıldığını ortaya koyuyor. Türkiye’de 1 Eylül 2023’te 30 gazetecinin tutuklu bulunduğu belirtilirken, bu sayı dönemin sonunda 21’e düştü. Bir diğer çarpıcı bulgu, gazetecilerin uzun süreli tutukluluklarının beraat kararlarıyla sonuçlanması ve gazetecilerin tutuklanıp 5 veya 10 günlük süreler sonunda tahliye edilmeleri oldu.

Paylaşın

UNICEF’ten Dikkat Çeken Rapor: Çocukların Geleceği Tehlikede

UNICEF Direktörü Catherine Russell, çocukların yaşanan iklim değişikliklerine bağlı şoklarından çevrimiçi tehlikelere kadar sayısız kriz içinde yaşadığını vurguladı. Russell, “2050 ve sonrasında çocuklara daha iyi bir gelecek yaratmak için sadece hayal gücü değil, eylem de gerektiriyor” dedi.

VOA Türkçe’den Can Kamiloğlu’nun haberine göre; Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), yayımladığı son “Dünya Çocuklarının Durumu 2024” raporunda, giderek değişen dünyamızda çocuk haklarının korunması için acilen harekete geçilmemesi halinde çocukların geleceğinin tehlikede olduğu uyarısında bulundu. UNICEF tarafından hazırlanan “Dünya Çocuklarının Durumu 2024” raporunda, değişen dünyamızda çocukların geleceği son verilerle kapsamlı olarak değerlendirildi.

Rapor, üç mega eğilim; demografik değişimler, iklim ve çevre krizleri ile yeni teknolojilerin bugün ile 2050 arasında çocukların yaşamlarını derinden etkileyeceğini vurguluyor. Raporda, gelecekte çocukların yaşamlarını değiştirecek bu eğilimler sonucunda yaşayabilecekleri zorluklar, tehlikeler, pozitif etki yaratabilecek faktörler ve fırsatlarla ilgili öngörüler verilerle paylaşılıyor.

UNICEF Direktörü Catherine Russell, kapsamlı raporla ilgili yaptığı değerlendirmede, çocukların yaşanan iklim değişikliklerine bağlı şoklarından çevrimiçi tehlikelere kadar sayısız kriz içinde yaşadığını vurguladı. Russel, bu faktörlerin önümüzdeki yıllarda çok daha yoğunlaşarak artacağını belirterek “Bu raporda yer alan öngörüler, dünya liderlerinin bugün aldıkları ya da alamadıkları kararların çocukların gelecekte bir miras olarak devralacaklarını ortaya koymaktadır. 2050 ve sonrasında çocuklara daha iyi bir gelecek yaratmak için sadece hayal gücü değil, eylem de gerektiriyor. Özellikle kız çocukları için onlarca yıldır kaydedilen ilerlemeler çok büyük tehdit altında” dedi.

Raporda, iklim değişikliğine karşı çocukları korumak ve karşılaştıkları riskleri azaltmak için hedefe yönelik çevresel eylemlere duyulan acil ihtiyaçlar da vurgulandı.

UNICEF Direktörü Russell, dünyanın yaşadığı iklim krizinin daha şimdiden vahim boyutlara ulaştığını, 2023 yılının kayıtlara geçen yaşanılan en sıcak yıl olarak kayıtlara geçeceğini belirterek “Rapora göre 2050-2059 yılları arasındaki on yıllık dönemde iklim ve çevre krizlerinin daha da yaygınlaşması beklenmektedir. 2000’li yıllara kıyasla sekiz kat daha fazla çocuk aşırı sıcak hava dalgalarına, üç kat daha fazla çocuk aşırı nehir taşkınlarına ve neredeyse iki kat daha fazla çocuk aşırı orman yangınlarına maruz kalacaktır. Bu iklim tehlikelerinin çocukları nasıl etkileyeceği yaşlarına, sağlık durumlarına, sosyoekonomik ortamlarına ve kaynaklara erişimlerine göre belirlenecektir” dedi.

Raporda, Afrika ve Güney Asya’nın 2050 yılı ve sonrasında en büyük çocuk nüfusuna sahip olacağı, Afrika’da 2000’li yıllarda yüzde 50 olan çocuk nüfus oranının, hala yüksek olmakla birlikte yüzde 40’ın altına düşmesinin tahmin edildiği belirtildi.

Raporda, yapay zekâ gibi teknolojilerin, uygulamalara, oyuncaklara, sanal asistanlara, oyunlara ve eğitim yazılımlarına yerleştirilmiş olmasının çocuklar ve gelecekleri için fayda sağlasa da bir taraftan büyük tehlikeler yaratabileceği özellikle vurgulandı. Raporda, çocukların internete erişim oranlarında, “dijital bir uçurum” olduğu vurgulanarak, 2024 yılında, yüksek gelirli ülkelerdeki insanların yüzde 95’inden fazlasının internete ulaştığı ancak düşük gelirli ülkelerdeki insanların sadece yüzde 26’sının internete bağlanabildiği belirtildi.

Raporda, dünya genelinde çocukların eğitime erişiminde son 100 yılda elde edilen kazanımların devam edeceği, 2000’li yıllarda yüzde 80 olan küresel çocuk nüfusunun yaklaşık yüzde 96’sının 2050’lerde en az ilkokul eğitimi alması beklendiği kaydedildi.

Raporda, eğitim ile kamu sağlığına yapılan yatırımların artmasının, çevrenin daha sıkı bir şekilde korunmasının çocuklar için pozitif etkiler yaratacağı, eğitimde cinsiyetler arasındaki uçurumun daralacağı ve çevresel tehlikelere maruz kalma oranının azalacağı belirtildi.

Raporda, devletlere çocukların geleceği için öneriler de yer aldı. Hükümetlerin, demografik geçişlere hazırlıklı olması gerektiği vurgulandı. Eğitimin erken çocukluk döneminde başlaması, ilk ve orta öğretime yatırım yapılması, öğretmen eğitiminin arttırılması, gençler için yeni iş sahaları açılması çağrısı yapıldı. Rapor, çocuklara yönelik sosyal koruma sistemlerinin genişletilmesi, bilinçli aile planlamasının teşvik edilmesi, çocuk ve anne sağlığı hizmetlerine erişiminin arttırılması, çocuk dostu şehirler oluşturulması, nüfus azalmasının yaşandığı kırsal alanlarda hizmetlere adil erişimin sürdürülmesi ve yaşlanan toplumlarda nesiller arası eşitliğin sağlanması ve çocuk haklarına ve çocukları kamu hizmetlerinden yararlanmasına öncelik verilmesi gerektiği kaydedildi.

Paylaşın

Erdoğan, “28 Şubat” Üzerinden Muhalefete Yüklendi

“24 Kasım Öğretmenler Günü ve Öğretmen Atama Programı”nda konuşan Erdoğan, “Daha düne kadar bu ülkede kızlarımız, kılık kıyafetinden, başörtüsünden dolayı baskıya uğramamış, okuldan, üniversiteden atılmamış, kadınlar memuriyetten ihraç edilmemiş gibi yalan yanlış konuşuyorlar. Bu çevrelerin safsata dedikleri acıları, zulümleri, baskıları, yasakları, faşizmin her türlüsünü biz bizzat tecrübe ettik. İliklerimize kadar yaşadık” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da düzenlenen “24 Kasım Öğretmenler Günü ve Öğretmen Atama Programı”nda konuşma yaptı. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Aziz İstanbul’umuzda siz değerli öğretmenlerimizle bir araya gelmenin mutluluğunu yaşıyorum. Öncelikle yarın kutlayacak olduğumuz Öğretmen Günü’nü şahsım ve milletim adına şimdiden kutluyorum. Şehit Şenay Aybüke Yalçın’ı ve diğer kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Bugün emekliliğini yaşayan öğretmenlerimize sağlıklı, uzun ömürler niyaz ediyorum. Tüm öğretmenlerimize teşekkür ediyorum. Bugün aynı zamanda bir başka sevincimizi yaşıyoruz. 20 bin öğretmen adayımızın atama anlarına hep birlikte şahitlik edeceğiz. Eğitim evlatlarımıza kimlik kazandıran, mazi ile güçlü bağlar kurma sürecidir. Eğitim bu yönüyle köklerimizi ecdadımızdan bize miras kalan değerleri keşfetme, bu değerleri kuşatma yolculuğudur.

Öğretmenlerimiz birer gönül işçisi, milletimizin değerlerini yarınlara taşıyan birer köprü konumundadır. Biz eğitim-öğretim yoluyla yalnızca meslek sahibi bireyler değil, fikri hür, vicdanı, irfanı hür nesiller yetiştirme derdindeyiz. 1 milyon öğretmenimizle büyük eğitim ailemizin bütün fertleriyle kökleriyle bağları sağlam kuşakların yetişmesi için gece gündüz çalışıyoruz. Bu ideale ulaşmak yalnızca diplomayla ya da bilgiyle değil; şahsiyet inşa eden bir anlayışla mümkündür. İnsanlığa yön verecek eserler ancak duruşu dik, iradesi güçlü, karakteri oturmuş kişilerin ellerinden çıkar. Elbette akademik başarı önemlidir, diploma değerlidir ama bunlar sağlam bir şahsiyet zemini üzerinde yükseldiği zaman gerçek anlamını bulacaktır. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli bu iddianın bu idealin bir tezahürüdür. Bizler bilgiyi hikmetle birleştiren erdemi hayatına nakşeden nesiller yetiştirmeyi arzu ve ümit ediyoruz.

Milletimizin tarihi birikimi, köklü değerler ve kültürel zenginliklerini merkeze alan modelimiz çağın ihtiyaçlarını gözeten bilimsel yaklaşıma dayalı eğitim anlayışını hayata geçiriyoruz. Yeni müfredatımız okuyan, düşünen, sorgulayan, sorumluluk bilinci yüksek, eleştirel bakış açısına sahip kuşaklar olarak yetiştirmeyi de hedefliyoruz. Bu sistemi bireysel farklılıkları gözeten, öğrenme ihtiyacına duyarlı odağında insani değerler olan bütüncül anlayışla yapılandırdık. Eğitim öğretim sistemimizi bilimsel temellerine oturttuk milletimizin öz değerleriyle harmanladık. Yeni modelde işbirliği, dayanışma, sosyal sorumluluğu eğitim öğretimimizin ayrılmaz parçası haline getirdik. Evlatlarımızın gelişimini, sürekliliğini önceledik. Ses bayrağımız olan güzel Türkçemizin korunması ve geliştirilmesi de maarif modelimizin yapı taşlarından biriydi.

Modelimizin millet olarak eksikliğini hissettiğimiz birçok ihtiyacı karşılayacağına inanıyorum. Önyargıları kırmak gibi çoğu zaman alışkanlıkları değiştirmek de atomu parçalamak kadar zorduk, meşakkatlidir. Eğitim öğretim alanında ülkemizde köşe başlarını tutmuş, ideolojik çevrelerin değişime, yeniye ve yeniliğe ayak diremeleri meşhurdur. Aynı aktörlerin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni sabote etmek için yine devrede olduğunu görüyoruz. Bu arkaik zihniyetin evlatlarımızın ufkunu karartmayı müsaade edemeyiz. Tespit edilen sorunların çözüme kavuşturulması hem devletimizin hem eğitimcilerimizin hem de ebeveynlerin evlatlarımıza karşı sorumluluğudur. Böylesine hayati bir meselenin ideolojik kavgaların ve günlük siyasi polemiklerin mezesi haline getirilmesi yanlıştır.

Muhalefetin ve iş tuttuğu meslek örgütlerinin bu hatadan bir an önce dönmelerini samimiyetle temenni ediyoruz. Eğitim öğretim meselesini siyaset üstü tutmayı muhafaza ediyoruz. Siz eğitimcilerimizin de katkılarıyla şekillenen yeni modelimizi kararlılıkla uygulamayı sürdüreceğiz. Aydınlık yarınlarımızın güvencesi olan gençlerimizin en iyi, donanımlı, başarılı şekilde yetişmeleri için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyeceğiz. Öğretmenlerimiz bize güçlü destek verirse Allah’ın izniyle her şey daha sağlıklı işleyecek. Eğitime ayrılan bütçe 2002’de yalnızca 7,5 milyar lira seviyesindeydi. Bugün bu rakam yükseköğrenim dahil 1 trilyon 620 milyar liraya ulaştı.

Yeni derslik inşaası, öğretmen atamaları, fiziki altyapı, müfredat reformlarında büyük dönüşüm gerçekleştirdik. Görevi devraldığımızda 367 bin olan derslik sayısı bugün resmi ve özel olmak üzere toplam 735 bine çıktı. Eğitimin altyapısını bu kadar geliştirirken eğitimin taşıyıcısı, sütunu olan öğretmenlerimizi de elbette ihmal etmedik. 800 bin öğretmen ataması yaptık. 2002’de ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci 36, ortaöğretimde 30’du. Bu sayıyı ilk öğretimde 23, ortaöğretimde 22’ye düşürmeyi başardık. 2002’de ilköğretimde 28, ortaöğretimde 18 olan oranlar bugün ilkokulda 18, ortaokulda 14 ve ortaöğretimde 12’ye indi. Bu veriler Türkiye’nin eğitim alanında 22 yılda yazdığı eşsiz başarı hikâyesinin en somut göstergesidir.

“Faşizmin her türlüsünü biz bizzat tecrübe ettik, iliklerimize kadar yaşadık”

Evlatlarımızın okullaşma oranlarında da gerçekten tarihi nitelikte adımlar attık. Okullaşma oranı ilköğretimde yüzde 96’ya, ortaöğretimde yüzde 88’e yükseldi. Kız çocuklarımız ile okulları arasında konan engelleri, başta başörtüsü yasağı olmak üzere birer birer ortadan kaldırdık. Birileri çıkıyor yakın tarihi yeniden yazmaya çalışıyor. Düne kadar kızlarımız başörtüsünden dolayı baskıya uğramamış, okuldan atılmamış, kadınlar memuriyetten ihraç edilmemiş gibi yalan yanlış konuşuyorlar. Bu çevrelerin safsata dedikleri acıları, zulümleri, yasakları, faşizmin her türlüsünü biz bizzat tecrübe ettik, iliklerimize kadar yaşadık.

28 Şubat döneminde güya irtica ile mücadele kılıfı altında aralarında kamu görevlilerin olduğu 6 milyon insanımız fişlendi. Milli Eğitim’de 33 bin öğretmen disiplin soruşturmasına uğradı. 11 bin 890 öğretmen disiplin cezası aldı, 11 bin öğretmen istifa ettirildi. Ekonomi, siyaset, sivil toplumdan günlük hayata kadar milletimiz çok ağır baskılara maruz bırakıldı. Üniversite kapılarında kurulan ikna odalarını, kürsüden zorla indirilen başarılı mezunları, eğitimlerini gözyaşlarında bırakan binlerce evladımızı, katsayı ile hakları gasp edilen gençlerimizi burada saymıyorum. Bunlar ceberut laiklik politikaların ayyuka çıktığı 27 yıl önce bu ülkede, bu şehirde yaşandı.

Muhalefet çevreleri bu utanç verici gerçekleri inkar etmek yerine kendi geçmişleriyle yüzleşmelidir. Toplumun yükselişi ancak öğretmeninin emeğine, bilgisine ve özverisine verdiği değerle mümkündür. Öğretmenlerimizin haklarını, itibarını, mesleki gelişimini güvence altına almak için kararlı duruş sergiliyoruz. Öğretmenlik Mesleği Kanunu’nu hayata geçirerek özel statüye kavuşturduk. 2025 itibarıyla 300 bin öğretmenimiz uzman ve başöğretmen unvanını elde edecek. Görevleri sırasında eğitim çalışanlarına yönelik suçlara karşı caydırıcı yaptırımlar getirdik. Hapis cezasının ertelenmesi uygulamasını kaldırarak, kasten yaralama suçunu tutuklama sebebi saydık. Öğretmenlerimize yapılan her saldırıyı, milletimizin geleceğine yapılan saldırı olarak görüyoruz.

Eğitimde çıtayı her geçen gün daha da yukarı taşımaya kararlıyız. Bir çocuğun öğrenme aşkını ve geleceğe dair umutlarını besleyen el güçlü el ailesinin desteği ve rehberliğidir. Aile her çocuğun ilk öğretmenidir. Onun yüreğine dokunan, zihnini şekillendiren, karakterini yoğuran ilk mekteptir. Bir öğretmenin öğrencisini muhabbetle kucaklayan emeği ne kadar değerli ise velilerin desteği de aynı derecede kıymetlidir, vazgeçilmezdir. Her birinizin yüksek vazife şuuru ve tam bir adanmışlıkla görevinizi yapacağına yürekten inanıyorum. 24 Kasım öğretmenler gününü bir kez daha tebrik ediyorum. Bu güzel buluşmaya vesile olan Milli Eğitim Bakanımızı ve ekibine teşekkür ediyorum. Öğrencilerinize selamımı götürmenizi sizlerden özellikle rica ediyor, her birinizi tek tek sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla…”

Paylaşın

Süper Lig: Galatasaray Üç Puanı Tek Golle Aldı

Süper Lig’in 13. hafta maçında Bodrum FK ile Galatasaray, Bodrum Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Hakem Muhammet Ali Metoğlu’nun yönettiği karşılaşmadan Galatasaray, 1-0 galip ayrıldı.

Haber Merkezi / Galatasaray’a galibiyeti getiren golü 54. dakikada Michy Batshuayi kaydetti.

Bodrum FK’de Ege Bilsel, maçın 45. dakikasında ikinci sarıdan kırmızı kart görerek takımını 10 kişi bıraktı.

Bu galibiyetle puanını 34’e çıkaran Galatasaray, 2. sıradaki Fenerbahçe ile arasındaki 5 puanlık farkı korudu. 3 puan hasreti 6 maça çıkan Bodrum FK ise 11 puanda kaldı.

Ligin bir sonraki maç haftasında Galatasaray evinde Eyüpspor’u konuk ederken, Bodrum FK deplasmanda Samsunspor’a konuk olacak.

54. dakikada sol tarafta topla buluşan Mertens’in ortasında kale önünde iyi yükselen Michy Batshuayi, kafa vuruşuyla meşin yuvarlağı ağlara gönderdi. 0-1

Stat: Bodrum

Hakemler: Muhammet Ali Metoğlu, İbrahim Çağlar Uyarcan, Mehmet Kısal

Bodrum FK: Gökhan Akkan (Diogo Sousa dk. 29), Üzeyir Ergün (Ahmet Aslan dk. 62), Ondrej Celustka, Arlind Ajeti, Ege Bilsel, Samet Yalçın (Taulant Seferi dk. 62), Gökdeniz Bayrakdar, Fredy, Taylan Antalyalı (Pedro Brazao dk. 80), Zdravko Dimitrov, George Puşcaş (Celal Dumanlı dk. 80)

Galatasaray: Fernando Muslera, Metehan Baltacı (Michy Batshuayi dk. 46), Kaan Ayhan (Victor Nelsson dk. 90+2), Abdülkerim Bardakcı, Barış Alper Yılmaz, Lucas Torreira, Gabriel Sara (Kerem Demirbay dk. 90+2), Roland Sallai, Yunus Akgün (Hakim Ziyech dk. 62), Dries Mertens (Elias Jelert dk. 72), Victor Osimhen

Gol: Michy Batshuayi (dk. 54) (Galatasaray)

Paylaşın

Hatimoğulları’ndan Kayyım Tepkisi: Baş Eğmeyeceğiz

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, kayyım atanan Tunceli Belediyesi önünde yaptığı açıklamada, “Dersim halkı Seyit Rızalarla anılır; Seyit Rızalar baş eğmedi, Dersim baş eğmedi, baş eğmeyecek zulmünüze. Bu iktidar bir yandan barış eli uzatıyor, sözde barış eli uzatıyor, öte yandan da kayyım atıyor. Sadece kayyım atamıyorlar, Belediye Eş Başkanımız Cevdat Konak’a cezalar yağdırdılar” dedi ve ekledi:

“Hakkari’de başlattılar, Esenyurt’ta devam ettiler. Batman’da, Halfeti’de, Mardin’de ve bugün Dersim’de, Ovacık’ta halkın iradesini gasp etmeye çalışıyorlar. Halk, kayyım atanmasına rağmen üçüncü kez belediyesini seçiyorsa, bilsin ki o Saray’da oturup yargıyı Demokles’in kılıcı gibi tepemizde sallandıranlar, halkın iradesi onlara yar olmayacak. Dün olmadığı gibi bugün de yar olmayacak. Halk bu zulme karış direnmektedir. Sandıkta da halkımız direndi ve kayyım rejimine rağmen, kayyım seçmene rağmen iradesini ortaya koydu. Sandıkta elimizi bükemeyenler, galibiyet sağlayamayanlar, bütün seçim oyunlarına ve hilelere rağmen bizimle baş edemeyenler, şimdi yargı eliyle ve OHAL’den kalma sahte yasayla bize biat ettireceklerini, baş eğdireceklerini zannediyor.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) yönetimindeki Dersim ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yönetimindeki Ovacık belediyelerine kayyum atanması protesto edildi.

MA’da yer alan habere göre, Sanat Sokağı’ndan Seyit Rıza Meydanı’na, buradan da belediyeye kadar kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirildi. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, DBP Eş Genel Başkanları Çiğdem Kılıçgün Uçar ve Keskin Bayındır, EHP Genel Başkanı Hakan Öztürk, ESP Eş Genel Başkanı Murat Çepni ile PİA Genel Başkanı Mehmet Kamaç da yürüyüşe katıldı.

Beton duvarlarla kapatılan belediye önünde konuşan Tülay Hatimoğulları, şunları söyledi: “Dersim halkı Seyit Rızalarla anılır; Seyit Rızalar baş eğmedi, Dersim baş eğmedi, baş eğmeyecek zulmünüze. Bu iktidar bir yandan barış eli uzatıyor, sözde barış eli uzatıyor, öte yandan da kayyım atıyor. Sadece kayyım atamıyorlar, Belediye Eş Başkanımız Cevdat Konak’a cezalar yağdırdılar. Hakkari’de başlattılar, Esenyurt’ta devam ettiler. Batman’da, Halfeti’de, Mardin’de ve bugün Dersim’de, Ovacık’ta halkın iradesini gasp etmeye çalışıyorlar.

Halk, kayyım atanmasına rağmen üçüncü kez belediyesini seçiyorsa, bilsin ki o Saray’da oturup yargıyı Demokles’in kılıcı gibi tepemizde sallandıranlar, halkın iradesi onlara yar olmayacak. Dün olmadığı gibi bugün de yar olmayacak. Halk bu zulme karış direnmektedir. Sandıkta da halkımız direndi ve kayyım rejimine rağmen, kayyım seçmene rağmen iradesini ortaya koydu. Sandıkta elimizi bükemeyenler, galibiyet sağlayamayanlar, bütün seçim oyunlarına ve hilelere rağmen bizimle baş edemeyenler, şimdi yargı eliyle ve OHAL’den kalma sahte yasayla bize biat ettireceklerini, baş eğdireceklerini zannediyor.

Defalarca söyledik, bir kez daha buradan altını çiziyorum. Bu kayyım zulmü devam ettikçe bu tekrardan asla kaçınmayacağız. Türkiye halkları askeri darbelere tanıklık etmiş bir halktır. 80 döneminde asker tankla ve topla kentlere indi. Askeri vesayet rejiminden kurtulacağız diye gelen AKP iktidarı, 12 Eylül darbecilerine rahmet okutuyor. Kenan Evren yaşasaydı, ‘Netekim bunlar benden daha iyi darbe yapıyor’ derdi. İşte o sarayda oturanlar, yargı eliyle siyasi darbe gerçekleştirmeye devam ediyor. Sadece yargı eliyle de değil. Türkiye halkları görsün ve bilsin ki şu arkamızdaki belediye binasını yoğun bir polis koruması altına almışlar ve etrafını beton bloklarla çevirmişler. Kayyım atandığında beton bloklarla çeviriyorlar belediyeleri. Belediyeler kışla değildir; belediyeler halkın evidir, karakol değildir. Biz halk olarak o belediyelere elimizi kolumuzu sallayarak girmeliyiz.

Haklıysanız, gerçekten bir hukuka dayandığınızı düşünüyorsanız neden halkın iradesine yasak getirip belediyeyi betonlarla çeviriyorsunuz? Cezaevine girenler bilir o resimleri. Hapishane duvarlarına mavi deniz dalgaları çizerler, yanılsamalı bir özgürlük yaratmak için. İşte belediyelerimizin birçoğunun etrafında yükselen beton bloklara deniz dalgalarını çizerek halkın iradesiyle bir kez daha alay ediyorlar. İstedikleri kadar kayyım atasalar, kayyım rejimini başımızda Osmanlı kılıcı gibi sallandırmaya devam etseler de bizler Türkiye halkları olarak, tıpkı Dersim’de olduğu gibi, irademize sahip çıkmaya devam edeceğiz. Demokratik taleplerimizden, demokrasi mücadelemizden asla geri durmayacağız. Seyit Rıza nasıl baş eğmediyse bizler de baş eğmeyeceğiz.

“Türkiye’nin demokrasi güçleri ve devrimcileriyle yan yana olmaya devam edeceğiz”

Dersim, demokrasi güçlerinin ve devrimci güçlerin bir araya gelmesiyle, ittifakla kazanılmış bir kentimizdir. Kayyım rejimi, demokratik ittifakımıza dönük de bir saldırıdır. Bütün Türkiye halklarıyla, Türkiye’nin devrimcileri demokratlarıyla, demokrasiden yana olan muhafazakar kesimlerle, herkesle beraber haktan ve hukuktan yana olmaya devam edeceğiz. Kayyım darbedir, kayyım hırsızlıktır, kayyım irade gaspıdır. Kayyım, seçme ve seçilme hakkımızı elimizden almaktır. Dersim halkına soruyorum: Kayyıma geçit verecek miyiz? İşte bu! Saray duysun, bu kayyımları atayanlar duysun ki halk burada ve kendi evi olan belediyelerine sahip çıkmaya devam edecek. Demokrasinin son nefesini kesen bir yaklaşıma asla evet demeyeceğiz. Asla bunu suskunlukla karşılamayacağız.

Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesinden yana olduğumuzu, Dersim sokaklarından cümle aleme bir kez daha duyuruyoruz. Bir yandan küçük ortakları “Kürt sorununu çözelim” diyecek, diğer yandan kayyım atayarak bize diz çöktürecekler. Yok öyle bir dünya, yok öyle bir gerçeklik! Kayyım rejimi ortadan kalkmadığı sürece, kayyım rejimi kendini lağvetmediği sürece, bu yasa muhalefetin de önerdiği kanun teklifiyle ortadan kalkmadığı sürece biz mücadele etmeye devam edeceğiz. Hangi barıştan bahsediyorsunuz? Ortadoğu barışı diyorsunuz, Dersim’e zulmediyorsunuz. Ortadoğu barışı diyorsunuz, İsrail’e karşı olduğunuzu söylüyorsunuz; fakat İsrail Filistin’e ne yaptıysa, Dersim halkına dün aynısını yaptınız, yapmaya devam ediyorsunuz. Sokakta polis terör estiriyor. Su sıkarak, gaz sıkarak, cop kullanarak nizam sağlayacağını zannediyor. Aynısını İsrail de zannediyor, haberiniz olsun. Kendi yurttaşınıza aleni şekilde kameralar önünde işkence yapan bir rejim olarak tarihe geçtiniz. Bu otoriterliktir, faşizmdir!

İnancından, geleneklerinden, dilinden ve kültüründen katliamlara rağmen vazgeçmeyen Dersim’den bütün Türkiye halklarına sesleniyorum: Gelin, faşizme karşı omuz omuza mücadele edelim. Kayyım rejiminden, bu beladan hepimiz kurtulmak zorundayız. O yüzden safları daha fazla sıklaştırma zamanı. Daha çok yan yana durma, daha çok dayanışma zamanı. Demokratik zeminde mücadelemizi büyütme zamanı. O yüzden gelin dayanışmamızı daha çok büyütelim. Bunlar bizi kayyımlarla tehdit etmeye devam ededursunlar, halk burada. Şimdi burada bir sandık kurulsa, yine belediye eş başkanlarımız seçilecektir. Bunu Ankara da çok iyi biliyor. Buradan Ankara’ya, Saray’a sesleniyorum: Bu zulmünden artık vazgeç. Zulüm ile abat olunmaz. Anayasayı, yasaları çiğniyorsun. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri çiğniyorsun. Suç işliyorsun. Suç dosyanı gittikçe kabartıyorsun ve buna kayyımlarla yeni sayfalar ekliyorsun.

Şunu bilesin ki sen kayyım atadıkça, bizlere sokak ortasında işkence yaptıkça, gözaltına aldıkça, tutukladıkça biz direnmeye devam edeceğiz. Mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizler Seyit Rızaların, Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların, Mazlumların yoldaşı olarak direnmeye devam edeceğiz. Sadece Dersim’de değil, Türkiye’nin dört bir tarafında; sadece kayyım atanan kentlerimizde değil, her yerde kayyım rejimine ve faşizme karşı mücadelemizi daha da büyüteceğiz. Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerine, Anayasanın çiğnendiğini düşünen herkese çağrımızdır: Gelin, kayyım rejimine, bu faşist otoriter rejime karşı mücadelemizi daha da büyütelim. Dayanışmayla başaracağız ve direnişimiz mutlaka muzaffer olacak. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. “

Paylaşın

Süper Lig: Fenerbahçe’den Farklı Galibiyet

Süper Lig’in 13. hafta maçında Kayserispor ile Fenerbahçe, Kayseri Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Hakem Direnç Tonusluoğlu’nun yönettiği karşılaşmadan Fenerbahçe, 6 – 2 galip ayrıldı.

Haber Merkezi / Fenerbahçe’nin gollerini 7. dakikada penaltıdan Dusan Tadic, 15 ve 26. dakikalarda Oğuz Aydın, 63. dakikada En-Nesyri, 85. dakikada Filip Kostic ve 88. dakikada Sebastian Szymanski, Kayserispor’un gollerini ise 43. dakikada Alexander Djiku (k.k.), 56. dakikada Kolovetsios kaydetti.

Fenerbahçe bu sonucun ardından puanını 29’a çıkardı ve lider Galatasaray’ı takibini sürdürdü. Kayserispor ise 12 puanda kaldı. Ligin bir sonraki haftasında Fenerbahçe, Gaziantep FK ile oynayacak. Kayserispor ise Çaykur Rizespor deplasmanına gidecek.

5. dakikada Mert Hakan Yandaş’ın pası ile ceza sahasına giren Kostic, Gökhan Sazdağı’nın müdahalesi sonrası yerde kaldı. Maçın hakemi Direnç Tonusluoğlu penaltı noktasını gösterdi. Tadic’in kullandığı penaltı atışında meşin yuvarlak, ağlara gitti: 0-1.

15. dakikada Fred’in pasında topla buluşan ceza sahası içinde topla buluşan Oğuz Aydın’ın yerden vuruşunda meşin yuvarlak ağlara gitti: 0-2.

43. dakikada Cardoso’nun sağ kanattan ceza sahasına ortasına Djiku’nun ters vuruşunda meşin yuvarlak kaleci Livakovic’in üstünden ağlara gitti: 1-3.

56. dakikada sol kanattan kazanılan korneri kullanan Kartal Kayra’nın ceza alanına gönderdiği ortasında Livakovic’in boşa çıktığı topu iyi takip eden Kolovetsios, arka direkten gelişine yaptığı kafa vuruşuyla meşin yuvarlağı ağlarla buluşturdu: 2-3.

63. dakikada hızlı gelişen atakta Tadic’in pasıyla topla buluşan En-Nesyri, ceza yayından karşı karşıya pozisyonda yaptığı vuruşla meşin yuvarlağı Bilal Bayazit’ın yanından ağlara gönderdi: 2-4.

85. dakikada Mert’in sağ kanattan geliştirdiği atakta sol tarafa açılan topa Kostic’in sert şutunda top ağlara gitti: 2-5.

89. dakikada Oğuz sol kanattan topla ceza sahasına girdi. Oğuz’un yerden sert pasında Szymanski arka direkte topu boş kaleye gönderdi: 2-6.

Stat: Kayseri

Hakemler: Direnç Tonusluoğlu, Samet Çiçek, Murat Altan

Kayserispor: Bilal Bayazit, Gökhan Sazdağı, Kolovetsios, Lionel Carole, Hasan Ali Kaldırım, Bourabia, Kartal Kayra, Baran Ali (Ali Karimi dk. 46), Cardoso, Ramazan Civelek (Boa Morte dk. 46), Bahoken (Nazon dk. 70)

Fenerbahçe: Livakovic, Osayi-Samuel (Mert Müldür dk. 75), Samet Akaydin, Djiku, Filip Kostic, Fred, Sofyan Amrabat (İsmail Yüksek dk. 90) Tadic, Mert Hakan Yandaş (Szymanski dk. 65), Oğuz Aydın (Levent Mercan dk. 90), En Nesyri (Dzeko dk. 65)

Goller: Tadic (dk. 7 pen.), Oğuz Aydın (dk. 15 ve 26), Youssef En-Nesyri (dk. 63), Kostic (dk. 85), Szymanski (89) (Fenerbahçe), Djiku (dk. 44 k.k.) Kolovetsios (dk. 57) (Kayserispor)

Paylaşın

“Lucy” İnsanlığın Kökenine İlişkin Hikayeyi Nasıl Yeniden Yazdı?

24 Kasım 1974’te paleoantropolog Donald Johanson, Etiyopya’nın kuzeydoğusunda çakıllarla dolu arazide çok özel bir şey arıyordu. Johanson ve bir meslektaşı bir yıl önce aynı bölgede heyecan verici bir keşifte bulunmuştu: 3,4 milyon yıl önce o arazide yürüyen bir insana ait mükemmel şekilde korunmuş bir diz eklemi. Bu, o dönemde bilinen en eski insan fosilinden neredeyse bir milyon yıl daha eskiydi.

Ancak tek bir diz eklemi, Johanson’ın en eski hominin fosilini, modern insanlar için bilimsel sınıflandırmayı (Homo sapiens) ve tüm soyu tükenmiş insan atalarını bulduğunu kanıtlamak için yeterli değildi. Johanson’ın daha fazla kanıta ihtiyacı vardı: Bir kafatası ve birkaç diş. Bu yüzden, Donald Johanson ve bir yüksek lisans öğrencisi Etiyopya’nın Afar bölgesine geri döndüler kemik aradılar.

Johanson, “Sadece 4 veya 5 santimetre uzunluğunda küçük bir dirsek parçası gördüm” diyor ve ekliyor: “Ve bunun bir maymun gibi bir primat olduğunu düşündüm; orada çok sayıda maymun fosili var. Ama onu elime alıp daha yakından incelediğimde, öğrencim Tom Gray’e ‘Bu bir insandan, bir insan atasından’ dedim.”

Johanson, dirsek parçasını gördüğü yerde daha fazlasının olduğunu fark etti: Uyluk kemiği, pelvis ve bir kafatası ve çene kemiği parçaları da dahil olmak üzere toplam 47 kemik. Bu, 3 milyon yıldan daha önce yaşamış bir insanın ayrıntılı bir anatomik modelini oluşturmak için fazlasıyla yeterliydi.

Bunun çok önemli olduğunu belirten Johanson. “O zamanlar 3 milyon yıldan daha eski olduğu tahmin edilen jeolojik bir katmandan gelen bir hominin iskeletiydi. Bu yüzden inanılmaz bir coşku anıydı. Yani, işte tam ayaklarımın dibindeydi” ifadelerini kuruyor.

Johanson’ın iskeletin bugün bilinen adıyla “Lucy”yi keşfetmesiyle birlikte bilim insanları insanın evrimsel zaman çizelgesini yeniden yazmak zorunda kaldı. Lucy, insan benzeri ve maymun benzeri özelliklerin karışımı olan bir ataydı. Afrika’da başka kaç tane antik insan türü yaşamıştı ve hepsi modern insanların soyağacına nasıl uyuyordu?

Lucy, yarım yüzyıl sonra bile insanın kökenine dair gizemi çözmeye dair ipuçları sunan en ikonik buluntulardan biri olmaya devam ediyor.

Johanson ve Gray’in 1974’te Lucy’yi bulduğu yerin adı Hadar’dır. Hadar, milyonlarca yıl önce büyük bir göle ev sahipliği yapıyordu. Bugün, uzun süredir gömülü olan göl tortuları aşınıyor ve hem hayvan hem de insan olmak üzere antik kalıntıları ortaya çıkarıyor.

Donald Johanson, “Hayvanlar ya göle düştüler ya da göle sürüklendiler ve yavaş yavaş çürüdüler ve zamanla kum ve kil ile kaplandılar” diyor ve ekliyor: “Lucy’nin göle nasıl girdiğini bilmiyoruz. Belki de su içmek için suyun kenarındaydı ve bir timsah tarafından kaçırıldı.”

Lucy’nin keşfinden bir yıl sonra, Johanson’ın ekibi, Hadar sahasında daha da şaşırtıcı bir keşif yaptı: Muhtemelen akraba olan ve aynı zamanda 3,2 milyon yıl öncesine dayanan 17 kişilik bir grubun kalıntıları. Bilim insanları arasında bu grup “İlk Aile” olarak bilinir.

Lucy’den önce, bilinen en eski insan fosili, Güney Afrika’daki bir mağarada bulunan 2,5 milyon yıllık maymun benzeri bir hominin türüne aitti. Ancak Johanson’ın keşfettiği homininler yaklaşık bir milyon yıl öncesine tarihleniyordu ve tamamen farklı bir bölge olan Doğu Afrika’dan geliyordu.

1978’de, “Lucy ve İlk Aile”yi diğer antik insan kalıntılarıyla karşılaştıran Johanson’ın ekibi Lucy ve diğer Etiyopya fosillerinin daha önce bilinmeyen bir insan türünü temsil ettiğini açıkladılar. Bu yeni türe, Etiyopya’nın Afar bölgesinde keşfedildiği için Australopithecus afarensis adı verildi.

Darwin’e göre, homininleri (insanlar) hominidlerden (goriller, şempanzeler ve orangutanlar gibi büyük maymunlar) ayıran temel özelliklerden biri iki ayak üzerinde dik yürümesidir. Lucy’nin gerçekten de eski bir insan olduğunu kanıtlamak için Johanson, Lucy ve diğer Australopithecus afarensis türlerinin iki ayak üzerinde yürüdüğünü göstermek zorundaydı.

İki ayaklılığın kanıtı, Johanson’un 1973 yılında bulduğu ilk diz eklemiyle başladı.

“Bunu gösterdiğim ilk kişilerden biri ortopedi cerrahıydı” diyor Johanson, “Ve ben de, ‘Bunun hakkında ne düşünüyorsun? Ama dikkatli ol, 3 milyon yaşında.’ dedim. Küçük boyutu dışında, diz protezinde kullandığımızla aynı olduğunu söyledi” ifadelerini kullanıyor.

Aynısı Lucy için de geçerliydi. Lucy sadece 3.5 feet (ortalama 1 metre) boyunda olsa da, dizleri, kalçaları ve pelvisi hakkındaki her şey dik yürümeye işaret ediyordu.

Johanson, “Lucy’nin leğen kemiği dört ayaklılar gibi uzun ve dar değildi, ama bir insan gibi kısa ve bodurdu” diyor ve ekliyor: “Tıpkı hepimizin oturduğu leğen kemiği gibi.”

Donald Johanson için keşfini pekiştiren gelişme, Tanzanya’da bir dizi insan ayak izinin ayrı bir keşfiydi. 1978’de bulunan ayak izleri 3,7 milyon yıl öncesine tarihleniyordu ve Lucy’nin türüyle eşleşen dişler ve çene parçalarıyla birlikteydi.

“Bulunan ayak izleri, sizin ve benim plaj kumunda bıraktığımız ayak izleriyle aynı” diyen Johanson, “Lucy’nin dik yürümesi konusunda artık hiçbir tartışma yok” ifadelerini kullanıyor.

Son Ortak Ata

Johanson’ın 1974’teki keşfi sırasında Lucy, kayıtlardaki en eski insan fosiliydi. Ancak son elli yılda, Afrika’da Lucy’den önce gelen veya Lucy ile örtüşen diğer türlere ait daha da eski hominin kemikleri bulundu.

Afar bölgesinde yaşamış Australopithecus anamensis’in tarihi 4,4 milyon yıl öncesine dayanıyor ve bazı bilim insanları, insanlığın kökenini 7 milyon yıl öncesine kadar götüren kemik parçaları bulduklarına inanıyor.

Johanson, artık en yaşlı olmasa da Lucy’nin hominin aile ağacında hâlâ özel bir yere sahip olduğuna inanıyor; hem modern hem de soyu tükenmiş iki büyük insan türünün son ortak atası olarak.

Lucy ve türü Australopithecus afarensis yaklaşık 3 milyon yıl önce yok oldu. Ancak Johanson ve diğer paleoantropologlar, modern insanların ait olduğu Homo cinsi de dahil olmak üzere daha sonraki homininlerde Lucy’nin anatomik özelliklerinin izlerini buldular. Sorun, Lucy’nin türünün sonuncusu (~3 milyon yıl) ile Homo’nun ilk kanıtı (~2 milyon yıl) arasındaki zaman farkıydı.

Lucy ile en eski Homo türleri arasındaki “kayıp halka” 2013 yılında keşfedilmiş olabilir. Hadar’da çalışan başka bir ekip, bilinen hiçbir insan türüne uymayan bir alt çene kemiği buldu.

Johanson, “Alt çenenin ön kısmı, afarensis (Lucy’nin türü) gibi çok sayıda kemikle yoğun bir şekilde güçlendirilmiş, geriye doğru eğimli bir profile sahip ” diyor ve ekliyor: “Ancak alt çenenin kafatasının alt kısmına bağlandığı arka kısımları Homo’ya benziyor.”

Çene kemiği, 2,8 milyon yıl öncesine, Lucy’nin türünün yok olmasından sadece 200 bin yıl sonrasına tarihleniyor. Bu da onu Lucy ile modern insanlar arasında bir bağ olma konusunda güçlü bir aday yapıyor.

Johanson ve diğer paleoantropologlar, Lucy’nin türünü, güçlü çeneleri ve dişleri nedeniyle “sağlam australopitler” olarak bilinen tamamen farklı soyu tükenmiş bir hominin kolunun atası olarak tanımlamak için benzer anatomik karşılaştırmalar kullandılar.

Johanson, “Sunduğum aile ağacı, afarensis’in hem Homo soyunun hem de devam eden Australopithecus soyunun ortak bir atası olduğu hipotezini ileri sürüyordu” diyor: “Bu (ifadeyi mazur görün) büyük çekişme konularından biriydi, çünkü 2 ila 3 milyon arasında bilinen çok az fosil vardı. Geçtiğimiz 50 yıl boyunca, bu hipotez tekrar tekrar test edildi. Neyse ki, afarensis’in ortadan kalkmasından sadece 200 bin yıl sonra, cins Homo’muzun 2,8 milyon olduğuna dair kanıtımız var.”

Donald Johanson, Etiyopya Ulusal Müzesi’nde güvenli bir şekilde saklanan Lucy’yi ara ara ziyaret ediyor. Johanson, “Afrika ülkelerinde bulunan tüm bu fosillerin, kökenlerinin ait olduğu ülkelere ait olduğuna inanıyorum” diyor.

Johanson ayrıca, Lucy adını koymanın kendi fikri olmadığını da belirtiyor. Lucy’nin keşfedildiği gece, ekip kutlamak için küçük bir parti düzenledi.

Johanson, “O gece harika bir kutlama yaptık” diyor: “The Beatles’ın Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band’ini dinliyorduk ve Lucy in the Sky with Diamonds adlı şarkı çalıyordu. Keşif gezisinde yer alan Pam Alderman, ‘İskelete Lucy adını neden koymuyoruz?’ dedi. Bilimsel bir ismi hak ettiğini düşündüm. Ama çok geçti. İsim yerleşti ve bir nevi mihenk taşı haline geldi.”

(Kaynak: History)

Paylaşın

TFF Başkanı Hacıosmanoğlu’ndan Dikkat Çeken “Yabancı Hakem” Açıklaması

TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, yabancı hakem söylemlerine ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Bu yabancı konusunun en çok hakemleri rahatsız etmesi lazım. Baktığımız zaman genç pırıl pırıl hakemler var. Ben burada olduğum sürece yabancı hakem gelmeyecek. Bir daha söyleyeyim, ben olduğum sürece yabancı hakem gelmeyecek” dedi.

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, konuk olduğu HT Spor yayınında açıklamalarda bulundu. Hacıosmanoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Yapılan harcamalar var. Onları kamuoyuna açıkladık. Genel kurul üyelerini aldatma var. Artı gösterilen bütçenin eksi olduğunu açıkladık. Arkadaşları çağırdık ve bunları düzeltin yoksa sıkıntı olur dedik. O arkadaş bunları düzeltirsem işimden olurum. Burada zimmete geçirilmiş bir şey yok. Sadece genel kurulda yapılan bir bilanço oyunu var. Bir hakikat varsa onu kamuoyuna koyarsınız.

Sevgili başkanımız gerekli hukuki işlemler yapılacak dedi ama bize bir tebligat gelmedi. Bu raporları ‘finansal okur yazarlığı olanlar okumalı’ dedi sayın başkan. Bizim üniversite diplomamız yok ya fazla bilmiyoruz. Ben seçimi kazanacağıma inanıyordum. İnanmak başarmanın yarısıdır. Tek başımıza başardığımız bir iş değildi bu. Doğruları yapmaya çalışıyoruz ama elbette yanlışlarımız olacak. Herkesin bizi eleştirme hakkı var.”

Macaristan’ı eleriz. İstediğimiz kuralardan bir tanesiydi. Bu takım çok daha büyük işler yapacak. Okyanusları geçtik ama ırmakta boğulduk. Talihsiz bir maç oldu. Orada direkt A Ligi’ne çıkacaktık ama Dünya Kupası elemeleri oynamadan play-off oynayacaktık. Allah nasip etmedi. İzlanda ve Galler maçlarında verdiğim skor tuttu. Galler ile 0-0 kalmamız hayal kırıklığı yaratmadı bende. Karadağ’a yenildik, yapacak bir şey yok. Karadağ başkentindeki zemin daha kötü olduğu için UEFA oraya aldı maçı. Bunlar mazeret değil. Çıkıp yenmeliydik. Sonuçta Karadağ ile oynuyorsunuz. Bunu yol kazası olarak göreceğiz. Kardeşlerimiz bunu Dünya Kupası Elemeleri’nde telafi eder.

O zamanlarda bir camiayı temsil ediyorsunuz. O zamanki tavrınız ayrı olur. Burada futbol ailesinin genelini temsil ediyorsunuz. Başkan uysallaştı söylemleri doğru değil. O zaman öyle davranmam gerekiyordu. Şimdi bu şekilde davranmam gerekiyor.

Kulüpler kavga etmezse devletle olan işlerini daha kolay halleder. Biz kulüp başkanları ile sürekli konuşuyoruz. Marka değerini korumak lazım. Yayıncı geliri 500 milyon Dolar’dan 180 milyon Dolar’a düştü. Neden 1 Milyona çıkmadı. Kulüp başkanları ile kahvaltı yaptığımız gün başkanlar birbirlerine söz verdiler. Mutabık kaldılar konuşmayacaklarına dair. Kurumsal olarak camialarımızı rencide edici açıklamalar yapmayacaklardı. Aradan 1 hafta geçmeden salıncaklar, kuşlar havada uçuştu. Bunların kimseye faydası yok. Kavga etme görüntüsünü verince insanlar irite oluyor.

Bu ligden 1 tane şampiyon çıkacak. Şampiyon olmayan takımlar başarısız mı olacak. Diğer liglerde 2 tane mi şampiyon çıkıyor. Bizim bunu kabul etmemiz lazım. Bu oyunun eğlence olduğunu unutmamalıyız. İstifalar normaldir. Biz doğru işleri yapmaya devam edeceğiz. Ayrılan arkadaşlara teşekkür ediyoruz. Biz işimize bakıyoruz. Doğru işleri yapmaya çalışıyoruz. Bu istifalarda kişisel tavır da olabilir ama ben çok önemsemiyorum.

“Montella’nın oyuncularla muhteşem bir ilişkisi var”

Montella’nın oyuncularla muhteşem bir ilişkisi var. Bir aile ortamı var. Bizim de aramız iyi, biz kendisini seviyoruz. İtalyanlar ile frekansımız tutuyor. O da bizi seviyor. Şu anda güzel bir aile ortamı var. İnsanlar hocanın gittiğini düşündüler. Hatta tazminatını da yazdılar. Adana Demirspor’da oynarken ‘Roma’dan teklif gelirse giderim maddesi koymuştu ama milli takımda bu madde yoktu. Roma konusuyla ilgili bizimle konuşmak istedi. Böyle bir teklif geldiğini söyledi. Ama hoca kendisi bize konuyu anlattı. Bize, ‘bazen tekliflere hayır demeyi bilirim yarın beni kovacaksanız, Roma’ya gideyim’ dedi. Biz kendisine iki maçın sonucuna bakarak yol yürümüyoruz. Ben kaldığım sürece seninle devam edeceğiz dedim. Roma’nın teklifini reddedip bizimle devam etme kararı aldı.

İsmi haber portalı diye geçiyor. Biz o toplantıyı yaptığımız zaman Galatasaray’ın sponsorluk anlaşmasına bir haber portalı adıyla geçtiği için müsaade ettik. Hatta şöyle bir şey oldu. Toplantı yaptık. Dursun başkan ‘Biz bu anlaşmayı yaptık ama paralar 100, 150, 200 para parça gelince hemen iptal edin dedim. İptal edildi’ dedi. Para parça gelince hemen kapatılmış. Biz sorumluluk size ait diye izin verdik.

Ben olduğum sürece bu ülkeye yabancı hakem gelmeyecek. Bugün hakem semineri vardı federasyonda. Gerekli konuşmaları arkadaşlarımızla yaptık. Söylememiz gereken şeyleri söyledik. Bu yabancı konusunun en çok hakemleri rahatsız etmesi lazım. Baktığımız zaman genç pırıl pırıl hakemler var. Ben burada olduğum sürece yabancı hakem gelmeyecek. Bir daha söyleyeyim, ben olduğum sürece yabancı hakem gelmeyecek. Kulüplerin yabancı hakem istemesi doğal hakları. Geçen sezon da yapılan bir uygulama. Herkes bizim samimiyetimize inanıyor. Kulüplerin yabancı hakemlerin bu sorunu çözeceğine inanıyorlarsa MHK’yı onlara devredelim. Seyredelim onları. Maaşlarını da biz öderiz. Biz açığız. Biz bir şeyleri düzeltmeye çalışıyoruz.

Ben başkan olduğum sürece MHK Başkanı Ferhat Gündoğdu görevinde kalacak. İlk gün nasıl inanıyorsam ona inanıyorum. Gidersek beraber gideriz. Burada gençleştirme operasyonu yapılıyor. Biz onlara destek vermeye devam edeceğiz.

Alt klasmanlarda derneğe üye olmayanlara maç verilmiyormuş. Hakem işleri müdürüne sordum: Bu derneğin hakemler üzerindeki etkisi ne? Bizim eğitimciler illere gidip hakemleri eğitiyorlar. Bu derneklerin yerlerini kullanıyormuşuz. ‘Bu bizim ayıbımız’ dedim. Hiçbir şey yapamazsınız lokal kiralarsınız. Belediyeler ver Gençlik Spor Bakanlığı’nın yerleri var. Maç alırsan derneğe para veriyorsun. Üstlere çıkıp derneğe para vermeyenler var. Beni onlar ilgilendirmiyor. Hakemlerin aidiyet duygusunun sadece MHK’ye olması lazım. Seminerde hakem arkadaşlarımıza söyledim. Hiç kimsenin bir derneğe üye olma zorunluluğu yok. Aidat verme zorunluluğu yok. ‘Bunları yapmayın. Yapanlara iyi niyetli bakmam art niyetli bakarım’ dedim. Derneğe üye olup da yükseleceğim diye kimse hayal etmesin.”

Paylaşın

Kediler Uyurken Neden Yüzlerini Kapatırlar?

Rahatlarına oldukça düşkün olan kediler, hayatlarının neredeyse üçte ikisini uyuyarak geçirirler. Eğer bir kediyi uyurken yüzünü kapattığını fark ettiyseniz, nedenini merak etmiş olabilirsiniz.

Haber Merkezi / Görünen o ki bu hareket, kedilerin uykuya dalmalarını kolaylaştırıyor. Uzmanlara göre, kedilerin yüzlerini kapatması, uykuya dalmalarına çeşitli şekillerde yardımcı oluyor.

Kediler genellikle şekerleme yapmak için güneşli yerler seçerler, ancak ışık parlaması kedilerin hassas gözlerini tahriş edebilir ve uyumalarını engelleyebilir. Kediler, yüzlerini kapatarak kendileri için karanlık bir ortam oluşturabilirler.

Kediler, ayrıca uyurken kıvrılarak vücut ısılarını korumaya çalışabilirler. Uzmanlara göre, bir top gibi kıvrılmak, kuyruğunu sarmak ve yüzünü kapatmak, kedilerin kendi vücut ısılarını korumalarına yardımcı olabilir.

Kedilerin uyurken güvenlik için yüzlerini kapattıkları da ifade ediliyor. Kediler, yüzlerinin savunmasız olduğunu biliyorlar, bu yüzden kediler yüzlerini kapatarak, kendilerini güvende hissediyor olabilirler.

Bazı kediler uyurken sadece rahatlık olsun diye de yüzlerini kapatabilirler. Bu, bizim bir şekerleme sırasında ekstra rahatlık için kollarımızı yastığın etrafına dolamamız veya bacaklarımızın arasına battaniye sıkıştırmamız gibi bir şey.

Kediler, vücutlarını “sahip oldukları” nesnelere ve alanlara sürterek bölgelerini işaretlemeyi severler. Kedi kendi bölgesini işaretlemek için başını yastığa, battaniyeye veya halıya sürtüyor olabilir, bu uyurken yüzünü kapatıyormuş gibi görünebilir.

Sonuncusu ve muhtemelen en komik olanı, kedilerin bakım yaparken uyuyabilirler. Kediler, kendilerini temizlemek için patilerini yalarlar ve yüzlerine sürerler. Bu kedileri yorabilir ve temizlik sırasında uyumalarına neden olabilir.

Paylaşın