Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Sayısı 53 Bini Geçti

2024’ün üçüncü çeyreğinde, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan bireysel başvuru sayısı 53 bini geçti. AYM’ye bireysel başvuru hakkı, Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki (AİHM) ihlal davalarını azaltmak amacıyla 23 Eylül 2012’de getirildi.

Anayasa Mahkemesi (AYM), 2024’ün üçüncü çeyreğini içeren, “23.09.2012 – 30.09.2024” yıllarını kapsayan bireysel başvuru istatistiklerini yayımladı. AYM’ye yapılan başvurulara 16 bin 77 dosya daha eklendi, dosya sayısı 53 bin 734’e yükseldi. Bu dosyalardan 42 bin 549’u çözüme kavuşturuldu.

Cumhuriyet’ten Aytunç Ürkmez’in haberine göre, Yüksek Mahkeme’nin geçmiş yıllardan da devreden ve hala görülmeye devam eden anlamına gelen “derdest başvuru” sayılarında ise düşme olmadığı görüldü. Bu kapsamda ilk yarıda Yüksek Mahkeme’de çözüm bekleyen derdest bireysel başvuru sayısı 32 bin 226’ydı. 2024’ün üçüncü çeyreğinde bu sayı 43 bin 973’e yükseldi.

Yüksek Mahkeme’nin “en az bir hak ihlali yönünden” karara bağladığı dosya sayılarında da yükselme olduğu saptandı. Mahkemenin 2012’den 2024’ün ilk yarısına kadar bu yönde karara bağladığı dosya sayısı 74 bin 574’du. Bu sayı 2024’ün üçüncü çeyreğinde 75 bin 89’a yükseldi.

Böylece 2024’ün üçüncü çeyreğinde en az bir hak ihlalinin olduğu dosya sayısına 515 yeni dosya eklenmiş oldu. Bunun yanı sıra “en az bir hakkın ihlal edildiğine” yönelik karara bağlanan dosya sayıları 2024 yılı içinde de aynı oranda yükseldiği belirtildi. 2024’ün ilk yarısında toplam 2 bin 14 dosyada bu yönde karar verilirken, üçüncü çeyreğinde bu sayı 2 bin 529’a yükseldi.

Mahkemenin ihlal yönünden aldığı kararlar arasında yargı sisteminde en fazla ihlal edilen hakkın “makul sürede yargılanma hakkı olduğu” ortaya çıktı. Söz konusu durum; 2013 – Haziran 2024 arasındaki verilere bakıldığında; ihlal kararlarının hak ve özgürlüklere göre dağılımında “makul sürede yargılanma hakkının” en çok ihlal edilen hak olduğu belirlendi.

Yüksek Mahkeme, 2013’ten Eylül 2024’e kadar yapılan bireysel başvuruların bin 425’inde “bir hakkın ihlal edilmediğine” yönelik karar verdi. Mahkeme bu kararlarda; kabul edilebilirlik kararı vermesine karşın, esas incelemesi aşamasında ihlal kararı vermedi.

Paylaşın

Yeni Çözüm Süreci Tartışmaları: Özel’den “Devlet Bey Sözcü” Yorumu

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Öcalan” çağrısını değerlendiren CHP Lideri Özgür Özel, “Devlet bey şu anda ateş topluyor. AKP ön plana çıkmıyor. Ateş eden AKP’ye değil, ona ediyor. Devlet bey bu süreçte sözcü” dedi ve ekledi:

“Oyları yüzde 5’e düşmüş zaten. Bahçeli DEM Partiyle görüşüyor. İşi bir yere oturtacaklar belli… Biz terör bitsin isteriz. Ama bunun gizli kapaklı yapmak yerine mecliste konuşmasını isteriz. Açıklıkla, samimiyetle yürütülsün, toplumsal mutabakat olsun isteriz. Benim kırmızı bir çizgim var. Şehit aileleri çağırılacak, görüşleri sorulacak.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, konuk olduğu Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın programında gündemi değerlendirdi. Özgür Özel’in açıklamalarından önemli başlıklar şöyle:

“CHP’nin belediyecilik anlayışıyla kömür dağıtıyorlar derdik. İhtiyaç varsa dağıtılacak dedik. Ama incitmeden, partizanlık yapmadan yapılması gerek diyorduk. Bunu yapacak bir imkan bulduk. Vatandaşlara gönlüne dokunan işler markalaştı. Doğru işler milletten teveccüh gördü… İlk 6 ay belediyeler aldıkları oyların hakkını verdi. Oylar artıyor.

Yaptıkları millete husumet. Diyorlar ki ‘İhaleleri şeffaf yapılıyor, vatandaşa dokunacak hizmetler yapılıyor’. Ne yapalım. Ellerindeki paraları alalım… Vergiyle ilgili kararı kanunla getirmeleri gerekir. Bugün şimdiye kadar belediyelerin bütün paralarını kesiyorlar. Borçlar için vergi gelirlerinden kesinti yapılacak. Belediyeleri hizmet yapamaz hale getirecekler.

Teğmenler ihraç edilecek gibi görünüyor.

Sıkıştı mı “LBGT”, sıkıştı mı “terörist çalıştırıyorlar.”. Meselenin özü, bunlar çaresizliğin, rekabet edememenin sonucu… Sosyal yardımları 5 kat artırmışız.

Ne zaman olsa hazırız. Derhal seçim istiyoruz… Çayırhan’daki direnişi destekliyoruz. Altın yumurtlayan tavuğu kesmesinler diye sonuna kadar destekleyeceğiz.

Mehmet Şimşek 2 yıl daha var demiş. Ama bıçak kemiğe dayandı. Şimşek asgari ücretlinin kemerini, gırtlağını sıkmaya kalkarsa milletin dayanacak gücü kalmadı. Sistem baştan aşağı bozuk. 2 yıl daha traktörün sahibiyle, cipin sahibinden aynı vergiyi alacam diyor. Garibanın yakasını bırakmalı. Vergide adalet sağlanmalı.

Vize sorunun kökünden halledeceğiz. Bütün Avrupa’da kimlik kartıyla dolaşacak.

“Esat ile görüşeceğim” dedim. Erdoğan Putin’i araya soktu randevu almak için. Suriye güvenli hale gelecek ise görüşürüm niye görüşmeyeyim. Sığınmacı sorununu çözelim. Erdoğan isterse ben de gelirim görüşmeye. Hatta Erdoğan bütün liderlere desin ki “gelin birlikte konuşalım” ben varım… Adalet bakanı 3 haftadır telefonlarıma çıkmıyor.

AKP’li belediyelerin borçlarını ödeyin diyorlar bize. “Ödeyelim yapılandırın” diyoruz. Yok bir seferde ödeyin diyorlar. Yemeği AKP yedi, hesabı CHP ödüyor. Birikmiş devasa borçlardan CHP sorumlu değil… İktidara CHP’nin geleceğini gördüler, her şeyi deniyorlar… Erdoğan emekliye, öğretmene 15 çeyrek kaybettirdi. Gündemi bilerek değiştiriyorlar.

Şimdi “Süreç, açılım”. Çözüm süreci yorgun bir laf. Büyük bir iş yapalım dediler. “Öcalan Meclis’te konuşsun.” “Biz kaybettik” diyor AKP geçen sefer. “Küçük ortak yapsın” diyor… Bahçeli’ye “Öcalan Meclis’e gelsin” dedirttiler. Bahçeli konuşuyor, Erdoğan kenardan izliyor. Küçük ortağın her lafı Erdoğan’ı bağlar. “Onun gibi düşünmüyorum” dedi mi? Demedi.

Seçilir seçilmez hemen erken seçim demek komik olurdu. Bu bir yerel seçim hükümete sarı kart gösteriyorsunuz. Uyarın hükümeti dedim. Ardından “Geçim olmazsa seçim olur” dedim. 1 yılsa 14 miting yaptım… Benim her kesimden oy almak gibi bir sorumluluğum var. Ben halkın partisiyim. Benim derdim Atatürk’ün partisini iktidar yapmak.

“Biz terör bitsin isteriz”

Devlet bey şu anda ateş topluyor. AKP ön plana çıkmıyor. Ateş eden AKP’ye değil, ona ediyor. Devlet bey bu süreçte sözcü. Oyları yüzde 5’e düşmüş zaten. Bahçeli DEM Partiyle görüşüyor. İşi bir yere oturtacaklar belli.

Biz terör bitsin isteriz. Ama bunun gizli kapaklı yapmak yerine mecliste konuşmasını isteriz. Açıklıkla, samimiyetle yürütülsün, toplumsal mutabakat olsun isteriz. Benim kırmızı bir çizgim var. Şehit aileleri çağırılacak, görüşleri sorulacak.

Bahçeli’nin altı doldurulmayan sözleriyle meşgul değiliz. Demokrat adımlarla güçlü adımlar atılırsa buna varız. Ama başkasının planına alet olmayız.

Demirtaş’ın hakkı yeniyor, Demirtaş dışlanıyor. Demirtaş ‘başkanlık sistemi olmasın’ dedi diye kötü. Halkı sokağa davet etmiş, ölümlerden Demirtaş’ı sorumlu tutuyorlar. Öcalan, silahlı terör örgütü kurmuş, 50 bin kişinin ölümünden sorumlu Öcalan meclise çağırılıyor. Mesele Saray rejimini sürdürmek. Muhalefeti birbirine düşürmek. Öcalan’a özgürlük, Demirtaş’a Meclis’te çürüme. Kötü koku bu.

İktidar söylediklerinde samimiyet olsa, Demirtaş’tan katkı istenir… Şehit aileleri de buna isyan ediyor. Siyasi çıkara alet etmeyin. Ben bu meclis eliyle milletin planı varsa o plana destek sağlayacağım.

Paylaşın

Resmi Gazete’de Yayımlandı: Yüzde 43,93’lük Zamlar Geliyor

Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV), ehliyet, pasaport, telefon harcı, trafik cezaları ve daha birçok kaleme 1 Ocak’tan itibaren yüzde 43,93 oranında zam gelecek. Karar Resmi Gazete’de yayımlandı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği, Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre, “yeniden değerleme oranı” 2024 yılı için yüzde 43,93 olarak tespit edildi.

Tebliğde, “Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298’inci maddesinin (B) fıkrasına göre, yeniden değerleme oranı, yeniden değerleme yapılacak yılın Ekim ayında (Ekim ayı dâhil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Türkiye İstatistik Kurumunun Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksinde meydana gelen ortalama fiyat artış oranı olup bu oranın Hazine ve Maliye Bakanlığınca Resmî Gazete ile ilan edilmesi gerekmektedir” ifadeleri yer aldı.

Türk medyasında yer alan hesaplamalara göre, belirlenen zam oranına göre her yıl araç sahiplerinden alınan motorlu taşıtlar vergisi (MTV), motor silindir hacmi 1300 ve altı olan yeni araçlarda en düşük 3 bin 359 TL’den 4 bin 835 TL’ye yükselecek. En yaygın kullanılan silindir hacmi 1301 – 1600 arası yeni otomobillerde ise en düşük MTV de 5 bin 851 TL’den 8 bin 421 TL’ye çıkacak. Otomobillerde uygulanan muayene ücreti 1821 TL’den 2 bin 621 TL’ye yükselecek.

2025 yılında bazı trafik cezaları da artacak. Buna göre seyir halinde cep telefonu kullanmak, kırmızı ışık ihlali, muayene yaptırmamak 1506 TL’den 2 bin 168 TL’ye çıkacak. Ruhsatsız araç kullanma 6 bin 439 TL’den 9 bin 267 TL’ye, emniyet kemeri takmamak, park yasağını ihlal 690 TL’den 993 TL’ye, engelli otoparkını işgal 1.380 TL’den 1.986 TL’ye, kış lastiği taktırmamak 4 bin 69TL’den 5 bin 856 TL’ye, alkollü araç kullanmak (ilk defa) 6 bin 439 TL’den 9 bin 267 TL’ye çıkacak.

Yurt dışı çıkış harcı da yeni yıldan itibaren 500 TL’den 719,65 TL’ye yükselecek. Yurt dışında satın alınmış ve yolcu beraberinde getirilen telefonlar için alınan harç 31 bin 692 TL’den 45 bin 614 TL’ye çıkartılacak.

Otomobil, minibüs, kamyonet sürücüleri için kullanılan B sınıfı sürücü belgesi harcı 3 bin 945 TL’den 5 bin 678 TL’ye, A sınıfı sürücü belgesi harcı da 1308 TL’den 1883 TL’ye yükselecek.

2025 yılı için pasaport harçları da artacak. 6 aylık pasaportlarda harç 1639 TL’den 2 bin 359 TL’ye, 1 yıllık pasaportlarda 2 bin 396 TL’den 3 bin 448 TL’ye, 2 yıllık pasaportlarda 3 bin 912 TL’den 5 bin 631 TL’ye, 3 yıllık pasaportlarda 5 bin 558 TL’den 8 bin TL’ye, süresi 3 yıldan fazla olan pasaportlarda harç 7 bin 833 TL’den 11 bin 274 TL’ye yükselecek.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Erdoğan’a “Öcalan” Çağrısı: Suskunluğunu Ne Zaman Bozacaksın?

MHP lideri Bahçeli’nin Öcalan çağrısına ilişkin konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Terörist başının Meclis kürsüsüne gelip konuşmasını istemekle başlayan tartışmalar, imdi bir başka yöne evrilmiş, DEM yöneticilerinin İmralı’ya gidip, bebek katiliyle görüşmelerinin önü açılmak istenmiştir” dedi ve ekledi:

“Bu öneri iktidar ortağı tarafından yapılınca da DEM eş başkanları durumdan vazife çıkararak Adalet Bakanlığı’na müracaat ederek, bu ziyaretin temini için talepte bulunmuşlardır. Bildiğimiz kadarıyla, geride bıraktığımız hafta içerisinde, bizzat Adalet Bakanlığı tarafından, İmralı canisiyle ilgili avukatları da kapsayan 6 aylık bir görüş yasağı getirilmişti.”

Müsavat Dervişoğlu, konuşmasının devamında, “Böyle bir yasağın olduğunu bile bile konuyu gündeme getirmenin taşıdığı maksada bizim elbette söyleyeceklerimiz vardır ama asıl merak ettiğimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın suskunluğunu ne zaman bozacağıdır” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu’nun açıklamasından öne çıkanlar şu şekilde: “7 Aralık’ta Emekli Kurultay’ı düzenleyeceğiz, emekliliklerin sıkıntılarını ele alacağız. Genel olarak şiddeti ülkemiz için en hayati konuların başında görüyoruz. Son 10 yılda 200 bin çocuğumuz cinsel istismara uğradı. Son 10 yılda bilinen 5 bine yakın kadın cinayeti işlenmiştir, vahşetin boyutu bu rakamlardan daha yüksek, etkisi ise daha derindir.

Pazartesi günü 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele günüydü. Valiliğin yolları kapamaları da bunun tezahürüdür. Her sıkıştıklarında dinden, imandan dem vuruyorlar. Bahsedilen iman sizin bahsettiğiniz iman mıdır bilemiyorum.

Haksızdırlar, suçludurlar ve tam da bunun korkusunda içindeler. Korkmayacağız, direnmekten asla geri durmayacağız. Türk kadınının yanında, mücadelesinde omuz omuza, meydanlarda yumruklarımız havada durmaya devam edeceğiz. İlk fırsatta İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlüğe koyacağız.

Yenidoğan çetesinin başı “hastanelerde hasta kavgası var” demiştir. Bu, hak ve ihtiyaç sahibi değil, parası olanın tedavi edildiği bir sistem kurulmuş demektir. Bu olaylar yaşanırken, şu anda Sağlık Bakanı ‘neden istifa edecekmişim ki’ diyor. Elbette siz Türk milletine görev yapamadığınız için neden istifa edesiniz ki sizin göreviniz sarayın çıkarlarına hizmet etmek.

Geçen hafta ettiği boyundan büyük laflarla, saraydan geçici görev onayı alma çabasını sürdüren Milli Tahrifat Bakanı Yusuf, şimdi de Şehircilik Sekreteri Kurum’la belediye kreşlerini kapatmanın yollarını aramaktalar. Din bezirganlığının ve zübüklüğün ortak payda olduğu saray rejimi, şehirleri inşaatla talan ederken, Hastalıklı zihinler eliyle bu rantı üretebilir kılmaktadır. Her sözleriyle ve icraatlarıyla Kadınlara ve Çocuklara dünyayı dar etmektedirler.

AKP’li belediyeler istediğini yaparlar, çünkü arkasında saray ve rant baronları vardır. Ama muhalefet belediyeleri seçilerek geldikleri o görevlerini yapamazlar. Millete hizmet götüremez, ihtiyaçlarını gideremezler. Kendine işletmediğin kanunları eğip bükerek başkasına misliyle işletmek, devlet yönetiminde biz-onlar ayrımı yapmak. İşte bu bölücülüktür.

Bugün bini aşkın işçi Çayırhan’da haklarını savunmaktadır. Sebebi Termik Santralin özelleştirme altında talan edilmesi, emekçilerin ise işsizliğe mahkum edilmesidir. AKP kadrolarının 2002 yılında günümüze 72 milyon doların üzerinde özelleştirme yapılmıştır. Satıyorlar ama üstümüzdeki borç yükü artıyor.

Bugün Çayırhan Termik Santrali’nin özelleştirmesi birilerini memnun ederken, yıllarca emek vermiş işçilerimizi mağdur etmiştir. Emekçi kardeşlerimizi selamlıyor, parti olarak yanlarında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Soylu haklı arayışlarında sonuna kadar yanı başlarında olacağım.

Halleri o kadar perişan ki Türk ordusuna açtıkları savaşı görmüyoruz sanıyorlar. Teğmenler ihraç istemiyle disipline veriyorlar. Gencecik teğmenler üzerinden toplumsal infial yaşatacak olaya girilmesinin kime ne faydası vardır? Onlar bizim evladımız, ihraç edilecek değil sahiplenilecek değerlerimizdir.

Milli İstihbarat Teşkilatı’mızda Saray’ın yarattığından fazlasıyla nasibini almaktadır. Partili MİT Başkanlığı görevi başlamıştır. MİT iktidar partisinin yöneticilerine düzenli olarak brifing vermektedir. Saray’ın örnek aldığı şey, bir Cumhuriyet devleti değil maalesef bir muhaberat devletidir. Muhalefete söylüyorum, Türk devletinin MİT başkanı siyasetçi gibi haber taşımaz, kulis bilgi gibi haber taşımaz.

“Erdoğan sessizliğini ne zaman bozacak?”

Terörist başının Meclis kürsüsüne gelip konuşmasını istemekle başlayan tartışmalar, imdi bir başka yöne evrilmiş, DEM yöneticilerinin İmralı’ya gidip, bebek katiliyle görüşmelerinin önü açılmak istenmiştir.

Bu öneri iktidar ortağı tarafından yapılınca da DEM eş başkanları durumdan vazife çıkararak Adalet Bakanlığı’na müracaat ederek, bu ziyaretin temini için talepte bulunmuşlardır. Bildiğimiz kadarıyla, geride bıraktığımız hafta içerisinde, bizzat Adalet Bakanlığı tarafından, İmralı canisiyle ilgili avukatları da kapsayan 6 aylık bir görüş yasağı getirilmişti.

Böyle bir yasağın olduğunu bile bile konuyu gündeme getirmenin taşıdığı maksada bizim elbette söyleyeceklerimiz vardır ama asıl merak ettiğimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın suskunluğunu ne zaman bozacağıdır. Abdullah Öcalan isimli cani başının Meclis kürsüsünden terör örgütüne seslenmesine, DEM yöneticilerinin İmralı’ya gidip, çözüm adına kendisiyle görüşmelerine, Sayın Cumhurbaşkanı hangi pencereden bakıyor?

Konuyla ilgili hangi değerlendirmelerde bulunuyor, öğrenmek istiyoruz. Kamuoyuna açıklama yapmasını bekliyor, milletin yüreğine su serpmesini temenni ediyoruz.”

Paylaşın

Beşiktaş’ta Başkan Hasan Arat İstifa Etti: Taraftar İstemezse…

Süper Lig’de istediği sonuçları alamayan Beşiktaş’ta yaşanan art arda istifaların ardından başkan Hasan Arat’ında istifa ettiği bildirildi. Beşiktaş’ta Yönetim Kurulu Başkanlığı’na Hüseyin Yücel atandı. 

Beşiktaş’tan Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yapılan açıklamada, “Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Arat’ın Yönetim Kurulu Başkanlığından ve üyeliğinden istifasının kabulüne, istifası nedeniyle boşalan Yönetim Kurulu Başkanlığı’na Hüseyin Yücel’in TTK’nın 363. maddesi uyarınca yapılacak ilk genel kurul toplantısında genel kurulun onayına sunulmak üzere atanmasına karar verilmiştir” denildi.

Hasan Arat, karar sonrası basın açıklaması düzenledi. Hasan Arat’ın açıklamasından satır başları şöyle: “Profesyonellerle ilgili birçok kararlar almak durumundaydık. Beşiktaş futbolda son 1 ayda kötü sonuçlar aldı. Taraftarımız da biz de çok üzgünüz. Daha ileri gidebilmek için bazı kararlar almak durumundaydık. Futbol A.Ş.’nin patronu Onur Geçmez, Feyyaz Uçar, Mter Vardar ve Hüseyin Yücel olacak.

Tüm hoca kararları transfer kararlarından onlar sorumlu olacak. Ben kulübün genel siyasetinden sorumlu olacağım. Buna bir güçler ayrılığı olarak bakabiliriz. Elimizden gelen her şeyi iyi yapmak için uğraşıyoruz. Beşiktaşlılar müsterih olsun ben başkanları olarak buradayım. Kimse Beşiktaş ile uğraşmasın. İddiaları, hedefleri varsa mayıs ayında kongre var, aday olsunlar.

Sportif olarak başarılı olmadığımızın bilincindeyiz. Beşiktaş kulübü kalkışma yapılacak yer değildir. Yarın çok önemli bir maçımız var. Bu maç aynı zamanda milli maçtır. Sarsıntılar mutlaka gereken yerlere mesajı verir. Bu mücadeleden galibiyetle ayrılmak en büyük amacımız. Yöneticiler hata yapabilir, önemli olan ahlaksızlık yapmamalarıdır. Beşiktaş’ın sahibi Beşiktaş’ın taraftarıdır. Beşiktaş taraftarı bizi istemediği anda bir saniye bile durmayız.

Samet Aybaba’nın görevden alınmasına ilişkin soruyu da yanıtlayan Hasan Arat, “Samet Aybaba da bir profesyoneldir bunu unutmayın. Samet Aybaba tasarrufunun arkasındayız. Sebepleri bizdedir, açıklamak zorunda değili” dedi. Arat, “İyi yönetişimin tamiratını yapmak istiyoruz. Evet moralimiz iyi değil. Göztepe maçından sonra kimin morali iyi olabilir? Ben camiamı ayakta tutmaya çalışıyorum, bu benim görevim” açıklamasını yaptı.

Beşiktaş teknik direktörü Giovanni van Bronckhorst ile şu an için devam edeceklerini belirten Arat, “Maçtan sonra görüştük, yönetim kurulunun şu an için kendisiyle devam etme kararında olduğunu aktardık. Ancak vakti geldiğinde karar almaktan çekinmeyiz. Beşiktaş için her şeyi yaparız” dedi.

Öte yandan Futbol Takımları Genel Koordinatörü Samet Aybaba ve Yönetim Kurulu Danışmanı Bradley Howard Friedel’la yollarını ayıran Beşiktaş’ta art arda istifalar gelmeye devam ediyor.

Samet Aybaba ve Brad Friedel’a katkıları için gece teşekkür edilirken, Asbaşkan Onur Göçmez bu sabah istifa etti. Göçmez aldığı bu kararı ve istifa dilekçesini yazılı olarak kulübe gönderdi. Beşiktaş, Göçmez’in ardından, Medya ve İletişim Grubu Koordinatörü görevinde bulunan Okay Karacan ile yollarını ayırdığını duyurdu.

Öte yandan, Beşiktaş’ın Avrupa Ligi’nde Maccabi Tel Aviv’le oynayacağı maç için Macaristan’a gidecek Mete Vardar da ayrılık kararı aldı. TRT Spor’a konuşan Vardar, kararını cuma günü açıklayacağını söyledi. Beşiktaş Kulübü’nde yaşanan art arda istifaların ardından yönetim, olağanüstü toplantı kararı aldı.

Samet Aybaba, Beşiktaş ile yollarını ayırmasının ardından yaşananları ve kendisine görevden alındığının bildirilme şeklinİ açıkladı. Aybaba, görevden alınmasının kendisine bir WhatsApp mesajı ile bildirildiğini ve son dört aydır kulüp yönetimiyle herhangi bir iletişimde bulunamadığını ifade etti.

Samet Aybaba, bu durumu “Son dört aydır Hasan Arat ile olan diyaloğumuz tamamen kopmuştu. Konuşamadığımız için kulüpte yaşananları mektupla aktarmak zorunda kaldım” sözleriyle dile getirdi. Aybaba, Beşiktaş’taki son bir yıl içinde yaşananları detaylı bir şekilde anlatmak için cumartesi günü bir basın toplantısı düzenleyeceğini belirtti.

Paylaşın

1,6 Milyondan Fazla Çocuk Okul Öncesi Eğitimden Faydalanamıyor

Türkiye’de 2023 sonu itibarıyla 3-5 yaş aralığında 3 milyon 414 bin 646 çocuk var. Okul öncesi eğitim kurumlarında kayıtlı ise 1 milyon 954 bin 202 öğrenci var.

Bunun 1 milyon 771 bin 860’ı 3-5 yaş aralığında. Buna göre 1 milyon  642 bin 786 çocuk, okul öncesi eğitim teorik yaş grubunda olmasına rağmen bu eğitimi alamıyor.

Türkiye’de 2023-2024 eğitim öğretim yılında okul öncesi eğitimde net okullaşma oranları 3-5 yaş için yüzde 51,89, 4-5 yaş için yüzde 64,04, 5 yaş için yüzde 84,26 şeklinde sıralanıyor.

Türkiye’de okul öncesi eğitim hem Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı hem Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) sorumluluğunda. Diyanet 4-6 yaş arası için kurslar; belediyeler ve dernekler ise kreş açabiliyor.

Kreş tanımının dışına çıkarak 3 yaşın üzerindeki çocuklara “anaokulu veya ana sınıfı gibi” eğitim verdiği iddia edilen belediye kreşleri hakkında Milli Eğitim Bakanlığının talebiyle işlem başlatılması, Türkiye’de okul öncesi eğitimdeki tabloyu gündeme getirdi.

Türkiye’de belediyelerle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının uyguladığı bazı sosyal programlar dışında yüzde 100 ücretsiz kreş ya da başka bir okul öncesi kurum bulunmuyor. Devlet ya da belediye kurumlarını tercih eden anne babalar da kırtasiye malzemeleri, beslenme ve temizlik gibi bazı ücretleri ödemek zorunda.

Ücretsiz okul öncesi eğitim imkanının olmaması hem çocukların bu eğitim hizmetinden faydalanmasına hem de kadının çalışma hayatı ve sosyal hayata katılımına engel oluyor. Resmi verilere göre son dönemde artan ekonomik zorluklar okul öncesinde okullaşma oranlarına da olumsuz yansıdı.

Milli Eğitim Bakanlığının okul öncesi eğitim kurumlarında çocukların temel ihtiyaçlarını, öz bakım süreçlerini karşılayabilmek ve eğitim programının uygulanmasını desteklemek gibi nedenlerle ailelerden katkı payı almaya başlaması, ailelerin çocuklarını bu okullara yazdırmasının önünde önemli bir engel oluşturdu. Bununla ilgili yönetmelik 14 Ekim 2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlandı.

Uzmanlara göre özellikle dezavantajlı bölgelerden, kırsal alanlardan şehirlere getirilen öğrencilerin tasarruf tedbirleri kapsamında taşımalı sistemin kaldırılması nedeniyle okullara erişemiyor olması da okullaşma oranındaki düşüşte önemli bir etken.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in haberine göre; Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) istatistikleri Türkiye’de 2023 sonu itibarıyla 3-5 yaş aralığında 3 milyon 414 bin 646 çocuk olduğunu ortaya koyuyor.

Bakanlık okul öncesi eğitim için teorik yaş grubu olarak 3-5 yaş grubunu esas alıyor. Okul öncesi eğitim kurumlarında kayıtlı ise 1 milyon 954 bin 202 öğrenci var. Bunun 1 milyon 771 bin 860’ı 3-5 yaş aralığında. Buna göre 1 milyon 642 bin 786 çocuk, okul öncesi eğitim teorik yaş grubunda olmasına rağmen bu eğitimi alamıyor.

Okul öncesi eğitim kurumlarındaki çocuk sayısı bir önceki eğitim öğretim yılına göre de azaldı. Resmi istatistiklere göre okul öncesi eğitimdeki öğrenci sayısı 2022-2023 döneminde 2 milyon 55 bin 350’ydi. Bu sayı 2023-2024 döneminde 101 bin 148 azaldı.

Milli Eğitim Bakanlığının 2023-2024 istatistiklerine göre, Türkiye’de 1 milyon 437 bin çocuk Bakanlığa bağlı resmi kurumlara gidiyor. Yaklaşık 271 bin çocuk Bakanlığa bağlı özel kurumlardan faydalanıyor.

Yaklaşık 123 bin çocuk ise belediye ve derneklerin kreşleriyle Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı 4-6 yaş kursların yer aldığı toplum temelli kurumlara gidiyor.

MEB İstatistiklerinde toplum temelli kurumların verileri tek tek yer almazken Diyanet İşleri Başkanlığının 2023 faaliyet raporunda 2022-23 döneminde “4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursları Öğretim Programları” kapsamında 4-6 yaş grubu 5 bin 988 kursta toplam 208 bin 936 öğrenciye eğitim verildiği belirtiliyor. Bu sayı, MEB’in aynı döneme ait rakamlarının oldukça üzerinde.

Bakanlığın 2022-2023 istatistiklerinde belediye ve derneklerin yanı sıra Diyanet’e bağlı olan kursların da yer aldığı toplum temelli kurumlara giden okul öncesi çağdaki toplam öğrenci sayısı 154 bin 417.

Öte yandan 2023-2024 istatistiklerinde devlet memurları için lüzum ve ihtiyaç görülen yerlerde açılan 643 çocuk bakım evinde öğrenci sayısı 41 bini geçiyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı kurumlarla İş Kanunu’na göre işletmelerde açılan kreşlerdeki öğrenci sayısı ise 82 bin.

İstatistiklere göre MEB’e bağlı resmi anaokulu sayısı 6 bin 97 iken bünyesinde anasınıfı bulunan 19 bin 510 resmi okul ile 1.319 özel okul var.

Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı 4-6 yaş arası için kurslar, belediyelerce ve derneklerce açılan kreşlerin toplam sayısı ise 5 bin 306. Özel anaokullarının sayısı 4 bin 510 olurken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı kurumların sayısı 2 bin 298’e iniyor.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca, 150’den fazla kadın çalışanı bulunan işverenler kreş açmak zorunda. Resmi istatistiklere göre bu kapsamda açılan sadece 12 kreş var.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının verilerine göre ise Eylül 2024 itibariyle 83 bin 288 çocuk Bakanlığa bağlı özel kreş ve gündüz bakım evleri ile özel çocuk kulüplerine gidiyor. Bu çocukların sadece 2 bin 836’sı ücretsiz hizmetten faydalanıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı istatistiklere göre Türkiye’de 2023-2024 eğitim öğretim yılında okul öncesi eğitimde net okullaşma oranları 3-5 yaş için yüzde 51,89, 4-5 yaş için yüzde 64,04, 5 yaş için yüzde 84,26 şeklinde sıralanıyor.

Batı Marmara’da net okullaşma 3-5 yaş için yüzde 60,74, 4-5 yaş için yüzde 73,34, 5 yaş için yüzde 93,06 ile Türkiye genelinde en yüksek oranlara sahipken bu oranlar, Güneydoğu Anadolu’da sırasıyla yüzde 45,76, yüzde 58,83 ve yüzde 84,08’e, Orta Doğu Anadolu’da yüzde 49,45 yüzde 62,72 ve yüzde 88,87’e, Orta Anadolu’da yüzde 51,32, yüzde 64,90 ve yüzde 86,10’a iniyor.

Bir önceki eğitim öğretim dönemiyle kıyaslandığında ise MEB’in okul öncesi eğitimi 5 yaşta yaygınlaştırmaya ilişkin hedefleri olmasına karşın 5 yaşta okullaşma oranının 0,7 puan azaldığı görülüyor. Uzmanlar düşüşün yakın takip edilmesi gerektiğine işaret ediyor.

Veriler 3 ve 4 yaşta net okullulaşma oranlarının ise arttığını gösteriyor. Uzmanlara göre bu artışta son yıllarda erken çocukluk eğitimi kurum türleri arasında katılan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı 3-6 yaş oyun odası kurs programı ve çocuk destek eğitimi kurs programıyla devlet memurları açılan bakım evleri de etkili olabilir.

Okul öncesi eğitim neden önemli?

Okul öncesi eğitim çocukların sosyalleşmesi ve hayata hazırlanmasında ciddi önem taşırken eğitim konusunda çalışan uzmanlara göre okul öncesinde ücretsiz eğitim hizmeti devlet tarafından genel bir sorumluluk olarak ele alınmalı.

Uzmanlar, ücretsiz ve erişilebilir okul öncesi eğitim imkanlarının yaygınlaşmasının, çocukların eğitim hayatına eşit bir başlangıç yapmasının yanı sıra, kadınların sosyal hayata ve istihdama katılımıyla ailelerin sosyoekonomik koşullarını iyileştirmede de hayati rol oynayacağını vurguluyor.

Paylaşın

Lübnan Hizbullah’ı İle İsrail Arasında Ateşkes

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Lübnan Hizbullah’ı ile ateşkesi onayladığını duyurdu. İsrail, Ekim 2023’ten bu yana Lübnan’da 1,2 milyon insanı yerinden ederken, 3 bin 768 kişinin ölümüne neden oldu.

Hizbullah’a uyarıda bulunan ve ateşkesi ihlal etmeleri halinde buna karşılık vereceklerini vurgulayan İsrail Başbakanı Netanyahu, bu ateşkesin artık “İran’dan gelen tehditlere odaklanabilecekleri” anlamına geldiğini de sözlerine ekledi.

Ateşkes kararının İsrail tarafından onaylanmasından saatler önce İsrail Silahlı Kuvvetleri, Lübnan’ın başkenti Beyrut’a yoğun bir hava saldırısı düzenledi. Hizbullah’ın da İsrail saldırısına füzelerle karşılık verdiği bildirildi ancak bu saldırılarda İsrail tarafında olası bir can ve mal kaybına dair herhangi bilgi paylaşımında bulunulmadı.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu kabinesine, Lübnan Hizbullahı ile ateşkes anlaşmasını uygulamaya hazır olduğunu söyledi ve kabinesine anlaşmayı kabul etmesini tavsiye edeceğini açıkladı. Netanyahu, ABD’nin arabuluculuk ettiği ateşkesi Bakanlar Kurulu’na sunacağını ve yaklaşık 14 aydır süren çatışmaların sona ermesi için zemin hazırlayacağını söyledi.

Netanyahu, oylamanın salı günü geç saatlerde yapılmasının beklendiğini kaydetti. Ateşkes anlaşmasını uygulamaya hazır olduklarını belirten İsrail Başbakanı Netanyahu, Hizbullah tarafından yapılacak herhangi bir ihlale “güçlü bir şekilde karşılık verecekleri” uyarısında da bulundu.

Netanyahu, Hizbullah’ın ateşkesi ihlali karşısında “askeri adım özgürlüğüne sahip olacağını” savundu. İsrail Başbakanı, bu ateşkes anlaşmasının İsrail’in “İran tehdidine odaklanmasına olanak sağlayacağını da sözlerine ekledi.

Ateşkesin ne zaman yürürlüğe gireceği henüz belirsiz ancak İsrail ve Lübnan basınında ateşkesin Çarşamba günü yürürlüğe girmesi ihtimali üzerinde durulduğu belirtildi. Anlaşma, İsrail’in Gazze’de Hamas’a karşı yürüttüğü ve yakın gelecekte sona ermesi beklenmeyen savaşı etkilemiyor.

Reuters haber ajansına isminin açıklanmaması koşuluyla bilgi veren üst düzey bir İsrailli yetkili, İsrail’in Hizbullah ile ateşkes planını Salı günü onaylayacağını ve böylece 14 ay önce Gazze savaşıyla alevlenen ve binlerce insanın ölümüne yol açan çatışmaların sona ermesinin önünün açılacağını söylemişti

G7 toplantısı için İtalya’da bulunan Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib de bu gece ateşkese varılmasına yönelik umudunu dile getirmişti. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü John Kirby ve ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller Pazartesi günü yaptığı açıklamada, “çok yakınız ancak her şey bitene kadar hiçbir şey bitmiş sayılmaz” demişti.

Hizbullah’ın siyasi konseyi başkanı yardımcısı Mahmud Kamati ‘se Katar merkezli Al Jazeera’ya yaptığı açıklamada, ateşkes anlaşmasının son halini görmediklerini söyledi. Yetkililere göre anlaşma, İsrail askerlerinin 60 gün içinde güney Lübnan’dan çekilmesini ve Lübnan ordusunun Hizbullah’ın kalesi olan bölgede konuşlanmasını öngörüyor.

Hizbullah da Litani Nehri’nin güneyindeki sınır boyunca silahlı varlığını sona erdirecek. İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, Salı günü yaptığı açıklamada, ülkesinin Lübnan’la yapılacak nihai bir ateşkesin BM tarafından etkin bir şekilde uygulanmasını talep ettiğini ve herhangi bir ihlale karşı “sıfır tolerans” göstereceğini söyledi.

İsrail hükümet sözcüsü David Mencer de Reuters’e yaptığı açıklamada, Lübnan’la varılan anlaşmanın İsrail’in Hizbullah’tan kaynaklanan tehditleri bertaraf etmek için savunma amaçlı operasyon yapma özgürlüğünü koruyacağını ve yerinden edilen bölge sakinlerinin İsrail’in kuzeyindeki evlerine güvenli bir şekilde dönmelerini sağlayacağını dile getirdi.

Lübnan Meclis Başkan Yardımcısı Elias Bou Saab, Pazartesi günü Reuters’a verdiği demeçte, Netanyahu fikrini değiştirmediği sürece önerinin uygulanmaya başlaması için ciddi bir engel kalmadığını söylemişti.

En az 3 bin 750 kişi öldü

Diplomatik çabalara rağmen saldırılar ise sürüyor. Açıklamadan önceki saatlerde İsrail saldırıları Hizbullah’ın kalesi olan Beyrut’un yoğun nüfuslu güney banliyölerini daha fazla vurdu. İsrail ordusu yaylım ateşinin sadece 120 saniye içinde kentteki 20 hedefi vurduğunu bildirdi. Lübnan Sağlık Bakanlığı’na göre en az yedi kişi öldü ve 37 kişi yaralandı.

İsrail şimdiye kadarki en büyük tahliye uyarısını yaparak sivillere 20 noktayı terk etmelerini söyledi. İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee, hava kuvvetlerinin şehirdeki Hizbullah hedeflerine “geniş çaplı bir saldırı” düzenlediğini söyledi. Lübnan devlet medyası da İsrail’in Salı günü ülkenin doğusundaki Baalbek vilayetinde düzenlediği saldırılarda en az 10 kişinin öldüğünü duyurdu.

Bölgedeki El Fetih grubunun temsilcisi Muhammed Bikai, İsrail’in güneydeki Sur kentinde bir Filistin mülteci kampını bombalaması sonucu en az üç kişinin öldüğünü söyledi. Bikai, birkaç kişinin daha kayıp olduğunu ve yaralılar arasında en az üç çocuğun bulunduğunu kaydetti. İran’ın desteklediği Hizbullah İsrail’e roket atışları da sürdü.

İsrail, Seyyid Hasan Nasrallah gibi Hizbullah’ın üst düzey komutanlarını öldürmüş ve Lübnan’da örgütün hakim olduğu bölgelere saldırılar düzenlemişti. Lübnan Sağlık Bakanlığı’na göre, geçen yıl Lübnan’da İsrail-Hizbullah çatışması nedeniyle en az 3 bin 750 kişi öldü ve 1 milyondan fazla kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Olası ateşkes, Hizbullah’ın 7 Ekim 2023’teki saldırısından bir gün sonra Filistinli müttefiki Hamas’ı desteklemek için füze fırlatmaya başlamasıyla evlerini boşaltan 60 bin kişinin geri dönüşünü de sağlayacak.

Paylaşın

Ukrayna, Rusya’yı Bir Kez Daha ATACMS Füzeleri İle Vurdu

Ukrayna’nın Cumartesi ve Pazartesi günü ABD’nin tedarik ettiği Ordu Taktik Füze Sistemi (ATACMS) ile Rusya’daki bazı askeri tesisleri hedef aldığı bildirildi. Rusya ise “intikâm harekâtı” düzenleneceğini duyurdu.

Rusya’nın 33 ay önce başlattığı Ukrayna savaşında tansiyon, geçen hafta Kiev’in ABD ve İngiltere füzelerini Rusya topraklarını vurmak için kullanmasıyla yükselmişti. Moskova da buna karşılık olarak yeni hipersonik orta menzilli kıtalararası balistik füzesiyle Ukrayna’yı vurmuştu.

Rusya Savunma Bakanlığı, Ukrayna Silahlı Kuvvetler’nin geçen Cumartesi ve Pazartesi günü yine ABD’nin Ukrayna’ya gönderdiği ATACMS füzeleri ile Rusya topraklarına saldırı düzenlediğini duyurdu. Haberleşme uygulaması Telegram üzerinden bugün yapılan açıklamada, söz konusu saldırıların hedeflerinin, Kursk bölgesindeki Kursk-Vostoçni Hava Meydanı ve bir hava savunma tesisi olduğu aktarıldı.

Ukrayna’nın bu saldırılarına karşı “intikâm harekâtı” düzenleneceğini de bildiren Bakanlık, Rusya topraklarına fırlatılan 13 ATACMS füzesinden üçünün hedefine ulaştığını, saldırılar sonucu çok sayıda Rus askerinin yaralandığını ve bir radar tesisinin de tahrip olduğunu bildirdi.

Açıklamaya göre on ATACMS füzesi ise Rus hava savunması tarafından hedefine ulaşamadan vuruldu. Rusya Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan fotoğraflarda, üstünde İngilizce yazılar olan, tahrip edilmiş füze parçaları görülüyor. Ancak bu görseller bağımsız ajanslar tarafından doğrulanabilmiş değil.

Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, Batı kamuoyunda dile getirilen Ukrayna’ya nükleer silah konuşlandırma tartışmasının “tamamen sorumsuzca” olduğunu söyledi.

Amerikan New York Times gazetesi kimliği açıklanmayan bazı yetkililere dayandırdığı haberinde Washington’a böyle bir öneride bulunulduğunu yazmıştı. Gazete, bazı Batılı yetkililerin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden’a görevi bırakmadan önce Ukrayna’ya nükleer silah vermeyi önerdiğini yazdı.

Haberde “Çeşitli yetkililer Sayın Biden’a Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında alınmış bazı nükleer silahları Ukrayna’ya iade etmeyi teklif etti. Bunun ani ve oldukça caydırıcı olacağı ifade edildi. Ancak bu tür bir adım komplike olacak ve ciddi sonuçlar doğuracaktır” denildi.

Peskov New York Times’ın haberiyle ilgili soruya verdiği yanıtta “Bunlar gerçeklik anlayışı zayıf ve bu tür açıklamalar yaparken en ufak bir sorumluluk duymayan insanların tamamen sorumsuzca yaptığı tartışmalar. Ayrıca bu açıklamaların hepsinin anonim olduğunu da not ediyoruz” dedi.

Üst düzey Rus güvenlik yetkilisi Dimitri Medvedev daha önce yaptığı açıklamada Batı’nın Ukrayna’ya nükleer silah göndermesi halinde bunu Rusya’ya saldırı olarak değerlendireceklerini belirtmişti.

Ukrayna, Sovyetler Birliği’nden 1991 yılında çöktükten sonra nükleer silahlar devralmış ancak bu silahları Rusya, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’den güvenlik garantileri karşılığında 1994 yılında imzalanan Budapeşte Memondrumu çerçevesinde iade etmişti.

“Rusya’yı caydırmanın tek yolu NATO’ya katılım”

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy geçen ay yaptığı açıklamada Ukrayna’nın nükleer silahlarını teslim ettiğine dikkat çekerek NATO’ya katılmanın Rusya’yı caydırmanın tek yolu olduğunu söylemişti.

Ukrayna, savaşın başlangıcından bu yana ilk kez Rusya topraklarındaki hedeflere, ABD yapımı karadan karaya ATACMS füzeleri ile saldırmıştı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da, bu saldırıya “gerekli yanıtın” verileceğini dile getirmiş ve bunun için nükleer başlıklı silahların da kullanılmasının değerlendirildiğini dolaylı olarak ifade etmişti.

Açıklamanın ardından Rusya, ilk defa Ukrayna’ya, nükleer başlık da taşıyabilen kıtalararası hipersonik füzelerle hava saldırısı düzenlemişti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Erdoğan’dan RTÜK’e Çağrı: Din Ve Dindarlar Yıpratılmakta

7. Din Şûrası’nda konuşan Erdoğan, “Kimi zaman cahiller, kimi zaman az okumuşlar, kimi zaman da bilginin peşinden koşarken hikmeti ıskalamış yarım akıllılar medya üzerinden gençleri yanlış yönlendiriyor” dedi ve ekledi:

“Tek tük istisnai olumsuz örneklerden bütün dindarlara hakaret edilmekte, vakıflar, dernekler, tarikatlar linç edilmekte, dini ve dindarlar yıpratılmaktadır. 28 Şubat dönemindeki gibi belli toplumlarımız adeta öcü gibi gösterilmekte, tahrik edilmektedir. Buna sessiz kalmamız mümkün değildir. Üç beş kendini bilmezin reyting yapmasına müsaade etmeyiz. Bu tür girişimler milli güvenlik sorunudur, RTÜK başta olmak üzere bu konularda hızlı tedbirleri ele almalıdır.”

AK Parti Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’da 7. Din Şûrası’nda konuştu. Erdoğan konuşmasında şunları söyledi:

“Bizi biz yapan kodlarımıza özümüze yönelik çok yoğun, her zamankinden daha planlı saldırı söz konusu. Filistin’de Gazze’de diğer islam beldelerinde katliam yaparak Müslümanların soyunu kurutmaya çalışanlar apaçık ortadadır. Gizli ve sinsi düşman her yolu kullanmakla birlikte son dönemde sosyal medya ile savaşını yürütmektedir.

Dijital dünya küresel ölçekte tüm değerleri tahrip ederken Müslümanları doğrudan hedef tahtasına koyuyor. Bugün çocuklar, anne babanın, öğretmenin, mahallenin terbiyesinden öte dijital medyanın terbiyesine daha fazla maruz kalıyor. Dijital medyanın sadece eğlence ve para kazanma aracı olmadığını fark etmemiz gerekiyor. Dijital hareket yeryüzündeki tüm dinleri yıpratmak suretiyle yeni bir yapay din oluşturma gayreti içindedir.

Bunun etkileri gittikçe küresel boyutta artmaktadır. Coğrafyamızdaki birlik ve huzuru bozmak isteyenler doğrudan doğruya inancımıza saldırmaktadır. İslam’a ve Müslümanlara yönelik saldırıları ateizm, şamanizm, deizm gibi fitneler üzerinden yaptığını görüyoruz. Özellikle gençlerimizin zihnini bulandırmayı amaçlayan saldırıları durdurmak niyetindeyiz… İslam varsa Türk vardır. İslam varsa Kürt vardır, Arap vardır. İslam varsa aile vardır. Ahlak vardır, edep vardır. İslam varsa bayrak vardır hürriyet vardır. İslam varsa Türkiye vardır.

“28 Şubat dönemindeki gibi…”

Kimi zaman cahiller, kimi zaman az okumuşlar, kimi zaman da bilginin peşinden koşarken hikmeti ıskalamış yarım akıllılar medya üzerinden gençleri yanlış yönlendiriyor. Tek tük istisnai olumsuz örneklerden bütün dindarlara hakaret edilmekte, vakıflar, dernekler, tarikatlar linç edilmekte, dini ve dindarlar yıpratılmaktadır. 28 Şubat dönemindeki gibi belli toplumlarımız adeta öcü gibi gösterilmekte, tahrik edilmektedir. Buna sessiz kalmamız mümkün değildir. Üç beş kendini bilmezin reyting yapmasına müsaade etmeyiz. Bu tür girişimler milli güvenlik sorunudur, RTÜK başta olmak üzere bu konularda hızlı tedbirleri ele almalıdır.

İlim ve mesuliyet sahibi her kardeşimizin bu saldırılara karşı sağlam bir direniş hattı kurmasını savunuyorum. Alimlerimiz en hassas konuları medya ve sosyal medyaya taşımak suretiyle tehlikeli bir yola giriyor. Kötü örnekler toplumda umudun kararmasına sebep oluyor. Din adamlığıyla şovmenlik aynı kisvede bulunamaz. Şöhret hastalığı samimiyetin ortadan kalkmasına neden olur. Bunun vebali ağırdır. Topluma örnek olması beklenen kişilerin şöhret uğruna samimiyetten uzaklaşması iki cihanda hesap verilemez ağır bir vebaldir.”

Paylaşın

Avrupa’da Her Üç Kadından Biri Şiddete Maruz Kalıyor

Avrupa Birliği (AB) sınırları içerisinde yaşayan her üç kadından biri ya partneri ya da üçüncü bir erkek tarafından fiziksel, psikolojik veya cinsel şiddete maruz bırakıldı.

Öte yandan geçtiğimiz yıl dünya genelinde 51 bin 100 kız çocuğu ve kadın akrabaları ya da erkek partnerleri tarafından öldürüldü.

“Avrupa’da yaklaşık 229 milyon kadın yaşıyor. Bu kadınların üçte biri ise tokat, yumruk, tekme veya tecavüz gibi benzer şiddet tehditlerinden en az birine maruz kaldı.”

Bu bilgileri, Avrupa Temel Haklar Ajansı Direktörü Sipra Rautio dün Brüksel’de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesi ile yaptığı açıklamada verdi. Rautio, Avrupa’da kadınlara yönelik şiddetin boyutunu “gerçekten vahim” sözleriyle özetledi.

Rautio, düzenlediği basın toplantısında Avrupa Temel Haklar Ajansı’nın Avrupa istatistik kurumu EUROSTAT ve Avrupa Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü ile ortaklaşa yürüttüğü Cinsiyete Dayalı Şiddet araştırmasını tanıttı.

Avrupa Birliği (AB) üyelerinde yaşayan 114 binden fazla kadından dört yıl boyunca toplanan verilerle hazırlanan araştırma, 2014 tarihli anketin de takip çalışması özelliğini taşıyor. Rautio, sunumunda 2014 yılına kıyasla AB’de kadına yönelik şiddet vakalarında bir iyileşmenin gözlemlenmediğini vurguladı.

Sonuçları dün açıklanan son araştırmaya göre AB’deki her üç kadından biri ya partneri ya da üçüncü bir erkek tarafından fiziksel, psikolojik veya cinsel şiddete maruz bırakıldı.

Şiddete maruz kalan kadınların oranı Finlandiya’da yüzde 57,1 iken İsveç’te yüzde 52,5 olarak ölçüldü. Kadına yönelik şiddet Macaristan’da yüzde 49,1 ve Danimarka’da da yüzde 47,5 oranlarıyla oldukça yüksek. En düşük oranlar ise Bulgaristan’da yüzde 11,9 ve Polonya’da yüzde 16,7 olarak tespit edildi. Bu iki ülkeyi her biri yüzde 19,7 ile Çek Cumhuriyeti ve Portekiz takip etti. Almanya ise yüzde 25,6 ile AB ortalaması olan yüzde 30,7’nin biraz altında kaldı.

Ankete göre, kadınlar cinsiyete dayalı şiddete özellikle ev içinde maruz kalıyor. Neredeyse her beş kadından biri, yani araştırmaya katılan ya da şiddet gördüğünü söyleyen kadınların yüzde 19,3’ü, eşinden veya aynı evde yaşayan diğer kişilerden fiziksel veya cinsel şiddet gördüğünü bildirdi. Ancak şiddet gören her yedi kadından sadece biri maruz kaldığı şiddeti polise ihbar etti.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü Başkanı Carlien Scheele, bu verilerin toplumun kadına yönelik şiddete yaklaşımını ortaya koyduğunu ifade ediyor. “Neden bu kadar bekledin? Neden önceden bildirmedin? Bunu yapması için ne yaptın?” gibi utanç verici suçlamaların rutin hale geldiğini ifade eden Scheele, bu durumun korkunç boyutlara ulaştığını belirterek somut adımlar atılması gerektiğini söylüyor.

Ankete katılan neredeyse her üç kadından biri de işyerinde tacize uğradığını söyledi. Ayrıca 18 ila 29 yaşındaki kadınların yüzde 41,6’sı da kendilerine uygunsuz cinsel şakalar, cinsel içerikli uygunsuz resim ve videoların gösterilmesi veya uygunsuz fiziksel temaslara maruz kaldıklarını aktardı.

Burada da en yüksek rakamlar kuzey Avrupa ülkeleri olan İsveç (yüzde 55,4) ve Finlandiya’da (yüzde 53,7) görüldü. Bu ülkeleri Slovakya yüzde 53’le takip etti. En düşük rakamlar ise Letonya (yüzde 11), Bulgaristan (yüzde 12,2) ve Portekiz’e (yüzde 12,3) ait. Almanya yüzde 32 ile AB ortalamasının biraz üzerinde yer aldı.

Temel Haklar Ajansı Daire Başkanı Joanna Goodey, sunum sırasında Kuzey Avrupa’da şiddet oranlarının yüksek olmasını muhtemelen “Nordik Paradoksuna” (Kuzey Paradoksu) bağladı. Goodey’e göre bu durum tüm ülkelerde geçerli değil. İskandinav ülkelerinde cinsiyet eşitliği bilinci yüksek olduğu için kadınlara yönelik şiddet daha fazla rapor edilebiliyor ve dolayısıyla görünür hale gelebiliyor. Bu durum şiddet oranlarının diğer ülkelere göre daha yüksek görünmesine neden olabiliyor.

Avrupa Kadın Lobisi’nden Irene Rosales de değerlendirmesinde İstanbul Sözleşmesi’ne işaret ederek son 10 yılda rakamlar değişmemiş olsa da kadına yönelik şiddet konusunda önemli adımlar atıldığını söyledi. Rosales, anlaşmanın çoğu AB ülkesinde onaylanmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi.

İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Sözleşme şu anda 27 AB üyesi ülkenin 22’sinde yürürlükte. Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Litvanya ve Slovakya ise henüz onaylamadı. AB ise sözleşmeye 2023 yılında dahil oldu. Türkiye ise sözleşmeyi 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da düzenlenen toplantıda ilk imzalayan ve onaylayan ülke olmasına karşın 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile sözleşmeden çekildi. Karar hem ulusal hem de uluslararası düzlemde eleştiriliyor.

AB bu yıl ayrıca kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele için yeni bir düzenleme daha kabul etti. Üye devletlerin yeni düzenlemeyi 14 Haziran 2027 tarihine kadar uygulamaya koymaları gerekiyor. Rosales, yeni adımın üye devletler için yeni bir hesap verebilirlik düzeyi oluşturabileceği görüşünde. Ancak bu yılın Şubat ayında AB çapında standart bir tecavüz tanımı oluşturma girişimi üye devletlerin uzlaşamaması nedeniyle başarısız oldu.

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde Birleşmiş Milletler de yeni rakamlar yayınladı.

BM tahminlerine göre geçtiğimiz yıl dünya genelinde 51 bin 100 kız çocuğu ve kadın akrabaları ya da erkek partnerleri tarafından öldürüldü. Ancak BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) ve BM kadın örgütü UN Women tarafından yapılan bir araştırmaya göre, kadın cinayetleri tespit edilip kayıt altına alınandan çok daha fazla.

Kadın hakları uzmanı Rosales, özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasıyla ilgili olarak toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaklaşım gösterilmesinin önemine dikkat çekiyor. Kadın ve erkek arasındaki mevcut sosyal eşitsizliklerin mutlaka dikkate alınması gerektiğini ifade eden Rosales, bu yaklaşım olmadan bir kadının neler yaşadığını anlamanın imkansız olacağını söylüyor.

Uzman böylece mağdurun suçtan sorumlu tutulmasının da engellenebileceğine işaret ediyor. Carlien Scheele de mağdur kadınların yaşadıklarını ilgili birimlere bildirmesini sağlayacak tedbirlerin artırılması gerektiğini savunuyor.

Kadın hakları uzmanı Irene Rosales şiddete maruz kalan kadın sayısının gelecekte de düşmeyeceğini öngörüyor. Ancak bunun nedeni olarak kadına yönelik şiddetin artacak olmasını değil, Kuzey Avrupa’da da görüldüğü üzere bu konudaki farkındalık ve anlayışın değişecek olmasını gösteriyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın