Beşiktaş’ta Seçimli Genel Kurul Tarihi Belli Oldu: 22 Aralık

Beşiktaş’ta olağanüstü seçimli genel kurul toplantısının tarihi ve saati resmen duyuruldu. Genel kurul toplantısı, 22 Aralık Pazar yapılacak. Çoğunluk sağlanamazsa son toplantı, 29 Aralık Pazar günü gerçekleştirilecek.

Haber Merkezi / Beşiktaş’ta olağanüstü seçimli genel kurul toplantısının tarihi ve saati resmen açıklandı. Kulüpten konuya ilişkin yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Kulübümüzün Olağanüstü Seçimli Genel Kurul Toplantısı, 22 Aralık 2024 Pazar günü saat 10.00’da Zuhuratbaba Mahallesi, Ataköy Bulvarı, No:14 Bakırköy-İstanbul adresinde bulunan Sinan Erdem Spor Salonu’nda aşağıda yazılı gündem maddelerini görüşmek üzere yapılacaktır.

22 Aralık 2024 Pazar günü toplantı çoğunluğu sağlanamaması halinde ikinci ve son toplantı, çoğunluğa bakılmaksızın 29 Aralık 2024 Pazar günü saat 10.00’da aynı gündemle aynı yerde yapılacaktır.

Sayın Üyelerimizin toplantıya katılmalarını dileriz. Saygılarımızla, Beşiktaş Jimnastik Kulübü Yönetim Kurulu

Gündem

1- Açılış,
2- Toplantı Başkanlık Divanı Seçimi,
3- Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı,
4- Başkan Adaylarının Programlarını Takdimi,
5- Başkan ve Yönetim Kurulu Seçimi,
6- Kapanış.

Kimler aday olacak?

Beşiktaş’ta şu ana kadar adaylığını açıklayan tek isim Hasan Arat’ın istifası sonrası tüzük gereği başkanlık koltuğuna oturan Hüseyin Yücel. Daha önce 3 defa başkanlık yarışına giren Serdar Adalı’nın da aday olabileceği belirtiliyor.

Paylaşın

Türkiye, OECD Ülkeleri Arasında Enflasyon Şampiyonu

Türkiye, G20 ülkeleri sıralamasında yüzde 120 enflasyon oranına sahip Arjantin’in ardından ikinci sırada yer alırken, OECD ülkeleri sıralamasında birinci oldu.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini ise yüzde 44 olarak açıklanmış, 2025 tahmini ise yüzde 21 olarak revize edilmişti. Merkez Bankası 2026’da ise yüzde 12 enflasyon oranı öngörüyor.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) güncel Ekonomik Görünüm Raporu yayınlandı. Raporda Türkiye ile ilgili büyüme rakamları da yer alıyor. Buna göre; Türkiye ekonomik büyüme sıralamasında G20 ülkeleri arasında 5’inci, OECD ülkeleri arasında ise ikinci sırada yer aldı.

Türkiye G20 ülkelerinde yüzde 6,8 ile Hindistan, yüzde 5,1 ile Endonezya, yüzde 4,9 ile Çin, yüzde 3,9 ile listede yer alan Rusya’nın hemen altında sıralandı. Böylece Türkiye, yüzde 3,5’lik büyüme beklentisiyle yüzde 3,3’lük G20 ülkeleri ortalamasının üstünde yer aldı.

OECD raporuna göre Türkiye ekonomisinde 2024’te yüzde 3,5, 2025’te ise yüzde 2,6 büyüme bekleniyor. 2026 için ise ekonomik büyüme yüzde 4 olarak tahmin edildi. OECD ülkeleri sıralamasında ise Türkiye bu yıl, liste başındaki yüzde 4 büyümesi öngörülen Costa Rica’nın hemen altında ikinci sırada bulunuyor.

OECD tarafından geçtiğimiz Mayıs ayında yayınlanan raporda ise Türkiye ekonomisinde büyüme 2024 için yüzde 3,4, 2025 için yüzde 3,2 olarak öngörülmüştü.

Raporda enflasyon görünümleri de yer alırken Türkiye’de 2024 yılı enflasyonu yüzde 58,3 olarak tahmin edildi. 2025’te ise yıllık ortalamada enflasyonun yüzde 30,7 olacağı, 2026’da ise bu oranın yüzde 17,2’ye gerileyeceği öngörüldü.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini ise yüzde 44 olarak açıklanmış, 2025 tahmini ise yüzde 21 olarak revize edilmişti. Merkez Bankası 2026’da ise yüzde 12 enflasyon oranı öngörüyor.

G20 ülkeleri sıralamasında Türkiye, yüzde 120 enflasyon oranına sahip Arjantin’in ardından ikinci sırada yer alırken, OECD ülkeleri sıralamasında birinci oldu.

Raporda küresel ekonominin önemli zorluklara rağmen dirençli kalmaya devam edeceği öngörülürken, 2024’te yüzde 3,2 olan küresel GSYİH büyümesinin 2025’te yüzde 3,3’e, 2026’da ise yüzde 3,3’e yükseleceği tahmininde bulunuldu.

Rapora göre dünya ekonomisi gelecek iki yılda genel olarak istikrarlı bir büyüme seviyesini koruyacak. OECD’nin Mayıs ayında yayımladığı Ekonomik Görünüm Raporu’nda, küresel ekonomik büyümeyi bu yıl yüzde 3,1, 2025 için ise yüzde 3,2 olarak tahmin etmişti.

Paylaşın

İmamoğlu’ndan “Senden Daha Büyük Ekonomist Var Mı?” Göndermesi

Partisinin Yerel Yönetimler ve Eğitim Çalıştayı’nda konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Pazarcıya gidiyorum. O tezgahtan kazanıyor, 10 tane nüfusa bakıyor. ‘Senden daha büyük ekonomist var mı’ diyorum? Bakma öyle kendine ekonomist diyenlere!” dedi.

Ekrem İmamoğlu ayrıca, iktidarın kapatma tehdidi altındaki kreşlerle ilgili, “Biz büyük bir ihtiyaca hizmet ediyoruz. Buradan siyasi bir şey çıkarmak hastalıklı bir kafa” ifadelerini kullandı. Belediye başkanlarına seslenen İmamoğlu, “Partizanlığı söküp atacaksınız. Partizanlık zehirdir” diye konuştu.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Yerel Yönetimler ve Eğitim Çalıştayı’nda konuştu. Cumhuriyet’ten Engin Deniz İpek’in aktardığına göre; İmamoğlu, konuşmasında şunları söyledi:

“Bu ülkede; dağın başındaki bir köyden, sahildeki bir köye ya da kasabadan ilçesine varana kadar, her annenin başta ve her ailenin önceliğidir evladını okutabilmek. Bizler, sosyal adaletin sağlanmasında en önemli hattın eğitim olduğunu, eğitimde eşitlik olduğunu bilen insanlarız. Eğitimin, cumhuriyet değerlerinin yaşatılmasındaki temel rolünü de hep birlikte yaşayarak büyüdük. Elbette sorunlar vardı. Daha iyisi yapılabilirdi.

Ama hiçbir zaman eğitim, bugünkü kadar, -Suat Bey’in de tek tek ifade ettiği gibi- yapısal sorunlarla karşı karşıya olmamıştı. Çünkü bu tek başına bir başarısızlık olamaz. Bu tek başına bütçeyi iyi yönetememek olamaz. Sürecin bu şekilde olması, sadece siyasi öncelikleri üzerinden de olamaz. Ben, ne yazık ki dönem dönem, belli hatlarında, belli yönetici kulvarlarında kasıt arıyorum artık. Niye kasıt aradığımı biraz sonra bir kısım örneklerle de sizinle paylaşacağım.

Bugün hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun, tüm vatandaşlarımızın ortak kanaati ve kararı, Türkiye’nin en önemli ve ne yazık ki çözüme bir türlü kavuşturulamayan ve kavuşturulamayacaklarına inandıkları en büyük sorun, eğitim sorunudur. Ve hiç değişmedi bu. En az 15-16 yıldır siyasi anketlere dikkatle bakan birisiyim. Kesinlikle ve kesinlikle başka alanlarda zikzaklar olmuştur, inişler, çıkışlar olmuştur bugünkü iktidarla ilgili, ama 15-16 yılını sağlam takip eden birisi olarak, eğitimdeki başarısızlığı bu ülkenin yurttaşları büyük oranda onaylıyor ve tescilliyor.

‘Ülkemizin geleceği eğitim’ diyoruz. Ama eğitimdeki başarısızlığı da tescilliyoruz. O zaman işte biz, CHP’liler olarak, kendimizi sorgulamalıyız. Bu kadar temel bir sorunu kabul eden halkımızın oylarını alıp, bu kadar ön planda eğitimi tutan bir siyasi aklın sahibi olarak niçin iktidar olamadık? İşte onun için Türkiye’nin geleceği için, iktidar olmak ve bu konulardaki adımları atmak, aslında hep birbirini bağlayan, birbirini takip eden kuvvetli analizler ve adımlar.

Bu yönüyle eğitim sistemi ve müfredatı boyutuyla, fiziki ve maddi koşullar boyutuyla, öğretmen boyutuyla, sürekli değişen Milli Eğitim bakanları ve bakanların zihniyetlerinde, kalitesinde görülen sorunlar boyutuyla, akla gelebilecek bütün boyutlarıyla eğitim bir sorunlar yumağı. Bütün gençlerimizi, geleceklerini yurt dışında aramaya sevk eden sebeplerin başında eğitimin kalitesinin, dünya standartlarından uzaklaşması ve kamusal hayatta eğitim ve liyakat arasındaki ilişkinin net olarak bozulması geliyor.

Ağır ekonomik koşullar, çalışma hayatındaki güvencesizlik, mülakat gibi… ‘Mülakat gibi mülakat! Müthiş bir kavram. ‘Mülakat gibi mülakat!’ Yani aslında bu laf bile, geriye dönük 22 yıl mülakat gibi mülakat olmayan mülakatların yapılması anlamına geliyor. Çok acı bir durum. Mülakat gibi mülakat!

İşte tam da bu yönüyle partizanca uygulanan yöntemlerin etkisiyle çocuklarımız, şöyle bir duyguya sahip olmaya başladı: Okuyacağım da ne olacak! En tehlikeli şey bu. ‘Ne yaparsam yapayım, benim kaderim değişmez’ diyor. ‘Çalışırsam da olmaz’ diyor. ‘Okursam da olmaz’ diyor. Sorunun temeli burada başlıyor. İşte her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının sorgulaması ve her yöneticinin kendini sorumlu hissetmesi gereken tablo bu. Bu ağır tabloyu yaratan zihniyet, maalesef eğitimi bütçe ayırmaya değecek bir alan olarak da görmüyor.

Bu tablo, gerçekten utanç verici. Hani bu kadar eğitimi önemsiyoruz, bu kadar eğitim için çırpınıyoruz, paralanıyoruz aileler, çoluk-çocuk, gençler ve bu durumdayız. Utanç verici yani. İktidar, aslında net bir tercih yapıyor. Bunu bilelim. O tercih, eğitimi öncelikli bir önemde görmemektedir. Bu tercihi yapmazsak, çözümü de aralayamayız, milletimize de bunu doğru dürüst anlatamayız. Eğitim, onlar için bir öncelik değil. Çok net.

Bu siyaset aklı için bir öncelik değil. Hele hele sistem değişimine doğru gittikleri o süreçten itibaren, bu tamamen devre dışı bırakılan bir alan. İktidar, net olarak şöyle bakıyor meseleye: ‘Günü kurtarmaya bakıyorum. Ülkenin geleceğiyle ilgili değilim kardeşim’. Tabi bu aslında, ‘önümüzdeki seçimi düşünüyorum, gerisi benim için teferruat’ anlayışı. Bana bir mevzu getirdiklerinde, bir sorun getirdiklerinde diyorum ki, ‘Ben, sonuç odaklı bakıyorum; onlar seçim odaklı bakıyor.’ Sonuç ve seçim. ‘Bir sorunun sonucunu bulmalıyız. Onu çözmeliyiz’ diye bakıyoruz.

Onlar, seçim diye bakıyor. Seçim için her yol mubah. Yani o koltukta kalmak nasıl bir şeymiş? Onun sahibi olduğunu düşünmek, maddi-manevi sahibi olduğunu düşünmek, Türkiye’nin bütün gelirlerinin sahibi olduğunu düşünmek mesela… Ya da bu şehrin bütün rantın sahibi olmayı düşünmek. Bu nasıl bir duygudur yani? Bu nasıl bir anlayış? Nasıl bu zihne gelebilir bir insan, yakın çevresiyle beraber bir avuç insan. Düşünemiyor bile insan.

O bakımdan gerçekten eğitimde yaşanan çöküşü, mutlaka bu yönüyle ele almalıyız. Net olarak bilmeliyiz ki, bu çöküşün çocuklarımız üzerindeki tahribatı çok büyüktür. PİSA verilerine göre, Türkiye’de yaşamından memnun olmayan 15 yaşındaki öğrencilerin oranı, 2018’de, daha dün, yüzde 34 iken, 2022’de yüzde 44’e yükselmiş durumda. Son iki yılı da siz varın düşünün. Ve umutsuzluğu ben, çocukların gözlerinde görüyorum. Ben okulları geziyorum. Çocukların sokakta bizi gördüğünde, sorunları bizi bize ifade ediş biçimini, dertleniş biçimlerini gördüğümde, sanki karşımda 40 yaşında, 50 yaşında bir insan var.

Şaşkınım. Yahu o yaştaki çocukları, ilkokul veya ortaokul yaşındaki çocukları, biz bu sorunları yumağının içine nasıl sokarız? Yazık değil mi? Okul öncesi eğitime katılım, Avrupa Birliği’nde yüzde 93’ken, ülkemizde bu oran yüzde 50’nin altında. 20-24 yaş istihdam grubunda herhangi bir eğitim programında yer almayan gençlerin ilgili yaş grubundaki toplam genç sayısına oranı, Türkiye’de yüzde 33, OECD ortalaması ise yüzde 14. Yani neredeyse üç misline denk geliyor. Gençlerimizin vay haline! Vay ülkemizin geleceğine!

Bir başka deyişle; 20-24 yaş grubundaki her üç gencimizden biri, ifade edildiği gibi ne eğitimde ne iş yaşamında; yolunu bilmiyor, bir kılavuzu yok. Ve en çok bu alanı hedefliyoruz şehrimizde. Onun için 29 noktada Bölgesel İstihdam Ofisleri açtık. Onun için yüzlerce elemanımızla, onlara çok profesyonel hizmetler sunuyoruz. Onun için 500 binin üzerinde CV birikiyor dönem dönem elimizde. Onun için Enstitü İstanbul İSMEK üzerinden, onlara tanımlı iş imkanı sağlayarak, gelen taleplerden insanları mesleki gruplarına göre eğiterek iş bulmalarına fırsat yaratıyoruz.

Yani sertifikalı bireyler haline getirme çabası içerisindeyiz. Aksi takdirde, kesinlikle o gençlerimiz boş bakıyorlar dünyaya. Bilmiyorlar ne yapacaklarını. Ve biliniz ki, ‘genç Türkiye’ diye anlattığımız ya da nüfus yaş ortalamasına baktığımızda genç Türkiye olarak övündüğümüz o gençlikte zirveyi gördük. Artık yaşlanan bir yere doğru iniyoruz. Yaşlanan bir Türkiye’yiz artık. Bu da bir realite. Bu korkunç ifadeleri sizlerle paylaşırken, bunlar bir yanıyla Türkiye’nin gerçeği.

Eğitimin ve ülkenin geldiği bu noktada, meselenin özü de ‘her şeyi ben bilirim’ yönteminin, aklının sonucu. Yoksa burada da çok kıymetli akademisyenlerimiz var. Yani ülkemizin insanına emanet et kendini, sırtını onlara yasla ve ülkeye güler yüzle bak; başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok. Yani kuralları ve kurumları sağlıklı hale getirdiğiniz bir ülkede, vatandaşınıza yüzü dönük bir sistemi var ettiğinizde, onları işine kattığınızda her sorunu çözebileceğiniz gibi, elbette bu alandaki bütün sorunları da çözebiliriz.

Tabii bu akıl için ifade ettiğim metot çok büyük rol oynuyor. İktidarda kalma, onlar için tek bakış açısı ve tek hedef. 15 yaşındaki çocuklara ve en güzel çağlarındaki gençlerimize yaşattıkları bu derin mutsuzluk ve umutsuzluk, onların umurunda değil. Onların tek bakış açısı, o partizan zihniyetlerin zehirlediği o akılların açıkçası tek bakış açısı; iyi bir şeye nasıl engel oluruz mesela? Yani ‘CHP seçim kazandı, onları nasıl zapt edebiliriz?’ Hatta nasıl alıkoyabiliriz? Nasıl çalıştırmaz hale getirebiliriz? Ya da nasıl kreşleri kapatabiliriz? Onların baktığı şey bu.

CHP’li belediyelerin kreş açmak için gösterdiği çabadan, kreşlerde sunulan o kaliteli bakım ve eğitim faaliyetlerine, milletimizin gösterdiği o takdir ve teveccühten rahatsız oluyorlar. Yahu insan rahatsız olur mu bundan? Tam aksine; ben iyi bir sistem görsem, buradaki herhangi bir belediye başkanımız, ister belde olsun, ister ilçe olsun, ister başka bir boyutta olsun, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak onu alırım, onu uygularım, daha iyisini nasıl yaparım, onun çabasını gösteririm. Yani ülke adına, millet adına, yöneticilik erdemi budur.

Bunu kıskanıp, bunu kapatmak akıl alır gibi bir şey değil yani. Ben okullara çok ilgili alakalı bir insanım. Her gittiğimde, memleketimde ve okuduğum okulların içine girerim, bahçesinde dolaşırım kendimi daha güçlü hissetmek adına. Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğum yıl, hemen okulları gezdim. Çünkü seçim kampanyası da demiştim. ‘Ben anahtarlarınızı alacağım, size pırıl pırıl okullarınızı Eylül’ün başında teslim edeceğim’. Böyle söylemiştim, öyle başladım. Tabii bu büyüdükçe büyüdü. Okullar çok memnun. Müdürler memnun. Okul aile birlikleri mutlu. Bir tek devlet okulunu bile dışarıda bırakmadan bunu yaptım.

Tabi akılları 3-4 sene sonra başlarına geliyor. Bir tane partizan bir milli eğitim yöneticisi, kıyameti koparıyor. İlçe başkanları seferber. Bir ihbar. Bu ara biz başlamışız. Okullardan anahtarlarını almışız. Taşeronlarımız çalışıyor. Bir sabah bir ihbar. Hiçbir kimse, yani taşeronlarımız okullara giremiyor. Niye? Okullar kilitli. Nasıl kitli? Kapatıp gittiler anahtarı aldılar. Ayıp. Bu taşeronlar okula giremez. Neymiş? İstanbul Büyükşehir Belediyesi yapacakmış, Beylikdüzü Belediyesi yapamazmış. Bak sen! Öyle sinirlendim ki. Şoföre ‘sür’ dedim.

Yakuplu’da bir ortaokula gittim. Kapıyı kilitlemiş, beni de görmüş okul müdürü, arka kapıdan kaçıyor. Kapı kilitli. Kapının kapısında bekleyen boyacılar, tesisatçılar falan filan. Okulda kimse yok. Kapıda ödemeler. Onlar da böyle bakıyorlar yani. Niye okul kilitlenir? Bunları yaşadık. Hani zannediyorlar Ekrem İmamoğlu bunları uyduruyor. Bunların yüzlercesi var. Trajikomik işler. Ne olacak yani? Ne olacak? ‘İstanbul Büyükşehir Belediyesi yapacak.’ Hani onların partisinden ya! Tabii okullar sefillik içinde. Okullar açıldı, hala okullarda boyacılar, bilmem neler. Ne oldu? 7-8 ay sonra, biz olduk Belediye Başkanı İstanbul’da. Ne oldu yani?

‘Buradan siyasi nema çıkartırım’ kafası, gerçekten hastalıklı bir kafa. O hastalıklı kafa yeni değil yani. Yaşıyoruz; hala yaşıyorsunuz, biliyorum. O bakımdan oy kaygısı yüzünden, çocukların, anne-babaların mutluluklarından rahatsız olmak, nasıl bir şeydir yani? İşte bu akıl, artık zamanıdır arkadaşlar, çok çalışacağız, onların koltuklarıyla vedalaşmalarını biz sağlayacağız. Bunları yollayacağız oradan. Başka yolu yok bu işin yani. Onun için işinizi önemseyin.

Tek kreşi yoktu İBB’nin, şu anda 105 kreşimiz var. Kreşlerimizin her biri, yapısal olarak örnek yapılardır. Bahçesi, içi, dizaynı, çalışma biçimi vesaire, müfredatı… İnşallah 150’ye hızlıca gelmek üzereyiz. 30’un üzerinde şu an inşaatı devam eden kreşimiz var. Bizim açtıklarımız yani Ekrem İmamoğlu’nun kreşi değil ki; kamunun kreşi, milletin kreşi, vatandaşın kreşi. Yine İBB bu hizmete devam edecek. Bunu görmüyorlar. Hatta seçimden önce, acaba milleti kandırır mıyız diye demek ki, ‘Her mahalleye bir kreş’ diyorlar.

Yani biz Anne Kart verirken, onların, ‘Biz Baba Kart vereceğiz’ demesi gibi yani! 2019’da, ‘Kimin parasını kime veriyorsun’ dediler. Bak; nereden nereye veriliyor? Şimdi Baba Kart vereceğiz, diyorlar. Dedim ya her yol mubah! Ve kötülemeye çalışıyorlar. ‘Bugün saat 15.00’e kadar kreşlerin sayısını bize bildirin!’ Sanki suç deliliymiş gibi yani. Arayış bu. Yani biz de onları karartacağız yani! 105 ya, azaltacağız onları, 15 yazacağız falan yani. Kafaya bakar mısın? Zaten hepsi orada; uçmaz, kaçmaz yani.

Hep söyledim, söyleyeceğim; partizanlığı söküp atacaksınız kurumlarınızdan sevgili belediye başkanlarımız. Sevgili kurum yöneticileri, partizanlık bu ülkenin zehridir. Bu ülkeyi birbirine düşüren akıldır. Bu milleti birbirine düşüren akıldır. Partizanlığı söküp atacaksınız. Benim ruhumda yok. Nasıl olsun? Ailemde on çeşit siyasi görüş var çocukluğumdan beri. Partizanlık yaparsam, o zaman benim ailemi reddetmem lazım yani. Öyle bir şey yok.

“Milletin parasını, millet için kullanırız”

Onun için herkesin kurumundan söküp atması lazım. O nedenle şunu söyleyeyim. Şeffaf ve liyakatli alım, eğitimde olduğu gibi, her alanda da çok titizlikle yönettiğimiz bir sahadır. Ve biz, bu konuda ciddi bir şikayetle hiç karşı karşıya kalmadık. Kreşlerde, çocuklara yönelik hiçbir siyasi telkin yapılmaz, yapılamaz. Açtığımız kreş vesilesiyle, hiç kimse rant elde edemez. Milletin parasını, doğrudan milletin ihtiyaçları için kullanırız.

Araya hiçbir kirli eli sokmayız. Sadece onların açamadığı kreşleri biz açıyoruz diye, ortalığı işte bu yönüyle karıştırmıyorlar. Bizim standartlarımıza sahip kreşleri açıkçası onların asla açamayacaklarını vatandaşlar hissettiği için, gördüğü için telaşlanıyorlar. Onlar da biliyor açamayacaklarını. Çünkü o partizan akıldan sıyrılamayacaklar. Objektif davranamayacaklar. Demokrat olamayacaklar. Onu görüyorlar. ‘Biz bunu yapamayız’ diyorlar; onun için en iyisi kapatalım. Kısa yol. Onun için telaştalar.

Kreşlerle uğraşanların ekonomiyi iyi yönetme, vatandaşın refahını sağlama görevleri olduğunun onlara hatırlatılması lazım. Bu görevlerini de yerine getirmedikleri için, eğitim maliyetleri ne yazık ki ailelerin üzerine daha büyük yük olarak geldikçe geliyor. Örneğin; İstanbul’da ilkokula başlayacak bir öğrencinin, İPA’nın raporlarına göre, kırtasiye alışverişlerinin maliyeti, önceki seneye göre yüzde 71,9 artmış.

Yani bu senenin kırtasiye çantası, bir çocuğun geçen seneye göre yüzde 71,9 daha pahalı. Ve kırtasiye sepetinde bulunması gereken 16 temel ürünün dördünde -özellikle dikkat çeksin diye arkadaşlarımız koymuş- yıllık fiyat artışı ise yüzde 100’ün üzerinde. Eğitim ihtiyaçları ve kırtasiye, kıyafetle de bitmiyor. Aynı zamanda hep konuştuğumuz okul beslenmesi, ulaşım masrafları da bel büken diğer öncelikler. Bütün bu yaşanan büyük fiyat artışları, dar gelirli vatandaşlarımızın hayata dair umutsuzluklarının en büyük sebebi.

Örneğin; bizden önce İBB’de bu yönleriyle katkı sunma kalemlerinin çok çok üstüne çıktığımız bir dönem yaşatıyoruz. Her alanda. Kız çocukları okusun diye desteğimiz var. Öyle bir istatistik var ki, İstanbul’un nüfusuyla çarptığınızda, burada bulunan bazı ilçe belediyelerimizin nüfusu kadar yapıyor. Nasıl bırakırız biz bir kız çocuğumuzu evinde ya da sokakta, okul okumada? Çatlarım hırsımdan. Bir kızımız okuyamayacak! O kız çocuğum için deli olurum. Öyle bir şey yok. Okutacağız yani. Onun için bu konuda etkin çalışıyoruz.

Bizden önce İBB’nin bir kreşi yoktu, sıfırdı. Birçok sıfırı devraldık, onu söyleyeyim. Bir öğrenciyi yatıracak yurdu yoktu. Bugün; 8’i kız, 6’sı erkek, 14 öğrenci yurdumuz var. Şehrin göbeğinde inşaatları devam eden de yurtlarımız var. Bugün itibarıyla da 5 bin 819 üniversite öğrencimiz bizim yurtlarımızda. Öyle hikayeleri dinliyorum ki yurtlara gittiğimde. ‘Bu yurt olmasaydı, beni ailem okula yollamayacaktı!’ Ve bunu söyleyenlerin tamamı kızlar.

2023 yılında arttırdığımız sayıyla, 100 bin üniversite öğrencisine üniversite desteği veriyoruz. Tam 1,5 milyar lira biz bu sene üniversite öğrencilerine destek veriyoruz. 83 bin ilk ve ortaöğretim öğrencisine maddi eğitim desteği veriyor. Bunların hepsi sosyal incelemeden geçen öğrencilerimiz. 43 bin öğrenciye, uzun süre, bir yılını destekleyecek seviyede, eğitim seti desteği veriyoruz.

Eğitim alanında merkezi yönetimle iş birliğini güçlendirmeyi, böylece kaynakların etkin kullanımını ve eğitim sisteminin demokratikleşmesini amaçlıyoruz. Bu paragraf, bu hükümetle uyumlu bir paragraf değil. Ama olmasını istiyoruz. Ben hep hatırlatıyorum onlara. Senin bakanlığın senin değil, benim de bakanlığım. Milletin bakanlığı. Belediye senin, benim değil; milletin belediyesi. Onun için bazen diyorum, ‘Çağır geleyim kardeşim.’ Hangi bakan olursa olsun, giderim.

Kim olursa olsun, koşa koşa giderim. Çünkü, ben oraya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, 16 milyon insanın temsilci olarak gidiyorum. Ama onların bir kısmı çağıramaz. Onlar, bir kişinin temsilcisi. Benden farkı bu. Ben zengin adamım. Ben, 16 milyon insanın temsilcisiyim. Bazıları çağıramıyor. Çağıranlara da minnet duygularımı iletiyorum. Görevlerini yapıyorlar, ama minnet duygularımı iletiyorum. Görevlerini yapıyorlar. Teşekkür ederim yani. Doğru olanın bu olduğunu hatırlatmak lazım.

Okulların temizliği meselesinde, sanki yerel yönetimle merkezi yönetim arasında bir rekabet varmış gibi bir algı! Ne alakası var? Yani Cumhuriyet Halk Partisi’ni engelleme! Yahu daha çok zarar görüyorsun siyaseten. Onu görmüyor mu oradaki okul aile birliğindeki yöneticiler veya veliler, şunlar, bunlar. Ne alakası var? Belediye de senin kardeşim. Gel destek iste. Bak ne oldu? Gittin okulların kapılarını kapattın, ‘büyükşehir yapacak’ falan filan dedi. Ne oldu? Kıyıda köşede bir ilçenin belediye başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu.

Yani bunu yaparsan, daha kötüsü olur. Uyarıyorum yani. Gerçekten Türkiye’nin bu zihniyetten kurtulması lazım. Eğitimde sorunların ortak akılla, demokratik katılım süreçleriyle, partiler üstü bir yaklaşımla çözülebileceğinin kabul edilmesi lazım. Zihniyetin değişimine ihtiyaç var. Biz CHP’liler olarak, eğitim meselesine azami düzeyde önem göstereceğiz. Eğitimcilere sahip çıkacağız. Ve hiçbir zaman bu kararlılığımızdan bir adım bile geri adım atmayacağız. Bu bizim temel meselemizdir.

Cumhuriyetin ilk dönemi, gerçekten eğitim anlamında muazzam bir devrim dönemidir. Bu devrimin özü, cumhuriyetin kuruluş ilkelerinin de karakterini gösteren tek şey, muazzam bir aslında dönemi başlattı ve yurttaşların eşit bir biçimde eğitimden yararlanmasını ve temel hak haline getirilmesi mücadelesini başlatmıştır. Bunun için fiziki koşullar ve kültürel atmosfer oluşturulmuştur o dönemde. Tam da işte o Cumhuriyet aydınlanmasını, o aydınlanmanın taşıdığı o evrensel değerleri içselleştirilmiş, eşit ve özgür bireylerden oluşan, öz güvenli bir toplum olabilmek. O yolda öğretmenler ve eğitimcilerin varlığı çok önemli.

Öz güvenli bir eğitim. Asla aldatılmayacak insanlar. Ne aldanacak ne aldatacak. Nasıl olur? Öz güvenle olur. Ben bazen dinliyorum. ‘Bizi kurtarın!’ Millet, kendini kurtaracak. Nasıl? Kendine güvenecek. Ben güveniyorum kardeşim. Pazarcıya gidiyorum. O tezgahtan kazanıyor, 10 tane nüfusa bakıyor. ‘Senden daha büyük ekonomist var mı’ diyorum? Bakma öyle kendine ekonomist diyenlere! Ekonomist sensin; emeğinle, alın terinle. Onun için bu memleketin her bireyinin kendine güvendiği bir psikolojik ortam, bu milleti ayağa kaldırır.

Biz, Cumhuriyet eğitimi almış bir milletiz. Başka milletlere benzemeyiz. Cumhuriyet, bizim okulumuzdur. Bizler, o okulda eşit ve onurlu olmayı öğrendik. ‘Allah razı olsun cumhuriyetten’ derim. ‘Allah razı olsun öğretmenimden’ derim. İşte biz, bugünün eğitiminde topluma, bütün bireylerine, doğusuna, batısına, Hakkari’sine, İstanbul’una, Artvin’ine, Muğla’sına, Diyarbakır’ına, Trabzon’una, Sinop’undan Kastamonu’suna, Ankara’sına, İstanbul’da Bağcılar’dan Şişli’ye, Silivri’den Şile’ye Tuzla’dan Üsküdar’a her bir ilçesinde, her bir ilçesinde çocuklarımızın kendisini diğer çocuklarla eşit hissetmesini sağladığımız an, ben Cumhuriyet’e layık bir belediye başkanı olabilirim.

İşte bunu, bütün ülkede yapmalıyız. Niye yapmalıyız? Mustafa Kemal Atatürk’ten öğrendiğimiz gibi; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireyler olmak için ve toplumun öyle bireyleri yetiştirmesi için yapmalıyız. Kendimize ve birbirimize ve milletimize lütfen güvenelim. İş birliğimizi yüksek tutalım. Boş konuların zihnimize girmesini sağlamayalım. İşimiz bu. İşimiz; toplum, millet.”

Paylaşın

Cilt Bariyeri Nasıl Onarılır? Beş İpucu

Cilt bariyeri cildin ve vücudun genel sağlığının önemli bir parçasıdır. Cilt bariyerini korumak, cildi, nem kaybına, çevresel tahriş edicilere ve zararlı UV ışınlarına karşı korur.

Haber Merkezi / Peki cilt bariyerinizi nasıl koruyabilir ve onarabilirsiniz?

Düzenli olarak nemlendirin: İlk yapmanız gereken: Cildinizi iyi nemlendirmektir. İçerikleri arasında hyaluronik asit, seramidler ve gliserin bulunan ve cilt bariyerini koruyabilen (veya gerektiğinde onarabilen) nemlendiricileri tercih edin.

Yumuşak bir temizleyici seçin: Cilt tipinize uygun temizleyiciyi seçmek çok önemlidir. Daha kuru bir cildiniz varsa, krem ​​bazlı bir temizleyici kullanın; daha yağlı bir cildiniz varsa, biraz yağ giderecek ancak tamamen yok etmeyecek köpüren bir temizleyici kullanın.

Retinoidleri hafifçe uygulayın: A vitamini türevleri olan retinoidler, kolajeni uyararak, ciltteki ince çizgileri ve kırışıklıkları dolgunlaştırmak ve ayrıca cilt hücrelerinin yenilenmesini artırmak için kullanılır. Kuru bir cildiniz varsa haftada bir kez, yağlı bir cildiniz varsa haftada üç kez retinoid kullanabilirsiniz.

Kolloidal yulaf ezmesi ile cildinizi yatıştırın: Cildiniz kırmızı ve iltihaplıysa, kolloidal yulaf ezmesi içeren bir nemlendirici sürmenizi öneririz. Araştırmalar, kolloidal yulafın cilt bariyerinin bütünlüğünü güçlendirdiğini ve ciltteki yağ üretimini düzenlediğini, bunun da cilt nemini iyileştirdiğini gösterilmiştir.

Güneş kremi konusunda ciddi olun: Son olarak, cildinizi zararlı ultraviyole ışınlarından korumak için her gün, hava bulutlu olsa bile güneş kremi uygulayın. SPF 30 veya daha yüksek bir değer seçin. Ancak dışarıda çok fazla zaman geçirip terliyorsanız veya havuza veya plaja gidiyorsanız, spor veya yüzme için tasarlanmış bir güneş kremi uygulayın.

Paylaşın

Baharatlı Yiyecekler Sağlığı Nasıl Etkiler?

Dünyanın birçok mutfağında olduğu gibi bizim mutfağımızda da baharatlı yiyecekler öne çıkmakta. Peki, baharatlı yiyecekler sağlığımızı olumlu veya olumsuz nasıl etkiler?

Haber Merkezi / British Journal of Nutrition’da baharatlardan acı biberin sağlık üzerindeki etkilerine ilişkin yeni bir araştırma yayınlandı. Araştırmada, acı biberli yiyecek yeme sıklığının sağlık üzerinde farklı etkileri olabileceği belirtildi.

Çinli bilim insanlarının 50 binden fazla yetişkin üzerinde yaptığı araştırmada, haftada en az bir kez acı biberli yiyecek yiyen kişilerin, acı biberli yiyecek yemeyenlere kıyasla felç riskinin yüzde 13 arttığı tespit edildi.

Araştırmada ayrıca, haftada üç veya daha fazla kez acı biberli yiyecek yiyenlerin atardamar tıkanması veya daralması olasılığının yüzde 20 daha az olduğu görüldü.

Araştırma, obez bireylerin acı biberli yiyecekleri daha sık yemesinin daha fazla fayda sağladığını da ortaya koydu.

Bilim insanlarına göre, acı biberli yiyeceklerin faydaları asıl olarak acı biberde bulunan ve kapsaisin adı verilen bir maddenin etkisinden kaynaklanmaktadır.

Kapsaisin, metabolizma hızını yüzde 8 oranında hızlandırarak obezitenin önlenmesinde önemli rol oynuyor.

Kapsaisin ayrıca, boğaz kaslarını uyararak disfajiyi (yiyecekleri yutma güçlüğü) hafiflettiği, iltihabı azalttığı ve kanın pıhtılaşmasını önlediği de bilinmektedir.

2020 yılında ABD’de yapılan bir araştırma, düzenli olarak acı biberli yiyecekler yiyen kişilerin kalp hastalığından ölme riskinin yüzde 26 daha düşük olduğunu ortaya koymuştur.

Biberli yiyecekler faydalı olabilir ancak diğer her şey gibi bu da ölçülü ve makul miktarlarda tüketilmelidir. Çok fazla acı biberli yiyecek yemenin hafıza kaybı ve Alzheimer hastalığı riskini arttırdığı tespit edilmiştir.

Ayrıca aşırı kapsaisin tüketimi mide duvarını tahriş ederek mide kanseri riskini yüzde 50 artırdığı bilinmektedir.

Paylaşın

Erdoğan İle Putin, Suriye’yi Görüştü

Erdoğan ile Putin bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmeye ilişkin Kremlin’den yapılan açıklamada, Putin’in görüşmede “Suriye devletine karşı radikal grupların terörist saldırganlığının hızlı bir şekilde sona erdirilmesi” gerekliliğine vurgu yaptığı kaydedildi.

Haber Merkezi / İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada ise Erdoğan’ın görüşmede Suriye’nin toprak bütünlüğünü desteklediği ve kalıcı çözüm için çabaladığı belirtilirken Suriye rejiminin de siyasi çözüme angaje olması gerektiğini vurguladığı ifade edildi.

Suriye’de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) taarruzu tüm yoğunluğuyla sürerken AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Kremlin’den yapılan açıklamada, Putin’in görüşmede “Suriye devletine karşı radikal grupların terörist saldırganlığının hızlı bir şekilde sona erdirilmesi” gerekliliğine vurgu yaptığı ve Ankara’nın nüfuzunu bu yönde kullanması mesajı verdiği kaydedildi.

Açıklamada iki liderin Rusya, Türkiye ve İran arasındaki yakın koordinasyonun devamının önemi konusunda mutabık olduğu belirtilerek “İki devlet başkanı, krizin yatıştırılmasına yönelik adımlar aranması bağlamında birbirleriyle teması sürdürecektir” denildi.

İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada Erdoğan’ın telefon görüşmesinde Suriye’nin toprak bütünlüğünü desteklediği ve kalıcı çözüm için çabaladığı belirtilirken Suriye rejiminin de siyasi çözüme angaje olması gerektiğini vurguladığı ifade edildi.

Erdoğan’ın telefonda görüşmesinde Suriye’de yaşanan son gelişmeler bağlamında en önemli hususun sivillerin zarar görmemesi olduğunu, Suriye’nin daha büyük istikrarsızlıklara kaynaklık etmemesi gerektiğini ve Türkiye’nin Suriye’de sükunetin sağlanması için elinden gelen tüm gayreti gösterdiğini ifade ettiği aktarıldı.

Erdoğan’ın görüşmede ayrıca Suriye’deki son gelişmelerden istifade etmeye çalışan terör örgütü PKK ve uzantılarıyla mücadele konusunda Türkiye’nin kararlı tutumunu sürdürmeye devam edeceğinin altını çizdiği belirtildi.

Halep, Hama, Tel Rıfat ve Deyrizor’da son durum ne?

Öte yandan Suriye’nin resmi haber ajansı SANA, ülkenin doğusundaki Deyrizor bölgesinde saldırı başlatan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ordu tarafından püskürtüldüğünü bildirdi.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne yakınlığıyla bilinen Rudaw internet sitesi ise bölgede yedi köyün kontrolünün daha SDG’nin eline geçtiğini iddia etti. Rudaw, ABD’nin de SDG güçlerine havadan destek verdiğini öne sürdü.

Haseke gibi zengin petrol yataklarının bulunduğu Deyrizor’da, Kürt güçlere destek veren ABD’nin askeri üsleri var. Kürt güçler, 27 Kasıma kadar Rakka’nın büyük kısmını, Deyrizor’un yarısını ve Halep’teki bazı bölgeleri kontrol altında tutuyordu.

Halep kent merkezine yakın Şeyh Maksut ve Eşrefiye mahallelerinin yanı sıra, Menbiç ile El Bab’ın bazı kasabaları da Kürt güçlerin kontrolündeydi.

SDG’nin siyasi kanadı olan Demokratik Suriye Meclisi (DSM) ise bir haftadır Suriye’nin kuzeybatısında yoğunlaşan çatışmalardan Türkiye’yi sorumlu tuttu. DSM bununla birlikte, “Ankara’yla diyaloğa hazır olduğunu” duyurdu.

SDG’nin omurgasını, Suriye’deki Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) silahlı kanadı Halk Koruma Birlikleri (YPG) oluşturuyor. Ankara, YPG’yi, “PKK’nın Suriye kolu” ve “terör örgütü” olarak görüyor.

Suriye’de Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki gruplar 27 Kasım’da başlattıkları saldırılar sonrası ülkenin ikinci büyük kenti Halep’te kontrolü büyük oranda ele geçirdi. HTŞ, Türkiye’nin “terör örgütleri listesinde” yer alıyor.

Birleşmiş Milletler (BM), son çatışmalarda çoğu savaşçı yüzlerce kişinin öldürüldüğünü, yaklaşık 50 bin kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını açıkladı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, “terör eylemi” olarak nitelendirdiği saldırılardan ABD ve Batı ülkelerini sorumlu tuttu.

Muhaliflerin Halep sonrası güneydeki Hama kentine yöneldiği duyuruldu. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, HTŞ liderliğindeki silahlı muhaliflerin, Hama kırsalında, Esad güçleriyle “en sert çatışmalara” girdiğini duyurdu.

Gözlemevi, bilgilerini Suriye’deki yerel yetkililer ve sivillerden alıyor. BBC, bu iddiaları bağımsız kaynaklardan doğrulayabilmiş değil. Fransız AFP haber ajansına bilgi veren bir muhabir ise Hama kırsalında onlarca terk edilmiş tank ve askeri araç gördüğünü söyledi.

SANA da Hama ve İdlib’e yönelik hava saldırıları düzenlendiğini bildiriyor. Hama, başkent Şam ve Halep arasında kritik bir konumda yer alıyor.

Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş nedeniyle devam eden çatışmalar 2020’de varılan ateşkesten bu yana büyük ölçüde durmuştu. Muhalif güçler kuzeybatıdaki İdlib kenti ve çevresindeki vilayetin büyük bölümünü kontrol altında tutuyordu.

HTŞ liderliğindeki grupların Halep’e operasyon başlatmasının ardından, Rusya ve Suriye orduları İdlib’e yönelik hava saldırıları başlattı. Muhaliflerin elindeki “Beyaz Baretliler” olarak bilinen sivil savunma hizmeti, hava saldırılarında en az 25 kişinin öldüğünü açıkladı.

Suriye’nin 14 eyaletinden biri olan İdlib, ülkenin kuzeybatısında, Türkiye sınırında yer alıyor. İdlib; Harem, Cisr eş-Şuğur, eyaletle aynı adı taşıyan İdlib, Ariha ve Maarat El Numan şehirlerinden oluşuyor. İdlib merkezi ise Halep’e 55 kilometre uzaklıkta.

HTŞ’nin operasyonu devam ederken Suriye Milli Ordusu (SMO) da Tel Rıfat kentine yönelik harekat başlattı. Tel Rıfat, SDG tarafından kontrol ediliyordu.

Anadolu Ajansı, SMO’nun Tel Rıfat’a yönelik “Özgürlük Şafağı” adı verilen operasyonun ardından ilçe merkezinin “tamamına hakim olduğunu” ve dış kesimlerde ilerlemeye devam ettiğini bildirdi. AFP’nin Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne dayandırdığı habere göre de SMO güçleri kent merkezi ve civardaki köyleri ele geçirdi.

Gözlemevi, SMO operasyonu sonucunda Halep’in kuzeyinde 200 bin Suriyeli Kürdün “Türkiye destekli fraksiyonlar tarafından kuşatıldığını” ve bölge ile iletişimin tamamen koptuğunu duyurdu.

Paylaşın

Beşiktaş’ta Başkanlık Seçimi Tarihi Belli Oldu: 29 Aralık

Süper Lig’de 5 maçtır kazanmayan Beşiktaş’ta peş peşe gelen istifaların ardından seçimin olup olmayacağı merak ediliyordu. Mayıs’ta yapılması planlanan seçim öne çekilerek 29 Aralık’a alındı.

Haber Merkezi / Süper Lig’de 5 maçtır kazanmayan Beşiktaş, son olarak Hatayspor’la 1-1 berabere kalmıştı. Beşiktaş, geçtiğimiz hafta UEFA Avrupa Ligi’nde ise Maccabi tel Aviv’e 3-1 mağlup olmuştu.

Hasan Arat’ın istifası sonrası başkanlık görevini yürüten Hüseyin Yücel, düzenlediği basın toplantısında adaylığını resmen açıkladı. Yücel açıklamasında özetle şu ifadeleri kullandı:

“Beşiktaş sevdamdan beni bildiler demek isterdim ama geçen haftadan bu yana ne darbeciliğimiz kaldı, ne koltuk sevdalısı olduğumuz! Dün akşam 4-5 arkadaş bir araya gelerek Hasan Arat’a operasyon çekerek onu istifaya zorladığımız iddia edildi. Tek yaptığımız Beşiktaş’ı yalnız bırakmamak oldu.

Tarihi bir karar aldığımızı düşünüyorum ve hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Olağanüstü kongre kararı almış bulunuyoruz. Seçime kadar görevimizin başındayız. Tüm sorumluluklarımızı maddi ve manevi yerine getiriyoruz ve hiçbir yere kaçmıyoruz. Camiaya nefes aldırmak için bu adımı attık.

Ben buradayım ve olağanüstü kongrede de adayım! İstifa edip, gitmek en kolay seçenekti. Ancak ben kaçmıyorum, Beşiktaş’a canım feda! Bu görevi yürütebilmek için camianın onayına ihtiyacım var.”

Emre Kocadağ: Projelerimizi hazırlıyoruz

Beşiktaş’ta eski yöneticilerden Emre Kocadağ ise adaylık sorularına şu yanıtı vermişti: “Mayıstaki seçimde Beşiktaş’ın geleceği için çok önemli. Ekibimle birlikte projelerimizi hazırlıyoruz.

Ne olmuştu?

Hasan Arat gibi hayali vaatlerle değil, Beşiktaş’ın geleceğini kurtarmak için başkanlığa aday olmayı düşünüyorum. Mevcut yönetimin ne yapacağını bilmiyorum. Gözlemlememiz lazım.”

Hasan Arat, 27 Kasım’da Beşiktaş Kulübü Başkanlığından istifa ettiğini açıklamıştı. Arat, “Bugün, içimde tarifsiz bir hüzünle, özel sebeplerim nedeniyle Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanlığı görevimden ayrılma kararı almış bulunuyorum” demişti.

Hasan Arat, istifa kararı öncesi Futbol A.Ş.’deki başkanlığından istifa ederek görevini Hüseyin Yücel’e bırakmıştı ancak kulüp başkanlığına devam edeceği açıklanmıştı. Hasan Arat adına kulüpten yapılan açıklamada “Bu kararın kalbimde taşıdığı anlamı ve benim için ne kadar zor olduğunu en iyi sizler bilirsiniz. Görev sürem boyunca varlığınız bana her daim güç verdi” denilmişti.

Beşiktaş’ta Futbol Koordinatörü Samet Aybaba, Yönetim Kurulu Danışmanı Brad Friedel ve Medya ve İletişim Koordinatörü Okay Karacan’la da yollar ayrılmıştı.

Paylaşın

Özel’den Erdoğan’a “Suriye” Uyarısı: Bu Maceradan Vazgeçin

Partisinin grup toplantısında, Suriye’deki gelişmelere ilişkin konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Erdoğan’ı uyarıyorum, çökmüş Suriye politikanızın üzerinde yıkıntılarla yeni bir siyaset kurmaya çalışmayın. Bu maceradan vazgeçin, bu maceradan geri dönün” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Özel’in açıklamalarından başlıklar şöyle:

“En düşük engelli aylığı söylemeye utanıyorum 280 lira, en fazlası da 5 bin lira. birileri engellilerin 280 lirayla dezavantajlarını ortadan kaldırdıklarını iddia ediyor. Güçlü ve icracı bir Engelli Bakanlığı, iktidarımızın ilk günlerinde hayata geçecek. Dün engellilerle bir araya geldiğimde hiç korkmadan ‘Belediyelerinden memnun musunuz’ diye sordum. Memnuniyetlerini anlattılar. İktidara geldiğimizde de ‘İktidarınızdan memnun musunuz’ diye soracağım ve onları memnun  edecek uygulamaları hayata geçireceğiz.

2002’den bugüne kadar, AK Parti döneminde 2 bin 79 madenci hayatını kaybetti, Soma’nın üzerine tam 6 Soma daha yaşandı. Ölürken bile teker teker ölünce madenciler haklarını alamıyor. Bütün madencilere ve emekçilere sesleniyorum; en kötü örgüt örgütsüzlükten daha iyidir. Özrgütlenin, sendikalaşın, haklarınıza sahip çıkın.

Belediyelerimizin çoğunda örgütlü olan Genel-İş Sendikası’nın Genel Başkanı Remzi Çalışkan, emek mücadelesinin önemli isimlerinden biri. Remzi başkanı ‘gizli tanık’ ile tutukladılar. Ahmet Özer’de de var gizli tanık. Kişinin üzerine atılan suçun adı oldu gizli tanık, söylediği doğru mu değil mi belli değil. Remzi Çalışkan yalnız değil, hepimiz arkasındayız. Nasuh Mahruki tutuklu. Görüşlerini beyan etmiş, Cumhurbaşkanına hakaretten tutuklu. Böyle birisinin hapiste tutulması saray rejiminin ayıbıdır. ‘Gemiler Hayfa’ya değil, Gazze’ye’ diyen çocukları yaka paça dışarı attılar. Demokrasi protestoları güvece altına alır. 9 arkadaşımızı Cumhurbaşkanına hakaret suçuyla tutukladılar. Bunun neresi Cumhurbaşkanına hakaret. Bunu hakaret olarak kabul ediyorsa tarafı bu taraf zaten.

Ahmet Özer Silivri Cezaevinde tutuluyor. Kendisini ziyaret ettim, selamlarını getirdim. Kayyım siyasetinin Akın Gürlek denilen adalet celladınca yürütüldüğünü biliyoruz. Ona ‘Bırak bu mesleği, git avukatlık yap’ dedim. Bundan bazı avukatlar alınmış. Cümlem tamamen yanlış yere çekildi. İstanbul Barosu’nun açıklamasını okurken çok önemli bir eksiklik yaptığımı fark ettim. Akın Gürlek bir gün avukatlık yapmaya kalkarsa bu kadar ayıp sırtındayken gelip baroya da kayıt olamaz. bunu hatırlattıkları için teşekkür ediyorum.

Bütün Türkiye’de 10 kişiden 8’i konteynerda, çadırda, gurbette. Yaptım diyeceğine dönüyor CHP’ye sataşıyor. Sen depremzedelere, sırf seçim kazanmak için attığın yalanın altında kaldın. Bu evler teslim edilene kadar her hafta depremzedelerin hakkını savunacağız. Mücbir sebep hali uygulaması 30 Kasım’da bitti, ama hayat normale dönmedi. Esnafımızın arkasındayız, mücbir sebep uygulaması yeniden hayata geçirilmeli.

Esat’a çağrı, Erdoğan’a uyarı

Biz Türkiye’nin 1. partisiyiz ve bu ülkenin de bu partinin de kurucusu bize bir dış politika mirası bıraktı. 2010’lardan itibaren Emevi camiinde namaza gitmeler, selefi grupları getirip eğit, donat, savaştır gibi işler yapmalar… Atatürk ne dediyse tersini yaptılar. Milyonlarca sığınmacı ülkeye geldi, ne huzurları var ne huzur veriyorlar. Bu bölgenin en önemli aktörü Türkiye’dir. İlk seçimde iktidara gelecek partisi olarak kayıtsız kalamayız. Dış politikaya yaz boz tahtası gibi bakamayız. Şeffaf samimi bir iletişimin partilerle kurulmasını TBMM’nin bilgilendirilmesini istiyoruz.

Suriye’nin istikrarsız hali en çok Türkiye’ye Suriye’de istikrarın sağlanması, terör tehdidinin son bulmasıdır. HTŞ gibi terör örgütlerinin Suriye’yi geriletme çabalarına temkinli yaklaşılmalıdır. İran’ın bölgede zayıflatılması mezhep savaşlarının körüklenmesi, İsrail’in hakimiyetinin artması ve güvenliğinin sağlanması Ankara’nın önceliği olmamalıdır. Öte yandan, Rusya’nın mevzi kaybetmemesi, İran’ın yeniden toparlanması da Ankara’nın oyun planı olamaz. Bizim safımız vatandaşımızın güvenliği neredeyse o taraftır. Bizim safımız yurttaşlarımızın güvenliği ve esenliğinin tarafıdır. Bu macerada feda edilecek 1 tane bile Mehmet’imiz yoktur.

Bir elinde HTŞ’yi bir elinde YPG’yi tutanların planının parçası olamaz. Suriye’yi bölmeye yönelik planlardan uzak durun. Tüm komşularımızla iyi ilişkide olması zorunludur. ne BOP’un eş başkanı gibi hareket edebiliriz ne de batıdaki yurttaşlarımızın zor durumda kalacağı angajmanlara yedeklenebiliriz. Sayın Esat’a da çağrımızdır, herkes gittiğimde biz burada olmaya devam edeceğiz. Suriye ve Türkiye haklarının kardeşliği için yeni bir sayfa açılmalı, diyalog başlatılmalıdır. Erdoğan’ı da uyarıyorum, çökmüş Suriye politikanızın üzerinde yıkıntılarla yeni bir siyaset kurmaya çalışmayın. 10 Ekim katliamını hatırlayın, sınırın zafiyete uğramasının neye mal olduğunu hatırlayın. Bu maceradan vazgeçin, bu maceradan geri dönün.

“Kendi düştüğü durma bakmaz neler söylüyor neler”

Geldik konuşmanın en kritik kısmına. Sayın Bahçeli’nin bana söyledikleri… Hakaretler hakaretler hakaretler. Kendi düştüğü durma bakmaz neler söylüyor neler…  Devlet Bey istiyor ki bunları konuşayım. Senin istediğin zaman senin istediğin şeylerin konuşulması çok gerilerde kaldı.

Bu milletin gündemi ekonomi. Önümüzdeki hafta bütçe görüşmeleri asgari ücret toplantıları başlıyor. Türkiye’de asgari ücret ücretlilerin yüzde 57’sine ulaşmış durumda. Seçim öncesi asgari ücrete 3-4 kez enflasyon iyileştirmesi yapacağız diyenler 1 yıl zam yapmadı. 17 bin lira, yıl sonunda 10 bin liraya düşmüş olacak. 11 aydır zam yapmıyorsun, enflasyon düşüyor mu? Asgari ücrete yapılacak zam enflasyonu binde 0.7 etkiliyor. ‘Enflasyonu artırır’ demek kandırmacadan ibaret.

Emekçiye kazık atmaya çalışıyorlar. Asgari ücret talebimiz 30 bunun altında biz yokuz. TÜİK hesabına göre bile hedef yine tutmayacak. Yüzde 47’lik zam yerine yüzde 25-30 vermeye çalışıyorlar. Asgari ücretlinin gerçek enflasyonu yüzde 78 artış var. Onu verirseniz 30 oluyor, vermezseniz yoksulluk oluyor. Devletin kasasına 1 trilyon fazladan SGK prim geliri giriyor. Asgari ücret alan için çok düşük, veren için çok yüksek bir noktaya geldi, desteklenmesi lazım.

Birileri diyor ki, ‘Emekli maaşları ve altın hesabı AK Parti’nin kimyasını bozmuş’, bozsun. Hep sen mi milletin kimyasını bozacaksın. Kırk haramilere bütçe yapmayın, emekçilere bütçe yapın. Emekliye geçim haktır, 1 asgari ücret şarttır.

Ekonomide en kötü gündeler geride kaldı dediler. Yüzde 48 enflasyon hiçbir düşme eğilimi göstermiyor. Bu gördüğünüz 200 liralık banknot.  Çıktığı 1 Ocak 2009 günü Erdoğan ‘Para tıpkı bayrak gibidir’ diyordu. Çıktığı gün 132 dolar ediyordu, bugün 6 dolar etmiyor. Parayı pul ettiler.  Devlet Bey arabalara meraklı. Bu da Devlet Bey’e hediyem olsun, 2019 yılı Bursa’da yerli bir firma 2009’da 26 bin TL idi, şimdi Devlet Bey’e hediyem olsun… Bizi bu hale getirenler bizi kendi istedikleri gündeme getiremezler. Devlet Bey’in değil, Tayyip Bey’in değil halkın gündemini konuşuyoruz.”

Paylaşın

Ekonomistlerden Enflasyon Yorumu: Para Politikası İle Buraya Kadar

TÜİK’in açıkladığı kasım ayı enflasyon verilerini değerlendiren ekonomist Güldem Atabay, “Para politikası ile buraya kadar. Gerisi matematik ve patinaj. Çok üzücü” dedi.

Haber Merkezi / Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu ise, “Enflasyon Kasım ayında %2,24 arttı. Yılın ilk 11 ayının enflasyonu %42,91’e ulaştı. Aralık’ta %2’lik bir artışla bile yıl sonu %45,8 enflasyonla kapatılacak. Tahminler bir kez daha tutmamış olacak!” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Kasım ayı enflasyon oranlarını açıkladı. Buna göre Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), Ekim ayına göre yüzde 2,24 arttı. Yıllık artış ise yüzde 47,09 olarak kayıtlara geçti.

TÜİK verilerine göre, son bir yılın ortalamaları dikkate alındığında tüketici fiyatları yüzde 60,45, yurt içi üretici fiyatları ise yüzde 42,6 arttı.

Geçen yılın Kasım ayı ile kıyaslandığında fiyatların en fazla arttığı gruplar yüzde 92,49 ile eğitim ve yüzde 74,45 ile konut oldu. En az fiyat artışı ise yüzde 26,24 ile ulaştırma ve yüzde 31,45 ile giyim ve ayakkabıda kaydedildi. Aylık değişimlerde ise en fazla fiyat artışı yüzde 5,1 ile Gıda ve alkolsüz içecekler grubunda yaşandı. Giyim ve ayakkabı grubunda ise Ekim ayı ile kıyaslandığında Kasım’da yüzde 0,25 fiyat düşüşü olduğu kaydedildi.

Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) verilerine göre ise, tüketici fiyatları Kasım ayında bir önceki aya göre yüzde 4,06, geçen yılın Kasım ayına göre de yüzde 86,76 arttı. ENAG’ın geçen ay için hesapladığı yıllık enflasyon ise yüzde 89,77 olarak açıklanmıştı.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek enflasyon rakamlarıyla ilgili “Hizmet enflasyonundaki gerileme ve iyileşen enflasyon beklentileri katılıkları azaltmada önemli mesafe katettiğimizi gösteriyor” değerlendirmesini yaptı.

Ekonomistler sosyal medya hesabından, TÜİK’in kasım ayına ilişkin enflasyon verilerini değerlendirdi.

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu: Enflasyon Kasım ayında %2,24 arttı. Yılın ilk 11 ayının enflasyonu %42,91’e ulaştı. Aralık’ta %2’lik bir artışla bile yıl sonu %45,8 enflasyonla kapatılacak. Tahminler bir kez daha tutmamış olacak!.

Prof. Dr. Mehmet Şişman: Endeksde ağırlığı en yüksek olan gıda ve alkolsüz içecekler fiyat artışları (Kasım %5,10) durdurulmadıkça; enflasyonu düşürmek hâyâl bile değil..Yıl sonu hedefini 3 puan geçtik bile..Enag Kasım %4,06 bu arada Tüik’le fark yine açık (%2,24).

Prof. Dr. Selva Demiralp: Beklenti üzerinde gelen enflasyon rakamı TCMB’nin yakın zamanda bir faiz indirimine gitmesini son derece zorlaştırır.

Ekonomist Banu Kıvcı Tokalı: Kasım TÜFE aylık artış %2,24 (tahminim %2,33 idi). Kritik C ve D çekirdek göstergelerinde aylık artışlar %1,4-1,5 ile sınırlı. Yarın açıklanacak gösterge çekirdek enflasyon verisi de, enflasyonun ana eğiliminde iyileşme görünümünü destekleyecek gibi duruyor.

Prof. Dr. Ali Hakan Kara: Aylık enflasyonun ana trendini (mevsim etkilerinden arındırılmış 9 ayrı çekirdek enflasyon göstergesinin medyanı) %2,5 olarak hesaplıyorum. Yıllıklandırılmış olarak %34,5’e denk geliyor. Veriler henüz parasal gevşemeyi desteklemiyor.

Faiz kararlarında en çok dikkate alınacak gösterge mevsim etkilerinden arındırılmış aylık hizmet enflasyonu. Son iki ayda %3’ün biraz üzerinde seyrediyor. Merkez Bankası bu göstergenin Aralık’ta %3’ün altına ineceğini görürse faiz indirimine mütevazi bir adımla başlayacaktır.

Dr. Burcu Aydın: Kasım ayında tüketici enflasyonu aylık %2,2 (beklenti %1,9) yıllık %47,1 arttı. Kasım enflasyonu Aralıkta faiz indirim imkanını azaltsa da kapı henüz kapanmadı…

Kasım ayında enflasyon gıda grubunun etkisiyle yükseldi. Konut, sağlık gibi temel ihtiyaçlarda da aylık fiyat artışı yüksek oldu. Para politikasının bu alanlara etkisi sınırlıdır. Sorunun çözümü için yapısal politikalar şart…

Prof. Dr. Serap Durusoy: Sadece ücretleri baskilayarak ve sadece vatandaştan fedakarlık bekleyerek enflasyonun düşürülemedigi gerçeği yine karşımızda.

Ekonomist Oğuz Demir: Kasım ayı gıda enflasyonu %5,1! Sadece bir ayda.. Enflasyon düşüyor (!)

Prof. Dr. Ensar Yılmaz: Bir yıl önce yıllık enflasyon %62 civarında, bir yıl sonra %47, sadece 15’lik düşme;bu da koşullar elverişli iken oluşuyor (stabil döviz kuru+düşük ücret+stabil enerji fiyatları); büyük bir başarısızlık,merkez bankası bunu nasıl açıklıyor acaba,beklentiler veya kamu ayağı mı yine.

Doç. Dr. Orhan Karaca: TÜİK-TÜFE kasım ayı enflasyonu %2.2 çıktı. İTO-ÜGE’den 0.9 puan yani epeyce düşük. Yıllık TÜFE ise %47.1’e indi. TCMB’nin önceki sözleri geçerliyse buradan faiz indirimi çıkmaz gibi görünüyor. Ama son açıklamalarında bu sözleri unutmak ister gibiydi. Bakalım göreceğiz.

Prof. Dr. Fatih Özatay: Faiz indirim olasılığı arttı. Kasım enflasyonu %2,24. Mevsim etkisinden arındırılmış (MEA) da bu civarda (sadece manşetten yapılan bir hesaplama) % 14 hedefi ile uyumlu enflasyon (MEA) %1,5 idi. %21 ile uyumluyu %2,25 alabiliriz. Enflasyon beklentilerindeki düşüşe (düzey yüksek olsa da) ve tüketim harcamalarının bir çeyrek öncesine göre azalmakta olduğuna da dikkat. Not: Alaattin Aktaş ile birlikte trenle Eskişehir’e gidiyoruz. O aynı fikirde değil.

Ekonomist Güldem Atabay: Para politikası ile buraya kadar. Gerisi matematik ve patinaj. Çok üzücü.

Ekonomist Murat Sağman: TÜİK Kasım ayında enflasyon aylık %2,24, yıllık %47,09 olarak açıkladı. İTO’da aylık yüzde 3,1 yıllık yüzde 58 olarak açıkladı. ENAG verilerine göre ise Kasım ayında enflasyon aylık yüzde 4,06, yüzde 86,76 olarak gerçekleşti. Hep söylediğimiz gibi aynı ülke, aynı ürünler, aynı üreticiler, aynı tüketiciler fakat ayrı oranlar.

Paylaşın

Hatimoğulları’ndan Erdoğan Ve Bahçeli’ye: Çözümünüz Ne?

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrıyla başlayan yeni çözüm süreci tartışmalarına ilişkin konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Soruyoruz: Var mı bir demokratik çözümünüz? Umutsuzum diyen Cumhurbaşkanı, barışa dair projeniz nedir? Bu soruna dair yaklaşımınız nedir? Bunu 85 milyon merak ediyor” dedi ve ekledi:

“Bizler geçtiğimiz salı günü İmralı’ya gitmek için başvurduk, henüz bir yanıt alamadık. Takipçisiyiz bu sürecin. Erdoğan yine geçtiğimiz gün şunu söyledi. Cesur olacağız, yeni adımlar atacağız dedi. Bizler de bir cesaret örneği olarak İmralı’nın kapılarını açın diyoruz, sayın Öcalan’la görüşmeler sağlansın diyoruz, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun barışına hep beraber çalışalım diyoruz.”

Suriye’deki son gelişmelere ilişkin de konuşan Tülay Hatimoğulları, şu ifadeleri kullandı: “Maalesef yine savaşın büyük bedelini bölgenin halkları en ağır şekilde ödüyor. Halep’ten Tel Rıfat’a kadar devam eden çatışmalarda on binlerce insan göç yolunu tutmaktadır. Uluslararası güçlere çağrıda bulunuyorum: İnsani koridorların oluşturulması herkesin sorumluluğudur. Bu arada, İsrail ile Lübnan arasındaki barış antlaşmasının mürekkebi kurumadan, Suriye cephesi kaynamaya başladı.

El Nusra ve HTŞ gibi tüm dünyada terör örgütü olarak kabul edilen gruplar, Suriye Milli Ordusu’nun ilerlemesine imkan tanıyan koşullardan faydalanıyor. Suriye’nin önemli kentlerinden Halep’e giren bu gruplar, çeşitli etnik ve dini toplulukların yaşadığı mahallelerde zorla hükmetmeye çalışıyorlar. Tel Rifat’a yönelik çete saldırıları da devam ediyor. Bu durumu 2011’den beri izliyoruz ve şimdi bu filmin yeni sahnelerine tanık oluyoruz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Hatimoğulları’nın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

Küresel hegemonya mücadelesi giderek kızışıyor. Bu kızışmalar birçok yerde sıcak çatışmalara dönmüş durumdadır. Dünya kapitalist sistemin krizi her geçen gün daha da derinleşmektedir. Bu krizi aşmak için oluşturulan ittifaklar ve yeni kamplaşmalar söz konusudur. Ticaret savaşları, enerji hakları, jeopolitik rekabet, yapay zeka üzerinden gerilimler gittikte artıyor. Soğuk savaştan bu yana en sıcak süreçlere tanıklık ediyoruz. Bu kaosun odağında ise tarihi kırılmaların yaşandığı Ortadoğu var. Bitmeyen çatışma ve savaşların yaşattığı kırılmalar her yerde taşları yeniden, yeniden oynatıyor. Ortadoğu’da düzensizlik üzerine yeni bir düzen ikame edilmeye çalışılıyor.

HTŞ ve SMO, El Kaide ve IŞİD’in uzantıları olan bu örgütler kimin vekalet savaşını yürütüyor. Halep; Arapların, Kürtlerin, Ermenilerin, Sünnilerin, Alevilerin barış içinde yaşadığı bir kent. Ve bu kente bu çeteler çökmeye çalışmaktadır. Tel Rıfat’a göre çete savaşları sürüyor. Biz bu filmi 2011’de izlemiştik, şimdi bu filmin yeni sahneleri çekiliyor. Lübnanlaşma riski bugün Türkiye dahil, bütün ülkeler için bir tehlikedir. Türkiye’de iktidarın bu konuyla ilgili çıkaracağı önemli dersler olduğunu düşünüyoruz. Neo Osmanlıcı hayallerinizden vazgeçin.

Ülkeyi daha bir beter felakete sürükleyeceksiniz. Rojava’ya yaşayan Kürtlere mızrak, Türkiye’deki Kürtlere zeytin dalı olmaz, olamaz. 1 Ekim’den itibaren MHP Genel Başkanının bazı mesajları oldu ve biz de acaba bir fırsat olarak baktık, bakmaya devam ediyoruz. Ortadoğu’daki her gelişmede Kürtlerin kazanımlarını hedef alan bir akıl, doğru bir akıl değildir. Bu akıl, Ortadoğu’da kaosu derinleştiren bir akıldır. Sınırın öte tarafındaki Kürtlere saldırarak iç barışı sağlamak mümkün değildir. Yayılmacı hayallerle, neo Osmanlıcı politikalarla Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışmak Türkiye’ye fayda getirmedi, getirmez de.

IŞİD’in pratiği ve anlayışını sergileyen HTŞ’nin Türkiye’de ve dünyada zarar üreteceği bilinmelidir. HTŞ’yi, SMO’yu bizlere güzelleme yaparak anlatmaya çalışmayın. Bizler bu pratiğini gayet iyi biliyoruz. Döner bu tehlike sizi vurur, Reyhanlı sınır kapısında SMO’nun maaşları yatmadığında Türk bayraklarını nasıl yaktıklarını hatırlatmak isterim. Dünyanın neresinde olursa olsun Kürt halkı ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında olan haklar, hem Kürt halkının kazanımları hem de demokratik bir Ortadoğu için mücadele etmeye devam edecektir. Bu saldırılar hepimize ve geleceğimize dönüktür.

Biz DEM Parti olarak bölgede yaşanan kaosun, hangi güçler tarafından çıkarıldığını gayet iyi biliyoruz. Bizim safımız belli, biz demokrasi ve özgürlükten yanayız. Sözde değil özde demokratik bir Ortadoğu inşasından yanadır. Dünya nükleer savaş gibi bir tehdidin altındayken, çare barıştır, barış bütün sınırlar için en önemli güvenlik yöntemidir. Türkiye 911 kilometrelik sınırında barışı sağlayabilirse güvendedir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, çeteler ve onların arkasındakiler güçler yenilecektir.

“Yurttaş aç ve sefalet içinde”

Türkiye ekonomisi için tehlike çanları çalıyor. Ekonomi resesyona girmiştir. Artık Türkiye ekonomisi için alarm zilleri olabildiğince yüksek çalmaktadır. Düşünebiliyor musunuz, siz çarşıya markete gidiyorsunuz ve biber 120 TL, domates 80 TL… Biz ekonomiyi uçurduk diyen ey iktidar, sizin meyve sebze fiyatından haberiniz var mı? Siz yurttaşın ne kadar aç ve sefalet içinde olduğunun farkında mısınız? Sanki bu ekonomiyi bu kadar kötü yöneten başka birisiymiş gibi ‘biz bu ekonomiyi düzelteceğiz’ mesajı vermekten hicap duymuyor musunuz? DEM Parti 85 milyon yurttaşın derdiyle demleniyor. DEM Parti açlıkla, yoksullukla mücadele ediyor. Herkes iş, aş bulsun diye mücadele ediyor. Çocuklar istismara uğramasın, katledilmesin, kadınlar erkekler tarafından katledilmesin diye mücadele ediyor.

1 Ekim’den beri Türkiye’nin gündeminde MHP Genel Başkanının yaptığı açıklamalar var, Kürt sorunuyla ilgili belirsiz açıklamalar devam ediyor. Toprak ölümden yoruldu, tencere sefaletten yoruldu. O nedenle artık bu sefalet, bu çatışma bitsin istiyoruz. Biz onurlu bir barış için dilimizi büyük bir ciddiyetle kurduk. Ar damarı çatlamış kesimler DEM eş başkanları çözüm istemiyor diye veryansın ediyorlar. Değerli Türkiye halkları bunlar külliyen yalandır. Bir de DEM Parti’de umut görmeyenler varmış. Bunlar sözde barışı dillendirenlerin, barışa mesafesini gösteriyor. DEM Parti bu kürsüde büyük bir onurla ve özgüvenle, kararlılıkla diyoruz ki, DEM Parti Kürt sorununun onurlu bir barış çerçevesinde çözümünde taraftır ve üzerine ne düşüyorsa yapmaya hazırdır.

“Sizin çözümünüz ne?”

Asıl biz soruyoruz: Var mı bir demokratik çözümünüz? Umutsuzum diyen Cumhurbaşkanı, barışa dair projeniz nedir? Bu soruna dair yaklaşımınız nedir? Bunu 85 milyon merak ediyor. Bizler geçtiğimiz salı günü İmralı’ya gitmek için başvurduk, henüz bir yanıt alamadık. Takipçisiyiz bu sürecin. Erdoğan yine geçtiğimiz gün şunu söyledi. Cesur olacağız, yeni adımlar atacağız dedi. Bizler de bir cesaret örneği olarak İmralı’nın kapılarını açın diyoruz, sayın Öcalan’la görüşmeler sağlansın diyoruz, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun barışına hep beraber çalışalım diyoruz.

Yine bugün bu kürsüde, bazı konuşmalar gerçekleşti. Yine MHP Genel Başkanı “DEM Parti nerededir?” diye sordu. Öncelikle şunu söylemek istiyoruz ki, tehdit dilinden vazgeçin, tehdit ederek diyalog kurulamaz, bunu bilince çıkarın. Ve duymak isteyen kulaklar için tekrar ediyoruz, DEM Parti demokrasidir, çözümdür, DEM Parti ortak vatandaşlıkta inkarın karşısındadır. DEM Parti farklılıklarımıza rağmen bir arada yaşayabildiği bir Türkiyelilik kimliğini savunmaktadır. DEM Parti sizden daha Türkiyelidir, bunu hepiniz bilesiniz. DEM Parti Ankara ve Diyarbakır’dır, halkların bahçesidir. Ve biz asıl soruyu kendilerine sormak istiyoruz, siz bu barış sürecinin neresinde duruyorsunuz? Barış canınızın istediği anda, onu aparat olarak kullanacağınız bir şey değildir, barış cesurların işidir, ferasettir barış.

Biz DEM Parti olarak bu ülkenin onurlu barışı için, demokratik bir Ortadoğu için hep birlikte çalışmaya adayız. Onurlu barışın rotasını şaşırmadan, büyük bir cesaretle, derin okyanuslarda yüzmeye hazırız. Barışa giden yolları kapatırlarsa, bizler yeniden kanatlanacağız ve barışın rotasında uçmaya devam edeceğiz. Tıpkı ağzında zeytin dalı bir güvercin gibi.”

Paylaşın