Suriye Ordusu Çekildi; Silahlı Gruplar Hama’da

Heyet Tahrir Şam (HTŞ) liderliğindeki silahlı gruplar Suriye yönetiminin kontrolündeki Hama kentine girdiklerini duyurdu. Hama daha güneydeki bir diğer önemli kent olan Humus’a uzanan yol üzerinde.

Haber Merkezi / Suriye ordusundan yapılan açıklamada, “Son birkaç saat içinde, askerlerimiz ve terörist gruplar arasındaki çatışmaların yoğunlaşmasıyla… bu gruplar şehirdeki bazı eksenleri aşarak şehre girmeyi başardılar” denildi. Kentte konuşlu askeri birliklerin şehir dışına yeniden konuşlandırıldığı belirtildi.

Silahlı gruplar “Hama’ya girdik” açıklamasından önce Suriye devlet medyası “ordunun isyancıları püskürttüğünü” aktarmıştı.

Silahlı gruplar, 27 Kasım’da başlattıkları saldırılarla birlikte hızla ilerleyerek Suriye’nin ikinci büyük kenti ve ekonomik başkenti Halep’in kontrolünü büyük ölçüde ele geçirmişti.

Birleşmiş Milletler (BM), İdlib ve Halep’in kuzeyindeki son çatışmalar nedeniyle 115 bin kişinin yerinden edildiğini bildirdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), hem devlet yanlısı hem de silahlı unsurların sivillere karşı ciddi insan hakları ihlalleri yapabileceği uyarısında bulundu.

Heyet Tahrir Şam (HTŞ), 2011 yılında El Kaide’ye doğrudan bağlı olarak Nusra Cephesi adı altında kuruldu. IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) lideri Ebu Bekir el-Bağdadi de kuruluşunda yer aldı.

Devlet Başkanı Beşar Esad’a karşı savaşan silahlı gruplar arasında en etkililerden biri olarak görülüyordu. Ancak cihatçı ideolojisi nedeniyle o zamanlar Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adı altındaki ana isyancı koalisyonla anlaşmazlık halindeydi.

2016’da grubun lideri Ebu Muhammed Colani, El Kaide ile saflarını açıkça ayırdı, Nusra Cephesi’ni feshetti ve bir yıl sonra benzer birkaç grupla birleşerek Heyet Tahrir Şam adını alan yeni bir örgüt kurdu.

Paylaşın

Özgür Özel, “30 Bin Lira” Asgari Ücret Talebini Yineledi

CHP Lideri Özgür Özel, asgari ücret talebini yineleyerek “Asgari ücret talebimiz 30, bunun altına da yokuz” dedi. Özel, “Bunlar asgari ücrete yüzde 25-30 zam yapmanın hesabındalar” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Bilecik Belediyesi’nin toplu açılış ve temel atma töreninde açıklamalarda bulundu. Açıklamasında ekonomiye yönelik mesajlar veren Özel, şunları söyledi: “Bugün Türkiye’de bu iktidar gelmeden önce asgari ücret tam 7 çeyrek altın alıyordu. Bugün geldiğimiz noktada 3 çeyrek altın alınabiliyor asgari ücretle. Hesap ortada… Her asgari ücretlinin cebinden 4 çeyrek altın kayıp. Bakın Bilecik’e gelirken hesaplattık. Bilecik’te daha bu yılbaşında 8 lira olan simit şimdi olmuş 12 lira. Bir bardak çay yılbaşında 5 lirayken olmuş; 10 lira. Asgari ücretli Bilecik’te bu sene 1 Ocak‘ta bir çay ve bir simit aldığında, asgari ücreti 1300 tane çay ve simit alıyormuş.

Şu anda 770’e düşmüş, 1300’ün neredeyse yarısı. Yani paranın satın alma gücü, çay – simit hesabıyla Bilecik’te yarı yarıya gerilemiş durumda. Ama çıkmışlar; ‘Biz asgari ücrete gerçekleşen enflasyon oranında değil hedeflediğimiz enflasyon oranında zam yapacağız.’ Bilecik’te asgari ücretlinin enflasyonu yüzde 90, Türkiye’de asgari ücretlinin ortalama enflasyonu yüzde 80. TÜİK’e, Tayyip’i Üzmeyen İstatistik Kurumu’nun baş harfleri TÜİK’e göre bile enflasyon yüzde 50. Ama bunlar asgari ücrete yüzde 25 – 30 zam yapmanın hesabındalar.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bir büyük kampanyayı başlattık ve sürdürüyoruz: ‘Asgari ücret talebimiz 30, bunun altında yokuz’ diyoruz. Ayrıca 30 bin liralık asgari ücret devletin sosyal güvenlik priminde de büyük bir artışa sebebiyet veriyor. Bu artışın bir kısmını küçük esnafa döndürmek zorundayız. Çünkü yanında bir kişi çalıştıran berber veya iki kişi çalıştıran eczacı, üç garson, bir bulaşıkçı, bir aşçı çalıştıran esnaf lokantasının 30 lira asgari ücret verecek mecali yoktur.

Çünkü asgari ücret, alan için düşüktür, veren için çok yüksektir. Bunun için CHP hazırlığını yaptı, kanun teklifini verdi. Bir ile 10 arası asgari ücretli çalıştıranlara asgari ücretli başına 6 bin lira sosyal güvenlik prim desteği vermeyi öneriyoruz. Yani asgari ücret alan için 30 lira olunca, veren için 24 lira olacak. Bu iktidar zaten asgari ücreti 22, 23, 24 lira yapacak. Yani esnafa dokunmadan asgari ücreti 30 liraya çıkarmanın yolu ortadadır. Biz bu noktadaki çağrımızı bir kez daha yineliyoruz.

Ve emekliler, canım emekliler… 2002 yılında bu iktidar geldiğinde 1,5 asgari ücret alıyorlardı. Yani Tayyip Bey hiç ellemese, hiç ilişmese, ‘Sizi enflasyona ezdirmeyeceğim, enflasyon oranında zam vereceğim’ deyip olmadık işlere girişmese bugün en düşük emekli maaşı 25 bin 500 lira olacaktı. Ama başka işlere girişte, sizi 12 bin 500 lira emekli maaşına mahkum etti. Şimdi biz 2002’de 8 çeyrek altın alan, bugün 2,5 çeyrek altına düşmüş en düşük emekli maaşına itiraz ediyoruz.

“Kaybettiğimiz altını, kaybettiğimiz yerde bulacağız”

Bilecik’te bir emekli, bir çeyrek altın kaybetse aklı çıkar, bütün gün gezdiği yerleri dolaşır ve o kaybettiği altını arar. Ama bugün Bilecik’te bir emekli değil, her emekli; bir çeyrek altın değil, 5,5 çeyrek altın; bir sefer değil, her ay kaybetmektedir. Bu emeklilerin Tayyip Erdoğan’a verdikleri Erdoğan vergisidir. Erdoğan’ın iktidarda olmasının, onun zenginin dostu ama garibanın dostu olmamasının bedelini sizler ödüyorsunuz. İşte kaybettiğimiz altını, kaybettiğimiz yerde bulacağız. Emeklilere çağrımdır: İlk seçimde sandığa konuşacağız, kaybettiklerimizi o sandıkta bulacağız.

Bundan sonra da hem emekliler için hem emekçiler için hem Bilecik’teki tarımla uğraşanlar, hayvancılıkla uğraşanlar için hem de bu güzel esnafımız için var gücümüzle çalışmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz. Bugün burada nasıl bir Cumhuriyet kadını, Bilecik’in bir evladı Melek Mızrak Subaşı sizin oylarınızla, size hizmet ediyorsa, memnunsanız yarın da Ankara’ya yolladığınız milletvekilleri, iktidar partisinin milletvekilleri olacak. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda olacak. Cumhuriyet Halk Partili bir cumhurbaşkanı, bakanlar olacak.

Bu bakanlar mevcut bakanlar gibi kendi işlerine bakmayacak, kendi şirketlerine bakmayacak, yandaş şirketlere bakmayacak. Kendilerinin işine – gücüne değil, vatandaşın işine bakacak, emekliyi kollayacak, emekçiyi kollayacak, çiftçiyi kollayacak, esnafı kollayacak. İşte o zaman halkın iktidarını kurduğunuza emin olacaksınız. O güne kadar sizleri düşünmeyen bu iktidarı gönlünüzden düşürdünüz, gözünüzden düştüler. Artık hep beraber erken seçimi istemenin, sandığı kurmanın, bunları yollamanın ve halkın iktidarını kurmanın zamanı geldi. Hepinizi bu büyük iktidar yürüyüşüne bugün olduğu gibi destek vermeye davet ediyorum.”

Paylaşın

Af Örgütü’nden Çarpıcı “Gazze” Raporu: İsrail, Soykırım Suçu İşliyor

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 44 bin 50o’ü aşarken, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) Gazze’ye ilişkin dikkat çeken bir rapor yayınladı.

Rapora ilişkin açıklamada bulunan Af Örgütü Genel Sekreteri Agnes Callamard, “Şok edici bulgularımız uluslararası topluma bir uyarı niteliğinde olmalı. Bu bir soykırım. Hemen durdurulmalı” dedi ve ekledi: “Halihazırda İsrail’e silah sevk eden ülkeler soykırımı önlemek konusundaki sorumluluklarını ihlal ediyorlar ve suç ortağı olma riskiyle karşı karşıyalar.”

Uluslararası Ceza Mahkemesinin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki tutuklama emrinin bir umut olduğuna işaret eden Callamard, hükümetleri karara saygı duymaya çağırdı.

Uluslararası Af Örgütü Gazze’de derhal ateşkes ilan edilmesi ve Hamas’ın kaçırdığı tüm rehinelerin serbest bırakılması çağrısında da bulundu.

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 44 bin 502’ye yükseldi. Ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı.

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), İsrail’in Gazze’ye saldırılarına dair 300 sayfalık rapor yayınladı. Rapor hazırlanırken 212 kişiyle görüşme yapıldı ve uydu fotoğrafları da dahil görsel kanıtlar ele alındı. Af Örgütü raporunda İsrail ordusunun (IDF) kasıtlı olarak savaş suçu işlediğini kaydetti.

Af Örgütü Genel Sekreteri Agnes Callamard rapora ilişkin açıklamasında “Şok edici bulgularımız uluslararası topluma bir uyarı niteliğinde olmalı. Bu bir soykırım. Hemen durdurulmalı” dedi.

Raporda İsrail’in Filistinlileri topluluk olarak yok etmeyi amaçladığı vurgulanırken IDF’ye silah desteği sağlamaya devam eden ülkelerin suç ortağı olma riskisyle karşı karşıya oldukları uyarısı yapıldı. Amerikan yapımı silahların Gazze’de “insan haklarının ciddi şekilde ihlal edildiği” vakalarda kullanıldığına dair kanıtlara rağmen ABD ve Almanya’nın İsrail’e silah sağlamaya devam ettiği kaydedildi.

Callamard, “Halihazırda İsrail’e silah sevk eden ülkeler soykırımı önlemek konusundaki sorumluluklarını ihlal ediyorlar ve suç ortağı olma riskiyle karşı karşıyalar” diye konuştu. İsrail üzerinde etkiye sahip tüm devletlere, özellikle de “önemli silah tedarikçileri ABD ve Almanya’ya” harekete geçme çağrısında bulunan Callamard, “İsrail’in Gazzeli Filistinlilere uyguladığı vahşet hemen sonlandırılmalı” ifadelerini kullandı.

Uluslararası Ceza Mahkemesinin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki tutuklama emrinin bir umut olduğuna işaret eden Callamard, hükümetleri karara saygı duymaya çağırdı.

“İsrail, Gazzelileri yok etme niyetiyle Soykırım Sözleşmesi kapsamında yasaklanan eylemlere başvurdu” diyen Af Örgütü Almanya Genel Sekreteri Julia Duchrow da İsrail hükümetinin “yaşanan insani felaketle ilgili sayısız uyarıyı ve Uluslararası Adalet Divanının (UAD) kararlarını göz ardı ettiğine” dikkat çekti. UAD İsrail’e Gazze’ye insani yardımları ulaştırma ödevi vermişti.

Af Örgütü Gazze’de derhal ateşkes ilan edilmesi ve Hamas’ın kaçırdığı tüm rehinelerin serbest bırakılması çağrısında da bulundu.

Paylaşın

DEM Parti’den İktidara “Suriye” Çağrısı: Diyalog Kurun

Suriye’deki gelişmelere ilişkin değerlendirmede bulunan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “DEM Parti olarak diyoruz ki, şayet çatışmacı ve yayılmacı bir politikaya sahip değilseniz Suriye’nin tüm farklılıkları, kimlikleri ve inançlarıyla eşit ve özgür bir şekilde yaşamalı. Eğer gerçekten çatışmacı ve yayılmacı bir politikaya sahip değilseniz; buyurun diyalog kurun, temas kurun. Biz bunu arzu ediyoruz” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Açıklamasında Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Abdullah Zeydan hakkında memnu haklarının iade edilmesine ilişkin kararın Yargıtay tarafından bozulmasına değinen Doğan “Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanlarımız olması gerektiği gibi görevleri başında. Aksi yönde çıkan haberlerin niyetini maksadını anlıyoruz” dedi.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; Suriye’de devam eden çatışmalara ilişkin de konuşan Doğan şunları söyledi: “Biz Suriye’de en tutarlı politikaya sahip olan siyasi partiyiz. Keşke kayyımlarda olduğu gibi bugün Suriye’de yaşananlar bizi yanıltsaydı. Şimdi yapılan açıklamalara bakarsak ‘Türkiye’nin güvenliği için Suriye’deyiz’ deniyor. ‘Türkiye’nin meşru hakları için Suriye’deyiz’ deniyor. Biz DEM Parti olarak şöyle diyoruz; Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit eden bir durum söz konusu değil. Bu açıklamalar yapılırken deniyor ki ‘Orada YPG, YPJ Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit ediyor. O yüzden de biz sınır güvenliğini sağlamaya çalışıyoruz.’ Ve 30 kilometre derinlik vurgusu yapılıyor. Eğer gerçekten bir derinlik aranıyorsa; derinliği bu şekilde değil irtibat kurarak, temasla, diyalogla sağlamak gerekir.

Suriye Demokratik Güçleri Komutanı Mazlum Abdi yaptığı bütün açıklamalarda, şuna dikkat çekiyor. Olduğu gibi alıntılıyorum, ‘Türkiye ile sorunları diyalog yolu ile çözmeye hazırız’ diyor. ‘Suriye’de kapsayıcı ve toprak bütünlüğünü koruyan bir çözüm istiyoruz’ diyor. Şimdi tüm bu çağrılar neyin göstergesi? Orada bulunan Kürtlerin Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit etmediğinin göstergesidir. Nitekim bunu gelişmelerle birlikte okuyabiliriz.

Türkiye’nin bugüne kadar Suriye’ye ilişkin yürüttüğü politika neresinden bakarsanız, neresinden tutmaya çalışırsanız çalışın tutarsız bir politika. Üstelik içeride ve dışarıda, yani her yerde barış söylemini dile getirirken Suriye’de böyle bir politika yürütmek ancak tutarsızlık olabilir.

DEM Parti olarak diyoruz ki, şayet çatışmacı ve yayılmacı bir politikaya sahip değilseniz Suriye’nin tüm farklılıkları, kimlikleri ve inançlarıyla eşit ve özgür bir şekilde yaşamalı. Eğer gerçekten çatışmacı ve yayılmacı bir politikaya sahip değilseniz; buyurun diyalog kurun, temas kurun. Biz bunu arzu ediyoruz. DEM Parti olarak. Türkiye kamuoyunun da beklentisi bu. Halkların kazanımlarının tehdit olarak değerlendirilmemesi, siyasi ifadelerinin tanınması ve kabul edilmesidir.

DEM Parti heyeti ile Abdullah Öcalan arasında yapılması olası görüşmeye dair de konuşan Doğan şu ifadeleri kullandı: “Sayın Öcalan’a yönelik tecrit yıllardır bizim gündemimizde olan bir konu. 1 Ekim ile birlikte başlayan bir tartışma değil bizim için. Ama tabi bu çağrılar önemli. Bu çağrıların önemli olduğunu hemen her defasında tespit ediyoruz, bu çağrılara, bu muhataplığa değer verdiğimizi, işaret edilen adres gösterilen kişinin liderlik gücünün ne kadar hayati olduğunu ifade ediyoruz. Ve biz yıllardır aynı zamanda milletvekilleri olarak Türkiye’de cezaevlerine gitme hakkımız varsa İmralı Ada Hapishanesine de gidebilmeliyiz diyoruz. Ve başvurular yapıyoruz. DEM Parti grubu olarak daha önce de bir başvuru yaptık. Birkaç kez yinelendi bu başvurular.

Bu başvuruları yaptığımız zaman kamuoyuna da açıklamalar yaptı. Grup Başkan Vekillerimiz bizzat kendileri Adalet Bakanlığı’na iletti. O nedenle bu temas hem gecikmiş bir temas hem de tecridi sürdürmek bir insan hakkı ihlalidir. Bu işkence yönteminden vazgeçmek gerekiyor artık. Hakikatle kapıların açılması gerekiyor. Bizim için esas mesele bu. İmralı’nın kapılarının açılması gerekiyor. Ama bu konuya dair somut bir şey söylenmedi. Adalet Bakanı makul süre diyor. ‘Değerlendiriyoruz makul sürede cevap vereceğiz’ diyor.

Nedir bu makul süre, DEM Parti olarak soruyoruz? 10 gün geçti makul süre tanımlaması nedir? Türkiye’de yargı sistemini düşündüğümüz zaman makul süre hiç de iyi bir şey çağrıştırmıyor. İstediğimiz, keyfilik çağrıştırıyor makul süre Türkiye’deki yargı sistemini düşündüğümüzde. eğer keyfilik çağrıştıran bir uygulama ya da bir söylem olmasın istiyorsanız, o makul süreyi tanımlamanız, uzatmamanız ya da geciktirmemeniniz gerekli ki bir an önce DEM Parti’nin önceliği şu. İmralı adasının kapılarını açılması, Sayın Öcalan’ın özgür söylem koşullarının oluşturulması gerekiyor. bu çağrılara ne dediğini kamuoyunun duyması gerekiyor. Bu mesajın detaylandırılması Türkiye kamuoyu merak ediyor. İmralı adasında kapılar açılırsa Sayın Öcalan’ın ne söyleyeceğini herkes merak ediyor. Biz de merak ediyoruz, duyalım bunları. Bu kapıları bir an önce açın.

“Başvurulara dönüş olmadı”

Ne Pervin Buldan, ne Sırrı Süreyya Önder’e, ne Sırrı Sakık’a Adalet Bakanlığı tarafından iletilmiş herhangi bir görüşme onayı yok. Bizim Eş Genel Başkanlarımız adına başvurumuz var, bu başvuruyu sizlerle paylaştık. Üzerinden günler geçti hale bize olumlu olumsuz daha önce bütün grubumuzun yaptığı başvurularda da keza aynı şekilde hiç bir dönüş olmadı. Biz tecridin kaldırılmasını istiyoruz. Yapılması gerekenler çok açık ve aleni, hiç bir şeyi yeniden icat etmemize gerek yok. Aile görüşü de sağlanmalı avukatlar da görüşmeli mektup hakkını da kullanmalı, telefon hakkını da kullanmalı ve tabii ki DEM Parti ile temas sağlanmalı, geciktirilmemelidir.”

Paylaşın

CHP’den İstifa Eden Belediye Başkanı AK Parti’ye Geçti: Erdoğan’ın Emrindeyim

CHP’den istifa eden Karkamış Belediye Başkan Mustafa Güzel, “Siyasi hayatıma Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın emrinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nde devam etmeye karar vermiş bulunmaktayım” dedi ve ekledi:

“Bu kararın kişisel bir tercih olmadığını, tamamen ilçemizin menfaatlerini gözeterek ve sizlerin beklentilerini karşılamak amacıyla aldığımı özellikle belirtmek isterim. Aldığım tüm kararlarda dua ve desteklerini esirgemeyen; ailem gibi gördüğüm siz kıymetli hemşehrilerime ayrı ayrı teşekkür ederim.”

Gaziantep’in Karkamış Belediye Başkan Mustafa Güzel, Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) istifa ettiğini duyurdu. Mustafa Güzel, konuya ilişkin sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“31 Mart seçimlerinde ilçemize hizmet etmek adına sizlerin teveccühü ile Karkamış Belediye Başkanlığı görevine seçildim. Gazi Şehrimizin tarihi ilçesi Karkamış’a hizmet edebilmek için; gereken desteği Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’nden ve yine Cumhuriyet Halk Partili diğer belediyelerden maalesef göremedik.

Siz değerli hemşerilerimize layıkıyla hizmet edebilmek adına, tarihi değeri ve coğrafi konumu itibari ile eşsiz öneme sahip güzel ilçemiz Karkamış’a kalıcı eserler kazandırılmasına vesile olabilmek için bundan sonraki siyasi hayatıma; Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın emrinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nde devam etmeye karar vermiş bulunmaktayım.

Bu kararın kişisel bir tercih olmadığını, tamamen ilçemizin menfaatlerini gözeterek ve sizlerin beklentilerini karşılamak amacıyla aldığımı özellikle belirtmek isterim. Aldığım tüm kararlarda dua ve desteklerini esirgemeyen; ailem gibi gördüğüm siz kıymetli hemşehrilerime ayrı ayrı teşekkür ederim.”

Paylaşın

TÜİK’e Göre Eğitim Harcamaları Yüzde 92,5 Arttı

Eğitim harcamaları 2023 yılında 2022 yılına göre yüzde 92,5 artarak 1 trilyon 130 milyar 844 milyon TL oldu. Bir önceki yıla göre eğitim harcamalarının en fazla arttığı eğitim düzeyleri 2023 yılında; yüzde 109,0 ile ilkokul ve yüzde 107,2 ile okul öncesi oldu.

Haber Merkezi / 2023 yılında yapılan eğitim harcamalarının yüzde 83,5’i devlet tarafından finanse edildi. Eğitim harcamaları içerisinde hanehalklarının yaptığı harcamaların payı ise yüzde 7,9 oldu. Öğrenci başına yapılan eğitim harcaması 2022 yılında 25 bin 143 TL iken, 2023 yılında 49 bin 45 TL oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Eğitim Harcamaları İstatistikleri 2023 verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre; Eğitim harcamaları 2023 yılında 2022 yılına göre yüzde 92,5 artarak 1 trilyon 130 milyar 844 milyon TL oldu. Bir önceki yıla göre eğitim harcamalarının en fazla arttığı eğitim düzeyleri 2023 yılında; yüzde 109,0 ile ilkokul ve yüzde 107,2 ile okul öncesi oldu.

Eğitim harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) içindeki payı 2022 yılında yüzde 3,9 iken, 2023 yılında yüzde 4,3 oldu. Devlet eğitim harcamalarının GSYH içindeki payı ise 2022 yılında yüzde 3,1 iken, 2023 yılında yüzde 3,6 oldu.

Eğitim harcamaları hizmet sunucularına göre değerlendirildiğinde; devlet eğitim kurumlarınca yapılan harcamaların yüzde 34,4’ünü yükseköğretim, yüzde 21,4’ünü ortaöğretim oluşturdu. Özel eğitim kurumlarınca yapılan harcamaların, yüzde 41,4’ü yükseköğretime, yüzde 32,2’si ortaöğretime yapıldı. Türkiye’de 2023 yılında yapılan eğitim harcamalarının yüzde 83,5’i devlet tarafından finanse edildi. Eğitim harcamaları içerisinde hanehalklarının yaptığı harcamaların payı ise yüzde 7,9 oldu.

Öğrenci başına eğitim harcaması 49 bin lirayı aştı

Öğrenci başına yapılan eğitim harcaması 2022 yılında 25 bin 143 TL iken, 2023 yılında 49 bin 45 TL olarak gerçekleşti. Eğitim düzeylerine göre değerlendirildiğinde, 2023 yılında öğrenci başına harcamanın en yüksek olduğu eğitim düzeyi 84 bin 759 TL ile yükseköğretim oldu.

Öğrenci başına toplam eğitim harcaması bir önceki yıla göre yüzde 95,1 arttı. Öğrenci başına eğitim harcamalarının 2023 yılında 2022 yılına göre en fazla artış gösterdiği eğitim düzeyi yüzde 110,5 ile ortaöğretim oldu. Bunu yüzde 106,5 ile okul öncesi takip etti.

Paylaşın

Anayasa Mahkemesi’nden Dikkat Çeken “Gizli Tanık” Kararı

Türkiye’de gündemi meşgul eden önemli davaların genelinde gizli tanık beyanları öne çıkarken, Anayasa Mahkemesi (AYM), konuya ilişkin dikkat çeken bir karara imza attı. AYM, gizli tanık ifadesinin tek başına hükme esas olamayacağını belirtti.

Ceza muhakemesinde dinlenen tanığın kim olduğunun sanık tarafından öğrenilmesi, tanık veya yakınları açısından “ağır ve ciddi bir tehlike” teşkil ediyorsa; tanık, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında “gizli tanık” olarak dinlenebilir. (CMK md.58 – 5726 SK. md.3)

PKK lideri Abdullah Öcalan ile heyetlerin görüşmelerinin sürdüğü 2013-15 yılları arasındaki süreçte, HPG’ye katılıp daha sonra ayrıldığı belirtilen B.G.’nin aleyhinde beyanı bulunduğu iddiasıyla Y.T. isimli çoban hakkında soruşturma başlatıldı.

Soruşturmayı yürüten Diyadin Cumhuriyet Başsavcılığı, bu kapsamda, “Türkmen” adli gizli tanığın beyanlarına başvurdu. Soruşturma sürecinde telefonları Y.T.’nin dinlendi, ancak dinlemelerden olaya ilişkin delil olduğu iddiasıyla bir tek telefon tapesi konuldu. “Örgüt üyesi olmak” iddiasıyla açılan soruşturma kapsamında hazırlanan iddianameyi kabul eden, Ağrı 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. Y.T. duruşmalar boyunca hakkındaki iddiaları reddetti.

Y.T. aleyhine beyanda bulunan gizli tanık “Türkmen”, Y. T. ve avukatının yokluğunda dinlendi. Gizli tanık “Türkmen”, mahkemedeki beyanında Y.T.’nin yaylacı olduğunu ve HPG’lilere yiyecek verdiğini iddia etti. Mahkeme, yurt dışında bulunan B.G.’nin beyanlarını ise istinabe yoluyla aldı. B.G. beyanlarında Y.T.’yi tanımadığını belirterek, soruşturma aşamasında kendisine ait olduğu ileri sürülen beyanları ise kabul etmedi. Yargılama sonunda mahkeme, Y.T.’ye “Örgüte üye olmak” iddiasından 6 yıl 3 ay ceza verdi.

Mahkeme gerekçeli kararında, B.G.’nin mahkeme huzurunda verdiği ifadeyi değil, soruşturma aşamasında verdiği iddia edilen ifadeyi ve gizli tanık beyanlarını hükme esas aldı. Gerekçeli kararda, B.G.’nin soruşturma aşamasında verdiği iddia edilen ifadenin gerçekçi olduğunu, gizli tanık beyanlarıyla uyuştuğunu belirtti. Mahkeme, gerekçeli kararda, kendisinin istinabe yoluyla dinlediği B.G.’nin mahkeme ifadesini ise gerçekçi bulmadı.

Y.T.’nin avukatı, İstinaf Mahkemesi’nde karara karşı itirazda bulundu. İstinaf başvuruyu reddedince, bu kez, itiraz Yargıtay’a taşındı. Yargıtay, 9 Haziran 2021’de mahkemenin kararının yerinde bularak, itirazı reddetti.

Yargıtay kararından sonra, Y.T., bireysel başvuru kapsamında Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. Adil yargılama hakkının ihlaliyle 6 Aralık 2021’de yapılan başvuruyu kabul eden AYM, dosyada ihlal kararı verdi. AYM, kararında tanıkların kimliğinin saklı tutulması ve korku gibi nedenlerin duruşmalarda taraflar huzurunda dinlenmemesine gerekçe yapılamayacağını belirtti.

Kararında gizli tanık Türkmen’in Y.T.’nin bulunmadığı bir duruşmada dinlenmediğini hatırlatan AYM, gizli tanığın kimliğinin saklı kalması için çeşitli teknikler kullanılarak Y.T.’nin bulunduğu bir duruşmada dinlenebileceğine işaret ederek, mahkemenin bu konuda bir çabaya girmediğini vurguladı.

“Yeterli düzeyde bir inceleme yapılmadan…”

Kararında, mahkemenin B.G.’nin soruşturma aşamasındaki ifadelerinin hükme esas aldığını, istinabe yoluyla alınan ifadelerini hükme esas almadığına işaret eden AYM, B.G.’nin istinabe yoluyla alınan beyanlarında ise Y.T.’nin bulunduğu bir duruşmada alınmadığını anımsattı. Y.T.’nin, gizli tanık Türkmen’in ve B.G.’nin aynı duruşmada sorgulanmadığını ve yeterli düzeyde bir inceleme yapılmadan gizli tanığın beyanlarının belirleyici olarak hükme esas alındığına dikkati çeken AYM, bunun adil yargılama yönünde eksiliğine işaret etti.

AYM, kararında, bu durumun savunma tarafının sorgulama yoluyla gizli tanığın güvenilirliğini test edemediğini değerlendirmesi yaptı. AYM, “Gizli tanığın dinlenmesinden önce başvurucuya sorularını sunması için süre verilmiş ve gizli tanığın ifadesi duruşmada okunarak başvurucuya tanık beyanlarına karşı diyecekleri sorulmuş ise de bu durum tanık beyanlarına karşı savunmaya tanınan yeterli bir güvence olarak değerlendirilemez” diye belirtti.

Kararında, mahkemenin hükmün gerekçesinde, savunmanın hazır bulunduğu bir celsede tanık ve gizli tanığı neden dinlenmediğine yer vermediği ifade eden AYM, hükmün belirleyici ölçüde gizli tanık beyanına dayandırıldığı bu durumda sanığın adil yargılanma ölçütleri içinde yer alan haklarının adil bir şekilde dengelenmediğini belirtti.

Y.T.’nin adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar veren AYM, yeniden yargılama için dosyayı Ağrı 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Merkez Bankası, Gıda Fiyatlarındaki Yükselişe Dikkat Çekti

Merkez Bankası (TCMB) kasım ayı fiyat gelişmeleri raporunda, gıda fiyatlarındaki artışa dikkat çekti: Yıllık enflasyon gıdada daha belirgin olmak üzere, gıda ve temel mal gruplarında yükselirken, diğer ana gruplarda ise geriledi.

Haber Merkezi / Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Kasım Ayı Fiyat Gelişmeleri Raporu’nu yayınladı. Rapordan öne çıkan bölümler şöyle:

Tüketici fiyatları kasım ayında yüzde 2,24 oranında artarken yıllık enflasyon 1,49 puan düşüşle yüzde 47,09 oldu. Yıllık enflasyon gıdada daha belirgin olmak üzere, gıda ve temel mal gruplarında yükselmiş, diğer ana gruplarda ise geriledi. Gıda grubu ekim ayının ardından kasım ayında da işlenmemiş gıdaya bağlı olarak güçlü fiyat artışıyla aylık tüketici enflasyonunu yukarıya çekerken, gıda hariç aylık enflasyon yüzde 1,34 ile görece olumlu bir görünüm arz etti. Sebze ön planda olmak üzere taze meyve ve sebze, gıda grubu fiyat artışını sürükleyen ana kalem oldu.

Temel mal grubunda fiyat artışı düşük seyrini korudu. İstisna olarak, aya özgü indirim dönemine rağmen beyaz eşya ve elektrikli ev aletlerindeki fiyat artışları güçlü seyretti. Söz konusu kalemler dışındaki dayanıklı mallarda fiyatların sınırlı bir şekilde yükseldiği gözlendi. Mevsimsel etkilerle fiyatları düşüş sergileyen giyim ve ayakkabı alt grubu, temel mal aylık enflasyonunu olumlu etkiledi. Hizmet grubu aylık fiyat artışı kasım ayında ılımlı seyretti.

Bu gelişmede, dönemsel fiyatlama yapılan kalemlerde göreli fiyat uyarlamasının büyük ölçüde tamamlanmasının yanı sıra talebe duyarlılığı görece yüksek olan hizmet kalemlerindeki olumlu görünüm etkili oldu. Kira artışı hizmet grubunda öne çıkmaya devam etse de sözleşme yenileme oranındaki mevsimsel düşüşün yanı sıra sözleşmelerdeki artış oranının güç kaybetmesiyle yavaşlama eğilimini korudu. Üretici fiyatları artışı kasım ayında önemli ölçüde zayıflamış, yıllık üretici enflasyonu gerileme eğilimini sürdürdü. Bu görünüm altında, tüketici enflasyonu ana eğilimi yataya yakın bir seyir izledi.

Paylaşın

İmamoğlu, Ekonomi Üzerinden İktidara Yüklendi

8. İstanbul Ekonomi Zirvesi’nde konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Burada olumlu bir tablo çizmek isterdim ama maalesef daha önce yaşamadığımız ölçekte bir ekonomik dar boğazında içerisindeyiz” dedi ve ekledi:

“Türkiye’yi her geçen gün daha da sıkıntıya sokan ekonomi politikaları, 2023 yılı genel seçimleri sonrasında yeniden şekillendi. Etki analizi yapılmadan, istişare edilmeden alınan bir kısım sürpriz kararlar, ekonominin ne yazık ki dengesini bozdu, pek çok şirket ve sektörü de bu aşamada paralize etti. Uygulamada sorunların kaynağını ele almak ve kökünden çözmek yerine, biraz geçmişten kalan 1980’li, 90’lı yıllarda uygulanan tipik kemer sıkma politikaları ne yazık ki benimsendi. Bunlar basit olarak, faiz ve vergi artışı ile kur ve ücretleri baskılamaya dayalı politikalar.”

İmamoğlu, konuşmasının devamında, “Ülkemizin daha fazla büyümesi ve ekonomik şoklara karşı daha dayanıklı olması adına rekabetçiliği, verimliliği ve potansiyel büyümeyi arttırmaya yardımcı olacak, kapsamlı bir yeni bir ekonomik reforma ihtiyacımız vardır” ifadelerini kullandı.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Beşiktaş’ta bir otelde düzenlenen “8. İstanbul Ekonomi Zirvesi”nde konuştu.

BirGün’ün aktardığına göre; “İstanbul”, “ekonomi” ve “zirve” kelimelerinin birbirine çok yakışan üç tarif olduğuna vurgu yapan İmamoğlu, “İstanbul’a, güzel olan her duygu çok yakışıyor. Dünya ölçeğinde lider kentlerden birisi. Ve bu liderliğini en üst seviyede ortaya koyan faaliyetleri yapmalı ve dünyaya iyi mesajlar verebilmeli, öncü mesajlar verebilmeli, uyarılar yapabilmeli. İstanbul’a yakışan budur” dedi.

Dünyanın büyük bir iktisadi değişim ve dönüşüm sürecinde olduğuna dikkat çeken İmamoğlu, şunları söyledi: “Burada olumlu bir tablo çizmek isterdim ama maalesef daha önce yaşamadığımız ölçekte bir ekonomik dar boğazında içerisindeyiz. Türkiye’yi her geçen gün daha da sıkıntıya sokan ekonomi politikaları, 2023 yılı genel seçimleri sonrasında yeniden şekillendi. Etki analizi yapılmadan, istişare edilmeden alınan bir kısım sürpriz kararlar, ekonominin ne yazık ki dengesini bozdu, pek çok şirket ve sektörü de bu aşamada paralize etti. Uygulamada sorunların kaynağını ele almak ve kökünden çözmek yerine, biraz geçmişten kalan 1980’li, 90’lı yıllarda uygulanan tipik kemer sıkma politikaları ne yazık ki benimsendi. Bunlar basit olarak, faiz ve vergi artışı ile kur ve ücretleri baskılamaya dayalı politikalar.

Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunlar ile geçmişten gelen sürdürülebilirlik endişeleri devam ettiği için, uygulanan kemer sıkma politikalarının, yüksek kur riskini azaltma dışında, maalesef istenilen düzeyde etkinliğini henüz göremedik ve yaşayamadık. Üstelik gelir dağılımı adaletsizliği, tarihte görülmemiş ölçüde ülkemizde bizlerin canını acıtacak durumda. Halkın yoksulluğu artıyor. Toplumun büyük bir kesimi eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi zaruri hizmet alanlarına dahi erişimde ciddi sorunlar yaşıyor. Özetle; gerçekleşen veriler, reel sektörde sert daralmanın başladığını, istihdam piyasasında kırılganlığın arttığını, ancak yürütülen politikaların tüketim, beklenti ve varlık fiyatları üzerinde istenilen etkiyi de henüz yaratmadığını gösteriyor.”

“Türkiye’mizin ciddi bir zihinsel değişikliğe ihtiyacı var”

“Bu gelişmeler, enflasyonu düşürmek için tek başına para politikalarının yeterli olmadığını da bizlere yaşatıyor” diyen İmamoğlu, “Tüm sektörler için geçerli bir durum tespiti yapmak gerekirse; 2024-25 yılının herkes için daha zorlu geçeceğini görmemiz gerekir. Eğer durum böyleyse, ‘ne yapmalı’, daha da önemlisi, ‘nasıl yapmalı’ sorusunu hepimiz kendimize sormak zorundayız. Her şeyden önce, Türkiye’mizin ciddi bir zihinsel değişikliğe ihtiyacı var” dedi.

İmamoğlu, “Ülkemizin daha fazla büyümesi ve ekonomik şoklara karşı daha dayanıklı olması adına rekabetçiliği, verimliliği ve potansiyel büyümeyi arttırmaya yardımcı olacak, kapsamlı bir yeni bir ekonomik reforma ihtiyacımız vardır. Hatta bundan da öte, tam bir ekonomik paradigma değişimi gerekmektedir. Çünkü, eğer toplumsal durgunluk ve ekonomik dar boğazdan kurtulmak istiyorsak, ülkemizi kalkındıracak yeni politikaları kapsayan yeni bir hikayeye ve yeni bir ekonomik modele ihtiyacımız olduğu çok açık ve net” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Göz Ardı Etmemeniz Gereken Sekiz Depresyon Belirtisi

Depresyonun tek bir gelişme çizgisi yoktur ve durum kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Belirtiler, bir arkadaşla yürüyüşe çıkmak yerine evde kalıp televizyon izlemeyi seçmek gibi hafiften, duş almak için yataktan bile çıkmamak veya sürekli intihar düşünceleri gibi daha şiddetliye doğru kademeli olarak ilerleyebilir.

Haber Merkezi / Kendinizde veya sevdiğiniz birinde depresyon olup olmadığını anlamanıza yardımcı olacak, bazılarını şaşırtıcı bile bulabileceğiniz, görmezden gelmemeniz gereken sekiz depresyon belirtisini aşağıda bulabilirsiniz.

Uyuma Sorunu: Depresyon gün içinde enerjiyi tüketse de, kişi geceleri uyuyamayabilir, Öte yandan, depresyonu olan bazı kişiler ise yataktan çıkmakta zorluk çekebilir ve gün içinde uzun süre uyuyabilir.

Favori aktivitelere ilgi kaybı: Bazı kişiler kendilerini kötü hissettiklerinde keyif aldıkları hobilere yönelir, ancak majör depresyonu olan kişiler bunlardan kaçınma eğilimindedir.

Enerji artışı: İronik olarak, depresyondaki kişiler kendilerine zarar vermek gibi sert bir karar aldıklarında çok daha enerjik olabilirler. Bunun nedeni, bir karara varmış olmanın verdiği rahatlama hissidir.

İştahta değişiklik: Bazı kişiler depresif veya kaygılı olduklarında aşırı yemek yerler, ancak şiddetli depresyonu olan kişilerde genellikle bunun tersi geçerlidir.

Sinirli hissetmek veya sinirli görünmek: Birçok kişide depresyon sinirlilik, sabırsızlık veya kaygı ve endişe ile kendini gösterebilir. Kadınlar özellikle depresyonla birlikte kaygı belirtilerine eğilimlidir. Konsantrasyon güçlüğü de bununla ilişkili bir diğer belirtidir.

Suçluluk duygusu: Aşırı suçluluk veya değersizlik hissetmek de depresyonun bir belirtisi olabilir.

Açıklanamayan fiziksel belirtiler veya değişimler: Beden ve zihin birbirine bağlı olduğundan depresyon, fiziksel yollarla da kendini göstermeye başlayabilir. Örneğin, sürekli baş ağrıları, sindirim sorunları veya açıklanamayan ağrılar.

Kasvetli konularla meşgul olmak: Ciddi şekilde depresyonda olan bir kişinin ölüm ve diğer kasvetli konularla meşgul olabilir.

Paylaşın