SDG İle SMO Arasında Şiddetli Çatışmalar: 31 Ölü

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında devam eden çatışmalarda, tarafların 31 kayıp verdiğini bildirdi.

Suriye’nin kuzeyinin büyük bir kısmı, ana unsuru olan YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) altında. SDG, 2019 yılında ABD desteğiyle ülkede IŞİD’in yenilgiye uğratılmasına öncülük etmişti. Türkiye, YPG’nin PKK’nın Suriye kolu olduğunu söylüyor. PKK, ABD’nin de terör örgütü listesinde yer alıyor.

İngiltere merkezli gözlemevi SOHR, Halep’in kuzeydoğusundaki Menbiç bölgesinde çıkan çatışmalarda, Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) 7 kayıp verdiğini bildirdi. SOHR, Menbiç şehrine sızdığını da belirtti.

Gözlemevinin açıklamasında, bir gün önce de Halep vilayetinde SMO’nun 6, SDG’nin 3 kayıp verdiğini kaydetti. SDG yaptığı açıklamada, Fırat Nehri üzerindeki stratejik bir köprünün yakınında “Türk işgaline ait iki radar, bir sinyal bozucu sistem ve bir tankı” imha eden saldırılar düzenlediğini açıkladı.

SOHR, köprü ve Tişrin Barajı yakınlarında yaşanan şiddetli çatışmalarda Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) 13 üyesi ile SDG’nin iki üyesinin öldürüldüğünü bildirdi.

SOHR, bölgedeki çatışmaların yaklaşık üç haftadır “her iki tarafın da ilerleme çabası” nedeniyle sürdüğünü söyledi. Türkiye, 2016’dan bu yana SDG bölgelerine çok sayıda operasyon düzenlerken, SMO son haftalarda Suriye’nin kuzeyinde SDG’nin kontrolündeki birkaç kasabayı ele geçirdi.

Suriye’de çatışmalar, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğindeki silahlı grupların 8 Aralık’ta uzun süredir iktidarda olan Beşar Esat’ı devirmesinden bu yana devam ediyor.

El-Şara’dan DSG’ye ulusal ordu çağrısı

Uzun zamandır Türkiye ile ilişkileri bulunan HTŞ’nin ve Suriye’deki yeni yönetimin fiili lideri Ahmed el-Şara, El Arabiya televizyonuna yaptığı açıklamada, DSG liderliğindeki güçlerin ulusal orduya entegre edilmesi gerektiğini söyledi.

El-Şara, “Silahlar sadece devletin elinde olmalı. Silahlı olan ve Savunma Bakanlığı’na katılmaya yetkili olan herkesi memnuniyetle karşılayacağız” dedi. El-Şara, “Bu şartlar ve koşullar altında uygun bir çözüm bulmak üzere SDG ile bir müzakere diyaloğu başlatacağız” diye konuştu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Açlık Sınırı 21 Bin Lirayı Aştı; Yeni Asgari Ücret 22 Bin 104 Lira

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 21 bin 83 liraya yükseldi. Yeni asgari ücret 2025 yılı için 22 bin 104 açıklanmıştı.

Haber Merkezi / Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı yani yoksulluk sınırı 68 bin 675 liraya çıktı.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), Aralık 2024 Açlık ve Yoksulluk Raporu’nu açıkladı. Buna göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 21 bin 83 liraya yükseldi.

Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı yani yoksulluk sınırı 68 bin 675 liraya çıktı. Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 27 bin 364 liraya yükseldi.

Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarındaki artış bir önceki aya göre yüzde 2,54 oranında gerçekleşti. On iki aylık değişim oranı yüzde 46,09 oldu. Yıllık ortalama artış ise yüzde 62,35 olarak gerçekleşti.

TÜRK-İŞ hesaplamasında temel alınan ve doğrudan piyasadan çarşı-pazar-market dolaşılarak derlenen gıda ürünleri fiyatlardaki değişim, harcama gruplarına göre Aralık 2024 itibariyle şu şekilde oldu:

Süt, yoğurt ve peynir ürünlerinin bulunduğu grupta; bu ay fiyatlar genelde aynı kalmış, ancak önümüzdeki günlerde fiyat artışı yapılacağı ifade edilmiştir.

Et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller ürünlerinin bulunduğu grupta; dana kıyma ve kuşbaşı eti fiyatı yılbaşı öncesi değişmemiş, tavuk fiyatında ise artış görülmüştür. Balık ürünlerinde ise, özellikle balık tezgahlarında yaygın bulunan hamsi, istavrit mezgit’in kilogram fiyatında 10 TL’ye yakın artış olduğu tespit edilmiştir. Yumurtanın fiyatı aynı kalmıştır. Kuru baklagiller grubunda kısmi fiyat artışları gözlemlenirken, önümüzdeki günlerde bu ürünlerde fiyat artışlarının devam edeceği beklenmektedir.

Taze sebze-meyve grubunda; mutfakta ağırlıklı olarak kullanılan patatesteki fiyat artışı geçen ay olduğu gibi bu ay da dikkat çekmiştir. Son yıllarda protein ağırlıklı besin kaynaklarındaki yüksek fiyat artışları dolayısıyla taze sebze ve meyveye yönelen haneler burada da alım zorlukları çekmektedir.

Sebze grubunda mevsim sebzeleri olarak kabul edilen ıspanak, pırasa, karnabahar gibi ürünlerin fiyatı değişmezken, lahana fiyatının bir miktar arttığı gözlenmiştir. Daha çok kış aylarında tercih edilen mandalina, portakal gibi meyvelerin fiyatlarında ise bu ay -düşük de olsaazalma olduğu dikkati çekti. Sebze ortalama (ana yemekleri tamamlayan maydanoz, kıvırcık vb. salata yeşillikleri dâhil değil) kg fiyatı 60,94 TL, ortalama meyve kg fiyatı 60 TL oldu.

Hesaplamada -bu ay- 24’ü sebze ve 9’u meyve olmak üzere toplam 33 üründeki fiyat değişimi dikkate alındı. Meyve-sebze ortalama kg fiyatı ise 56,36 TL (ana yemekleri tamamlayan maydanoz, kıvırcık gibi salata yeşillikleri bu hesaplamada “Ortalama Meyve-Sebze Fiyatı” kapsamında değerlendirilmektedir) olarak tespit edilmiştir.

Ekmek, pirinç, un, makarna, bulgur, irmik gibi ürünlerin bulunduğu grupta; ekmeğin fiyatındaki artış yeni yıla bırakıldığı için bu ay yine değişmedi. Grupta yer alan diğer ürünlerden un ve irmik fiyatları da değişmezken, pirinç ve bulgur fiyatlarında artış olduğu tespit edildi.

Temel yağ ürünlerinin bulunduğu grupta; zeytinyağı fiyatı yeni hasat sonrası biraz azaldı. Tereyağı fiyatı değişmedi. Ancak margarin ile ayçiçek yağı fiyatları nispeten arttı. Siyah ve yeşil zeytin fiyatı da bu ay artış gören ürünler arasında yer aldı. Yağlı tohum ürünleri de -yılbaşı sonrasına bırakılan zamlara rağmen- bir miktar artış gösterdi.

Son grupta yer alan gıda maddelerinden baharat ürünlerinin (kimyon, nane, karabiber vb.) fiyatı bu ay da sabit kaldı. Çayın fiyatı, marketten markete değişmesine rağmen, ortalamada bu ay -nispeten- değişmedi. Ihlamurun fiyatı arttı. Diğer ürünlerden pekmez, reçel ve şeker ile tuz fiyatı da arttı, diğer ürünlerin fiyatı ise değişmedi.

Paylaşın

Bakan Şimşek’e Göre “Enflasyon” Düşüyor

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Enflasyon, 2022 yılı sonunda yüzde 64 civarındaydı, 2023 yılında ise yüzde 65 civarında gerçekleşti. Merkez Bankamızın tahminine göre, yılı yüzde 44-45 aralığında kapatmayı öngörüyoruz. Dolayısıyla enflasyonda düşüş eğilimi devam ediyor” dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz başkanlığında Şanlıurfa’da düzenlenen Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısında, ekonomi gündemi ve enflasyonla mücadele stratejileri ele alındı. Toplantının ardından Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Karar Gazetesi’nin aktardığına göre; Mehmet Şimşek’in açıklamaları şöyle: “Bir kere her şeyden önce enflasyonu düşürmede kararlıyız, enflasyon düşüyor. 2022 yılı sonunda yüzde 64 civarıydı, 2023’te yüzde 65 civarı, muhtemelen yılı yüzde 44-45 aralığında kapatacağız diye Merkez Bankamızın bir tahmini var, dolayısıyla enflasyon düşüyor, 2025 yılında da enflasyon 4 sebepten dolayı düşmeye devam edecek.

Birincisi, tabi ki para politikası gecikmeli etkide buluyor, para politikasının dezenflasyonist sürece katkı vermesi bundan sonraki süreçte de devam edecek, gecikmeli etki 18 ay boyunca söz konusu olacak. İkinci olarak, 2025 yılında biz bütçe açığını yaklaşık yüzde 5 civarından yüzde 3 civarına düşürmeyi hedefliyoruz, dolayısıyla bütçe açığındaki azalmanın dezenflasyonist etkisi de çok net bir şekilde görülecek.

Üçüncü olarak, tabi yönetilen yönlendirilen fiyatlar konusunda da aslında maksimum hassasiyeti gösteriyoruz. Örneğin 2024 yılında doğal gaz, elektrik fiyat artışları yüzde 38 civarı oldu, yani Merkez Bankası’nın orijinal hedefine paralel gitti, 2025’te de benzer yaklaşım içinde olacağız.

Burada önemli olan birkaç faktör var, yani elektrik ve doğal gazı bir kenara bırakacak olursak, akaryakıt ÖTV’si ve tütün ürünlerinin ÖTV’si, bu iki konuda da enflasyon hedefini tehlikeye atmayacak bir yaklaşım içerisinde olacağız. Zaten yurt içi ÜFE kadar, daha doğrusu son 6 aylık yurt içi ÜFE oranında normal şartlar altında ÖTV’de bir artış söz konusu olacakken, ki bu oran oldukça düşük, yani enflasyon yılsonu açıklanmadığı için tam bir rakam vermem doğru olmaz, ama göreceksiniz ki 2025 enflasyonu tehlikeye atmayacak şekilde olacak.

Burada belki akaryakıtta bir değerlendirmeye gidebiliriz, yani sınırlama anlamında, yeniden değerleme oranıyla artan diğer birçok harç ve ücret zaten enflasyon sepetinde yok, çünkü pasaport sürekli aldığınız bir şey değil, kimlik sürekli aldığınız bir şey değil, onlar o nedenle hane halkının ihtiyaca binaen dönemsel olarak aldığı hizmetler karşılığında verilen hizmetler.

Dolayısıyla burada önümüzde enerji fiyat ayarlamaları çok kritik. Yönetilen yönlendirilen fiyatlarda, akaryakıt ÖTV’si önemli, bir de tütün ürünlerindeki ÖTV, diğerlerinin enflasyon üzerindeki etkisi olmadığı veya çok sınırlı olduğu için onları ayrı bir çerçevede değerlendiriyoruz. Bütçede gelir ayağı perspektifiyle bakıyoruz, ama diğer yönetilen yönlendirilen fiyatlarda Merkez Bankası’nın 2025 hedefini ciddi bir şekilde dikkate alacağız.

Tabi bir de esas sorulan soru şuydu: Reformlar. Burada aslıda kastedilen arz yönlü dezenflasyon politikası. Orada az önce değerli bakanlarımız da değindiler, bizim önceliğimiz tabi ki gıda arzını artırmak, o nedenle de Tarım Bakanlığımızın sulama, toplulaştırma, gıda lojistiği, gıda ihtisas bölgelerinin kurulması gibi hususlarda biz çok güçlü bir şekilde destek vermeye devam edeceğiz.

Yani bütçede gıda arzını önceliklendireceğiz, bu arz yönlü dezenflasyon için önemli bir adım. İkinci olarak, tabi sosyal konut, çünkü kiralar şu anda önemli bir tabi ki husus ve sosyal konut arzının artırılması da yine bizim arz yönlü politikaların önemli bir birleşeni.

Enerjide dönüşüm tabi ki değinildi, o da çok kritik, çünkü cari açık üzerinden dolaylı olarak dezenflasyonu destekleyecek. Son 21 yıla baktığınız zaman, Türkiye’nin enerji ithalatı Türkiye’nin cari açığının 1,5 katı, yani 948 milyar dolar, dolayısıyla burada Enerji Bakanlığımızın yaptığı güzel çalışmalar sayesinde enerjide dışa bağımlılık azaldıkça cari açık üzerinden, kur üzerinden enflasyonist baskılar da daha yönetilebilir olacak.

Yani hem gıda arzı, hem enerji arzı, hem sosyal konut arzı, dolayısıyla bütün bunlar etkili olacak. Yine Sanayi Teknoloji Bakanlığımızın aldığı çok önemli inisiyatifler var, özellikle üretimin artırılmasına yönelik, yatırımların artırılmasına yönelik, cari açığın azaltılmasına yönelik, bütün bunlar asında orta-uzun vade dezenflasyonu destekliyor, o nedenle zaten YTAK üzerinden bu alanlar destekleniyor.

Ama en kritik alanlardan bir tanesi tabi ki hiçbir sektörde bir konsantrasyona izin vermemek, yani halk diliyle tekelleşmeye sektörel veya ürün bazında izin verilmemesi. Burada en kritik konu, bütün ürünlerde, sektörlerde piyasaya girişin-çıkışın kolaylaştırılması, küresel entegrasyonun güçlü bir şekilde devam ettirilmesi. Çünkü rekabetin olduğu ortamda verimlilik vardır, inovasyon vardır, o da tabi ki dezenflasyonisttir.

O nedenle Avrupa Birliği’yle Gümrük Birliği’nin güncellenmesi değerlidir, oraya özellikle tarımın, işte hizmetlerin, kamu alımlarının eklenmesi önemlidir. Kamu alımları demişken, kamu ihale reformu da bu bağlamda önemli bir reformdur. Dolayısıyla biz küresel entegrasyonu da aslında bir anlamda dezenflasyonist sürecin bir parçası olarak görüyoruz.

Bütün bu çerçevede baktığımız zaman, az önce de söyledim, para politikasının gecikmeli etkisi, özellikle maliye politikasındaki 2025’e ilişkin öngörülerimiz, yönetilen, yönlendirilen fiyatlar ve yapısal dönüşüm, yapısal reformlar dezenflasyonu kalıcı olarak destekleyecek, dolayısıyla bizim o konuda bir tereddüdümüz yok.

Merkez Bankası, dezenflasyon için para politikasında gerekli çerçeveyi arkadaşlar oluşturdular ve bu çerçeve güçlü bir şekilde tabi ki devam edecek. KKM konusuna gelince, bizim için tabi ki bir hedef, ama biz daha önce de söyledik, piyasalarda herhangi bir oynaklığa, herhangi bir, yani piyasaları tabiri caizse bozmadan çıkış süreci devam edecek.

“KKM 30-35 milyar dolar aralığına inmiş durumda”

Şu ana kadar bu süreç çok iyi yönetildi, yani geçen sene Ağustos ayında 144 milyar dolarla zirveye çıkan KKM bakiyesi şu anda 30-35 milyar dolar aralığına inmiş durumda, bunun yaklaşık 3’te biri tüzel kişilere ait, geriye kalanı şahıslara ait mevduatlardan oluşuyor.

Biz zaten tüzel kişilerin Kurumlar Vergisi istisnasını kaldırmıştık, daha az cazip hale getirdik. Bireylere ilişkin de stopaj getirdik, dolayısıyla önümüzdeki dönemde KKM’yi daha da az cazip hale getirecek adımları atmaya devam edeceğiz. Nitekim Merkez Bankamız zaten yakın dönemde bir-iki düzenleme yaptı o çerçevede.

Onun dışında kredilere ilişkin bir soru vardı. Tabi biz tarım, ihracat, yatırım, esnaf gibi alanlarda bir kredi sınırlamamız yok, hatta bu alanlarda bizim bütçe üzerinden faiz sübvansiyonumuz var. Dolayısıyla bakın ihracatta reeskont kredisi veriyoruz, böyle az bir rakam falan da değil, son 1 yıl içerisinde 531 milyar liralık reeskont kredisinden bahsediyoruz.

Oradaki diğer destekler ve kalemleri de hesaba kattığımızda ilave 150-160 milyar lira daha söz konusu. Yine çiftçimize gelecek sene için faiz sübvansiyonu olarak 160 milyar lira destek vereceğiz, benzer şekilde esnafımıza, yani esnaflarımızın kullandığı kredilerin faizinin yüzde 50’sini devlet olarak karşılamaya devam edeceğiz.

Dolayısıyla gördüğünüz gibi tarımda, ihracatta, esnaf kredilerinde zaten biz sübvansiyon sağlıyoruz. Yatırımlarda da YTAK üzerinden, bir de verilen teşviklerdeki faiz desteği üzerinden yatırımlara da ciddi bir faiz desteğimiz var, yeni teşvik sistemiyle de bu çok daha net bir şekilde ortaya konulacak. Ama biz tüketici kredilerini sübvanse etmiyoruz, etmeyeceğiz.

Enflasyon düşüyor, dolayısıyla önümüzdeki dönemde muhtemelen finansmana erişim bütün kesimler için daha da iyileşecek, koşullar daha elverişli hale gelecek. Nitekim küresel koşullar da daha destekleyici hale geliyor. Anladığım kadarıyla bana gelen sorular bunlardı.”

Paylaşın

DEM Parti İmralı Heyeti: Çok Daha Umutluyuz

DEM Parti ile Abdullah Öcalan görüşmesine ilişkin açıklama yapan DEM Parti Milletvekili Pervin Buldan, “Tek cümle kurmak gerekirse; eski süreçlere kıyasla çok daha umutlu olduğumuzu söyleyebiliriz” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Van Milletvekili Pervin Buldan Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdikleri görüşmeye dair bilgilendirme notu paylaştı. Sosyal medya hesabından açıklama yapan Buldan şunları söyledi:

“Sürecin hassasiyeti nedeniyle, bir olgunluğa ulaşana kadar basına bilgilendirme yapamayacağız. Bu bazı şeyleri kamuoyundan gizlemek anlamına gelmiyor, yürüttüğümüz sürece saygının gereğidir. Tek cümle kurmak gerekirse; eski süreçlere kıyasla çok daha umutlu olduğumuzu söyleyebiliriz.”

İlke TV’ye konuşan Sırrı Süreyya Önder de; sürecin hassasiyetine vurgu yaparak, “Belli bir olgunluğa ulaşana kadar basına bilgilendirme yapamayacağız. Bu, bir şeyleri saklamak anlamında değil, yürüteceğimiz görüşmelere saygının gereği” ifadelerini kullandı.

Ne olmuştu?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 22 Ekim’de partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı açıklamada, “Teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşsun, terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, ‘umut hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın” ifadelerine yer vermişti.

Bahçeli, bu açıklamasından kısa bir süre sonra ise DEM Parti heyetine İmralı’ya gitmesi için izin verilmesi çağrısı yapmıştı. Çağrının ardından gözler Adalet Bakanlığı’na çevrilmişti.

Adalet Bakanı Yılmaz  Tunç, geçen günlerde DEM Parti’den İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Van Milletvekili Pervin Buldan’ın, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunu ziyaret etmelerine izin verildiğini belirtti.

28 Aralık’ta gerçekleşen görüşmenin ardından yapılan DEM Parti’nin açıklamasına göre Öcalan şunları söyledi: “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.”

Paylaşın

Türkiye’de Her 10 Kişiden 7’si Ete Hasret!

TÜİK’in yoksulluk ve yaşam koşulları istatistiklerini değerlendiren CHP’li Erhan Adem, “Vatandaşların yüzde 39,3’ü iki günde bir et, tavuk veya balık içeren yemek masrafını karşılayamıyor. Gelirin yüzde 60’ının altında kalan hanelerde bu oran yüzde 68,4’e yükseliyor. Yani, neredeyse her 10 kişiden 7’si ete hasret!” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Tarım ve Orman Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2024 yılına ilişkin Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistiklerini değerlendirdi. Cumhuriyet’in aktardığına göre; Adem, yoksulluğun arttığını ve yurttaşların temel gıda ürünlerine dahi erişmekte zorlandığını belirterek, hükümeti halkın yaşadığı sefaleti görmezden gelmekle suçladı.

TÜİK’in verilerinin, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik buhranı gözler önüne serdiğini ifade eden Adem, “Yoksulluk oranı yüzde 13,6’ya yükseldi ve bu yalnızca TÜİK’in makyajlanmış rakamlarıdır. Ancak daha çarpıcı olan, TÜİK’in verilerine göre, medyan gelirin yüzde 60’ının altında gelire sahip 16 milyon 739 bin vatandaşımızın yoksul olduğunun kabul edilmesidir” ifadelerinde bulundu.

Adem, şunları söyledi: “TÜİK’in açıkladığı verilere göre, vatandaşların yüzde 39,3’ü iki günde bir et, tavuk veya balık içeren yemek masrafını karşılayamıyor. Gelirin yüzde 60’ının altında kalan hanelerde bu oran yüzde 68,4’e yükseliyor. Yani, neredeyse her 10 kişiden 7’si ete hasret! Bu durum, hükümetin uyguladığı ekonomik politikaların iflasının açık kanıtıdır.”

TÜİK verilerine göre, vatandaşların yüzde 15,1’i evinin ısınma ihtiyacını dahi karşılayamıyor. Ayrıca, yüzde 26,8’i beklenmedik harcamalarını karşılayacak durumda olmadığını belirtiyor. Adem, “Bunlar, insanların temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadığı bir ülkenin gerçekleri. Yoksulluğun en yüksek olduğu iller arasında Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir ve Kırşehir’in yer alması tesadüf mü? Hayır, bu, uyguladığınız ekonomik politikaların iflasıdır” ifadelerinde bulundu.

Adem, TÜİK’in verilerini makyajlamakla eleştirilen hükümetin, gerçek yoksulluk tablosunu gizlemeye çalıştığını belirterek, “Gerçekler gizlenemez. İnsanlar eti bırakın, ekmek bulamıyor” dedi.

Paylaşın

Taliban, Kadınlara Ait Alanlara Bakan Pencereleri Yasakladı

Afganistan’da Taliban, kadınlara yönelik kısıtlamalarını sıkılaştırdı ve “müstehcen eylemlerden duyulan endişe” gerekçesiyle kadınlarının kullandığı alanlara bakan pencereleri yasakladı.

Haber Merkezi / Taliban sözcüsü Zabihullah Mujahid, kararı sosyal medya platformu üzerinden paylaşarak, “Kadınların mutfaklarda, avlularda veya kuyulardan su çekerken görülmesi müstehcen eylemlere yol açabilir” dedi.

Karar uyarınca belediye yetkilileri ve diğer ilgili birimler, komşuların diğer evlerdeki bu alanları görmediğinden emin olmak için inşaatları denetlemek zorunda kalacak.

Bu tür pencerelerin var olduğu evlerde, maliklerin “komşulara rahatsızlık vermemek için” pencerelere duvar örmesi veya görüntüyü engelleyecek başka önlemler alması teşvik edilecek.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), yakın zamanda Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Taliban’a kadınlara yönelik kısıtlamalardan hızla vazgeçme çağırısında bulunmuştu.

Açıklamada, BMGK’nın 2681 (2023) sayılı kararını hatırlatarak, ülkenin geleceği ve uzun vadeli kalkınması için Afganistan’daki kadınların tam, eşit, anlamlı ve güvenli katılımının sağlanması gerekliliği vurgulanmıştı.

Taliban, Afganistan’ı ele geçirmesinden bu yana kadınların haklarına karşı kapsamlı bir saldırı yürütüyor ve kadınların hayatlarının hemen her alanını düzenliyor.

Taliban ve Afganistan

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

BBP Lideri Destici’den “İmralı” Tepkisi

DEM Parti heyetinin Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeyi ve görüşmenin ardından yapılan açıklamaları değerlendiren BBP Lideri Mustafa Destici, “Bu yeni bir pazarlık süreci demektir ve kesinlikle kabul edilemez” dedi.

Mustafa Destici, “‘Yeni bir ‘çözüm süreci’, terör örgütünün bitmek üzere olan ömrünü uzatmak, terörle mücadeleyi zaafa uğratmak ve terörle mücadele eden güvenlik güçlerimiz ile devletine bağlı bölge halkımızın mücadele iradesine zarar vermek olacaktır” ifadelerini kullandı.

DEM Parti heyetinin İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeyi ve görüşmenin ardından DEM Parti’den yapılan açıklamaları değerlendiren Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, sosyal medya hesabından açıklama yaptı.

Destici, “PKK’nın siyasi uzantısı DEM’in İmralı’da teröristbaşını ziyaret ettikten sonra yapılan açıklama ve akabinde siyasi partileri ziyaret edeceklerini ifade etmeleri, İmralı canisinin silah bırakma çağrısı için bir takım taleplerde bulunduğunu ve şartlar öne sürdüğünü göstermektedir. Öncelikle bu yeni bir pazarlık süreci demektir ve kesinlikle kabul edilemez. Bu vesileyle bir kez daha niyetlerinin halis olmadığı da bölücülükten vazgeçmedikleri de açığa çıkmıştır. Bazı köşe yazarlarının işi daha ileri bir noktaya taşıyarak ‘Madem Sednaya Hapishanesindekiler serbest bırakıldı, Silivri ve Edirne’dekiler de serbest bırakılsın’ türünden şımarıklıkları, konunun nereye evrilebileceğinin işaretleridir. Bu sebeple bu süreç başlamadan behemehal sonlandırılmalı teröre, teröristlere ve onların uzantılarına meşruiyet kazandırılmamalıdır” ifadelerini kullandı.

Destici, açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi: “PKK; 40 yılı aşan süre devam eden ihaneti süresinde, küresel emperyalist güçlerden aldığı sınırsız desteğe ve Türkiye’nin terörle mücadeleyle ilgili yaptığı sayısız yanlışa rağmen can çekişiyor. Yeni bir ‘çözüm süreci’, terör örgütünün bitmek üzere olan ömrünü uzatmak, terörle mücadeleyi zaafa uğratmak ve terörle mücadele eden güvenlik güçlerimiz ile devletine bağlı bölge halkımızın mücadele iradesine zarar vermek olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin herkese söyleyecek sözü ve yetecek gücü vardır: Türkiye Cumhuriyeti, PKK’ya, Türkiye Cumhuriyeti’nden bir çivi bile sökemeyeceği, baş kaldıranların başının koparılacağı; ABD’ye, sınırlarımızın dibinde bir terör devleti kurdurmayacağı, Türkiye’nin bütünlüğünü hedef alan bir operasyonu gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı, bu amaç için terörü yöntem olarak kullanmaktan vaz geçmezse bunun bedelini ödeyeceği; Irak ve Suriye’ye, sınırları içindeki PKK unsurlarıyla mücadele etmezlerse o terör artıklarını Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yok edeceği; içimizdeki terör unsurlarına ise hukuku uygulayacağını açıkça ifade etmelidir.”

Ne olmuştu?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 22 Ekim’de partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı açıklamada, “Teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşsun, terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, ‘umut hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın” ifadelerine yer vermişti.

Bahçeli, bu açıklamasından kısa bir süre sonra ise DEM Parti heyetine İmralı’ya gitmesi için izin verilmesi çağrısı yapmıştı. Çağrının ardından gözler Adalet Bakanlığı’na çevrilmişti.

Adalet Bakanı Yılmaz  Tunç, geçen günlerde DEM Parti’den İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Van Milletvekili Pervin Buldan’ın, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunu ziyaret etmelerine izin verildiğini belirtti.

28 Aralık’ta gerçekleşen görüşmenin ardından yapılan DEM Parti’nin açıklamasına göre Öcalan şunları söyledi: “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.”

Paylaşın

TÜİK Duyurdu: Ekonomiye Güven Arttı

Ekonomik güven endeksi kasım ayında 97,1 iken, kasım ayında yüzde 1,8 oranında azalarak 98,8 değerini aldı. Endeksin 100’den büyük olması genel ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olması ise genel ekonomik duruma ilişkin kötümserliği gösteriyor.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ekonomik Güven Endeksi Aralık 2024 verilerini açıkladı. Buna göre; Ekonomik güven endeksi kasım ayında 97,1 iken, aralık ayında yüzde 1,8 oranında artarak 98,8 değerini aldı.

Bir önceki aya göre Aralık ayında tüketici güven endeksi yüzde 1,9 oranında artarak 81,3 değerini, reel kesim (imalat sanayi) güven endeksi yüzde 0,7 oranında azalarak 102,7 değerini, hizmet sektörü güven endeksi yüzde 2,4 oranında artarak 113,6 değerini, perakende ticaret sektörü güven endeksi yüzde 1,2 oranında artarak 113,0 değerini, inşaat sektörü güven endeksi yüzde 1,9 oranında artarak 89,4 değerini aldı.

Ekonomik güven endeksi nedir ve neden önemlidir?

Ekonomik güven endeksi, tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirme, beklenti ve eğilimlerini özetleyen bir bileşik endekstir. Endeks, mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, reel kesim, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörleri güven endekslerinin alt endekslerinin ağırlıklandırılarak birleştirilmesinden oluşmaktadır.

Ekonomik güven endeksi hesaplamasında, her bir sektörün ağırlığı o sektörün normalleştirilmiş alt endekslerine eşit dağıtılarak uygulanmakta, güven endekslerine doğrudan uygulanmamaktadır. Bu kapsamda tüketici, reel kesim, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörlerine ait toplam 20 alt endeks hesaplamada kullanılmaktadır.

Ekonomik güven endeksinin hesaplamasında kullanılan alt endeksler her ayın ilk iki haftasında derlenen veriler kullanılarak hesaplanmaktadır. Ekonomik güven endeksinin 100’den büyük olması genel ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olması ise genel ekonomik duruma ilişkin kötümserliği göstermektedir.

Paylaşın

Işıkhan’ın “SGK Borçları Kaynaktan Kesilecek” Açıklamasına İmamoğlu’ndan Sert Tepki

Vedat Işıkhan’ın belediyelerin SGK borçlarının kaynağından kesileceği açıklamasına tepki gösteren Ekrem İmamoğlu, “Aferin, madalya aldı şimdi. Bir bakan daha madalya aldı. Ne büyük iş başardı değil mi? Kendisini ispat etti. Kime? Millete değil, bir kişiye” dedi.

Engellemelerin asıl mağdurunun millet olacağını belirten İmamoğlu, “Ama hep söylüyorum, böyle davranırsanız sizin Türkiye’de belediyeniz bile kalmayacak. Yönetecek belediyeniz, bu millet size yetki vermeyecek böyle davrandığınız sürece” ifadelerini kullandı.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Şişli’de katıldığı bir etkinlikte yaptığı açıklamalarda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın belediyelerin SGK borçlarını kaynaktan kesme kararı ve AK Parti’nin CHP’li belediyelere yönelik tutumuna eleştiriler yöneltti.

İBB Başkanı İmamoğlu, bu yaklaşımın belediyelere değil, doğrudan millete zarar verdiğini belirterek, “Bu millet sizi cezalandıracak” ifadelerini kullandı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan dün, “SGK’ya başvuru yapmaya başladı. Bu, olumlu bir gelişme ve amacımız da bu yöndeydi. Ancak hala adım atmayan her belediyenin borçlarının tahsilatını kaynaktan yapacağımızı belirtmek isterim” demişti.

İmamoğlu, AK Parti’nin belediyelere yönelik uygulamalarını eleştirerek, “Belediyelerin kaynaklarını kendi kişisel hesaplarının parçası gibi görüyorlar. Bu tutum, milletin vicdanında mutlaka cezalandırılacaktır” dedi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a atıfta bulunan İmamoğlu, SGK borçlarının kaynaktan kesileceğini duyuran Işıkhan’a “madalya aldı şimdi” sözleriyle tepki gösterdi.

CHP’li belediyelere yönelik sistematik bir kıskaca alındıklarını vurgulayan İmamoğlu, “Bu kararlar, hizmet üretmeye çalışan CHP’li belediyeleri cezalandırma çabasından başka bir şey değil. Hangi belediyelere kesinti yapılacak? CHP’li belediyelere. AK Partili belediyeler ise seçim döneminde milyonlarca liralık kaynak aktarımı aldı” diyerek, partizan bir yaklaşım sergilendiğini savundu.

Bakan Işıkhan’ın açıklamalarına “basiretsiz” diyerek tepki gösteren İmamoğlu, “SGK borçlarını tahsil ederek ekonomiyi mi düzeltecekler? Belediyelerin SGK borçları, kurumun bir yıllık gelirinin yüzde 2’si bile değil. Bu kararlar yalnızca hizmet alan vatandaşları mağdur eder” dedi.

İmamoğlu, AK Parti’nin bu politikalarının uzun vadede partinin yerel yönetimlerdeki varlığını tehlikeye atacağını belirtti. “Böyle davranırsanız, Türkiye’de yönetecek belediyeniz bile kalmayacak. Bu millet, adaletsizce yönetim anlayışına yetki vermeyecek” dedi. AK Partili vicdanlı belediye başkanlarının bile bu duruma içerlediğini ve tepki gösterdiğini hissettiğini ifade etti.

“Bütün bu zorluklara rağmen…”

Engellemelere rağmen hizmet üretmeye devam edeceklerini vurgulayan İmamoğlu, “Bütün bu zorluklara rağmen, vatandaşlarımız için çalışmaya devam edeceğiz. Onların cezalandırmaya çalıştığı aslında belediyeler değil, halkımızdır. Ama biz engellere takılmadan işimizi yapacağız” dedi.

İmamoğlu, yerel yönetimlerin siyasi görüş ayrımı yapmaksızın adaletli bir şekilde hareket etmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Gerçek liderlik, adalet terazisini ruhunda taşıyan, gücünü milletten alan yönetici olmaktır. Partizanlık ve kişisel hesaplar yerel yönetimlere zarar verir” ifadelerini kullandı.

İBB Başkanı, AK Parti’nin baskı ve engellemelerine rağmen, İstanbullulara hizmet etmeyi sürdüreceklerini vurguladı. “Bizim önceliğimiz, milletimizin ihtiyaçlarını karşılamak. Onlar bizi durdurmaya çalışsa da biz, halkımıza layık olmak için çalışmaya devam edeceğiz” diyerek sözlerini tamamladı.

Paylaşın

TÜİK’e Göre “Sürekli Yoksulların” Sayısı Arttı

2024 yılında yoksulluk oranı bir önceki seneye kıyasla 0,1 puan artarak yüzde 13,6’ya ulaştı. Bu yıl ve önceki üç yıldan en az ikisinde yoksul olan fertleri kapsayan “sürekli yoksulluk” oranı 2024’te 0,7 puan artışla yüzde 13,7 oldu.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri 2024 verilerini açıkladı. Buna göre; 2024 yılında yoksulluk oranı bir önceki seneye kıyasla 0,1 puan artarak yüzde 13,6’ya ulaştı.

Bir okul bitirmeyenlerin yüzde 24,7’si, lise altı eğitimlilerin yüzde 13,6’sı, lise ve dengi okul mezunlarının ise yüzde 7,4’ü yoksul olarak hesaplandı. Yükseköğretim mezunları ise yüzde 2,7 ile yoksulluk oranının en düşük olduğu grup oldu.

TÜİK’e göre en düşük yoksulluk oranı yüzde 6,5 ile tek kişilik hanelerde gerçekleşti. Tek kişilik hanelerde yoksulluk oranı 2023’e göre 0,8 puan azaldı. Bir çekirdek aileden oluşan hanelerde ise yoksulluk oranı 0,1 puan artışla yüzde 13,4 oldu.

Maddi ve sosyal yoksunluk oranı; 2023 yılında yüzde 14,4 iken 2024 yılı için 1,1 puan azalışla yüzde13,3 olarak tahmin edildi. Bu, toplumun yüzde 13,3’ünün aşağıdaki 13 maddeden en az yedisini karşıyalamadıkları anlamına geliyor:

Otomobil sahipliği, beklenmedik harcamaları yapabilme, evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayabilme, kira, konut kredisi ve faizli borçları ödeyebilme, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilme, evin ısınma ihtiyacını karşılayabilme ve mobilyaları eskidiğinde değiştirebilme imkanı ile; eskimiş giysileri yenileyebilme, sağlam iki çift ayakkabıya sahip olabilme, ayda en az bir kez tanıdıkları ile toplanabilme, ücretli boş zaman faaliyetlerine katılabilme, kendini iyi hissetmek için bir miktar para harcayabilme ve kişisel amaçlı kullanım için internet sahipliği.

Bu yıl ve önceki üç yıldan en az ikisinde yoksul olan fertleri kapsayan “sürekli yoksulluk” oranı 2024’te 0,7 puan artışla yüzde 13,7 oldu.

Göreli yoksulluk oranının en düşük olduğu kentler Gaziantep, Adıyaman ve Kilis olurken; yoksulluğun en fazla Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir ve Kırşehir kentlerini kapsayan bölgede görüldüğü hesaplandı.

TÜİK istatistiklerine göre Türkiye’de nüfusun yüzde 31,3’ü sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçeveleri gibi problemler yaşarken; yüzde 30,2’si konutunda izolasyon yetersizliğinden dolayı ısınma sorunu, yüzde 21,7’si trafik veya endüstrinin neden olduğu hava kirliliği, çevre kirliliği veya diğer çevresel sorunlarla karşı karşıya.

Geçen yıla göre konut alımı ve konut masrafları dışında borç veya taksit ödemesi olanların oranı 1,2 puan azalarak yüzde 56,8 oldu. Konut masraflarının “çok yük getirdiği” hanelerin oranı ise 3,9 puan azalışla yüzde 13,6’ya geriledi.

Fertlerin yüzde 57,5’i evden uzakta bir haftalık tatil masraflarını, yüzde 39,3’ü iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını, yüzde 26,8’i beklenmedik harcamaları, yüzde 15,1’i evin ısınma ihtiyacını, yüzde 59,6’sı ise eskimiş mobilyaların yenilenmesini ekonomik olarak karşılayamadığını beyan etti.

Halihazırda ikamet edilen konuta sahiplik oranı 2023’e göre 0,1 puan düşüşle yüzde 56,1 olarak hesaplanırken; kirada oturanların oranı yüzde 28,0, kendi konutunda oturmadığı halde kira ödemeyenlerin oranı ise yüzde 15,0 oldu.

Paylaşın