Tarihi Günümüze Taşıyan Antik Kentler

Tarihi M.Ö. 4000 yılına kadar uzanan Denizli, yıl boyunca yerli ve yabancı birçok turistin uğrak noktalarından biridir. Denizli’nin tarihi yapıları da turistler içinde gezilip görülmesi gereken yerler arasındadır.

Bu yerlerden bazıları  Trapezapolis Antik Kenti, Attuda Antik Kenti, Apollonia Salbace Antik Kenti, Dionysopolis Antik Kentleri,  Sebastopolis Antik Kenti, Eumania Antik Kenti’dir.

Trapezapolis Antik Kenti

Denizli ili, Babadağ ilçesi, Bekirler köyü, Boludüzü mevkiinde bulunmaktadır. Antik kentin kuzeyden güneye doğru uzanan düzlük üzerine, arazinin coğrafi yapısına göre kurulduğu anlaşılmaktadır. Yüzeyde bazı yapı kalıntıları izlenebilmektedir. Yüzeydeki kalıntılar Roma ve Bizans dönemi özellikleri göstermektedir.

Attuda Antik Kenti

Attuda (Hisarköy) Denizli ili, Sarayköy ilçesi sınırları içerisinde ve ilçenin yaklaşık 17 km. güneybatısında yer almaktadır. Antik dönemde, Caria ve Frigya arasında bir sınır kentidir. Çürüksu vadisinde bulunan Tripolis ve Laodikeia’yı Aphrodisias’a bağlayan en kısa yol Attuda’dan geçmektedir.

Kentin ilk kuruluşu hakkında kesin bir bilgi bulunmamasına rağmen Lykos vadisinde kurulan kentlerle çağdaş olduğu ve Hellenistik dönemde kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Lykos vadisindeki kentler ile Aphrodisias arasındaki ticari, ekonomik ve sanatsal iletişimleri kurmada önemli bir rol oynamıştır.

Antik kaynaklarda Attuda’dan Men kültü olduğu, bu tanrıya ait bir tapınak yapılarak tapınıldığı, tapınak içinde at üzerinde tanrı Men ‘e ait heykel bulunduğu yazılmaktadır. Ayrıca, Zeus, Apollon, Dionysos ve Asklepios heykelleri ile Artemis Anaitis kültünün de Attuda’da bulunduğunu antik kaynaklar yazar. Antik kentte imparatorluk öncesi ve sonrasında sikke basılmıştır.

Günümüzde antik kentin bulunduğu alanda Hisarköy yer aldığından yüzeyde herhangi bir kalıntı görmek mümkün değildir. Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait bazı eserler kurulan müze deposunda teşhir edilmektedir.

Apollonia Salbace Antik Kenti

Apollonia antik kenti ve Medet Höyüğü, Denizli ili, Tavas ilçesinin 7 km batısında düz bir ova üzerinde kurulan Medet köyü yerleşim alanı içinde yer almaktadır.

Tavas ovasının en verimli arazileri üzerinde kurulan Apollonia, batıda Tabae yolu ile Caria bölgesine, güneyde Sebastopolis yolu ile Likya bölgesine, doğuda Tavas yolu ile Likya bölgesiyle Frigya bölgesine ulaşımı bulunan antik kentlerden birisidir.

Apollonia kentinin kuruluşu ile kesin belgeler bulunamamıştır. Ancak höyük buluntuları incelendiğinde ilk yerleşimin Tunç çağlarına kadar uzandığı ve kesintisiz olarak devam ettiği görülmektedir. Kentin Apollonia adını, Hellenistik dönemde aldığı ve en görkemli dönemini de Roma çağında yaşadığı anlaşılmaktadır.

Hadrianus dönemine ait Apollon tapınağının temelleri ve yazıtlar günümüze kadar ulaşmıştır. Kentin MÖ. I. YY. ve MS. I. YY.’ lar arasında kendi adına sikke bastırdığı ve sikkeler üzerinde tanrısal motiflerin olduğu görülmektedir.

Dionysopolis Antik Kentleri

Denizli’nin Çal ilçesinin yaklaşık 8 km kuzeybatısında bulunan Ortaköy kasabası yakınındaki Dionysopolis kenti, Suriye Krallığı “Seleukoslar” döneminde kurulmuş olup, daha sonra Bergama Krallığı egemenliğine girmiştir.

Sebastopolis Antik Kenti

Sebastopolis, Denizli ili Tavas ilçesinin 19 km. güneyinde bulunan Kızılca Kasabası’nın 2 km. doğusunda yer almaktadır. Sebastopolis kentinin geniş yerleşim izlerine rağmen yüzeyde yapı dokularını tesbit etmek mümkün değildir.Yapıların ancak bazı bölümlerini yüzeyde izlemekte ve görmekteyiz.

Şehirin büyük bölümü erozyon nedeniyle toprak altında kalmıştır. Ancak tarım arazisi olarak kullanılan özel mülkiyete arazinin sürümü sırasında bazı izlere rastlayabiliyoruz. Antik kentin ilk kuruluşu bilinmemekle beraber yüzeydeki kalıntılar Roma ve Bizans dönemlerine aittir. Kalıntıları, Höyük Tepesi, stadyum ve nekropoldür.

Höyük Tepesi

Yaklaşık 150 m. Çapında ve 7 m. Yüksekliğinde bir höyüktür. Kentin akropol bölümünü oluşturmaktadır. Höyük üzerinde bir anıtsal yapının izleri yeralmaktadır. Temel izlerinden ve çevredeki frizler ve mimari parçalardan burada şehrin tapınağının yeraldığı düşünülmektedir.

Stadion

Yaklaşık 60x150m. Ölçülerinde olup, tarımsal ekim dikimler sırasında tahrip olmuştur. Sadece bazı basamaklar kalmıştır. Erozyon nedeniyle taban kısmı dolmuş; güney kısmı kapalı, kuzey kısmı ise açıktır.

Nekropolis

Kentin doğu bölümündedir.Akropolisin 1.5 km doğusunda, yolun sağında ve solundadır. Lahit mezarlar bugün toprağın yüzeyindedir. Yüzeydeki lahitler Roma Döneminin tarihini vermektedir.

Eumania Antik Kenti

Antik kent, Çivril-Dinar karayolu üzerindeki Işıklı kasabasının bulunduğu alandadır. Kent Bergama Kralı II. Eumenes adına  kurulmuştur.

Işıklı kasabasının güneydoğusunda bulunan su kaynağı yakınlarında antik döneme ait izler görülmektedir. Bugün “Sarıbaba Tepesi” olarak adlandırılan dağlık bölgenin üzerindeki düzlük, özellikle Bizans döneminde kale olarak kullanılmıştır. Bu tepenin yamaçları ise Eumenia’nın nekrapolüdür.

Paylaşın

Heraklia Salbace Antik Kenti

Yıl boyunca yerli ve yabancı birçok turistin uğrak noktalarından biri olan Denizli, bir çok uygarlığa evsahipliği yapmıştır. Denizli’nin tarihi yapıları da turistler içinde gezilip görülmesi gereken yerler arasındadır. Bu yerlerden biride Heraklia Salbace Antik Kenti’dir.

Herakleia antik kenti Denizli ili, Tavas ilçesi, Vakıf Köyü sınırları içinde yer almaktadır. Bugün antik kentin bir kısmının üzerinde köy yerleşimi bulunur. Kent, Tabae (Davaz) Ovası’nın kuzey-doğu sonunda Salbacos (Babadağ) dağ silsilesinin eteklerinde  Vakıf Köyünün bulunduğu alandadır.

Antik kentin yönetim alanı, Aphrodisias’a komşu olarak küçük Timelos nehri tarafından sınırlandırılmıştır. Bu nedenle hem Aphrodisias’ın, hem de Herakleia’nın nehir tanrısı Timelos’tur.

Bu tanrı her iki antik kentin Roma İmparatorluğu sikkeleri üzerinde gösterilmiştir. Kent adı Sikkeler üzerinde HERAKLEOTON olarak geçmektedir. Adından da anlaşılacağı üzere kent yarı tanrı kahraman Herakles adına kurulmuştur.

Antik kentin, bugüne kadar hiç araştırılmadığı için, ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmemektedir. Ancak kentte ele geçen sikkelerin en erken tarihlisi M.Ö. 1. yy’ dan  daha geriye gitmemektedir. Bu da kentin Hellenistik dönemde kurulmuş olduğunu göstermektedir.

Antik dönemde Karia Bölgesi sınırlarında yer alan Herakleia Salbace, Roma Dönemi öncesi yönetim birliği olarak Alabanda Conventus’ una dahil edilmiştir. Roma dönemin de ise Aphrodisias yönetim birliğine dahil olmuştur.

Bizans döneminde M.S. 5.yy’ da tüm bölge kentlerinde olduğu gibi antik kentin etrafı sur duvarıyla çevrilmiştir. Bizans döneminden sonra 12.yy’ dan itibaren bölge Türklerin eline geçmiştir.

Roma dönemine ait sikkeler üzerinde Glykon İmparator Neron  (M.S.54-68) zamanında Herakleia rahibi, Stephanephoros, Gymnasiarch, Boule, Priteneion ve Statilios Attalos olarak zikredilmiştir. Hatta bu sıfatlar M.S.2.yy’ da Antoninler Dönemi sikkeleri üzerinde dahi görülmektedir.

Herakleia sikkeleri üzerinde; sakallı Herakles, Serapis, arka yüzlerde; ayakta Herakles, tanrıça ya da Amazon çift yüzlü balta taşır şekilde, iki erkek geyik arasında ya da bir tapınak içinde Efes Artemisi, önünde yılan ile tahtında oturan Asklepios, Hygeia, İsis, Hermes, Athena, Dionysos, Aphrodite betimlenmiştir.

Antik dönem de Denizli çevresinde yer alan; Hierapolis, Laodikeia, Attouda, Karura, Herakleia Sallbace ve Eumeneia kentlerinde tıp bir bilim dalı olarak kabul edilmiştir.

Yazıtlardan ve antik kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre; Herakleia Salbace (Tavas,Vakıf Köyü)’de tıp bilimi çok ileriye gitmiştir. Özellikle aynı aileden olan doktorlar, Roma İmparatorları Trajanus (M.S.98-117), Marcus Aurelius (M.S.161-180) ve Lucus Verus (M.S.161-169)’un  baş hekimliklerini yapmıştır.

Yazıtlardan elde ettiğimiz bilgilere göre  İmparator  Trajanus’un doktoru ve danışmanı Titus Statilius kriton’dur. Yine kentte ele geçen bir yazıtta M.S.50 yıllarında Archelaos’un  önemli bir tıp doktoru olduğunu göstermektedir. Yine eldeki belgelere göre, Roma İmparatoru Antoninus Pius (M.S.138-161) ve Marcus Aurelius’un  (M.S. 161-180) doktoru Damokrates’tir.

Şüphesiz Roma İmparatorları Marcus Aurelius (M.S. 161-180) ve Lucus Verus (M.S.161-169) dönemlerin de şef doktor Statilius Attalos’tur. Yazıtlarda adı geçen diğer önemli doktor ise Diogenianost’tur.

Herakleia Salbace antik kenti  güç tanrısı Herakles adına kurulmuş olmasına rağmen, kentin baş tanrısı Asklepios ve karısı Hygeia’dır. Bu da antik kentin tıp alanında ne kadar ileriye gittiğini ve antik dönemde burada yetişen doktorların tüm dünyada ün saldıklarını göstermektedir.

Ayrıca Herakleia antik kentinde kabartmalar ve heykeller üzerinde sağlık tanrısı Asklepios ve karısı Hygeia sıkça betimlenmiştir. Bunlarla ilgili olarak antik kentte bir tıp okulu vardı ve burada antik dünyanın en meşhur hekimleri yetiştiriliyordu. Bunlarla ilgili bilgiler yapılacak kazılar sonucu kesinleşecektir.

Herakleia antik kenti Aphrodisias,  Apollonia Salbace ( Medet Köyü) üzerinde Kibyra (Gölhisar) ‘ya  ulaşan ana yol güzergahında yer almıştır. Bu yol daha sonra güneye Attaleia (Antalya)’ya kadar ulaşmaktadır. Bu nedenle kent geçiş noktası üzerinde olması yönüyle çok önemli stratejik bir konuma sahiptir.

Günümüzde antik kent üzerinde  Vakıf Köyünün olması sebebiyle fazlaca bir kalıntı göze çarpmaz. Buna rağmen kentin sur duvarlarını, stadyumunu ve tanımlanamayan bazı yapılarını görmek mümkündür.

Yer yer köy içinde yapılan tarımsal çalışmalar sırasında bazı temel kalıntıları, heykel, kabartma, yazıt zahire küpleri gibi eserlere rastlanmaktadır. Köy içinde sağa sola dağılmış halde bir çok mimari bloklara, başlık ve sütun parçalarına da rastlanmaktadır.

Herakleia antik kentin de ele geçen sağlık tanrıçası hygeia heykeli, Zeus Ktesios Patrios ( Çobanların koruyucu babası kabartması, heykel torsoları gibi mermer eserler Hierapolis Arkeoloji Müzesin de  sergilenmektedir.

Ayrıca antik kentin önemli bir şahsiyetine ait Ören Sırtında yer alan anıtsal Hieron mezarda Denizli Müze Müdürlüğü kazılar yapmış olup, bu anıta ait kabartmalar bugün yerinde koruma altına alınmıştır. Bu anıta ait bazı mimari parçalar daha önce çevredeki mezarlıklara taşınarak burada mezar taşı olarak kullanılmıştır.

Herakleia antik kenti ve Herakleia Hieron’ unda yapılacak, bilimsel ve sürekli olacak kazı ve restorasyon çalışmaları, bölgeye büyük hareketlilik ve kazanç sağlayacaktır.

Çünkü antik kent ve mezar anıtı Aphrodisias turistik yol güzergahı üzerinde bulunmaktadır. Burada yer alan arkeolojik eserlerin açığa çıkarılması sonucu, bölgeye gelecek olan turistler, el sanatları ve tekstil ürünlerini alacak böylece hem bölgenin arkeolojik zenginlikleri tanıtılacak, hem de ticari hareketlilik ve canlılık sağlanacaktır.

Stadyum 

Antik kenti çevreleyen sur ile bugünkü Vakıf köyünün arasındadır. Doğu-batı yönünde olan stadyuma ait yamaçlarda bazı basamaklar görülmektedir. Batı kısmındaki basamaklar ise tamamen tahrip olmuştur.

Herakleia Hieronu

Herakleia Salbace antik kentinin yaklaşık 4 km. doğusunda, bugünkü Tavas-Kızılcabölük kasabasının 1 km. kuzeydoğusunda, Ören Sırtı ve Kocapınar mevkii diye adlandırılan yerdedir.

Salbacos (Babadağ) dağının sırtında yer alan Hieron dikdörtgen şeklindedir. Dört tarafını plakalardan oluşan kabartmalar çevirir. Kabartmalarda Armetis, Apollon, Pan, Dionysos ve Herakles ile ilgili mitolojik sahneler işlenmiştir. Milattan sonra 1.yy Roma dönemine aittir. Üçgen alınlıklarda 12 burcu temsil eden simgeler yer almaktadır.

Aphrodisias lı ustalar tarafından yapılmıştır. Yörenin ileri gelen bir yöneticisine ait bir anıt mezardır. Burada mezar sahibi kendini tanrılarla birlikte göstererek tanrılara yakınlığını anlatmaya çalışmıştır. Hieron’un yer aldığı Höyüğün eteklerinde neolitik döneme ait el aletleri bugün Pamukkale Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Paylaşın

Tabea Antik Kenti Ve Colossae Antik Kenti

Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Denizli, yıl boyunca yerli ve yabancı birçok turistin uğrak noktalarından biridir. Denizli’nin tarihi yapıları da turistler içinde gezilip görülmesi gereken yerler arasındadır.

Bu yerler arasında Tabea Antik Kenti ve Colossae Antik Kenti’de yer almaktadır.

Tabea Antik Kenti

Denizli-Muğla karayolunun 78.km’sinde bulunan Tabae, doğal bir kale görünümündedir. Şimdiki Kale İlçesinin 1 km kadar güney batısında yer alır. 30 yıl öncesine kadar eski kale üzerinde iskan sürmekteydi.

Tabae, Büyük İskender’den sonra Anadolu’da kurulan kent devletlerindendir. Tabae, Hellenistik dönemden günümüze kadar kesintisiz bir yerleşime sahne olmuştur. Antik dönemde kendi adına sikke bastırmıştır. Sikkeler önceleri gümüş daha sonra bronz olarak basılmıştır.

Akropoldeki belli başlı yapılar şunlardır:

Kayaya Oyulmuş Nişli Bina

Akropolün kuzey doğusundadır.Bina kuzey güney doğrultusunda yapılmış olup,Plan bakımından dikdörtgen şeklindedir. Duvarın doğu kanadının iç kısmında kayaya oyularak yapılan dört niş bulunmaktadır.

Duvarın batı tarafında nişlere rastlanmaz. Binanın çevresinde ve içinde arşitrav parçası, sunak ve sütun bulunmaktadır. Yapı tarzına bakılarak tarihlendirme yaparsak Roma dönemine vermemiz gerekir. Ama bina Selçuklu ve Osmanlı döneminde de kullanılmıştır.

Kayalara Oyulmuş Tek Odalı Evler

Doğal kayalar oyularak tek odalar halinde yapılmıştır. Ev olarak kullanılmış olmalılardır. Evlerde bulunan kapı nişleri ve sıvanalardan kapılarının ahşaptan olduğu anlaşılmaktadır. Odaların iç kısımlarında da nişler yeralmaktadır. Bu evler genellikle kayalık platonun uçurum ve sarp kısmında yer alır.

Cevher Paşa Cami

Denizli-Muğla karayolu güzergahındaki Tabae Ören Yeri içinde bulunan Cevher Paşa Camii dikdörtgen planlı, kuzey tarafında son cemaat yeri, kuzeybatı köşesinde minaresi yer almaktadır.

Tabea Köprüsü

Kale Ovası ile Antik Tabae Kenti (Eski Kale) arasındaki ulaşımı sağlayan tek köprüdür. Tarihi; Roma Dönemine kadar dayanan köprü 1958 ile 1960 yılları arasında yenileme çalışması yapılmıştır.

Tabea Tek Minare

Tek başına bir minare, yıkılmış bir cami alanı, çevre duvar kalıntıları, giriş kapı mermer eşiği ile ilk ve son cemaat yerleri belli olan kalıntılardan oluşur.

Colossae Antik Kenti

Denizli ilinin 25 km. doğusunda, Honaz ilçesinin 2 km kuzeyinde yer almaktadır. Denizli-Ankara karayolunun 16. km.sinde bulunan Organize Sanayi Bölgesi’nden, Honaz’a giden karayolu Colossae kentinin içinden geçmektedir.

Antik kent, Honaz (Cadmos) dağının kuzeyinde, Aksu çayının kenarına kurulmuştur. Antik çağdan beri kullanılan güney şark yolu üzerindedir. Büyük Frigya içinde bulunan en önemli merkezlerdendir. Ksenephon’a göre Frigya’nın 6 büyük kentinden biridir.

Pers egemenliğinde de en parlak çağlarını yaşamıştır. MÖ. III. yüzyıldan itibaren Hierapolis ve Laodikeia’nın kurulması ile önemini yitirmiştir. MS. I. YY.’ da Neron döneminde meydana gelen depremle harap olmuştur.

MS. 692-787 yıllarında şimdiki Honaz ilçe merkezinin bulunduğu yerde Chonae adıyla kurulan kent deprem nedeniyle tamamen terk edilmiştir. Chonae kentinde, St. Micheal kilisesinin bulunduğunu eski kaynaklardan öğrenmekteyiz.

Osmanlı dönemine ait bir kale kalıntısı mevcuttur. Colossae antik kentinin kalıntılarına, Akropol olan, höyük tepesi ile çevresindeki arazilerde rastlanmaktadır. Höyüğün kuzeyindeki bölgede kayaya oyulmuş oda ve ev tipi mezarlar bulunmaktadır.

Paylaşın

Panik Bozukluk Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Panik Bozukluk; çoğu zaman “kriz” adını verilen temel özelliği, aniden ortaya çıkan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir.

Panik Bozukluğu, birdenbire başlar, giderek şiddetlenir ve 10 dakika içinde şiddeti en yoğun düzeye çıkar; çoğu zaman 10-30 dakika (seyrek olarak da 1 saate kadar) devam ettikten sonra kendiliğinden geçer.

Panik bozukluğun belirtileri nelerdir?

Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma,
Çarpıntı, kalbin kuvvetli  ya da hızlı vurması
Terleme,
Nefes darlığı ya da boğulur gibi olma,
Soluğun kesilmesi
Baş dönmesi, sersemlik,  düşecek ya da        bayılacak gibi olma
Uyuşma ya da karıncalanma
Üşüme, ürperme ya da ateş basması ,
Bulantı ya da karın ağrısı
Titreme ya da sarsılma
Kendini ya da çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetme
Kontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusu
Ölüm korkusu

Panik bozukluğun nedenleri nelerdir?

Panik bozukluk pek çok hastalıkla birlikte ortaya çıkmaktadır. Depresyon, kaygı bozukluğu, fobiler, manik depresif bozukluk, şizofreni, hipokodriasis (Hastalık Hastalığı), sigara ve alkol kullanımı, stres bozukluğu ve daha pek çok psikolojik hastalık sonucunda panik bozukluk ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında gizli şeker atakları, kansızlık ve vitaminsizlik, hipertansiyon atakları, kalp-damar hastalıkları, kullanılan ilaçlar, migren, böbrek hastalıkları da panik bozukluğa neden olmaktadır.

Panik bozukluğun risk faktörleri nelerdir?

Genetik yatkınlık
Kadın cinsiyeti
Stresli, aceleci, panik kişilik yapısına sahip olanlar
Alkol ve sigara kullananlar
Fobileri olanlar
Dürtülerini sürekli bastıran, hayır diyemeyen ve sürekli kendinden taviz veren kişiler
Aşırı hırslı, başarısızlığa tahammülü olmayanlar
Geçmişinde depresyon veya anksiyete bozukluklarından birini geçirenler

Panik bozukluğun komplikasyonları nelerdir?

Panik bozukluk tedavi edilmediğinde kişinin yaşam kalitesini oldukça fazla etkilemekte ve sürekli bir panik atak geçireceği korkusuyla yaşamasına neden olmaktadır. Bunun yanında;

Araba kullanmama, evden çıkmama gibi fobiler
Sosyal ortamlara girememe, iletişim kuramama, içe kapanma
Depresyon
İntihar gibi komplikasyonlara neden olmaktadır.

Panik bozukluk için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Panik bozukluğunda kişiye ve yakın çevresine büyük pay düşmektedir. Kişinin öncelikle tedavi olmayı ve içinde bulunduğu durumdan kurtulmayı istemesi gerekmektedir. Bu kişilerin kendi istekleriyle muayene olmayı kabul etmesi tedavide büyük önem taşımaktadır. Bu yüzden hastalar zorla doktora götürülmemelidir.

Panik bozukluğun tetkik yöntemleri nelerdir?

Panik bozukluğunda teşhis mutlaka bir psikiyatr tarafından konulmalıdır. Psikiyatri doktorunun tanı koymak için ilk baktığı kıstaslar arasında kişinin hayatında bir defa da olsa panik nöbeti geçirmiş olması gerekmektedir. Bunun yanında kişinin panik geçirme korkusuna karşı kaygıları, korkuları tanıyı etkilemektedir. Kendi kendine fobi geliştirme gibi durumlara bakılmaktadır. Hastalığın kalp hastalıkları ya da başka hastalıklarda görülebilecek panik ataklarla karıştırılmaması için mutlaka psikiyatri doktoru tarafından incelenmelidir.

Panik bozukluğun tedavi yöntemleri nelerdir?

İyi ve etkili bir tedavi uygulandığında panik atak kolay tedavi edilen bir hastalıktır. Uygulanan ilaç tedavisiyle birlikte psikolojik tedavi de büyük önem taşımaktadır. Her iki tedavi yönteminin uygulanması ve tedavinin iyi takip edilmesi gerekmektedir. Bunun yanında kişinin korkularıyla mücadeleci bir tavır takınması ve korkularının üzerine gitmesi gerekmektedir. Korkularından kaçmamalı onlarla savaşmalıdır.

Panik bozukluk hastaları için yaşam stili önerileri

Panik bozukluğu olan hastalar doktorun uyguladığı tedavinin yanında sigara, alkol, kafein gibi alışkanlıklarını bırakmaları tedaviyi olumlu yönde etkileyecektir. Bunun yanında korkularının üzerine gitmek için küçük denemeler yapabilirler.

Örneğin; vapura binmekten korkanlar cesaretini toplayıp vapura binmeli, karanlıkta uyumayı denemeli, kalabalık ortamlarda vakit geçirmelidir. Örnekler bunun gibi çoğaltılabilir. İlaç tedavisiyle panik atak nöbetleri kesilebilir ancak tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez. Bu yüzden hastaların uzun bir tedaviye kendilerini hazırlamaları gerekmektedir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Osteoporoz Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Halk arasında ‘’Kemik Erimesi’’ olarak bilinen Osteoporoz, düşük kemik yoğunluğu ve kemik yapısında bozulmayla karakterize ve kemiğin kırılmaya eğiliminin artıran sistemik bir hastalık olarak tanımlanmaktadır.

Genellikle 45 yaştan sonra başlar ve yaşla birlikte görülme sıklığı artar. 50–60 yaş arası bayanlara yüzde 40–55, 60–70 yaş arasında yüzde 75, 70 yaş üzerinde ise yüzde 85–90 olarak bildirilmektedir.

Osteoporozu toplum sağlığı sorunu haline getiren yönü kırıkla olan bağlantısıdır. Beyaz ırkta 50 yaşında kadınların yüzde 40, erkeklerin yüzde 13’ünün kalan yaşamlarında kırık geçireceği öngörülmektedir. Osteoporotik kırıklar genellikle omurga, kalça ve el bileği şeklindedir.

Osteoporoz belirtileri nedir?

Osteoporozun en önemli belirtisi kırıklardır. Halk arasında osteoporozun ağrılara sebep olduğuyla ilgili birtakım yanlış görüşler yer almaktadır. Kırık olmadığı sürece osteoprozda kemik ağrıları nadir olarak görülmektedir. Bunun yanında omurga üzerinde meydana gelen kırıklar sonucu boy kısalır, duruş bozukluğu meydana gelir, kamburlaşma başlar. Kamburlaşmayla beraber kemikler karın boşluğuna ve göğüse baskı yapar. Vücut şekli değişen bireyler psikolojik sorunlar da yaşamaya başlar ve toplumdan uzaklaşma eğilimi gösterir.

Osteoporoz nedenleri nedir?

Osteoporoza neden olan faktörlerin başında hormonal denge ve genetik özellikler gelmektedir. Özellikle menopoza giren kadınlarda östrojen hormonunun azalmasıyla kemik erimesi görülmektedir. Menopozdan dolayı osteoporoz kadınlarda erkeklere göre daha fazla görülmektedir. Ailede osteoporoz hikayesi olan yakınlar varsa hastalığın görülme riski artmaktadır. Bunun yanında sağlıksız beslenme, egzersiz ve fiziksel aktivitelerden uzak bir hayat, aşırı sigara ve alkol kullanımı da osteoporoza neden olmaktadır.

Osteoporoz risk faktörleri nedir?

Osteoporozda yaş, ırk ve genetik yapı bakımından risk faktörleri yer almaktadır. 50 yaş ve üzeri bireyler osteoporoz bakımından risk faktörü oluşturmaktadır. Ailede osteoporoz hikayesi olanlarda osteoporoz görülme olasılığı vardır. Bunun yanında cinsiyet de risk faktörü oluşturmaktadır. Menopozdan dolayı kadınlarda osteoporoz görülme sıklığı daha fazladır. Sağlıksız beslenme, sigara ve alkol gibi kötü alışkanlıklar hastalıkta risk faktörü oluşturan diğer etmenler arasında gelmektedir.

Osteoporoz komplikasyonları nedir?

Osteoporozda en büyük komplikasyon kemik kırıklarıdır. Özellikle bilek ve omurgalarda oluşan kırıklardır. Kırıklarla oluşan ağrılar, duruş bozuklukları, vücut şeklinin bozulması, kamburlaşma diğer komplikasyonlar arasında gelmektedir.

Osteoporoz için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Doktor randevusu öncesi hastanın şikayetlerini doğru bildirmesi gerekmektedir. Kemik kırıklarında hastalar hastaneye doğru pozisyonda getirilmelidir. Kullanılan ilaçlar, yapılan fiziksel aktiviteler doğru şekilde doktora aktarılmalıdır.

Osteoporozun tetkik yöntemleri nelerdir?

Erken dönemde belirti vermeyen osteoporozda; yapılan kemik mineral yoğunluğu ölçümü, sırt ve bel filmleri tanı koymamada oldukça etkili olmaktadır. Bunun yanında osteoropoza neden olan diğer etmenleri araştırmak için kan ve idrar tahlili de yapılmaktadır. Tanı konulduktan sonra kemik kaybına göre osteoporoz evrelendirilir.

Osteoporozda özellikle menopoza giren kadınların erken teşhis için 4-5 yıl arayla kemik ölçümü yaptırmaları faydalı olacaktır.

Osteoporoz tedavi yöntemleri nelerdir?

Osteoporoz tedavisi olan bir hastalıktır. Teşhis konulduğunda birtakım önlemlerle kemik erimesi yavaşlatılmaktadır. İlaç tedavisinin yanında beslenme tedavisi de uygulanmaktadır. Beslenme tedavisinde kemikleri güçlendirmeye yönelik gıdalar önerilmektedir. D vitamini ve kalsiyum takviyesinin yanında yapılan egzersizler ve fiziksel aktiviteler tedaviyi olumlu etkilemektedir.

Osteoporoz hastaları için yaşam stili önerileri

Osteoropoz hastalarının ilaç tedavisiyle birlikte öncelikle beslenme alışkanlıklarını değiştirilmeleri ve sağlıklı beslenme stillerine yönelmeleri gerekmektedir. Öğün planlarında bol bol yeşil yapraklı sebzelere, baklagillere, deniz ürünlerine yer vermeleri gerekmektedir. Bunun yanında bol bol D vitamini almaları bunun için günün uygun saatlerinde gün ışığından faydalanmaları gerekmektedir. Kemiklerini güçlendirmeleri için kalsiyum takviyesinin yanında egzersiz ve fiziksel aktiviteleri hayatlarından eksik etmemeleri gerekir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Turistlerin Uğrak Noktası “Tripolis Antik Kenti”

Tarihi M.Ö. 4000 yılına kadar uzanan Denizli, yıl boyunca yerli ve yabancı birçok turistin uğrak noktalarından biridir. Denizli’nin tarihi yapıları da turistler içinde gezilip görülmesi gereken yerler arasındadır. Bu yerlerden biride Tripolis Antik Kenti’dir.

Tripolis Antik Kenti; Denizli merkezine 40 km. uzaklıktaki Buldan İlçesi, Yenicekent Kasabası ile Menderes Nehri arasındaki yamaç üzerinde kurulmuştur.

Tripolis , batıya ve kuzeye açılan vadilerle Ege’ye güneydoğusundaki Çürüksu Ovası ve  vadileri ile İç Anadolu ve Akdeniz’e ulaşımı bulunan antik kentlerden birisidir. Kentin güneyinde Çürüksu Vadisi’nde kurulmuş olan çağdaşı Laodikeia’ya 30 km. , Hierapolis’e ise 20 km. uzaklıktadır.

Tripolis’in ilk kuruluşu hakkında kesin bilgilere sahip olunamamıştır. Ancak, kaynaklarda Tripolis’in ilk adının Apollonia olduğu daha sonra Geç Helenistik Dönem de Tripolis olarak adlandırıldığı ve ilk kuruluşunun Lidya Devleti zamanında olduğuna ilişkin belgelere rastlanılmaktadır.

Tripolis Lidya Şehirleri arasında yer almasına karşın Frigya ve Karya bölgelerine ulaşımı sağlayan önemli sınır, ticaret ve tarım merkezlerinden biri görünümündedir. Menderes Nehri ile Çürüksu Çayı’nın bereketlendirdiği, Çürüksu Ovası’nın büyük bir bölümüne hakim kentlerden biri olup, kuruluş biçimiyle ve şehircilik anlayışı ile yörenin en zengin kentleri arasında yer almaktadır.

Tripolis’in ilk kuruluşunun Lidyalılar zamanında olmasına karşın, yüzeydeki kalıntılar uslup olarak Roma ve Bizans Dönemi mimari özelliklerini ve yapı örneklerini göstermektedir.

Tripolis Antik Kenti İ.Ö. II.yy sonları  ile İ.S. I.yy. ortalarında ve IV. Yy. ortalarında birçok deprem ve savaşlara sahne olduğundan çok tahrip olmuştur. Kent en görkemli dönemini Roma devrinde yaşamıştır. Kentin Ana Cadde’sinde 1993 yılında Müze Müdürlüğü’nce kazı yapılmış olup, burada kazı çalışmalarına 2007 yılında tekrar  başlamıştır.

Tripolis’in Başlıca Yapıları:

Tripolis Tiyatrosu: Antik kentin mevcut yerleşiminin merkezi bir bölgesine inşa edilmiştir. Grek tiyatrosu tipinde araziye uygun inşa edilmiş, Roma mimari tarzında yapılmıştır. Tiyatro üç bölümden oluşmaktadır.

Cavea:  Yarım daire şeklinde olup, üç diazoma ile bölünmüştür. Oturma kademeleri tamamen orkestra bölümüne doğru tahrip olmuştur. Tonoz çıkışları caveanın üst kısımlarında ve yanlarda yer almaktadır. Oturma kademeleri büyük mermer taşlardan yapılmıştır. Yaklaşık 8.000 kişi alabilecek kapasitededir.

Orkestra:  Cavea’nın oturma kademeleri ve malzemeleri ile tamamen toprak altındadır.

Scene (Sahne ve Sahne Binası):  Sahne binasının üst yapısı iç ve dış kısımlara doğru yıkılmış harap durumdadır. Sahne binasına ait sağ ve sol istinat duvarlarının az bir kısmı yüzeyde  görülmektedir.

Tripolis Hamamı:  Tripolis Tiyatrosu’nun 200 m. batısında bir düzlük üzerinde    bulunmaktadır. Geç dönemde kenti çeviren sur duvarının dışında kalmıştır. Yapıya ait yüzeydeki kalıntılardan beş bölümü tespit etmek mümkündür. Her bölüm kendi arasında tonozlarla ve büyük nişlerle geçildiğine dair kemer izleri bulunmaktadır. Alt yapısı ve duvarlarının kesme traverten blok taşlardan, kemer ve tonozlarında ise aynı malzemeyle tamamlandığı anlaşılmaktadır. Hamam, tipik Roma Hamamı geleneğinin bir örneğidir.

Şehir Binası: Hamamın yaklaşık 200m. güneyinde yer almaktadır. Üst yapısı tamamen yıkılmıştır. 40X65 m. ölçülerinde büyük bir yapıdır. Temel duvarları çok geniştir. Yapının batı duvarına bitişik sur duvarı devam etmektedir. Yapı Roma Mimari karakteri göstermektedir.

Apsisli Yapı: Şehir Binası ile Tiyatro arasındadır. Dikdörtgen planlı yapının kuzey duvarının iç kısmı apsisli olduğundan bu ad verilmiştir. Yapının üst bölümü tamamen yıkılmış harap durumdadır.

Kale ve Surlar: Tripolis Geç Roma ve Bizans Dönemi’nde sur  ile çevrilmiştir. Eğimli arazide kurulan kentin surları yer yer burçlarla, gözetleme kuleleri ve kalın duvarlarla desteklenmiştir. Tiyatroya bitişik devam eden sur, kentin kuzeyindeki en yüksek tepede kule ile birleşir. Kule hem savunmaya hem de gelecek düşman tehlikesini gözetlemeye yöneliktir.

Su Yolları: Tripolis Antik Kenti her ne kadar Menderes Nehri kenarında kurulmuş olsa bile, kentin ihtiyacını karşılayacak olan gerekli suyu, kente 25 km. uzaklıkta bulunan şimdiki Güney İlçesi yakınındaki kaynaktan temin etmişlerdir. Kaynak ile Tripolis arası dağlık ve engebeli arazi olduğundan bu güzergahta  su yortusunu, tünel, künk ve kemer izlerinin kalıntıları bulunmaktadır.

Nekropol: Antik Tripolis Kenti’nin doğu ve güney yamaçları Nekropol Alanı olarak kullanılmıştır. Dik ve meyilli tepelerin sarp kayalık bölgelerinde, kayaya oyulmuş kaya mezarları bulunmaktadır. Ayrıca alt kısmı podyumlu, üst kısmı lahit şeklinde mezarlar yer almaktadır.

Paylaşın

Hierapolis Antik Kenti: Holy City

Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Denizli, tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile gezilip görülmesi gereken yerler arasındadır. Denizli’de gezilecek mekanlar listesi hazırlarken çok sayıda tarihi yer ekleyebilirsiniz listenize. Bu mekanlardan biride Hierapolis Antik Kenti’dir.

Denizli ilinin 18 km. kuzeyinde yer alan Hierapolis antik kentinin Arkeoloji literatüründe “Holy City” yani Kutsal Kent olarak adlandırılması, kentte bilinen bir çok tapınak ve diğer dinsel yapının varlığından kaynaklanmaktadır.

Kentin hangi eski coğrafi bölgede yer aldığı tartışılır. Hierapolis coğrafi konumu ile kendisini çevreleyen çeşitli tarihi bölgeler arasında yer almaktadır. Antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios verdikleri bilgilerde, Karia bölgesine sınır olan Laodikeia ve Tripolis kentlerine yakınlığı ile Hierapolisin bir Frigya kenti olduğunu ileri sürerler.

Antik kaynaklarda, kentin Hellenistik dönem öncesi adı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Hierapolis olarak adlandırılmadan önce kentte bir yaşamın var olduğunu Ana Tanrıça kültünden dolayı biliyoruz.

Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Bergama Krallarından II. Eumenes tarafından MÖ. II. YY. başlarında kurulduğu ve Bergamanın efsanevi kurucusu Telephosun karısı Amazonlar kraliçesi Hieradan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir.

Hierapolis, Roma İmparatoru Neron dönemindeki (MS. 60) büyük depreme kadar, Hellenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu sürdürmüştür. Deprem kuşağı üzerinde bulunan kent, Neron dönemi depreminden büyük zarar görmüş ve tamamen yenilenmiştir. Üst üste yaşadığı bu depremlerden sonra kent, tüm Hellenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma kenti görünümünü almıştır.

Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuştur. Bu önem, MS. IV. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması (metropolis), MS. 80 yıllarında, Hz. İsa’nın havarilerinden olan, Aziz Philipin burada öldürülmesinden kaynaklanmaktadır. Hierapolis, XII. yüzyıl sonlarına doğru Türklerin eline geçmiştir.

Frontinus Caddesi 

Mimari özelliklerinden dolayı, kapı ile birlikte yapıldığı düşünülen l4 metre genişliğindeki bu cadde (plateia), kentin ana caddesini oluşturuyordu (İ.S. I y.y.). Caddenin ortasından üstü monolit kapak taşları ile örtülü kanalizasyon sistemi geçmektedir. Caddenin her iki kenarında toplam uzunluğu 170 m olan dükkan, depo ve evler bulunmaktadır.

Geç dönemde (V- VI. yüzyıl) inşa edilmiş, caddeyi işgal eden bir dizi mekan yer alır, cadde düzeni bozularak caddenin genişliği 8 metreye indirilir. Caddenin yüzeyi (platea) tamamen kaynak sularından dolayı kalker tabakası ile kaplı idi (2 m yükseklikte). Antik yolu kalker tabakasından açmak için kompresörle açma çalışması yapılmıştır.

Agora

İ.S. 60 yılında meydana gelen depremden sonra Frontinus Caddesi, ile doğudaki tepenin yamaçları arasında geniş bir alanda değişim sonucu Hierapolis Ticaret Agorası olarak düzenlenir. Bu alan, depremden önce, yerleşim dışında, nekropolis ve atölye olarak kullanılıyordu, yuvarlak planlı pişirme odaları olan keramik fırınlarını ve İ.Ö. II.- İ.S. I. y.yıla tarihlenen kabartmalı megara kaseleri bulunmuştur.

İ.S. II. yüzyılda bu geniş alana, 170 metre genişliğinde 280 metre uzunluğundaki, Küçük Asya’nın en geniş agoralarından biri inşa edilir.1979 yılından itibaren sistemli araştırmalar yapılmaya başlanır, yapılan kazılar sonucunda anıtsal alanın planı tanımlanır, bazı onarım çalışmaları ve bulunan mermer blokların düzenlenmesi yapılır.

Kuzey Bizans Kapısı

Hierapolis kentinde yapılan sur sistemine dahil olan Kuzey kapı İ. S. IV. yüzyıl sonuna tarihlenmekte; Kuzey Kapı, Güney Kapı’ya simetrik olarak Bizans Dönemi’nde kentin anıtsal girişini oluşturur.Devşirme malzeme ile inşa edilen kapı, kare planlı iki kule ile desteklenmiştir.

Kapıda taşıyıcı arkhitravın üzerinde yer alan zarif kemer, haç motifi ile bezelidir.Diğer Hristiyan sembolleri arkhitravın ön cephesini süslemekteydi. Girişin iki yanında, antik şehri kötü etkilerden korumak üzere, apotropeik olarak duran arslan, panter, gorgo başı ile bezeli, muhtemelen daha eski bir yapıda kullanılmış olan, dört adet konsol günümüze ulaşmıştır.

Güney Bizans Kapısı

İ.S. IV. yy ‘ da inşa edilmiştir.traverten bloklar ve içinde mermerinde bulunduğu devşirme malzeme ile yapılmıştır. Kuzeyde ki kapı da olduğu gibi 2 adet dörtgen planlı kuleye yaslanmış ve monolit arşitrav üzerinde yer alan hafifletme kemeri ile şekillenmiştir. Kapının bulunduğu mekan diğer kapıya göre daha alçaktır.

Gymnasium

Sütun dizisi, ve üzerinde yapının gymnasium olduğuna işaret eden yazıtlı bir arşitrav parçası dikkat çeker. Büyük bir avlu ve onu çevreleyen dar düzeninde bir portik söz konusu olmalıdır.Mimari özellikleri yapının İS I. yüzyılda Hierapolis kenti yapı faaliyetleri sırasında inşa edildiğini göstermektedir. Bu dönem depremden sonra Apollan Tapınağı ve Frontinus Caddesi’nin yapıldığı dönemdir.

Tritonlu Çeşme Binası

Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Tapınağı’nın yakınlarındaki çeşme binasıyla beraber şehirdeki iki büyük anıtsal binadan biridir. Yapı, caddeye açılan 70 metre uzunluğunda bir havuzdan ve içlerine heykel konulmak için nişlerin kazıldığı iki kıvrımdan oluşmuştu. 1993 yılında başlayan yapının sistematik kazıları; büyük havuzun içine düşmüş ve kalın bir kalker tabakası tarafından kaplanmış yapının mimari ve figürlü dekorasyon elemanlarının yeniden elde edilmesine olanak vermiştir.

Özellikle önemli olanlar; Amazzonamachia sahnesinin olduğu bloklar ve kaynak ve nehirlerin kişileştirildiği kabartmalardır. Mimari elemanların stilistik karakterleri ve bir arşitrav üzerine yazılmış İmparator Alexander Severus’a ithaf, kompleksin İ.S. III.yy.ın ilk yarısına tarihlenmesini yaparlar.

İon Sütün Başlıklı Ev

Ev Tiyatro’ya giden ikincil uzun bir yol üzerinde bulunmaktadır. Orjinal yapı İ.S. II. yüzyılı bildirmektedir. Ev, Domus kentin aristokrat ailelerinden birine ait olmalıydı merkezi bir peristyle açılan mekanlar, her kenarında üç sütun ile çevrilidir.Mermerden ince ion başlıklı sütunlar eve adını vermektedir.

Ev İ.S.IV. yüzyılda ciddi değişikliğe uğrar oturum alanının doğusuna yeni bir opus sectile döşemeli ziyaret odası eklenir. Özel olarak önemli olan Bizans öncesi döneme tarihlenen duvar üzerine yazılmış yazıttır. İlahi olduğu anlaşılan bu yazıt yapma İncil in bir parçasıdır. Bu evler çok ciddi bir şekilde İ.S.VII. yüzyılın I. yarısında meydana gelen deprem sonucu yıkılmıştır.

Latrina 

Deprem de yıkılmış olan bu yapı yıkıntı halinde tüm parçaları ile günümüze ulaşmıştır. Uzun ve dar olan yapı giriş kısmı dar yan taraftan iki kapı ile yapılmaktaydı. Yapı, traverten bloklardan yapılmış, ağır çatıyı taşıyan monolit dor düzenindeki sütun dizisi ile, ikiye bölünmüştür.Uzun mekanın tabanında lağım sularını caddedeki kanalizasyona taşıyan kanal bulunmaktadır.

İç duvar boyunca oturmak için yapılmış, üzerinde delikler bulunan bir seki yer alır, pis suları taşıyan kanalın önüne sıhhi ihtiyaçlar için bir temiz su kanalı yapılmıştır. Taban kullanım ve aşınma izleri taşıyan traverten levhalarla düzenlenmiştir. Yapı İ.S. I. yüzyılda inşa edilmiştir. Yapının yıkılma tarihi ve neden olan depremin tarihlenmesi için, yarım sütunlar üzerine kırmızı boya ile İmparator Justinianus adına yazılmış yazılar büyük önem taşır.

Apollon Kutsal Alanı

Anıtsal yapı Hierapolis’in en önemli tanrısına adanmıştır. Teraslar üzerinde ki kutsal alan, mermer merdiven ile birbirine bağlanmaktadır. Alttaki teras geniş bir alan üzeride dor düzenindeki mermerden sütunlarla çevrilidir. Podium da işaret edilen iç kısımdaki yapı önceden Tapınak şeklinde tanımlanmıştı daha sonra kehanet merkezi olarak tanımlandı.

Yapı Plutonium’u kapsayacak şekilde orta kısımda yer altından giriş ile zehirli gaz yayılmakta bu antik kaynaklarda da geçmektedir. Büyük Apollon tapınağı ion düzeninde olup önceden merkez kutsal alan olarak tanımlanmıştı yapının temelleri görülebilmektedir. Son araştırmlar ışığında üçüncü bir yapı Kuzey de tanımlanmıştır Anıtsal kutsal yapı İ.S. I.yüzyıla tarihlenmekte beraber İ.S.III. yüzyılda önemli değişiklikler geçirmiştir.

Su Kanalları ve Nympheumlar

Çevredeki tepelere inşa edilmiş kanallardan oluşan iki aquadükt kente içme suyunu sağlamaktadır. Bunlardan biri kuzeyde Pamukkale ve Karahayıt arasında, diğeri doğuda Güzelpınar yönündedir. Bugün halen üstlerini kapatan taş plakalar görülebilmektedir. Bu kanallar kentin doğusundaki tepenin üstünde inşa edilmiş bir filtre odasında birleşmektedir. Buradan çıkan su pişmiş toprak künkler ile kent sokaklarına, oradan da daha küçük çaplı künklerle evlere ulaşmaktadır.

Ploutonion Kutsal Alanı

Ploutonion Kutsal Alanı’ nda2013 yılında gerçekleştirilen kazılar sırasında Hierapolis Antik Kenti’ nde ilk kez Arkaik Dönemtespit edilmiştir. (M.Ö. VI. yüzyıl). Kentin M.Ö. III. yüzyıl sonlarında kurulmasından önce, Ploutonion Mağarası, Lykos (Çürüksu) Nehri Vadisi’nde oturan Frigler tarafından zehirli gaz çıkartarak öldüren kutsal mağara ve iyileştiren termal sular ziyaret edilmekteydi.

Kazılarda bulunan arkaik döneme ait parçalar ve Friglere ait tipik bir Kibele kabartmasıolançift flüt çalan insan figürü, Hierapolis Antik Kenti’ nin bilinen tarihini 300 yıl geriye götürmüştür. Hierapolis Antik Kenti M.Ö. 3. yüzyılda kurulmuştur. Bulunan bu eserler, şehir yokken Frig insanlarının bu mağaraya geldiğini, kentin M.Ö. 6. yüzyılda kutsal alan olarak ziyaret edildiğini gün yüzüne çıkarmıştır.

Surlar

MS. V. yüzyılda, Roma İmparatorluğunun diğer kentlerinde de olduğu gibi, Hierapolis de MS. 396da çıkarılan bir kanuna göre kuzey, güney ve doğu yönlerinde surlarla çevrilmiştir. Büyük kısmı bugün yıkılmış halde olan surlara, 24 adet kare planlı kule yerleştirilmiştir. İki anıtsal kapı ve iki küçük kapı olmak üzere 4 girişi vardır. Kuzey ve güney anıtsal kapıları ana caddeye açılır.

Ortaçağ Selçuklu Kalesi Kalıntıları

Kale, vadiyi kontrol altında tutabilen düzlük üzerinde, stratejik konumda olan geniş bir sur sisteminden oluşmaktadır. Duvarlar yıkıntı halinde olan kentten alınan, aralarında mermer, kimisi yazıtlı bloklar bulunan, devşirme malzeme ile yapılmıştır.

Kalelerden birinde yapılan kazılarda, semerdam kemerli, nişler açılmış olan iç kısmında giriş kapısı, tabanı ve deprem ile meydana gelen geniş çatlaklar çıkartılmıştır. Bulunan malzeme, kaleyi bölgenin Bizanslılar ile Selçuklular arasında anlaşmazlık olduğu döneme, IX. Ve XIII. yy.’lar arasında tarihlemektedir. Yıkıntılar arasında bulunan bir sikke bu son dönemi işaret etmektedir.

Tiyatro

Büyük yapı dört ada üzerine inşa edilmiştir. Dik olan cavea diazoma’dan iki kısma bölünmüştür, dikey olarak 9 cuneusa Summa cavea galerisi ile 8 basamak yerleştirilmiştir Ima caveanın (alt basamaklar) orta kısmı, proedria için mermer bir exedra şeklinde düzenlenmiş, yüksek arkalıklı, arslan ayaklı oturaklar, kentin önemli kişileri içindir. Sahne binası, logeion ve geniş bir sahne arkasına sahiptir ve skene ile bağlantılıdır.

Skene fronsun üç düzeni mermer monolit sütunlar tarafından podium üzerine oturmakta ve burada Apollon ve Artemis’e adanmış, bezeli korniş bulunmaktadır. Bu görkemli yapı, İmp. Septimius Severus zamanında İ.S. III. yüzyılda, önceki evreyi (Flavius dönemi) içine alarak ve yok ederek inşa edilmiştir. Geç Roma Dönemi’ne kadar kullanılmış, bunu arkhitravının alt yüzüne, İ. S. 352 yılına tarihli ve skene fronsun onarımını yazıttan anlıyoruz.

Aziz Philippus Martyrıonu

Hierapolis eşsiz termal suları ile bir şifa kaynağı görülmesinin yanı sıra, hem Pagan dönemlerinde hem de Hristiyanlık döneminde kutsal kent sayılmıştır. Bunun nedeni de İ.S. 80 yıllarında Hierapolis’e Hristiyanlığı yaymaya gelen ve Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Philippus’un burada çarmıha gerilerek öldürülmesidir.

İ.S. 4. yüzyılda Hristiyanlık resmi din olduktan sonra Aziz Plilippus adına öldürüldüğü yerde bir şehitlik yapılmıştır. Dini ve ruhi tedavi merkezi olarak yapılan yapı sekizgen planlıdır. Ortasındaki mermer kaplı alanda da Aziz Philippus’un mezarı vardır.

Bizans dönemindeki surun dışında kalan bu merkeze geniş ve uzun merdivenlerle çıkılır. Yapıya yaklaşan son bölümdeki merdivenlerin sağında Ayazma çeşme yapısı vardır.

Yaklaşık 20 metre çapındaki sekizgen bölümün üstü kurşun kaplanmış bir kubbe ile örtülmüştür. Yapıda dua edilmesi için küçük şapeller mevcuttur.

Sekizgen bölümün tabanı mermer, koridor ve bağlı bölümlerin tabanı bitkisel motifli mozaik ile odaların tabanı traverten, halkın kaldığı dış odaların tabanı ise sıkıştırılmış topraktır. Günümüzde de birçok kilise Aziz Philippus bayramını kutlayıp ayin düzenlemektedir.

Aziz Phılıppus Köprüsü

Aziz Phılıppus kapısından hemen sonra büyük boyutlara sahip köprü yer alır. Büyük boyutlu dikdörtgen traverten bloklardan meydana gelen bu büyük yapının ( genişliği 12 m. bulmakta) yalnızca güney sırt kısmı korunagelen yapı taş ile döşenmiş şehir merkezinden gelen yolun devamında bulunmaktadır.

Köprüyü geçtikten sonra hakim tepe üzerinde yer alan Aziz Phılıppus Martyrıonuna ulaşılmaktadır. Köprünün kuzey sırtı kenarında sekizgen planlı bir başka yapı yer almaktadır (belki vaftizhane) bu yapının hemen yanından yukarı doğru çıkan basamaklar yer almaktadır. Basamaklar yüksek tepe üzerinde yer alan Aziz Phılıppus un defnedildiği alan ile son bulmaktadır.

Bu alan Bizans öncesi dönemde Küçük Asyanın en önemli Hac ziyaret alanlarındandır.İtalyan Arkeoloji Heyetinin amaçlarından birisi köprünün yeniden ayağa kaldırma çalışması oluşturmakta bu sayede kentten başlayıp  Martyrıona ulaşan ayin yolunada işlevsellik kazandırılmaktadır.

Direkli Kilise

M.S. 7.yy’a tarihlenen şehir merkezindeki direkli kilise üç nefli olup, nefler arasındaki geçitleri büyük ve küçük direkler ayırmaktadır. Ortadaki büyük nefin sonunda bir apsis yer alır. Olasılıkla yapı tonoz örütülüdür. Diakonon ve protasis (vaftiz ve ayin bölümü), kilisenin merkez sahanlığının sonundaki tek apsisin iki tarafında yer almaktadır.

Üç nefli diğer bir kilise de yine şehrin merkezinde yer almaktadır. Hierapolis’in kuzey tarafında daha küçük tek apsisli kiliseler yer alır. Bunlar daha çok geç dönem yapılarıdır. Bu da geç dönemlerde dahi, kentin kimliğini devam ettirdiğinin göstergesidir.

M.S. 5-7. yy’larda Hierapolis’te birçok önemli kilise yapılarının yapılması, kentin hem dinsel yönden önemli, hem de Bizans döneminde büyük bir merkez olduğunu göstermektedir. M.S. 5-6. yy’larda tarihlenen Akköy aile mezarının altın buluntuları da bu önemi ve zenginliği desteklemektedir. Hierapolis’in ilk dinsel temsilcisi St. Phillippus’tur.

Nekropol Alanı

Batıdaki traverten alanları dışında kalan üç yönde nekropol alanları bulunmaktadır. Bunlar yoğunlukla Tripolis-Sardese giden kuzey yolunun ve Laodikeia-Colossaeye giden güney yolunun iki tarafinda yer alır. Mezarlarda kireçtaşı ve mermer kullanılmıştır. Mermer kullanımı daha çok lahit tiplerinde görülür.

Kuzey nekropolü, Geç Hellenistik dönemden erken Hristiyanlik dönemine kadar karakteristik lahitleri, mezar tiplerini ve mezar anıtlarını bir arada içerir. Kentte görülen mezarlar lahit, tümülüs ve ev tipi mezarlardır. Konut mimarisini anımsatan mezar yapıları, nekropolün en önemli elemanlarıdır.

Hamam Bazalika

Frontinus kapısı yanındayer alan ve M.S.3.yy yapılan hamam,5.yy ‘dan sonra güneye bakan calidarium duvarı yıkılarak bir apsis eklenmiş ve böylece hamam üç nefli bir bazalikaya dönüştürülmüştür.Önceki yapıya ait beşik tonoz da yerini 3 kubbeye bırakmıştır.

Katedral

Hierapolis kentinin en önemli Hristiyan kült yapılarındandır.Yapı, plateiaya narteks ve atrium ile açılmaktadır. Sağdaki kapıdan vaftiz mekanına girilir, dörtgen planlı, apsisli mekan, sütunlar ile 3 nefe ayrılmıştır, apsisli bölümde yuvarlak, mermer kaplama levhalı, iki yanında merdivenleri olan vaftiz teknesi yer alır.

Saçaklık, kadınların oturduğu bölüme ait ikinci sütun dizisi tarafından taşınıyordu. Apsis içte yuvarlak dışta çok kenarlı bir plana sahiptir. Ana apsisin içinde, ayin sırasında papazların ve piskoposun oturduğu konsantrik merdiven, synthronon, yer alır. Yapı planı bize orta çağ onarımları ile İ.S. VI. yüzyılın I. yarısına tarihlememizi sağlar.

Büyük Hamam Kompleksi – Roma Hamamı

Bugün, masif duvarları ve bazı tonozları ayakta kalabilmiş olan yapının iç mekanlarının mermerle kaplı olduğuna dair izler bulunmaktadır. Hamamın planı diğer tipik Roma hamamları gibidir. Önce girişte büyük avlu, iki yanında büyük holler bulunan kapalı dikdörtgen bir alan ve daha sonraları bulunan esas hamam yapısı yer alır.

Palaestranin yan kanatlarında, biri güneyde, diğeri kuzeyde olan iki büyük hol imparatora ve törenlere ayrılmıştır. Hamam kompleksinin kalıntıları MS. II. yüzyıla tarihlenir. Büyük hole bitişik tonozlu kapalı mekanlar günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.

Domitian Kapısı (Frontinus Kapısı)

Şehrin kuzey girişinde iyi korunmuş 3 gözlü ve iki yanına yuvarlak kuleleri olan kapı imparator Domitian a ithaf edilmiş üzerine Latince  ve Grekçe yazılmış bir yazıt vardır.bu yazıttan dolayı buna Domitian kapısı veya Roma Kapısı denir.kapının MS.82-83 yıllarında yaptırıldığı bilinmektedir.bu kapıya Frontinus kapısı da denilir.

Paylaşın

Obezite Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Yaşadığımız çağın en yaygın hastalıklar arasında olan Obezite, vücutta aşırı yağ artımıyla (kilo alımı) ortaya çıkan, çevresel etkilerle tetiklenen genetik zeminli kronik bir hastalıktır.

Obezitenin kişilerin sağlıkları üzerinde birçok negatif etkisi vardır. Özellikle kalp, sindirim, solunum ve bağışıklık sistemlerini etkilemektedir.

Obezite pek çok hastalığı beraberinde getiren ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.

Obezite belirtileri nedir?

Kişinin ideal kilo değerinin açık şekilde artması ve vücuttaki yağ oranının kadınlarda %30, erkeklerde %25 ve üzerinde olması obezitenin en açık belirtileri arasında gelmektedir. Sürekli yemek yeme eğilimi, gece atıştırmaklıkları da obezitenin belirtileri arasında gelmektedir.

Obezite nedenleri nedir?

Pek çok sebep kişinin obez olmasına neden olmaktadır. Bazen tek sebep obeziteye yol açarken bazen birkaç faktör birleşerek beraberinde obeziteyi getirmektedir. Metabolizma bozuklukları, genetik yapı, gelişim problemleri, yeme alışkanlıkları, yeme bozuklukları, hareketsiz yaşam, stres, psikolojik sebepler, aile ve sosyal yaşam gibi pek çok faktör obeziteyeye yol açmaktadır.

Obezite risk faktörleri nedir?

Obezitede yeme alışkanlıkları, yeme bozuklukları ve hareketsiz yaşam en büyük risk faktörleri arasında gelmektedir. Bunun yanında yaş, kadın cinsiyeti, ırk, eğitim düzeyi, evlilik, doğum sayısı, sigarayı bırakma, alkol, psikolojik bozukluklar, metabolik ve hormonal bozukluklar diğer risk faktörleri arasında gelmektedir.

Obezite komplikasyonları nedir?

Obezite pek çok komplikasyonu ve hastalığı da beraberinde getiren bir hastalıktır. Başta diyabet (şeker hastaşığı), tansiyon, kalp ve damar hastalıkları olmak üzere uyku apnesi, kolesterol, cinsel problemler, kısırlık, safra kesesi hastalıkları, bazı kanser türleri (meme, yumurtalık, kolon, prostat…), felç, astım, aşırı kıllanma, prikolojik problemler, toplumsal sorunlar ve daha pek çok rahatsızlığa sebep olmaktadır.

Obezite doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Öncelikle kişinin tedaviye hazır şekilde ve doktorun vereceği her türlü tedaviye hazırlıklı şekilde gitmesi gereklidir. Çaba ve istek burada çok önemlidir. Doktor randevusunda doktora tüm şikayetler doğru şekilde aktarılmalıdır.

Obezite tetkik yöntemleri nelerdir?

Obezite tanısının konulmasında Vücut Kitle İndeksi (VKİ) önemli bir ölçüttür. Vücut ağırlığının boy uzunluğun karesine bölünmesiyle ölçülen VKİ’de Kadınlardaki değer %30 erkeklerdeki değer %25’in üzerindeyse obezite tanısı konulur.

Obezite tedavi yöntemleri nelerdir?

Obezitenin tedavisinde oldukça fazla tedavi yöntemi yer almaktadır. Diyet, fiziksel aktivite, davranış tedavisi, ilaç tedavisi, kombine tedavi ve cerrahi tedavi gibi tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Obezite hastaları genellikle hızlı ve kolay zayıflamayı isterler. Ancak bu sanıldığı kadar kolay değildir. Bu yüzden tedavi başında hastayla birlikte gerçekçi hedefler belirlenmelidir.

Diyet tedavisi kişiye özel hazırlanmaktadır. Yapılacak olan diyet kas ve organlarda hücre kaybı olmadan yağ depolarının azalmasına yönelik hazırlanmaktadır. Yapılan fiziksel aktiviteler diyetle birlikte oldukça etkili olacaktır. Egzersiz öncesinde mutlaka kalp ve solunum kontrolleri yapılmalıdır. Sonrasında haftada 3-5 gün orta dereceli egzersizle haftada 2 bin kalori harcanması ideal olacaktır.

Davranış tedavisinde kişinin kendi kendini gözlemlemesi, sosyal destek gibi motive edici davranışlar geliştirilir. İlaç tedavisi genellikle diğer tedavi yöntemleri etkili olmadığında kullanılmaktadır.Kullanılan ilaçlar sağlık açısından güvenilirliği kanıtlanmış ilaçlardır. Ancak yine de uzun süreli kullanımı önerilmemektedir. Cerrahi tedavide ise bypass, gastroplasti, gastrik bantlama, gastrik balon gibi operasyonlarla da etkili sonuçlar alınmaktadır.

Obezite hastaları için yaşam stili önerileri

Obezite hastalarının tedaviyle birlikte hayatlarında birtakım köklü değişikliklere gitmeleri gerekir. Öncelikle beslenme şekli değişmeli ve sağlıklı beslenmeye yönelmeliler. Bunun yanında fiziksel aktivitelere düzenli olarak vakit ayırmaları gerekmektedir. Kendilerini sürekli motive etmeleri ve hedeflenen değerlere ulaşmada psikolojik olarak kendilerini hazırlamaları gerekir. Obezitede aile ve yakın çevrenin desteği de çok önemlidir. Bu yüzden aileniz ve yakın çevrenizden destek isteyebilirsiniz.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Nefrit Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Bakteriyel bir hastalık olan Nefrit, böbreğin iltihaplanması sonucu meydana gelmektedir. Bu hastalığın ilerlemesi kronik hastalığa neden olmaktadır. Nefrit erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülmektedir.

Kadınlarda genellikle 30 ila 40 yaş arasında ortaya çıkmaktadır.

Nefrit belirtileri nedir?

Nefritin en açık belirtileri arasında koyu renkli kanlı idrar (idrarda kan hücrelerinin olmasına bağlı), idrarda köpürme (protein kaçağına bağlı), yüz ve bacaklarda şişme (su ve tuz tutulması ve protein kaçağına bağlı), özellikle göz kapaklarında meydana gelen şişlik, ense ve baş ağrısı (yüksek tansiyona bağlı), idrar yapmada zorlanma, sık sık idrara çıkma veya idrarın azalması gibi belirtiler gelmektedir. İlerleyen vakalarda ise nefes darlığı, bulantı ve kusma gibi durumlar da ortaya çıkmaktadır.

Nefritin nedenleri nedir?

Nefrit; özellikle streptokoklara bağlı boğaz ve deri enfeksiyonları sonrasında, tifo, kızamık, grip, kabakulak gibi enfeksiyon hastalıkları sırasında, hepatit B ve C’de ve HİV’de olabileceği gibi nadiren bilinmeyen nedenlerle de ortaya çıkmaktadır. Bu hastalıklar sırasında oluşan antijenler veya antijen-antikor kompleksleri böbrekte iltihaplanmalara neden olmaktadır.

Nefritin risk faktörleri nedir?

Boğaz ve deri enfeksiyonları, hepatit B ve C, tifo, kızamık, grip, kabakulak, diş eti iltihapları gibi enfeksiyon hastalıkları ve vaskülitler nefrit için risk faktörü oluşturmaktadır.

Nefritin komplikasyonları nedir?

Nefrit tedavi edilmediğinde böbrekte ciddi hasarlara yol açmaktadır. Vücutta su ve tuz tutulmasına bağlı yaygın ödem, hipertansiyon, enfeksiyon riskinde artış, elektrolit bozuklukları ve böbrek yetmezliği gelişmektedir.

Nefrit için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Doktor randevusu öncesinde nefrite sebep olabilecek olan rahatsızlıkların doktora bildirilmesi, şikayetlerin doğru şekilde aktarılması gerekmektedir.

Nefritin tetkik yöntemleri nelerdir?

Ayrıntılı anamnez ve fizik muayene sonrası idrar tahlili, kan tahlili, radyolojik tetkikler ve gerekli hastalarda böbrek biyopsisi nefrit tanısı konulmasında önemli bir rol oynamaktadır. Börek hasarına karşı erken tanı büyük önem taşımaktadır. Bu yüzden belirtiler ortaya çıktığında kısa sürede doktora başvurulmalıdır.

Nefritin tedavi yöntemleri nelerdir?

Öncelikle yatak istirahati ve beslenme tedavisi etkili olacaktır. Yiyeceklerde tuz kısıtlaması diyet tedavisinin olmazsa olmazıdır. Protein kısıtlı diyet, hipertansiyon gelişen hastalarda ilaç tedavisi uygulanır. Bazı nefrit türlerinde ise bağışıklık sistemi ile ilişkili özel ilaç tedavileri uygulanmaktadır.

Nefrit hastaları için yaşam stili önerileri

Nefrit hastalığında hastaya tuzsuz ve protein kısıtlı diyet önerilmektedir. İstirahat bu dönemde çok önemlidir. Bol bol istirahat edilmeli ve ilaçlar düzenli olarak kullanılmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Migren Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Bulantı, kusma, ışık veya ses duyarlılığı şeklinde ortaya çıkan Migren Ağrısı, genellikle gerilim tipi baş ağrısı olarak tanımlanır. Migrenin kadınlarda görülme sıklığı daha fazladır.

Migren hastalarda genellikle 40 yaşından önce görülür. Kişiyi günlük aktivitelerini yapamayacak kadar çok etkileyen rahatsızlıktır. Tedavi edilmediği zaman migren atakları daha da uzun sürmeye başlar. Günümüzde Migren tedavisinde kullanılan pek çok etkili ilaç bulunmaktadır.

Migrenin belirtileri nedir?

Migrenin en belirgin özelliği zonklama şeklindeki baş ağrılarıdır. Orta ve şiddetli baş ağrılarını halsizlik, bulantı, kusma, ses ve ışıktan rahatsız olma, iştahsızlık gibi belirtiler izlemektedir. Bu belirtiler migreni diğer baş ağrılarından ayırmaktadır.

Migrenin nedenleri nedir?

Migrenin nedeni tam olarak bilinememekle birlikte anne veya babada migren varsa çocukta da görülme ihtimali bulunmaktadır. Sebebi tam olarak bilinemeyen migreni tetikleyen bazı faktör yer almaktadır. Bu faktörlerin başında stres gelmektedir. Bunun yanında öğün atlanması, bazı yiyecekler (çikolata, kuruyemişler vb.), alkol, sigara, hava değişimi ve adet dönemi de migreni tetiklemektedir.

Migrenin risk faktörleri nedir?

Ailedeki migren hikayesi, kadın cinsiyeti, hormonal değişikler, hamilelik migren için risk faktörü oluşturmaktadır. Migrende yaş sınırı oldukça geniştir. Çocuk yaşlarda görülebildiği gibi 40’lı yaşlarda da görülmektedir.

Migrenin komplikasyonları nedir?

Migren, baş ağrısı nedeni ile hayat kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun yanında mide bulantısı, kusma, halsizlik, iştahsızlık, aşırı terleme, ishal, çarpıntı, kas seyirmesi ve inme gibi komplikasyonları da bulunmaktadır. İnme riski sigara ve doğum kontrol hapı kullanan kişilerde daha yüksektir.

Migren için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Doktor randevusu öncesinde migren ataklarının kayıtları tutulmalı ve hangi durumlarda ortaya çıktığı da not edilmelidir. Bu bilgiler doktora eksiksiz bildirilmelidir.

Migrenin tetkik yöntemleri nelerdir?

Migrende fizik muayene, nörolojik muayene ve laboratuvar incelemeleri sonucunda tanı konulmaktadır. Bunun yanında hastada ortaya çıkan zonklama şeklindeki baş ağrıları, mide bulantısı ve kusma, terleme gibi bulgular teşhis konulmasında yol göstermektedir.

Migren tedavi yöntemleri nelerdir?

Toplum arasında migrenin tedavi edilemeyen bir hastalık olduğu görüşü yaygın olarak savunulmaktadır. Ancak migreni tetikleyen faktörler ortaya çıkarıldığında ve kişi kendini doğru gözlemlediğinde tedavi edilebilen bir hastalıktır. Migrende öncelikle migreni tetikleyen faktörler ele alınmalı ve engellenmelidir.

Bunun yanında ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Ancak ilaç kullanımı kesinlikle doktorun uygun gördüğü dozda alınmalıdır. İlaç kullanamayan hastalarda Büyük Oksipital Sinir (GON) blokajı ve Botox uygulamaları, son dönemde artan şekilde kullanılmaya başlanmıştır.

Migren hastaları için yaşam stili önerileri

Migren hastalarının öncelikle migreni tetikleyecek stres, sigara, alkol gibi durum ve maddelerden uzak durması gerekmektedir. Migreni etkileyen çikolata gibi gıdaları da kontrollü tüketmekte fayda var. Bunun yanında yürüyüş gibi zihinlerini temizleyecekleri, kendilerini rahatlatacakları aktivitelere yönelebilirler.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın