Diyabet Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Halk arasında şeker hastalığı adıyla bilinen Diyabet, insülin hormonunun eksikliği veya etkisizliği sonucu ortaya çıkan ve kan şekeri yüksekliği ile seyreden, kronik ve ilerleyen bir hastalıktır.

İnsülin, vücudumuzda pankreas tarafından salgılanır, yemeklerle alınan besinlerdeki şekerin hücre içine girerek enerji olarak kullanılabilmesi için anahtar görevi görür. İnsülinin yokluğu veya etkisizliği sonucu hücre içine giremeyen şeker kanda yükselmeye başlar.

Tip 1 diyabet, otoimmün bir hastalıktır yani vücut, pankreasın beta hücrelerine nedeni bilinmeyen bir şekilde sanki yabancı bir dokuymuşcasına onları hedef alarak saldırır ve beta hücrelerini yok eder. Sonuç olarak vücutta insülin eksikliği ortaya çıkar ve kan şekeri yükselir.

Tip1 diyabette insülin salgısı hiç yoktur veya yok denecek kadar az olduğundan tedavisinde mutlaka insülin kullanılır. Tip 1 diyabetin belirtileri hızla ortaya çıkar ve hemen insülin başlanmazsa ciddi sonuçlara yol açabilir.

Tip 2 diyabette ise vücutta insülin salgısı yetersizdir, salgı bozukluğunun yanısıra insülin direnci vardır. Bu nedenle de tedavisinde her zaman insülin gerekmeyebilir. Bazen beslenme tedavisi ve egzersizin yanısıra ağızdan şeker düşürücü ilaçlarla tedavi edilebilirken, ilerleyen dönemde insülin kullanılması gerekmektedir. Tip 2 diyabet en sık görülen tip olup tüm diyabetlilerin %90-95’ini oluşturur.

Diyabetin belirtileri nedir?

Diyabet pek çok belirtiyle kendini göstermektedir. Bu belirtiler arasında:

Çok su içme
Sık idrara çıkma
Çok yemek yeme
Ani kilo kaybı veya kilo problemi
Kadınlarda vajinal kaşıntı
Bulanık görme
Halsizlik, yorgunluko
Yaraların geç iyileşmesi
Sık sık enfeksiyon gelişmesi gibi belirtiler gelmektedir.

Diyabetin Nedenleri Nedir?

Diyabet, şeker hastalığı ömür boyu süren kronik bir hastalıktır. Aile yakınlarında diyabet öyküsünün olması, pankreasın yeterli miktarda insülin üretememesi veya hiç üretmemesi diyabete neden olmaktadır. Tip 2 diyabet, here yaşta ortaya çıkabileceği gibi genellikle yaşlılarda ve çocuklarda ortaya çıkmaktadır. Bu diyabet türünde pankreas çok az insülin üretir ya da hiç üretmez. Tip 1 diyabetin nedeni ise tam olarak bilinememektedir. Aile geçmişi tip 1 diyabette önemli bir faktördür.

Diyabetin risk faktörleri nedir?

45 yaş üstü kişiler
Ailesinde şeker hastalığı olanlar
Kilolu ve obez kişiler
Sağlıksız beslenenler
Gebelik şekeri geçirenler
4 kg’dan büyük bebek doğuran kadınlar
Spor yapmayan ve hareketsiz bir yaşama sahip olanlar

Diyabetin Komplikasyonları Nedir?

Diyabet zamanla kalp, damar, böbrek göz ve sinir sisteminde pek çok komplikasyona neden olmaktadır. Diyabetik ayak ülserlerinde geçmeyen yaralar meydana gelir ve düzenli bakımı yapılmadığında amputasyon işlemi uygulanmaktadır. Diyabetik retinopatide yüksek şekere bağlı olarak retina damarlarındaki tahribat körlüğü kadar yol açmaktadır.

Diyabetik nefropati olarak adlandırılan komplikasyonlarda böbrek yetmezliği ve böbrek kaybı gibi problemler yaşanmaktadır. Diyabetik nöropatide ise sinirlerde meydana gelen komplikasyonlar söz konusudur. Sinirlerde meydana gelen tahribatla özellikle ayaklarda karıncalanma ve his kaybı yaşanmaktadır.

Diyabetin için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Diyabet için doktor randevusu öncesinde ölçülen kan şekeri verilerinin düzenli olarak kaydedilmiş olması gerekmektedir. Bunun yanında beslenme programının ve tüketilen gıdaların kaydedilmesi de faydalı olacaktır.

Diyabetin tetkik yöntemleri nelerdir?

Diyabet teşhisi koymak için ortaya çıkan belirtilerle birlikte açlık kan şekeri ölçümü (AKŞ) ve Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) yapılmaktadır. AKŞ ölçümü 100-125 mg/dl olması gizli şeker şüphesi uyandırmaktadır.

Bunun yanında AKŞ ölçüm sonucunun 126 mg/dl veya daha fazla olduğunda diyabet tanısını koymak kolaylaşmaktadır. Şeker yükleme testinden 2 saat sonraki kan şekeri değeri önem taşımaktadır. Ölçüm sonucunda 140-199 mg/dl ise gizli şeker, 200 mg/dl veya daha yüksek ise şeker hastalığı tanısı konulur.

Diyabetin tedavi yöntemleri nelerdir?

Şeker hastalığı tedavisinde ilaç tedavisi, insülin tedavisi, beslenme ve fiziksel aktivite önemli bir rol oynamaktadır. İnsülin üretimin yetersiz olduğu tip 2 diyabette genellikle ilaç tedavisiyle birlikte tıbbi beslenme tedavisi uygulanmaktadır.

Tip 2 diyabetli kişiler genellikle kilolu kişilerdir. Bu yüzden tedavide kilo kaybı önemlidir. Kilo kaybıyla diyabette de önemli bir yol kat edilmektedir. Tip 1 diyabette ise insülin üretimi hiç olmadığı için ömür boyu insülin kullanımı söz konusudur. Hastanın durumuna göre insülin miktarı ve sıklığı ayarlanmaktadır.

Bunun yanında beslenmede de birtakım noktalara dikkat edilmesi gerekmektedir. Diyabette pankreas adacık hücre nakli gibi cerrahi tedaviler de yer almaktadır. Bu ameliyat soncunda hastaların %80’inde ilk bir yıl içinde insüline bağlı kalmadan yaşama söz konusudur. Ancak ilerleyen yıllarda şeker hatalığı tekrar gün yüzüne çıkacaktır.

Diyabet hastaları için yaşam stili önerileri:

Şeker hastalarının özellikle beslenmelerine dikkat etmeleri gerekmektedir. Alınan gıdalar kan şekerini doğrudan etkilemektedir. Bu yüzden glisemik indeks tablosuna göre kan şekerini yavaş etkileyen gıdalar tüketilmelidir. Uzun süre aç kalınmamalı, sık sık ama az az gıdalar tüketilmeli ve ara öğüne mutlaka yer verilmelidir.

Bunun yanında egzersizler ve fiziksel aktiviteler önem taşımaktadır. Diyabette gelişebilecek ayak yaralarına karşı ayaklar sık sık kontrol edilmeli, pamuklu çoraplar tercih edilmeli ve diyabet ayakkabıları kullanılmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Uygarlıkların Kesişme Noktası Çorum’un Kaleleri!

Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çorum, mutlaka gidip görmesi gereken kentler arasındadır. Çorum’da gezilip görülmesi gereken yerler arasında özelikler kaleler öne çıkmaktadır.

Haber Kaos ekibi olarak Çorum il sınırları içinde bulunan kaleleri sizler için derledik.

Çorum Kalesi:

Şehrin güneyinde, alçak bir tepe üzerinde, ovaya hakim bir konumda kurulmuş olan kalenin kesin yapım tarihi bilinmemektedir. 17. yy. da Çorum’a gelen Evliya Çelebi kalenin Sultan Kılıç Arslan tarafından inşa edilmiş bir Selçuklu yapısı olduğunu anlatır.

Kalenin asıl girişi, kuzey cephede ortada bulunan dikdörtgen şeklindeki çıkmadan içeri açılan kapı ile sağlanmaktadır. Kapıdan girildiğinde sağ ve sol taraflarda birer oda bulunmaktadır. Bu odalardan soldaki kale muhafızına ait olup, sağdaki ise zindan olarak kullanılmıştır.

Selçuklu mimari özelliği taşıyan Çorum Kalesi’ne ait ilk yazılı belgeler M. 1571 (H. 979) tarihlidir. M. 1577 (H. 985) tarihli belgeden ise kaleden “ Sultan Süleyman Hayratı” olarak söz edilmektedir. 16 yy. da Çorum’a gelen Evliya Çelebi şehrin kıble yönündeki kalenin Sultan Kılıç Arslan tarafından inşa edilmiş bir Selçuklu yapısı olduğunu söyler.

1842 yılında Çorum’da W. F. Ainsworth kalenin eski malzeme ile inşa edilmiş yeni bir yapı olduğunu, yapılırken eski planın büyük olasılıkla korunduğunu gözlemlerinde aktarmıştır. Yine aynı yıl gezgin W.J. Hamilton ise kentin güneydoğusunda bir tepe üzerine inşa edilmiş kare planlı kale yapısının Sultan Süleyman tarafından inşa edildiğinin söylendiğini belirtmektedir.

Yapı malzemesi olarak düzgün kesme taş, moloz taş ve Roma-Bizans dönemlerine ait devşirme taşlar kullanılmıştır. Kale içinde küçük bir cami ile konutlar yer almaktadır.

İskilip Kalesi

İlçe merkezinde bulunan ve Osmanlı Dönemine tarihlenen kalenin üç yanı sarp kayalık olup, sadece kuzeybatıdan çıkış mümkündür. Kalenin inşa edildiği sarp kayalığın eteklerinde Roma Devrine ait kaya mezarları bulunmaktadır.

İlçe Merkezinde Kızılırmak’ın kuzey kenarındaki tabii kayalığın üzerine inşa edilmiştir.  Selçuklu Dönemine tarihlenen kale içinde ikinci bir kapı daha bulunmaktadır.

Kale, İstanbul’dan Amasya’ya uzanan ticaret yolu üzerindedir. Kalenin güneyinde Roma Dönemi kaya mezarları yer almaktadır. Kalenin inşa edildiği sarp kayalığın eteklerinde Roma Devrine ait kaya mezarları bulunmaktadır.

Osmancık Kandiber Kalesi

İlçe Merkezinde Kızılırmak’ın kuzey kenarındaki tabii kayalığın üzerine inşa edilmiştir. Selçuklu Dönemine tarihlenen kale içinde ikinci bir kapı daha bulunmaktadır. Kale, İstanbul’dan Amasya’ya uzanan ticaret yolu üzerindedir.

Hacıhamza Kalesi

Hacıhamza Beldesindeki İncesu Deresi’nin kuzeyinde yer alan kale ikizkenar yamuk planlıdır. Şeriye Sicil kayıtlarında III. Ahmet tarafından 1723 yılında yapıldığı anlaşılan kale, 1940’lı yıllara kadar kasaba halkını içinde barındırmıştır. Kalenin içinde, cami, medrese, han ve hamamdan oluşan külliye mevcuttur.

Kale duvarları moloz taştan yapılmış, taş aralarında harç kullanılmıştır. Kale kapılarından günümüzde kuzeydeki kapı ayakta kalmıştır.

Halk arasında Küçük Kapı olarak bilinen kapı, boyutları nedeniyle insanların geçişi amacıyla yapılmış olmalıdır. Doğu kapısı yıkılmış olup, yerine evler yapılmış bulunmaktadır. Kale, yer yer yıkılmış, üzerlerine evler yapılmış olmasına rağmen varlığını bugüne kadar koruyabilmiştir.

Çorum kısa tarihi

Boğazkale kazılarında elde edilen eserler ve çevredeki mağaralar Çorum ve çevresinin çok eski bir yerleşim alanı olduğunu göstermektedir. Binlerce yıllık medeniyet üstüste gelmiş bir târih şehridir.

Boğazkale ve çevresinde yapılan kazılarda M.Ö. 4000-5000 yıllarına âit olduğu tesbit edilen kalıntılar bulunmuştur. M.Ö. 1700 yıllarında kurulan Hitit Devleti ve bundan sonra kurulan devletler pekçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Başkenti Hattuşaş olan ilk Hitit Devleti, M.Ö. 1200 yıllarına kadar hüküm sürmüş, sonra Frigler Devleti kurulmuştur.

Güneye çekilen Hititler, bir müddet daha yaşamış ve târih sahnesinden silinmiştir. Hititlerden daha ileri olduğu tesbit edilen Frigler de M.Ö. 676 târihine kadar Çorum’a birçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Kafkaslardan Anadolu’ya gelen Kimmerler, her yeri yakıp yıkarak Frigler devrine son vermiş ve bölgeyi yağmaladıktan sonra çekip gitmişler, daha sonra Çorum ve çevresine Asurlular hâkim olmuştur.

Bu sırada doğuda büyüyen Medler M.Ö. 612 yılında Asurluları yenerek buraları ele geçirmişlerdir. M.Ö. 585 yıllarında parçalanan Medlerin yerine Persler hâkimiyet sürmüştür. M.Ö. 332’de Makedonya imparatoru İskender, Anadolu’yu almış, İskender’in ölümünden sonra M.Ö. 276 yıllarında Galatlar Çorum’a hâkim olmuştur. Pontus Rum tehdidi altında kalan Galatlar, Roma İmparatorluğu’na bağlanmış, böylece Bizanslılar hâkimiyet sürmeye başlamıştır.

Bu târihten sonra 1071 yılına kadar Çorum, Bizanslıların prensliği olarak uzun yıllar kalmış, bu arada İslâm orduları zaman zaman buralara seferler düzenlemiştir. Emevîler zamânında İstanbul’u kuşatan İslâm ordusu, geri dönerken Eshâb-ı kirâmdan Kereb-i Gâzi, Süheyb-i Rûmî ve Ubeyd-i Gâzi’nin Çorum civârında şehîd oldukları ve mübârek kabirlerinin Hıdırlık mevkiinde olduğu rivâyet edilir.

Büyük Türk sultânı Alparslan’ın 1071’de Malazgirt Muhârebesiyle Anadolu kapıları Türklere açılmış, Bizans hâkimiyeti son bulmuştur. Dânişmend Ahmed Gâzi, Amasya’yı aldıktan sonra, o zamanki adıyla Nikonya olan Çorum’u almak üzere amcasının oğlu Çavlı Beyi gönderdi. Yapılan çetin muhârebeden sonra 1075’te Çorum fethedildi.

Alayuntlu boyundan Çorumlu oymağının başı İlyas Bey, buraya vâli tâyin edildi. Daha sonraları Anadolu Selçukluları, bu bölgede Dânişmendlileri yenerek hâkimiyet kurdular. 1243 yılında Baycu Noyan komutasındaki Moğol saldırısına uğrayan Selçuklular, Çorum ve çevresinden çekilmiş, böylece Çorum bir süre başsız kalmış, ferdî mücâdeleler olmuştur. 1308’de kurulan İlhanlılar bölgeye hâkim oldular.

Daha sonra da Eratna Beyliğinde kalan Çorum, 1398’de Yıldırım Bâyezîd Han zamânında Osmanlı topraklarına katılmış, bundan sonra bir daha Osmanlılardan çıkmamıştır. Selçuklular ve Osmanlılar tarafından birçok eserlerle îmâr edilen Çorum’da sık sık meydana gelen zelzelelerden dolayı pekçok eser tahrib olmuştur.

Osmanlı devrinde Çorum, Sivas-Rum beylerbeyliğine bağlı 8 sancaktan biriydi. Tanzimâttan sonra Ankara eyâletinin 5 sancağından biri oldu. Cumhuriyet devrinde ise il hâline getirildi.

Paylaşın

Difteri Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Difteri (Kuşpalazı), Corynebacterium diphtheriae adlı mikroorganizmanın boğaz, burun, göz ve deriye yerleşmesiyle ortaya çıkan ciddi sonuçlara, ölümlere yol açabilen bir hastalıktır.

Yaklaşık 3 ay kadar devam eden bu hastalık genellikle 2 ile 5 yaş aralığındaki çocuklarda görülmektedir. Bulaşıcı bir hastalık olan difteri, solunum yoluyla kişiden kişiye kolayca bulaşabilmektedir.

Difterinin belirtileri nedir?

Difteri, mutlaka tedavi edilmesi gereken ciddi bir hastalıktır. Bulaşıcı olmasının da etkisiyle tedavi edilmediği takdirde salgın riski daha fazla artarak çeşitli tehlikeleri de beraberinde getirebilir. Tedavi edilmeyen difteri kana karışmanın yanı sıra kalp sağlığı ve sinir sistemi bakımından da oldukça önemlidir. Yapılan araştırmalarda 5 yaşın üzerindeki çocuklarda ve 40 yaşının altındaki yetişkinlerde ölüm riski %20’dir.

Boyunun iki tarafında şişlik
Cilt rengindeki solukluk ve dudaklarda morluk
Kusma
Karın ağrısı
Yutkunmada zorluk
Solunum zorluğu
Damak şişmesi
Boğuk ses veya kısık ses
Kalp ritminde artışı

Difterinin nedeni nedir?

Difterinin etkeni Corynobacterium difteri adlı bir bakteridir. Kişiden kişiye bulaşan bu bakteri bulaştığı kişide solunum yolunda üremeye başlar, kana geçmez, ancak toksinleri kana karışır. Hastalık bakterinin salgıladığı toksinlerle meydana gelmektedir. Bu toksinler sinir, kalp kası ve böbrek dokusunu hedef alır ve bu dokularda tahribata sebep olur. Dolayısıyla sinirlerde felç, böbrek ve kalp tutulumu olabilmektedir.

Difterinin risk faktörleri nedir?

Aşısız bir topluluğun olması, bu hastalığa yakalanmış kişilerle temas, 2-5 yaş arasındaki çocuklar ve hijyenin kötü olması difteride risk faktörlerini oluşturmaktadır.

Difterinin komplikasyonları nedir?

Difteri toksinin kana karışması klinik olarak hastalığı ortaya çıkarır. Toksinler ilave olarak birçok komplikasyona yol açabilir. En sık görülen komplikasyonlar bölgesel felçler (özellikle yumuşak damak felci gibi), kalbin sinir sisteminde arızalarla aritmi, kalp kası yıkımı (myokardit), zatürre ve solunum yetmezliği olarak sıralanabilir.

Difteri için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Özellikle küçük çocuklarda boğulma riskine karşı dikkatli olunmalı ve hekime başvurmakta acele edilmelidir. Akut tonsilit ile karıştırılabildiği için belirtiler iyi tarif edilmelidir. Doktorun doğru tanı koyması için bu önemli olabilir. Evde başka hassas kişi varsa bulaştırmamak için hijyene önem verilmelidir.

Difterinin tetkik yöntemleri nelerdir?

Difteri, tedavisine acil başlanan bir hastalıktır. Tanı; hikâye, fizik muayene ve gerekirse ek laboratuvar testleri ile konulmaktadır. Boğazda asimetrik, gri, yapışkan bir membranın varlığı, büyümüş lenf nodları ve yumuşak doku şişliği ile birlikte hastanın toksik görünümlü oluşu kolayca difteriyi teşhis ettirebilir. Ses kısıklığı ve hırıltılı solunumun varlığı laringeal hastalığı düşündürür. Bu tablo tek taraflı yumuşak damak paralizi ve eksudayla birlikteyse difteri kuvvetle muhtemeldir.

Laboratuvar teyidi özellikle karar verilemeyen hafif olgularda yapılmalıdır. Gram boyama fazla yardımcı olmasa da boğaz ve cilt lezyonlarından yapılan metilen mavisi boyamalar iyi incelenirse yardımcı olabilir. Boğaz kültürü de tanıya yardımcı olur.

Difterinin tedavi yöntemleri nelerdir?

Tanı konulduktan sonra acilen tedaviye başlanmalıdır. Tedavide antibiyotik verilmesi esastır. Böylece bakterilerin daha fazla toksin salgılaması önlenir. Ayrıca kan dolaşımına karışmış olan toksinleri bertaraf etmek için difteri serumu uygulanmalıdır.

Antibiyotik tedavisinde penisilin iyi bir seçenektir ancak direnç olduğu biliniyorsa etkili başka bir antibiyotik seçilmelidir. Özellikle çocuklarda boğazda oluşan ve nefes yolunu tıkayabilen gri renkli zar uygun şekilde doktor tarafından alınır.

Difteri hastaları için yaşam stili önerileri

Difteri olan hasta ilaçlarını tarif edildiği şekilde kullanmalı ve dinlenmelidir. Tedavinin ilk üç gününde bulaşma riskine karşı dikkatli olmalıdır. Özellikle gelişebilecek komplikasyonlara karşı dikkatli olmalıdır. Çevrede aşısız kişiler varsa onlar da aşılanmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Deri Kanseri Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Cilt kanseri veya deri kanseri, birçok nedenden dolayı ciltte oluşan kötücül (malignant) büyümedir. Deri; epidermis, dermiş ve subkutis olmak üzere 3 katmandan oluşmaktadır.

Epidermis: Derinin en üst katmanı epidermistir. Epidermis çok incedir ve yaklaşık 0,05-0,1 mm kalınlığındadır. Derinin alt katmanlarını ve organları dış etkenlere karşı korur. Keratinositler, epidermisin asıl hücre türleridir. Bu hücreler, vücudu koruyan deriye yardım eden keratin adlı önemli bir proteini üretirler.

Epidermisin en dışta kalan kısmına korun (stratum korneum) adı verilir. Bu kısımda ölü keratinositler yenileri ile değiştirilir. Bu katmandaki hücreler, düz şekilleri nedeniyle skuamöz hücreler olarak adlandırılır. Yaşayan skuamöz hücreler, korunun (stratum korneum) altında bulunur.

Bu hücreler bulundukları dış kısımdan epidermisin en alt kısmına yani taban katmanına hareket ederler. Taban katmanındaki hücreler, taban hücreleri olarak adlandırılmaktadır. Görevleri yeni keratinler oluşturmak için bölünmektir. Böylece, deri yüzeyinde zamanla azalan daha eski keratinositlerin yerini alır.

Melanositler, epidermiste bulunan melanoma (cilt kanseri) dönüşebilen hücrelerdir. Bu deri hücreleri, cilde bronz veya esmer rengi veren melanin adı verilen kahverengi pigmentleri üretir. Melanin, derinin daha alt katmanlarını güneşin bazı zararlı etkilerinden korur.

Birçok kişide cilt güneşe maruz kaldığında melanositler bu pigmentlerden daha fazla üreterek cildin bronzlaşmasına neden olur. Epidermis, cildin daha alt katmanlarından bazal bir zar ile ayrılır. Bu önemli bir yapıdır. Çünkü cilt kanseri ilerlediğinde bu bariyere ve daha alt katmanlara doğru gelişir.

Dermiş: Derinin orta katmanına verilen addır ve epidermise göre çok daha kalın bir katmandır. Deriye dayanıklılık ve elastikiyet veren kollajen adlı protein tarafından tutulan kıl folikülleri, ter bezleri, damarlar ve sinirler bulundurur.

Subkutis: Derinin en alt katmanına subkutis adı verilir. Subkutis ve dermişin en alt kısmı, kollajen ve yağ hücre ağını oluşturur. Subkutis, vücut ısısının korunmasına yardımcı olur. Ayrıca bu katman, vücut organlarını yaralanmalara karşı korumaya yardımcı olan şok emici etkiye sahiptir.

Cilt kanseri türleri:

Melonom Cilt Kanseri

Melanom, deriye rengini veren melanosit adı verilen hücrelerde başlayan bir cilt kanseridir. Malign melanom veya kutanöz (cilt kaynaklı) melanom olarak adlandırılır. Melanom cilt kanseri hücrelerinin çoğu melanin üretmeye devam ettiği için tümör genellikle kahverengi veya siyah renktedir. Ancak, bazı melanomlar melanin üretmez.

Bu durumda kanser pembe, sarımsı kahverengi hatta beyaz olarak görülebilir. Melanom cilt kanseri, deride doğuştan var olan veya sonradan ortaya çıkan benler üzerinde kanser oluşabilir ve saçlı deri, ayak tabanı dahil vücudu kaplayan derinin herhangi bir yerinde görülebilir.

Melanom cilt kanseri, erkeklerde boyun ve sırt bölgelerinde; kadınlarda bacaklar, boyun ve yüzde sık görülmektedir. Ancak kanser avuç içi, ayak tabanı, tırnak içinde de gelişebilir. Tüm bunların yanında nadir de olsa göz, ağız, genital veya anal bölgede de oluşabilir. Erken evrede teşhis edildiğinde tedavi edilebilir bir kanser türü olan melanom hızlı yayılım gösterdiğinde tedavi şansını azaltan bir kanser türüne dönüşebilir.

Diğer cilt kanseri türleri:

Bazal hücreli ve skuamöz hücreli kanserler çoğunlukla baş, boyun ve kollar gibi güneşe fazla maruz kalan bölgelerde görülür. Ancak, bunun yanında vücudun başka bölgelerinde de rastlanmaktadır.

Bazal Hücreli Karsinom: En sık görülen cilt kanseridir. Çoğunlukla düz, sert, bulunduğu bölge soluk renkli veya ufak bir kazada bile kolay kanayabilen küçük, tümsekli, pembe veya kırmızı, şeffaf, parlak, inci büyüklüğünde şişlikler bulunan bir kanserdir. Ortası çökük ve alanı mavi, kahverengi veya siyah renktedir. Büyük bazal hücreli karsinomlar, kabuklu veya yayılan bir alana sahiptir.

Skuamöz Hücreli Karsinom: Sıklık olarak ikinci sırada görülen cilt kanseridir. Büyüyen bir yumru gibi gözükebilir. Çoğunlukla sert, pul pul veya kabuklu bir yüzeyi vardır. Bunun yanında yavaş gelişen düz, kırmızı lekeli bir görünüme de sahip olabilir. Bu cilt kanserlerinin her ikisi de, normal deriden çok az bir değişiklik göstererek düz bir alanda gelişebilir.

Aknitik keratoz aynı zamanda solar keratoz olarak da bilinir. Bazen deride kanser öncesi oluşan bir durum olabilir ve güneşe fazla maruz kalınması sonucu ortaya çıkar. Aknitik keratoz, genellikle pembe-kırmızı veya deri renginde küçük, sert veya pul pul noktalardır. Genellikle yüzde, kulaklarda ellerin üstünde ve kollarda başlar. Ancak, vücudun güneşe maruz kalan diğer bölgelerinde de görülebilir. Aknitik keratoz genellikle çok sayıdadır. Bazıları skuamöz hücreli kanserlerin içinde gelişebilir. Bazıları ise aynı kalır veya tek başına ilerler.

Deri kanserinin belirtileri nedir?

Deri kanseri diğer kanser türlerine göre kendini daha kolay belli etmektedir. Ciltte oluşan 1 aydan daha uzun süredir geçmeyen yaralar, sonradan oluşan ve geçmeyen lekeler, yarım santimetreden daha geniş koyu renk benler, uzun süre sebat eden ve geçmeyen kızarıklar deri kanserinde önemli belirtiler olabilir. Bu belirtiler gözlemlendiğinde vakit kaybetmeden doktora başvurulmalıdır.   Özellikle ailesinde çok sayıda beni olan, açık tenli kişiler; vücutlarında yarım santimetreden büyük kahverengi-siyah benlerini olası kanser riskine karşı düzenli olarak kontrol ettirmelidirler.

Deri kanserinin nedenleri nedir?

Deri kanserinin ana nedenleri arasında güneşe korumasız şekilde çıkılması gelmektedir. Güneş ışınlarına direkt maruz kalmak, zararlı ışıkların emilmesine neden olmaktadır. Bu da cilt üzerinde lekelere neden olur. Bu lekelerin çok olması kişinin yoğun güneş hasarına maruz kaldığını ve deri kanseri açısından riskli olduğunu gösterir. Her güneş lekesi deri kanserine döner diyemeyiz ama melanoma cinsi kanserlerin bazı türleri bu şekilde başlayabilir. Bunun yanında tıbbi ve endüstriyel X ışınlarına maruz kalma da deri kanserine sebep olmaktadır. Son yıllarda solaryum kullanımının artması da deri kanserlerinin artmasında rol oynamaktadır.

Deri kanserinin risk faktörleri nedir?

Bronzlaşma amacı ile korumasız şekilde uzun süre güneş ışınlarına maruz kalanlar, sarışın-mavi gözlü-çilli olanlar, ailesinde deri kanseri öyküsü olanlar, radyoterapi alan kişiler, arseniğe maruz kalanlar deri kanserine yakalanma açısından daha risklidirler. Bunun yanında kabarcıklı güneş yanığı olması kişide deri kanserine yakalanma riskini 2-3 kat arttırabilmektedir.

Deri kanserinin komplikasyonları nedir?

Tedavi edilmeyen deri kanseri; yerleştiği kısımda deformitelere neden olduğu gibi, beyin, sinir ve kemiklerde hasarlara neden olmaktadır. Melanoma tipi özellikle ölümcül olabilmektedir.

Deri kanseri için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Deri kanserinde doktor randevusu öncesinde vücudun iyi incelenmesi gerekmektedir. Var olan benler, cilt lekeleri ile sonradan ortaya çıkan ve geçmeyen lekeler belirlenmeli ve doktora bunun hakkında detaylı bilgi verilmelidir.

Deri kanserinin tetkik yöntemleri nelerdir?

Deri kanserinde kişinin kendi kendini muayenesi önem taşımaktadır. Var olan lekeler, benler, yanık izleri ve son dönemde bunlarda oluşan değişiklikler tanıda önem taşımaktadır. Doktor tarafından ciltteki renk, biçim ve yapı değişiklikleri detaylı olarak incelenmektedir. Fizik muayenenin yanında şüpheli görülen bölgelerden örnek alınarak biyopsi yapılmaktadır.

Deri kanserinin tedavi yöntemleri nelerdir?

Deri kanserinde dört farklı tedavi seçeneği yer almaktadır. Radyoterapi, kemoterapi, lazer cerrahisi ve cerrahi tedavi uygulanmaktadır. Lazer cerrahisinde kanserli hücreleri yok etmek için lazer ışınları kullanılmaktadır. Radyoterapide kanserli bölge küçültülmeye çalışılmaktadır. Kemoterapide ilaçlar ile kanserli hücrelerle baş edilmektedir. Cerrahi tedavide ise kanserli bölgelerin çıkarılması tedavi edilmektedir.

Deri kanseri hastaları için yaşam stili önerileri

Deri kanseriyle yaşamamak için öncelikle bu kansere karşı önlem alınmalıdır. Güneş ışınlarına direk maruz kalınmamalı ve mutlaka koruyucu kremler kullanılmalıdır. Solaryum gibi yapay ışık kaynaklarından uzak durulmalı. Bunun yanında X ışınlarına maruz kalmamak için özellikle bu alanda görevli sağlık çalışanlarının gerekli önlemleri alıp uygun aralarla kontrol muayenelerini yaptırmaları gerekmektedir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Depresyon Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Dünyada en sık görülen; en çok engellik yaratan hastalılardan birisi olan Depresyon, yaşanan sıkıntıların üzüntülerin sürekli olması, hayattan alınan keyfin yok olması, sürekli bıkkınlık ve çökkünlük halidir. 

Depresyonun kalp hastalıklarını 14 kat arttırırken inme (felç) riskini 3 kat arttırıyor. Uzmanlar depresyonun, alzheimera neden olan önemli bir faktör olduğunu belirtiyor! Yine depresyon, obezite ve kanser arasında sıkı ilişki olduğu kanıtlanmıştır!

Depresyonun belirtileri nedir?

Kişi çoğu zaman depresyonda olduğunu fark etmemektedir. Depresyonla birlikte görülen bunalım, enerji azlığı, halsizlik, aşırı ya da az uyku durumunu günlük hayatın parçası mı yoksa depresyon mu olduğunu ayırt edilememektedir. Depresyon belirtileri belli aşamalarda gerçekleşmektedir.

Konsantrasyon problemi, detayları hatırlamakta zorlanma, zor karar verme, kendini suçlu – değersiz – beceriksiz hissetme, iştah azlığı ya da aşırı iştah, agresif davranışlar, aşırı alkol tüketimi, hayatın yaşamaya değer bir yer olmadığı düşüncesi gibi belirtiler depresyon durumunda sıklıkla gözlenmektedir.

Depresyonun nedenleri nedir?

Ayrılık, çok sevilen bir yakının vefatı, evlilikte yaşanan sorunlar, problemli geçen çocukluk, maddi sıkıntılar, işsizlik ve daha pek çok etken depresyonun ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Ancak tüm bunlar depresyon geçirmek için yeterli olmamaktadır.

Çünkü bu durumları yaşayan pek çok kişide depresyon görülmemektedir. Depresyona yatkın olan kişilerde bu gibi sebeplerler etkili olmaktadır. Bunun yanında daha önce ailesinde depresyon geçiren kişilerde görülme olasılığı da vardır.

Depresyonun risk faktörleri nedir?

Depresyon görülmesinde pek çok etken risk faktörü oluşturmaktadır. Önemli bir yakının vefatı, madde ve alkol kullanımı, kaygı bozuklukları, erken ebeveny kaybı, maddi sıkıntılar, evlilik problemleri, işsizlik, sıkıntılı çocukluk, daha önce depresyon geçirme, kişilik yapısı, kullanılan bazı ilaçlar, hastalıklar, hormonal değişiklikler depresyon için risk faktörü taşımaktadır.

Depresyonun komplikasyonları nedir?

Depresyon kişinin ailesini ve kendisini oldukça olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Tedavi edilmediğinde pek çok komplikasyonun ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Madde ve alkol bağımlılığı, kaygı bozukluğu, iş, okul ve sosyal hayatta yaşanan sorunlar, aile içi çatışmalar, ilişki kurmada güçlük, sosyal soyutlanma ve intihar depresyonda görülen komplikasyonlar arasında gelmektedir. İntihar depresyonun en üst seviyedeki komplikasyonudur. Bu yüzden depresyon geçiren kişilerin mutlaka tedavi edilmesi gerekir.

Depresyon için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Depresyon geçiren hastaların öncelikle tedavi olmaları gerektiği anlamaları ve tedaviyi kabul etmeleri gerekmektedir. Doktor randevusuna verilecek olan tedaviye ve yeniliklere uyum sağlayacak şekilde gidilmelidir.

Depresyonun tetkik yöntemleri nelerdir?

Depresyonda tanı koymada genellikle belirtiler ve hastanın davranışları önemli bir rol oynamaktadır. Belirtilerin şiddeti ve ne kadar zamandır devam ettiği de tanı koymada önemlidir. Ortaya çıkan belirtilerin hastayı nasıl etkilediğine de bakılmaktadır.

Depresyonun tedavi yöntemleri nelerdir?

Depresyon, tedavisi uzun süren bir hastalıktır. İlaç tedavisi en sık kullanılan yöntemler arasında gelmektedir. Uygulanan ilaç tedavisi hastaların önemli bir kısmında etkili olmaktadır. Burada süreklilik önemlidir. Pek çok hasta ilaçları kullandıktan kısa bir süre sonra etki etmediğini düşünerek ilaç kullanımını bırakmaktadır.

Ancak depresyon ilaçlarının pek çoğu zamanla etki etmektedir. Bu yüzden ilaçlar doktor kontrolünde bırakılmalıdır. İlaç tedavisinin yanında psikoterapi yöntemleri, grup tedavileri, elektro konvülsif tedavi (şok tedavisi), fototerapi (özel bir ışık tedavisi) ve başka yöntemler de kullanılmaktadır.

Depresyon hastaları için yaşam stili önerileri

Depresyon hastalarının düşünce açısından birtakım değişikliklere gitmesi gerekmektedir. Öncelikle depresyonun bir zayıflık ve güçsüzlük belirtisi olmadığı bilinmelidir. Bu durum herkesin başına gelebilir. Çok önemli kararlarda hızlı davranmayın. Kendinizi diğer insanlardan soyutlamayın. İsteksizlik durumuna karşın kendinizi biraz zorlayarak yeni uğraşlar edinmeye çalışın.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Hititlerin idari merkezi ‘Şapinuva’

Çorum’ un 53 km. güneydoğusunda yer alan Şapinuva (Ortaköy), Hitit İmparatorlu’nun önemli idari merkezlerinden birisidir.

Şapinuva, (Ortaköy), Çekerek nehri etrafında yer alan Göynücek Ovası ile Alaca Ovası arasındaki geçit üzerindedir.

Hitit Çağında, hem siyasi hem de coğrafi konumu nedeniyle stratejik bir noktada yer alan şehir, önemli bir askeri ve dini merkezdir.

Ortaköy kazılarında açığa çıkan ve sayıları 4.000’e ulaşan çivi yazılı tablet ve fragmanların (parça) oluşturduğu arşivde, Hititçe yazılmış olanların yanısıra Hattice, Hurrice ve Akadca yazılmış idari, askeri, dini ve fal metinleri bulunmakta olup, bunların büyük bir kısmı Orta Hitit dönemine (M.Ö. 14. yy) aittir.

Buradaki yazışmalardan Taşmişarri (III. Tuthaliya) – Taduhepa kraliyet ailesinin bu şehirde hüküm sürdüğü anlaşılmaktadır.

Devam eden kazı çalışmalarında bugüne kadar A binası ismi verilen anıtsal idari yapı ve B Binası olarak adlandırılan ticari yapı açığa çıkartılmıştır.

Paylaşın

Dini Tören Ve Sanat Merkezi ‘Alacahöyük’

Hitit öncesi dönemin önemli şehirlerinden olan Alacahöyük, Çorum’un 45 km. güneybatısında, Ankara’nın 160 km. doğusundadır. Eski Tunç Çağı ve Hitit çağında çok önemli bir kült (dini tören) ve sanat merkezi olan Alacahöyük’te 4 uygarlık çağı açığa çıkartılmıştır.

Alacahöyük’te 1. uygarlık çağı, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu-Osmanlı dönemleri ile temsil edilmektedir. 1. kültür katta, Geç Frig çağında höyüğün her yanı iskan edilmiştir. Küçük evlerden oluşan bu kat, seramiğine göre, M.Ö. 650’den daha eski değildir.

Mabedi, büyük yapıları, özel-blok evleri, sokakları, büyük küçük su kanalları, şehir suru, biri kabartmalı ortastadlarla süslü sfenksli, diğeri poternli anıtsal kapılarıyla Hitit İmparatorluk Çağı’nın müstahkem olmayan, düz ovaya kurulan tipik temsilcisi höyüğün 2. kültür katını oluşturur.

Kalker temel üzerine andezit bloklarla inşa edilmiş olan Sfenksli Kapının genişliği 10 metredir. O, bir yolla bağlandığı büyük mabedin anıtsal geçididir.

Alacahöyük 3. uygarlık katını Eski Tunç Çağı (M. Ö 2500-2000) oluşturur. Hitit kültürüne kaynaklık eden kültürlerin önde geleni olan yerli Hatti uygarlığı’nın aydınlanmasında çok katkıları olan Alacahöyük Eski Tunç Çağı hanedan mezarları, bu çağın en önemli buluntularıdır.

İntramural mezarlar özel olarak ayrılmış bir alanda toplanmıştır. Dört yanı taşla örülmüş dikdörtgen mezarlar ahşap hatıllarla (kiriş) kapatılmış, damları üzerine kurban edilmiş sığır başları, bacakları yerleştirilmiştir.

Altın, gümüş, elektrum, bakır, tunç, demir ve değerli taşlardan oluşan zengin ölü hediyeleri onların hanedana ait olduklarını göstermektedir. Çoğu altın, gümüş kapların dövme, dökme, kakma teknikleri, altın mücevheratın ince süsleri uzun bir gelişmenin ürünleridir.

4. kültür katını oluşturan Geç Kalkolitik Çağ ana toprak üzerine kurulmuş ilk uygarlıktır.

Çorum kısa tarihi

Boğazkale kazılarında elde edilen eserler ve çevredeki mağaralar Çorum ve çevresinin çok eski bir yerleşim alanı olduğunu göstermektedir. Binlerce yıllık medeniyet üstüste gelmiş bir târih şehridir.

Boğazkale ve çevresinde yapılan kazılarda M.Ö. 4000-5000 yıllarına âit olduğu tesbit edilen kalıntılar bulunmuştur. M.Ö. 1700 yıllarında kurulan Hitit Devleti ve bundan sonra kurulan devletler pekçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Başkenti Hattuşaş olan ilk Hitit Devleti, M.Ö. 1200 yıllarına kadar hüküm sürmüş, sonra Frigler Devleti kurulmuştur.

Güneye çekilen Hititler, bir müddet daha yaşamış ve târih sahnesinden silinmiştir. Hititlerden daha ileri olduğu tesbit edilen Frigler de M.Ö. 676 târihine kadar Çorum’a birçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Kafkaslardan Anadolu’ya gelen Kimmerler, her yeri yakıp yıkarak Frigler devrine son vermiş ve bölgeyi yağmaladıktan sonra çekip gitmişler, daha sonra Çorum ve çevresine Asurlular hâkim olmuştur.

Bu sırada doğuda büyüyen Medler M.Ö. 612 yılında Asurluları yenerek buraları ele geçirmişlerdir. M.Ö. 585 yıllarında parçalanan Medlerin yerine Persler hâkimiyet sürmüştür. M.Ö. 332’de Makedonya imparatoru İskender, Anadolu’yu almış, İskender’in ölümünden sonra M.Ö. 276 yıllarında Galatlar Çorum’a hâkim olmuştur. Pontus Rum tehdidi altında kalan Galatlar, Roma İmparatorluğu’na bağlanmış, böylece Bizanslılar hâkimiyet sürmeye başlamıştır.

Bu târihten sonra 1071 yılına kadar Çorum, Bizanslıların prensliği olarak uzun yıllar kalmış, bu arada İslâm orduları zaman zaman buralara seferler düzenlemiştir. Emevîler zamânında İstanbul’u kuşatan İslâm ordusu, geri dönerken Eshâb-ı kirâmdan Kereb-i Gâzi, Süheyb-i Rûmî ve Ubeyd-i Gâzi’nin Çorum civârında şehîd oldukları ve mübârek kabirlerinin Hıdırlık mevkiinde olduğu rivâyet edilir.

Büyük Türk sultânı Alparslan’ın 1071’de Malazgirt Muhârebesiyle Anadolu kapıları Türklere açılmış, Bizans hâkimiyeti son bulmuştur. Dânişmend Ahmed Gâzi, Amasya’yı aldıktan sonra, o zamanki adıyla Nikonya olan Çorum’u almak üzere amcasının oğlu Çavlı Beyi gönderdi. Yapılan çetin muhârebeden sonra 1075’te Çorum fethedildi.

Alayuntlu boyundan Çorumlu oymağının başı İlyas Bey, buraya vâli tâyin edildi. Daha sonraları Anadolu Selçukluları, bu bölgede Dânişmendlileri yenerek hâkimiyet kurdular. 1243 yılında Baycu Noyan komutasındaki Moğol saldırısına uğrayan Selçuklular, Çorum ve çevresinden çekilmiş, böylece Çorum bir süre başsız kalmış, ferdî mücâdeleler olmuştur. 1308’de kurulan İlhanlılar bölgeye hâkim oldular.

Daha sonra da Eratna Beyliğinde kalan Çorum, 1398’de Yıldırım Bâyezîd Han zamânında Osmanlı topraklarına katılmış, bundan sonra bir daha Osmanlılardan çıkmamıştır. Selçuklular ve Osmanlılar tarafından birçok eserlerle îmâr edilen Çorum’da sık sık meydana gelen zelzelelerden dolayı pekçok eser tahrib olmuştur.

Osmanlı devrinde Çorum, Sivas-Rum beylerbeyliğine bağlı 8 sancaktan biriydi. Tanzimâttan sonra Ankara eyâletinin 5 sancağından biri oldu. Cumhûriyet devrinde ise il hâline getirildi.

Paylaşın

Hititlerin Kutsal Mekanı ‘Yazılıkaya Tapınağı’

Hitit İmparatorluğu’nun Başkenti Hattuşa’nın en büyük ve en etkileyici kutsal mekanı olan Yazılıkaya Tapınağı, şehrin dışında yer alan, yüksek kayalar arasına saklanmıştır. Tapınakta 90’dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmiştir.

Tanrı ve tanrıça dizileri, İmparatorluk panteonunun baş tanrıları olan fırtına tanrısı ve güneş tanrıçası’ nın maiyetini oluşturuyordu. Bu yorum sonucunda; Yazılıkaya “Yeni yıl şenlikleri evi” olarak tanımlanabilir.

Hitit kült (dini tören) metinlerine göre yeni yıl ve ilkbahar törenlerinde bir araya gelen tüm tanrılar “fırtına tanrısı’nın evi’nde” toplanırlardı. Bu şenlikte kentin diğer tüm tapınaklarından tanrı heykellerinin törensel bir alayla Yazılıkaya’ ya taşınmış olabileceği değerlendirilmektedir.

Yazılıkaya A Odasında kayaya işlenmiş kabartma figürlerin özel bir düzeni ve tertibi vardır. Burada sol kaya yüzeyinde ikisi dışında yalnız tanrılar, buna karşın sağ tarafta da yalnız tanrıçalar belirtilmiştir. Ana sahnede fırtına tanrısı ile eşi güneş tanrıçası ve ortak çocuklarının karşılaşması tasvir edilmiştir.

Ana sahnenin karşısındaki duvarda daha büyük boyutlarda büyük Kral IV. Tuthaliya işlenmiştir. Kral, güneş tanrısı’nın törensel kıyafetinde, elinde egemenlik sembolü olan ucu kıvrık asa tutar durumda, iki tepe üzerinde tasvir edilmiştir. Bu kutsal alanın bu kral tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

B Odasındaki kabartmalar ana odadaki gibi kuşaklar halinde değildir; yan duvarlara dört bağımsız figür işlenmiştir. A Odası’nın başlangıcında tanrılar geçidinde de tasvir edilen ve orak biçimli kılıç taşıyan oniki tanrı ve “Kılıç Tanrısı” Nergal, öbür dünya ile ilişki kuran yeraltı tanrıları anlamında olmalıdır.

Büyük Kral IV. Tuthaliya’nın koruyucu tanrısı olan Şarruma, krala sarılmış ve ona yol gösteren bir durumda tasvir edilmiştir. Büyük Kral IV. Tuthaliya’nın ismi hiyeroglif yazıyla belirtilmiştir.

Çorum kısa tarihi

Boğazkale kazılarında elde edilen eserler ve çevredeki mağaralar Çorum ve çevresinin çok eski bir yerleşim alanı olduğunu göstermektedir. Binlerce yıllık medeniyet üstüste gelmiş bir târih şehridir.

Boğazkale ve çevresinde yapılan kazılarda M.Ö. 4000-5000 yıllarına âit olduğu tesbit edilen kalıntılar bulunmuştur. M.Ö. 1700 yıllarında kurulan Hitit Devleti ve bundan sonra kurulan devletler pekçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Başkenti Hattuşaş olan ilk Hitit Devleti, M.Ö. 1200 yıllarına kadar hüküm sürmüş, sonra Frigler Devleti kurulmuştur.

Güneye çekilen Hititler, bir müddet daha yaşamış ve târih sahnesinden silinmiştir. Hititlerden daha ileri olduğu tesbit edilen Frigler de M.Ö. 676 târihine kadar Çorum’a birçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Kafkaslardan Anadolu’ya gelen Kimmerler, her yeri yakıp yıkarak Frigler devrine son vermiş ve bölgeyi yağmaladıktan sonra çekip gitmişler, daha sonra Çorum ve çevresine Asurlular hâkim olmuştur.

Bu sırada doğuda büyüyen Medler M.Ö. 612 yılında Asurluları yenerek buraları ele geçirmişlerdir. M.Ö. 585 yıllarında parçalanan Medlerin yerine Persler hâkimiyet sürmüştür. M.Ö. 332’de Makedonya imparatoru İskender, Anadolu’yu almış, İskender’in ölümünden sonra M.Ö. 276 yıllarında Galatlar Çorum’a hâkim olmuştur. Pontus Rum tehdidi altında kalan Galatlar, Roma İmparatorluğu’na bağlanmış, böylece Bizanslılar hâkimiyet sürmeye başlamıştır.

Bu târihten sonra 1071 yılına kadar Çorum, Bizanslıların prensliği olarak uzun yıllar kalmış, bu arada İslâm orduları zaman zaman buralara seferler düzenlemiştir. Emevîler zamânında İstanbul’u kuşatan İslâm ordusu, geri dönerken Eshâb-ı kirâmdan Kereb-i Gâzi, Süheyb-i Rûmî ve Ubeyd-i Gâzi’nin Çorum civârında şehîd oldukları ve mübârek kabirlerinin Hıdırlık mevkiinde olduğu rivâyet edilir.

Büyük Türk sultânı Alparslan’ın 1071’de Malazgirt Muhârebesiyle Anadolu kapıları Türklere açılmış, Bizans hâkimiyeti son bulmuştur. Dânişmend Ahmed Gâzi, Amasya’yı aldıktan sonra, o zamanki adıyla Nikonya olan Çorum’u almak üzere amcasının oğlu Çavlı Beyi gönderdi. Yapılan çetin muhârebeden sonra 1075’te Çorum fethedildi.

Alayuntlu boyundan Çorumlu oymağının başı İlyas Bey, buraya vâli tâyin edildi. Daha sonraları Anadolu Selçukluları, bu bölgede Dânişmendlileri yenerek hâkimiyet kurdular. 1243 yılında Baycu Noyan komutasındaki Moğol saldırısına uğrayan Selçuklular, Çorum ve çevresinden çekilmiş, böylece Çorum bir süre başsız kalmış, ferdî mücâdeleler olmuştur. 1308’de kurulan İlhanlılar bölgeye hâkim oldular.

Daha sonra da Eratna Beyliğinde kalan Çorum, 1398’de Yıldırım Bâyezîd Han zamânında Osmanlı topraklarına katılmış, bundan sonra bir daha Osmanlılardan çıkmamıştır. Selçuklular ve Osmanlılar tarafından birçok eserlerle îmâr edilen Çorum’da sık sık meydana gelen zelzelelerden dolayı pekçok eser tahrib olmuştur.

Osmanlı devrinde Çorum, Sivas-Rum beylerbeyliğine bağlı 8 sancaktan biriydi. Tanzimâttan sonra Ankara eyâletinin 5 sancağından biri oldu. Cumhûriyet devrinde ise il hâline getirildi.

Paylaşın

Bronşit Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Akciğer bronşlarının yani akciğere giden hava yollarının iltihaplanması sonucunda ortaya çıkan rahatsızlıktır. Bronş, soluk borusunun akciğerlere giden iki koluna verilen isimdir. Üşütme, grip, rutubetli yerlerde yaşama, boğmaca ve tifo gibi rahatsızlıklar bronşların iltihaplanmasına neden olmaktadır.

Çocuklar ve yetişkinler arasında oldukça yaygın olan bronşit, grip ve soğuk algınlığı sonrasında oluşmakla birlikte çok ciddi bir rahatsızlık değildir. Bronşların çeşitli nedenlerden dolayı iltihaplanması söz konusudur.

Bronşit Çeşitleri

Bronşit çeşitleri akut bronşit ve kronik bronşit olarak ikiye ayrılmaktadır.

Akut Bronşit

Akut bronşit, bronşların iltihap dolmasıyla ortaya çıkar. Soğuk algınlığı ve kuru hava vücut direncini düşürerek bronşite neden olur. Akut bronşitte öksürük ilk başlarda kuru olarak başlasa da iltihabın ilerlemesi durumunda balgam ortaya çıkmaktadır. Akut bronşitte, ateş, halsizlik, öksürük, baş ağrısı ve hırıltı görülmektedir.

Bazı virüslerin neden olduğu bronşit tiplerinde ishal ve bel ağrısı da görülmektedir. Akut bronşit belirtileri görüldüğünde kişi mutlaka bir doktora başvurmalıdır. Rastgele antibiyotik ve ilaç kullanımı çeşitli olumsuzlukları beraberinde getirmektedir. C vitamini bakımından zengin gıdalar tüketmek bağışıklığa yararlı olabileceği gibi ballı ve ılık süt içmek de öksürüğe iyi gelecektir.

Kronik Bronşit

Kronik bronşit, akut bronşitin aksine uzun süreli öksürük ile birlikte yoğun balgam ile ortaya çıkmaktadır. Bronşitin kronik olarak nitelendirilmesi için en az 2 seneden beri devam ediyor olması ve her sene 2-3 ay kadar sürüyor olmalıdır.

Kronik bronşitte nefes darlığı sıklıkla görülmektedir fakat bununla birlikte yüksek ateşe pek rastlanmaz. Kronik bronşitin, akut bronşitte olduğu gibi en önemli sebeplerinden biri de sigara kullanımıdır. Kronik bronşit ciğer hastalıkları ve KOAH gibi hastalıkların arasındadır. Bunun yanında rutubetli hava, aşırı soğuklar ve ani hava değişimi bronşiti tetiklemektedir.

Bronşitin belirtileri nedir?

Yoğun balgam ve öksürük bronşitin en açık belirtileri arasında gelmektedir. Yorgunluk, hafif ateş, titreme, göğüs bölgesinde ve karında öksürmeye bağlı olarak gelişen ağrı ve hırıltılı solunum diğer belirtiler arasında gelmektedir.

Bronşitin nedenleri nedir?

Bronşit özellikle çocuklarda çok fazla görülmektedir. Vücut direncinin düşmesi ile bulaşan virüsler bronşları etkilemekte ve iltihaplanmaya sebep olmaktadır. Akciğerin uzun süre tahriş olması da bronşite neden olmaktadır. Bunda sigara kullanımı, kimyasal maddelerle uzun süre temasta bulunma, çevre kirliliği gibi faktörler de etkili olmaktadır.

Bronşitin risk faktörleri nedir?

Bronşitte çocuklar öncelikli risk grupları arasında gelmektedir. Sigara içenler, sigara kullanılan ortamlarda bulunanlar, gribal enfeksiyonlar, ileri yaş, düşük vücut direnci ve reflü bronşitte diğer risk faktörleri arasında gelmektedir.

Bronşitin komplikasyonları nedir?

Tedavinin yapılmadığı veya tedavinin yetersiz kaldığı durumlarda amfizem, bronşektazi, kronik bronşit, zatürre gibi komplikasyonlar gelişmektedir.

Bronşit için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Bronşit belirtileri nedeniyle diğer solunum yolu enfeksiyonları ile karıştırılmaktadır. Bu yüzden doktorun doğru teşhis koyabilmesi ve doğru tedavi uygulayabilmesi için belirtilerin doğru gözlemlenmesi ve doğru aktarılması gerekmektedir.

Bronşitin tetkik yöntemleri nelerdir?

Başlarda soğuk algınlığına benzeyen bronşitte tanı konması güçleşmektedir. Fizik muayenede doktor akciğerleri detaylı şekilde dinleyerek muayeneyi gerçekleştirir. Kesin teşhis koymak için akciğer grafisi, balgam kültürü ve solunum fonksiyon testi gibi birtakım test ve tahliller uygulanır. Alınan sonuçlarla kesin tanı konulur.

Bronşitin tedavi yöntemleri nelerdir?

Doktorun gerekli gördüğü durumlarda kişiye özel antibiyotik tedavisi uygulanmaktadır. Bunun yanında şiddetli öksürüğün neden olduğu kas ağrıları için ağrı kesici verilmektedir. Balgamın atılması için balgam söktürücü ilaçlar ve bol bol su tüketilmesi gerekmektedir.

Bronşit hastaları için yaşam stili önerileri

Bronşit olan hastanın öksürüğünün şiddetini azaltmak için odanın havasının nemli olması faydalı olacaktır. Bunun için hava nemlendirici cihazlar kullanabilirsiniz. Bol bol sıvı tüketilmesine özen gösterilmelidir. Kola, kahve, alkol gibi vücut sıvısını etkileyen içeceklerden uzak durulmalıdır. Bronşiti tetikleyecek parfüm, boya kokusu gibi ağır kokulardan ve sigaradan uzak durulmalı ve en az 8 saat uyuyarak istirahat edilmelidir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Boğmaca Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Bordetella Pertusis bakterisinin neden olduğu ve bulaşmadan 1-2 hafta sonrasında ilk belirtilerini göstermeye başlayan bulaşıcı bir solunum yolu enfeksiyonu olan Boğmaca, şiddetli bir öksürüğün eşlik ettiği, ileri evrede öksürük nöbetlerinin yoğunlaştığı, bebeklerde ölüme varan sonuçlar doğurabilen bir hastalıktır.

Boğmaca hastalığı bir kez atlatıldıktan sonra hastalığa karşı bağışıklık gelişir. Aşı ile sağlanan bağışıklık ise 5-7 yıl etkili olmaktadır.

Boğmacanın Belirtileri Nedir?

Burun akıntısı
Kırmızı ve sulu gözler
Yüksek ateş
Kontrol edilemeyen şiddetli öksürük
Burun tıkanıklığı
Yüz kızarması
Aşırı yorgunluk hali
Yüksek tizli ve hırıltılı nefes alma
Öksürükten sonra kusma
Nefes almanın bir süreliğine durması ya da nefes almakta güçlük (bebeklerde)
Cildin kırmızı ya da maviye dönmesi (bebeklerde)
Boğulur gibi nefes alma

Boğmacanın nedenleri nedir?

Havada damlacıklar şeklinde dolaşan bakteriler (pertusis); burun ve boğazdan hava yoluyla vücuda yerleşmektedir. Hastalığa neden olan etkin mikroorganizma bordetella pertussisdir. Bu mikroorganizma, solunum yolları ve broşlarda rahatlıkla üreyerek hastalığın oluşmasını sağlamaktadır.

Boğmacanın risk faktörleri nedir?

Hastayla temas, hasta odasının havalandırılmaması, yurt, okul, servis gibi kalabalık ortamlar ve çocuklar risk faktörleri arasında gelmektedir.

Boğmacanın komplikasyonları nedir?

Boğmacada ağır öksürük nöbetleriyle birtakım komplikasyonlar görülmektedir. Havale, karın fıtığı, deride veya göz akında kan damarı yırtılması gibi komplikasyonlar meydana gelmektedir. Bebeklerde görülülen boğmacada ise kulak enfeksiyonları, zatürre, nefes kesilmesi ve yavaşlaması, sıvı kaybı, nöbet ve beyin hasarı gibi komplikasyonlar görülmektedir.

Boğmaca için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Boğmacanın belirtileri, soğuk algınlığı ile karıştırılabileceği için ayırt edici özelliklere dikkat edilmedir. 2 haftadan fazla süren öksürük durumunda vakit kaybedilmeden doktora başvurulmalıdır.

Boğmacanın tetkik yöntemleri nelerdir?

Fiziki muayene sonrasında görülen klinik belirtiler tanıyı şekillendirmektedir. Laboratuvar testleriyle tespit edilen kandaki beyaz küre artışı ve eritrosit sedimentasyon hızında değişiklik olmaması boğmaca tanısının konmasını kolaylaştırmaktadır. Bunun yanında florosan antikor testiyle antijen araştırması yapılır. Kesin tanı için ise kültürde bakterinin üretilmesi ile konur.

Boğmacanın tedavi yöntemleri nelerdir?

Bebeklerde görülen boğmaca vakalarında genellikle hastanede tedavi uygulanmaktadır. Öksürük nöbetleriyle gerçekleşen oksijen dengesizliği ve olası komplikasyonlara karşı hastane ortamında tedavi uygulanmaktadır. Antibiyotik kullanımı mecburidir.

Boğmaca hastaları için yaşam stili önerileri

Boğmaca olan hasta ile özellikle hastalığı geçirmeyen kişiler çok fazla temas kurmamalıdır. Hastanın odası sık sık havalandırılmalı ve çarşafları sıklıkla değiştirilmelidir. Hastanın bu süreçte bol bol istirahat etmesi gerekmektedir. Ayrıca çocukluk çağı rutin aşılama takviminde yer alan boğmaca aşının yapılması ile büyük oranda hastalıktan korunulur.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın