Mars’ın Uydusu Phobos, İlk Kez Dolunay Formunda Görüntülendi

ABD Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından gönderilen ve 2001 yılından beri Mars’ın yörüngesinde bulunan Odyssey aracı, Mars’ın uydusu Phobos’u ilk kez dolunay formunda görüntülemeyi başardı.

Odyssey’in kızılötesi kameraları tarafından yakalanan görüntülerde, dolunay ısı dereceleri nedeniyle gökkuşağı renklerinde birer ‘şeker’ gibi görünüyor.

Dolunayı yakalamak için 2017 yılından beri gözlem yapan bilim insanları, bulguların Phobos’un hangi materyallerden oluştuğunu saptamaya yardımcı olmasını umuyor.

Odyssey  projesinde çalışan bilim insanı Jeffrey Plaut, “Yeni görüntüler bir çeşit sıcaklık hedef merkezi; merkezinde en sıcakken dışarı çıkıldıkça soğuyor” dedi.

Mars’ın iki uydusundan biri olan Phobos, diğer uydu Deimos’dan daha büyük ve Kızıl Gezegen’e de daha yakın konumda bulunuyor. Phobos, yaklaşık 7 saatlik dönüş hızıyla, bir Mars günü içinde iki kere doğup batabiliyor.

Paylaşın

Galatasaray, Şampiyonluk Yolunda İlerliyor!

Galatasaray, Spor Toto Süper Ligin 32. haftasında konuk olduğu Çaykur Rizespor’u 3-2 mağlup ederek, şampiyonluk yolunda emin adımlarla ilerliyor. Galatasaray, bu galibiyet ile puanını 66’ya çıkartarak ligin bitimine iki hafta kala liderliğini sürdürdü. Rizespor ise, 40 puanda kaldı.

Galatasaray’a galibiyeti getiren golleri 9. dakikada Feghouli ve 90-2 ile 90+7. dakikada Diagne’den geldi. Çaykur Rizespor’un gollerini ise, 45. dakikada Muriqi, ve 76. dakikada Aminu kaydetti.

Goller:

8. dakikada Ryan Donk topu kaptıktan sonra pasını sol kanattaki Onyekuru’ya aktardı. Onyekuru ceza sahası çizgisine doğru Feghouli’ye pasını aktardı. Feghouli’nin sol ayağıyla gelişine yaptığı vuruş direğe çarparak ağlarla buluştu. Galatasaray, 1-0 öne geçirdi.

44. dakikada ceza sahası dışında topla buluşan Muriqi, topu sürerek ceza sahasına girdi ve topu ağlara gönderdi. Çaykur Rizespor beraberliği sağladı.

76. dakikada sağ çaprazdan Boldrin’in çektiği şutu Muslera çeldi. Muslera’nın çeldiği topu önünde bulan Aminu’nun vuruşu ağlarla buluştu. Çaykur Rizespor, 2-1 öne geçti.

90+2. dakikada penaltı vuruşunu kullanmak için topun başına geçen Diagne sağ köşeye yerden sert bir vuruş yaparak topu ağlara gönderdi. Galatasaray, skoru 2-2’ye getirdi.

90+7. dakikada Feghouli’nin sağ kanattan açtığı ortada kafayı vuran Diagne topu ağlara gönderdi ve Galatasaray, skoru 3-2’ye getirdi.

Stat: Çaykur Didi Stadyumu

Hakemler: Serkan Çınar, Mustafa Emre Eyisoy, Volkan Ahmet Narin, Emre Malok

Çaykur Rizespor: Gökhan, Moroziuk, Awaziem, Abarhoune, Melnjak, Azubuike, Musa (Nakoulma 90+10’), Aminu (Saadane 90+7’), Boldrin (Abdullah 83’), Samudio, Vedat Muriqi.

Galatasaray: Muslera, Mariano, Luyindama, Marcao, Nagatomo, Donk (Emre Akbaba 62’, Muğdat Çelik 74’), Fernando, Feghouli, Ndiaye (Sinan 83’), Onyekuru, Diagne.

Goller: Feghouli (9’), Muriqi (45’), Aminu (76’), Diagne (90+2’, 90+7’)

Kırmızı Kart: Samudio (73’)

Paylaşın

Galatasaray, Seride 2-0 Öne Geçti

Galatasaray Sutopu Takımı, 2018-2019 Sezonu Şarık Tara Spor Toto Süper Lig Yarı Final ilk maçında Heybeliada Sutopu Takımı’nı 11-8 mağlup ederek seride 2-0 öne geçti.

Galatasaray Sutopu Takımı, 2018-2019 Sezonu Şarık Tara Spor Toto Süper Lig Yarı Final ilk maçında Heybeliada ile karşılaştı.

Galatasaray, normal süresi 7-7 beraberlikle biten karşılaşmada Heyeliada’yı penaltılarda 11-8 mağlup ederek seride 2-0 öne geçti.

Yarı Final serisine 1-0 önde başlayan Galatasaray, ikinci karşılaşmayı da kazanması halinde seride durumu 3-0 yaparak adını finale yazdıracak.

Galatasaray – Heybeliada yarı final ikinci maçı 12 Mayıs 2019 Pazar günü saat 17:00’de Kalamış Engin Bora Sutopu Havuzu’nda oynanacak.

Paylaşın

Ali Koç: Bu Maç, Bu Sezonun Özeti Gibiydi

Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, 2-1 kazanlıan Akhisarspor maçının ardından yaptığı açıklamada, “Bu maç, aslında bu sezon yaşadıklarımızın bir özeti gibiydi” ifadelerini kullandı.

Ali Koç, açıklamasında Türk futbolunun içinde bulunduğu krize ilişkinde, “Ben mütemadiyen bu sistemin kokuşmuş olduğunu, vasatlığın altında olduğunu belirtiyordum. Teknolojiye rağmen ne kadar kurgulanmış olduğunu görüyorsunuz. Bugün yaşananlara da şaşırsam mı üzülsem mi gülsem mi bilmiyorum. Yazık. Gerçekten çok yazık” ifadelerini kullandı.

Fenerbahçe Başkanı Ali, 2-1 kazanılan Akhisarspor maçının ardından önemli açıklamalarda bulundu.

Koç’un açıklamalarından öne çıkan bölümler şu şekilde:

“Normal şartlarda Fenerbahçelilerin televizyonlarını yarın saat 22.30’dan sonra seyretmelerini isteyecektim ama enteresan bir gün geçirdik. Türk futbolu açısından sıkıntılı bir gün. Maçımız 2-1 bitti. Çok daha farklı kazanabilirdik ama önemli değil. Bu maç, aslında bu sezon yaşadıklarımızın bir özeti gibiydi. Fakat bugün; Türk futbolu açısından son derece üzücü, endişe verici, bununla beraber malumun da ilanı.

“Bu sistemin kokuşmuş olduğunu, vasatlığın altında olduğunu belirtiyordum”

Ben gerek seçim sürecinde gerekse seçildikten sonra her zaman bu sistemin temizlenmesi gerektiğini üstüne basa basa söylüyordum. Bunu ne bir mazeret olarak ne bir maç sonucu sonrası söyledim. Ben mütemadiyen bu sistemin kokuşmuş olduğunu, vasatlığın altında olduğunu belirtiyordum. Teknolojiye rağmen ne kadar kurgulanmış olduğunu görüyorsunuz. Bugün yaşananlara da şaşırsam mı üzülsem mi gülsem mi bilmiyorum. Yazık. Gerçekten çok yazık. Bu aslında becerisizlikle, basit bir insan hatasıyla, küçük bir yanlışla anlatılabilecek bir durum değil. Bunun çok çok ötesinde.

“Türk futbolu ayağa kalkmalı”

Türk futbolunun bu anlayıştan, bu zihniyetten ve bu virüslerden arınması lazım. Bu bir kulübün, kulüp başkanının, iki üç kulübün bir araya gelerek yapabileceği bir iş değil. Tablo ortada. Halkın, kamuoyunun tepkileri de ortada. Sosyal medya diye bir olay var. İnsanlar hür iradelerini hangi takımı tuttuklarından bağımsız olarak orada ifade ediyorlar. Tekrar ifade etmek istiyorum. Sadece futbolu yönetenler değil bu değerli zincirin içindeki tüm paydaşların temizlenmesi, temizlenmeyeceklerin arındırılması ve bu sistemin böyle devam etmemesi gerekiyor. Böyle tepkili konuşmalar falan da bir şeyi değiştirmiyor ama bence Türk futbolu ayağa kalkmalı. Türk futbolu ortak tepkiler verebilmeli. Türk futbolu kendi içinde kendi kendini temizleyebilmeli. Adil rekabetin sağlanabileceğini hep beraber gösterebilmeliyiz. Tabii ki hatalar olacak. İnsanın olduğu yerde hatalar olur. Hata olmadan olmaz. Ama hata var hata var. Hatadan öteye bir durumdan bahsediyoruz. Her zaman ifade etmişimdir.

“Çocuklarımıza bırakacağımız mirasın bu olmaması lazım”

Türkiye Futbol Federasyonu; Türk futbolunda adil rekabetin, hakkaniyetin sağlanması için en önemli ve sorumluluğu en yüksek olan kurumdur. Hepimizin sorumlulukları vardır ama bir numaralı kurum, Türkiye Futbol Federasyonu’dur. Futbolun ne kadar gerginlik yarattığını, nasıl ayrıştırıcı bir konumda olduğunu, nefret tohumlarının nasıl ekildiğini hep beraber üzülerek görüyoruz. Çocuklarımıza bırakacağımız mirasın bu olmaması lazım. Herhalde bu gece Rize’de yaşananlar sözün bittiği yer ve sözün bittiği maç olsa gerek. Ben, doğru bildiğimi ve inandıklarımı söylemeye devam edeceğim. Sadece benim söylememle ve bizim söylememizle de bu olmuyor. Bence Türk futbolu içindeki aktörlerin hepsi bilhassa yönetimsel konumdaki herkes temizlenmeli.

“Nasıl bir açıklama olacağını çok merak ediyorum”

Hazır yeni seçim varken de kendi konularında kifayetli, liyakati yüksek,  futbola katma değer sağlayabilecek, adaleti getirebilecek, marka değerlerini arttırabilecek, tribünlerin dolu olmasını sağlayacak, kulüplerin finansal yapılarının daha sağlıklı bir konuma gelmesi için yapısal reformları yapabilecek, teknolojiyi en iyi şekilde kullanabilecek, topyekun Türk futbolunu kaldırabilecek ve bu işi yapabilecek uzmanlar gerekiyor. Bunu bir kez daha görüyoruz. Nasıl bir açıklama olacağını çok merak ediyorum. Hataların nasıl anlatılacağını, yorumcuların üstlerinde taşıdıkları formalı çıkartabilip hakkaniyet çerçevesinde adil bir sözle nasıl yorumlayacaklarını çok merak ediyorum. Zamanınızı aldığım ve meşgul ettiğim için kusura bakmayın. Bu meseleyi güzel bir şekilde kapatalım. Tüm analarımızın Anneler Günü kutlu olsun. Size de iyi pazarlar diliyorum.”

Paylaşın

Fenerbahçe Nefes Aldı, Akhisarspor Düştü!

Fenerbahçe, Spor Toto Süper Lig’in 32. haftasında Şükrü Sraçoğlu’nda ağırladığı Akhisarspor’u 2-1 mağlup etti. Bu galibiyet ile Fenerbahçe Lig’de rahat bir nefes aldı.

Fenerbahçe’ye galibiyeti getiren golleri; 28. dakikada Roberto Soldado ile 30. dakikada Nabil Dirar kaydetti. Akhisarspor’un tek golü ise; 45+3. dakikada Helder Barbosa’dan geldi.

Bu galibiyetin ardından Fenerbahçe, puanını 40’a yükseltirken, Süper Lig’in son sırasındaki Akhisarspor, bu mağlubiyetin ardından Lig’den düşmeyi garantiledi.

Goller:

28. dakikada sağdan gelişen Fenerbahçe atağında, Isla’nın ortaladığı topta kaleci Fatih Öztürk meşin yuvarlağı altıpas çevresinde Soldado’nun önüne düşürdü. Soldado, müsait durumda topu filelere gönderdi: 1-0

30. dakikada Hasan Ali Kaldırım, soldan attığı uzun pasla atağın yönünü sağ tarafa çevirdi. Topu kontrol eden Isla, meşin yuvarlağı arkadan bindirme yapan Dirar’ın önüne bıraktı. Faslı futbolcunun ceza sahası sağ çaprazından gelişine vuruşunda, top ağlarla buluştu: 2-0

45+3. dakikada Bokila’nın pasında savunmanın arkasına sarkan Aykut Çeviker’in içeriye çevirdiği topta Barbosa’nın gelişine vuruşunda, top ağlara gitti: 2-1

Stat: Ülker

Hakemler: Abdulkadir Bitigen, Mehmet Cem Satman, Mustafa Savranlar

Fenerbahçe: Harun Tekin, Isla, Serdar Aziz, Skrtel, Hasan Ali Kaldırım, Mehmet Topal (Dk. 11 Moses), Jailson, Dirar, Eljif Elmas (Dk. 84 Tolgay Arslan), Valbuena (Dk. 88 Ayew), Soldado

Akhisarspor: Fatih Öztürk, Vrsajevic, Rotman, Caner Osmanpaşa, Güray Vural, Zeki Yavru (Dk. 84 Serginho), Sissoko, Manu, Aykut Çeviker (Dk. 67 Eray Ataseven), Barbosa, Bokila (Dk. 75 Cikalleshi)

Goller: Dk. 28 Soldado, Dk. 30 Dirar (Fenerbahçe), Dk. 45+3 Barbosa (Akhisarspor)

 

Paylaşın

CHP’li Karabıyık: Asgari Ücretliler İftar Sofrasını Borçla Kuruyor

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, Asgari ücretli bir çalışanın başka hiçbir gideri olmasa dahi 29 günlük iftar sofrasını borçla kurduğunu söyledi.

Lale Karabıyık, mübarek Ramazan ayının ilk günlerinde cep yakan iftariyelik fiyatlarını yaptığı basın açıklaması ile gündeme taşıdı.
Sağlıkçıların 2019 yılında günlük yaklaşık 17 saat sürecek oruç ibadetinin ardından, kişinin sağlıklı bir şekilde enerji ihtiyacını gidermesi ve günlük gereksinim duyduğu besinleri alması için yaklaşık 3 bin kalorilik bir iftara ihtiyaç duyduğu tavsiyesine dikkat çeken Karabıyık, yüzde 32 olarak açıklanan gıda enflasyonunun yanısıra iftariyeliklere yapılan zamlar nedeniyle dört kişilik bir ailenin sadece peynir, zeytin, domates, salatalık ve çaydan oluşan iftar yemeğinin bile günlük 15-20TL tuttuğunu ve yalnızca ekmek, peynir, zeytin, çay ve şeker ile orucunu bozacak vatandaşın, sofrasını geçtiğimiz yıla göre yaklaşık %22 zamlı kurduğunu dile getirdi.

CHP’li Karabıyık, “Aynı ailenin mercimek çorbası, etsiz kuru fasulye yemeği, pirinç pilavı ve güllaçtan oluşan 4 çeşit yemekli ramazan sofrasının maliyeti ise en düşük fiyatlı ürünler kullanıldığında 40-45 TL’ye mal oluyor. Bu menüye pide/ekmek, su, meşrubat, meyve, hurma vs. de eklendiğinde, etli bir yemek ile birlikte günlük iftar maliyeti 90 TL’yi buluyor. Yani; tavsiye edilen 3 bin kalorilik menu ile yalnızca oruç açmanın ramazan boyunca yaklaşık maliyeti 2600 TL’yi aşıyor. 2018 yılındaki fiyatlar doğrultusunda aynı hesap yapıldığında, günlük yaklaşık 65-70 TL’ye malolan iftar sofrası, Ramazan ayı 2019 yılında 29 gün sürecek olmasına rağmen, geçtiğimiz yıldan bugüne ortalama yaklaşık %25 oranında artan fiyatlar nedeniyle vatandaşın yaklaşık 500 TL daha fazla harcayacağını gösteriyor” dedi.

“Asgari ücretliler iftar sofrasını borçla kuruyor”

Bütün bu zamlar nedeniyle bereketi kalmayan iftar sofralarının maliyeti göz önüne alındığında, asgari ücretli bir çalışanın başka hiçbir gideri olmasa dahi 29 günlük iftar sofrasını borçla kurduğunun altını çizen Karabıyık, “Ortalama memur maaşının 3 bin 785 TL olduğu ülkemizde bir memurun maaşının %70’ini yalnızca oruç açmak için ayırmak zorunda kaldığını görüyoruz. Asgari ücrete ve memur maaşlarına yapılan zamlar, temel tüketim ürünlerine yapılan zamlar karşısında günden güne erirken, 2019 yılında iftar sofrası kurmak bile bu zamlar nedeniyle bir hayale dönüşüyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, asgari şartlara göre belirlenen fitre miktarını bu zamlar nedeniyle artırarak 23 TL olarak belirlemişken, gelinen noktada dört kişilik bir ailenin aylık harcaması 2 bin 760 iken asgari ücretin 2 bin 20 lira olması asgari ücretle çalışan vatandaşımızın fitreye muhtaç olduğunu gösteriyor” sözleriyle konunun önemine dikkat çekti.

Ramazan Bayramı’nda yapılacak ev ziyaretlerinin de, geleneksel ikramlardaki zamlardan etkilendiğini söyleyen CHP’li vekil, “Misafirlerine çay/kahve ve ev baklavası hazırlayacak bir aile, undaki %66, cevizdeki %25, nişastadaki %33’lük ve toz şekerdeki yüzde 5’lik artışla, cevizli baklavayı ortalama yüzde 32’lik zam ile ikram edecek. Misafirler orta şekerli kahveyi de küp şekerdeki %43, Türk kahvesindeki %15’lik zam ile içecek” sözleriyle açıklamasını tamamladı.

Paylaşın

CHP’li Öztırak: Saray Ve YSK El Ele Verip Sandık Darbesi Yapmıştır

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, düzenlediği basın toplantısında, “YSK, iktidarın azmettirmesiyle İstanbul seçimlerini iptal etmiş Saray ve YSK el ele verip sandık darbesi yapmıştır” dedi.

Öztrak, konuşmasının devamında, YSK’nın İstanbul’da seçimin yenilenmesine ilişkin kararının ayrıntılı gerekçesinin yayınlanmadığını hatırlatarak, “AK Parti’nin seçimi kaybetmiş belediye başkan adayı ve diğer isimler bunları dile getiriyor. Gerekçeleri dillendirenler YSK’yı bu darbeye azmettirenlerdir” ifadelerini kullandı.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

6 Mayıs’ta Saray, YSK’yla el ele vererek bir sandık darbesi gerçekleştirdi. 73 yıllık çok partili yaşamımızda demokrasimize böyle bir darbe vurulmamıştı. Saray ve onun seçimi kaybeden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayının, şimdi de yeni bir algı operasyonuna giriştiklerini görüyoruz. Darbenin müellifleri sıkılmadan, utanmadan kendilerini mağdur gösterip, sandık darbesinin gerçek mağduru olan CHP’yi, Genel Başkanımız Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’nu, Millet İttifakı’nı ve tabi ki en önemlisi, İstanbul’un Seçilmiş Belediye Başkanı Sn. Ekrem İmamoğlu’nu suçlamaya kalkışıyorlar.

Dün akşam, Saray’ın kibirli kişisi, bir iftar yemeğinde, açmış ağzını yummuş gözünü. İftar sofrasını adeta kendine miting alanı yapmış. Artık vatandaşlarımızın inançlarına da saygı kalmadı. Mübarek ramazan ayında, milletimizin huzur içerisinde orucunu açmasına bile izin verilmiyor. Anayasa’ya göre “milletimizin birliğini temsil etmesi” gereken, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna otururken “tarafsız kalacağına” namusu ve şerefi üzerine yemin eden Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, iftar sofralarında bile milletin arasına kin, nefret, nifak tohumları saçmaya devam ediyor.

“YSK el ele verip sandık darbesi yapmıştır”

Öncelikle, Saray’ın sandıktan çıkan millet iradesini ve İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını gasp etme operasyonunun detaylarına bir bakalım. İlk olarak şunu açık ve net olarak ortaya koymamız gerekiyor: Seçimin güvenliğini sağlamakla görevli YSK, iktidarın azmettirmesiyle İstanbul seçimlerini iptal etmiş, saray ve YSK el ele verip sandık darbesi yapmıştır. Bunu hep söyleyeceğiz. YSK bu kararıyla, hukuku ve içtihatlarını çöpe atmış, kendi varlık sebebini inkar etmiştir. Bugüne kadar demokrasinin ve hukuk devletinin tüm temel taşlarını söküp atan iktidar ise bu kumpasla, elinde kalan son meşruiyet kalesi olan sandığı da ateşe vermiştir.

Kurul, kısa kararında “bir kısım sandık kurulunun kanuna aykırı oluşturulması ve bunun seçim sonuçlarını etkiler nitelikte olmasını” İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminin iptalinin gerekçesi olarak göstermiştir. Daha ortada gerekçeli karar yoktur. Fakat AK Parti, kısa kararda olmayan çok daha ayrıntılı iptal gerekçelerini, yargıçlar daha yazmaya başlamadan sıralayıp durmaktadırlar. AK Parti’nin seçimi kaybetmiş belediye başkan adayı, Genel Başkanları bunları dile getirmekte, bir de bununla ilgili yalan rüzgarı romanları etrafta servis edilmektedir.

“Bu iptal gerekçelerini yazanlar YSK’dakileri bu darbeye azmettirenlerdir”

Aslında bütün bunlar bir şeyi ortaya koyuyor. Bu ayrıntılı iptal gerekçelerinin hangi adreslerde kaleme alındığını ortaya koyuyor. Bu iptal gerekçelerinin müellifi bellidir. Bu iptal gerekçelerini yazanlar YSK’dakileri bu darbeye azmettirenlerdir. Seçimin iptali için gerekçe gösterilen, sandık kurul başkanının devlet memuru olmadığı iddia edilen sandıkların tamamında AK Parti adayı Binali Yıldırım’ın oyu, İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun oyundan fazla çıkmıştır. Hatta AK Parti’nin gözlemcisinin bulunmadığı ve sandık başkanının da memur olmadığı 141 sandıkta da AK Parti adayı önde çıkmıştır. Bu nasıl şaibedir, bu nasıl bir yolsuzluktur, bu nasıl bir organize iştir ki bunların yapıldığını iddia sahibinin oyu, o iddialara konu olan sandıklarda diğer adaydan daha yüksek çıkmıştır.

“Sandığın da hukukun da tabutuna çivi çakılmıştır”

Tüm bu tablo vatandaşlarımıza şunu göstermektedir: Sandığın da hukukun da tabutuna çivi çakılmıştır. Şimdi bu çiviyi çakanlar çıkmışlar mağdur rolü oynamaya çalışmaktadırlar. Sandık kurulu başkanları hakkında yapılan bu suç duyuruları 45 gün sonra yapılacak seçimde il, ilçe ve sandık kurulları üzerinde şimdiden ciddi bir baskı oluşturmaya başlamıştır. Bu, seçim güvenliği açısından çok ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

AK Parti Genel Başkanı, dün katıldığı iftar yemeğinde ve ödül töreninde, “milli iradeye saygının seçim sonuçlarını kabul etmeyi gerektirdiğinden” bahsetmiştir. Evet, inanılmaz ama gerçek. Bunu seçimlere girmek serbest ama kazanmak yasak anlayışıyla hareket eden birinden duymak gerçekten trajikomiktir. AK Parti Genel Başkanı, adet haline getirdiği üzere milletin aklıyla alay etmekte, yalanı hakikat gibi gösteren gerçek ötesi bir siyasetle sandıktan çıkan millet iradesini itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır.

AK Parti Genel Başkanı “alenen çalınmış oylardan”, “yolsuzluktan” bahsetmektedir. Ama YSK’nın kısa kararında bununla ilgili hiçbir husus yer almamaktadır. Hatırlayacaksınız, Rusya’ya gitmeden önce seçimlerle ilgili “kameraların tespit ettiği usulsüzlükler olduğunu” söylemişti. Aynı Kabataş’ta deri pantolonlu üstü çıplak adamların başörtülü bir kadına saldırdığı yalanı gibi bu görüntüleri de hala bekliyoruz kamera görüntülerini seçimde yolsuzluk yapıldığına dair.

“O mazbatayı da alıp Binali Yıldırım’a verseydiniz”

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve sözcüleri, işlenen hukuk cinayetini “başka adayın kazandığı seçimi alıp başka adaya vermiyoruz ki. Yeniden yapalım, madem kazandınız yeniden kazanırsınız” demektedirler. Bir de onu yapsaydınız. Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını gasp ettiniz yetmez birde onu yapsaydınız. O mazbatayı da alıp Binali Yıldırım’a verseydiniz. Ha bunu da konuşmamış değilsiniz. Sizin içinizde bunu önerenlerde var, böyle olsun diyenler de var.

İstanbul seçimleri misket oynamaya benzemez. Dünyanın pek çok ülkesinden daha büyük bir şehri yönetecek belediye başkanını mı seçiyoruz yoksa birbirimizi ütmesine misket mi oynuyoruz? Gerçekten akıl almaz bir ciddiyetsizlikle karşı karşıyayız.

Son olarak, iftar sofrasında Tayyip Erdoğan, Sayın Genel Başkanımıza demediğini bırakmamış. Ne diyelim? Kişi aslında herkesi kendi gibi bilirmiş. Ama ben şunların altını çizerek söyleyeyim. Bizim Genel Başkanımız, iftarlarda siyaset konuşmaz. Milletin seçtiği başbakanı görevden alıp da partisinin içinde darbe yapmaz. Tarafsız kalacağına namusu ve şerefi üzerine yemin edip bu yemine rağmen dönüp de partisinin Genel Başkanlığı koltuğuna oturmaz. YSK’yı sandık darbesine azmettirmez. Milletin gözü önünde milli iradeye kumpas kurmaz. Faşizm, faşizm demişler faşizm bunları yapanların adreslerinde aranmalıdır.

“‘Edep ya hu’ diyoruz”

AK Parti Genel Başkanına bir kez daha hatırlatalım: Cumhuriyet Halk Partisi, demokrasiden ve sandıktan yana olan tavrını, size “muhtar bile seçilemez” denirken, millet öyle istiyor deyip başbakanlık yolunu açtığın da göstermiştir. Türkiye bugün tek kişi parti devleti eliyle 1946’nın da gerisine düşürülmüş, 73 yıllık demokratik birikimimiz, 36 günde çöpe atılmıştır. Millet iradesini yok sayanların, millete verdiği sözleri unutanların, milletin sesini duymayanların, şimdi çıkıp da bize hakaretler yağdırması ne izanla ne de insafla bağdaşır. Çok şükür, Sayın Genel Başkanımızın ve bizlerin yalan, iftira, tehdit ve hakaret hiçbir zaman siyasi sermayesi olmamıştır. Yalanı, iftirayı, tehdidi ve hakareti bir siyasi üslup haline getirenlerin kimler olduğunu da milletimiz gayet iyi takdir etmektedir. Biz, bu kem sözlerin sahibine “edep ya hu” diyoruz.

Ama biz Sarayın kibirli kişisindeki bu telaşın nedenini de gayet iyi biliyoruz. İstanbul’un seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 19 günlük icraatıyla İstanbul’un parasının İstanbulluların olacağını, İstanbul’un rantının İstanbullularda kalacağını, İstanbul’un kaynaklarını İstanbullular için kullanacağını göstermiştir. Su fiyatlarında yapılan indirimler, öğrencilerin, yeni doğum yapan annelerin, çocukların ulaşımında sağlanan indirimler, 19 gün içinde bunlar yapıldı.  Uygulanacak sosyal demokrat politikaların, halktan yana politikaların İstanbullunun rantını İstanbulluya vermeyi öngören politikaların ipuçlarını açıkça ortaya koymaktadır. İstanbul’un rantını bugüne kadar havuzdaki dostlarına vermeye alışmış olanların tabi ki bundan paniklemesi normaldir. Ancak bir hususu anlamadığımızı da burada söylemek isteriz. Saray’ın kibirli kişisi neden İstanbul Belediyesi’ndeki verilerin Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından kontrol edilmesinden bu kadar rahatsız olmuştur, bu kadar paniklemiştir? Bu verilerde ne vardır?

Çok partili demokrasi tarihimizin en büyük mağduriyeti, milletimizin sandıkta vereceği oylarla giderilecektir. Seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gasp edilen mazbatası, milletin eliyle yeniden kendisine verilecektir. Bundan en ufak bir şüphemiz yoktur. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.

Soru- Efendim az önce değindiniz ama ben biraz daha detay sormak istiyorum. Cumhurbaşkanı dün akşamki konuşmasında yine seçimlerde oyların çalındığını, yine Binali Yıldırım ve oy hırsızlığının olduğunu söyledi. Ama YSK’nın kararında biz böyle bir gerekçe görmedik şimdiye kadar. Sadece sandık kurulunda memurların olmadığını bu yüzden seçimlerin tekrar edildiğini, iptal edildiğini gördük. Bu açıklamaları neye bağlıyorsunuz bu birinci sorum.

İkincisi de halen çok tartışılıyor aynı zarfta, tek zarfta 4 pusula sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi iptal edildi. AK Parti bir klip yayınladı klipte de 123 sandıkta 42 bin oy sadece Büyükşehir Belediyesine etki ediyor ilçelere etki etmiyor denildi. Bu açıklamaları neye bağlıyorsunuz?

Faik Öztrak: Minareyi çalanlar şimdi minarenin kılıfını hazırlamaya çalışıyorlar. YSK üyeleri daha henüz gerekçeli kararı yazmamışken, Adalet ve Kalkınma Partisi yetkililerinin, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin İstanbul Büyükşehir adayının kısa kararda yazan gerekçelerin çok ötesine giden gerekçeleri söylüyor olması, 7 tane üyenin yazacağı gerekçeli kararın müellifinin kim olduğunu açık seçik ortaya koymaktadır. Bu kararın hangi mahfillerde yazılmış olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. 31 Mart akşamı Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazandığının belli olmasından itibaren dört başı mamur bir kumpas uygulamaya konmuştur. O kumpas çerçevesinde öyle anlaşılıyor ki YSK’nın iptal gerekçeleri dahi yazılmıştır. O kumpası hazırlayan mahfillerde.

Soru- Bir de diğer soru vardı efendim tek zarf 4 pusula?

Faik Öztrak: Biraz önce minare örneğini onun için verdim. Ama mesele açık. Aynı sandıkta tek bir zarfın içine 4 tane pusula atıyorsunuz, gerekçeniz sandık kurullarının yasada tarif edilen biçimde oluşmadığı ve sandık kurullarında öngörülen memurların bulunmadığı. Aynı sandık kurullarının ilçe belediyeleri, ilçe belediye meclisleri ve muhtarlıklar için yapmış olduğu uygulamaları doğru kabul ediyorsunuz, buna karşılık Büyükşehir Belediyesi için yapılan uygulamalar için aradaki farkı gerekçe göstererek seçim sonuçlarını etkileyebilir diyorsunuz.
Şimdi bakın arkadaşlar, bu sandıkları kim oluşturmuş? İlçe seçim kurulları. İlçe seçim kurulları kimlere bağlı? İl seçim kuruluna, il seçim kurulu da YSK’ya. Soru şu, bu sandıklarda partilerin temsilcileri var mıydı? Vardı. Bu sandıkların etrafında gözlemciler var mıydı? Vardı. Bu sandıklarda yolsuzluk yapıldığına dair herhangi bir tutanak var mı? Yok.

Yani bu sandıkların bu şekilde oluşumunun seçmenin sandıkta oluşan iradesini etkileyecek bir durumu olmadığı ortada. O zaman ne oluyor? Hani o mühürsüz oylarda “seçmen iradesinin üstünlüğü” diyerek mühürsüz oyları geçerli saymıştınız ya… Çünkü “mühim olan seçmen iradesidir, oyun mühürlü ya da mühürsüz olması seçmenin iradesini etkilemiyor” demiştiniz. Şimdi de o sandıkta memur bulunup bulunması ya da bulunmaması öyle gözüküyor ki seçmenin iradesini etkilememiş. Bir önce verdiğiniz karar orada dururken kalkıp bunu iptal ederseniz milletin vicdanı rahatsız olur. Milletin vicdanı bunu kabul etmez, millet bunu kabul etmez, millet bunun hesabını sorar.

Soru- Efendim Sayın Genel Başkanın İstanbul’da bir teknede yaptığı görüşmeye dair bazı iddialar ortaya çıkmıştı hatta eski Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’le görüştüğü iddia edilmişti yalanlandı o bilgi ama bugün Genel Başkana dair fotoğraflar çıktı. Paylaşacağınız bir detay var mıdır görüşmeye dair?

Faik Öztrak: Arkadaşlar öyle gözüküyor ki istihbarat teşkilatları Genel Başkanımızı çok yakından takip ediyor. Biz de zaten biliyoruz bunu. Ama bizim gizlimiz, saklımız yok her şey açıkta. Genel Başkanımızın gizli saklısı yok her şeyi açıkta yapıyor. Eğer gizli saklı bir görüşme yapsaydı, herhalde birilerinin yatında oturup görüşmezdi. Şimdi istihbarat örgütlerinin kendi ellerindeki materyalleri alıp yandaş medyaya servis edip bunun üzerinden bizleri itibarsızlaştırmaya dönük hikayeler yazdırmaya kalkmaları gerçekten ayıptır. Türkiye’de istihbarat teşkilatının, o istihbarat teşkilatının bağlı olduğu makamların ne hale düştüğünü ortaya koymaktadır. Gerçekten yazık, gerçekten komik.

Soru- Efendim birkaç tane kısa kısa sorum olacak. Dün akşam Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Sayın Kılıçdaroğlu’na yönelik YSK üyelerine atfen “dokunulmazlığına mı güveniyorsun da konuşuyorsun” gibi bir atıfta bulundu, dokunulmazlık tartışması başladı. Birinci sorum bu olacak.

İkincisi, bazı sanatçılar Ekrem İmamoğlu’na yönelik desteklerini açıkladılar. Cumhurbaşkanlığı Arşiv Daire Başkanı, destek veren sanatçıların isimlerini sosyal medyada yayınladı. Sanatçılar tepki gösterdi, fişleme yapılıyor diye. İkinci sorum bu olacak.

Ve son olarak yine Cumhurbaşkanı Erdoğan dün akşamki konuşmasında Ankara ve İstanbul’da özellikle TC ibareleri geri gelmişti, “TC ibaresini geri getirmek tekrar yeniden koymak riyakarlıktır” dedi. Bir de bu olacak sorum.

Faik Öztrak: Şimdi en sonuncundan başlayım. CHP, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran parti. Dolayısıyla CHP’nin TC ibaresine sahip çıkmasından daha doğal hiçbir şey yoktur ve sonuna kadar da CHP olarak biz, TC ibaresine sahip çıkacağız niye riyakarlık olsun? Riyakarlık yapanlar TC’ye inanmayıp onu kaldırıp sonra getirip yeniden koyanlardır.
İkincisi, dokunulmazlık meselesinde dün söyleyeceğimi söyledim. Hodri meydan. Devlet Bahçeli de Genel Başkanımızın dokunulmazlığını gündeme getirdi, Cumhurbaşkanı da şimdi “dokunulmazlığına mı güveniyorsun” diyor. Biz de diyoruz ki, kaldırın bakalım hodri meydan, kaldırın. Her yerden çok ciddi bir baskı süreci yeniden başlamıştır. Çok da ilginçtir bundan önceki dönemde milyonluk tazminat davaları açarak, daha sonra hapis cezalarıyla, daha sonra idam sehpaları göstererek muhalefet partilerini kampanya sürecinde tehdit edenler yine başka başka noktalara doğru gitmektedir. Bir şeyi anlayamadılar, demirden korksak trene binmezdik.

Soru- Bir de sanatçılar vardı efendim.

Faik Öztrak: Söylüyorum arkadaşlar yani bu baskı sadece liderlerle de sınırlı kalmıyor anlaşılan şimdi sanatçılara da yansıyor. Bakınız, Türkiye’de artık herkes konuşacak engelleyemezler. Çünkü işin nereye gitmekte olduğu ortada. Buna evet denilmesi, buna razı olunması halinde sandıkla gelen sandıkla gitmeyecek.
Herkes konuşacak her şey çok güzel olacak.
Teşekkür ediyorum.

Paylaşın

Yıldırım’ın ‘Mağduriyet’ Açıklamasına İmamoğlu’ndan Yanıt

31 Mart yerel seçimlerinde İBB Başkanı seçilen ancak YSK’nın iptal kararıyla mazbatası alınan CHP’li Ekrem İmamoğlu, AK Partili Binali Yıldırım’ın ‘mağduriyet’ açıklamasına yanıt verdi.

Cuma namazını Beylikdüzü Fatih Sultan Mehmet Camii’nde kılan ve ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan İmamoğlu, konuya ilişkin şunları söyledi:

“Bir daha karşılaştığınızda sorun, acaba kendi söylediklerine kendisi inanıyor mu diye? Ben inandığını düşünmüyorum. Neyin gaspı, hangi gerekçe? Millet görüyor zaten bence şu an söylediklerine kendisi de inanmıyordur. Mağduriyet kavramı da şöyle; Belki aday olmakla mağdur olmuş olabilir.”

Binali Yıldırım ne demişti?

Binali Yıldırım, YSK’nın seçimi iptal etme kararını değerlendirirken, “Asıl mağdur edilen benim. 31 Mart’ta gasp edilen oyların hesabını 23 Nisan’da soracağız” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

HDP Sözcüsü Kubilay: ‘Türkiye ittifakı’ Türkiye’yi Kapsamıyor

HDP Parti Sözcüsü Günay Kubilay, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilen Türkiye İttifakı’nı eleştirerek, “Türkiye ittifakı” diye dile getirilen bakış açısının da Türkiye’yi kapsamadığını düşünüyoruz. O ittifak sadece bugünkü kan kaybetmeye başlayan iktidar blokunu güçlendirmeye yönelik yeni bir dayanak arama çabasıdır. Bunu bulup bulamayacaklarını bilmiyoruz. Bizim sorunumuz da değil. Biz demokrasi kulvarındayız ve bununla ilgileniyoruz” dedi.

Halkaların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Günay Kubilay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasının başlangıcında, Abdullah Öcalan’ın 2 Mayıs’ta avukatlarıyla görüşmesini değerlendiren Kubilay, “Bu görüşme adımını biz HDP olarak geç kalınmış ama doğru ve önemli bir adım olarak değerlendiriyoruz” dedi.

Kubilay, devam etmekte olan açlık grevleri ve ölüm oruçlarına da değinerek, “Ölüm oruçları, açlık grevleri ve tecrit konusu bunlardan bağımsız olarak değerlendirmelidir. Bu son derece insani ve hukuki bir konudur. Gerekli adımlar atılarak ölüm oruçları kırılma yaratmadan açlık grevinin sona ermesini, tecrit konusunun Türkiye’nin gündeminden kalkmasını bekliyor ve istiyoruz” ifadelerini kullandı.

HDP’nin 6 belediye eşbaşkanı ve 56 belediye meclisi üyesinin mazbatasının alınması ile İstanbul seçiminin iptal edilmesini ‘Saray Darbesi’ olarak değerlendiren HDP Sözcüsü Kubilay’ın basın açıklamasında öne çıkan bölümler şöyle:

“6 Mayıs’ta İstanbul’da YSK eliyle İstanbul seçimlerinin yenilenmesini isteyen bir sandık darbesi yapıldı. İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi YSK eliyle yapılmış bir sandık darbesidir. Darbeler sadece üniformayla, silahla yapılmıyor. Bunların her biri kendi içinde farklı araç ve yöntemlerle gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla 6 Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleştirilen Saray darbesi ne ise, bizim 6 belediye başkanımızın 56 belediye meclis üyemizin mazbatasına el koyan anlayış da aynıdır. Halkın sandıktan çıkmış siyasi iradesine saygı göstermeyen zihniyetin aynı olduğunu düşünüyoruz. Biz İstanbul kararının AKP ve MHP iktidar blokunun siyasi operasyonu olduğunu düşünüyoruz. YSK kararları bir kez daha hukuka ve YSK içtihatlarına ters, direktiflerle verilmiş siyasi kararlardır. Hukuksal dayanağı yoktur ve gayrı-meşrudur.

“YSK kendisine karşı da suç işlemiştir”

O kadar ilginçtir ki YSK iktidar blokunun siyasi baskısı ve kuşatması karşısında o kadar çaresiz kalmıştır ki kendi belirlediği sandık kurullarının yasadışı olduğunu ilan etmek zorunda kalmıştır. O bakımdan da bu kararın yasal sorumluluğu YSK’ya aitse siyasi sorumluluğu da AKP ve MHP’ye aittir. Dolayısıyla İstanbul halkının iradesine nasıl saygısızlık yapılmışsa, YSK kendisine karşı da suç işlemiştir.

31 Mart seçimlerinde Türkiye ekonomisinin,turizminin yüzde 70’ine hitap eden başta İstanbul olmak üzere Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi büyük metropollerde seçimi kaybetmiş olmasının AKP-MHP iktidar blokunda büyük bir kan kaybına yol açtığı ve bu kan kaybını durdurabilecek en başat olgunun İstanbul olduğu ve dolayısıyla İstanbul’da seçimi yenileyerek bu kan kaybının durdurulabileceği düşünülüyor.

Ekim 2016’da Sayın Gültan Kışanak’ın mazbatasına ve 6 belediye başkanının mazbatasına el koyan zihniyet ne ise Sayın İmamoğlu’nun mazbatasına el koyan zihniyet de aynıdır. Onlar aynı tornadan çıkmış ikiz kardeşlerdir.

“Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi”

Bugün HDP’nin bir yasal parti olarak hukuki talepleri reddedilirken seyirci kalanlar düşünmelidir. KHKli arkadaşların bırakın sadece belediye başkanlığını, seçilme hakkı elinden alınmak istenirken bu konuda ses çıkarmayanlar düşünmelidir. Hep birlikte düşünmeliyiz, bugün Erdoğan ve hükümetin HDP’ye yönelik tehdit ve şantajlarına, karalamalarına rıza gösterenler bunları düşünmelidir. Dolayısıyla perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Burada zihniyet aynı. Sadece biçim değiştiriyor.

HDP’nin ne yapacağı belli değil mi?

Herkes HDPye soruyor, yahu siz ne yapacaksınız? HDP’nin ne yapacağı belli değil mi? HDP’nin ne yapacağı bellidir. Belki de en az soru sorulması gereken HDP’dir. Bir otoriterleşme sürecinin, bir despotik siyaset tarzının uzun zamandan beri bu ülkeyi kasıp kavurduğunun altını sürekli çizen HDP’dir. Bunun karşısında demokrasiden, barıştan, özgürlükten, haktan ve hukuktan yana olacak HDP’nin bundan başka politikası ne olabilir?

“Kazanımları korumak lazım”

Bugün demokrasi isteyen, demokrasi arayışı içinde olan bütün güçler demokrasi ortak paydasında buluşmak zorundadır. Bunun için demokratik ve meşru yöntemlerle mücadelenin öznesi olmak zorundadır, biz buna “demokrasi ittifakı” diyoruz. Demokrasi isteyen güçlerin birleşik mücadelesine “demokrasi ittifakı” diyoruz.

“Türkiye İttifakı” denilen bakış açısı Türkiye’yi kapsamıyor 

“Türkiye ittifakı” diye dile getirilen bakış açısının da Türkiye’yi kapsamadığını düşünüyoruz. O ittifak sadece bugünkü kan kaybetmeye başlayan iktidar blokunu güçlendirmeye yönelik yeni bir dayanak arama çabasıdır. Bunu bulup bulamayacaklarını bilmiyoruz. Bizim sorunumuz da değil. Biz demokrasi kulvarındayız ve bununla ilgileniyoruz.

Demokrasi kulvarındaki herkesle birlikte olmak istiyoruz

Bununla birlikte demokrasi kulvarında olan herkesle Parlamento içinde veya dışında birlikte olmak istiyoruz. Bu zamana kadar fabrikalarda, tersanelerde ve sokaklarda meşru mücadele yöntemleri ile kazanılmış her şeye Parlamento’da da sandıkta da sahip çıkmak istiyoruz. HDP’nin politik tutumu budur.

Paylaşın

Erdoğan: Camiler Sadece Betondan İbaret Binalar Değildir

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kuzey Yıldızı Camii ve Külliyesi’nin açılışında yaptığı konuşmada, “Camiler sadece betondan ibaret binalar değildir. Camiler tüm farklılıklarımızı bir kenara bırakıp hakkın karşısında eşitlendiğimiz, günde beş defa kulluk görevimizi icra ettiğimiz mekanlardır” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, konuşmasının devamında, “Camilerimiz birer ibadethane olmanın ötesinde mimarisiyle, süslemeleriyle bulunduğu mekanla, ismiyle, medeniyetimizin farklı özelliklerini yansıtan mimari eserlerdir. Hepsinden önemlisi camilerimiz inşa edildikleri şehirlere kimlik, kişilik ve karakter kazandıran yapılardır” dedi.

Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“Bu eserin Ankara’ya kazandırılmasında emeği geçen, alın teri olan herkese şükranlarımı sunuyorum. Başta Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığımıza, önceki Başkanlarımız Melih Gökçek ve Mustafa Tuna Beyefendi’ye özellikle teşekkür ediyorum.

Camiler sadece taştan, tuğladan, betondan ibaret binalar değil, müminlerin tüm farklılıklarını bir tarafa bırakıp Hakk’ın karşısında eşitlendiği, cem olduğu, günde 5 defa kulluk görevinin ifa edildiği mukaddes mekanlardır.

“Camiler, şehirlere kimlik, kişilik ve karakter kazandırır”

Camilerin birer ibadethane olmanın ötesinde mimarisiyle, süslemeleriyle, hüsnühat ve tezhipleriyle bulunduğu mekanla, ismiyle, medeniyetin farklı özelliklerini yansıtır. Birer mimari eser olan camilerin, inşa edildikleri şehirlere kimlik, kişilik ve karakter kazandırır.

Medeniyetimizin sembol şehirlerinin hemen hepsi yine sembol bir cami, medrese ve külliyeyle anılır, böyle hatırlanır. İstanbul’u Sultanahmet’siz, Süleymaniye’siz, Edirne’yi Selimiye’siz, Bursa’yı Ulu Cami’siz düşünemeyiz. Mardin denilince, Erzurum, Konya, Kayseri denilince aklımıza önce her biri ayrı güzellikteki medreseleri, camileri gelir. Ankara’yı Hacı Bayram Veli Camisi ve türbesi olmadan anlatmak mümkün değildir.

Merhum Turgut Özal’ın gayretleriyle tamamlanan Kocatepe Camisi de yakın dönemde Ankara’yı anlatan sembol eserlerden biridir. Hamdolsun dönemimizde Beştepe Millet Camisi ve Melike Hatun Camimizin de kısa sürede başkentimizin timsalleri arasına katıldığını görüyoruz. Ankaralıların yanı sıra farklı vesilelerle şehrimize gelen vatandaşlarımız da muhakkak buraları ziyaret ediyor.

“Şehrimizin yıllardır örselenen kadim kimliğini güçlendirecektir”

Ggeçen hafta ibadete açılan Büyük Çamlıca Camisi’nin şimdiden İstanbul’un abide eserlerinden biri haline gelmiştir. Kadını, erkeği, genci, yaşlısıyla milletimizin tüm fertleri sadece mübarek gün ve gecelerde değil sabah namazlarında da Büyük Çamlıca Camisi’ne koşuyor, tam bir muhabbet ikliminde ibadetlerini yerine getiriyor. 60 bini aşkın cemaati kubbenin altında ve avlusunda toparlayabiliyor.

Osmanlı, Selçuklu ve modern mimarinin en güzel özelliklerini barındıran Diyanet Bilim ve Kültür Merkezinin Ankara’ya damgasını vuracaktır. Bu abide eser Cumhuriyetin Ankara’sını Selçuklu’nun, Osmanlı’nın Ankara’sı ile yeniden kucaklaştıracak, şehrimizin yıllardır örselenen kadim kimliğini güçlendirecektir.

“Camilerin süsü cemaatidir, özellikle de gençlerdir”

Nasıl ki kalp insanı hayatta tutan ana organsa mabetler de ilim, hikmet ve fazilet merkezi olarak toplumu diri tutar, canlı tutar, ayakta tutar. Camilerimizi sadece namaz kılınıp dağılınan ibadet mekanlarına dönüştürmek ona yapılacak en büyük saygısızlıktır. Camilerin süsü cemaatidir, özellikle de gençlerdir. Çocuklarımızın neşesiyle, gençlerimizin heyecanıyla, pirifanilerin tecrübesiyle, kadınlarımızın nezaket ve becerisiyle dolmayan bir cami mahzun ve öksüz kalmış demektir. Çocukların gelmediği, gençlerin uğramadığı, hanımların sahip çıkmadığı camiler ne kadar muhteşem olurlarsa olsun boynu bükük kalmaya mahkumdur. Geçmişte olduğu gibi bugün de cami merkezli bir hayatı özendirmemiz, teşvik etmemiz gerekiyor.

Geleceğin teminatı olan genç kuşakla camilerin arasında yapay duvarlar örmemek, gençlerin kalplerini camilere ısındıracak faaliyetler düzenlemek gerekiyor. Günde 5 vakit bize kulluğumuzu hatırlatan çağrıya cevap vererek, önce kendimizin sonra evlatlarımızın ayaklarını camilere alıştırmalıyız.

 

Paylaşın