Antep’in Kimliği: Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesi

Gaziantep, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor. Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Gaziantep, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve tarihin her döneminde önemini korumuştur.

Birçok uygarlığın kurulduğu ve yıkıldığı Gaziantep, bu özelliği ile zengin bir kültürel geçmişe sahiptir. Bu kültürel zenginliğin sergilendiği müzelerden biride Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesi’dir.

Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesi:

Müze binası 1985 yılında çok harap bir vaziyette iken satın alıp restorasyonu tamamlandıktan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağışlayan işadamı Hasan Süzer’in adını taşıyor.

Dar sokaklar, kesme taş duvarlar ve kiremitli kırma çatılı evleriyle Antep’in eski kent dokusunun en iyi görülebildiği, Bey Mahallesi Hanifioğlu Sokak’ta yer alan Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesi, Konak-Müze tarzında tanzim edilmiştir.

Teşhirinde ziyaretçilere eski zamanlardaki Antep halkının ev yaşantısı ve etnoğrafik yapısı mankenlerle çarpıcı olarak sergilenmektedir. Bina ana kaya içine oyulmuş mahzen üzerine 3 kattan oluşmakta, ikisi ana yola, diğeri ara sokağa açılan üç giriş kapısı bulunmaktadır.

Ön cephedeki işlemeli büyük kapıdan “hayat” adı verilen orta bahçeye, küçük kapıdan ise “selamlık” denilen bölüme geçilmektedir.Zemin katta; sabahın ilk ışıklarının aydınlattığı İş Odasında ipek üzerine çeşitli çiçek desenleriyle gergef işleme, ahşap tezgahında çıkrık çevirme ve gergahta ipeği germe çalışmaları mankenlerle canlandırılmıştır.

Antep evlerinde eskiden, tandır olarak adlandırılan, odanın merkezinde, içinde közler olan gömme bir taş ocak üzerine konan bir kürsü ve onun üzerine örtülen geniş bir yorgandan oluşan ısınma sistemi mevcuttu. Aile fertleri közün sıcağıyla ısınan yorganı üzerlerine örterek ısınırdı.

Birinci kata ev içinden ulaşılan merdivenin sağında hamam yer alır. Burada, banyoda kullanılan kurna, hamam tasları, kemik tarak ve sabunluk teşhir edilmektedir.

Paylaşın

Tarihin İzlerini Takip Edebileceğiniz Yer “Gaziantep Arkeoloji Müzesi”

Anadolu’nun ilk yerleşim merkezlerinden biri olan Gaziantep, farklı uygarlıkların, kültürlerin ve dinlerin biraraya gelerek birbirleri içinde sentezlendiği gizemli bir tarihe sahiptir. Gaziantep; Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik, Tunç, Hitit, Hurri-Mitanni, Asur, Pers, Büyük İskender, Selevkoslar Krallığı, Roma, Bizans, Selçuklu, Memluklar, Dulkadiroğluları ve Osmanlı dönemlerine ait izleri-eserleri günümüze kadar taşımaktadır.

Gaziantep’te bulunan tarihi eserlerin çeşitliliği kentin kültürel zenginliğinin bir göstergesidir. Bu tarihi eserlerin sergilendiği müzelerden biride Gaziantep Arkeoloji Müzesi’dir.

Gaziantep Arkeoloji Müzesi, 1944 yılında Cumhuriyet döneminin ilk arkeologlarından Sabahat Göğüş tarafından kurulmuştur. Başlangıçta Nuri Mehmet Paşa Cami’de hizmet veren müze, 1969 yılında küçük bir kent müzesi niteliğindeki binasına taşınmıştır.

Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nde Alt Paleolitik dönemden Cumhuriyet dönemine kadar olan sergileme üniteleriyle ziyaretçileri adeta geçmişten günümüze tarihsel bir yolculuğa çıkarmaktadır. Bu yolculuk zemin kattan başlayıp, tarihsel dönemlerin sıralanışına göre Cumhuriyet dönemine kadar uzanmaktadır. Zemin katta duvarlarda Gaziantep’in geçirdiği tarihsel dönemler ve Gaziantep’ in tarihteki isimleri görsel olarak ziyaretçilere sunulmaktadır.

Jeolojik Dönem fosil ve kayaçları ile başlayan teşhir, Gaziantep’in Doğa Tarihi ve Alt Paleolitik dönemin özelliklerinin çarpıcı bir şekilde teşhiri ile devam etmektedir. Nesli tükenmiş olan Maraş Fili’nin eldeki iskeletleri de müzede sergilenmektedir. Paleolitik dönem ünitesinin hemen yanında, tarihin en önemli devirlerinden biri olan ve insanlık tarihine yön veren Neolitik döneme ait taş heykel teşhiri ile devam etmektedir.

Gaziantep’in Kalkolitik ve Eski Tunç Çağı’nı temsil eden bölümde, arkeolojik kazılarla ele geçirilen Şaraga, Sakçagözü, Gedikli, Tilmen, Zincirli ve Sam buluntuları sergilenmektedir. Eski Tunç Çağı’na ait bir mezar canlandırılarak buluntuları ile beraber teşhir edilmiştir. Gaziantep’te en önemli dönemlerden biri olan Geç Hitit Dönemi buluntuları müzenin zemin katında, ziyaretçilere dönemin özellikleriyle yansıtılmaktadır.

Karkamış Antik Kenti buluntuları da burada sergilenmektedir. Bu bölümde Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde sergilenen ortostatların replikası yapılarak Geç Hitit döneminin saray yapısı teşhir edilmiştir. Ayrıca bu bölümde Anadolu / Kuzey Suriye kökenli bir yapı türü olan ve Demir Çağı’nda Anadolu, Suriye, Filistin, Batı İran ve Mezopotamya’da kamusal mimarlıkta yaygın olarak kullanılan Bit Hilani plan tipi, mimari anlayışın özellikleri gözler önüne serilmektedir.

Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nin birinci katında Anadolu Uygarlıkları, damga ve silindir mühürler, Dülük Antik Kenti ve taş eserler, demir çağı, Pers Dönemi, Kommagene Krallığı ve takılar sergilenmektedir. Müzenin zemin katında Gaziantep’in Klasik/Hellenistik ve Roma Dönemi’ nin önemli buluntuları, kireç taşından yapılmış heykeller, mezar stelleri, Roma dönemine ait bir aile mezar odası da teşhir edilmektedir.

Zeugma Antik Kenti kazılarında bulunan, Zeugma Kil Mühür Baskılarının bir bölümü, sikkeler, Gaziantep İslam Dönemi ve Osmanlı Döneminde ele geçen buluntular da burada sergilenmektedir. Müzenin bahçesinde ise Hitit ve Geç Hitit Dönemi’ne ait bazalt taştan kabartma steller, mezar taşları, Roma Dönemi lâhitleri, çeşitli yapılara ait taş mimari eser parçaları bulunmaktadır.

Gaziantep kısa tarihi

Tarih boyunca Anadolu’da kurulan ve Anadolu’ya egemen olan tüm devletler için önemli bir merkez olmuştur. Gaziantep, Roma İmparatorluğu zamanında bir sınır şehri idi. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Bölge; Doğu Roma İmparatorluğu ( Bizans ) sınırları içerisinde kalmıştır. İslamiyet’in yayılmasından itibaren bölge, İslam ordularının akınına uğramıştır. Gaziantep, Bizans’ın bir uç şehri haline gelerek stratejik bir konuma girmiştir. Bizans bölgeyi kaybetmemek için özel önem vermiştir.

Bölge zaman zaman Araplarla Bizanslılar arasında el değiştirmiştir. Abbasi Halifesi Harun Reşid, 782 yılında bölgeyi fethederek ‘Avasım’ şehri haline dönüştürdü. Bölge 1067 yılında Türklerin egemenliğine girdi. Bu tarihten sonra Gaziantep ve çevresi Anadolu Selçuklu Devleti ile Suriye Selçukluları egemenliğinde yer aldı. Haçlı Orduları 1098 yılında bölgeyi işgal ettiler. Gaziantep, önce Edessa ( Urfa ) Kontluğuna bir müddet sonra da Maraş Senyörlüğüne bağlandı. Bölge 1150 yılında Haçlılardan kurtarılarak tekrar Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlandı.

Ancak bölgede istikrar sağlanamadı. Bölge Anadolu Selçukluları ile Suriye’de kurulan Atabeyliklerin çatışma alanı oldu. Bölge 1258 yılında Moğolların istilasına uğradı. Memlûk Devleti, 1260 yılında Gaziantep’i Moğol istilasından kurtararak sınırları içine aldı. Memlûkların sınır şehri olan Gaziantep, bu defa da Maraş’ta kurulan Dulkadir Beyliği’nin almak için mücadele ettiği bir şehir haline geldi. XIV. yüzyılın sonlarında başlayan bu mücadele bölgeye Osmanlıların gelmesine kadar devam etti.

1516 yılında Gaziantep’e gelen Yavuz Sultan Selim bölgeyi Arap Eyaletine bağlı bir sancak merkezi yaptı. Gaziantep 1531 yılında Dulkadir Beylerbeyliği’ne (Maraş Eyaleti) bağlandı. Bu durum 1830 tarihine kadar devam etti. Ancak 1818-1830 yılları arasında Antep Sancağının vergi gelirleri Halep Eyaletine tahsis edildi. 1830 yılında Antep kaza merkezi yapılarak Halep Eyaletine bağlandı.

Antep, kısa bir dönem Mısır Hidivliği tarafın­dan işgal edildiyse de tekrar Osmanlı yönetiminde Halep Eyaletine bağlandı. Antep, 1908 yılında yapılan idari düzenlemede sancak merkezi oldu. 1913 yılında Kilis ve Halfeti Antep Sancağına bağlandı. 1918 tarihinde Halep’in İngilizler tarafından işgal edilmesi üzerine bağımsız sancak oldu.

Cumhuriyetin ilanından sonra, 1924 yılında tüm sancaklar kaldırılarak il statüsüne dönüştürüldü. 1926 yılında Halfeti ilçesi bucak merkezine dönüştürülerek Şanlıurfa iline, buna karşılık Nizip bucağı ilçe yapılarak Gaziantep’e bağlandı. 1933 yılında Kahramanmaraş ilinden Pazarcık ile Osmaniye ilinin kaldırılması sonucu buraya bağlı İslahiye ilçesi Gaziantep’e bağlandı.

Bir müddet sonra Pazarcık ilçesi tekrar Kahramanmaraş iline bağlandı. 1946 yılında Oğuzeli ilçesi, 1957 yılında ise Araban ve Yavuzeli ilçeleri kurularak Gaziantep’e bağlandı. 1989 yılında Büyükşehir Belediyesi kurularak, Merkezde Şahinbey ve Şehitkamil ilçeleri oluşturulmuştur. 1991 yılında Nizip İlçesi’nden Karkamış, İslahiye İlçesi’nden Nurdağı ayrılarak ilçe olmuştur. 1995 yılında Oğuzeli ilçesine bağlı Elbeyli Bucağı ve köy­leri Kilis iline bağlanmıştır.

Paylaşın

Gaziantep’in İncisi “Zeugma Mozaik Müzesi”

Anadolu’nun ilk yerleşim merkezlerinden biri olan Mezopotamya ile Akdeniz Bölgesi’nin kesişme noktasında yer alan Gaziantep, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve tarihin her döneminde önemini korumuştur.

Tarihin her döneminde kültür ve ticaret merkezi olma özelliğini koruyan Gaziantep’te bulunan tarihi eserlerin çeşitliliği kentin kültürel zenginliğinin bir göstergesidir. Bu tarihi eserlerin sergilendiği müzelerden biride Zeugma Mozaik Müzesi’dir.

9 Eylül 2011 tarihinde resmi açılışı yapılan Zeugma Mozaik Müzesi gerek yapısal kompleksi gerekse içinde yer alan eserleri açısından dünyanın en önemli müzeleri arasında yer almaktadır.

30.000 m² lik alanda inşaa edilen Zeugma Mozaik Müzesi, 3 adet bina topluluğundan oluşan kompleks bir yapıya sahiptir. İdari birimler ve 3500 m² oturum alanı olan ve 3 kattan oluşan yaklaşık 7.075 m² lik sergi salonları bulunmaktadır.

Müze sergisinde, o dönemde kentte yaşayan insanların inançları kültürü ve günlük yaşantısını geçirdiği ortam birebir mimarisine uygun olarak sokağı, çeşmesi, duvarı ve tüm yapı taşları ile gerçek ölçüsünde ziyaretçilere
sunulmaya çalışılmıştır.

Fırat Nehri’ne en yakın konumda bulunan mozaikler girişte yer alırken, kentin teraslarına doğru yükselen mozaikler sırası ile yerleştirilmiştir. Zemin katta sergilenmekte olan Roma Hamamı’na ait mozaikler ise, baraj gövdesinin altından çıkarılmıştır. Zeugma Mozaik Müzesinde ziyaretçiler, en alt koddan başlayarak, Zeugma’daki teraslarda yükselmiş olarak gezisini tamamlayabilecektir. Zeugma ile ilgili görülecek diğer kültür varlıkları Zeugma Ören Yeri’nde inşa edilen Korugan Müze’de izlenebilmektedir.

Müzeye hakim, her kattan rahatlıkla görülebilen Mars Heykeli, Zeugma’da olduğu gibi müzede de savaş ve baharın tanrısı olarak Zeugma’nın koruyucusu konumunda sergi teşhir projesinin en önemli eserlerinden biri olarak yerini almaktadır. İkinci katta labirent şeklinde dizayn edilmiş gizemli oda Çingene Kızı’nın mahzun bakışlarını ön plana
çıkarmaktadır.

Zeugma Mozaik Müzesi kolleksiyonunda bulunan; Roma ve geç antik döneme ait 2.448 m2 mozaik, 140 m2 duvar resmi, 4 Roma dönemi çeşmesi, 20 sütun, 4 kireç taşından yapılmış heykel, tunç Mars Heykeli, mezar stelleri, lahitler ve mimari parçalar restorasyonu yapılarak teşhir edilir hale getirilmiştir.

Gaziantep kısa tarihi

Tarih boyunca Anadolu’da kurulan ve Anadolu’ya egemen olan tüm devletler için önemli bir merkez olmuştur. Gaziantep, Roma İmparatorluğu zamanında bir sınır şehri idi. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Bölge; Doğu Roma İmparatorluğu ( Bizans ) sınırları içerisinde kalmıştır. İslamiyet’in yayılmasından itibaren bölge, İslam ordularının akınına uğramıştır. Gaziantep, Bizans’ın bir uç şehri haline gelerek stratejik bir konuma girmiştir. Bizans bölgeyi kaybetmemek için özel önem vermiştir.

Bölge zaman zaman Araplarla Bizanslılar arasında el değiştirmiştir. Abbasi Halifesi Harun Reşid, 782 yılında bölgeyi fethederek ‘Avasım’ şehri haline dönüştürdü. Bölge 1067 yılında Türklerin egemenliğine girdi. Bu tarihten sonra Gaziantep ve çevresi Anadolu Selçuklu Devleti ile Suriye Selçukluları egemenliğinde yer aldı. Haçlı Orduları 1098 yılında bölgeyi işgal ettiler. Gaziantep, önce Edessa ( Urfa ) Kontluğuna bir müddet sonra da Maraş Senyörlüğüne bağlandı. Bölge 1150 yılında Haçlılardan kurtarılarak tekrar Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlandı.

Ancak bölgede istikrar sağlanamadı. Bölge Anadolu Selçukluları ile Suriye’de kurulan Atabeyliklerin çatışma alanı oldu. Bölge 1258 yılında Moğolların istilasına uğradı. Memlûk Devleti, 1260 yılında Gaziantep’i Moğol istilasından kurtararak sınırları içine aldı. Memlûkların sınır şehri olan Gaziantep, bu defa da Maraş’ta kurulan Dulkadir Beyliği’nin almak için mücadele ettiği bir şehir haline geldi. XIV. yüzyılın sonlarında başlayan bu mücadele bölgeye Osmanlıların gelmesine kadar devam etti.

1516 yılında Gaziantep’e gelen Yavuz Sultan Selim bölgeyi Arap Eyaletine bağlı bir sancak merkezi yaptı. Gaziantep 1531 yılında Dulkadir Beylerbeyliği’ne (Maraş Eyaleti) bağlandı. Bu durum 1830 tarihine kadar devam etti. Ancak 1818-1830 yılları arasında Antep Sancağının vergi gelirleri Halep Eyaletine tahsis edildi. 1830 yılında Antep kaza merkezi yapılarak Halep Eyaletine bağlandı.

Antep, kısa bir dönem Mısır Hidivliği tarafın­dan işgal edildiyse de tekrar Osmanlı yönetiminde Halep Eyaletine bağlandı. Antep, 1908 yılında yapılan idari düzenlemede sancak merkezi oldu. 1913 yılında Kilis ve Halfeti Antep Sancağına bağlandı. 1918 tarihinde Halep’in İngilizler tarafından işgal edilmesi üzerine bağımsız sancak oldu.

Cumhuriyetin ilanından sonra, 1924 yılında tüm sancaklar kaldırılarak il statüsüne dönüştürüldü. 1926 yılında Halfeti ilçesi bucak merkezine dönüştürülerek Şanlıurfa iline, buna karşılık Nizip bucağı ilçe yapılarak Gaziantep’e bağlandı. 1933 yılında Kahramanmaraş ilinden Pazarcık ile Osmaniye ilinin kaldırılması sonucu buraya bağlı İslahiye ilçesi Gaziantep’e bağlandı.

Bir müddet sonra Pazarcık ilçesi tekrar Kahramanmaraş iline bağlandı. 1946 yılında Oğuzeli ilçesi, 1957 yılında ise Araban ve Yavuzeli ilçeleri kurularak Gaziantep’e bağlandı. 1989 yılında Büyükşehir Belediyesi kurularak, Merkezde Şahinbey ve Şehitkamil ilçeleri oluşturulmuştur. 1991 yılında Nizip İlçesi’nden Karkamış, İslahiye İlçesi’nden Nurdağı ayrılarak ilçe olmuştur. 1995 yılında Oğuzeli ilçesine bağlı Elbeyli Bucağı ve köy­leri Kilis iline bağlanmıştır.

Paylaşın

Kartal, Fırtına’dan Kaçamadı!

Trabzonspor, Spor Toto Süper Lig’in 33. haftasında Medical Park’ta ağırladığı Beşiktaş‘ı 2-1 mağlup etti. Son 11 lig maçında yenilgi yüzü görmeyen Trabzonspor bu sonucun ardından 60 puana yükseldi. Beşiktaş ise 62 puanda kaldı.

Trabzonspor’a galibiyeti getiren golleri; 53. dakikada Novak, 78. dakikada Yusuf Yazıcı kaydetti. Beşiktaş’ın tek golünü ise, 76. dakikada Kagawa attı.

53. dakikada sağ kanatta topla buluşan Abdülkadir Ömür, son çizgiye indikten sonra ortasını arka direkte bulunan Filip Novak’a yaptı. Novak’ın kafa vuruşunda top Beşiktaş ağları ile buluştu. (1-0)

74. dakikada Ljajic ceza sahasında topla buluştu, ilk vuruşu savunmadan döndü. Ljajic, Kagawa’nın önüne bıraktı. Japon oyuncu skoru eşitledi. (1-1)

77. dakikada Abdülkadir Ömür’ün pasında ceza yayının gerisinden Yusuf Yazıcı’nın plase vuruşunda kaleci Karius’un müdahale ettiği top sağ üst köşeden filelere gitti. (2-1)

Stadyum: Medical Park

Hakemler: Fırat Aydınus, Aleks Taşcıoğlu, Süleyman Özay

Trabzonspor: Uğurcan Çakır, Pereira, Hüseyin Türkmen, Hosseini, Novak, Sosa, Abdulkadir Parmak (Amiri Dk. 87), Abdulkadir Ömür, Yusuf Yazıcı (Murat Cem Akpınar Dk. 90), Nwakaeme, Hugo Rodallega (Ekuban Dk. 84)

Beşiktaş: Karius, Adriano (Necip Dk. 46), Vida, Mirin, Caner, Hutchinson, Madel (Kagawa Dk. 46), Quaresma, Ljajic, Güven (Lens Dk. 87), Burak Yılmaz

Goller: Novak (Dk. 53), Yusuf Yazıcı (Dk. 78) (Trabzonspor), Kagawa (Dk. 76) (Beşiktaş)

“Rakibin oynamasına izin verdik”

Karşılaşma sonrası açıklama yapan Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş, “Oyuna kötü başladık. Rakibin oynamasına izin verdik. Aldığımız topları kötü kullandık. İkinci yarı daha iyiydik ama oyunumuz yeterli olmadı. Rakip kazanmayı daha çok istedi. Aldığımız topları kötü kullanınca rakibe de şans verdik. Kasımpaşa maçına çıkıp oynayacağız, kazanmak için sahada olacağız.” dedi.

“Önümüzdeki her engeli aştık”

Trabzonspor Teknik Direktörü Ünal Karaman, maçın ardından yaptığı açıklamada, -“Türk spor kamuoyu, yaşadığımız tüm zorlukların farkında. Değerli başkanımız nezdinde yönetim kurulu üyelerimiz zorluklar yaşadılar. Biz zorlukların sunduğu imkanlara ve fırsatlara odaklandık. Aslan payını oyuncularıma veriyorum.

Oyuncularımın hepsi samimi duygular içinde. Onlar istememiş olsa biz başaramazdık bunları. Gelinen nokta benim nazarımda başarının üstü. Zaman zaman altyapıdan oyuncularla kadromuzu tamamladık, bizler ve oyuncular bunu hiçbir zaman mazeret olarak sunmadık.

İkinci aslan payı taraftarın. Sezon boyu her zorluk içinde bizi desteklediler. Bugün veda maçı gibiydi, sağ olsunlar, son iç saha maçıydı çünkü. Evlerine mutlu gittiler, hepsine teşekkür ediyorum tek tek” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Avustralya’da “Muhafazakar Koalisyon” Kazandı

Avustralya’da seçimi Liberal Parti liderliğindeki “Muhafazakar Koalisyon” kazandı. Seçim öncesi yapılan anketlerde Bill Shorten liderliğindeki İşçi Partisi önde gözüküyordu. 

Liberal Parti lideri ve Avustralya Başbakanı Scott Morrison, seçim sonuçlarına ilişkin yaptığı açıklamada, “her zaman mucizelere inandığını” söyledi.

Öte yandan muhalefetteki İşçi Partisi lideri Bill Shorten, yenilgiyi kabul ettikten sonra istifa ettiğini açıkladı.

Avustralya, dünyanın en büyük kömür ve sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatçısıdır. Ayrıca kömür santrallerinde üretilen elektriğe de çok bağlıdır.

Kömür endüstrisinin destekçisi olan Morrison, Avustralya’nın 2015’in Paris Anlaşması’ndaki taahhüdünü sürdürme sözü verdi, ancak daha fazla kesintinin ekonomiye zarar vereceğini söyledi.

Avustralya federal sisteminde siyasi güç, merkezi hükümetle eyaletler arasında paylaşılmıştır. Genel Vali tarafından temsil edilen Kraliçe’ye bağlı Avustralya Parlamentosu, Senato ve Temsilciler Meclisi’nden oluşur.

Temsilciler Meclisi

Temsilciler Meclisi, daha çok Alt Meclis olarak bilinir ve Avustralya çapında 150 seçim bölgesini temsil eden milletvekillerinden oluşur

Hükümet bu mecliste oluşur, yasa çıkarır, yönetimi izler ve ulusal düzeyde konuları tartışır. Bir seçim sonrası, Alt Meclis’te çoğunluğu sağlayan parti hükümeti kurar. En çok sandalyeye sahip partinin lideri başbakan olur.

Senato

Senato genellikle Üst meclis olarak anılır ve 76 üyeden oluşur – Altı eyaleti temsilen onikişer, ve iki bölgeyi temsilen ikişer senatör.

Senato’nun ana görevi Alt Meclis’ten gelen yasaları incelemektir. Senatörler 6 yıllığına seçilir ve üç yılda bir yapılan federal seçimlerde senatörlerin yarısı seçime katılır.

Paylaşın

Ser Verip Sır Vermeyen Yiğit: İbrahim Kaypakkaya

68 kuşağı gençlik önderlerinden Türkiye sol tarihinin önemli isimlerinden, Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist (TKP-ML) ve Türkiye İşçi Köylü Ordusu’nun (TİKKO) kurucusu İbrahim Kaypakkaya, ölümünün 46. yılında anıldı.

İbrahim Kaypakkaya, devrimci düşüncelere son anına kadar bağlı kalan ve mücadele eden herkese paha biçilmez bir mücadele inancı ve mirası bırakmıştır.

“Ser verip sır vermeyen” İbrahim Kaypakkaya Kimdir?

1948 yılında Çorum’un Sungurlu ilçesine bağlı Karakaya köyünde dünyaya gelen Kaypakkaya, İlkokulu bitirmesinin ardından önce Hasanoğlan Öğretmen Okulu’na sonra İstanbul’daki Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na başladı.

Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü öğrencisi olan Kaypakkaya, devrimci fikirlerle bu dönemde tanıştı.

Mart 1968’de Çapa Fikir Kulübü’nün kurucuları arasında yer aldı. Çapa Fikir Kulübü’nün başkanı olan Kaypakkaya, ABD’nin 6. Filosu’na karşı bildiri yayınladığı gerekçesiyle Kasım 1968’de okuldan atıldı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi olan Kaypakkaya, TİP içindeki Milli Demokratik Devrim-Sosyalist Devrim ayrışmasında Milli Demokratik Devrim tezini savundu. 24 Nisan 1972 tarihinde kurulan Türkiye Komünist Partisi/ Marksist Leninist’in kurucuları arasındaydı.

Kaypakkaya, 24 Ocak 1973’te Dersim’in Çemişgezek ilçesinde bir çatışmada yaralandı.

Yaralı olarak kaçan ve beş gün köylerde saklanan İbrahim Kaypakkaya, 29 Ocak 1973’te kaldığı köyde bir öğretmenin ihbarı üzerine ele geçirildi.

Yaralı olmasına rağmen yürütüldü. Buradan ayaklan donmuş olduğu halde Diyarbakır’a getirildi. Daha sonra hastaneye yatırıldı, bu arada ayaklarının kesilmesine izin vermemesine karşın yemeğine ilaç konularak donmuş olan ayakları kesildi.

İyileştikten sonra günlerce işkenceye maruz kalan Kaypakkaya, sorgusunda hiçbir biçimde kendisini ve örgütünü bağlayacak ifade vermedi.

İbrahim Kaypakkaya, 18 Mayıs 1973’te Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceyle öldürüldü.

 

Paylaşın

Bakan Selçuk, Yeni Eğitim Sistemini Açıkladı

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, ‘Lisede Ne Yaptık? / Ortaöğretim Tasarım Tanıtım Toplantısı’nda liselerde yeni eğitim sistemi hakkında açıklama yaptı. Konuşmasında, çocukların belirli şablonlara uygun olarak ezbere dayalı olarak soruları çözebildiğini belirten Bakan Selçuk, “Gençlerin bu soruları çözerken anlamının ne olduğunu, niçin o şekilde olduğunu anlamaları gerekiyor. Soru çözmek ile sorun çözmeyi ayırarak işe başlamalıyız” ifadelerini kullandı.

Öğrencilerin lise sonlarına geldiği halde hangi mesleği seçeceğini bilmediğini söyleyen Selçuk, bu sorunun çözümü için, öğrencilerin ilgisi ve yeteneğine uygun dersler alması gerektiğini ifade ederek, “Çocuğun yeteneğini, kişiliğini ölçeceğiz. Kişisel kariyer rehberliği elbette mümkün olacak. Tasarı ve beceri atölyelerinde yeteneğinin ne yöne olduğunu görecek testlerle de bunlar tespit edilecek” dedi.

Konuşmasında yeni sisteme dair bilgide veren Bakan Selçuk, 9. sınıfta 15-16 olan ders sayısının 8’e, 10. sınıfta 9’a düşeceğini, 11. sınıfta 12-15 olan ders sayısının 9’a, 12. sınıfta 7’ye düşeceğini söyledi.

2024’te üniversite sınavının değişeceğini de açıklayan Bakan Selçuk’un konuşmasından öne çıkan bölümer şöyle:

“Çocuklarımız belirli şablonlara uygun olarak ezbere dayalı olarak soruları çözebilir. Gençlerin bu soruları çözerken anlamının ne olduğunu, niçin o şekilde olduğunu anlamaları gerekiyor. Soru çözmek ile sorun çözmeyi ayırarak işe başlamalıyız.

Çocukların hayal edebilmesi için hayatta toplumsal katkıya sağlamaları için (HEY) ile ulaşmak istediğimiz tasarım beceri atolyöleri daha ilkokuldan itibaren birçok atölyede yüzlerce binlerce denediği bazı süreçleri lisede devam ettirerek sürdürmesi istiyoruz.

Sanatla sporla ilgilenmesi gerekiyor çocuklarımızın. Yıllarca odalara kapanarak soru soran çocuklar için farklı beklentiler var. çocuk topluma hizmet etmiyor, hayvanlara yardım etmiyorsa yoldan geçen birinin ayağına değecek taşı kaldırmıyorsa toplumla entegre olmuyor demektir. Çocukların tecrübe kazanarak bir yere ulaşmasını çok önemsiyoruz.

Öğretmenler de çocukların lise sonlarına geldiği halde hangi mesleği seçeceğini bilmiyor diyor. Bunun için çocuğun kendisiyle buluşacağı bir sistem gerekiyor. Çocuklar, ilgisi ve yeteneğine uygun dersler alabilmeli.

“Önemli olan ne yaptığını bilmek”

Çocuğun yeteneğini, kişiliğini ölçeceğiz. Kişisel kariyer rehberliği elbette mümkün olacak. Tasarı ve beceri atölyelerinde yeteneğinin ne yöne olduğunu görecek testlerle de bunlar tespit edilecek.

Eğitimciler, “Sınav odaklı sistem nasıl değişecek?” diyor. Bu bir kağıt, kalem, bilgi yapmak gibi bir şey değil. Bizim bir 300 yıllık maarif davamız var. Neden eğitim sistemi değişmiyor ya da sık sık değişyor deniyor. Önemli olan ne yaptığını bilmek. Biz çok büyük bir gökdelen inşa ediyoruz. Onun elektrik sistemi şu, statiği bu, mimarisi şu diyoruz. Bunun için zamana ihtiyacımız var. Hemen yapamayız, Toplum istese de yapamayız. Öğretmene yatırım yapmadan, içeriğe yatırım yapmadan değişim yapamayız.

Gömleğin ilk düğmesi diyeceğimiz eğitimde, sistem kavramı önemli. Çocuktan inekten söz ettiğimizde o da bir sistem diyebilmeliyiz. Çocuğun etrafında gördüğü her şeyin bir sistem olduğunu öğretmeliyiz. Yani bir sistemin bir parçası olduğunu öğretmeliyiz.

Bilgi kuramı dünyada birçok ülkede var. Bizim bilgiye ilişkimizi yenilememiz lazım. “Ne?” sorusuyla çok ilgileniyoruz. Çocuk bunun cevaplarını öğrenince sınavda başarılı oluyor. Ama bu muavvakiyet değil. Öğrendiği şeyin ona yardımcı olması demek. Ne sorusunun yanı sıra ne ve nasıl öğrendin, ne biliyorsun. Nasıl bildiğini nasıl biliyorsun? sorularının da yanıtlarını bilmeli.

Tasarım odaklı düşünme çocukların planlama, kurgu yapabilme, hayalini bir tasavvurla ilişkilendirmeye imkân sağlıyor. Bunun için temel metodolojinin gözden geçirilmesi gerekiyor.

“Pilot çalışmalarımız birkaç aydır sürüyor”

1-8’i de planlıyoruz. Bütün eğitimi birbiriyle ilişkilendireceğiz. Yükseköğretim kurumlarından sorular geliyor. Her yıl yüz binlerce öğrenci kazandığı bölümden mutsuz olup yeniden sınava giriyor. Bu soru cevaplandırılabilir mi, elbette cevaplandırılabilir. Bunun için okulun profilinin belirlenmesi, kariyer planlaması, yönlendirme gerekiyor. Bütün bunları yapabilir miyiz, yapabiliriz. Kişisel e-Rehberlik, portfolyo hazırlanması… Bütün bunları hemen devreye sokabiliriz.

Sadece ders çizelgesi değişikliği değil. Taksonomi ve uluslararası derecelendirmeyi program değiştirmeyi gerektiren bir değişim bu. Bu Türkiye’nin ekonomisinin gelecekte nasıl olması gerektiğiyle ilgili. İş insanları, üniversiteye giremeyen lise mezunlarla niye buluşamıyoruz. Yani lise mezunları ne yapar hayatta?. Meslek liseleriyle ilgili aylardır çalışmalarımız var. Bu işverenlerle sektörle çalışmalarımızın sonucu. Lisede sertifika programlarını öne çıkarmamızın anlamı var. Bir çocuğun ulusal ya da uluslararası seviyede sertifika sahibi olursa, akredite bir kurum sertifikalandırırsa bunları kullanarak kısmi zamanlı ya da farklı şekilde çalışabilmelerine imkân sağlamak istiyoruz. Pilot çalışmalarımız birkaç aydır sürüyor.

Bu sertifika programları sadece okulun içinde mi alınmalı hayır, uzaktan eğitimle de bu sertifikalar alınabilir. Çocuğun biriktirdiği portfolyo da önemli. Çocuk ilkokuldan lise bitirene kadar birçok çalışma yapıyor ama bunları gösteren bir dosya yok. Hazırladık, yazılım altyapısı bitti. Pilot çalışmalar sürüyor.

“Ciddi parasal yatırıma ihtiyacımız var”

Gençlerimiz de soruyor. Çok farklı alanlarda; fen liselerinde, imam hatiplerde, mesleki teknik okullarda okuyan gençlerin eleştirilerini aldık. Bize, “Tamam çok güzel ama üniversite sınavı böyleyken ne olacak?” dediler. Türkiye, okullar arasındaki imkân farklılıkları fazla ülke. Biz bu farkı azaltırsak sınavın baskısı azalacak. Özellikle mesleki teknik eğitime yatırımlarımızla, bu sistemin daha esnek olmasına katkı sağlıyoruz. Ne bekliyoruz sınavın baskısını azaltarak? Sınav amaç haline gelmeyecek araç olacak. Bunun için zamana ihtiyacımız var. Çünkü ciddi parasal yatırıma ihtiyacımız var.

“Disiplinler üstü çalışmaları çok önemsiyoruz”

Bu ortaöğretim tasarımına uygun bir yükseköğretim sınavı nasıl yapılır, ortaöğretimde sınavlar nasıl olmalı. Bunun için çalışıyoruz. Yeni sistem 2024’e denk geliyor. 2024’te üniversite sınavı değişecek. O zamana gelmeden önce bunu netleştireceğiz. Kendimize sorduk. Bunun nasıl tek bir parça halinde bütünleştireceğiz. Asıl zaman alan bu. Biz akademik gelişimi çok önemsiyoruz. Disiplinler üstü çalışmaları çok önemsiyoruz. Örneğin doğa bilimleri, sosyal bilimler gibi bütünleşik mantıkla ders almasını çok istiyoruz. Aynı zamanda duygusal ve bilişsel gelişimi önemsiyoruz.

Burada 10 ve 11’inci sınıf çok önemli. Bilgi kuramı burada devreye görüyor. 9, 10 ve 11’inci sınıflarda haziran aylarında çocukların yıl içinde öğrendiklerini projelendirmeleri, yani hasat haftası ayı gibi bir dönem istiyoruz. Bunu şu anda birçok okul yapıyor. Ama tüm okulları kapsayacak bir hasat dönemi istiyoruz.

Paylaşın

Hentbol’da Türkiye Kupası Beşiktaş’ın

Beşiktaş Mogaz, İzmir Celal Atik Spor Salonu’nda oynanan Hentbol Türkiye Kupası final maçında Selka Eskişehir Hentbol’u 22-21 yenerek üst üste 6. toplamda 14. şampiyonluğunu kazandı.

Beşiktaş için maçın ardından kupa töreni düzenlendi. Büyük bir mutlulukla kupayı havaya kaldıran oyuncular, sevinçlerini salonda bulunan taraftarlarla paylaştı ve kupayla hatıra fotoğrafı çektirdi.

Beşiktaş’ın mutlu sonla biten kupa yolculuğu Batman’da başladı. Türkiye Kupası 2. Turu’nda; Amasya 1957 Suluova SK, Batman Belediyesi ve Ahi Evran Üniversitesi ile grup maçları oynayan Beşiktaş, altı puanla gruptan lider çıktı.

Kupanın çeyrek final ayağında Bursa Nilüfer Bld. ile eşleşen Beşiktaş, rakibini iki maçta da mağlup ederek adını yarı finale yazdırmasını bildi.

Finale yükselecek iki takımdan birini belirleyecek yarı final turunda Beykoz Bld. Spor ile karşılaşan Beşiktaş Mogaz, iki maçta da rakibine üstünlük sağlayarak Türkiye Kupası’nda finale yükseldi.

Hentbol Türkiye Kupası finalinde Selka Eskişehir Hentbol ile karşılaşan Beşiktaş Mogaz, büyük bir çekişmeye sahne olan maçta rakbini 22-21 mağlup ederek üst üste 6. toplamda 14. şampiyonluğunu kazandı.

Paylaşın

Anadolu Efes Finalde!

İspanya’nın Vitoria-Gasteiz kentinde düzenlenen Turkish Airlines EuroLeague Final-Four 2019’un yarı final mücadelesinde Anadolu Efes ile Fenerbahçe Beko karşılaştı.

Büyük bir heyecana sahne olan karşılaşmayı Anadolu Efes, 92 – 73 kazandı. Anadolu Efes’in finaldeki rakibi CSKA Moskova. Öte yandan Fenerbahçe Beko’da Real Madrid ile üçüncülük maçında karşılaşacak.

Ali Muhammed ve Bryant Dunston’ın karşılıklı sayılarıyla başlayan mücadelenin başında tempo yükselirken, iki takım da dış atışlara yöneldi. Televizyon molasına 15-14 geride giren Fenerbahçe Beko, ilk çeyreği Kostas Sloukas’ın basketiyle 20-19 önde tamamladı.

İkinci çeyreğin başında James Anderson ve Vasilije Micic ikilisiyle skor üreten Anadolu Efes, 14. dakikada durumu 29-22’ye getirdi. Mola alan Fenerbahçe Beko, ara sonrasında Sloukas ve Melih ile üçer sayılık basketler buldu ancak soyunma odasına 40-45 geride gitti.

Shane Larkin ve Jan Vesely’nin karşılıklı sayılarıyla başlayan üçüncü çeyrekte Anadolu Efes, 23. dakikada 8 sayılık farkı yakaladı (52-44). Kalinic’in üç sayılık basketiyle rakibinin serisine son veren Fenerbahçe Beko, Melli’nin de orta mesafe isabetiyle durumu 52-49’a getirdi.

Mücadelenin son 10 dakikalık bölümüne 68-57 geride giden Fenerbahçe Beko, Larkin’in etkili performansına çözüm üretemedi ve maçtan 92-73 mağlup ayrıldı.

Salon: Fernando Buesa Arena

Hakemler: Luigi Lamonica (İtalya), Olegs Latisevs (Letonya), Mehdi Difallah (Fransa)

Fenerbahçe Beko: Ali Muhammed 4, Guduric 8, Green 13, Melli 9, Ahmet Düverioğlu, Kalinic 12, Vesely 14, Melih Mahmutoğlu 5, Sloukas 8, Sinan Güler

Anadolu Efes: Larkin 30, Micic 25, Simon, Moerman 7, Dunston 9, Anderson 10, Motum 9, Beaubois 2, Doğuş Balbay, Pleiss

Paylaşın

MB, Mart Ayı Konut Fiyat Endeksini Açıkladı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2019 Mart ayı Konut Fiyat Endeksini (KFE) açıkladı. 2019 yılı Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 0,40 oranında artan KFE, bir önceki yılın aynı ayına göre nominal olarak yüzde 3,45 oranında artarken, reel olarak ise yüzde 13,58 oranında azalmıştır.

2019 yılı Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 0,40 oranında artarak 109,31 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 3,45 oranında artan KFE, aynı dönemde reel olarak yüzde 13,58 oranında azalış göstermiştir.

İstanbul, Ankara ve İzmir’in konut fiyat endekslerindeki gelişmeler değerlendirildiğinde, 2019 yılı Mart ayında bir
önceki aya göre İstanbul ve Ankara’da sırasıyla yüzde 0,29 ve 0,25 oranlarında azalış, İzmir’de yüzde 0,36 oranında artış gözlenmiştir.

Endeks değerleri bir önceki yılın aynı ayına göre, İstanbul’da yüzde 1,70 oranında azalış, Ankara ve İzmir’de sırasıyla yüzde 1,77 ve 4,12 oranlarında artış göstermiştir.

Paylaşın