ABD Merkez Bankası Faiz Oranlarını Çeyrek Puan Düşürdü

ABD Merkez Bankası (Fed), ekonomistlerin beklentileriyle uyumlu olarak faiz oranını çeyrek puan düşürerek, yüzde 4,25 ile 4,50 aralığına çekti. Fed, gelecekte faiz indirimlerinin daha yavaş gerçekleşeceği sinyalini  de verdi.

Haber Merkezi / Fed, 17-18 Eylül toplantısının ardından federal fon oranı hedef aralığını 50 baz puan düşürerek, dört yıl aradan sonra ilk faiz indirimini yapmış ve gevşeme döngüsünün başlangıcını işaret etmişti.

Fed’in bu yılki faiz indirimleri, iki yılı aşkın süredir devam eden ve enflasyonu dizginlemeye büyük ölçüde yardımcı olan ancak aynı zamanda Amerikalı tüketiciler için borçlanma maliyetini arttıran yüksek faiz oranlarının ardından tersine bir dönüşe işaret ediyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkez Bankası (Fed) Para Kurulu, beklentilere paralel olarak politika faiz oranını çeyrek puan düşürerek yüzde 4,25 ile 4,50 aralığına çekti.

Fed, eylül ayında faiz politikasında değişikliğe gitmiş, kasım ayında yeniden faiz indirmiş ve bu yıl üçüncü kez para politikasını gevşetmiş oldu. Banka, gelecekte faiz indirimlerinin daha yavaş gerçekleşeceği sinyalini verdi.

Fed, Eylül ayındaki dört faiz indirimi tahminine kıyasla, 2025 yılında gösterge faiz oranını sadece iki kez çeyrek puan indirmeyi öngörüyor. Yeni üç aylık tahminler, tüketicilerin gelecek yıl konut ve otomobil kredisi, kredi kartı ve diğer borçlanma biçimleri için çok daha düşük faiz oranlarından yararlanamayabileceğini gösteriyor.

Fed yetkilileri, gösterge faiz oranının “nötr” olarak adlandırılan ve ekonomiyi ne teşvik ettiği ne de engellediği düşünülen seviyeye yaklaşması nedeniyle faiz indirimlerini yavaşlattıklarının altını çizdi. Faiz indiriminin ardından gösterge faiz oranı yüzde 4,3 olarak belirlenirken, bu oran Eylül ayındaki yarım puanlık ve geçen ayki çeyrek puanlık indirimin ardından geldi.

Fed’in bu yılki faiz indirimleri, iki yılı aşkın süredir devam eden ve enflasyonu dizginlemeye büyük ölçüde yardımcı olan ancak aynı zamanda Amerikalı tüketiciler için borçlanma maliyetini arttıran yüksek faiz oranlarının ardından tersine bir dönüşe işaret ediyor.

Ancak şimdi Fed, yüksek faiz oranlarının ekonomide resesyona neden olmadan enflasyonu frenlemeyi başardığı “yumuşak inişi” tamamlamaya çalışırken çeşitli zorluklarla karşı karşıya. Bunların başında enflasyonun ısrarla hedef seviyenin üzerinde seyretmesi geliyor. Fed’in izlediği göstergeye göre yıllık enflasyon Ekim ayında yüzde 2,8 ile Mart ayındakiyle aynı ve hala yüzde 2’lik hedef oranın üzerinde.

Aynı zamanda ABD ekonomisinin hızlı bir şekilde büyümesi, yüksek faiz oranlarının ekonomiyi çok fazla kısıtlamadığını gösteriyor. Sonuç olarak, bazı ekonomistler ve bazı Fed yetkilileri, ekonominin aşırı ısınması ve enflasyonun yeniden atevlenmesi korkusuyla borçlanma oranlarının daha fazla düşürülmemesi gerektiğini savunuyor. Öte yandan, işe alımların hızı 2024’ün başlangıcından bu yana önemli ölçüde azaldı. Bu durum, ana görevlerinden biri azami istihdama ulaşmak olan Fed için kaygı verici.

İşsizlik oranı yüzde 4,2 ile hala düşük seyretse de son iki yılda neredeyse bir puan arttı. Artan işsizlikle ilgili endişeler, FFed’in Eylül ayında gösterge faiz oranını normalden yarım puan daha fazla düşürme kararına katkıda bulunmuştu.

Bunun da ötesinde, ABD Başkanı seçilen Donald Trump, sosyal güvenlik yardımları, bahşiş ve fazla mesai gelirleri gibi alanlarda bir dizi vergi indiriminin yanısıra bazı düzenlemelerin azaltılmasını önerdi. Bu hamleler büyümeyi canlandırabilir. Ancak Trump’ın çeşitli gümrük vergileri uygulama ve göçmenleri toplu olarak sınırdışı etme tehditleri enflasyonu tırmandırabilir.

Fed Başkanı Jerome Powell ve diğer Fed yetkilileri, Trump’ın politikalarının ekonomiyi veya faiz kararlarını nasıl etkileyebileceğini, daha fazla ayrıntı ortaya çıkana ve Trump’ın önerilerinin gerçekten yürürlüğe girme olasılığı netleşene kadar değerlendiremeyeceklerini söyledi. Bu değerlendirmeye kadar başkanlık seçiminin sonucunun etkisi, ekonomiye ilişkin belirsizliği tırmandırıyor.

Fed’in Çarşamba günü yayınladığı üç aylık ekonomik tahminleri, bu belirsizliğin altını çizer nitelikte. Fed, yıllık enflasyonun şu anda yüzde 2,3’ten 2025 sonunda yüzde 2,5’e doğru hafifçe yükselmesini bekliyor. Fed ölçümüne göre enflasyon şu anda Haziran 2022’deki yüzde 7,2’lik zirvenin çok altında. Buna rağmen, enflasyonun biraz daha yüksek olması Fed’in borçlanma maliyetlerini düşürmesini zorlaştırıyor. Bunun nedeni, yüksek faiz oranlarının Fed’in enflasyona karşı en önemli silahı olması.

Yetkililer ayrıca işsizlik oranının önümüzdeki yılın sonuna kadar yüzde 4,2’den yüzde 4,3’e yükselmesini bekliyor. Bu hafif artış, daha fazla faiz indirimini gerekçelendirmek için tek başına yeterli olmayabilir.

Dünyadaki diğer merkez bankalarının çoğu da gösterge faiz oranlarını düşürüyor. Geçtiğimiz hafta Avrupa Merkez Bankası, Euro kullanan 20 ülkede enflasyonun 2022 sonundaki yüzde 10,6’lık zirve seviyesinden yüzde 2,3’e düşmesi nedeniyle bu yıl dördüncü kez temel faiz oranını yüzde 3,25’ten yüzde 3’e indirdi. Kanada Merkez Bankası da geçen hafta faiz oranını çeyrek puan düşürürken, İngiltere Merkez Bankası da geçen ay faiz oranında indirim yaptı.

Cleveland Merkez Bankası Başkanı Beth Hammack, faiz oranlarının değiştirilmemesini tercih ettiği için Çarşamba günkü Fed kararına şerh koydu. Bu, Eylül ayından bu yana bir Fed komitesi üyesi tarafından atılan ilk karşı adım oldu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Erdoğan: Ufkumuzu 782 Bin Kilometrekareye Sıkıştıramayız

TÜBİTAK ve TÜBA Ödülleri Töreni’nde konuşan Erdoğan, “Suriye başta olmak üzere bölgemizde yaşananlar bize şunu hep gösteriyor; Türkiye Türkiye’den daha büyüktür. Ufkumuzu 782 bin kilometrekareye sıkıştıramayız” dedi ve ekledi:

“İnsan nasıl kaderinden kurtulamazsa, Türkiye ve Türk milleti de mukadderatından kaçamaz, saklanamaz. Tarihin bize yüklediği misyonu görmek ve kabul etmek zorundayız. ‘Türkiye’nin Libya’da, Somali’de ne işi var’ diyenler burnunun dibini göremeyenlerdir.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde TÜBİTAK ve TÜBA Ödülleri Töreni’nde açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“TOGG’a ‘fabrikası yok’ dediler, KAAN’ı kalorifer peteğine benzettiler, Türk astronot ve bilim misyonunu ‘turistik gezi’ diye küçümsediler, İHA ve SİHA’ların her başarısında zaten sinir nöbeti geçirdiler. Başarıyı takdir etmek yerine kulp takarak engellemeye çalıştılar. Kuantum bilgisayar teknolojisinde attığımız kritik adımla Türkiye’yi küresel rekabette çok stratejik bir noktaya taşımayı hedefliyoruz.

Önümüzdeki dönemde kuracağımız ‘süper iletken çip üretim eviyle’ çok daha yüksek kapasiteli kuantum bilgisayarlarına giden yolu da aşacağız. Çağın gerisinde kalan değil, çağa liderlik eden bir büyük ve güçlü Türkiye hedefine emin adımlarla ilerliyoruz.

2002’ye göre bugün çok iyi bir noktadayız. Sadece kendimiz için değil, umudunu bize bağlamış olanlar için de bunu başaracağız. Suriye başta olmak üzere bölgemizde yaşananlar bize şunu hep gösteriyor; Türkiye Türkiye’den daha büyüktür.

Ufkumuzu 782 bin kilometrekareye sıkıştıramayız. İnsan nasıl kaderinden kurtulamazsa, Türkiye ve Türk milleti de mukadderatından kaçamaz, saklanamaz. Tarihin bize yüklediği misyonu görmek ve kabul etmek zorundayız. ‘Türkiye’nin Libya’da, Somali’de ne işi var’ diyenler burnunun dibini göremeyenlerdir.”

Erdoğan Mısır’a gidiyor

Erdoğan, 19 Aralık’ta D-8 Teşkilatı 11’inci Zirve Toplantısına katılmak üzere Mısır’a gidecek.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun tarafından yapılan açıklamada, “Sayın Cumhurbaşkanımız “Gençlere Yatırım ve KOBİ’lere Destek: Yarının Ekonomisini Şekillendirmek” temasıyla düzenlenecek Zirve’ye hitapta bulunacak, Filistin ve Lübnan’daki duruma ilişkin Özel Oturum’a katılacaktır.” denildi.

Altun ayrıca, “Zirve’ye katılan mevkidaşlarıyla ikili görüşmeler de gerçekleştirecek olan Sayın Cumhurbaşkanımız, Suriye ve Filistin başta olmak üzere güncel küresel ve bölgesel meseleler hakkında devlet ve hükümet başkanlarıyla fikir teatisinde bulunacaktır.” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Özel’den “Haciz” Tepkisi: Direneceğiz

CHP Lideri Özgür Özel, Erdoğan’ın “Belediyeleri silkeleyin” talimatıyla CHP’li belediyelere yönelik başlatılan haciz işlemlerine ilişkin, “Zenginlere af üstüne af çıkaranlar, belediyelerimize haciz uygulayarak iş yapamaz hale getirmek istiyorlar. Ama biz tedbirlerimizi aldık ve direneceğiz” dedi.

ABB Başkanı Mansur Yavaş da, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Amaçları borç tahsil etmek mi bağcıyı dövmek mi kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Biz bu kış yine insanları üşütmemeye, protein yardımına devam edeceğiz. 22 yıldır ülkeyi yönetip hala Ankara’da 200 bin aile destek alacak durumdaysa bu herhalde bizim kusurumuz değil” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara’da Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş’la birlikte gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Özel, bir gazetecinin AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bugünkü konuşmasında dile getirdiği “Son dönemde bölgemizde yaşanan her hadise hatırlatıyor ki, Türkiye Türkiye’den daha büyüktür. İnsan nasıl kaderinden kaçarak kurtulamazsa Türkiye de mukadderatından kaçamaz” şeklindeki sözlerini nasıl değerlendirdiği yönündeki soru üzerine şunları söyledi:

“Trump’ın geçmiş dönemlerde Erdoğan’a ‘Akıllı ol, aptal olma’ diye başlayan, tehditler içeren, sonra istediğini yaptığı süreci hep beraber yaşadık. Bu utanç mektubu bu ülkenin cumhurbaşkanını, onu çok estekleyen, yerlere göklere sığdırılamayanlar tarafından o zamanlar sindirilmişti. Şimdi de Trump’ın bir övgü dizgesi var ama üstten bakıyor, sırt sıvazlıyor. Hem övüyor ama hem de aba altından sopa gösteriyor. İlk mektuptan da utanç duymuştuk, bundan da utanç duyuyoruz.

Erdoğan’ın sessizliği manidar, umarım o da etrafındaki dalkavuklar gibi bu açıklamadan memnuniyet duyacak kadar şuurunu kaybetmemiştir. Bu açıklama gurur duyulacak değil ulusal onurumuzu zedeleyecek ifadeler içeriyor.”

Özgür Özel, CHP’li belediyeleri Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) aracılığıyla hedef alan “hesaplara bloke” sürecine ilişkin de, zenginlere sürekli af çıkarıldığını hatırlatıp “Zenginlere af üstüne af çıkaranlar, belediyelerimize haciz uygulayarak iş yapamaz hale getirmek istiyorlar. Ama biz tedbirlerimizi aldık ve direneceğiz” dedi.

Özel şunları söyledi: “Kanun var. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bunu 6 ayda bir açıklaması lazım. Açıklamaya kalktıklarında bizim açımızdan belediyelerimizin isimleri öyle ilk 100’de falan olmaz ama olsa olsa CHP’li, AK Partili, DEM Partili, İYİ Partili, MHP’li belediye isimleri olabilir listenin sonlarına doğru.

Bizim tanıdıklarımız burada var ama AK Parti’nin tanıdıkları listenin başında. O yüzden listeyi açıklamıyorlar. Ne kadar kayırdıkları müteahhit varsa, ne kadar yandaş müteahhit varsa, ne kadar vergi vermeyen, yani o 44 büyük kamu müteahhidinin 37’si 0 lira vergi vermiş. Bugün bu ülkede en yoksul, en gariban insanlar vergi veriyor, en zenginler vermiyor. 40 haramiler vergi vermiyorlar. 40 milyon onlara bakmaya uğraşıyoruz. O yüzden liste açıklansın, 40 haramilerle dolu olacak.

O yüzden gizliyorlar. Şunu bir kez daha ifade edelim: SGK’nın toplam 100 lira alacağı var. Bu alacağın 10 lirası her partiden, bütün belediyelere ait. Türkiye’de 1000’in üzerindeki belediyeye ait, 1300’ün üzerindeki belediyeye ait borç, SGK borcunun yüzde 10’u. Yüzde 90’ı AK Parti’nin çok sevdiği ve semirdiği müteahhitlerine, iş adamlarına, kamu müteahhitlerine ait. Bunları, bu şirketleri açıklamadan belediyelerin üstüne gitmek demek şu demek: ‘Ben hazımsızım. Mansur Yavaş’ın yaptığı hizmetlerden, Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin yaptığı hizmetlerle rekabet edemiyorum. Bizim yapmadıklarımızı yaptılar. Şimdi Türkiye’nin yüzde 65’ine ulaştılar. Ekonominin yüzde 80’ine… Ellerini kollarını bağlayalım’ diyorlar.”

“Kendi adamlarının ya 600 dairesi var ya 600 milyonluk villası var”

Özel’in ardından konuşan Mansur Yavaş da şöyle dedi: “Kendilerine teklifler sunduk ama hepsini geri çevirdiler. Tekrar tekrar gönderdik kabul etmediler. Bugün 80-90 civarında gayrimenkul gönderdik, 2 milyar liralık bir gayrimenkul. Şimdi haczin hemen kaldırılması lazım ama kaldıracaklar mı bilmiyorum. Dahası 1 milyar liraya yakın Çevre Bakanlığı’ndan alacağımız var, onu devredelim diyoruz onu da kabul etmiyorlar.

Amaçları borç tahsil etmek mi bağcıyı dövmek mi kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Biz bu kış yine insanları üşütmemeye, protein yardımına devam edeceğiz. 22 yıldır ülkeyi yönetip hala Ankara’da 200 bin aile destek alacak durumdaysa bu herhalde bizim kusurumuz değil. Yol yapmayı erteleriz belki ama yardımların hiçbirini durdurmayız. Yardımı da yaparız konseri de yaparız çünkü bizim konsere harcadığımız para bütçemizin binde 6’sı. Kendi adamlarına bakınca kendi adamlarının ya 600 dairesi var ya 600 milyonluk villası var.”

Paylaşın

Açlık Sınırı Son 5 Yılda Yüzde 971 Arttı

2019 yılının ocak ayında 6 bin 745 lira olan yoksulluk sınırı 2024 yılının kasım ayında yüzde 975 artarak 72 bin 524 liraya kadar yükseldi. Aynı dönemde açlık sınırı da yüzde 971 artış göstererek bin 957 liradan 20 bin 967 liraya çıktı.

2019 yılında 2020 olarak belirlenen asgari ücret beş yılda yüzde 741 artarak 2024 yılının ocak ayında 17.002 liraya kadar çıktı. Ancak Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) rakamlarına göre, asgari ücretteki artışa karşın yoksulluk sınırı aynı dönemde yüzde 975 yükseldi.

2024 yılının sonlarına gelirken bir yandan yeni yılda asgari ücretin ne kadar olacağı tartışmaları devam ediyor. 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücreti belirleme çalışmaları kapsamında Asgari Ücret Tespit Komisyonu 16 Aralık Pazartesi günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ev sahipliğinde ikinci kez toplandı.

İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan komisyonda, işveren heyetini Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), işçi heyetini ise Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) temsil ediyor.

Şu ana kadar müzakere masasının taraflarından asgari ücret için bir rakam telaffuz edilmezken, TÜRK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar pazartesi yapılan ikinci toplantı sonrasında, “Üçüncü görüşmenin ardından rakamın netleşeceğini düşünüyoruz,” dedi.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu üçüncü toplantısının net tarihi henüz bilinmezken görüşmenin önümüzdeki hafta gerçekleşmesi bekleniyor.

2024 Ocak ayından itibaren geçerli olan net asgari ücret 17.002 TL olarak belirlenmiş, 2024 Temmuz ayında ise yaklaşık 7 milyonu asgari ücretle çalışan olmak üzere kayıtlı 15 milyon ücretle çalışanı ilgilendiren asgari ücret, geçtiğimiz yıllarda yapılanın aksine ve beklentilere rağmen hükümetin “sıkı para politikaları” uygulamaları nedeniyle arttırılmamıştı.

DİSK-AR’ın raporuna göre, asgari ücret civarında ücret alanlar da dahil edildiğinde (asgari ücretin altı ve yüzde 10 fazlasında yani asgari ücret komşuluğunda bulunanlar) 8,5 milyon işçi, asgari ücret civarı ve altında ücretle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Başka bir deyişle 2023 yılı itibarıyla tüm özel sektör işçilerinin yüzde 48,9’u asgari ücret komşuluğunda ücretlerle çalışıyor.

Raporda, ücretle çalışanların 7,5 milyonunun (yüzde 43,6) asgari ücret ve altında ücretle çalıştığı belirtiliyor. Asgari ücretin yüzde 5 fazlası ve altında çalışan tüm özel sektör emekçilerinin yüzde 47,8’ini (8,3 milyon) oluşturduğu ifade ediliyor.

Türkiye’de 11,5 milyon işçinin (yüzde 66,1) asgari ücretin yüzde 20 fazlası ve altında ücret ile çalıştığının belirtildiği raporda, 14,5 milyon işçinin (yüzde 80,1) ise en fazla asgari ücretin yüzde 50 fazlası ücrete çalıştığı kaydediliyor.

Avrupa İstatistik Ofisi’ne (Eurostat) göre Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip beşinci ülke konumunda bulunuyor. Verilerini brüt asgari ücretler üzerinden hesaplayan Eurostat’a göre, Türkiye’den daha düşük asgari ücrete sahip ülkeler arasında dört ülke bulunuyor; Sırbistan (544 euro), Karadağ (532 euro), Bulgaristan (477 euro) ve Arnavutluk (398 euro).

Türkiye’nin brüt asgari ücreti Eurostat’ın Temmuz ayı raporunda 568 euro olarak belirtiliyor. Ancak Aralık ayındaki 36 TL civarında olan euro kuruna göre, 20.002 TL brüt asgari ücret 544 euro, 17.002 TL net asgari ücret ise yaklaşık 462 euro.

Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Profesörü ve DİSK-AR araştırmacısı Prof. Dr. Aziz Çelik Euronews Türkçe’ye verdiği demeçte, “Ülkenin büyümesindeki paydan asgari ücrete bir şey eklenmiyor. Sadece enflasyonu baz alarak asgari ücretin artırılması doğru değil” ifadelerini kullandı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK-AR) 2025 yılına yönelik hazırladığı Asgari Ücret Araştırması raporuna göre, 2024 yılında asgari ücretlinin alım gücü kaybı 54.712 TL olarak hesaplandı.

DİSK-AR’ın hazırladığı raporun yazarlarından biri olan Prof. Dr. Aziz Çelik “Tek başına enflasyon asgari ücret için bir ölçüt olamaz,” diyerek asgari ücretin doğru hesaplamalardan geçmediğini belirtiyor.

“Birincisi enflasyonun ölçümünde sıkıntılar var. İkincisi, TÜİK ortalama bir enflasyon ölçüyor. Yani doğru olsa bile bir ücretli enflasyonu ölçmüyor. Üçüncü faktör ise büyümenin hesaba katılmaması. Enflasyon doğru ölçülse bile reel olarak ücretleri korur ancak büyümeden pay alınamadığı için asgari ücretin payını düşürür.”

Asgari ücretin hesaplanmasında dikkat edilmesi gereken faktörleri dile getiren Çelik, “Geçim şartlarının esas alınması gerekiyor. Bir işçinin ve bakmakla yükümlü olduğu hanenin geçim şartları nasıl sağlandığına bakılması gerekli. İkincisi de kişi başı milli gelir artışıyla asgari ücretin ilişkilendirilmesi lazım,” değerlendirmesini yaptı.

GSYH’nin ülkedeki büyümeyi, toplam verimlilik artışını, zenginleşmeyi ifade ettiğine değinen Çelik, “Burada hakkaniyetli olan kişi başına düşen milli gelire paralel bir artış olmasıdır,” ifadelerini kullandı.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın yayınladığı rakamlara göre, 2024 yılının ilk çeyreğinde yüzde 5,6, ikinci çeyrekte, yüzde 2,4, üçüncü çeyrekte yüzde 2,1 büyüme yaşandı. Kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) ise 2023 yılında yüzde 4,5 artış gösterdi ve cari fiyatlarla kişi başına düşen milli gelir 307.952 TL (13.110 dolar) olarak hesaplandı.

“Asgari ücretteki artış fiyat istikrarını bozmuyor”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ağustos 2024’te yaptığı bir açıklamada “Fiyat istikrarını sağlayacak, daha önce yaptığımız gibi ilan ettiğimiz takvim çerçevesinde enflasyonu tek haneli oranlara tekrar çekeceğiz” diyerek fiyat istikrarına vurgu yapmıştı.

Eylül ayında hükümetin ekonomiyi düzeltme çabaları kapsamında 2025-2027 dönemine dair 3 yıllık yol haritasını sunan Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP ile ilgili olarak “Programımızın temel amacı enflasyonun kademeli olarak tek haneli seviyelere düşürülmesi” demişti. Geçtiğimiz hafta ise katıldığı bir panelde konuşan Yılmaz “Nihai hedefimiz, elbette dezenflasyondan sonra üçüncü aşama, o da fiyat istikrarı aşaması” ifadeleriyle “fiyat istikrarına” dikkat çekmişti.

Prof. Dr. Aziz Çelik ise asgari ücretteki artışın fiyat istikrarını olumsuz etkilemediğini savunuyor: “Asgari ücret artışı fiyatı istikrarını bozan bir unsur değil. Yüksek enflasyonun sebebinin ücret artışları olmadığı konusunda bilim dünyasında çok geniş bir mutabakat var. Ücret artışlarının enflasyonu yükselttiğine ya da tetiklediğine dair bir şey yok. Fakat hükümetin ekonomi politikası buna dayalı. Yani sıkı para politikası. Alım gücünün kısılması ve talebin düşürülmesine dayalı bir enflasyonla mücadele perspektifleri var. Bu perspektif de ücretlerin baskılanmasını beraberinde getiriyor.”

Enflasyondaki artışın, ücretlerin artmasından kaynaklanmadığı değerlendirmesini yapan Çelik, “Hükümet, asgari ücreti hesaplarken bunu esas alacak ama bu doğru bir yaklaşım değil. Bu enflasyonun yükünü çalışanlara yıkmak anlamına gelecektir,” diye konuştu.

Ülkede artan yoksulluk sınırına dikkat çeken Prof. Dr. Aziz Çelik, uluslararası standartları işaret etti. Türkiye’de asgari ücretin sadece bir işçinin geçimini baz alarak hesaplanmasının doğru olmadığını belirten Çelik, küresel standartlara göre ailenin de hesaba katılması gerektiğini ifade etti.

Ancak Türkiye’nin mevcut ölçütlerini kabul edildiği durumda bile, tek bir işçinin yaşam maliyetinin Kasım ayı itibarıyla 26.000 liraya ulaştığını ve asgari ücretin altında kaldığını vurguladı. Çelik, yaşam maliyetinin önümüzdeki yılın ortasında 30.000 lirayı rahatlıkla aşacağını belirterek, asgari ücretin bu seviyenin üzerinde olması gerektiğini ifade etti.

Açlık sınırı için dört kişilik bir ailenin sadece gıda harcamasının esas alındığını, yoksulluk sınırının ise bir haneye giren asgari rakamı ortaya koyduğunu hatırlatan Çelik bu ölçütlerin asgari ücretin tespitinde rol oynaması gerektiğini vurguladı:

“Geçinme maliyeti ölçütleri dikkate alınarak asgari ücret belirlenmeli. Yoksulluk sınırının yarısı ya da bir işçinin yaşam maliyeti ortalama aynı rakama tekabül ediyor. Bu da olması gereken en düşük miktarı 30.000 liranın üstüne çıkarıyor.”

Türkiye’de asgari ücretin işverene maliyetleri artırdığı, istihdam kaybına neden olduğu ve enflasyon artışını tetiklediğini iddialarına ilişkin olarak ise Çelik, özellikle 2016 yılında asgari ücrete yapılan yüzde 30 oranındaki zammı ve o dönemde enflasyonun yüzde 8,5 civarında olduğunu ve enflasyonun büyük bir artış göstermediğini belirtti.

Çelik, 2015 yılının sonunda 1.000 TL olan asgari ücretin, 2016 yılında yüzde 30 arttırılarak net 1.300 TL’ye çıkarılmasını hatırlatarak, “O dönemde enflasyonun çok üzerinde bir asgari ücret zammı yapılmıştı. Enflasyon 2015’te yıllık bazda 8,5 civarındaydı. Ve yüzde 30 zamma rağmen enflasyon büyük oranda yükselmemişti,” değerlendirmesini yaptı.

O dönemdeki artışa rağmen enflasyon oranında ya da işsizlik oranında kayda değer bir artış yaşanmadığını belirten Çelik, “Ücret artışlarının enflasyon ya da istihdam kaybına yol açtığı iddiası Türkiye’de verilerle kanıtlanmış değil” dedi. Asgari ücret artışlarının son 20 yılda enflasyon üzerinde gerçekleştiğini belirten Çelik, buna rağmen asgari ücretin yaşanabilir bir seviyeye ulaşmadığının altını çizdi.

Asgari ücretin Türkiye’de ortalama ücrete dönüşmesinin büyük bir sorun teşkil ettiğini de değinen Prof. Dr. Çelik, büyük ölçekli işletmelerin asgari ücret maliyetlerini kolaylıkla karşılayabileceğini ancak küçük ölçekli işletmelerin bu maliyeti karşılamakta zorlandığını ifade etti.

Çelik, çözüm olarak hükümetin küçük işletmeler için özel teşvik mekanizmalarını devreye sokması gerektiğini belirtti. Büyük şirketlerin mevcut koşullarda daha yüksek ücretleri dahi karşılayabileceğini vurgulayan Çelik, “Şu anda tüm işverenlere uygulanan 5 puanlık sigorta teşviği, yalnızca küçük ve orta ölçekli işletmelere uygulanabilir,” yorumunu yaptı.

Asgari ücretin yaygın bir ücret haline gelmesinin büyük şirketlerin toplam maliyetlerini düşürdüğünü belirten Çelik, asgari ücret sorununa uzun vadeli ve yapısal bir çözüm olarak Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalara dikkat çekti. Avrupa’da yaygın olan toplu iş sözleşmelerinin hükümet tarafından sendikasız iş yerlerine teşmil edilmesi gerektiğini belirtti.

Türkiye’de de mevcut yasal çerçevede bu mekanizmanın bulunduğunu ancak kullanılmadığını ifade eden Çelik, bu yöntemin ücret farklılaşmasını sağlayarak asgari ücretin ortalama ücret olmaktan çıkarılabileceğini savundu: “Büyük şirketler için asgari ücret maliyetleri bir sorun teşkil etmezken, küçük işletmelere sağlanacak teşvikler ve toplu iş sözleşmelerinin yaygınlaştırılması çözüm için kritik öneme sahip.”

Paylaşın

Türkiye’nin Kısa Vadeli Dış Borcu 236 Milyar Doları Aştı

Ekim sonu itibarıyla, Türkiye’nin 1 yıl veya daha az kalmış dış borç stoku 236,1 milyar dolar seviyesine yükseldi. Toplam borç stoku içinde kamu sektörünün yüzde 23,4 Merkez Bankası’nın yüzde 15,9, özel sektörün ise yüzde 60,7 oranında paya sahip olduğu gözlendi.

Haber Merkezi / Ekim sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stokunun döviz kompozisyonu yüzde 47,3’ü dolar, yüzde 21,2’si euro, yüzde 16,4’ü TL ve yüzde 15,1’i diğer döviz cinslerinden oluştu.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Kısa Vadeli Dış Borç İstatistikleri Gelişmeleri Ekim 2024 verilerini açıkladı: Buna göre; Ekim sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stoku, 2023 yıl sonuna göre yüzde 2,3 oranında artışla 180,1 milyar dolar oldu. Bu dönemde, bankalar kaynaklı kısa vadeli dış borç stoku yüzde 20,1 oranında artarak 82,2 milyar dolar olurken, diğer sektörlerin kısa vadeli dış borç stoku yüzde 1,5 oranında azalarak 60,4 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti.

Bankaların yurt dışından kullandıkları kısa vadeli krediler, 2023 yıl sonuna göre yüzde 81,7 oranında artarak 22,8 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Banka hariç yurt dışı yerleşiklerin döviz tevdiat hesabı yüzde 2,0 oranında azalarak 19,6 milyar dolar, yurt dışı yerleşik bankaların mevduatı da yüzde 9,0 oranında azalışla 18,8 milyar dolar oldu. Ayrıca, yurt dışı yerleşiklerin TL cinsinden mevduatları geçen yıl sonuna göre yüzde 38,2 oranında artışla 20,9 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

Diğer sektörler altında yer alan ithalat borçları, 2023 yıl sonuna göre yüzde 2,8 oranında azalarak 52,8 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Borçlu bazında incelendiğinde, kamu sektörünün kısa vadeli borcu 2023 yıl sonuna göre yüzde 15,5 oranında artarak 39,8 milyar dolar olurken, özel sektörün kısa vadeli dış borcu yüzde 7,9 oranında artarak 102,8 milyar dolar oldu.

Alacaklı bazında incelendiğinde, özel alacaklılar başlığı altındaki parasal kuruluşlara olan kısa vadeli borçlar yıl sonuna göre yüzde 0,5 oranında artarak 96,0 milyar dolar, parasal olmayan kuruluşlara olan borçlar yüzde 1,8 oranında azalarak 77,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. 2023 yıl sonunda 1,7 milyar doları olan kısa vadeli tahvil ihraçları, ekim sonu itibarıyla 6,9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Aynı dönemde resmi alacaklılara olan kısa vadeli borçlar 47 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Ekim sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stokunun döviz kompozisyonu yüzde 47,3’ü Dolar, yüzde 21,2’si Euro, yüzde 16,4’ü TL ve yüzde 15,1’i diğer döviz cinslerinden oluştu.

Ekim sonu itibarıyla, orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku, 236,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Söz konusu stokun 22,9 milyar dolarlık kısmı, Türkiye’de yerleşik bankaların ve özel sektörün yurt dışı şubeleri ile iştiraklere olan borçlarından oluştu. Borçlu bazında değerlendirildiğinde, toplam stok içinde kamu sektörünün yüzde 23,4, Merkez Bankası’nın yüzde 15,9, özel sektörün ise yüzde 60,7 oranında paya sahip olduğu gözlemlendi.

Paylaşın

Türkiye’nin Dış Politikası Avrupa Birliği’nin Öncelikleriyle Çelişiyor!

Avrupa Birliği Konseyi tarafından açıklanan genişleme sonuç bildirgesinde, Türkiye’nin dış politikasının “Avrupa Birliği’nin öncelikleriyle çeliştiğine” dikkat çekildi. Bildirge, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Ankara ziyaretinin hemen ardından açıklandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ursula  von der Leyen ile yaptığı görüşmenin ardından iki taraf arasındaki ilişkilerin somut ve acil bir şekilde iyileştirilmesi çağrısında bulunmuştu.

Euronews Türkçe’nin aktardığına göre; Avrupa Birliği Konseyi tarafından açıklanan genişleme sonuç bildirgesinde, Türkiye’nin katılım müzakerelerine ilişkin hala “fiilen durma noktasında” olduğu ve “hiçbir fasılın açılması ya da kapanmasının düşünülmediği” belirtildi.

Yayınlanan 36 sayfalık raporda, Batı Balkanlar, Ukrayna ve Moldova’nın AB üyeliğine dair “tam ve kesin kararlığını bir kez daha teyit eder” ifadesine yer verirken, Türkiye’nin ise “aday ülke” olarak “birçok ortak çıkar alanında kilit ortak olmaya devam ettiği” belirtildi.

Türkiye, özellikle Yunanistan ile ilişkilerin iyileştirilmesi ve ticaret ve ekonomi gibi ortak ilgi alanlarında AB ile üst düzey sektörel diyaloğun yeniden başlatılması konusunda birkaç iyi puan daha aldı.

“2023 ortalarından bu yana daha geleneksel ve daha sıkı ekonomik politikalara yönelim” ve Rusya’ya yönelik AB yaptırımlarının kendi toprakları üzerinden delinmesini engellemek için alınan “somut önlemler” AB Konseyi tarafından memnuniyetle karşılandı. Ancak olumsuzluklar olumlulardan daha ağır basıyor.

Türkiye’nin AB üyesi olan Güney Kıbrıs’la olan ilişkisi, Konseyin Ankara’yı Lefkoşa ile ilişkilerini normalleştirmeye ve uluslararası hukuka uygun olarak egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeye çağırdığı hassas noktalardan biri.

Raporda “Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında süregelen ve derin endişe yaratan durumun” da altı çizilirken, özellikle “yargı üzerindeki aşırı baskı, ifade özgürlüğüne yönelik birçok kısıtlama, medya özgürlüğü ve bilginin yayılması, demokratik yollarla seçilen belediye başkanlarının görevden alınması” gibi konuların “kaygıyla” takip edildiği vurgulandı.

Türkiye’nin bloğun Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ile “çok düşük uyum oranı” olduğu yinelendi. Rusya’ya yönelik yaptırımlarla ilgili Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (CFSP) pozisyonlarının ve kısıtlayıcı önlemlerin “son derece öncelikli” olduğu belirtilerek, Türkiye’nin dış politikasının “AB’nin öncelikleriyle çeliştiğine” dikkat çekildi.

AB’nin genişleme sonuç bildirgesi, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Ankara ziyaretinin hemen ardından açıklandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan von der Leyen ile yaptığı görüşmenin ardından iki taraf arasındaki ilişkilerin somut ve acil bir şekilde iyileştirilmesi çağrısında bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında “her zamankinden daha güçlü ve kurumsallaşmış bir ilişkiye ihtiyaç” olduğunu vurguladı ve 2019’dan beri askıya alınan üst düzey siyasi diyaloğun yeniden başlatılması çağrısında bulundu.

Avrupa Birliği aday ülkelerinin karneleri

36 sayfalık raporda Gürcistan’a ayrılan diğer tüm paragraflar olumsuz. Konseyin ülkeyle ilgili olarak işaret ettiği tek olumlu gelişme, “orta düzeyde hazırlık ve işleyen bir piyasa ekonomisinin geliştirilmesinde sınırlı ilerleme” kaydedilen ekonomiyle ilgili. Ayrıca “sağlam mali ve parasal politikaların” uygulanmasından da övgüyle bahsediliyor.

Gürcistan Başbakanı Irakli Kobakhidze’nin kasım ayı sonunda tek taraflı olarak AB üyelik müzakerelerinin 2028 yılına kadar askıya alındığını açıklamasının ardından yayınlanan sonuç bildirgesinde, AB değerlerine ters düşen “yabancı ajan yasası” gibi hükümet tarafından alınan kararlara dair endişeler belirtiliyor.

AB’nin “demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında, ayrıca yargının işleyişi ve kurumsal bağımsızlık konularında geriye gidişten derin endişe duyduğu” vurgulanıyor. Gürcistan’ın genel olarak AB’nin dış politikasına uyum sağlayamaması ve Rusya ve Belarus’a karşı da dahil olmak üzere kısıtlayıcı tedbirler almaması da endişe duyulan konular arasında yer alıyor.

Buna karşılık AB Konseyi Ukrayna konusunda çok daha iyimser. Raporda, ülkenin Rus işgaline karşı kendini savunurken geçtiğimiz yıl içinde kaydettiği “kayda değer reform ilerlemesine” dikkat çekiliyor. Hukukun üstünlüğü, yargı ve kamu yönetimi reformu, yargı yönetişim organları ve yolsuzlukla mücadele kurumlarının etkin işleyişi gibi alanlarda kaydedilen ilerlemenin altını çiziliyor.

Ukrayna’nın bloğun dış politikası ve yaptırımlarıyla “yüksek” uyumu ise takdir ediliyor. Moldova’nın lehine olan bu son husus da bakanlar tarafından “Moldova’nın AB yolundaki stratejik kararlılığının güçlü bir işareti” olarak değerlendiriliyor.

Konsey ayrıca Moldova’nın kamu yönetimi ve kamu mali yönetimi çerçevesini güçlendirmeye yönelik devam eden çabalarını “olumlu” olarak not etti ve özellikle yolsuzlukla mücadele konusunda olmak üzere hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında reformların devam etmesi çağrısında bulundu.

Raporda, “Konsey, Moldova’nın oligarşiden arındırmaya yönelik sistematik yaklaşımını memnuniyetle karşılar ve ilgili eylem planının uygulanmaya devam edilmesini teşvik eder,” denildi. Batı Balkanlar ve AB’den devlet başkanlarının çarşamba akşamı Brüksel’de bir zirve için bir araya gelmesi planlanıyor. AB liderlerinin perşembe günü yapılacak zirvede AB Konseyi’nin genişlemeye ilişkin kararlarını kabul etmeleri bekleniyor.

Paylaşın

Kulis: AK Parti’de “Suriye” Kaygısı

AK Parti’de Suriye’deki gelişmeler nedeniyle genel bir mutluluk var olsa da yeni dönemin birçok bilinmezlik barındırmasından kaynaklı bazı kaygılar da dile getiriliyor.

Partide en büyük kaygı Suriye’de nasıl bir yönetim kurulacağına dair. “Toprak bütünlüğünün bozulmadığı, tüm kesimlerin temsil edildiği demokratik çoğulcu bir yönetim kurulması” en büyük istek. Ancak bu sağlanamazsa “bırakın sığınmacıların geri dönüşünü, başta Nusayriler olmak üzere Türkiye yeni bir göç dalgası ile karşı karşıya kalabilir” deniliyor.

Ankara gündemine Suriye’deki son gelişmeler damga vuruyor. AK Partililer Suriye’de Devlet Başkanı Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasını, yönetimi muhaliflerin ele geçirmesini “Cumhurbaşkanının yürüttüğü politikanın haklılığının teyidi” olarak değerlendiriyor. Gazete Duvar’dan Nergis Demirtkaya’nın haberine göre; Çok hızlı yaşanan gelişmeye dair genel kamuoyu şaşkınlık yaşarken AK Parti’de bunun beklendiğini, hatta Cumhurbaşkanının “yeni müjdelerimiz olacak” sözünün de bu gelişmeyle ilgili olduğunu dile getirenler var.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaklaşık 1.5 ay önce partisinin Meclis grup toplantısında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrılarını “tarihi fırsat penceresi”, “Sevgili Kürt kardeşlerim; senden bu eli samimiyetle tutmanı, sımsıkı tutmanı bekliyoruz” demiş, aynı konuşmada “İnşallah önümüzdeki dönemde milletimize hem boydan boya tüm güney sınırlarımızın güvenliğini, hem insanımızın can ve mal emniyetini garanti altına alacak yeni müjdelerimiz olacaktır” değerlendirmesinde bulunmuştu. AK Partili bir yönetici “Cumhurbaşkanının ifade ettiği müjde bu muydu?” sorusuna, “Evet, son altı aydır gelişmeler vardı” yanıtı verdi.

Suriye’deki gelişmeler nedeniyle iktidar partisinde genel bir mutluluk var olsa da yeni dönemin birçok bilinmezlik barındırmasından kaynaklı bazı kaygılar da dile getiriliyor. En büyük kaygı Suriye’de nasıl bir yönetim kurulacağına dair. “Toprak bütünlüğünün bozulmadığı, tüm kesimlerin temsil edildiği demokratik çoğulcu bir yönetim kurulması” en büyük istek. Ancak bu sağlanamazsa “bırakın sığınmacıların geri dönüşünü, başta Nusayriler olmak üzere Türkiye yeni bir göç dalgası ile karşı karşıya kalabilir” deniliyor.

Bir de tabii Türkiye açısından en önemli gündem maddelerinden biri de YPG’nin durumu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye’de PKK’ya da DEAŞ’a da yer yok” dedi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da YPG’nin Suriye’den aşamalı bir şekilde çekilmesine dair önerilerde bulundu. Fidan’ın ifadelerine göre “İlk aşamada YPG-PKK içinde bulunan Suriyeli olmayanlar, ikinci aşamada, YPG’nin bütün komuta kademesi, üçüncü aşamada PKK’lı olmayan kadroların yeni yönetimle, anlayış birliği içinde silahlarını bırakarak, normal hayatlarına dönmesi” gerekiyor.

“Bunlar olmazsa Suriye’ye operasyon olur mu?” sorusuna AK Partili kaynaklar, “Yanı başımızda bir terör devleti istemiyoruz. Bunu asla kabul etmeyiz. Çağrılar karşılıksız kalırsa o zaman operasyon olmaması sürpriz olur” diyor.

Suriye’deki gelişmeler sonrası genel kamuoyunda sığınmacıların geri dönüş umudu doğarken iktidar kanadında bunun ekonomide sıkıntı yaratacağı endişesini dile getirenler de var. Bazı sektörlerde çok sayıda kayıt dışı Suriyelinin çalıştığı sır değil. Hızlı bir geri dönüşün bazı sektörlerde ciddi sıkıntı yaratabileceği, bu durumda çalışma izniyle ilgili yeni düzenlemelerin gündeme getirilmesi gerektiği ifade ediliyor.

Bu arada Suriye’deki son gelişmelerle birlikte değerlendirilen bir gündem maddesi de DEM Partililerle İmralı Cezaevinde hükümlü bulunan Abdullah Öcalan arasında gerçekleşmesi beklenen ziyaret. 26 Kasım’da yapılan başvuruda 22 gün geride kaldı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç en son açıklamasında, “Müsait bir zamanı belirleyeceğiz. Biraz sabretmeniz gerekecek. TBMM Genel Kurulu’ndaki bütçe görüşmeleri bittikten sonra muhtemelen karar verilir. İzinle gün aynı gün belirleniyor” dedi.

Adalet Bakanı görüşme için bütçe sonrasını işaret ederken Ankara kulislerinde bu gecikmenin nedenine dair başka değerlendirmeler de yapılıyor. İddiaya göre Öcalan görüşmesi için DEM Parti’den bir heyet belirlendi, tarih netleşti ancak görüşme yapılacak olan Öcalan’ın talebi üzerine bir öteleme oldu. Bu iddiayı dile getirenler Öcalan’ın Suriye’deki son gelişmeler üzerine yeni bir yol haritası üzerinde çalıştığını, bu nedenle görüşmenin gecikmiş olabileceğini dile getiriyor.

Kalabalık bir heyet Öcalan ile görüşebilir

Bu arada Öcalan ile görüşecek heyette geçmiş Çözüm Süreci’nde görev alan DEM Parti Milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ın yer alabileceği dile getirildi. Ancak iktidar kaynaklarına göre bu iki siyasetçinin yanı sıra en son başvuruyu yapan eş başkanlar Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları’nın da yer alacağı daha kalabalık bir heyet sürpriz olmayabilir.

Paylaşın

Esneme, Beyindeki Oksijen Eksikliğinin Sonucu Mu Oluşur?

Yataktan uyanırsınız ve esnersiniz, uykuya daldığınızda esnersiniz, mideniz dolu olduğunda esnersiniz, yorucu bir günün ardından esnersiniz. Hatta, birinin esnediğini gördüğünüzde de esnersiniz.

Haber Merkezi / Peki esneme tam olarak nedir? Esneme, ağzı açarak derin bir nefes alma ve ardından kısa bir nefes verme ile karakterize edilen refleksif bir eylemdir. Hepimizin ara sıra karşılaştığı istemsiz bir süreçtir.

Esnemenin kesin nedeni hala tam olarak anlaşılmamış olsa da, genellikle uyku hali veya yorgunluktan kaynakladığı düşünülür.

Esneme nedir?

Esneme, çenenizi maksimum şekilde genişleterek ağzınızı açtığınız, ağız ve burundan uzun ve derin bir nefes alıp ardından hızla verdiğiniz, genellikle yaklaşık 4 – 7 saniye süre istemsiz bir reflekstir.

Esnemeyi genellikle yorgunluk ve uyku hali ilişkilendirsek de, daha dünyaya gelmeden önce başlar. Bir fetüs, hamileliğin 11. haftası gibi rahimde esnemeye başlar.

Esneme aynı zamanda bulaşıcıdır. Hepimiz gördüğümüzde, duyduğumuzda veya bazen düşündüğümüzde bile esnemeye eğiliminde oluruz.

Esnememizin nedeni beynimizin oksijensiz kalması mıdır?

Esnemenin arkasındaki nedenin oksijen eksikliği olduğunu sık sık duymuş olmalısınız. Ancak bu oldukça yaygın bir yanlış anlamadır.

Neden esneriz?

Esnemenin en yaygın uyarıcısının uyuşukluk olduğu öne sürülüyor. Araştırmalar, can sıkıntısının, bir kişinin çevresindeki ana uyarım kaynağının artık dikkatini sürdürememesi durumunda ortaya çıktığını söylüyor.

Bu durum, uyku üreten sistemi uyararak uyuşukluğa neden oluyor. Bu nedenle, zihin artık dış çevreyle temas kurarak uyanıklığı sürdürmek için çaba sarf etmek zorunda kalıyor ve bu da esnemeye neden olabiliyor.

Esnemenin ısınan beynin soğumasına yardımcı olduğu öne sürüyor. Esnerken derin bir nefes almak kan akışını artırıyor ve daha soğuk havayı ağza ve sinüs boşluklarına taşıyor; bunun da beyin sıcaklığını düzenlemeye yardımcı olduğu söyleniyor.

Bir araştırma, “İnsanlarda ve bazı diğer memelilerde esneme, gelişmiş empatik ve sosyal becerilerin eylem repertuarının bir parçasıdır” diyor.

Esnemenin aynı zamanda bir iletişim yöntemi olduğu, nasıl hissettiğiniz, yorgun, sıkılmış veya hafif stres altında olup olmadığınızı gösterdiği öne sürülüyor.

Paylaşın

İmamoğlu’ndan İktidara “Haciz” Tepkisi: Tarihe Gömüleceksiniz

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Erdoğan’ın “Belediyeleri silkeleyin” talimatıyla CHP’li belediyelere yönelik başlatılan haciz işlemlerine ilişkin, “‘Ekrem’in birazcık boğazını sıkalım. İş yapamasın.’ Boğazımızı sıktıkça biz daha çok iş yapıyoruz, onu söyleyeyim. Milletin zaten gözünden düştünüz de tamamen tarihe gömüleceksiniz” dedi ve ekledi:

“Ekonomi perişan, ticaret perişan, eğitim perişan… Yıkıcı ve insanların canını sıkan enflasyon hala düşürülemiyor. Yok SGK borcu, şu bu… Bütün SGK’ye borçlu kurumların sadece 10’da biri belediyeler. 2024’teki SGK’nin toplam gelirinin yüzde 2 buçuğu değil belediyeler. AKP’li CHP’lisi… Şaka gibi ya. Bugünkü belediyelerin yarısı CHP’li değildi daha 6 önce. Borçları oralardan devraldı arkadaşlarımızın çoğu.”

CHP’li belediyelere, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) olan borçları nedeniyle haciz gelmesi siyaset gündeminde yeni tartışma yarattı. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a ‘Belediyeleri silkeleyin’ talimatıyla harekete geçildi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Tuzla Sosyal Yaşam Merkezi töreninde, CHP belediyelerine Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) borçları üzerinden haciz başlatılmasına sert tepki gösterdi. Cumhuriyet’in aktardığına göre; “Tamamen tarihe gömüleceksiniz” diyen İmamoğlu şunları kaydetti:

Biz mesajımızı almış yolumuza devam ediyoruz. Mesajını almayanlar var. 31 Mart’taki mesajı alıp başını önüne eğmeyip yolunu ona göre çizmeyenler var. Ankara’da, hükümet olduğunu düşünen anlayış… Düşünen anlayış diyorum çünkü 31 Mart’tan itibaren Türkiye’de irinci parti CHP ve yerel yönetimlerde bu kadar hizmet yapıyorsak tavrımız iktidar tavrı olmalıdır. Elbette yetkili olduğumuz alanları biliyoruz. Yetkinin bize ait olmadığı alanları da biliyoruz.

31 Mart’ta iktidar seçim sonuçlarından gerekli dersi almadı. Seçim öncesi yaptığı hataların farkında değil. Ayırmacılık kayırmacılık yaptı. İşleri engelledi. Bu seçimden önce, hatta 2019’dan itibaren, genel seçimler dahil, orantısız güç kullanma rakibini çiğnemeye çalışma, bugünkü iktidarın yaptığı hatalar…

Seçimden önce İstanbul’da AKP’li belediyelerin kasasına 25 ilçe belediyesinin kasasına Cumhurbaşkanlığından örtülü ödenekten 1 milyardan fazla parayı aktarmak görülmüş bir şey değil… Bunlar toplumu gerecekler. Kutuplaştırmaya ve siyasi rakiplerini engellemeye devam edecekler, karalayacaklar, mümkünse siyasetin dışına atmaya çalışacaklar. Yetinmeyecekler, belediyelerin bir kısmına kayyum atayacaklar.

Dediler ki boğazlarını sıkarsak çalışamazlar. Bizim boğazımızı sıktıkça daha iyi çalışacağız. Ne yaparsanız yapın bu millet israfçı ve icraatçı yönetim arasındaki farkı görüyor. Milletin durumunun farkında değiller. Bu millet rantçılık devrine son verecek halkçılık dönemine başla diyecek… Benim her dava arkadaşımın boynunun borcu milletin işini iyi yapmaktır. Ben bu yolculuğun bu davanın bir parçasıyım diyen herkes çok büyük bir vebal altındadır.

Bizi öyle davayla, soruşturmayla, hacizle durduramazsınız. Böyle devam ederseniz tepeden aşağı kirlenirsiniz. O kirli halinizle milletin karşısına çıkarsınız, millet de o tertemiz eliyle yollar gidersiniz. Tarihe gömülürsünüz. Yok ‘belediyelerin üstüne git’, yok efendim belediyelerin hesaplarına haciz koy, yok silkele bilmem ne. Şaka gibi, komedi filmi.

“Ekonomi perişan, ticaret perişan, eğitim perişan…”

Ekonomi perişan, ticaret perişan, eğitim perişan… Yıkıcı ve insanların canını sıkan enflasyon hala düşürülemiyor. Yok SGK borcu, şu bu… Bütün SGK’ye borçlu kurumların sadece 10’da biri belediyeler. 2024’teki SGK’nin toplam gelirinin yüzde 2 buçuğu değil belediyeler. AKP’li CHP’lisi… Şaka gibi ya. Bugünkü belediyelerin yarısı CHP’li değildi daha 6 önce. Borçları oralardan devraldı arkadaşlarımızın çoğu.

Belediyenin kasasına göz dikilir mi? Eskiden 20 senede aldıkları bakanlığın yapıp belediyeye devrettiği metroların tam 11 milyarını bizden 10 ayda aldılar. 11 milyar lira… Niye? İmamoğlu CHP’li diye. Yani ne olacak ‘Ekrem’in birazcık boğazını sıkalım. İş yapamasın.’ Boğazımızı sıktıkça biz daha çok iş yapıyoruz, onu söyleyeyim. Milletin zaten gözünden düştünüz de tamamen tarihe gömüleceksiniz.”

Paylaşın

MHP’li Celal Adan’dan TBMM’de Kürtçeye “İzin”

TBMM’de MHP’li Celal Adan’ın başkanlık ettiği oturumda, DEM Partili Ayşegül Doğan’ın, Kürtçe selam vermesine müsaade edildi. Adan, Dünya Anadili Günü dolayısıyla Meclis’te Kürtçe konuşan DEM Parti Milletvekili Beritan Güneş- Altın’ın mikrofonunu kapatmıştı.

DEM Partili Ayşegül Doğan’ın Kürtçe sözleri ise Meclis tutanaklarına, “Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi” şeklinde geçirildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan, Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların bütçesinin görüşüldüğü oturumda Kürtçe konuştu.

Daha önce DEM Partili Beritan Güneş- Altın’ın Kürtçe konuşmasını kesen Milliyetçi Hareket Partili (MHP) Celal Adan’ın başkanlık ettiği oturumda, Doğan, konuşma yapmadan önce Adan’a “Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz’a kendi ana dilimde hoş geldiniz diyemiyorum sanırım, değil mi?” diye sordu.

Celal Adan’ın, “Tabii tabii, deyin” yanıtı üzerine Ayşegül Doğan, “Hûn bi xêr hatin” (Hoş geldiniz) diyerek konuşmasına Kürtçe başladı.

Doğan’ın Kürtçe sözleri ise Meclis tutanaklarına, “Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi” şeklinde geçirildi.

MHP’li TBMM Başkanvekili Celal Adan, 21 Şubat Dünya Anadili Günü dolayısıyla Meclis Genel Kurulu’nda Kürtçe konuşan DEM Parti Mardin Milletvekili Beritan Güneş- Altın’ın mikrofonunu kapatmıştı.

Güneş-Altın’ın mikrofonunu iki kez kapatan MHP’li Adan, “Anayasamızın 3. maddesine göre Türk devleti ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür ve dili Türkçedir, konuşmaların Türkçe yapılması gerekmektedir. Aksi halde iç tüzüğün 66. Maddesi uyarınca mikrofon kapanıyor” demişti.

DEM Partili vekil ise Adan’a “O zaman AK Partili adaylarınıza söyleyin Mardin’de, Urfa’da, Diyarbakır’da, Kürtçe propaganda yapmasınlar” diyerek tepki göstermişti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın