Antik Mısır’da Ma’at Kimdi (Neydi)?

Antik Mısır’da Ma’at, hem bir tanrıça hem de bir kavram olarak önemli bir yere sahipti. Ma’at, düzen, denge, adalet, doğruluk ve evrensel uyumu temsil eden soyut bir ilkeydi; aynı zamanda bu değerleri kişileştiren bir tanrıçaydı.

Haber Merkezi / Kısaca Ma’at, Antik Mısır’da hem bir tanrıça hem de düzeni sağlayan ilahi bir kavramdı.

Ma’at, firavunların görev tanımının özünü oluşturuyordu. Firavunlar, sadece politik liderler değil, aynı zamanda Mısır’ın kozmik ve toplumsal düzenini garanti altına alan kutsal figürlerdi. Ma’at’ı sürdürmek, firavunların hem bu dünyada hem de öteki dünyada başarılı olmalarının anahtarıydı.

Ma’at, Antik Mısır kozmolojisinde evrenin temel işleyişini sağlayan ilahi düzeni ifade ederdi. Mısırlılar, dünyanın kaos (isfet) karşısında ayakta kalabilmesi için Ma’at’ın varlığına inanırlardı. Bu kavram, toplumsal hayatta adaletin sağlanmasından doğanın döngüsel düzenine kadar her şeyi kapsardı.

Tanrıça Ma’at, genellikle genç bir kadın olarak tasvir edilirdi ve başının üzerinde bir devekuşu tüyü taşırdı. Bu tüy, Ma’at’ın sembolüydü ve doğruluk ile adaleti temsil ederdi. Ayrıca kanatları olan bir figür olarak da betimlenebilirdi, bu da onun evrensel kapsayıcılığını vurgulardı. Ma’at, diğer tanrılarla doğrudan bir aile bağı içinde değilmiş gibi görünse de, güneş tanrısı Ra’nın kızı olarak kabul edilirdi ve onunla yakın bir ilişki içindeydi.

Ma’at, ölümden sonraki yaşamda da kritik bir rol oynardı. Antik Mısır inancına göre, ölen kişinin kalbi, “Kalbin Tartılması” adı verilen bir törende Ma’at’ın tüyüne karşı tartılırdı. Bu törende, yeraltı dünyasının tanrısı Anubis tartıyı denetler, yazıcı tanrı Thoth ise sonucu kayda geçirirdi. Eğer kalp, Ma’at’ın tüyünden hafifse (yani kişi hayatını adalet ve doğrulukla yaşamışsa), ruh Osiris’in huzurunda sonsuz yaşama kabul edilirdi. Aksi halde, kalp günahlarla ağırlaşmışsa, canavar Ammit tarafından yutulurdu.

Ma’at, sadece bir tanrıça ya da ilke değil, Mısır medeniyetinin temel felsefesiydi. Hukuk sisteminden günlük ahlaki davranışlara kadar her alanda etkiliydi. Rahipler ve yöneticiler, Ma’at’a uygun hareket etmeye çalışır; tapınaklarda ona dualar sunulurdu. Ancak Ma’at’a adanmış büyük tapınaklar yerine, onun adı genellikle diğer tanrıların tapınaklarında anılırdı, çünkü o her yerde var olan bir ilkeydi.

Firavunların Ma’at ile İlişkisi

Antik Mısır’da Ma’at ile firavunların görevi arasında derin bir bağ vardı. Ma’at, düzen, adalet, doğruluk ve evrensel uyumu temsil eden ilahi bir ilke ve tanrıça olarak, Mısır kozmolojisinin temel taşıydı. Firavunlar ise bu ilahi düzeni yeryüzünde somutlaştıran ve sürdüren kişiler olarak görülürdü. Firavunların en önemli görevi, Ma’at’ı korumak ve kaosun (isfet) hakimiyetini engellemekti.

Firavunlar, tanrılar ile insanlar arasında bir köprü olarak kabul edilirdi. Özellikle güneş tanrısı Ra’nın oğlu ya da temsilcisi olarak görülen firavun, Ma’at’ın yeryüzündeki uygulayıcısıydı. Tahta çıktıklarında, Ma’at’ı sürdürme sorumluluğunu üstlendiklerine dair bir tür ilahi sözleşme yapmış sayılırlardı.

Ma’at, toplumsal düzenin ve adaletin simgesiydi. Firavunlar, yasaları uygulamak, halkı korumak ve adil bir yönetim sağlamakla yükümlüydü. Bu, vergi toplama, suçluları cezalandırma ve zayıfları koruma gibi pratik görevleri içerirdi. Ma’at’a uygun hareket etmek, firavunun meşruiyetinin temel dayanağıydı.

Mısır inancında kaos (isfet), evrenin düzenini tehdit eden bir güçtü. Firavunlar, iç isyanları bastırmak, dış düşmanlara karşı ülkeyi savunmak ve doğal afetlerle mücadele etmek gibi eylemlerle Ma’at’ı korurdu. Örneğin, bir savaş zaferi ya da Nil’in düzenli taşması, firavunun Ma’at’ı başarıyla sürdürdüğünün kanıtı olarak görülürdü.

Firavunlar, Ma’at’ı tapınaklarda ve dini törenlerde onurlandırırdı. Özellikle “Ma’at’ın Sunumu” adlı bir ritüelde, firavun sembolik olarak Ma’at’ın heykelciğini tanrılara sunar, böylece ilahi düzeni koruma taahhüdünü yenilerdi. Bu, hem dini hem de siyasi bir mesaj taşırdı.

Ma’at’ın Firavunluk Üzerindeki Etkisi

Bir firavunun başarılı sayılması, Ma’at’a ne kadar bağlı olduğuna bağlıydı. Eğer ülkede huzursuzluk, kıtlık ya da yenilgi yaşanırsa, bu, firavunun Ma’at’tan saptığının işareti olarak yorumlanabilirdi.

Firavunlar, Ma’at’ı koruduklarını göstermek için anıtlar, yazıtlar ve sanat eserleri kullanırlardı. Örneğin, tapınak duvarlarında düşmanları yenerken tasvir edilmeleri, kaosa karşı Ma’at’ı savunduklarını vurgulamak içindi.

Firavunlar da diğer insanlar gibi ölümden sonra Ma’at’ın tüyüne karşı kalplerinin tartılmasını beklerdi. Ancak onların konumu, bu yargılamada hem bir ayrıcalık hem de daha büyük bir sorumluluk getirirdi.

Paylaşın

Özel’den “Yabancı Basın” Eleştirilerine Tepki: Kumpası Anlatmayacak Mıyız?

“Yabancı basın” eleştirilerine yanıt veren CHP Lideri Özgür Özel, “İstanbul’da daha 10 ay önce seçilmiş olan, yüzde 50’nin üzerinde seçilmiş olan, hepimizin tanıdığı Ekrem İmamoğlu’nu hapse atmışlar, ne oluyor diye’ soruyorlar. Anlatmayacak mıyız? Kurulan kumpası anlatmayacak mıyız? Milli iradeye darbe yapıldığını anlatmayacak mıyız?” dedi.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Avrupa Sosyalist Partisi Başkanı Stefan Löfven ile görüşmesinin ardından CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda açıklamalarda bulundu. Özgür Özel’in açıklamaları şöyle:

“İstanbul İl Başkanlığımızdayız. Avrupa Sosyalist Partisi Başkanı Sayın Stefan Löfven ve heyetini ağırlıyoruz. Bildiğiniz gibi Sayın Stefan Löfven, İsveç’in önceki Başbakanı. Avrupa Sosyalist Partisi Avrupa Birliği’ndeki sol ve sosyal demokrat partilerin çatı örgütü. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bulunan tüm sosyal demokrat, sol ve sosyalist partiler bu çatının altında. Bugün Türkiye’ye gelerek bir dayanışma ziyaretinde bulundular. Heyette Genel Sekreteri, Başkan Yardımcıları, Avrupa Parlamentosu üyeleri ve kendi ekibi bulunuyor. Türkiye’deki süreci çok yakından takip ediyor.

Ben Türkiye kamuoyuna kendisini şöyle takdim edebilirim. Hem geçmiş dönemlerde başbakanlığı döneminde, hem burada yaptığı görev sırasında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği noktasında en gönülden desteği veren, Türkiye’nin iyiliğini en çok isteyen ve Türkiye’yi Avrupa’da en çok savunan siyasetçilerin başında gelir kendisi. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Avrupa Birliği tam üyeliği hedefini koyduğumuzda aynı Sosyalist Enternasyonal ve orada başkanlığımızı yapan Pedro Sanchez gibi kendisi de bu süreçte hep Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu tezlerini desteklemiştir. Ben ziyaretleri için kendisine çok teşekkür ediyorum.

Bu arada bugün sabah Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin Eş Genel Başkanı Lars Klingbeil ile bir telekonferans görüşmemiz oldu. Kendisi de Almanya’daki koalisyon görüşmelerini sonlandırmak ve partisini iktidara taşımak üzere. Yine Sosyalist Enternasyonal’in Onursal Genel Başkanı George Papandreou, Sosyalist Enternasyonal Başkanı Pedro Sanchez, İngiliz İşçi Partisi’nin önceki Genel Başkanı Jeremy Corbyn’in çok kıymetli destek ve dayanışma mesajlarını alıyoruz bu içinde bulunduğumuz süreçte. Gün boyunca da burada daha önce CNN International ve BBC, Reuters ile yaptığımız görüşmelerin üzerine bugün İngiliz The Times, Fransız Le Monde, Alman DW ve Japon Asahi Gazetesi ile de mülakatlarımız oldu.

Zaman zaman iktidara yakın çevreler, onlara yakın kalemler ve bugün iktidardaki partilerin sözcüleri ‘Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’yi dışarıya mı şikayet ediyor?’ diye sözler söylüyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi dünyadaki tüm siyasi akrabalarının gösterdiği dayanışma mesajlarını, duygularını kabul ediyor. Eğer konu demokrasi ve insan hakkı ihlalleriyse bu o ülkenin iç meselesi değildir. Kırgızistan’da Sosyal Demokrat Parti lideri içeri atıldığında da Sosyalist Enternasyonal’i harekete geçirmek için davet eden bendim. Dünyanın neresinde olursa olsun aynı refleksleri veriyoruz.

Kaldı ki şunu hatırlatmak isterim. 15 Temmuz akşamı FETÖ, bir darbe girişiminde bulundu. Hep beraber karşı çıktık. Ertesi sabah Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi’ne, bizlere ‘Sizin dünyadaki bağlantılarınız kuvvetli. Dünyaya derdimizi hep beraber anlatalım, demokrasiye karşı bu darbe girişimini dünyaya duyurun’ diye bizden destek istemişti. O günün mağduru bugünün zalimi olmuş, bir darbe girişiminde bulunuyor; 19 Mart darbe girişimi. 23 Mart günü 15 milyon insan tarafından, sokağa dökülen insan tarafından bu darbe girişimi bastırılıyor.

Dünya da soruyor, diyor ki ‘Ne oluyor Türkiye’de?’ ‘Türkiye’den en bilindik, dünyanın en bilindik metropolüne, üç imparatorluğa başkentlik etmiş İstanbul’da daha 10 ay önce seçilmiş olan, yüzde 50’nin üzerinde seçilmiş olan, hepimizin tanıdığı Ekrem İmamoğlu’nu hapse atmışlar, ne oluyor diye’ soruyorlar. Anlatmayacak mıyız? Kurulan kumpası anlatmayacak mıyız? Milli iradeye darbe yapıldığını anlatmayacak mıyız? ‘Erdoğan bu Saraçhane’den 30 sene önce mağdur olarak hapishaneye gitti.

Şimdi buranın zalimi olarak, buranın seçileni hapse koyuyor’ demeyecek miyiz? Boş iddianameleri, boş MASAK raporlarını ve maddi meseleler üzerinden rüşvet yalanları ile kurulan kumpası anlatmayacak mıyız? Özellikle biz Greko kriterlerini savunurken, siyasi ahlak yasasına evet derken eğer Erdoğan ‘Siyasi ahlak, etik yasası olursa bir il, bir ilçe başkanı bulamayız’ demişken ve biz bunları savunup, ‘Erdoğan siyasi ahlak yasasından kaçıyor’ diye Avrupa Birliği’nde serbest dolaşım yok diye, vize serbestisini bu yüzden kaybetmişken, şimdi rüşvetçi, biz siyasi ahlak yasasına aykırı davranan başkan bizde de o temiz mi olmuş? Sütte leke var, bizim başkanlarımızda leke yok.

Ama AK Parti’nin kir göstermediğini düşünüp de bu kadar rahat davranıyorsa, dünyadaki siyasi muhataplarımız biliyor. Türkiye’nin Avrupa’dan serbest dolaşım hakkını Erdoğan’ın siyasetin finansmanı ve şeffaf yapılmasını isteyen Greko Kriterlerine uymadığı için olmadığını da biliyorlar. Bu yüzden bu darbe girişimine karşı dayanışma göstererek buraya gelen değerli dostlarımıza teşekkür ediyorum. Asla ve asla yarattıkları iklime, ‘Efendim yurtdışına bunu söylerseniz sizi hain ilan ederiz.’ Hain ilan etmenin tekeli size kaldıysa, vah vah vah.

Bu memlekete bir ihanet varsa bu kadar insanı üç günde bu kadar yoksullaştıran, faizleri fırlatan, dövizi bu kadar yükselten, Türkiye’yi Avrupa’dan koparan, ‘Diplomanın bile garantisi yoksa ben oraya nasıl fabrika kuracağım?’ diyen yabancı yatırımcıyı kaçıran sizsiniz bu ülkeye ihanet eden. ‘Bu ülkede demokrasi olsun, yatırım gelsin, gençler vizesiz dolaşsın, iş adamları çok daha iyi yatırımlar yapsınlar’ diyen, ‘Bu ülkenin geleceği güzel olsun’ diyen biziz. O yüzden ihanetin kotasını dolduranlar bize ‘Türkiye’yi dışarı şikayet ediyor’ diye bir hainlik tanımlamasına hiç kalkışmasınlar. Öyle bu laflardan korkup bir adım geri atan siyaseti çok gerilerde bıraktık.”

“AKP’nin yaratmaya çalıştığı algı operasyonu dünyada da tutmadı”

Özgür Özel, “İmamoğlu’na operasyon konusunda Avrupa liderlerine siteminiz olmuştu. Yaptığınız toplantıda bakış açısı ile ilgili bir değişiklik var mı?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“O konuda hızlı bir iyileşme var. İlk günlerde yolsuzluk konusu olunca bir tereddüt olup herkes bakmıştı. Şu anda dünyadaki çok çeşitli yerlerden gelen açıklamalarda Türkiye’deki sürecin hukuksuzluğuna yönelik vurgu var. Bu konuyu da değerlendirdik. Örneğin dün Sayın Macron’un açıklaması hem Türkiye’nin çıkarlarını kollayan hem de Avrupa’nın değerlerine vurgu yapan, Türkiye’yi hukukun üstünlüğüne davet eden açıklaması son derece kritik ve önemliydi. Dünyanın dört bir yanından biraz önce de söyledim bugün, bu konuda dayanışma mesajları geliyor. Bu AKP’nin yaratmaya çalıştığı algı operasyonu dünyada da tutmadı artık.”

Paylaşın

Yoksulluk Sınırı Asgari Ücretin 3,5 Katı

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı yanı açlık sınırı 23 bin 615 liraya yükseldi.

Haber Merkezi / Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 76 bin 922 liraya çıktı.

Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 30 bin 617 liraya yükseldi.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), Açlık ve Yoksulluk Sınırı Mart 2025 Raporu’nu açıkladı.

Buna göre; Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 23.615,12 TL’ye, gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 76.922,23 TL’ye, bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 30.617,43 TL ’ye yükseldi.

TÜRK-İŞ’ in verilerine göre “mutfak enflasyonu” verilerindeki değişim mart itibariyle şu şekilde gerçekleşti: Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarındaki artış bir önceki aya göre yüzde 1,25 oranında gerçekleşti. 2025 yılının ilk üç ayı itibariyle artış oranı yüzde 12,00 oranında hesaplandı. On iki aylık değişim oranı yüzde 40,62 oldu. Yıllık ortalama artış ise yüzde 54,87 olarak gerçekleşti.

TÜRK-İŞ hesaplamasında temel alınan ve doğrudan piyasadan çarşı-pazar-market dolaşılarak derlenen gıda ürünleri fiyatlardaki değişim, harcama grupları ayırımında mart itibariyle şu şekilde oldu: “Süt, yoğurt ve peynir ürünlerinin bulunduğu grupta; geçtiğimiz aylarda artan süt fiyatı bu ay değişmedi. Peynir fiyatında ise belirli markalar özelinde bir miktar artış tespit edilirken, yoğurt fiyatlarında dikkati çeken önemli bir değişiklik olmadığı gözlemlendi.

Et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller ürünlerinin bulunduğu grupta; dana kıyma ve kuşbaşı ile tavuk etinin fiyatında bu ay yine bir miktar artış oldu. Kuzu etinin kilogram fiyatında ise geçen aya göre %4 oranında artış olduğu gözlemlendi. Balık fiyatları bu ay bir miktar düştü. En çok tercih edilen ürünlerden biri olan hamsinin kilogram fiyatı geçen ay 270-300 TL arasında iken bu ay 230-250 TL arasında olduğu tespit edildi.

Balık fiyatı hesaplanırken bol tüketilen istavrit, hamsi, mezgit gibi çeşitler ağırlıklı olarak yer aldı. Bu ay yumurtanın fiyatı yine artış gösterdi. Geçen yıl mart ayında tanesi 5,68 TL olan yumurtanın ortalama fiyatı bu ay 7,54 TL olarak hesaplandı. Kuru baklagiller (kuru fasulye, nohut, yeşil ve kırmızı mercimek) grubunda önemli bir değişikli tespit edilmedi.

Taze sebze-meyve fiyatları yine aile bütçesini zorlamaya devam etmektedir. Patates ve kuru soğan ile genel olarak sebze fiyatlarındaki artış mutfak harcamasını olumsuz etkiledi. Özellikle mevsim değişikliği nedeniyle piyasaya yeni giren ve tezgâhlarda yeri giderek azalan ürünlerin fiyatları belirleyici oldu. Sebze (ana yemekleri tamamlayan maydanoz, kıvırcık vb. salata yeşillikleri dâhil değil) ortalama kg fiyatı 63,27 TL, ortalama meyve kg fiyatı 65 TL oldu.

Hesaplamada -bu ay- 24’ü sebze ve 7’si meyve olmak üzere toplam 31 üründeki fiyat değişimi dikkate alındı. Meyve-sebze ortalama kg fiyatı ise 61,02 TL (ana yemekleri tamamlayan maydanoz, kıvırcık gibi salata yeşillikleri bu hesaplamada “Ortalama MeyveSebze Fiyatı” kapsamında değerlendirilmektedir) olarak tespit edildi.

Ekmek, pirinç, un, makarna, bulgur, irmik gibi ürünlerin bulunduğu grupta; ekmeğin fiyatı değişmedi. Hesaplamaya dâhil edilmeyen fakat Ramazan’da ağırlıklı olarak satılan pidenin 250 gramı 20 TL olarak belirlenmiştir. Bu harcama grubundaki diğer ürünlerin fiyatında makarna dışında önemli bir değişiklik tespit edilmedi.

Temel yağ ürünlerinin bulunduğu grupta; tereyağı, margarin, zeytinyağı ve ayçiçeği yağı fiyatı aynı kaldı. Zeytin fiyatı; siyah zeytinde bir miktar azalış, yeşil zeytinde ise artış olduğu gözlemlendi. Yağlı tohum ürünlerinin fiyatında bu ay sabit kaldı.

Son grupta yer alan gıda maddelerinden baharat ürünlerinin (kimyon, nane, karabiber vb.) karabiber, nane ve kimyon fiyatında artış olduğu tespit edildi. Çayın fiyatı değişmezken ıhlamurun fiyatında %20’lik bir artış olduğu tespit edildi. Diğer ürünlerden pekmezin fiyatı bir miktar arttı. Bal ve reçelin fiyatı değişmedi. Salçanın fiyatı bir miktar arttı.

Paylaşın

Erdoğan, Özgür Özel’i Hedef Aldı: Mandacılık Talep Ediyor

Milli İrade İftarı’nda konuşan Erdoğan, CHP Lideri Özgür Özel’in BBC’ye verdiği röportaj üzerinden hedef alarak, “CHP Genel Başkanı çıkıp siyasi mandacılık talep ediyor” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9. Milli İrade İftarında konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“Bu sene ilk kez düzenlediğimiz Külliye’de Ramazan programımıza 450 binden fazla insanımız iştirak etti. Gazze başta olmak üzere gönül coğrafyamızda zulme uğrayan kardeşlerimize el uzattık. Tüm gücümüzle, tüm kapasitemizle Gazze halkının yanındayız, inşallah zulüm bitene, 1967 sınırları temelinde bağımsız Filistin devleti kurulana kadar da Filistinlilerin her daim yanlarında olacağız. Allah ömür verdikçe Filistin davasının yılmaz, yıkılmaz, bileği bükülmez savunucusu olmaya devam edeceğiz. Şehit düşen Gazzeli kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Ülkemizde birileri Türkiye’nin İslâm alemi ve dünyada neye tekabül ettiğini hala idrak edemiyor. Kendi tarihini bilmedikleri atalarını tanımadıkları için Türkiye’nin tarihi derinliğinden habersizdirler. Suriyeli kardeşlerimizin zafer kutlamalarında neden Türk bayrağı açtığını, yeni Suriye’de niçin Türkiye’de eğitim görmüş bakan olduklarını bilmiyorlar. İç siyasette kendilerini komik durumuna düşürüyorlar. Biraz okuyup araştırsalar, kendilerini hapsettikleri ideolojik mahallelerden çıksalar bazı gerçekleri onlar da göreceklerdir. Bizim neden Türkiye, Türkiye’den büyüktür dediğimizi onlar da öğrenecekler. Cahil, kitap okumuyor diyerek aşağıladıkları gençlerin bilgi, birikim, vizyon ve donanım noktasında kendilerinden fersah fersah ileride olduklarını onlar da anlayacaklar.

Ya cehaletlerinden dolayı ya da Batı’ya duydukları platonik aşk gözlerini kör ettikleri için maalesef gerçekleri göremiyorlar. Böyle devam ettikçe de göremeyecekler. Dünyada soğuk savaşın bitmesi sonra sonrasında en büyük değişimlerden biri yaşanıyor. Sorumsuz özgürlük, neoliberal özgürlükçülük günden güne kayboluyor. Aşırı özgürlük, bireycilik, radikal demokrasi adına devleti ve toplumu zayıflatacak yönelimlerin siyasallaştırılması devri son buluyor. Devleti zayıflatan popüler akımlar artık eskisi kadar rağbet görmüyor. Ekonomiden ticarete, savunmadan nüfus oranına her alanda insanlık yeni mücadele dönemine kendini hazırlamaya çalışıyor. LGBT belası gibi sapkınlıklarla mücadeleden iç cephenin güçlendirilmesi çabalara, yeni denklemlere kadar çok geniş bir yelpazede bunun altyapısını oluşturuyoruz. Sosyal fay hatlarını kapatmak istiyoruz.

Bütün gayemiz 1071 Malazgirt ruhu ve İstiklal Marşımızda billurlaşan kardeşlik manifestosuyla 85 milyonun tamamını Türkiye Yüzyılı vizyonuyla buluşturmaktır. Türkiye ne zaman kendisine biçilen konuma itiraz etse kökü dışarıda bazı kirli odaklar tarafından hedefe konulmuştur. Cumhuriyet tarihinde buna defalarca şahit olduk, sokak olaylarıyla bunu yaşadık. Sağ-sol, Alevi-Sünni provokasyonuyla bunu yaşadık. Terör örgütlerinin hain ve kalleş saldırılarıyla bunu yaşadık. Hükümetimiz döneminde Cumhuriyet mitingleriyle, 7 Şubat MİT krizi, Gezi’deki sokak terörü, 15 Temmuz ihanetiyle bunu yaşadık ve gördük. Bizi kendi iç meselelerimizle meşgul etmek için her yolu denediler ve her yolu hala deniyorlar.

“Yıllarca üçüncü sınıf, ekonomi ve demokrasiye mahkum edildik”

Sivil siyaseti, demokrasiyi, Türkiye’nin kazanımlarını hedef alan bu saldırılarda silah olarak hep belli kavramlar, belli cümleler kullanılmıştır. Cumhuriyet tehdit altında, laiklik elden gidiyor, sivil darbe, hayat tarzımıza müdahale ediyor, Türkiye Batı’dan uzaklaşıyor dediler. Üzülerek söylüyorum; çoğu zaman başarılı da oldular. Gerçekten çok ağır bedeller ödedik. Ekonomik ve siyasi bakımından irtifa kaydettik. Pırıl pırıl gençlerimizi kalleş çarkın insafsız dişlilerine kurban verdik. Yıllarca üçüncü sınıf, ekonomi ve demokrasiye mahkum edildik.

İstanbul merkezli yolsuzluk ve terör soruşturması sonrasında yaşanan olayları bu fotoğraftan bağımsız değerlendiremeyiz. CHP Genel Başkanın isim vererek yerli ve milli markaları tehdit etmesini bunlardan ayrı göremeyiz. 1 haftadır yolsuzluğu örtmek, hırsızlığı gizlemek, sahtekarlığı savunmak adına her şeyi yaptılar. Camilerimize terbiyesizlikten güvenlik güçlerimize hakarete kadar her türlü şey sergilendik. Demokrasi, hukuk, meşru hak arama yollarıyla asla alakası olmayan çok tehlikeli provokasyona giriştiler. Polisimizin soğukkanlılığı, kararlı tutumu, milletimizin sağduyulu tavrı zorbalığa maruz kalmalarına rağmen vakarını koruyan gençlerimizin sayesinde tahrik siyaseti hedefine ulaşamadılar.

Bu sefer Türkiye’yi yabancılara şikayet etmeye, alenen kötülemeye başladılar. 23 senelik Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı görevim boyunca yüzlerce kişiyle görüştüm. Bunlardan bir tanesinin bile bize kendi ülkesini şikayet ettiğini, kötülediğini, kendi ülkesine karşı bizden yardım istediğini görmedik, duymadık. Bizdeki muhalefet kendilerine uluslararası her platformda mikrofon uzatıldığında bunu yapmakta kaçırmadı, kaçınmıyor.

Son olarak Batı’ya yalvaracak kadar kontrolü kaybettiklerini gördük. Cumhuriyeti kurmakla övünen partinin genel başkanı çıkıyor resmen siyasi mandacılık talep ediyor. CHP’nin genel başkanı Gazze soykırımındaki ikiyüzlü yayınları sebebiyle itibarını kaybetmiş bir medya kuruluşundan süklüm püklüm yardım dileniyor. ‘Kendimizi terk edilmiş hissettik’ diyor. ‘Yolsuzluk yapanlara niye destek olmadınız’ demeye getiriyor. Bu zat ülkesini yabancılara şikâyet ederken utanmıyor, yüzü kızarmıyor ‘ben partimi ve kendimi niye bu hale düşürüyorum’ sorusunu sormak aklına gelmiyor. Batı’nın en zencisi deyince bize kızıyorlar, mandacı deyince bize öfkeleniyorlar. Sizin söylediklerinizin İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nden ne farkı var?

Ülkesini yabancılara şikayet etmek, Türkiye’nin ana muhalefet partisinin genel başkanına yakışıyor mu? 100 yıllık CHP’yi yolsuzlukları savunmak adına böyle aciz duruma düşürmekten hiç mi hicap duyurmuyorsunuz? Böyle bir siyasetçi ülkesinin çıkarlarını emperyalistlere karşı savunabilir mi? Elbette savunamaz. Sayın Özel’e bir kez daha kendini toparlamasını, yolsuzlukları aklamak için kendisini bu kadar yormamasını tavsiye ediyorum.

Milleti ile gönül bağı kopmuş bu zihniyet ne yaparsa yapsın biz inadına Türkiye diyeceğiz. Demokrasiden, hukuktan, meşru ve makbul çizgiden sapmayacağız. Öfkenin aklı ve vicdanı esir alan zehirli diline asla bulaşmayacağız. Çekmek istedikleri tuzaklara düşmeyecek, bu kirli oyunda aldanan da aldatan da olmayacağız. Bu süreçte kamu düzeninin bozulmasına da razı olmayacağız. Gözünü kapatan kim varsa emniyet birimlerimiz gerekli müdahalelerde bulunacaktır.

Ana muhalefet partisini esir almış bir avuç belediye soyguncusunun evlatlarının hayatını karartmasına paçalarını kurtarmak için evlatlarını canlı kalkan olarak öne sürmesine ailelerimiz izin vermesinler. Kandırılmış, marjinal örgütlerin pençesine düşmüş dahi olsa bizim millet ve memleket düşmanlarına kaptıracağımız tek bir gencimiz olamaz. Onları da bir şekilde kazanmakla, onları da bir yolunu bulup iyiye, doğruya katmakla mükellefiz. Ailemizin de bu çabalara destek vermesi gerekiyor. Milli İrade Platformu’ndaki siz kardeşlerim de bu anlayışla daha fazla gence ulaşmak, kazanmak için kazanacağınızı inanıyorum. Rabbim yâr ve yardımcı olsun diyorum.”

Paylaşın

11 Vekile Ait Dokunulmazlık Fezlekeleri Meclis’te

Aralarında DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır ve TİP Milletvekili Ahmet Şık’ın da olduğu 11 milletvekiline ait dokunulmazlık dosyaları, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonu’na sunuldu.

Haber Merkezi / Meclis Başkanlığı’nca, komisyona, “Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi” sunulan dört milletvekilinin isimleri şu şekilde:

“DEM Parti Kars Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, CHP Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez, DEM Parti Ağrı Milletvekili Nejla Demir, CHP İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt, CHP İzmir Milletvekili Mahir Polat, CHP Grup Başkanvekili ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, DEM Parti Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın, Bağımsız Ankara Milletvekili Koray Aydın, DEM Parti Eş Genel Başkanı ve Siirt Milletvekili Tuncer Bakırhan, DEM Parti Mardin Milletvekili Salihe Aydeniz.”

CHP İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt ile DEM Parti Mardin Milletvekili Salihe Aydeniz hakkında ikişer fezleke yer alıyor.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

Süper Lig: Fenerbahçe Zirve Takibini Sürdürdü

Süper Lig’in 29. hafta maçında Bodrumspor ile Fenerbahçe, Bodrum Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Hakem Atilla Karaoğlan’ın yönettiği karşılaşmadan Fenerbahçe, 4-2 galip ayrıldı.

Haber Merkezi / Fenerbahçe’nin gollerini 5. dakikada Milan Skriniar, 32. dakikada Oğuz Aydın, 36. dakikada Sebastian Szymanski ve 45. dakikada Anderson Talisca Bodrumspor’un gollerini ise 31. dakikada George Puşçaş ve 85. dakikada Fredy kaydetti.

Fenerbahçe, bu galibiyet ile puanını 65’e çıkarıp zirve takibini sürdürdü. Bodrumspor ise 30 puanda kaldı.

5. dakikada sağ kanattan Talisca’nın kullandığı serbest vuruşta topu kaleci Rüzgar Mehmet Adıyaman çeldi. Kafalardan seken topu, son olarak Skriniar kafa vuruşuyla ağlara gönderdi. 0-1.

27. dakikada sol taraftan Brazao’nun yaptığı ortaya Talisca’nın elle müdahalesi sonrası oyun devam etti. Ancak VAR tavsiyesiyle Atilla Karaoğlan, monitörde pozisyonu inceledi ve penaltı kararı verdi. 31. dakikada penaltıda topun başına geçen Puşçaş’ın vuruşunda meşin yuvarlak ağlarla buluştu. 1-1

32. dakikada uzun gönderilen topu İrfan Can ceza yayında sol taraftaki En-Nesyri’ye indirdi. En-Nesyri’nin sol çaprazdan arka direğe gönderdiği pasta Oğuz Aydın’ın dokunuşuyla meşin yuvarlak filelere gitti. 1-2

36. dakikada sağ taraftan İrfan Can’ın ortasında kaleci Rüzgar topu yumruklamak istedi ancak meşin yuvarlak kale önüne yöneldi. Szymanski, boşta kalan topu yaptığı vuruşuyla boş ağlara gönderdi. 1-3

44. dakikada gelişen Fenerbahçe atağında topla ceza sahasına giren Mert Müldür, Erkan Değişmez’in müdahalesiyle yerde kaldı. Hakem Atilla Karaoğlan, penaltı noktasını gösterdi. 45. dakikada penaltı atışında topun başına geçen Talisca, meşin yuvarlağı ağlara gönderdi. 1-4.

85. dakikada sağ taraftan Üzeyir’in arka direğe ortasında Mohammed, kafayla pasını Fredy’ye aktardı. Fredy’nin altıpasın gerisinden bekletmeden şutunda meşin yuvarlak filelere gitti. 2-4

Stat: Bodrum

Hakemler: Atilla Karaoğlan, Çağlar Uyarcan, Süleyman Özay

Bodrum FK: Rüzgar Mehmed Adıyaman, Üzeyir Ergün, Christophe Herelle, Ali Aytemur, Cenk Şen, Erkan Değişmez (Arlind Ajeti dk. 46), Pedro Brazao (Fredy dk. 46), Musah Mohammed, Ege Bilsel (Enis Bardhi dk. 46), Jonathan Okita (Taylan Antalyalı dk. 81), George Puşçaş (Taulant Seferi dk. 67)

Fenerbahçe: İrfan Can Eğribayat, Mert Müldür, Milan Skriniar, Yusuf Akçiçek, Oğuz Aydın, Sofyan Amrabat, Sebastian Szymanski (Dusan Tadic dk. 72), Filip Kostic (Alexander Djiku dk. 81), İrfan Can Kahveci (Mert Hakan Yandaş dk. 82), Anderson Talisca (Allan Saint-Maximin dk. 72), Youssef En-Nesyri (Edin Dzeko dk. 72)

Goller: George Puşçaş (dk. 31 pen.), Fredy (dk. 85) (Bodrum FK), Milan Skriniar (dk. 5), Oğuz Aydın (dk. 32), Szymanski (dk. 36), Anderson Talisca (dk. 45 pen.) (Fenerbahçe)

Paylaşın

İmamoğlu, Kendisine Yönelik Aylardır Devam Eden “Yargı Tacizini” Yazdı

Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, 19 Mart’ta gözaltına alınması ile başlayan süreci New York Times (NYT) gazetesi için kaleme aldı.

İmamoğlu’nun NYT’de yayınlanan yazı, “19 Mart sabahının erken saatlerinde, onlarca silahlı polis memuru, gözaltı kararıyla kapıma dayandı. Sahne, Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’un seçilmiş belediye başkanının değil, bir teröristin yakalanmasına benziyordu” sözleriyle başlıyor.

Daha sonra ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) cumhurbaşkanlığı adaylığı için ön seçim yapmasına dört gün kala gözaltına alınmasının şaşırtıcı olmadığını belirten İmamoğlu, kendisine yönelik aylardır devam eden “yargı tacizini” anlatıyor.

Diplomasının, mezuniyetimin üzerinden 31 yıl geçtikten sonra ‘aniden iptal edildiğini’ belirten İmamoğlu, “Yetkililer, anayasanın cumhurbaşkanının yükseköğrenim diplomasına sahip olmasını şart koştuğu için, bu hamlenin beni seçim yarışından diskalifiye edeceğine inanıyor gibiydi” dedi.

“Beni sandıkta yenemeyeceğini anlayan Erdoğan, başka yöntemlere başvurdu: ana siyasi rakibini, rüşvet, yolsuzluk, suç örgütü liderliği ve yasadışı Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) yardım gibi temelsiz suçlamalarla tutuklatmak. Seçilmiş makamımdan da mali suçlamalar gerekçe gösterilerek uzaklaştırıldım” diyen İmamoğlu, yazısının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Yıllardır Erdoğan rejimi, demokratik denge ve denetim mekanizmalarını aşındırıyor; medyayı susturuyor, seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıp yerlerine atanmış bürokratlar getiriyor, yasamayı etkisiz hale getiriyor, yargıyı kontrol ediyor ve seçimleri manipüle ediyor.

Son aylarda protestocuların ve gazetecilerin kitlesel olarak tutuklanması, ürkütücü bir mesaj verdi: kimse güvende değil. Oylar iptal edilebilir ve özgürlükler bir anda elinizden alınabilir. Erdoğan yönetiminde Türkiye Cumhuriyeti, bir korku cumhuriyetine dönüşmüş durumda.”

28 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kurulan PKK, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa, Türkiye ve pek çok başka devlet tarafından terör örgütü kabul ediliyor.

İmamoğlu, “Tutuklanmam, Türkiye’nin otoriterleşmeye ve keyfi güce teslim olmasında yeni bir aşamayı işaret ediyor. Uzun bir demokratik geleneğe sahip olan ülkemiz, geri dönüşü olmayan bir noktaya doğru hızla ilerliyor” diye ekledi.

Ekrem İmamoğlu, baskıların yalnızca “kendisiyle sınırlı kalmadığını,” gizli tanık ifadelerinden oluşan bir iddianameye dayanan geniş çaplı bir operasyonla, belediye yöneticileri ve iş dünyasından isimler de dahil olmak üzere yaklaşık 100 kişinin daha gözaltına alındığını vurguladı.

İmamoğlu, şöyle devam etti: “Ancak Türk halkı bu baskılara meydan okudu. Gösteri yasaklarına ve şehir girişlerine kurulan barikatlara rağmen, İstanbul’dan Erdoğan’ın kalesi olarak görülen Rize’ye kadar yüz binlerce vatandaş sokaklara döküldü. Gözaltına alındığım ilk saatlerden itibaren ve takip eden günlerde, her yaştan ve kesimden insan partime katıldı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin önünde, artan baskı ve gözaltılara rağmen insanlar nöbet tuttu,” diyen İmamoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm baskılara rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi pazar günü cumhurbaşkanlığı ön seçimlerini başarıyla gerçekleştirdi. Parti’nin açıkladığı sonuçlara göre, 1,7 milyon kayıtlı üyenin de dahil olduğu 15 milyon kişi oy kullanarak beni partisinin cumhurbaşkanı adayı olarak seçti.”

Şimdiye kadar Erdoğan’ın desteklediği adaylarla üç kez yarıştığını belirten İmamoğlu, bu adaylara her seferinde kazandığının altını çizdi. 2019’da İBB başkanlığı için yarışan İmamoğlu’na kazanmasına rağmen mazbata verilmemiş, oyların bir kez daha sayılmasıyla zaferi tescillenmişti. İBB Başkanı, geçtiğimiz yıl da yerel seçimlerden zaferle çıkmıştı.

“Şimdi, beni sandıkta yenemeyeceğini anlayan Erdoğan, yargıyı kullanarak beni devre dışı bırakmaya çalışıyor. Oysa son anketlere göre, seçimler bugün yapılsa kazanma şansım oldukça yüksek,” diyen İmamoğlu şunları da sözlerine ekledi: “Artan adaletsizlikler ve kötüleşen ekonomi karşısında, Türkiye’de halkın sabrı tükendi. İnsanlar seslerini yükseltiyor ve kapsayıcılık, adalet ve daha iyi bir gelecek vaat eden bir adayın etrafında birleşiyor. Onlar susturulamaz. Ancak halk, benim tutuklanmamın Türkiye’yi daha da otoriter bir yola sürükleme girişimi olduğunu da fark etti.

Baskılara rağmen dayanışma işaretleri var. Türkiye’deki ve dünyanın dört bir yanındaki sosyal demokrat liderler ve belediye başkanları—Amsterdam’dan Zagreb’e—cesaret ve ilke sahibi duruş sergileyerek bana destek verdi. Sivil toplum da geri adım atmadı. Peki, dünya genelindeki hükümetler? Onların sessizliği kulakları sağır edecek kadar yüksek.”

İmamoğlu, buna karşın, Washington’un yalnızca “son gözaltılar ve protestolarla ilgili endişelerini” dile getirdiğini, Avrupa’daki liderlerin ise birkaç istisna dışında güçlü bir tepki vermediğini söyledi.

“Şüphesiz ki, son olaylar—Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı, komşumuz Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi ve Gazze’deki yıkım—Türkiye’nin stratejik önemini artırdı,” diyen İmamoğlu, ülkenin özellikle Avrupa güvenliği açısından kritik hale geldiğinin altını çizdi.

Ekrem İmamoğlu, “Ancak, jeopolitik dengeler, değerlerin, özellikle de insan haklarının aşındığını görmezden gelmemize neden olmamalı. Aksi takdirde, küresel düzene zarar verenleri meşrulaştırmış oluruz” diye ekledi.

İmamoğlu, yazısını şöyle bitirdi: “Demokrasinin kaderi; öğrenciler, işçiler, yurttaşlar, sendikalar ve seçilmiş yetkililer—kurumlar çökerken sessiz kalmayı reddedenler—tarafından belirlenecek,” diyen İmamoğlu yazısını şu ifadelerle sonlandırdı: “Ben, Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında adalet ve demokrasi için mücadele eden insanlara inanıyorum.”

Ne oldu?

İmamoğlu, 18 Mart’ta İstanbul Üniversitesi’nden aldığı diplomanın iptal edilmesinden bir gün sonra gözaltına alınmış daha sonra da 23 Mart’ta ‘yolsuzluk’ soruşturmasından tutuklanmıştı. Tüm bu süreç, İBB Başkanı’na son haftalarda açılan soruşturmaların ardından ve CHP’nin cumhurbaşkanı adaylığı ön seçiminin öncesinde geldi. Bu soruşturmaların başlangıcında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da “Onlar da çok iyi biliyorlar ki daha turpların büyükleri heybede. Telaşlarının sebebi bu,” demişti.

Ancak İmamoğlu tutuklanmasıyla aynı gün 15 milyona yakın oyla CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edildi. Ardından İçişleri Bakanlığı kararıyla İBB Başkanlığı görevinden uzaklaştırıldı. İmamoğlu’nun yerine CHP’li Belediye Meclis Üyesi Nuri Aslan İBB Başkanvekili olarak seçildi.

İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve sonrasında tutuklanmasıyla tetiklenen kitlesel protestolar, Türkiye’de on yıldan uzun süredir görülen en büyük gösterilere dönüştü. Polis, protestolara karşı biber gazı, göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su ile karşılık verdi. İstanbul başta olmak üzere ülkenin birçok büyük şehrinde güvenlik güçleri göstericilere sert müdahalelerde bulunuyor.

Yetkililer aralarında gazetecilerin de olduğu 1.100’den fazla kişiyi gözaltına aldı. Gazeteciler daha sonra serbest bırakıldı. Aynı zamanda sosyal medya platformu X’e yüzlerce hesap engelledi. Erdoğan ise Ankara’daki kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada protestoları ‘şiddet hareketi’ olarak nitelendirdi.

Ekonomistler, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) geçen hafta lirayı desteklemek için üç gün içinde 25 milyar dolara kadar müdahalede bulunduğunu tahmin ediyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’nin Brüt Dış Borcu 515,5 Milyar Dolar

31 Aralık 2024 tarihi itibarıyla Türkiye’nin brüt dış borç stoku 515,5 milyar dolar olarak kayıtlara geçti. Dış borç stokunun milli gelire oranı ise yüzde 39,0 oldu.

Haber Merkezi / Aynı tarihte, Türkiye’nin net dış borç stoku ise 261,1 milyar doları olarak gerçekleşti. Net dış borç stokunun milli gelire oranı yüzde 19,7 oldu.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, 31 Aralık 2024 itibarıyla Türkiye’nin dış borç stoku verilerini açıkladı.

Buna göre; 31 Aralık 2024 tarihi itibarıyla Türkiye’nin brüt dış borç stoku 515,5 milyar dolar olarak kayıtlara geçti. Dış borç stokunun milli gelire oranı ise yüzde 39,0 oldu.

Aynı tarihte, Türkiye’nin net dış borç stoku ise 261,1 milyar doları olarak gerçekleşti. Net dış borç stokunun milli gelire oranı yüzde 19,7 oldu.

Öte yandan, Hazine garantili dış borç stoku 31 Aralık 2024 tarihi itibarıyla 16,4 milyar dolar olarak kayıtlara geçti.

Aynı tarih itibarıyla Avrupa Birliği (AB) tanımlı genel yönetim borç stoku 10.720 milyar TL olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı yüzde 24,7 oldu.

Aynı tarihte, kamu net borç stoku ise 7.156 milyar TL olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı yüzde 16,5 oldu.

Paylaşın

Ali Babacan’dan Mehmet Şimşek’e Çok Sert Sözler

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e sert sözlerle yüklenen DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, “Böyle ekonomi yönetimi olur mu ya? Batsın böyle ekonomi yönetimi, batsın böyle ekonomi politikası” dedi ve ekledi:

“Ekonomi insan içindir, insan onuru içindir. Kitleleri topyekûn zenginleştirmedikten sonra sadece bir avuç insana yarayan ekonomi politikasını ne yapayım Allah aşkına? TÜİK büyüme açıklıyor, yüzde 3-4. Asgari ücretliye soruyoruz: Reel olarak büyüdün mü? Maaşın enflasyondan fazla arttı mı? Hayır. Emekliye soruyoruz: Reel olarak maaşın büyüdü mü? Yine hayır. Peki bu büyüme kime yaramış? En fazla yüzde 5’lik, zaten zengin olan kesime. Zengin daha zengin oluyor. Demokrasiyle yönetilen bir ülkede bu kabul edilebilir mi? Zaten demokrasimiz aksak işlediği için, bu saçma ekonomi modeli uygulanabiliyor.”

Demokrasi ve Atılım (DEV) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Sözcü TV’de Özlem Gürses ile Para Politika programında gündemi değerlendirdi.

Ekonomik kayıplara yönelik göstergeler paylaşan Babacan, “Piyasaların umursayıp umursamadığını çok basit birkaç göstergeyle görüyoruz. Eğer hisse senedinin fiyatlarının ortalama göstergesi olan BIST XU100 endeksi 10 bin 800’den bu sabahtan itibaren 9 bin 600’e düştüyse, halka açık şirketlerimizin değeri 40 milyar dolar düştüyse umursamadı ne demek… Bakın halka açık olmayan şirketlerimiz var bir de borsada alınıp satılan şirketler var. Sadece hisse senedi halka açık olan şirketlerin şu son 7-8 günde değer kaybı 40 milyar dolar… Ülke bu büyük bir kadar değerini kaybetmiş durumda… Piyasalar umursamadı ne demek? Hazinenin 2 yıllık tahvilinin faizi 8 puan artmış durumda. Merkez Bankası olağanüstü faiz kararıyla gecelik borçlanma faizini yüzde 42’den yüzde 46’ya çıkarttı. İlk defa bir likidite senedi çıkarttı yüzde 60 faizle…” dedi.

Babacan, “Bunun bedelini kim ödüyor? Yüksek faizin bedelini Hazine, bütçeden ödemiyor mu? Milyonlarca insandan toplanan vergi bütçede faiz olarak ödenmiyor mu? Yüksek faizi bizim çiftçimiz ödemiyor mu? Esnafımız, KOBİ’miz ödemiyor mu, sanayicimiz ödemiyor mu? Kredi kartı olup kredi kartına borçlu yaşayan milyonlarca vatandaşımız yüksek faizin bedelini ödemiyor mu? Piyasa umursamadı ne demek? Bu tamamen bir hikâye… Bir hayal pompalamaya çalışıyorlar. Ülkenin gerçeklerinden ne kadar habersiz olduklarını da gösteriyor bu…” diye ekledi.

Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çok büyük bedeller ödüyoruz çok büyük… Son olayların ben size maliyetini söyleyeyim. Kur ve faiz artışının sadece bütçeye etkisi 950 milyar bakın… Piyasalar etkilenmemiş laf… Külahımıza anlatsınlar… Sadece kur ve faiz artışının bir yıllık bütçeye etkisi 950 milyar lira. Türk lirasının bir lira değer kaybetmesi, yani kurun bir lira artmasının Türkiye’nin dış borç stoğu üzerindeki etkisi 525 milyar lira… Sadece özel sektörün dış borcuna etkisi 260 milyar lira… Rakamlara bakın… Bütçeye 950 milyar etki…

Türkiye’nin dış borç stoğuna etkisi 525 milyar. Özel sektörün dış borcuna etkisi 260 milyar… Bir mukayese için geçen sene çiftçiye ödenen toplam destek ne kadar 90 milyar… Tarımsal desteğin tamamı 90 milyar sadece son bir hafta içinde demokrasimize ve hukukumuza kastetmelerinin bütçeye bedeli 950 milyar… Borç stoğuna bedeli 525 milyar… Rakamlara bakın ya… Cumhurbaşkanı Yardımcısı diyor ki ‘Bu emeklilere verilen bayram ikramiyesinin maliyeti 28 buçuk milyar lira tuttu diyor, büyük para diyor… Ya siz yaptığınız yanlış bir işle 950 milyar bütçeye ek maliyet getirmişsiniz arkadaş bu mu ekonomi yönetimi, bu mu devlet yönetimi?

Çok ciddi bir bilgi asimetrisi var şu anda. Millete açıklamadıklarını, tutuyorlar bir zoom toplantısında belli sayıda yatırımcıya açıklıyorlar. Belli sayıda yatırımcıya diyorlar ki ‘Merkez Bankası şu gün, şu kadar döviz aldı, şu gün şu kadar döviz sattı.’ Böyle bir şey olur mu? Bizim hisse senedi piyasasında borsada milyonlarca küçük yatırımcımız var. Onların hiçbir şeyden haberi yok. Londra’dan, New York’tan zoom toplantısından katılan yatırımcılara özel bilgiler veriyorlar. Bu adalet midir?

“Damat gizliyordu da Sayın Şimşek neden hâlâ gizliyor?”

Eğer siz yaptığınıza güveniyorsanız Merkez Bankasının aldığını sattığını kamuoyuna açık yaparsınız. Niye gizliyorsunuz? Sayın Şimşek bunu niye gizliyor? Zamanında damat gizlemeye başladı da o gizlilik niye hâlâ devam ediyor? TÜİK’in enflasyon sepeti niye hâlâ gizli? Çünkü ayıplarını örtmeye çalışıyorlar. Şeffaf olan hesap vermekten kaçmaz. Doğru iş yapan her zaman hesap vermeye hazır olur.

Demokrasimiz büyük bir saldırı altında… Hukuk ve adalet de büyük bir saldırı altında… Dolayısıyla ekonomi de şu anda büyük bir saldırı altında ve bu saldırıda kullanılan mühimmat da sis bombasıdır. Sayın Erdoğan, ekonominin ortasına bıraktığı büyük bir sis bombasıdır. Bu sis ortada olduğu sürece ekonomi canlanmaz, ekonomi hızlanmaz, Türkiye’nin ekonomik sorunlarını çözmesi mümkün olmaz. Sisi dağıtmanın yolu da nedir? Hukuktur, adalettir, şeffaflıktır ve gerçekten Türkiye’yi demokrat bir zihinle yönetmektir. Bunlar yapamadı ama inşallah gün gelecek Türkiye’de bunlar olacak ve büyük ve güzel ülkemizden, Türkiye’mizden asla umudumuzu kesmeyeceğiz. Rahat olalım ama rehavet içinde olmayalım, demokrasi mücadelesinden de asla asla vazgeçmeyelim.

Demokrasimiz büyük bir tehdit altında şu anda. Ve mesele, bak baştan da söyledim. A Partisi, B Partisi, C Partisi değil… Mesele şu anda demokrasi meselesi. Çünkü demokrasinin maç sahasını kapatmaya çalışıyor bunlar. Demokrasinin oynanacağı sahayı tamamen kapatmak istiyorlar. Şu anda bizim önceliğimiz o sahayı açık tutmak. Demokrasinin oyun sahasını açık tutmak. Orada oynayan takımların şikesi olur, doping yapanlar olur, şu olur bu olur. Hani iddialar var ya yolsuzluk iddiası var.

İşte şaibeler, kurultay şaibeleri şudur budur…. Bunlar usulünce bakılır edilir. Şu anda önemli olan iktidarın basını susturması, sivil toplumu, iş dünyasını sindirmesi, sanat camiasına, sivil topluma sürekli ayar vermesi, bütün buralardan insanları gözaltına alıp tutuklaması, ev hapsinde tutması… Bütün kesimlere ‘Konuşmayın, susun, kafamı bozmayın, yoksa kendini bulacağınız yer demir parmaklarının arkasıdır’ diyerek bir yönetme tarzı var şu anda. Bu demokrasinin sahasını tamamen kapatmaktır. Oyun sahasını tamamen kapatmaktır.

Bizim şu andaki en öncelikli mücadelemiz hep beraber parti ayrımı yapmaksızın, bu demokrasi sahasını açık tutmak ve demokrasinin maç sahasını her an aktif tutmaktır. Öncelik budur. Varsa iddialar daha sonra bakılır edilir, varsa iddialar daha sonra hukuk çerçevesinde hepsi incelenir, hatası olan varsa da gider hesabını verir. Ama bugünkü öncelik farklı.”

Paylaşın

Loc Saçlar Ne Sıklıkla Tekrar Bükülmeli?

Loc saç, saçın belirli bir yöntemle kilitlenerek oluşturulan bir saç stilidir. Bu stilde saç telleri birbirine dolaşarak ya da örülerek kalın, ip gibi bölümler (loclar) haline getirilir. 

Haber Merkezi / Loc saçlar, genellikle doğal bir görünüm taşır ve farklı kültürlerde hem estetik hem de sembolik anlamlar barındırabilir.

Loc saçların tekrar bükülme sıklığı, saç tipine, locların boyutuna, büyüme hızına ve istenilen görünümün ne kadar düzenli olmasına bağlı olarak değişir. Çok sık bükmek saç köklerine zarar verebilir, bu yüzden dengeyi bulmak önemlidir.

Büküm yaparken saçın nemli olması ve uygun ürünlerin (örneğin loc kremi veya jel) kullanılması önerilir.

Yeni yapılan locların 2 ile 4 haftada bir bükülmesi önerilir ve bu locların şekillenmesine yardımcı olur. Olgunlaşmış locların ise 4 ile 6 haftada bir, hatta bazen daha uzun aralıklarla bükülmesi yeterli olabilir, çünkü saç kendi kendine kilitlenmeye başlar.

Eğer daha düzgün ve sıkı bir görünüm isteniyorsa, büküm daha sık (örneğin her 3 haftada bir) yapılabilir. Daha doğal ve serbest bir stil tercih ediliyorsa, bu süre uzatılabilir.

Paylaşın