Haaretz’den Dikkat Çeken Erdoğan Yorumu: Tek Kişilik Şov Yapıyor

Haaretz Ortadoğu ilişkileri analisti Zvi Bar’el, Türkiye’nin İsrail’e getirdiği ticaret kısıtlamalarıyla ilgili yazısında, “Erdoğan, tek kişilik bir gösteri düzenlemeye ve İsrail’e yaptırım uygulamaya karar verdi” yorumunu yaptı.

Zvi Bar’el imzalı yazıda Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi ülkelerin Türkiye’yle ilişkilerini normalleştirseler bile Erdoğan’ın boykot uygulamasını takip eden adımlar atmayacağı savunuldu.

İsrail’in önde gelen gazetelerinden Haaretz, Türkiye’nin İsrail’e getirdiği ticaret kısıtlamalarıyla ilgili bir analiz yayımladı.

Gazetenin Ortadoğu ilişkileri analisti Zvi Bar’el’in kaleme aldığı yazıda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Gazze savaşını bölgesel bir lider olarak konumunu güçlendirmek amacıyla kullanmaya çalıştığı” iddia edildi.

Ticaret Bakanlığı’ndan 9 Nisan’da yapılan açıklamada, inşaat demirinden yassı çeliğe, mermerden seramiğe kadar İsrail’e ihracatta 54 ürün grubunda kısıtlama getirildiği duyurulmuştu.

Açıklamada kısıtlamaların “İsrail, derhal ateşkes ilan edene ve Gazze Şeridi’ne yeterli miktarda insani yardım akışına izin verene kadar yürürlükte kalacağı” belirtilmişti.

İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, kararın ardından yaptığı açıklamada Ankara’nın hamlesine tepki göstererek, Türkiye’den ülkeye giden ürünlere yönelik kendi ticari kısıtlamalarını hazırlayacaklarını söylemişti.

Analizde, kısıtlamaların iki ülkeyi de ekonomik açıdan olumsuz etkileyeceğine dikkat çekilerek şu değerlendirme paylaşıldı:

İsrail ve Türkiye, Ankara’nın yaptırımları sonucunda oluşacak zarar ve kâr dengelerini şimdiden hesaplıyor. Endişelerin çoğu, daha fazla ülkeyi İsrail’e yaptırım uygulamaya sürükleyecek bir ‘tsunami’ etkisinin ortaya çıkma ihtimalinden kaynaklanıyor.

Yazıda, Hamas’ın saldırısıyla 7 Ekim’de başlayan savaşta İsrail’le ticareti kesmesi için yapılan birçok çağrıya Erdoğan’ın olumlu yanıt vermediği, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ocakta bu yönde yaptığı çağrının da karşılık bulmadığı hatırlatıldı.

Analizde, Ankara’nın Gazze’ye havadan yardım gönderme talebinin Tel Aviv yönetimi tarafından reddedildiğine dikkat çekilerek, Erdoğan’ın bunu “şahsi hakaret olarak algıladığı” öne sürüldü.

Türkiye’nin ticaret kısıtlaması hamlesinin de “stratejik bir karardan ziyade bu hakarete yanıt niteliğinde olduğu” iddia edildi.

Bar’el, yazısında “Erdoğan, tek kişilik bir gösteri düzenlemeye ve İsrail’e yaptırım uygulamaya karar verdi” yorumunu yaptı.

Analizde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi ülkelerin Türkiye’yle ilişkilerini normalleştirseler bile Erdoğan’ın boykot uygulamasını takip eden adımlar atmayacağı savunuldu.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

İsrail’in En Eski Gazetesi Haaretz: Savaşın Tek Sorumlusu Netanyahu

Hamas’ın başlattığı operasyon sonrası İsrail – Filistin hattında tansiyon bir kez daha yükselirken, İsrail’in en eski günlük gazetesi Haaretz, dikkat çeken bir yazıya yer verdi.

Yaşananların tek sorumlusunun İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu olduğu vurgulanan yazıda, Netanyahu’nun sorumluluktan kaçmaya ve suçu, ordunun askeri istihbaratın ve Şin Bet güvenlik servisinin yönetimine atmaya çalışacağı belirtildi.

Yazıda ayrıca, Hakkında üç yolsuzluk davası açılmış bir başbakan, devlet işleriyle ilgilenemez; zira ulusal çıkarlar, kendisini olası bir mahkumiyet ve hapis cezasından kurtarmanın yanında kaçınılmaz olarak ikinci planda kalacaktır.” ifadelerine yer verildi.

Sol Haber’in Haaretz’den aktardığı yazı şöyle: Simchat Tora bayramında İsrail’in başına gelen felaketin sorumluluğu açık bir şekilde bir kişinindir: Binyamin Netanyahu.

Engin siyasi deneyimi ve güvenlik konularındaki yeri doldurulamaz bilgeliğiyle övünen başbakan, bir ilhak ve mülksüzleştirme hükümeti kurarken, Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir’i kilit pozisyonlara getirirken, Filistinlilerin varlığını ve haklarını açıkça göz ardı eden bir dış politika benimserken İsrail’i bilinçli olarak içine sürüklediği tehlikeleri tespit etmekte tamamen başarısız oldu.

Netanyahu kesinlikle sorumluluğundan kaçmaya çalışacak ve suçu, ordunun askeri istihbaratın ve Şin Bet güvenlik servisinin yönetimine atmaya çalışacak. Ordu, askeri istihbarat ve Şin Bet, tıpkı Yom Kippur Savaşı’nın arifesinde olduğu gibi, savaş olasılığını düşük görüyordu ve Hamas saldırısı, hazırlıklarının eksikli olduğunu ortaya koydu.

Düşmanı ve onun askeri saldırı yeteneklerini küçümsediler. Önümüzdeki günler ve haftalarda, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin ve istihbaratın başarısızlıklarının derinliği gün yüzüne çıktıkça, bunların değiştirilmesi ve durumun değerlendirilmesi yönünde haklı bir talep mutlaka ortaya çıkacaktır.

Ancak askeriye ve istihbaratın başarısızlığı Netanyahu’yu krizin genel sorumluluğundan kurtarmıyor çünkü kendisi İsrail’in dış ve güvenlik meselelerinde nihai karar verici konumunda. Netanyahu, Ehud Olmert’in İkinci Lübnan Savaşı’nda olduğu gibi bu rolde acemi değil. Golda Meir’in 1973’te ve Menachem Begin’in 1982’de iddia ettiği gibi askeri konularda da cahil değil.

Netanyahu aynı zamanda Naftali Bennett ve Yair Lapid liderliğindeki kısa ömürlü “değişim hükümeti”nin benimsediği politikayı da şekillendirdi: İsrail halkının ödemeyi göze alabileceği bir bedel uğruna Filistin ulusal hareketini Gazze ve Batı Şeria’daki her iki kanadında da ezmeye yönelik çok boyutlu bir çaba.

Geçmişte Netanyahu kendisini savaşlardan ve İsrail’in çok sayıda kayıp vermesinden kaçınan, temkinli bir lider olarak pazarlıyordu. Son seçimdeki zaferinin ardından, bu temkinliliğin yerine, Batı Şeria’yı ilhak etme ve El Halil Tepeleri’yle Ürdün Vadisi dahil Oslo tarafından tanımlanan C Bölgesi’nin bazı kısımlarında etnik temizlik gerçekleştirme yönünde açık adımlar atarak, “tamamen sağcı bir hükümet” politikasını benimsedi.

Bu aynı zamanda yerleşimlerin büyük çapta genişletilmesini, Mescid-i Aksa yakınındaki Tapınak Tepesi’nde Yahudi varlığının desteklenmesini ve ayrıca Suudilerle, Filistinlilerin hiçbir şey alamayacağı bir barış anlaşmasının açık bir şekilde konuşulması ile övünmeyi, hatta “ikinci bir Nakba”dan söz etmeyi de içeriyordu. Beklendiği gibi, Filistinlilerin İsrail işgalcisinin yumruğunu daha ağır hissetmeye başladığı Batı Şeria’da düşmanlıkların patlak vereceğine dair işaretler başladı. Hamas Cumartesi günü sürpriz saldırısını başlatmak için bu fırsatı değerlendirdi.

Her şeyden önce İsrail’in son yıllarda üzerinde dolanan tehlike tümüyle gerçekleşmiş durumda. Hakkında üç yolsuzluk davası açılmış bir başbakan, devlet işleriyle ilgilenemez; zira ulusal çıkarlar, kendisini olası bir mahkumiyet ve hapis cezasından kurtarmanın yanında kaçınılmaz olarak ikinci planda kalacaktır.

Bu korkunç koalisyonun kurulmasının ve Netanyahu’nun başlattığı yargı darbesinin, siyasi muhalif olarak algılanan üst düzey ordu ve istihbarat görevlilerinin zayıflatılmasının nedeni buydu. Bunun bedelini Batı Necev’deki saldırının kurbanları ödedi.

Paylaşın

Dikkat Çeken Analiz: Kılıçdaroğlu’nun Alevi Açıklaması Erdoğan’ın Silahını Elinden Aldı

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine günler kala, dünya basını da seçimlere ve muhtemel sonuçlarına ilişkin değerlendirmeler yayınlamaya devam ediyor.

Son olarak, İsrail’in önde gelen gazetelerinden Haaretz, dikkat çeken bir analize yer verdi.

Haaretz’de yayınlanan, “Yeni rakibi Erdoğan’ı dindar milliyetçi stratejisini yeniden tanımlamaya zorluyor” başlıklı yazıda, Kılıçdaroğlu’nun “Alevi” açıklaması değerlendirildi.

CHP liderinin, Twitter hesabından paylaştığı videonun 75 milyondan fazla kez izlendiğine dikkat çekilen yazıda, Kılıçdaroğlu’nun dini kimliği daha önce bilinse de açıklamanın sosyal ve siyasi bir coşku yarattığı belirtildi.

Yazıda, “Muhalefet liderinin açıklamasının 14 Mayıs seçimlerini nasıl etkileyeceğini söylemek zor. Ama Kılıçdaroğlu şimdiden net bir zafer elde etti: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kullandığı ‘Alevi Kılıçdaroğlu gerçek Müslüman değil’ silahını elinden aldı” değerlendirmesi yapıldı.

Haaretz’in analizinde Türkiye’deki Alevilerin herhangi bir yasal statüsü bulunmadığına ve bu nedenle sayılarının net olarak bilinmediğine dikkat çekildi.

Yazıda ayrıca 1978’de Kahramanmaraş’ta Alevilere karşı tertiplenen ve 107 yurttaşın katledildiği olaylarla, 1992’de Madımak Katliamı sırasında yaşananlara da değinildi.

Türkiye’de uzun yıllar boyunca Alevilerin dini kimliklerini açık şekilde yaşamaktan geri durdukları belirtilen analizde, “Kılıçdaroğlu’nun açıklaması ve ona gelen halk desteği, Türkiye’de kimlik siyasetine yeni bir soluk getirdi. Açıklama, güç ve statü sahibi bir topluluk olarak Alevileri iktidar yarışına dahil etti” ifadeleri kullanıldı.

Yazıda, “Erdoğan’ın ülkeyi yönettiği 20 yıl boyunca Kürtler, etnik kimliklerini siyasi amaçlarla kullanan tek etnik gruptu. Şimdi etnik değil dini bir kimlik olan Alevi kimliği de siyasi yarışa katıldı. Bu, Erdoğan’ı Sünni dindar milliyetçilik politikasını yeni düzenlemeye ya da yumuşatmaya zorlayabilir” dendi.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın