NASA Duyurdu: Güneş “Solar Maksimum”a Girdi

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, Güneş’in resmi olarak güneş maksimumuna ulaştığını ve önümüzdeki aylarda aurora ve güneş parlamalarının daha sık görülmesinin beklendiğini duyurdu.

Güneş, minimum ve maksimum arasında dalgalanan 11 yıllık aktivite döngülerinden geçer. Söz konusu döngülerden daha sakin olanına, yani yıldızdaki patlamaların ve lekelerin minimum seviyeye indiği dönemlere “solar minimum” deniyor. Güneş lekelerinin arttığı ve patlamaların da sıklaştığı evrelere ise “solar maksimum” adı veriliyor.

ABD Uzay Ajansı (NASA) ve Ulusal Atmosfer İdaresi (NOAA), Güneş’in resmen “solar maksimum” evresine girdiğini açıkladı. Güneş böylece 11 yıllık aktivite döngüsünün zirvesine yaklaşmış oldu.

Bu da yakın zamanda yıldızda daha fazla lekenin ortaya çıkıp, daha çok patlamanın meydana gelebileceği ve Güneş fırtınalarının sayısının artabileceği anlamına geliyor. Bu süreçte, aurora diye de bilinen kuzey ışıkları, Dünya’nın daha alçak enlemlerinden de görülebilir hale gelebilir.

Solar maksimum nedir?

Güneş her 11 yılda bir, sakin veya fırtınalı geçen bir döngüsünü tamamlıyor ve yenisini başlatıyor. Yıldız, 2019’da 25. döngüsüne girdi. Bu 11 yıllık döngüler sırasında yıldızın manyetik kutupları düzenli olarak yer değiştiriyor.

Söz konusu döngülerden daha sakin olanına, yani yıldızdaki patlamaların ve lekelerin minimum seviyeye indiği dönemlere “solar minimum” deniyor. Güneş lekelerinin arttığı ve patlamaların da sıklaştığı evrelere ise “solar maksimum” adı veriliyor.

Güneş’te manyetik kuvvetin çok yoğun olduğu ve bir miktar ısının yıldızın yüzeyine ulaşmasının engellendiği bölgelere Güneş lekesi deniyor. Bu lekeler, çevresine kıyasla daha soğuk olduğu için daha koyu renkte görülüyor ve bu yüzden “leke”lere benzetiliyor.

Ancak yoğun manyetik alanları nedeniyle Güneş lekeleri çok aktif bölgeler. Yani buralarda sıklıkla patlamalar meydana gelebiliyor. Bu patlamalar sonucunda koronal kütle atımı (CME) adı verilen plazma fışkırmaları oluşuyor.

Söz konusu radyoaktif plazma parçacıkları uzayda yol alarak Dünya’ya ulaşıyor ve gezegeni koruyucu bir kalkan gibi saran manyetik alanla etkileşime giriyor. Bu durumda olay Güneş fırtınası adını alıyor ve manyetik alanla girilen etkileşim sonucu görkemli kuzey ışıkları meydana geliyor.

Ancak Güneş fırtınaları aynı zamanda GPS sistemlerini ve radyo dalgalarını kesintiye uğratarak yeryüzünde iletişimin felç olmasına ve hatta elektrik kesintilerine sebebiyet verebiliyor.

Bilim insanları aslında yıldızın solar maksimum evresinin zirve noktasına 2025’te ulaşacağını ve bu esnada yıldızdaki leke sayısının da 115’e çıkabileceğini belirtiyordu.

Verilere göre Güneş sadece geçen yılın haziran ayında bile 160’tan fazla leke üretti. Bu 20 yılı aşkın süredir en yüksek sayı oldu. Son olarak da NASA, Güneş’in resmen solar maksimum evresine girdiğini duyurdu.

Güneş son döngüsünü bitirmeye yaklaşırken manyetik kutupları da yeniden yer değiştirecek ve yıldızdaki patlamaların giderek azalacağı solar minimum evresine doğru ilerleyecek. Ancak bundan önce solar maksimumun en zirve noktasında kaç patlama ve fırtınanın görüleceği henüz bilinmiyor.

NOAA’dan meteorolog Elsayed Talaat, “Güneş döngüsünde göreceğimiz aktivitenin tepe noktasına henüz gelmemiş olabiliriz,” dedi ve ekledi: “Güneş solar maksimum dönemine ulaşmış olsa da aktivitenin hangi aralıkta zirveye ulaşacağı aylar veya yıllar boyunca belirlenemeyecek.”

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanları, Dünya’nın Ürkütücü Sonunu Canlandırdı

Güneş ömrünü tamamladığında şimdiki boyutunun çok ötesine geçerek şişecek. Dünya’daki okyanuslar kaynarken, nihayetinde yıldız, gezegeni ve kalabilecek son yaşam kırıntılarını da yutacak.

Üstelik Dünya yutulduktan sonra da Güneş şişmeye devam edecek. Yıldız yaklaşık 7,59 milyar yıl içinde tam gelişmiş bir kırmızı dev haline geldiğinde yarıçapı, şimdikinin 256 katına ulaşmış olacak.

Aralarında Avrupa Güney Gözlemevi’nin (ESO) de yer aldığı birçok kurumdan bilim insanları ve tasarımcılar, Güneş’in son günlerinde nasıl görüneceğine dair önemli ipuçları veren videolar servis ediyor.

Şimdiye dek yapılan araştırmalar ve ömrünün sonlarına gelmiş Güneş benzeri yıldızlardan toplanan veriler doğrultusunda hazırlanan bu canlandırmalar, aynı zamanda Dünya’nın nasıl yok olacağını da dehşetengiz biçimde gözler önüne seriyor.

Buna göre birkaç milyar yıl içinde Dünya yok olmaya başlayacak. Güneş ömrünü tamamladığında şimdiki boyutunun çok ötesine geçerek şişecek. Yıldızlar bu aşamada “kırmızı dev” adını alıyor.

Dünya’daki okyanuslar kaynarken, nihayetinde yıldız, gezegeni ve kalabilecek son yaşam kırıntılarını da yutacak. Üstelik Dünya yutulduktan sonra da Güneş şişmeye devam edecek.

Yıldız yaklaşık 7,59 milyar yıl içinde tam gelişmiş bir kırmızı dev haline geldiğinde yarıçapı, şimdikinin 256 katına ulaşmış olacak.

ESO’nun YouTube kanalında yayımlanan bir videoda, Güneş’in bu devasa boyutlara nasıl ulaşacağı ayrıntılı biçimde gösteriliyor. Videoda Dünya’nın konumu değişmezken, Güneş’in giderek büyüdüğü ve gezegene hızla yaklaştığı, sonunda da onu içine yuttuğu görülüyor.

Bu gerçekleştiğinde Güneş Sistemi’nin halihazırda Dünya’yı kapsayan yaşanabilir bölgesi de çok daha uzağa kaymış olacak.

Bilim insanları o gün geldiğinde sistemin yaşanabilir bölgesinin Kuiper Kuşağı olabileceğini düşünüyor. Güneş Sistemi’nin uzak kenarında yer alan bu kuşak, uzay kayaları ve cüce gezegenlerden oluşuyor. Bu da Dünya’nın yok olmasının ardından bu kayalık cisimlerde hayatın var olabileceği anlamına geliyor.

Coconut ScienceLab adlı YouTube kanalında yayımlanan bir diğer videodaysa Güneş’in genişlemesi, yörüngesinde dönen diğer gezegenlerle birlikte resmediliyor.

Öte yandan Güneş, bir gün kırmızı dev evresini aşıp çok daha kararlı olan ve hiç rüzgar yaymayan beyaz bir cüceye dönüşecek. İşte bu noktada sistemdeki bir gezegenin hayatta kalmasının mümkün olabileceği düşünülüyor.

Zira bilim insanları, beyaz cüce yıldızların, yörüngelerinde yaşanabilir gezegenlere ev sahipliği yapabileceğini düşünüyor. Ancak bu gezegenlerin, kırmızı dev evresinden sonra ortaya çıkması gerekiyor. Diğer bir deyişle Dünya’nın beyaz cüceye dönüşen Güneş’in etrafında dönmeye devam etmesi mümkün görünmüyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

“Şeytan” Kuyrukluyıldız Dünya’ya Doğru İlerliyor!

Büyük bir volkanik patlamanın ardından iki boynuzu varmış gibi görünen şehir büyüklüğünde bir kuyrukluyıldız Dünya’ya doğru ilerliyor. 2 Haziran 2024’te Dünya’ya en yakın konumunda olacak olan kuyrukluyıldızı gece gökyüzünde görmek mümkün olacak.

21 Nisan 2024’te Güneş’e en yakın noktasına ulaşacak olan bu kuyrukluyıldızın, Güneş etrafında dönüşü tam 71 yıl sürüyor. Bu süre zarfında kuyrukluyıldız, Güneş Sistemi’nin en uzak noktalarından geçiyor.

Bilim insanları ani bir patlamanın ardından “boynuzları çıkan” volkanik bir kuyrukluyıldızın Dünya’ya doğru ilerlediğini söylüyor. 12P/Pons-Brooks (12P) diye adlandırılan nesnenin son 70 yılda ilk kez patlamaya şahit olduğu ifade ediliyor.

Bu tür kuyrukluyıldızlara kriyovolkanik nesneler de deniyor. Kriyovolkanlar aynı zamanda soğuk yanardağlar diye biliniyor. Bu yapısı, 12P’nin küçük bir yıldız gibi parlamasına ve uzaya süper soğuk “magma” kütleleri yağdırmasına neden oluyor.

Gökbilimcilere göre bu sıradışı nesne bir şehir büyüklüğünde ve 2024’te Dünya’ya en yakın konumuna ulaşacak.

Kuyrukluyıldızın boynuzları

Diğer tüm kuyrukluyıldızlar gibi bu buzlu nesne de buz, toz ve gaz karışımıyla dolu katı bir çekirdekten oluşuyor. Aynı zamanda kuyrukluyıldızın iç kısmından dışarı sızan ve “koma adı verilen bir gaz bulutuyla çevrili.

Ancak diğer kuyrukluyıldızların aksine, 12P’nin çekirdeğinde çok fazla gaz ve buz birikiyor. Bunun sonucunda gök cismi şiddetli biçimde patlayabiliyor.

Bunun sonucunda çekirdeğin kabuğundaki büyük çatlaklardan dışarı kriyomagma diye bilinen soğuk malzemeler çıkıyor. Bu süreç, 12P’nin dışındaki boynuz benzeri yapıların oluşmasını sağladı.

Spaceweather’ın bildirdiğine göre, gökbilimciler 20 Temmuz’da, kuyrukluyıldızda ani bir patlama tespit etti. Nesne bu patlamanın ardından olağan halinden yaklaşık 100 kat daha parlak görünmeye başladı.

Parlaklık artışının ardında, kuyrukluyıldızın içinden salınan gaz ve buz kristalleriyle komanın aniden şişmesi ve böylece nesnenin Dünya’ya daha fazla Güneş ışığı yansıtması yatıyor.

Astronom Richard Miles’a göre, 26 Temmuz itibarıyla kuyrukluyıldızın koması yaklaşık 230 bin kilometre genişliğe ulaştı. Ancak ilginç bir şekilde, genişlemiş komanın şeklinin düzensiz olması, kuyrukluyıldızı sanki boynuzları varmış gibi gösteriyor.

Miles, komanın olağandışı şeklinin, muhtemelen çekirdeğin şeklindeki bir düzensizlikten kaynaklandığını söylüyor. Buna göre genişleyen koma, zamanla Güneş ışığını yansıtamayacak kadar dağılacak ve sonunda yok olacak.

12P’nin Güneş etrafında dönüşü tam 71 yıl sürüyor. Bu süre zarfında nesne, Güneş Sistemi’nin en uzak noktalarından geçiyor. Kuyrukluyıldız 21 Nisan 2024’te Güneş’e en yakın noktasına ulaşacak.

2 Haziran 2024’te ise Dünya’ya en yakın konumuna gelecek. Bu noktada nesneyi gece gökyüzünde görmek mümkün olacak.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanları Bir İlki Başardı: Uzayda Toplanan Güneş Enerjisi Dünya’ya Işınlandı

Bilim insanları, güneş enerjisini uzaydan Dünya’ya başarılı bir şekilde ilettiklerini açıkladılar. Bu yöntem ile enerjiyi elde edebilmek için herhangi bir altyapıya ihtiyaç duyulmayacak.

Güneş enerjisini uzaydan kablosuz olarak iletme çalışmalarının, yenilenebilir enerji ve özellikle de Güneş enerjisinin yaygın kullanımını için devrim yaratan sonuçları olabilir.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden bilim insanları, uzayda yakalanan Güneş enerjisini ilk kez Dünya’ya ışınlamayı başardı.

Bu atılım, ocak ayında yörüngeye fırlatılan MAPLE adlı cihaz sayesinde mümkün oldu. MAPLE, Güneş enerjisini toplayıp yansıtmaya yarayan bir prototip.

Söz konusu cihaz, Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nün uzaydan kablosuz enerji aktarımının yollarını aramak için başlattığı Uzay Güneş Enerjisi Projesi kapsamında fırlatılmıştı.

Son deneyde MAPLE’ın verici dizisi, mikrodalgalar aracılığıyla uzayda toplanmış Güneş enerjisini enstitünün kampüsündeki Gordon ve Betty Moore Mühendislik Laboratuvarı’nın çatısına yerleştirilen bir alıcıya ışınladı.

Uzay Güneş Enerjisi Projesi’nin eş direktörü Ali Hajimiri, “Şimdiye kadar yaptığımız deneyler sayesinde, MAPLE’ın uzaydaki alıcılara başarılı bir şekilde enerji iletebildiğini onaylamıştık. Bu kez de diziyi, enerjisini Dünya’ya yöneltecek şekilde programladık” ifadelerini kullandı.

Bilim insanı, Elbette onu Dünya’da test etmiştik ama artık uzay yolculuğuna dayanabileceğini ve orada çalışabileceğini biliyoruz” diye de ekledi.

Araştırmalar bu yöntem sayesinde “tıpkı internetin bilgiye erişimi demokratikleştirdiği gibi” enerjiye erişimi de farklı kesimler arasında yaygınlaştırmayı amaçlıyor.

Hajimiri’nin aktardığına göre bu yöntemle enerjiyi elde edebilmek için herhangi bir enerji iletim altyapısına da ihtiyaç duyulmayacak: Bu, uzak bölgelere ve savaş veya doğal afet nedeniyle harap olmuş bölgelere enerji gönderebileceğimiz anlamına geliyor.

Güneş enerjisini uzaydan kablosuz olarak iletme çalışmalarının, yenilenebilir enerji ve özellikle de Güneş enerjisinin yaygın kullanımını için devrim yaratan sonuçları olabilir.

Örneğin Japonya uzaydan iletilen Güneş enerjisini 2030’ların ortalarında kullanmaya başlamayı planlıyor. Ülke 2025’te kamusal kurumlar ve özel şirketlerin ortaklığıyla bu teknolojinin pilot uygulamasını başlatmayı hedefliyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Güneş’in Kuzey Kutup Bölgesinde Büyük Bir Parça Koptu!

Güneş’ten büyük bir parça koptu, kutup bölgesinde kasırga benzeri bir girdap oluşturdu. Uzay hava tahmincisi Dr Tamitha Skov, kopan parçanın kuzey kutbundaki bir girdapta dolaştığını söyledi. 

Güneş fizikçisi Scott McIntosh ise bir parçanın koparak Güneş atmosferine savrulmasıyla meydana gelen olay gibi bir “girdabı” daha önce hiç görmediğini ifade etti.

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) bilim insanları Güneş’in kuzey kutbuna yakın bir bölgesinde büyük bir parça koptuğunu ve bunun kasırga benzeri bir girdap yarattığını açıkladı.

NASA’nın James Webb teleskobu tarafından görüntülenen olayın meydana gelme sebeplerini ve Dünya’ya olası etkilerini inceleyen araştırmacılar, olayın yeryüzündeki iletişim ve GPS hatlarını etkilemesinden endişe duyuyor.

Güneş’te yaşanan parça kopmasının görüntüsünü Twitter hesabından paylaşan uzay hava tahmincisi Dr Tamitha Skov, kopan parçanın kuzey kutbundaki bir girdapta dolaştığını söyledi.

Güneş incelemelerinde şu ana kadar ilk kez rastlanıldığı düşünülen girdap hakkında Space.com’a açıklamada bulunan ABD Ulusal Atmosferik Araştırmalar Merkezi’nden Güneş fizikçisi Scott McIntosh ise bir parçanın koparak Güneş atmosferine savrulmasıyla meydana gelen olay gibi bir “girdabı” daha önce hiç görmediğini söyledi.

2020’nin Haziran ayında NASA’ya bağlı Güneş Dinamikleri Gözlemevi (SDO), Güneş’te son yıllardaki en güçlü patlama meydana geldiğini duyurmuştu.

Güçlü radyasyon patlamaları olarak tanımlanan “güneş patlamalarının” zararlı kısımları, Dünya’nın atmosferini geçip insanları fiziksel olarak etkilemiyor. Fakat yeterince güçlüyse GPS ve iletişim sinyallerinin yer aldığı atmosfer katmanında düzensizliklere neden olabiliyor.

Paylaşın

NASA’dan Çarpıcı “Güneş” Videosu

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA tarafından 11 Şubat 2010’da uzaya fırlatılan Güneş Dinamikleri Gözlemevi adlı uzay aracından gelen veriler çarpıcı bir videoya dönüştürüldü.

Yaklaşık 13 yıl boyunca Dünya yörüngesindeki noktasından Güneş’i yüksek çözünürlükte görüntüleyen teleskop, gelişkin ekipmanları sayesinde her 0,75 saniyede bir yıldızın görüntüsünü kaydediyor.

Teleskobun Atmosferik Görüntüleme Tertibatı adlı cihazı da tek başına her 12 saniyede bir 10 farklı ışık dalga boyunda görüntü yakalıyor.

NASA’nın yayımladığı hızlandırılmış videodaki görüntüler de 12 Ağustos ve 22 Aralık 2022 tarihleri arasında yapılan gözlemlerden elde edildi.

Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nin YouTube kanalından yayımlanan videoda Güneş’in korona adı verilen atmosferi detaylı biçimde gözler önüne seriliyor.

Video, 17,1 nanometre (morötesi) dalga boyunda çekilmiş fotoğrafların bir araya getirilmesiyle oluşturuldu.

133 günlük gözlemleri, yalnızca 59 dakikaya sığdıran videoda Güneş’in aktif ve parlak bölgeleri, en fazla göze çarpan unsurlardan.

Bu bölgeler üzerinde görülen halka şeklindeki yapılar, sıcak ve parlak plazma dalgalarını hapseden manyetik alanları gösteriyor.

Bu bölgelerde zaman zaman meydana gelen patlamalar, plazma dalgalarının uzaya savrulmasına ve hatta Dünya’ya kadar ulaşmasına sebebiyet veriyor.

Radyoaktif parçacıklardan oluşan bu plazmalar, uzayda seyahat etmeye başladığında “Güneş rüzgarı” adını alıyor.

Videonun açıklamasında, Güneş Dinamikleri Gözlemevi’yle ilgili, “Bize en yakın yıldızın işleyişine dair sayısız yeni keşfi mümkün kıldı” ifadelerine yer veriliyor:

Bu teleskop ve diğer NASA misyonları, uzaydaki yerimize dair daha fazla bilgi ve astronotlarımızı güvende tutacak yeni veriler sağlamak için önümüzdeki yıllarda Güneş’i izlemeye devam edecek.

Güneş Dinamikleri Gözlemevi, 11 Şubat 2010’da uzaya fırlatılmıştı. Görev, Güneş Sistemi’nin yaşamı doğrudan etkileyen yönlerinin anlaşılmasını sağlamayı hedefliyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanları, Dünyaya En Yakın ‘Kara Deliği’ Tespit Etti

Bilim insanları, dünyaya şu ana kadar bilinen en yakın kara deliği keşfetti. 1.600 ışık yılı uzaklıkta yer alan kara delik güneşten 10 misli daha büyük ve yeryüzüne daha önce tespit edilenden 3 misli daha yakın.

Bilim insanları kara deliği ona eşlik eden yıldızı sayesinde tespit edebilidi. Yıldızın kara deliğin etrafında dünyanın güneş yörüngesi ile aynı mesafede bir yörüngede seyrettiği keşfedildi.

Astrofizik Merkezi’nde görevli Kareem El-Badry yaptığı açıklamada, Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA), Samanyolu Galaksisi’nin (Milky Way) doğru ve eksiksiz haritasını oluşturmak amacıyla Gaia misyonu kapsamında topladığı veriler değerlendirilirken, “kara deliğin” tespit edildiğini aktardı.

El-Badry ve ekibinin ABD’nin Hawaii eyaletindeki Gemini Uluslararası Rasathanesi’nden aldığı bilgileri de teyit ederek kaleme aldığı bilimsel makale, aylık çıkan Kraliyet Astronomi Derneği (Royal Astronomical Society) dergisinde yayımlandı.

Kara delik nedir?

Kara delik; uzayda bulunan ve ışığın dahi kaçamadığı çok çok güçlü bir çekim gücüne sahip olan kozmik gökcismidir. Einstein’ın genel görelilik kuramıyla tanımlanmış olan kara delikler ışık yaymadığı için kara olarak nitelendirilir.

Kara delikler ne kadar büyüktür?

Kara delikler çeşitli büyüklüklerde olabilirler, fakat temel olarak 3 çeşit kara delik vardır. Kara deliklerin Kütle si ve büyüklüğü onların türünü belirler.

En küçük kara delikler ilksel kara delikler olarak bilinir. Bilimciler, bu tür kara deliklerin bir atom kadar küçük olduklarını ancak büyük bir dağ kadar büyük bir kütleye sahip olduklarını düşünüyorlar.

En yaygın kara delik tipi ise yıldızsal olarak isimlendirilen orta-büyüklükteki kara deliklerdir. Bir yıldızsal kara deliğinin kütlesi Güneş’in kütlesinden yaklaşık 20 kat daha büyük olabilir ve yaklaşık olarak 16 km çapındaki bir topun içerisine yerleştirilebilir. Samanyolu Galaksi’sinde düzinelerce yıldızsal kara delik bulunabilir.

En büyük kara delikler ise “süper kütleli” olarak isimlendirilir. Bu kara delikler bir milyon tane Güneş’in bileşiminden daha büyük kütlelidirler ve çapı, yaklaşık olarak Güneş Sistemi büyüklüğünde olan bir topun içerisine yerleştirilebilir. Bilimsel deliller; büyük galaksilerin her birinin merkezinde bir tane süper kütleli kara delik bulunduğunu gösteriyor.

Samanyolu Galaksisi’nin merkezinde olduğu düşünülen süper kütleli kara deliğin ismi ise Sagittarius A’dır. Bu kara delik, yaklaşık 4 milyon tane Güneş’in kütlesine eşit bir kütleye sahiptir ve yaklaşık bir güneş büyüklüğünde çapı olan bir topun içerisine yerleştirilebilir.

Kara delikler nasıl oluşurlar?

İlksel kara deliklerin evrenin ilk zamanlarında, Büyük Patlama’dan (Big Bang) hemen sonra oluştuğu düşünülüyor.

Yıldızsal kara delikleri ise; çok büyük kütleli bir yıldızın kendi merkezine doğru patlaması (çöküşü) sonucu oluşurlar. Bu çöküş aynı zamanda bir süpernovaya ya da uzaya doğru patlayan yıldız patlamalarına sebep olur.

Süper kütleli kara delikler için ise; bilimciler bu kara deliklerin içerisinde bulundukları galaksiler ile aynı anda oluştuklarını düşünüyorlar. Bu kara deliklerin büyüklüğü içerisinde bulundukları galaksinin kütlesine ve büyüklüğüne bağlıdır.

Paylaşın

‘Gezegen Katili’ Asteroidler Uyarısı: Dünya’yı Tehdit Ediyorlar

Gökbilimciler, şimdiye dek Dünya’ya yakın binlerce asteroit keşfettiler, ancak, gökbilimcilerinde göremediği bazı kör noktalar var. Şili’deki Karanlık Enerji Kamerası adlı teleskobu kullanan gökbilimciler, Güneş’ın parlak ışığının içine gizlenen üç asteroit tespit etti.

Bunlardan ikisi çapı yaklaşık bir kilometre olduğu için “gezegen katili” diye nitelendi. Bu asteroitler, bir gezegenle çarpışmaları durumunda felakete yol açabilecek kadar büyük.

ABD’deki Carnegie Bilim Enstitüsü’nde görev alan baş araştırmacı Scott Sheppard, “Dünya ve Venüs’ün yörüngeleri içindeki alanı araştırdık. Şimdiye kadar, yaklaşık 1 kilometre çapında, yani gezegen katili dediğimiz boyutta iki büyük asteroit bulduk” diye konuştu.

Araştırmacılar bu göktaşlarının Dünya için risk teşkil edip etmediğini anlamak için yörüngelerini de hesapladı.

Üç asteroitten ikisinin Dünya’ya çarpma riskinin olmadığı anlaşılırken, 2022 AP7 adı verilen 1,5 kilometrelik göktaşı “potansiyel tehlike” diye sınıflandırıldı.

Gezegen için küçük de olsa risk barındıran, yani gelecekte çarpma ihtimali olan asteoritler, potansiyel tehlike diye kategorize ediliyor.

Gizlenen asteroit tehlikesi

Gökbilimciler, şimdiye dek Dünya’ya yakın binlerce asteroit keşfetti. Ancak bazı kör noktalar var. Güneş’in ötesindeki asteroitleri tespit etmek, yıldız ve Dünya arasında yer alanları saptamaktan daha kolay.

2013’te Rusya üzerinde bir meteor patlamış, şok dalgası yüzünden patlayan pencerelerden dolayı 1500 kişi yaralanmış ve 4 bin 300’den fazla bina hasar görmüştü. Bilim insanları bu meteorun gelişini öngörememişti. Zira göktaşı kör noktadan gelen bilinmeyen bir cisimdi.

Bu yüzden aslında yeni asteroitlerin tespit edilmesi olumlu bir gelişme olarak görülüyor. Yakın çevredeki tehlikeler önceden fark edilebilirse gezegen savunma sistemleriyle olası bir felaket engellenebilir.

Örneğin NASA gezegen savunma denemesi için eylül ayında DART adı verilen bir uzay aracını fırlatmıştı. Araç Dünya’ya yakın konumda yer alan Dimorphos asteroidine kasten çarpmış ve cismin yörüngesini değiştirmeyi başarmıştı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

NASA, Güneş’i ‘Gülerken’ Yakaladı

2010 yılından beri Güneş’i gözlemleyen NASA’nın Güneş Dinamikleri Gözlemevi, Güneş’in yüzeyinde ‘gülümseme’ye benzeyen görüntüyü yakaladı. Güneş üzerindeki koyu lekeler, koronal delikler olarak bilinir ve hızlı güneş rüzgarının uzaya taştığı bölgelerdir.

Haber Merkezi / Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Uzay ve Havacılık Dairesi’ne (NASA) bağlı Güneş Dinamikleri Gözlemevi, Güneş’in yüzeyinde ‘gülümseme’ye benzeyen görüntüyü yakaladı.

Sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, “Bugün, NASA’nın Güneş Dinamikleri Gözlemevi Güneş’i ‘gülümseyerek’ yakaladı. Ultraviyole ışığında görülen güneş üzerindeki bu koyu lekeler, koronal delikler olarak bilinir ve hızlı güneş rüzgarının uzaya taştığı bölgelerdir.” ifadeleri kullanıldı.

Solar Dynamics Observatory (Güneş Dinamikleri Gözlemevi), 2010 yılından beri Güneş’i gözlemleyen bir NASA misyonudur. Gözlemevi, 11 Şubat 2010 tarihinde uzaya fırlatılan Living With a Star (Bir Yıldız ile Yaşama) programının bir parçasıdır.

Bir Yıldız ile Yaşama programının amacı, Güneş-Dünya sisteminin hayatı ve toplumu doğrudan etkileyen yönlerini etkin bir şekilde ele alarak gerekli bilimsel anlayışı geliştirmektir.

Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin amacı, Güneş atmosferini küçük uzay ve zaman ölçeklerinde ve aynı anda birçok dalga boylarında inceleyerek, Güneş’in yeryüzünde ve Dünya’ya yakın uzayda etkisini anlamaktır.

Güneş Dinamikleri Gözlemevi, Güneş’in manyetik alanının nasıl oluştuğunu ve yapılandığını, bu depolanmış manyetik enerjinin nasıl dönüştürüldüğünü ve güneş rüzgârı şeklinde heliosfere ve jeo-uzaya nasıl salındığını, enerji yüklü parçacıkları ve güneş ışınımı varyasyonlarını araştırmaktadır.

Paylaşın

ABD, Güneş’i Karartmayı Hedefliyor

İklim krizine çözüm arayan Amerika Birleşik Devletleri (ABD), krizin etkilerini hafifletme amacıyla Güneş’i karartmanın yollarını araştıracak. CNBC’nin haberine göre Beyaz Saray Bilim ve Teknoloji Politikası Ofisi, bu doğrultuda tasarlanan 5 yıllık bir araştırma projesini koordine edecek.

Proje, atmosferdeki sera gazlarının neden olduğu ısınmayı azaltmak için Dünya’ya ulaşan Güneş ışığı miktarını değiştirme fikrini temel alıyor.

Araştırma planı, Güneş ışığını uzaya geri yansıtmak için atmosfere partiküller püskürtmeyi ve bunun Dünya üzerindeki olası sonuçlarını değerlendirmeyi içeriyor.

Bu yöntem hava araçlarıyla atmosferin stratosfer katmanına çeşitli gaz ve partiküllerden oluşan ince bir sis yaymak demek. Bazı bilim insanları bu sayede Güneş ışığının bir kısmının uzaya geri yansıyacağına ve gezegenin soğuyacağına inanıyor.

Ancak böyle bir senaryoda hangi gaz ve partiküllerin kullanılması gerektiği yıllardır tartışma konusu.

İklim teknolojilerine odaklanan yatırım fonu Lowercarbon Capital’in kurucusu Chris Sacca, Beyaz Saray’ın bu hamlesini olumlu görenlerden.

CNBC’ye konuşan Sacca, “Bu yöntem milyarlarca insanın geçim kaynağını koruma potansiyeline sahip” dedi: Beyaz Saray, araştırmayı ilerletiyor. Böylece gelecekte verilecek herhangi bir karar, jeopolitik ayrımlara değil bilime dayanabilir.

Söz konusu fikir ilk kez 1989’da Harvard Üniversitesi’nde görev alan Prof. David Keith tarafından incelenmişti. O zamandan beri zaman zaman dile getirilse de birçok uzman bu fikre şüpheyle yaklaşıyor.

Carnegie İklim Yönetişim Girişimi’nin yöneticisi Janos Pasztor, “Bir ülkenin önce emisyon azaltımlarında ne yaptığına bakılmalı. Buna bakmadan diğer adımlarını değerlendiremezsiniz” ifadelerini kullandı: Güneş radyasyonunu değiştirmek asla iklim krizine çözüm olmayacak.

Atmosfere partikül püskürtmek

Güneş’ten gelen ışığın bir kısmını engelleme fikri 2020’de Güney Afrikalı bilim insanlarının yürüttüğü bir araştırmayla da gündeme gelmişti.

Cape Town Üniversitesi’nde görevli bilim insanları, kentin üzerindeki atmosfere büyük miktarda kükürt dioksit gazı salmayı ve Güneş’i kalıcı olarak “karartarak” su kaynaklarını korumayı amaçladıkları bir plan hazırlamıştı.

Bu planın su kıtlığı riskini 2100’den önce yüzde 90 oranında azaltacağı ifade edilmişti.

Ancak birçok uzman bu fikre karşı çıkmıştı. Kükürt dioksit tekniğinin çevre ve insan sağlığı üzerinde zararlı etkileri olabileceği belirtilmişti.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın