Demokrat Partisi Genel Başkanı Gültekin Uysal, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP Genel Merkezi’nde ziyaret etti. İki lideri görüşmenin ardından kameralar karşısına geçerek açıklamalarda bulundu.
Haber Merkezi / CHP Lideri Kılıçdaroğlu, erken seçim çağrısında bulunarak, “Ne konuşursa konuşsun Erdoğan ülkeyi yönetemez. Yönetimiyor zaten. Bir ülke bilgi, birikim, adaletle yönetilir. Devleti almışsın bir kişiye teslim etmişsin bir kişi istediğini yapıyor. TÜİK’e telefon ediyor, rakamı şöyle beyan edeceksiniz diyor. Kimsenin umutsuz olmasına gerek yok. Kalınan her günün maliyeti artıyor, onun için bir an önce sandığı getirin diyoruz. Bu millet daha fazla zulüm görmesin. İnsanlar biraz nefes alsın. Dostlarımızla yapacağız.” dedi.
DP Lideri Uysal ise, “Bu ülkede bugün herkes konuşacak. Sorumluluk birinci derece sadece siyasetçilerin, muhalefet partilerinin liderlerinin değil geniş örgütlü kesimleri temsil eden tüm yapıların konuşması gerek. Bir büyük facia yaşıyoruz.” ifadelerini kullandı.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satırbaşları şöyle;
“Türkiye ciddi sorunlarla karşı karşıya. Bu sorunlar hepimizin ortak çözüm açısından kafa yormamız gereken sorunlar ve bunların bir şekliyle aşılması lazım. Doğal olarak sorunları çözecek olan, sorunları aşmak için mücadele edecek olan siyasi partilerdir. Sayın Genel Başkan ve arkadaşlarıyla ekonomiyi, sosyal yapıyı, gelişmeleri, dış politikayı bütün bunları bir şekliyle masaya yatırdık ve görüştük. Kendilerine ve arkadaşlarına yürekten teşekkür ederim.
Şunu özet olarak ifade etmek isterim. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın hiç kimse. Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Bütün sorunları çözülebilir. Akılla, bilgiyle, birikimle bu sorunların üstesinden geleceğiz ve gelmekte de kararlıyız. Bu konuda da görüş birliği içindeyiz. Dolayısıyla ben tekrar Sayın Genel Başkana ve arkadaşlarına yürekten teşekkür ederim. Şeref verdiler, onur verdiler.”
DP Lideri Uysal’ın açıklamaları şöyle;
“Çok teşekkür ederim. Sayın Genel Başkan, çok değerli basın mensupları, bende öncelikle en derin saygılarımla hepinizi selamlamak isterim. Kabulleri için Sayın Genel Başkanın şahsında tüm Cumhuriyet Halk Partisi camiasına hem teşekkür ediyorum, hem saygılarımızı sunuyoruz.
Nasılsınız demekten bile imtina ettiğimiz günleri üzülerek yaşıyoruz. Derin bir sistematik çöküşün içerisindeyiz. Sağır Sultanlar gözlerini, kulaklarını kapatsalar da milyonlarca insanımız büyük bedelleri her gün sofrasında, hanesinde yaşıyor ve bedelini ödüyor. Aleni yanlışlara bu süreç içerisinde suç ortağı yapılmış kimi kurumsal yapılar ve aktörler hikmetler arasa da milletimizin gözü önünde bu hadiseler gerçekleşiyor. Bir büyük tarihin içerisinden gelmişiz, pek çok zorlukları aşmışız. Bugün aşılabilecek bütün olumsuzluklara rağmen gümüz var ama çok kısa sürede kaybettiklerimizi on yıllara sari bir şekilde telafi edebilmek mümkün mü bunu da ister istemez düşünüyoruz.
Bugün maalesef cesaretleri cehaletlerinin önünde giden bir kadronun, korkuları vicdanlarının önünde giden bir kadronun Türkiye’yi rehin aldığı bir portre. Aldıkları bir takım hezeyan içerisindeki tez diye millete yutturulmaya çalışılan, deneme yanılma metoduyla milyonların üzerinden kumar oynanıyor. 300 yıl ömrümüz olsa deneme yanılma metotlarını öğrenme maliyetlerine katlanacağız fakat bu büyük ülkenin zamanın hızla aktığı böyle bir dönemde yeni yeni güç merkezlerinin yükseldiği böyle bir dönemde pozitif bir şekilde gelişen dünyadan da ayrışabileceği bir iklim varken biz maalesef çok katmerli bir şekilde olumsuz olarak ayrışıyoruz. Bu kadar kısa süreye bu kadar büyük gafleti nasıl sığdırdılar bizlerde merak ediyoruz.
Ama Sayın Genel Başkan da altını çizdi biz bu ülkenin büyüklüğüne, bu ülkenin evsafına denk bir siyasi akıl ve programla bu sürecin içerisinden çıkılabileceğine kati bir inancımız ve hükmümüz var. Milletimiz nasıl bir asır evvel milletin azim ve kararlılığı makus talihini değiştirmişse bugün yine milletin makus kaderini değiştirmek milletin temsilcileri olarak bu süreçte ortak irade koymuş tüm sorumluluk sahibi siyasi aktörlerindir. O açıdan bu süreç içerisinde Sayın Kılıçdaroğlu’nun kurumsal olarak hem tarihi geçmişi hem de bugün TBMM’nin ikinci büyük grubu olarak aldığı inisiyatif çok önemli.
Bizlerde Demokrat Parti olarak herkesin hukukundan emin olduğu bir Türkiye’yi inşa edebilmek, herkesin eşit fırsatlara sahip olduğu bir Türkiye’yi hep beraber ortaya çıkarabilmek için aklı, fikri, enerjimizi, irademizi ortaya koymaya gayret gösteriyoruz. Tabi adeta ülkede Gogol’un Bir Delinin Hatıra Defteri romanından uyarlanmış bir tiyatro oynanıyor. Her günümüz sabah afakanlarla kalkıyoruz o güne derj ediliyor. Bunun üzüntüsü içerisindeyiz. Umarız bugün akletmeyenler akleder bu iktidarın iklim değişikliğinin ihtiyaç olduğu böyle bir dönemde iktidarını sürdürmesi milletimizin ödeyeceği bedelleri katmerlendireceğini görüyoruz. O açıdan bu yanlış yoldan, bu çıkmaz sokaktan Türkiye’nin çıkması ümit ederiz inşallah demokratik meşruiyet içerisinde olacaktır.
Önümüzde Türk demokrasisinin en zor sınavı var. Önümüzde en uzun yüzyılımız gibi en uzun seçim dönemimiz var. O açıdan da bilerek ve istenerek sokağa düşsün isteniyor. Kriminalize edelim, bir takım dini, milli hamasi argümanlarla kitleleri etkileyelim ama insanımızın sağduyusu bu zamana kadar müsaade etmedi bundan sonrada müsaade etmeyecek. Bu süreç içerisinde siyasi partilerin ortak bir paydada her zamankinden daha fazla buluşma iradesi var, mecburiyeti var. Biz de bu sorumluluk duygusu içerisinde bugün burada Sayın Genel Başkanın her zamanki hüsnükabulleriyle misafir edildik. O açıdan kendilerine de tüm Cumhuriyet Halk Partisi camiasına da minnet duygularımızı ifade ediyorum. Tekrar saygılarımı sunuyorum.”
Soru / Cevap
Soru: Sorum her iki Genel Başkana da. TÜİSAD’ın bir açıklaması olmuştu. Sonrasında dün akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan TÜSİAD’ı hedef aldı. Siz üretim yapın, yatırım yapın, bizimle mücadele etmeye kalkmayın bizimle mücadele edemezsiniz dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TÜSİAD’a yönelik bu sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu: Bu ülkede yaşayan, bu ülkede üretim yapan, üretim yapmayıp çalışan, çiftçisi, işçisi, köylüsü, emeklisi, sanayicisi, tüccarı herkesin konuşmaya hakkı var. Siz konuşmayın ben konuşacağım diyor. Sonra da kalkıyor dünyaya demokrasi dersi vermeye kalkıyor. Demokrasinin D’sinden dahi haberi yok. Üretim yapan insanlar gidin kime sorarsanız sorun en büyük dertleri şu, önümüzü göremiyoruz diyor. Nasıl karar alacağımızı bilmiyoruz diyor. Dolar ne olacak bilmiyoruz diyor. Rakam ortaya çıksın, bir belirsin biz ona göre yatırım yapacağız diyor, ona göre maliyetlerimizi oluşturacağız diyor. Beyefendi sarayda olduğu için, sarayın dışını görmediği için, üretimle olan bağları koptuğu için sadece ve sadece sarayı ve çevresini gördüğü için dünyadaki gelişmeleri de, Türkiye’deki gelişmeleri de izleyemiyor, bilmiyor. Kendisini aslında uyarıyorlar yapmayın böyle bu yanlıştır diyor. Söyledikleri ne? Ekonomi biliminin gereğini yapın diyorlar. Bilime vurgu yapıyorlar. Bilime vurgu yapmak bile rahatsız ediyor onu ve akıl alacak şey değil yani. Devlet akılla yönetilir, bilgiyle yönetilir. Hatta ona şunu söyleyeyim, sevgili peygamberimizin ne güzel sözü var “İlim Çin’de bile olsa gidin öğrenin” diyor. Sana bilim vurgusu yapılıyor sen karşı çıkıyorsun. Ahlak vurgusu yapılıyor ona da karşı çıkıyor. Devleti yönetemiyorlar. Yönetemediklerini artık sokaktaki sade vatandaşta görüyor ve biliyor. İşin özü bu yönetemiyorlar.
Gültekin Uysal: Demokrasiyi ne kadar içselleştirdiklerini bu sözlerden bile anlayabiliyoruz. 20 yıllık icraatları demokrasiyi bir konjonktürel program olarak telakki ettiklerini zaten göstermişti. Ele geçirmek mantığıyla sadece devletin kurumları değil, sivil organizasyonlarda bu süreç içerisinde bir psikolojik harekat unsuru gördü. MÜSİAD’ın açıklaması var beraberinde. Akılla mantıkla izah edilir değil ruhuna cümlelerin baktığınızda o çekingenliği de görebiliyoruz. Ama bugün bu ülkede herkes konuşacak. Sadece birinci derecede sorumluluk siyasetçilerin, muhalefet partilerinin, liderlerinin değil geniş örgütlü kesimleri temsil eden tüm örgütlü yapıların konuşması gerekir. Bir büyük facia yaşıyoruz. TOBB Başkanı sadece yasak savma kabilinden açıklamalar yapıyor. 19 yıllık uygulanan programla beraber Türkiye’de tarım tasfiye edilmiş, Ziraat Odaları Birliği yasak savma kabilinden kısık ses tonuyla bir takım beyanlarda bulunuyorlar. Türkiye’de yine en önemli zararı bu süreçte görmüş yapısal olarak esnaf teşkilatının birliği bu hususlarda cılız bir ses veriyor. O açıdan sadece sorumluluk siyasetin değil TÜSİAD’da, TOBB’da, Ziraat Odaları Birliği de, TESK’de, konfederasyonlarda bu sese kulak vermeli. Çürümüşlük sadece iktidar sahasında değil maalesef bu alanlarda. TÜSİAD’ın çok sınırlı bir değerlendirmeyle çok net bir açıklaması var. Akılla izah edilemeyecek bir takım fikirlerin bu ülkede yani fiiliyattan teze gidiyoruz. Yani fiiliyatı, realiteyi akıl almaz tez diye ortaya konulan, asgari düzeyde ekonomi okur yazarlığı olmayan birisinin maalesef memleketi rehin aldık diyerek deneme yanılma metoduyla bir denemesi var. O açıdan ben açıklamayı gayet normal bir açıklama olarak hatta daha yüksek ses tonundan olması gerekir. O açıdan bunu değerlendirirken iktidarın meseleyi en küçük tenkiti bir tehdit olarak değil bilakis yararlanacak çünkü Tanzimat’ın meşhur paşası Ali paşanın güzel bir sözü var “Tenkitten ancak hatalarını düzeltmek istemeyen iktidarlar ve aktörler korkar” der. Bu yanlışı düzeltmek isteyenler bu tenkitlerden korkmazlar. Bu açıdan değerlendiriyorum.
Soru: Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimiyle ilgili ısrarını sürdürürken milleti faize ezdirmeyeceğim demişti Nas suresini işaret etmişti. Bu konu hakkındaki değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Kemal Kılıçdaroğlu: Hangi faiz indi? Çiftçinin faizi indi mi? Hayır. Esnafın faizi indi mi? Hayır. Tüccarın faizi indi mi? Hayır. Kredi kartı kullanıp bankalardan en azından kredi kartı dolayısıyla bankalara borçlanan sade vatandaşın faizi indi mi? Hayır hiç kimsenin faizi inmedi. Kimin faizi indi? Merkez Bankası bankalara kredi açarsa onun faizi indi. İyi de vatandaşa yansıyan bir şey yok. Merkez Bankası kredi açıyor düşük faizle, bankalar o krediyi alıyorlar, hazine borçlanmak istiyor yüzde 14’ten aldığı krediyi yüzde 22’den hazineye satıyor. Banka hiçbir şey yapmıyor 14’ten alıyor 22’den satıyor. Kim kazanıyor? Bankalar kazanıyor. Kime hizmet ediliyor? Bir avuç insana hizmet ediliyor. Faiz mi indi? Hayır efendim faizin falan indiği yok. Hayal aleminde yaşıyor bunlar. Faizi indireceğim. Londra’daki tefecilere dünyanın faizini ödeyen kim? Türkiye’deki tefecilere yani dolar baronlarına dünyanın parasını ödeyen kim? Bu zat değil mi, bu kişi değil mi? Emin olun yani soru sormasanız bu alanlara girmeyeceğim. Erdoğan’ı muhatap almak bile yanlış aslında. Akli melekeleri yerinde mi orada da ciddi endişelerim var. Bir insan ülkesine bu kadar büyük bir ihanet yapamaz, ihanet içinde olamaz. Bir organize kötülükle karşı karşıyayız. 84 milyon perişan vaziyette. Görmüyor 84 milyonu. 84 milyona kötülük yapılıyor. Kime iyilik yapıldı? Dolayısıyla yönetilmeyen bir ülkenin yarın ne olacak? Hatta bırakın yarını bir saat sonra ne olacağını kimse bilmiyor. Böyle bir tabloda Türkiye yönetilir mi? Getirmişiz koskoca devasa bir Türkiye’yi bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak söze teslim ediyoruz. Yok böyle bir şey. Hele hele 21.yüzyılda yok böyle bir şey. Ortaçağda bile yoktu.
Soru: Geçtiğimiz günlerde iktidara yakın olan holdinglerin temsilcilerinin CHP ve İYİ Partiden randevu talep ettiği yönünde iddialar vardı. Bunlar, Cengiz Holding, Limak Holding, Kalyon Holding ve Kolin Holding olduğu yönünde çeşitli gazeteciler tarafından da bu dillendirildi. CHP’ye böyle bir randevu talebi geldi mi? Geldiyse içeriği neydi?
Kemal Kılıçdaroğlu: Yo hayır. Benim bilgim yok ama belki böyle bir talep oldu mu, olmadı mı bilemiyorum ama bize yansıyan bir talep yok.
Soru: Efendim MÜSİAD’dan da bir açıklama geldi TÜSİAD’ın zıttı bir açıklamaydı. Düşük faiz odaklı politikamızın destekçisi olduğumuzu yeniden ifade ediyoruz dedi. Bu açıklamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TÜSİAD’ı eleştirmesinin ardından geldi. Nasıl değerlendirirsiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu: Herkes düşük faiz ister arkadaşlar. Düşük faiz ister, sanayicide düşük faiz ister, yatırımcı ister, tüccar ister, esnaf ister, vatandaş ister. Ama düşük faiz yok ortada.
Soru: TÜİK’in enflasyon rakamlarıyla çarşı pazardaki enflasyon rakamları muhalefetinde, sokağında tartışma konusu birbiriyle tutmuyor diye. Dün Çalışma Bakanına soruldu bu soru şöyle bir cevap verdi Çalışma Bakanı. TÜİK’in sepetinde binlerce ürün var, TÜİK’in ölçümü farklı çarşı pazardaki enflasyon farklıdır dedi. Yani TÜİK’in ölçtüğüyle çarşı pazardaki enflasyonun farklı olduğunu söyledi. Sizler nasıl değerlendirirsiniz?
Gültekin Uysal: Sayın Bakan akademik birikimini inkar etmiş. Üzüntü verici. Türkiye illüzyon kurumu haline gelmiş TÜİK’in bu ölçümleri uzun süredir bir parti devletine dönüşmüş, devletin bir kurumu haline gelmiş siyaset ihtiyaçlarını karşılamak için kağıt üzerinde bir takım ölçüm metotları geliştiriyor. Onlara başarılar diliyoruz. Ama sokakta, pazarda bir zam tsunamisi içerisinde insanlarımız enflasyonu hayatlarında zaten görüyor. Sadece TÜİK değil yakınlarda Milli Güvenlik Kurulu da bir açıklama yaptı biliyorsunuz. Bu tez diye ortaya atılan Sayın Erdoğan’ın Çin modeli dediği, bir başka bakanın Kore modeli dediği, bir başka bakanın Türkiye modeli dediği ortada bir tezin olmadığı bu uygulanacak programla ilgili güya bir tehdit değerlendirmesi yapmış Milli Güvenlik Kurulu hem bugün hem yarınla ilgili. Ona da bu fırsatla ifade etmek isterim. Asıl Milli Güvenlik Kurulunun değerlendirdiği tehdidi bugün Türk ekonomisi yaşıyor. TL’nin ucuzlaması dolayısıyla milli varlıklarımız el değiştirme riskiyle karşı karşıya. Esas bunu değerlendirmeli. Esas yolsuzların bir sistematik usul haline geldiği bu ülkede yolsuzluk milli güvenliğimizi tehdit ediyor, bunu gündemine almalı, bütün bunları değerlendirmeli. 80 yıllık cumhuriyete bir devri sabık anlayışıyla muamele çekenler elbette bu yaptıkları yanlışı iktisadi, siyasi olarak bu ülkeyi bağışıklık sistemini çökerterek yaşattıklarını eninde sonunda hem siyasi hem hukuk yoluyla da karşılığını göreceklerdir. O açıdan en azından biz kendi fikrimizi ifade ediyoruz. Bu yanlışı yapanlara milletimizin toplumsal talebi olarak bir devri sabık yaşatılmalı. Hukuk önünde, siyaset yoluyla da hesabını vermeliler. O açıdan TÜİK’in rakamlarına hakem kuruluş olarak sadece vatandaşlarımız değil devletin kurumları, şirketler değil uluslararası anlamda kabul görür bir kurum haline gelmeli, bağımsızlığından kaynaklı o güveni tesis etmeli ama bugün ne Merkez Bankasının, ne TÜİK’in bir iradesi yok, bir aklı yok, kurumsal derinliği sıfırlanmış, hiçleştirilmiş bir kurum olarak bu bedeli milletimiz ödüyor üzülerek söylüyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu: Eğer devlette liyakati yok ederseniz yani işi ehline vermezseniz, yani o işi en iyi bilen kişiyi o işin başına getirmezseniz devlette çürüme başlar. Çürümenin en tipik örneği de TÜİK’tir yani Türkiye İstatistik Kurumudur. Vatandaş alışveriş yapıyor Türkiye İstatistik Kurumunun yayınladığı rakamların ne kadar yanlış olduğunu zaten görüyor, her gün tanığı oluyor. Dolayısıyla o kuruma duyulan güven sıfırlanmış vaziyette. Çürüme baştan başlamıştır, aşağıya doğru bu çürüme gidiyor. Ama inşallah bu çürümeyi sonlandıracağız. Beraber birlikte sonlandıracağız.
Soru: Efendim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Nas suresini dillendirmesini sık sık bu konuyla ilgili neler söylersiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu: Neyse arkadaşlar Erdoğan’la bugün çok fazla konuştuk. Ne konuşursa konuşsun Erdoğan ülkeyi yönetemez, yönetemiyor zaten. Bir ülke deneme, sınamayla yönetilmez arkadaşlar. Bir ülke az önce söyledim bilgiyle, birikimle, en azından adaletle yönetilir. Adaleti bitirdiniz siz, liyakati bitirdiniz, istişareyi bitirdiniz, danışmayı bitirdiniz. Devleti almışsın bir kişiye teslim etmişsin o bir kişi ne istiyorsa onu yapıyor. TÜİK’e telefon ediyor rakamı şöyle beyan edeceksiniz diyor. Sokaktaki vatandaş görmüyor mu, pazara giden vatandaş görmüyor mu, alışveriş yapan vatandaş görmüyor mu? Görüyor zaten. Ama onun için söyledim kimsenin umutsuzluğa kapılmaya hakkı yok. Gidecekler, göndereceğiz. Demokratik kurallar içerisinde göndereceğiz. Kalınan her günün maliyeti artıyor. Vatandaş bu maliyeti görüyor zaten. O nedenle biran önce sandığın gelmesini istiyoruz. Sandığı getirin dememizin temel nedeni ülkenin çıkarını savunduğumuz içindir. Bu millet artık daha fazla zulüm görmesin. Getirsinler sandığı devleti adaletle yönetmek istiyoruz, hakla, hukukla yönetmek istiyoruz devleti. Devlette insanlar bir nefes alsınlar ya, oh desinler ya biraz rahat ettik desinler. Oh desinler ben mevcut hükümeti, iktidarı istediğim gibi eleştirebiliyorum desinler. İktidarı eleştirdiğim için başımıza bir bela gelmeyecek diye düşünsünler. Biz böyle bir Türkiye istiyoruz. Ve bunu yapacağız, kararlıyız. Birlikte yapacağız. Dostlarımızla birlikte yapacağız. Bir dostumuzla zaten şimdi birlikteyiz.