Sınırda Donarak Ölen Göçmenlerin Sayısı 12’ye Yükseldi

Edirne Valiliği, Yunanistan sınırındaki İpsala ilçesinde Yunanlılar tarafından geri itilen ve donarak yaşamını yitiren göçmen sayısının 12’ye ulaştığını açıkladı. Donma riski altındaki bir göçmenin ise kurtarılarak Keşan Devlet Hastanesi’ne sevk edildiği bildirildi.

Paşaköy Köyü Mandakoru mevkiinde 9 göçmenin cansız bedenine ulaşıldığı, arazide yapılan arama tarama çalışmaları sonrasında 2 göçmenin daha donmuş halde bulunduğu bildirildi. Valilik, hastaneye sevk edilen bir göçmenin de kurtarılamayarak hayatını kaybetmesi üzerine can kaybının 12’ye ulaştığını kaydetti.

Açıklamada, tıbbi yardım ihtiyacı olabilecek göçmenler için jandarma, sınır birlikleri, polis ve AFAD ekipleri tarafından bölgede yürütülen arama tarama faaliyetlerinin devam ettiği ve konuyla ilgili adli soruşturma başlatıldığı belirtildi.

Yunanistan üzerindeki baskı artıyor

Yunanistan, uzun süredir insan hakları örgütleri ve göçmen kuruluşlarının geri itmeler konusundaki suçlamalarıyla karşı karşıya. 2020’de yardım kuruluşları Oxfam ve WeMove Europe, sığınmacılara karşı AB hukukunu sistematik olarak ihlal ettiği gerekçesiyle Yunanistan hakkında ihlal davası açılması talebiyle AB Komisyonu’na başvurmuştu.

Geçen yıl Ekim ayında da Avrupa Parlamentosu’ndaki ikinci büyük grup olan Avrupa Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı (S&D), sığınmacıların geri itilmesi (pushback) uygulamaları nedeniyle ihlal prosedürü başlatılmasını talep etti.

Avrupa Komisyonu’nun içişlerinden sorumlu üyesi Ylva Johansson, Ekim ayında yaptığı açıklamada geri itme iddialarıyla ilgili Yunanistan ve Hırvatistan’ın soruşturma başlatmasını talep etmiş, “Bu tür suçlamalar Avrupa Birliği olarak saygınlığımıza gerçekten zarar veriyor” demişti.

“Özür dilemeyeceğiz”

Yunan hükümeti ise suçlamaları reddediyor. Yunanistan Göç Bakanı Notis Mitrakis geçen yıl yaptığı açıklamada sınır koruma önlemlerinin uluslararası ve Avrupa yasaları çerçevesinde yürütüldüğüne vurgu yaparak AB’nin yasa dışı yollardan insanları AB’ye sokmaya çalışan “suç çetelerinin” hedefi olduğunu ifade etmiş ve “Avrupa’nın sınırlarını korumaya ve bu tür çetelere son vermeye odaklanmayı sürdürdüğümüz için özür dilemeyeceğiz” ifadesini kullanmıştı.

Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre sadece Yunanistan’da Ocak 2020-Mart 2021 döneminde Ege’deki adalar ve Meriç’teki kara sınırında yasa dışı 300 geri itme vakası belgelendi.

Paylaşın

Suriyeli Sığınmacılar Hakkında Dikkat Çeken Rapor

Sığınmacılar konusu ve kontrolsüz göç, hem Avrupa Birliği (AB), hem de Türkiye gündeminde en çok tartışılan konuların başında olmaya devam ediyor. Kamuoyunun yanıt aradığı birçok soru ise, belirsizliğini koruyor. Türkiye’deki sığınmacıların geleceği ne olacak? AB, Türkiye’ye yardımlarını artıracak mı? Yoksa AB-Türkiye işbirliğinde sona mı yaklaşılıyor?

Almanya’nın saygın düşünce kuruluşu Politika ve Bilim Vakfı (SWP) bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin (CATS) yayımladığı yeni bir raporda, tüm bu konular mercek altına alınırken, dikkat çekici tespit, eleştiri ve çözüm önerilerine yer verildi.

AB’nin  bugüne kadar yürüttüğü politikanın artık sürdürülebilir olmadığına işaret edilen raporda, Türkiye’nin de yeni sınamalarla karşı karşıya bulunduğu uyarısında bulunuldu. Uzmanlar hem Avrupalı siyasetçilere hem de Türk yetkililere, bir dizi tavsiyede bulundu.

CATS’ın “Avrupa güvenliği için hem partner, hem sorun olarak Türkiye” adlı projesi kapsamında hazırlanan rapor, Türk-Alman Üniversitesi (TAU) öğretim üyesi Profesör M. Murat Erdoğan ile Atina’daki Panteion Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Markos Papakonstantis tarafından kaleme alındı.

Değer Akal’ın DW Türkçe’de yer alan haberine göre raporda, öncelikle devletlerin düzensiz göç konusuna bakışı, bu alandaki yaklaşımları ve yaşanan değişimler değerlendirildi.

Soğuk Savaş sonrasında devletlerin “güvenlik konseptinde” değişim yaşandığına işaret eden uzmanlar, yakın dönemde de kontrolsüz göç hareketlerinin, özellikle Batılı devletler tarafından en büyük sınamalardan biri olarak görülmeye başlandığına dikkat çektiler.

AB ile Türkiye  arasında 2016 yılında varılan Mülteci Mutabakatı’nda daha çok güvenlik kaygılarının belirleyici olduğuna işaret eden uzmanlara göre, bu mutabakatı bir “güvenlik anlaşması” olarak da nitelendirmek mümkün.

Raporda, “AB bu mutabakatla, 4 yıllık bir süre için 6 milyar euro karşılığında, ciddi bir tehdit olarak gördüğü kontrolsüz insan hareketliliğinin durdurulmasını sağladı” tespitine yer verildi.

AB’nin yaklaşımına ağır eleştiri

Bu mutabakat yoluyla Avrupa’nın sığınmacı  krizini bir anlamda kendi sınırları dışında tutmayı başardığını ancak bu politikanın sürdürülebilir olmadığını savunan uzmanlar, AB’nin Türkiye’ye salt mali kaynak sağlamakla yetindiği politikasında “sona gelindiğine” dikkat çekti.

Mülteci Mutabakatı’nın Türkiye-AB ilişkilerinde çelişkilere yol açtığına işaret edilirken, şu tespitlere yer verildi:

“Bir yandan AB’nin korunmasını sağlayan bir işbirliği zemini sağlandı, Türkiye de bu bağlamda güvenilir bir partner olduğunu ispatladı. Diğer yandan ise, her nasılsa, Türkiye-AB ilişkileri neredeyse sadece mülteci meselesine indirgendi ve Türkiye, bu sefer sığınmacı akınlarını önlemesi için, tıpkı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi ‘Batıyı koruma’ işlevini üstlendi. Türkiye’nin AB tarafından adeta ‘ucuz bir tampon bölge’ olarak değerlendirildiği gerçeği, Türkiye’de Avrupa ve Batı karşıtı eğilimleri güçlendiriyor ve AB’nin sorunu dışarıya havale etme politikası, Türk siyasi çıkarları tarafından da araçsallaştırılıyor.”

CATS raporunda, Türkiye’ye yakın bölgelerdeki istikrarsızlıkların yakın bir zamanda son bulmasının çok gerçekçi görülmediği, mülteci akının süreceği, Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin evlerine dönme ihtimallerinin de hızla kaybolmakta olduğuna işaret edildi.

AB’nin sadece Türkiye’ye mali destekte bulunarak, yükün bir bölümünü paylaşarak yetinemeyeceği uyarısında bulunan uzmanlar, daha gerçekçi bir zeminde, daha kapsamlı ve stratejik bir işbirliğinin geliştirilmesi gerektiğinin altını çizdiler.

Türkiye’nin sınırda inşa ettiği duvara rağmen, Afganistan ve Irak’tan geçişlerin sürdüğüne dikkat çekilen raporda, yakın coğrafyalardaki istikrarsızlıkların hem Ankara hem de AB başkentleri için riskler taşıdığına işaret edildi. “Bu Türkiye için sınır güvenliği bakımından ciddi bir sorun teşkil etmekte. Bu aynı zamanda AB için de sorun olabilir” tespitine yer verildi.

Türkiye için katlanılması zor hale geldi

Raporda, Türkiye’nin sığınmacı meselesinde karşı karşıya kaldığı siyasi, ekonomik, toplumsal sorunların artık katlanılması zor bir hale gelmeye başladığının altı çizildi.

AB’nin kendi güvenliği açısından Türkiye ile işbirliğini sürdürmek durumunda olduğu hatırlatılırken, bu işbirliğinin kapsamının gerçekçi bir şekilde genişletilmesi gerektiği vurgulandı.

Raporda, bu kapsamda bir dizi tavsiyeye yer verilirken, “Türkiye ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, üyelik müzakerelerinin sürdürülmesi ve vize serbestisi gibi siyasi beklentilerde elle tutulur somut adımların atılması büyük önem taşıyor” denildi.

Ayrıca 18 Mart 2016’da varılan Mülteci Mutabakatı’nın kapsam ve süresinin yenilenmesi önerilirken, işbirliğine sadece Suriyelilerin değil, aynı zamanda diğer bölgelerden gelen göçmenlerin de dahil edilmesi gerektiği vurgulandı.

“Türk hükümeti gün be gün artan bir baskı altında” tespitine yer verilen bölümde, ülke ekonomisinin kırılgan bir süreçten geçmekte olduğu, bu nedenle Türkiye üzerindeki mali yükün hafifletilmesi gerektiği kaydedildi.

Raporda, sığınmacılara yönelik başarılı projelerin yaşama geçirilebilmesi için, AB mali kaynaklarından yerel yönetimlerin de yararlandırılması gerektiği belirtilirken, bunun özellikle uyum politikalarının yerelde başarısı açısından önem taşıdığı kaydedildi.

Öneriler bölümünde ayrıca, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının mali kaynakları doğru ve etkin bir şekilde kullanıp kullanmadığının da, oluşturulacak denetim mekanizmalarıyla kontrol edilmesi gerektiği belirtiliyor.

Raporun sonunda ise, “Sığınmacı sorunu önümüzdeki onlarca yıl boyunca devam edecek ve etkisi giderek yayılacaktır. Bu konu, Avrupa gündemindeki en kritik güvenlik meselesi olmaya da devam edecektir” tespitine yer verildi.

Raporu kaleme uzmanlardan Prof. Dr. Murat Erdoğan, DW Türkçe’nin sorularını yanıtlarken, Türkiye’de sığınmacılar konusunun günlük siyasetin bir konusu yapılmaması gerektiğini, sorunların çözümü için popülist söylemlerin bir kenara bırakılarak, gerçekçi politikaların geliştirilmesinin şart olduğunu, uyum politikalarına odaklanılmasının büyük önem taşıdığını vurguladı.

Bazı muhalefet partileri tarafından dile getirilen Suriyelileri ülkelerine gönderme söylemlerinin  yanlış algılara ve beklentilere yol açtığını, çözüme katkı sağlamadığı söyleyen Prof. Erdoğan, “Bu artık iktidarı da aşan, ortak sorumluluk gerektiren öneme haiz bir konu” dedi.

Suriye’de savaş ve istikrarsızlığın sürdüğünü, Suriyelilerin çok büyük çoğunluğunun Suriye’ye dönmesinin söz konusu olmayacağını söyleyen  Prof. Erdoğan, bazı muhalefet siyasetçileri tarafından bu tür beklentilerin oluşturulmasının “çok riskli” olduğunu kaydetti.

Kritik uyarı

“Bu beklentinin tırmandırılması, gerçekleşmeyecek olması nedeniyle toplumda ciddi bir hayal kırıklığı, hatta öfke yaratabilir” uyarısını dile getiren Prof. Dr. Murat Erdoğan, Türkiye’de yaygınlaşan nefret söyleminin de kaygı verici oldugunu dile getirerek,  “Bu öyle kolay kontrol edilebilir bir durum değil, çok riskli. Bu nedenle ‘davulla zurnayla geri gidecekler’ şeklinde, gerçekçi olmayan beklentiler yaratılmamalı. Kimseye faydası olmayan söylemlerden kaçınılması gerekiyor” dedi.

Toplumun kaygılarını, endişelerini anlamanın ve buna yanıt verecek politikaların geliştirmesi gerektiğini söyleyen Prof. Erdoğan, “Suriyeliler artık Türkiye’de kendi hayatlarını kurdu, 735 bin bebek doğdu, 750 bin çocuk Türk okullarına gidiyor, Türkçe eğitim alıyor… Ayrıca bugün bile Esad gitse, Suriye’de normal koşullara dönülebilmesi en az 20 sene alacak. İnsanlar niye uluslararası çatışma alanının bir sahnesine dönüşmüş olan Suriye’ye gidip kaosun içine girmek istesin? İnsanlar gönüllü geri gitmeyecek. İktidarlar ‘onlara mı kalmış, geçici korumalarını kaldırır gönderirim’ diyebilir ama günümüz dünyasında bunu yapamazsınız, yapmamalısınız da zaten” diye konuştu.

Paylaşın

Tunus Açıklarında Mülteci Teknesi Tattı: 6 Ölü

Tunus açıklarında 70 mülteciyi taşıyan tekne battı; 34 kişi kurtarıldı, 6 mülteci ise hayatını kaybetti. Tunus resmi ajansının haberine göre Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, Zersiz kenti açıklarında bir teknenin battığı ihbarı üzerine arama kurtarma çalışmalarına başlandığı ifade edildi.

Kurtarma çalışmalarının Deniz Kuvvetlerine bağlı dalgıçlar tarafından yürütüldüğü belirtilen açıklamada, mültecilerin Afrika uyruklu oldukları kaydedildi. 30 kişiyi arama çalışmaları sürüyor.

Tunus Savunma Bakanlığı, son 48 saat içinde Tunus’un Sfax kentinde yola çıkmaya hazırlanan 8 göç teknesini engellendiğini ve 130 kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

“En ölümcül rota”

Afrika’nın kuzeyindeki Tunus ve Libya gibi ülkeler, Akdeniz’den Avrupa’ya ulaşmak isteyen mülteciler için bir çıkış noktası olarak görülüyor.

Her yıl binlerce mülteci daha iyi bir yaşam umuduyla Afrika’dan Akdeniz’e açılıyor. Mültecilerin bir kısmı Avrupa’ya ulaşmayı başarırken bir kısmı ise geçiş sırasında hayatında kaybediyor.

Kuzey Afrika’dan güney İtalya’ya uzanan bu Orta Akdeniz rotası, Avrupa’ya giden en yoğun ve “en ölümcül göç rotası” olarak anılıyor. Birleşmiş Milletler Mülteci Teşkilatına göre, geçtiğimiz yıl yaklaşık 60 bin kişi deniz yoluyla İtalya’ya varırken, yolculukta yaklaşık bin 200 kişi hayatını kaybetti veya kayboldu.

Paylaşın

Ege’de Göçmen Faciası: 16 Ölü

Yunan sahil koruma ekiplerinin yaptığı açıklamaya göre, dün Ege Denizi’nde sığınmacıları taşıyan bir botun batmasıyla 16 sığınmacı hayatını kaybetti. Olayın bu hafta aynı bölgede meydana gelen üçüncü kaza olduğu bildirildi. Sahil koruma ekiplerinin arama ve kurtarma çalışması başlattığı bildiriliyor.

Yunan medyası da dün meydana gelen olaydan sonra şimdiye kadar bir çocuk, üç kadın, 12 de erkek cesedinin denizden çıkarıldığını haber veriyor. Tahminlere göre sığınmacıların bulunduğu teknede 80 kişi vardı. Teknenin Türkiye’den İtalya’ya yola çıktığının tahmin edildiği bildirildi.

Ege Denizi’nde bu hafta üçüncü kaza

Bu olaydan hemen önce Yunan makamları önceki gün meydana gelen başka bir tekne kazası sonrasında 11 sığınmacının boğulduğunu, 90 sığınmacının da kurtarıldığını açıklamıştı. Mültecilerin yer aldığı o teknenin de İtalya’ya doğru yola çıktığı açıklanmıştı.

Bu hafta ilk olarak yine Ege Denizi’nde Çarşamba günü 50 kişinin bulunduğu bir teknenin Bolukendire adası açıklarında battığı, çok sayıda sığınmacının kayıp olduğu haber verilmişti.

Yunanistan Denizcilik Bakanı Giannis Plakiotakis, bölgede yaşanan dramdan insan kaçakçılarını sorumlu tuttu ve “Onlar için insan hayatının önemi yok” dedi. Bakan Plakiotakis, “İnsanları can yeleği olmadan, asgari güvenlik standartlarına bile sahip olmayan teknelere dolduruyorlar” diye konuştu.

Plakiotakis Türkiye’yi eleştirdi

Denizcilik Bakanı Giannis Plakiotakis, Yunan televizyonuna verdiği demeçte, yaşanan insanlık dramından Türkiye’yi sorumlu tuttu ve Türkiye’nin insan kaçakçılarını engellemediğini iddia etti.

Yunan sahil güvenlik makamları, son aylarda Türkiye’den 11 bin sığınmacının Ege ve İyon Denizi üzerinden İtalya’ya geçiş yaptığını tahmin ediyor. Kaç kişinin bu tehlikeli yolculukta hayatını kaybettiği ise bilinmiyor.

Ege Denizi üzerinden, Ortadoğu, Afrika ve diğer bölgelerden binlerce sığınmacı her sene Avrupa Birliği ülkelerine ulaşmak üzere yola çıkıyor. 2015 ve 2016’da bir milyondan fazla sığınmacı Yunanistan üzerinden Avrupa Birliği topraklarına gelmişti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Esad’dan Suriyeli Mültecilerin Ülkeye Dönüşü İçin Af Hazırlığı

Suriye devlet haber ajansı SANA, Esad hükümetinin yerinden edilen Suriyelilerin geri dönüşü için af çıkarmaya hazırlandığını aktardı. Ajansın haberine göre Yerel Yönetim ve Çevre Bakanı Hüseyin Mahluf yerinden edilen Suriyelilerin geri dönüşünün devlet için bir öncelik olduğunu belirtti.

Geri dönüşler için başta af kararnameleri olmak üzere kolaylıklar sağlanacağını ifade eden Mahruf, durumlarını halletmek isteyenlere izin verilmesi ve uzlaşma dosyasının tamamlanmasını takip etmek için de hiçbir çabadan kaçınmayacaklarını dile getirdi.

“Yasadışı yaptırımlar geri dönüşü engelliyor”

Hüseyin Mahluf, Suriye-Rusya koordinasyon bakanlık heyetlerinin yerinden edilmiş kişilerin dönüşüne ilişkin ortak toplantısında yaptığı konuşmada, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’nin Suriye topraklarının bazı kısımlarını işgal etmeye devam ettiğini, zenginliğini ve kaynaklarını yağmaladığını ve yerinden edilen Suriyelilerin geri dönüşünü engellediğini öne sürdü.

Suriye’ye uygulanan yasa dışı yaptırımların geri dönme çabalarını engellediğini kaydeden Mahluf’a Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Gennady Cedko’nun da destek verdiği bildirildi.

Toplantıda konuşan Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Dr.Faysal El Mikdad’ın ise “Türk rejimi Suriye’deki terör örgütlerini açıkça desteklemeye devam ediyor ve Haseke’de defalarca bir milyondan fazla vatandaşın içme suyunu kesti” dediği aktarıldı.

Savaştan kaçan 5,6 milyon kişinin önemli bir kısmı Türkiye, Lübnan ve Ürdün’e sığındı

Suriye’de 2011’de Arap Baharı’nın etkisiyle başlayan protesto gösterilerinin Esad rejimi tarafından bastırılmasıyla patlak veren iç savaş 10 yılda 400 bine yakın Suriyelinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Savaştan kaçan 5,6 milyon kişinin önemli bir kısmı Türkiye, Lübnan ve Ürdün’e sığındı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre, bu sığınmacıların en az bir milyonunu çocuklar oluşturuyor.

Paylaşın

AB’den Türkiye’deki Sığınmacılar İçin 560 Milyon Euro

Avrupa Birliği, Türkiye’ye sığınmacılar için harcanmak üzere 560 milyon euroluk kaynağı daha serbest bıraktı. AB Komisyonu’ndan yapılan açıklamada, söz konusu kaynağın özellikle sığınmacıların eğitiminin finansmanında, ayrıca sınır güvenliğinin iyileştirilmesinde kullanılacağı bildirildi.

Komisyon’un Komşuluk ve Genişlemeden sorumlu üyesi Olivér Várhelyi, yeni açıklanan kaynakla mülteci çocuklarının okula devam edebilmesi ve iyi bir eğitim almasının sağlanacağını, ayrıca Türk resmi kurumlarına göçle bağlantılı zorlukların aşılması ve sınır korumanın iyileştirilmesi için kaynak aktarılacağını kaydetti.

AB, Haziran ayındaki liderler zirvesinde Türkiye’ye sığınmacılar için kullanılmak üzere 2021-2024 dönemi için 3 milyar euroluk kaynak taahhüdünde bulunmuştu. Son açıklanan 560 milyon euroluk kaynağın bu pakete dahil olduğu belirtiliyor.

AB, Türkiye ile 18 Mart 2016’da imzalanan mülteci mutabakatı çerçevesinde Türkiye’ye 6 milyar euroluk kaynak taahhüdünde bulunmuş ve ödemeler tamamlanmıştı. Mülteci mutabakatı, Türkiye’den yasa dışı yollardan Yunan adalarına geçen sığınmacıların Türkiye’ye geri gönderilebilmesini, karşılığında AB ülkelerinin Türkiye’den korumaya muhtaç durumdaki Suriyelileri kabul etmesini öngörüyor.

AB Aralık ayı başında da Türkiye’deki sığınmacıların acil ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılan banka kartlarına nakledilmek üzere 325 milyon euroluk yardım açıklamıştı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Göçmenleri Taşıyan Kamyon Devrildi: En Az 54 Ölü

Meksika’nın Chiapas Eyaletinde göçmenleri taşıyan kamyonun devrilmesi sonucu en az 54 kişi hayatını kaybetti. Kamyonun keskin bir viraja hızlı girdiği ve ana yoldaki yaya üst geçidine çarptığı aktarıldı.

Yetkililer, devrilen kamyonda, Orta Amerika ülkelerinden geldiği belirtilen 150’den fazla göçmenin bulunduğunu açıkladı. Kazadan paylaşılan fotoğraflarda birçok kişinin devrilen kamyonun etrafında hareketsiz yattığı görülüyor.

Chiapas sivil savunma örgütü adına Luis Manuel Garcia, 83’ü erkek 22’si kadın 105 kişinin yaralandığı kazanın, Meksika’da şimdiye kadarki en kötü kazalardan biri olduğunu aktardı.

Aralarında kadın ve çocukların da olduğu belirtilen kurbanların çoğunlukla Honduras ve Guatemala’dan göçmenler olduğu kaydedildi.

Kazanın yaşandığı Chiapas, Guatemala ile komşu bir eyalet ve düzensiz göçmenlerin geçiş noktalarından birisi.

Her yıl Orta Amerika ülkelerinden yüz binlerce göçmen, yoksulluk ve şiddetten kaçarak Meksika üzerinden ABD’ye kaçmaya çalışıyor.

Birçokları, insan kaçakçılarına para vererek kalabalık ve tehlikeli kamyon yolculuklarıyla göç rotasını tamamlamayı hedefliyor. Ancak ABD-Meksika sınır hattı, dünyanın en tehlikeli göç yolculuklarından birisi olarak kabul ediliyor.

Uluslararası Göç Örgütü’ne (IOM) göre, sadece bu yıl içinde en az 650 göçmen sınırı geçmeye çalışırken hayatını kaybetti. Bu, kayıtların tutulduğu yıllar arasında bir rekor.

IOM’a göre, raporlara geçmeyen çok daha fazla ölüm, göç rotasında gerçekleşiyor. Meksika Devlet Başkanı Andrés Manuel López Obrador, kazayı “acı veren bir olay” olarak tanımladı.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Türkiye, Dünyada En Fazla Mülteciye Ev Sahipliği Yapan Ülke

Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM), 2020 Dünya Göç Raporu’na göre, Türkiye, dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke. Uluslararası Göç Örgütü’ne göre Türkiye’de çoğu Suriyeli 3,6 milyon mülteci yaşıyor. Türkiye’nin en fazla göç verdiği ülkeler ise sırayla Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya ve ABD.

Rapora göre; geçtiğimiz yıl 26 milyon insan şiddet ve çatışma nedeniyle uluslararası göç, 55 milyon insan ise yaşadığı ülkenin içinde pandemi, afetler, çatışmalar ve şiddet nedeniyle yer değiştirdi/göç etmek zorunda kaldı. Yine Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı ( OECD) iki ay önce yayımladığı “Uluslararası Göç Görünüm Raporu”nda OECD ülkelerindeki yeni göçmen sayısı 2020 yılında 3,7 milyon kişiye gerilediğini belirtmişti.

Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM), 2020 Dünya Göç Raporu’nu yayınladı. Raporda öne çıkan bölümler şöyle,

  • 2020 yılında uluslararası göçmenlerin sayısı seyahat kısıtlamaları nedeniyle 2 milyon indi.
  • Doğduğu ülke dışında yaşayan kişi sayısı 281 milyona ulaştı. Bu sayı 2019’da 272 milyon, 1990’da ise 128 milyondu.
  • Doğu Afrika ülkeleri Somali, Etiyopya ve Güney Sudan, “yerinden edilen insan sayısını”  en fazla olduğu ülkeler oldu.  Etiyopya’da 1,7 milyon kişi evini terk etmek zorunda kaldı.
  • Güney Sudan geçtiğimiz yıl ülkeden kaçmak zorunda kalan 2 milyon kişiyle, Afrika’da en fazla mülteci veren ülke oldu.
  • 2020’de en fazla göç alan kıtalar, tüm göçmenlerin yüzde 61’ini barındıran Avrupa (87 milyon) ve Asya (86 milyon) oldu.
  • Türkiye ise; dünyada en fazla göç alan 20 ülke arasında 12’inci sırada. Uluslararası Göç Örgütü’ne göre Türkiye’de 6 milyon 5 bin göçmen var ve bu sayı nüfusun yüzde 7.2’sini oluşturuyor.
  • Dünyanın en büyük ikinci göç koridoru ise Suriye’den savaş ve çatışma nedeniyle yerlerinden edilip Türkiye’ye gelen insanların oluşturduğu rota. IOM, bu koridorun 2020’de yaklaşık 4 milyon Suriyeli tarafından kullanıldığını belirtiyor.
  • Suriye dünyada en fazla göç veren ülkeler arasında 5’inci sırada.
  • Türkiye, dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke. Uluslararası Göç Örgütü’ne göre Türkiye’de çoğu Suriyeli 3,6 milyon mülteci yaşıyor.
  • Türkiye’nin en fazla göç verdiği ülkeler ise sırayla Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya ve ABD.
  • Avrupa’da 2020’de en fazla yabancı göçmene ev sahipliği yapan ülke 16 milyon kişi ile Almanya oldu. Almanya’ya en fazla göç veren ülkelerden biri ise; Türkiye.

OECD: Sayı geriledi

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı ( OECD) iki ay önce yayımladığı “Uluslararası Göç Görünüm Raporu”nda OECD ülkelerindeki yeni göçmen sayısı 2020 yılında 3,7 milyon kişiye gerilediğini belirtmişti.

OECD’nin raporuna göre; 2020’de en fazla göç alan ülke 576 bin göçmenle ABD oldu.

Tüm göç kategorilerinde düşüş yaşandı en büyük düşüş “aile göçü” kategorisinde yaşandı. Aile göçü geçtiğimiz yıl yüzde 35 geriledi.

Raporun Türkiye başlığında da yaklaşık 3,5 milyon Suriyeliye “geçici koruma” sağladığı belirtildi. Bu 2014’ten bu yana tüm Avrupa Birliği ülkelerinde ağırlanan toplam mülteci sayısının iki katından fazla.

Türkiye’ye 2020’de ilk “sığınma başvurusunda” bulunanların sayısı ise yüzde 44,5 azaldı. Başvurularda büyük çoğunluğu Afganlar oluşturdu. Raporda sığınmacı/göçmen/ mültecilerin toplamda ülkelere 2,5 trilyon dolarlık katkı sağladığı tespit edildi. Devletlerin yaptığı harcamaların toplamı ise 2 trilyon dolar oldu.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Manş Denizi’nde Göçmen Faciası: En Az 31 Ölü

Fransa’dan İngiltere’ye Manş Denizi üzerinden geçmeye çalışan göçmen botunun batması sonucu en az 31 göçmen hayatını kaybetti. Olayın şimdiye kadar Manş Denizi’nde meydana gelen en kötü kaza olduğu açıklandı. Manş Denizi’nde halen cesetlerin yüzdüğü bildirilirken ölü sayısının artmasından endişe ediliyor.

Haber Merkezi / Fransız ve İngiliz yetkililer, Manş Denizi’nde havada ve denizde arama kurtarma operasyonunu birlikte yürütüyor. Yetkililer, en az üç tekne ve üç helikopterin arama kurtarma çalışmalarına katıldığını açıkladı.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, göçmenlerin ölüm haberi üzerine yaptığı açıklamada, ilgili bakanların acil olarak toplanmasını istedi ve “Fransa, Manş Denizi’nin mezarlığa dönüşmesine izin vermeyecek.” dedi. Manş Denizi’nde yaşanan insani dramın sorumlularının derhal bulunacağı sözünü veren Macron, AB Sınır Koruma Ajansı’nın (Frontex) Manş Denizi’nde sınır güvenliğinin korunması konusunda imkanlarının artırılmasını istedi.

İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın olay üzerine hükümet kriz komitesi COBRA’yı topladığı bildirildi. Johnson daha sonra basına yaptığı açıklamada, “Bazı ortaklarımızı, özellikle de Fransızları son gelişmelerle ilgili duruma ayak uydurmaya ikna etmekte zorlandık, ancak bu konuda tüm ülkelerin karşı karşıya olduğu zorlukları anlıyorum.” dedi.

Manş Denizi’ni küçük teknelerle geçmeye çalışan göçmenlerin sayısının sonbaharla birlikte başlayan kötü hava şartlarına rağmen bu yıl arttığı bildiriliyor. Bu yıl söz konusu güzergahı kullanarak Fransa’dan İngiltere’ye geçmeye çalışanların sayısının 25 bin 700’den fazla olduğu kaydedildi. Bu rakam geçen yılın üç katına tekabül ediyor.

Paylaşın

HDP: Mültecilere karşı ırkçı söylemleri kabul etmiyoruz

Halkların Demokratik Partisi (HDP), son dönemde göçmenler üzerinden yaşanan tartışmalara ilişkin “Mültecilik sorununu yaratan politikalara karşı çıkmak ile mültecilerin haklarını yok saymanın aynı şey olmadığını bütün taraflara tekrar hatırlatmayı görev biliyoruz” açıklamasında bulundu.

Haber Merkezi / HDP, özellikle Suriye ve Afganistan’dan gelen göçmenler üzerinden yaşanan tartışmalara ilişkin “mültecilere karşı ırkçı söylemleri de mülteciliğin araçsallaştırılmasını da kabul etmiyoruz” başlıklı bir açıklama yayımladı.

“Türkiye’deki yoksulluğun, işsizliğin, savaşın, yaşam tarzına müdahalelerin mültecilerden kaynaklandığını iddia edenler toplumu ırkçılığa itmekten başka bir sonuca yol açmamaktadır” ifadelerinin yer aldığı açıklama şöyle;

“Suriye, Afganistan, Libya ve pek çok ülke, AKP-MHP blokunun da aralarında yer aldığı yabancı güçlerin müdahaleleri sonucu iç savaşlarla boğuşuyor. Savaş sonucunda Türkiye üzerinden Avrupa’ya yönelen yoğun göç dalgalarına karşı farklı kesimlerden, insan haklarını ve özgürlükleri hiçe sayan ilkesiz tutumlar görüyoruz. Saray rejiminin savaş tezkerelerine karşı aktif mücadele etmek yerine, mültecileri hedef gösteren sistem muhalefeti, mültecilerin can güvenliğini tehlikeye atıyor.

Türkiye’deki yoksulluğun, işsizliğin, savaşın, yaşam tarzına müdahalelerin mültecilerden kaynaklandığını iddia edenler toplumu ırkçılığa itmekten başka bir sonuca yol açmamaktadır. Yabancılara karşı linç ve hatta ölümle sonuçlanabilecek saldırıların zeminini hazırlayan nefret söylemine karşı HDP olarak her zaman sorumlu bir tutum almayı ilkelerimize bağlılığımızın bir gereği olarak gördük ve bu perspektifle halklarımızın mültecilere karşı saldırgan veya ayrımcı bir tutum içinde olmaması gerektiğini en güçlü biçimde savunduk. Tepki gösterilmesi gereken kişiler sığınmacılar değil, AKP-MHP iktidarının Suriye’de insanların yerlerinden edilmesine sebep olan çözüm karşıtı, mezhepçi ve ırkçı dış müdahaleleridir. Savaş yerine siyasal çözümü teşvik eden bir politika benimsenmiş olsaydı, bugün Suriye Krizi böylesine yıkıcı bir hal almayacaktı.

Düzensiz göç ve sınırlardan denetimsiz geçişleri, AKP’nin çeşitli gizli anlaşmalar ve amaçlar doğrultusunda teşvik ettiğini biliyoruz. Ucuz iş gücü, örgütsüz emek, güvencesiz çalıştırma ile bir taraftan sermaye sınıfının karları arttırılırken; diğer taraftan demografik yapıyı değiştirme, mezhep çatışması yaratma, AB – BM’den para almak gibi çok yönlü hesaplar yapılıyor. Mevcut mülteci politikasının sebep olabileceği toplumsal çatışmaların gerçekleşmesi durumunda, bundan başta hükümet olmak üzere, muhalefetteki politikacıların da sorumlu olacağını şimdiden vurgulamak istiyoruz.

“Asla kabul etmiyoruz”

Suriye’de ve Afganistan’da farklı kesimlerin kendisini özgürce ifade edebileceği siyasi bir çözüme katkıda bulunmak yerine çözümsüzlüğü derinleştirecek müdahalelere sebep olan tüm devletlerin her şeyden önce mültecilerin yaşam ve sığınma hakkına saygı göstermesi gerekmektedir. Avrupa Birliği’nden alınan paralar karşılığında mültecilere karşı gardiyan rolünün üstlenilmesini asla kabul etmiyoruz.

AKP-MHP iktidarının sığınmacıları araçsallaştırarak ve şantaj malzemesi haline getirerek Türkiye’de olduğu gibi, Suriye’de de demografik yapıya ve siyasi çözüm kanallarına sistematik biçimde ve alenen müdahale etmesine rağmen Avrupa Birliği liderleri başta olmak üzere uluslararası toplumun bu tehlikeli oyuna tolerans göstermesini HDP olarak her platformda bir eleştiri konusu yapmaya devam edeceğiz.

Mültecilik sorununu yaratan politikalara karşı çıkmak ile mültecilerin haklarını yok saymanın aynı şey olmadığını bütün taraflara tekrar hatırlatmayı görev biliyoruz. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası aktörler mültecilerin yaşam ve sığınma hakkının garanti altına alınmasını sağlayacak ortak bir mekanizmanın oluşturulmasına odaklanmalıdır. HDP olarak göçlerin kaynağı olan dış müdahaleler, yoksulluk, savaş, siyasi krizler ve benzeri yıkım süreçlerinin ortadan kaldırılmasını esas alan ilkeli ve yapıcı politikaların hayata geçirilmesini savunmaya devam edeceğiz.”

Paylaşın