Suudi Arabistan, Yüzlerce Göçmen Ve Sığınmacıyı Öldürdü

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Suudi Arabistan’ın yüzlerce göçmen ve sığınmacıyı öldürdüğünü açıkladı. HRW, Riyad’a göçmen ve sığınmacılara karşı ölümcül güç kullanma politikasını “derhal ve acilen iptal etmesi” çağrısında bulundu.

HRW, Birleşmiş Milletleri (BM) iddia edilen cinayetleri soruşturmaya çağırdı. Geçen yıl BM uzmanları, 2022’nin ilk 4 ayında Suudi Arabistan’ın güneyinde ve Yemen’in kuzeyinde “Suudi Arabistan güvenlik güçleri tarafından sınır ötesi topçu bombardımanı ve hafif silah ateşinin yaklaşık 430 göçmeni öldürdüğüne dair endişe verici iddialar olduğunu” bildirmişti.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) yayınladığı yeni bir raporda, Suudi sınır muhafızlarının Yemen sınırından geçmeye çalışan göçmenleri vurduğunu ve yüzlercesinin geçen yıldan bu yana hayatını kaybettiğini bildirdi.

HRW araştırmacısı Nadia Hardman yaptığı açıklamada, “Suudi yetkililer bu uzak sınır bölgesinde dünyanın geri kalanının gözleri önünde yüzlerce göçmen ve sığınmacıyı öldürüyor” dedi.

Hardman ayrıca, “Suudi imajını iyileştirmek için profesyonel golf, futbol kulüpleri ve büyük eğlence etkinliklerini satın almak için milyarlar harcayarak, dikkatleri bu korkunç suçlardan saptırmamalıdır” dedi.

New York merkezli HRW, yaklaşık 10 yıldır Suudi Arabistan ve Yemen’deki Etiyopyalı göçmenlere yönelik ihlalleri belgelediğini, ancak son cinayetlerin “yaygın ve sistematik” göründüğünü ve insanlığa karşı suç anlamına gelebileceğini kaydetti.

Geçen yıl BM uzmanları, 2022’nin ilk 4 ayında Suudi Arabistan’ın güneyinde ve Yemen’in kuzeyinde “Suudi Arabistan güvenlik güçleri tarafından sınır ötesi topçu bombardımanı ve hafif silah ateşinin yaklaşık 430 göçmeni öldürdüğüne dair endişe verici iddialar olduğunu” bildirmişti.

Riyad’ın hemen yorum yapmadığı iddialar, Afrika Boynuzu’ndan Suudi Arabistan’a uzanan ve yüz binlerce Etiyopyalının yaşadığı ve çalıştığı tehlikeli “Doğu Rotası” boyunca ihlallerin önemli ölçüde arttığına işaret ediyor.

Suudi yetkililer AFP’nin rapora ilişkin yorum talebine yanıt vermezken, HRW raporunda Suudi içişleri ve savunma bakanlıklarına, insan hakları komisyonuna ve Yemen’in kuzeyini kontrol eden Huti isyancılarına gönderdiği mektuplara yanıt gelmediği belirtildi.

Suudi yetkililer 2015 yılında, Yemen’in başkenti Sana’yı bir önceki yıl uluslararası tanınırlığa sahip hükümetten ele geçiren Hutileri devirmek için bir koalisyonu harekete geçirmişti.

HRW tarafından açıklanan ihlallerin çoğunun, Nisan 2022’de yürürlüğe giren ve geçtiğimiz Ekim ayında resmen sona ermesine rağmen büyük ölçüde devam eden ateşkes sırasında meydana gelmiş olabileceğine işaret etti.

BM’ye cinayetleri soruşturma çağrısı

HRW raporunda, Yemen’den Suudi Arabistan’a geçmeye çalışan 38 Etiyopyalı göçmenle yapılan görüşmelerin yanı sıra uydu görüntüleri ve sosyal medyada yayınlanan “veya diğer kaynaklardan toplanan” video ve fotoğraflardan yararlanıldı.

Rapora göre görüşülen kişiler, havan topu mermileriyle yapılan saldırılar da dahil olmak üzere 28 “patlayıcı silah olayı” tanımladı. Raporda, hayatta kalan bazı kişilerin yakın mesafeden saldırıları anlattığı ve Suudi sınır muhafızlarının Etiyopyalılar’a “vücutlarının hangi uzuvlarından vurulmayı tercih edeceklerini” sorduğu belirtildi.

HRW, Riyad’a göçmen ve sığınmacılara karşı ölümcül güç kullanma politikasını “derhal ve acilen iptal etmesi” çağrısında bulundu ve BM’yi iddia edilen cinayetleri soruşturmaya çağırdı.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Katolik Kilisesi Lideri Papa: Göçmen Ölümleri İnsanlığın Açık Yarası

Vatikan’daki Pazar duası sonrası konuşan Katolik Kilisesi Ruhani Lideri Papa Francesco, “Birkaç gün önce Akdeniz’de trajik bir tekne kazası daha meydana geldi: 41 kişi hayatını kaybetti. Onlar için dua ettim” dedi ve ekledi:

“Acı ve utançla söylemek zorundayız: bu yılın başından beri neredeyse 2 bin erkek, kadın ve çocuk Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken bu denizde öldü. Bu insanlığımızın açık yarasıdır.”

BBC Türkçe’den Övgü Pınar’ın aktardığına göre, “Dayanışma ve kardeşlik duygularıyla, bu yarayı sarmaya yönelik siyasi ve diplomatik çaba” gösterilmesi çağrısı yapan Papa, ayrıca göçmenleri kurtarmak için çalışanların kararlılığını desteklediğini de vurguladı.

İtalya’da Ekim 2022’de iktidara gelen aşırı sağ liderliğindeki koalisyon hükümeti, Akdeniz’de göçmenleri kurtarmak için çalışan sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini zorlaştırmaya çalışmakla suçlanıyor. Hükümetin, STK’ların kurtarma gemilerine en yakın limanları açmak yerine bu gemileri daha uzak limanlara yönlendirme gibi uygulamaları eleştiriliyor.

İtalya hükümetinin girişimleri üzerine Avrupa Birliği bu yaz, düzensiz göçü önlemek amacıyla Tunus ile bir anlaşmaya varmıştı. Bu yıla kadar Orta Akdeniz hattından İtalya’ya ulaşan göçmenler ağırlıkla Libya’dan denize açılıyordu. Bu yıl ise Tunus, göçmenlerin en sık kullandığı kalkış limanı haline geldi.

İtalya’ya bu yıl deniz yoluyla ulaşan göçmen sayısı, geçen yıla kıyasla iki katın üzerine çıkarak 94 bine yaklaştı. Orta Akdeniz hattını kullanarak Avrupa’ya ulaşmaya çalışan yaklaşık 2 bin göçmen de hayatını kaybetti.

Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Göç Örgütü, Orta Akdeniz’i “dünyanın bilinen en ölümcül göç rotası” olarak tanımlıyor. Denizde hayatını kaybedenlerin yanı sıra, bu göç rotasının önceki ayağı olan Kuzey Afrika’da göçmenlerin sıklıkla kötü muameleye tabi tutulduğuna dair haberler de gündemde.

Papa Francesco da geçen hafta yaptığı bir açıklamada bu unsura da dikkat çekmiş ve göçmenlerin Kuzey Afrika’daki “lager’lerde” (toplama kampı) suiistimal edildiklerini söylemişti. Geçen Pazar günü Portekiz seyahatinden dönerken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Papa, “Göçmenlerin sömürülmesi suçtur… Kuzey Afrika’daki lager’lerdeki göçmenlerin yaşadıkları korkunç” demişti.

Daha önce Akdeniz’in gittikçe bir mezarlığa dönüştüğü uyarısı yapan, “Mare nostrum’un (bizim denizimiz) kasvetli bir ‘mare mortuum’a (ölü deniz) dönüşmesine izin vermeyelim” diyen Papa, bu kez bu konuda şunları söyledi: Akdeniz bir mezarlık, ama en büyük mezarlık değil. En büyük mezarlık Kuzey Afrika.

Paylaşın

İngiltere İle Türkiye Arasında “Yasa Dışı Göçü Yavaşlatma” Anlaşması

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’ın ülkeye gelen yasa dışı göçü azaltma sözü verdiği bir dönemde, İngiltere ile Türkiye arasında ülkeye yasa dışı göçün yavaşlatılması amacıyla iki ülke arasında yeni bir anlaşma imzalandığı duyuruldu.

Haber Merkezi / İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman, “Yakın bir dost ve müttefik olan Türkiye ile ortaklığımız, güvenlik güçlerinin bu uluslararası sorun üzerinde birlikte çalışmasını ve küçük tekne tedarik zinciri sorununu çözmesini sağlayacak” dedi.

Göç Bakanı Robert Jenrick de açıklamasında anlaşmaya dair ayrıntıları paylaştı. Jenrick, “İnsan kaçakçılığı çetelerini dağıtmak ve küçük tekne geçişlerini sağlayan malzemelerin imalatı ile tedarikini engellemek için istihbarat, insan kaynağı ve teknolojiyi yoğun şekilde paylaşacağız” dedi.

Anlaşma İngiltere Göç Bakanı Jenrick’in geçen ay Türkiye’ye düzenlediği ziyaretin ardından geldi. Jenrick, ziyareti sırasında Türkiye-Bulgaristan Sınır Kontrol Noktası’na da gitmişti.

Anlaşmanın, insan kaçakçılığı şebekelerinin çökertilmesi ve tekne ticaretinin engellenmesi amacıyla kolluk kuvvetleri arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesini kapsadığı açıklandı. Anlaşma kapsamında söz konusu işbirliğinin güçlendirilmesi için Türkiye’de Emniyet Müdürülüğü bünyesinde yeni bir operasyonel birimin oluşturulması da öngörülüyor.

İngiltere hükümetinin açıklamasında, anlaşma sayesinde gümrük verilerinin, istihbaratın ve bilgilerin daha hızlı paylaşılacağı ifade edildi.

İngiltere’deki Muhafazakar Parti hükümeti, muhalefetteki İşçi Partisi tarafından göçmen politikaları konusunda çok sert bir şekilde eleştiriliyor ve muhtemelen gelecek yıl yapılacak seçimler öncesinde yasadışı göç, en ciddi tartışmalardan biri olacağa benziyor.

Hükümetin sığınmacıları tartışmalı bir şekilde Bibby Stockholm adlı dev gemiye taşıma planları, hukuki itirazlar ve yasal engellerle karşı karşıya. Güneyde Portland Limanı’na demirli gemiye gecikmeli olarak Pazartesi günü yerleştirilmesi planlanan ilk 50 kişilik gruptan yalnızca 15 kişinin sevki yapılabildi.

Daha önce Telegraph, insan kaçakçılarının kullandığı teknelerin yaklaşık yüzde 90’ının Türkiye’de üretildiğini öne sürdü. Haberde, Türkiye’de kaçak üretilen teknelere Çin’den getirtilen motorların takıldığı, daha sonra da bunların depolanması için Bulgaristan üzerinden Almanya’ya gönderildiği savunuldu.

İnsan kaçakçılarının daha sonra bu tekneleri Almanya’dan Fransa’ya götürdüğü, buradan da Manş Denizi’ni geçerek BK’ye girdiği yazıldı. Gazete, söz konusu iddiaların kaynağını paylaşmadı. Telegraph, bu teknelere el konması için Almanya’yla bir anlaşma imzalanmasının da planlandığını aktardı.

Haberde, bu yılın başından beri Türkiye’den yola çıkıp Manş Denizi’ni geçerek Britanya topraklarına yasadışı şekilde giren göçmen sayısının en az 1300’e ulaştığı aktarıldı. Gazete, bunun geçen yıla kıyasla 10 kattan fazla artışa denk geldiğini ve BK’nin söz konusu düzensiz göçmenlerin sınır dışı işlemlerinin hızlandırılması için de Türkiye’yle ayrı bir anlaşma üzerinde çalıştığını yazdı.

Paylaşın

Akdeniz’de Göçmen Faciası: 41 Kişi Hayatını Kaybetti

Akdeniz’de yaşanan göçmen facialarına bir yenisi eklendi. Tunus’un Safakes kentinden yola çıkan ve göçmenleri taşıyan tekne, İtalya’nın Lampedusa Adası açıklarında alabora oldu. Olayda 41 kişi hayatını yitirdi.

Haber Merkezi / Sahil Güvenlik Ekipleri 4 göçmeni kurtardı. Kurtarılan kişiler, 45 kişiyle yola çıktıklarını ve aralarında 3 çocuk olduğunu belirtti.

Göçmen facilarında endişe verici artış

2023’ün ilk yarısında, Akdeniz’deki ana göç güzergahı üzerinde hayatını kaybeden sığınmacı sayısının, 2018-2022 arasında, her bir yılın tamamında kaydedilenden daha fazla olduğu bildirildi.

Ocak ayından bu yana, söz konusu güzergahta, çoğu boğularak bin 700’den fazla insanın yaşamını yitirdiğini ifade edildi. Libya ve Tunus’tan denize açılarak, genelde İtalya ve kısmen de Malta’ya doğru olan güzergah, Akdeniz üzerindeki merkezi rota olarak adlandırılıyor.

Genelde açık deniz için uygun olmayan botlarla yapılan ve çoğunlukla insan kaçakçıları tarafından organize edilen bu geçişler, söz konusu insan tacirlerine büyük paralar kazandırıyor. Açık denizde mahsur kalan sığınmacı ve göçmenleri kurtarmaya yönelik halihazırda kamusal bir görev misyonu bulunmuyor.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü (IOM) tarafından, Akdeniz’de yaşanan ölümcül sığınmacı botu facialarında, “endişe verici” oranda artış yaşandığı dile getirildi.

IOM Sözcüsü Safa Msehli, Protestan haber ajansı epd’ye yaptığı açıklamada, 2023’ün ilk yarısında, Akdeniz’deki ana göç güzergahı üzerinde hayatını kaybeden sığınmacı sayısının, 2018-2022 arasında, her bir yılın tamamında kaydedilenden daha fazla olduğunu bildirdi.

Ocak ayından bu yana, söz konusu güzergahta, çoğu boğularak bin 700’den fazla insanın yaşamını yitirdiğini ifade eden Msehli, bu rakamın 2018’in tamamında bin 314, 2020’de ise bin olduğunu aktardı.

Göç uzmanı Msehli, yaşanan bu ölümcül trajedilerin toplumsal algıda “normalleşmemesi” gerektiği uyarısında da bulunarak, yaşanan bu olaylara kamuoyunun alışması gibi bir tehlike ile karşı karşıya olunduğunu belirtti. Safa Msehli, “algılardaki bu normalleşmeden, koruma arayan insanları şeytanlaştıran popülist siyasetçilerin sorumlu olduğunu” da dile getirdi.

Tehlikeli yolculuğu göze almanın sebepleri

Geçerli uluslararası hukuka göre devletlerin, açık denizde mahsur kalan insanları kurtarmak zorunda olduğunu vurgulayan IOM Sözcüsü, bu kurtarma çalışmalarının sürüncemede bırakılmasının kesinlikle kabul edilemez olduğunu bildirdi.

Tehlikeli Akdeniz rotası üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya çalışan insanların çoğunun, savaş, şiddet, baskı ve ağır yoksullukla yüzleşmiş insanlar olduklarını ifade eden Safa Msehli, iklim değişikliği ve onun yarattığı ağır sonuçların da, giderek artan sayıda insanı, yaşadığı toprakları terk etmeye zorladığını aktardı.

Libya ve Tunus’tan denize açılarak, genelde İtalya ve kısmen de Malta’ya doğru olan güzergah, Akdeniz üzerindeki merkezi rota olarak adlandırılıyor.

Genelde açık deniz için uygun olmayan botlarla yapılan ve çoğunlukla insan kaçakçıları tarafından organize edilen bu geçişler, söz konusu insan tacirlerine büyük paralar kazandırıyor. Açık denizde mahsur kalan sığınmacı ve göçmenleri kurtarmaya yönelik halihazırda kamusal bir görev misyonu bulunmuyor.

Paylaşın

Akdeniz’deki Sığınmacı Facialarında “Endişe Verici” Artış

2023’ün ilk yarısında, Akdeniz’deki ana göç güzergahı üzerinde hayatını kaybeden sığınmacı sayısının, 2018-2022 arasında, her bir yılın tamamında kaydedilenden daha fazla olduğunu bildirildi.

Ocak ayından bu yana, söz konusu güzergahta, çoğu boğularak bin 700’den fazla insanın yaşamını yitirdiğini ifade edildi. Libya ve Tunus’tan denize açılarak, genelde İtalya ve kısmen de Malta’ya doğru olan güzergah, Akdeniz üzerindeki merkezi rota olarak adlandırılıyor.

Genelde açık deniz için uygun olmayan botlarla yapılan ve çoğunlukla insan kaçakçıları tarafından organize edilen bu geçişler, söz konusu insan tacirlerine büyük paralar kazandırıyor. Açık denizde mahsur kalan sığınmacı ve göçmenleri kurtarmaya yönelik halihazırda kamusal bir görev misyonu bulunmuyor.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü (IOM) tarafından, Akdeniz’de yaşanan ölümcül sığınmacı botu facialarında, “endişe verici” oranda artış yaşandığı dile getirildi.

IOM Sözcüsü Safa Msehli, Protestan haber ajansı epd’ye yaptığı açıklamada, 2023’ün ilk yarısında, Akdeniz’deki ana göç güzergahı üzerinde hayatını kaybeden sığınmacı sayısının, 2018-2022 arasında, her bir yılın tamamında kaydedilenden daha fazla olduğunu bildirdi.

Ocak ayından bu yana, söz konusu güzergahta, çoğu boğularak bin 700’den fazla insanın yaşamını yitirdiğini ifade eden Msehli, bu rakamın 2018’in tamamında bin 314, 2020’de ise bin olduğunu aktardı.

Göç uzmanı Msehli, yaşanan bu ölümcül trajedilerin toplumsal algıda “normalleşmemesi” gerektiği uyarısında da bulunarak, yaşanan bu olaylara kamuoyunun alışması gibi bir tehlike ile karşı karşıya olunduğunu belirtti. Safa Msehli, “algılardaki bu normalleşmeden, koruma arayan insanları şeytanlaştıran popülist siyasetçilerin sorumlu olduğunu” da dile getirdi.

Tehlikeli yolculuğu göze almanın sebepleri

Geçerli uluslararası hukuka göre devletlerin, açık denizde mahsur kalan insanları kurtarmak zorunda olduğunu vurgulayan IOM Sözcüsü, bu kurtarma çalışmalarının sürüncemede bırakılmasının kesinlikle kabul edilemez olduğunu bildirdi.

Tehlikeli Akdeniz rotası üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya çalışan insanların çoğunun, savaş, şiddet, baskı ve ağır yoksullukla yüzleşmiş insanlar olduklarını ifade eden Safa Msehli, iklim değişikliği ve onun yarattığı ağır sonuçların da, giderek artan sayıda insanı, yaşadığı toprakları terk etmeye zorladığını aktardı.

Libya ve Tunus’tan denize açılarak, genelde İtalya ve kısmen de Malta’ya doğru olan güzergah, Akdeniz üzerindeki merkezi rota olarak adlandırılıyor.

Genelde açık deniz için uygun olmayan botlarla yapılan ve çoğunlukla insan kaçakçıları tarafından organize edilen bu geçişler, söz konusu insan tacirlerine büyük paralar kazandırıyor. Açık denizde mahsur kalan sığınmacı ve göçmenleri kurtarmaya yönelik halihazırda kamusal bir görev misyonu bulunmuyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Yunanistan Açıklarında Göçmenleri Taşıyan Tekne Alabora Oldu: En Az 59 Ölü

İtalya’ya gitmek için Libya’dan yola çıkan göçmen teknesi, Yunanistan’ın Mora yarımadası açıklarında bilinmeyen bir nedenle alabora oldu. Kaza sonucu en az 59 kişi hayatını kaybetti.

Yunanistan Sahil Güvenliği, Mora Yarımadası’nın 75 kilometre güneybatısında alabora olan teknede kaç kişinin olduğunun bilinmediğini ancak 100’den fazla kişinin kurtarıldığını açıkladı.

Kurtarma operasyonuna altı sahil güvenlik gemisi, bir donanma fırkateyni, bir askeri nakliye ve bir hava kuvvetleri helikopterinin yanı sıra çok sayıda özel gemi katıldı. Kayıp olduğu düşünülen kişileri hala aranıyor.  Yunanistan yetkilileri, hayatta kalan göçmenlerin Kamata kasabasına götürüldüğünü söyledi.

Yunanistan devlet televizyonu ERT, botun Yunanistan’ın Girit adasının güneyinde yer alan Libya’nın Tobruk kentinden yola çıktığını ve bottakilerin çoğunun 20’li yaşlarda genç erkekler olduğunu aktardı.

Kişilerin uyrukları ve teknenin nereden yola çıktığı Yunan resmi makamları tarafından henüz açıklanmazken, kurtulanlar Kalamata limanına götürülerek, tedavi altına alındı.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) Yunanistan’daki ofisine ait sosyal medya hesabından konuyla ilgili yapılan paylaşımda ise “Bu yürek parçalayıcı. Denizdeki bu tür trajik ölümler önlenebilir. Kaçmak zorunda kalan insanlar için daha güvenli yollara ihtiyacımız var. Hayatlarını tehdit eden imkansız seçeneklerle baş başa bırakılmamalılar” denildi.

Yunanistan Ortadoğu, Asya ve Afrika’dan gelen mülteci ve göçmenler için Avrupa Birliği’ne giden ana yollardan biri. Çoğu düzensiz göçmen Türkiye yakınlarından Yunan adalarına geçerken, giderek artan sayıda tekne de Türkiye’den İtalya’ya Yunanistan üzerinden daha uzun ve tehlikeli yolculuklar yapıyor.

Birleşmiş Milletler verilerine göre bu yıl içinde İtalya, İspanya, Yunanistan, Malta ve Güney Kıbrıs’a yaklaşık 72 bin mülteci ve göçmen geldi ve bunların çoğu İtalya’da karaya çıktı.

Bu olaydan ayrı olarak, aynı gün alınan bir başka yardım çağrısı ile 70’ten fazla göçmeni taşıyan özel bir yat batmaktan kurtarıldı ve Girit adasının güney kıyısında bir limana çekildi.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler Raporu: En Fazla Mülteci Türkiye’de

Türkiye’nin yaklaşık 3,6 milyon mülteciyle dünya genelinde en fazla mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülke. Türkiye’yi, 3,4 milyon ile İran, 2,5 milyon ile Kolombiya ve 2,1 milyon ile Almanya takip etti.

Dünya genelinde 2022’de toplam 2,6 milyon sığınma başvurusu yapılırken, ABD’nin 730 bin 400 kişiyle en fazla başvuru alan ülke oldu. ABD’yi 217 bin 800 ile Almanya takip ederken, Costa Rika, İspanya ve Meksika da bu alanda ilk 5’te yer aldı.

Dünya genelindeki toplam mülteci sayısı yüzde 35 artışla (8,9 milyon kişi) 2022’nin sonunda 34,6 milyona ulaştı. Bu artış büyük ölçüde ülkelerindeki savaştan kaçan Ukraynalı mülteciler ile İran ve Pakistan’daki Afganistanlıların sayısının revize edilmiş tahminlerinden kaynaklanıyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), “Zorla Yerinden Edilmede Küresel Eğitimler 2022” başlıklı raporunu açıkladı.

Raporda, geçen yıl 2021 sonuna göre yaklaşık 19 milyon artan zorla yerinden edilenlerin sayısının 108,4 milyona yükseldiği belirtildi.

Bu rakamın 62,5 milyonu ülke içinde yerinden edilenleri, 35,3 milyonu mültecileri, 5,4 milyonu sığınmacıları, 5,2 milyonu da uluslararası korumaya ihtiyaç duyan bireyleri kapsıyor.

Düşük ve orta gelirli ülkeler, dünya genelindeki mültecilerin ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyanların yüzde 76’sına ev sahipliği yapıyor.

En az gelişmiş ülkeler zorla yerinden edilenlerin yüzde 20’sine ev sahipliği yaparken, mülteciler ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyanların yaklaşık yüzde 70’i komşu ülkelerde yaşıyor.

En fazla mülteci Türkiye’de

Raporda, Türkiye’nin yaklaşık 3,6 milyon mülteciyle dünya genelinde en fazla mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülke olduğu bilgisi yer aldı.

Türkiye’yi, 3,4 milyon ile İran, 2,5 milyon ile Kolombiya ve 2,1 milyon ile Almanya takip etti.

Ulusal nüfuslarına göre, Aruba Adası (nüfusunun 6’da 1) ve Lübnan’ın (nüfusunun 7’de 1’i) en fazla sayıda mülteciye ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyan diğer insanlara ev sahipliği yaptığı kaydedildi.

Raporda, dünya nüfusunun yüzde 30’unu oluşturan çocukların, zorla yerinden edilenlerin yüzde 40’ını oluşturduğu bildirildi.

En çok başvuru alan ülke: ABD

Dünya genelinde 2022’de toplam 2,6 milyon sığınma başvurusu yapılırken, ABD’nin 730 bin 400 kişiyle en fazla başvuru alan ülke olduğu ifade edildi.

ABD’yi 217 bin 800 ile Almanya takip ederken, Costa Rika, İspanya ve Meksika da bu alanda ilk 5’te yer aldı.

Raporda, tüm mültecilerin ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyan diğer kişilerin 6,5 milyon ile Suriye, 5,7 milyon ile Ukrayna ve 5,7 milyon ile Afganistan’dan geldiğinin altı çizildi. Buna göre korumaya ihtiyaç duyanların yüzde 52’si bu 3 ülkeden geldi.

Dünya genelindeki toplam mülteci sayısının yüzde 35 artışla (8,9 milyon kişi) 2022’nin sonunda 34,6 milyona ulaştığı da belirtildi.

Bu artış büyük ölçüde ülkelerindeki savaştan kaçan Ukraynalı mülteciler ile İran ve Pakistan’daki Afganistanlıların sayısının revize edilmiş tahminlerinden kaynaklanıyor.

Raporda, 5,7 milyon ülke içinde yerinden edilmiş kişi ve 339 bin 300 mülteci dahil yerinden edilmiş 6 milyondan fazla kişinin, 2022’de ülkelerine döndüğü aktarıldı.

114 bin 300 mülteci, sığınma başvurusu yapılan ülkeden onları kabul eden başka bir ülkeye transfer edildi. Bu oran da bir önceki yıla göre yarı yarıya arttı.

BMMYK’nin de 116 bin 500 mülteciyi yeniden yerleştirme için ülkelere teslim ettiği bilgisi paylaşıldı.

Raporda görüşlerine yer verilen BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, “Bu rakamlar bize bazı insanların çatışmaya girmek için çok hızlı ve çözüm bulmak için çok yavaş olduğunu gösteriyor. Sonuç, evlerinden zorla koparılan milyonlarca kişinin her biri için yıkım, yerinden edilme ve ıstıraptır” dedi.

Raporda, kalıcı çözümler için parlak bir tablonun olmadığı değerlendirmesi yer aldı.

Paylaşın

Tunus’tan Avrupa’ya Göçmen Resti; AB’den 1 Milyar Euro Yardım Açıklaması

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in ülkesinin Avrupa için bir sınır muhafızı olmayı kabul etmeyeceğini açıklamasının ardından, Avrupa Birliği’nden (AB) Tunus’a 1 milyar euroluk mali yardım açıklaması geldi.

Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Tunus’un göç kriziyle başa çıkmasına yardımcı olmak amacıyla 1 milyar euronun üzerinde yardım yapmayı düşündüklerini söyledi.

Tunus’ta konuşan Von der Leyen, detay vermeden 900 milyon euroluk makro-finansal yardımın yanı sıra 150 milyon euroluk acil bütçe desteğinin “gerekli anlaşma sağlanır sağlanmaz” hazır olabileceğini söyledi.

Leyen ayırca AB’nin bu yıl Tunus’a sınır yönetimi, arama ve kurtarma, kaçakçılıkla mücadele operasyonları ve “insan haklarına saygı temelinde” geri dönüşler için 100 milyon euro sağlayacağını sözlerine ekledi.

Tunus ziyaretinde Von der Leyen’e Hollanda Başbakanı Mark Rutte ve ülkesi Tunus’tan Akdeniz’i geçen göçmenlerin ana varış noktası olan İtalya Başbakanı Giorgia Meloni eşlik etti.

Tunus Cumhurbaşkanı Said, özellikle İtalya’ya geçmeye çalışan göçmenlerin ana çıkış noktası olan liman kenti Sfax’ta yaptığı konuşmada, “Çözüm Tunus’un zararına olmayacak. Onların ülkelerine bekçilik yapamayız” ifadelerini kullanmıştı.

Kays Said’in açıklaması, Akdeniz’i geçen göçmen sayısından endişe duyan Avrupalı liderlerin ziyaretinden sadece bir gün önce gelmişti.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Tunus’un kamu maliyesinde bir krizle karşı karşıya olduğunu belirterek, bugün Hollanda Başbakanı Mark Rutte ve Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile yapacakları ziyarette yardım teklifinde bulunacaklarını belirtmişti.

İtalya Başbakanı Meloni de IMF’ye Tunus’a kredi koşullarını gevşetmesi için baskı yapmıştı.

Tunus’taki ekonomik krizin Avrupa’ya göçü artırması endişesi

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, geçtiğimiz cuma günü Tunus’un borçlarını “önemsiz” seviyeye indirerek, kredilerde temerrüde düşme olasılığının altını çizdi.

Avrupa ülkeleri bu durumun, bu yıl özellikle Tunus’tan olmak üzere Akdeniz ötesi göçte büyük bir artışa neden olmasından endişe ediyor.

Ancak IMF kurtarma paketi, Said’in kredilerin kilidini açmak için gereken ekonomik reformları reddetmesi nedeniyle aylardır durmuş durumda.

Said’in Şubat ayında Afrika Birliği’nin “ırkçı” olarak nitelendirdiği bir dil kullanarak Sahra altı göçmenlere yönelik bir baskı ilan etmesinin ardından Akdeniz’den geçişler artmıştı.

Paylaşın

Guardian Duyurdu: İngiltere, Göçmenleri Durdurması İçin Türkiye’ye Ödeme Yaptı

Birleşik Krallık merkezli The Guardian Gazetesi, Londra yönetiminin düzensiz göçmenlerin geçişini engellemesi için  Türkiye’ye fon verdiği iddia etti. Birleşik Krallık’tan Türkiye’ye aktarılan ödemenin resmi kalkınma yardımı bütçesinden harcandığı ve İstihbarat Direktörlüğü’ne bağlı Uluslararası Operasyonlar ofisi aracılığıyla ödemenin yapıldığı belirtildi.

Polise yapılan ödemenin dışında, Birleşik Krallık İçişleri Bakanlığı’nın Haziran 2022’de İran sınırında görev yapan emniyet güçlerine 9 araç teslim ettiği bilgisi de haberde yer aldı. Araçlar, Birleşik Krallık Ankara Büyükelçiliği tarafından Van Valiliği’ne resmi törenle verilmişti.

Guardian’a konuşan Uluslararası Operasyonlar biriminden bir kaynak, Türkiye’nin son 2-3 yılda Birleşik Krallık hükümeti için öneminin arttığını ve artık sınır güvenliği için stratejik önem taşıdığını söyledi.

Birleşik Krallık hükümetinin, Türk sınır güçlerine düzensiz göçmenlerin geçişini engellemeleri için 3 milyon sterlin (87 milyon 384 bin lira) fon verdiği iddia edildi.

Guardian’ın bilgi edinme hakkın yasası çerçevesinde elde ettiği resmi belgelere göre, 2019’dan bu yana Londra yönetimininin Türkiye’ye yaptığı ödeme miktarı düzenli olarak artış gösterdi.

2019’da Türk polisi ve sahil güvenlik birimlerinin sınır güvenliği eğitimi için 14 bin sterlin (407 bin lira) ödeyen Birleşik Krallık makamları, 2021-2022’de eğitim ve ekipman desteği için 425 bin sterlinlik (12 milyon 374 bin lira) fon sağladı.

Bu rakamın bu yıl, göçmenlerin geri dönüşü ve entregrasyonu masraflarını da içerek şekilde 3 milyon sterline yükseltildiği ifade edildi.

Birleşik Krallık’tan Türkiye’ye aktarılan ödemenin resmi kalkınma yardımı bütçesinden harcandığı ve İstihbarat Direktörlüğü’ne bağlı Uluslararası Operasyonlar ofisi aracılığıyla ödemenin yapıldığı belirtildi.

Polise yapılan ödemenin dışında, Birleşik Krallık İçişleri Bakanlığı’nın Haziran 2022’de İran sınırında görev yapan emniyet güçlerine 9 araç teslim ettiği bilgisi de haberde yer aldı. Araçlar, Birleşik Krallık Ankara Büyükelçiliği tarafından Van Valiliği’ne resmi törenle verilmişti.

Guardian’a konuşan Uluslararası Operasyonlar biriminden bir kaynak, Türkiye’nin son 2-3 yılda Birleşik Krallık hükümeti için öneminin arttığını ve artık sınır güvenliği için stratejik önem taşıdığını söyledi.

Kaynak, “Yerel yetkililere uzmanlığımızı sunuyor ve yasadışı göçmenlerle kaçakçıların birlikte hareket ettiğini düşündüğümüz rotaları kanıtlarıyla birlikte gösteriyoruz. Biz onlara, ‘Bu kaçakçıların ve yasadışı göçmenlerin Birleşik Krallık’a gelmek için kullandıkları rota, durdurmak için daha fazlasını yapmamız gerekir” diyoruz. Türk hükümeti de bize, ‘Bunu yapabilmek için şunlara ihtiyacımız var’ diyor. Biz de fonluyoruz” diye konuştu.

Kaynak ayrıca, “Yerel güçlere herhangi bir hedef koyma eğiliminde değiliz ancak onlara, ‘X bölgesinde sınır güvenliğini artırmaya ihtiyacımız var’ dediğimizde Türkiye, ‘Sınırdaki güvenlik güçlerini artırmak için Y’ye ihtiyacımız var’ diye yanıt verebiliyor. Biz de bunu yapmaları için yardımcı oluyoruz” ifadelerini kullandı.

“Bu hükümet pis işlerini yapması için başkalarını fonluyor”

Göçmen hakları kurumu JCWI’in kampanya direktörü Mary Atkinson konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Türkiye-İran sınırı, Fransa sınırı veya Belçika sınırında, bu hükümet pis işlerini yapmasını için el altından başkalarını fonluyor. Aynı zamanda, buraya ulaşabilen az sayıda kişi için de yabancı düşmanı söyleminin dozunu artırıyor” diye konuştu.

Guardian’ın haberinde geçen yıl Türkiye-İran sınırında 238 bin 448 göçmeninin geri gönderildiği bilgisi paylaşıldı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Suriyelilerin Geri Gönderilmesi Ne Kadar Mümkün?

Suriyelilerin büyük bir kısmının geri dönmek bir yana kalıcı olmaya çaba gösterdiklerini belirten Prof. Dr. Murat Erdoğan, bu noktada Suriyelilerin gönüllü mü yoksa zorla gibi gönderilecekleri gibi iki temel soru olduğunu ifade ediyor.

Uluslararası hukuka göre Suriyelilerin zorla gönderilmesinin mümkün olmadığını belirten Erdoğan, gönüllü dönüş koşullarının oluşmasının ise zaman alacağını vurguluyor. “Gönüllü geri dönüşün koşullarının oluşturulması öyle bir senede, iki senede de olabilecek bir şey değil” diye de devam ediyor.

Göç hukuku uzmanı Prof. Dr. Nuray Ekşi, bu kişilere vatandaşlık verilmesinin hukuki zemini olmadığını belirterek, “Türk vatandaşlarına aldığınız kişinin kendi ülkesindeki güvenlik soruşturması hakkında da bilginizin olması lazım. Ancak Suriye ile diplomatik ilişkimiz 2013 yılından beri yok. Dolayısıyla bu veriyi alamayız.

İkincisi de zaten bizim vatandaşlık mevzuatımızda iltica statüsü ile Türkiye’de bulunanlara vatandaşlık verilmeyeceği açıkça yazıyor. Buna rağmen öyle vatandaşlık verme yolunu tercih edebiliyorlar, seçim yatırımı mı başka bir amaç mı var arkasında, o konuda hani spekülatif konuşmak istemiyorum. Sadece hukuki açıdan durumu açıklamaya çalışıyorum.” İfadelerini kullanıyor.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu için ittifakların başlattığı seçim kampanyasına Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana Türkiye’ye kaçan ve sayıları milyonlarla ifade edilen Suriyeli göçmenler damga vuruyor. Milliyetçi ATA İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ın ikinci turda destekleyeceği aday için sunduğu şartlar arasında Suriyelilerin geri gönderilmesini ilk sıralara koyması, siyasette ekonomik kriz ve diğer tartışmaları da arka plana itti.

Oğan’la yapılan pazarlıklar sonrasında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, iki gün önce göçmenlerin geri gönderilmesi için bir yol haritası hazırladıklarını duyurdu. “Siyasi sürecin canlandırılması, Suriye’nin terörden temizlenmesi ve göçmenlerin güvenli şekilde geri gönderilmesini” hedeflediklerini söyleyen Çavuşoğlu, bu konuda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la da işbirliği yapılacağına dikkat çekti.

Çavuşoğlu, bu konuda Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin de desteği gerektiğini ve bu kurumlarla birlikte bir yol haritası oluşturulacağını ifade etti. Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu da ikinci tur seçim kampanyasına “Sen beni sevsen de sevmesen de kabulüm. Ama vatanını seviyorsan karar ver. 10 milyon Suriyeli yetmedi, 10 milyon daha mı gelsin? Unutma o oyu kendin için vereceksin. Vatanını seven sandığa gelsin” açıklamasıyla başladı.

Türkiye Göç İdaresi’nin Ağustos 2022 tarihli verilerine göre Türkiye’de şu anda 3,5 milyondan fazla geçici koruma statüsünde kayıtlı Suriyeli bulunuyor. Ayrıca yakın zamanda toplam rakamı açıklanmamış ve Türkiye’de ikamet izni alarak yaşayan Suriyeliler de var. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Nisan 2023’teki açıklamasına göre 230 bin 998 bin Suriyeli Türk vatandaşlığına sahip. Kayıt dışı Suriyeli göçmenlerin sayısı ise bilinmiyor. Uzmanlar bu konuda tahmin yürütmekten kaçınıyor. Ancak uzmanlar, siyasilerin vadettiği gibi bu kişilerin geri gönderilmelerinin kolay ve kısa bir süreç olmayacağını söylüyor.

Suriyelilerin hukuki durumu nedir?

Türkiye, uluslararası mülteci hukukunu düzenleyen Cenevre Sözleşmesi’ne bir coğrafi çekince ile taraf. Türkiye, aynı zamanda sözleşmeye bu şekilde taraf alan tek Avrupa Konseyi ülkesi. Buna göre Türkiye, yalnızca Avrupa ülkelerinden gelen sığınmacıları mülteci olarak kabul ediyor, diğer ülkelerden gelenlere mülteci statüsü tanımıyor. Dolayısıyla Türkiye’de kayıtlı olarak yaşayan Suriyeliler “mülteci” statüsüne sahip değil.

Bu nedenle iç savaştan kaçıp gelen Suriyeliler 22 Ekim 2014’te çıkarılan bir yönetmelikle “geçici koruma” altına alındı ve Suriyeliler bu şekilde sosyal hizmetlerden faydalanma ve çalışma olanağına sahip oldu. Geçici Koruma Yönetmeliği ikamet iznine eşdeğer değil. Geçici koruma altındaki Suriyelilerin ikamet izni almak için de ayrıca başvuru yapması gerekiyor. Yılllar içinde Suriyelilerin bir kısmı gerekli belgeleri tamamlayarak ikamet izni aldı, kimisi de Türk vatandaşlığına geçti.

Ancak göç hukuku uzmanı Özyeğin Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuray Ekşi, bu kişilere vatandaşlık verilmesinin hukuki zemini olmadığını belirtiyor. Ekşi, DW Türkçe’den Hülya Schenk’e yaptığı değerlendirmede bunun nedenlerini şöyle anlatıyor:

“Türk vatandaşlarına aldığınız kişinin kendi ülkesindeki güvenlik soruşturması hakkında da bilginizin olması lazım. Ancak Suriye ile diplomatik ilişkimiz 2013 yılından beri yok. Dolayısıyla bu veriyi alamayız. İkincisi de zaten bizim vatandaşlık mevzuatımızda iltica statüsü ile Türkiye’de bulunanlara vatandaşlık verilmeyeceği açıkça yazıyor. Buna rağmen öyle vatandaşlık verme yolunu tercih edebiliyorlar, seçim yatırımı mı başka bir amaç mı var arkasında, o konuda hani spekülatif konuşmak istemiyorum. Sadece hukuki açıdan durumu açıklamaya çalışıyorum.”

Türkiye’nin Suriyelileri geri göndermesi mümkün mü?

Hükümet aslında bir süredir uluslararası hukuk açısından da tartışmalı olan yöntemlerle Suriyelilerin geri gönderilmesi konusunda çalışmalar yürütüyor. İçişleri Bakanlığı geçen yıl yabancıların mekânsal yoğunlaşmasını önlemek için “seyreltme” uygulaması başlatacağını açıklamıştı. Buna göre yabancıların mahalle nüfusunun yüzde 25’ini aştığı yerlerde yabancılara kayıt başvuruları kapatılmıştı.

Bakanlık, kayıt kapama dışında yoğunluğun bulunduğu yerleşim yerlerindeki Suriyelileri gönüllük esasıyla farklı ilçe ve illere yerleştireceğini de duyurmuştu. Suriyelilerin bir kısmı da Türkiye’nin operasyon düzenlediği ve daha sonra konutlar inşa ettiği Suriye’nin kuzeyine yerleştirildi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Ekim 2022’de yaptığı açıklamaya göre bu şekilde geri gönderilen Suriyelilerin sayısı 529 bin.

Suriyelilerin büyük bir kısmının geri dönmek bir yana kalıcı olmaya çaba gösterdiklerini belirten Türk Alman Üniversitesi’nden göç uzmanı Prof. Dr. Murat Erdoğan, bu noktada Suriyelilerin gönüllü mü yoksa zorla gibi gönderilecekleri gibi iki temel soru olduğunu ifade ediyor.

Uluslararası hukuka göre Suriyelilerin zorla gönderilmesinin mümkün olmadığını belirten Erdoğan, gönüllü dönüş koşullarının oluşmasının ise zaman alacağını vurguluyor. “Gönüllü geri dönüşün koşullarının oluşturulması öyle bir senede, iki senede de olabilecek bir şey değil” diye de devam ediyor.

Nuray Ekşi de Suriyelilerin geri gönderilmesinin doğru bir planlama en azından 5 yıllık bir süreyi gerektirdiğine işaret ediyor. Uluslararası hukuk açısından öncelikle Suriyelilerin geri gönderileceği yerlerde çatışma ortamı olmaması gerektiğini belirten Ekşi, Esad yönetiminin Suriyelilerin geri kabulü için Türk askerlerinin Suriye’nin kuzeyinden çekilmesini şart koştuğunu hatırlatıyor.

Suriye’nin kuzeyindeki durumun belirsiz olduğuna, bölgede Rusya ve İran’ın Şam’ın davetiyle bulunduğuna dikkat çeken Ekşi, Türkiye’nin ise bölgede muhaliflere destek verdiğini, bunun da Türkiye’nin en büyük hatası olduğunu ifade ediyor. Ekşi, “Türkiye’nin sadece insani boyutta destek vermesi gerekiyordu” diyor ve muhaliflere desteğin Suriyelilerin geri dönmesini zorlaştırdığını vurguluyor.

Şam yönetimi geri giden Suriyelileri istiyor mu?

Türkiye, Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den beri bu ülkeye dört kara harekatı gerçekleştirdi. Fırat Kalkânı Harekâtı’nı 24 Ağustos 2016’da IŞİD’e karşı başlatan Türkiye, daha sonra PKK’nın Suriye uzantısı olarak görülen YPG ve farklı grupların Suriye’nin kuzeyindeki faaliyetlerine karşı sırasıyla Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarını düzenledi. 5 Mart 2020’de başlayan dördüncü operasyonu Bahar Kalkanı da doğrudan rejim güçlerini hedef aldı.

Türkiye şimdi ise Şam yönetimi ile yeni diplomatik kanallar açmaya ve ilişkilerini normalleştirmeye çalışıyor. Suriyelilerin geri gönderilmesi ile ilgili planların en önemli parçasının Esad’la anlaşılması olduğunu ifade eden Murat Erdoğan, Esad’la anlaşmanın da birkaç handikapı olduğunu düşünüyor. Türkiye’nin kısa sürede Suriye’nin kuzeyinden çıkmasının zor olduğunu söyleyen Erdoğan, ülkesinden kaçan ve Esad’ı diktatör olarak niteleyen Suriyelilerin de 10 yıl sonra tekrar geri dönmek isteyeceğine şüpheyle bakıyor.

Suriye ekonomisinin de çok kötü olduğunu belirten Erdoğan, Esad’ın içinde bulunduğu durumu “Suriyeliler için Suriye’ye gönüllü biçimde geri dönmek bu anlamda çok zor bir şey. Esad’ın da birdenbire 5 milyon civarında insana eğitim verecek, hastane verecek, ekonomik katkı verecek bir durumu yok kısa vadede” şeklinde anlatıyor. Erdoğan ayrıca Türkiye’ye kaçan muhaliflerin geri dönmesini Esad’ın kendisi için bir risk olarak görebileceğini ifade ediyor.

Erdoğan sözlerini “Yani nereden bakarsanız bakın kolay bir süreç değil, yani Türkiye’de siyasetçiler bu işi biraz fazla basit bir matematiğe dönüştürüyorlar. Bunun çok sıkıntılı bir süreç olacağını kimse konuşmak istemiyor” şeklinde sürdürüyor.

Paylaşın