Osman Kavala, İddianameyi Yazan Savcıyı HSK’ya Şikayet Etti

Gezi Parkı davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen iş insanı ve hak savunucusu Osman Kavala, yeni bir açıklama yaptı. Açıklamada Henry Barkey ile yemek yiyenin Aslı Aydıntaşbaş olduğunun bilinmesine rağmen ısrarla casusluk suçlamasıyla tutuklu tutulduğuna dikkat çekti.

Osman Kavala ve avukatları, iddianameyi hazırlayan savcı hakkında ikinci defa HSK’ya şikayet etti. Açıklamada yasal eylemlerin casusluk olarak kurgulandığı söylendi, şöyle denildi:

“İddia makamı hepsi yasal olan faaliyetlerimi suç eylemi haline getirebilmek için yasadaki tanımları hiçe sayan bir casusluk suçu kurguladı. Duruşmamda bu davranışın Nazi dönemi uygulamalarıyla paralellik gösterdiğine dikkat çektim.

Düşman hukuku anlayışı ile yürütülen bu yargı süreci üzerinde herhangi bir etkisi olmayacağını gördüğümden, Henri Barkey’in daha önce lokantadaki yemek konusunda konuşmamış, Aslı Aydıntaşbaş’ın da bu konuda açıklama yapmamış olmasını önemsemedim.”

“AİHM kararını uyguladık savunması geçersiz”

Bu tür iddianamelerin ülke yargısının öncelikli sorunu olduğu söylenen açıklamanın devamı şöyle:

“13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Gezi davasında siyasetçe arzu edilen cezaları vermesinden sonra casusluk suçlamasının gereksiz hale gelmesi ve beraat kararı ile sonuçlanması bu suçlamanın bir kurgudan ibaret olduğunu gözler önüne serdi.

AİHM son kararında tutukluluğumu sürdürmek için kurgulanan bu suçlamanın, daha önce değerlendirdiği ve suça işaret eder nitelikte bulmadığı delillere dayandırılmış olduğunu tespit etti.

AİHM’in bu kararıyla, yapılanın hukuku dolanmak anlamına geldiği ve hükümetin ‘AİHM kararını uyguladık’ şeklindeki savunmasının geçersizliği ortaya konulmuş oldu.

Hukuksuz yargılamalara temel teşkil eden bu tür iddianamelerin önlenmesinin ülkemiz yargısının öncelikli sorunu olduğunu düşünüyoruz. HSK’ya yapmış olduğumuz şikâyetlerin bu amaca hizmet edeceğini ümit ediyoruz.”

Osman Kavala davası ve AİHM kararı

İlk tutukluluk

Osman Kavala ilk olarak 1 Kasım 2017’de tutuklandı. “Hükümeti devirmek veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs (TCK 312)” ve “cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni devirmeye teşebbüs” (TCK 309) suçlaması yöneltildi.

Tutukluluk nedeni Gezi Direnişiydi ve protestoların planlayıcısı, yöneticisi ve finansörü olmakla itham edildi.

Daha ilk yargılama devam ederken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kavala’nın makul şüphe olmadan siyasi sebeplerle tutuklandığını belirterek ‘derhal tahliye edilmesi’ yönünde bir karar verdi.

AİHM kararına rağmen tahliye edilmeyen Kavala’nın iddianamenin hazırlanması ve sonrasında yapılan yargılama tam 2 yıl 3 ay 17 gün sürdü.

Silivri’deki 30. Ağır Ceza Mahkemesi 18 Şubat 2020’de Gezi Davasında beraat ve Osman Kavala hakkında tahliye kararı verdi.

Osman Kavala tahliyeye hazırlanırken aynı gün ilk olarak hakkında gözaltı kararı çıkartıldı. Özgürlüğüne kavuşamadan tekrar tutuklandı. Bu kez tutuklanma gerekçesi 15 Temmuz soruşturmasıydı. Hatta aynı dosyadan 11 Ekim 2019’da “tutuklama tedbiri ölçülü değil” denilerek resen tahliye edildiği ortaya çıktı.

Bu sırada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yargıya müdahale sayılabilecek bir hamleyle beraat kararı veren mahkemeyi eleştirdi. Arkasından da Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında soruşturma başlattı.

İkinci suçlama ‘casusluk’

Osman Kavala yeniden tutuklanmasının ardından bu kez “siyasal veya askeri casuslukla (TCK 328)” suçlandı. İlerleyen süreçte Gezi Davası’nın savcısı Edip Şahirer beraat kararını İstinaf’a taşıdı.

Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi’nde Osman Kavala’nın tutukluluğunu savundu. Kavala’nın herhangi bir hakkının ihlal edilmediğini iddia etti. Kavala’nın ‘casusuluk’ suçu işlediğine dair kuvvetli belirtinin olduğu savını ortaya attı.

Hatta AİHM’in ihlal kararıyla Osman Kavala’nın ikinci tutukluluğu arasında suç farkı olduğunu belirterek yargılamanın aynı olmadığını söyledi.

Ancak bu sırada Avrupa Konseyi AİHM kararının Osman Kavala üzerindeki tüm suçlamaları kapsadığını belirten ve yeniden ‘derhal tahliye’ isteyen bir açıklama yaptı.

İddianame savcısı bakan yardımcısı oldu

Artık AYM’den Osman Kavala’nın tutukluluğuyla alakalı bir hüküm beklerken bu sefer ikinci iddianame geldi. İddianame de daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla Adalet Bakan Yardımcılığına atanacak olan dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz’ın elinden çıktı. Kavala hazırlanan bu ikinci iddianamede “siyasal veya askerî casuslukla” suçlandı.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bunlar yaşanırken tekrar tekrar Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını istedi. Türkiye’yse uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini hatırlattı.

Devamında Osman Kavala iddianamesini Savcı Hasan Yılmaz’ın yazdığı davanın yargılaması başladı. Mahkemeden beklenen tahliye kararı çıkmadı. Tahliye kararı çıkmadığı gibi ilerleyen günlerde de Anayasa Mahkemesi karar vermeyi sürekli ertelediği Osman Kavala’nın bireysel başvurusunda “ihlal yok” dedi. Ancak karar Genel Kurul’dan 7 üyeye karşı 8 üyenin oy çokluğuyla çıktı.

Gezi Davası sil baştan

Hemen ardından da İstinaf, Savcı Edip Şahiner’in başvurusunda Osman Kavala’nın ve diğer Gezi sanıklarının beraat kararını bozdu.

İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi de İstinaf kararı uyarınca Osman Kavala’nın casuslukla yargılandığı davayı Gezi Davasıyla birleştirdi. Derken 21 Mayıs 2021’de de Gezi Davasının görülmesine yeniden başlandı.

Bu sırada mahkeme bu sefer çArşı’yla Gezi davalarının bileştirilmesine karar verdi. Ancak birleştirmeye ‘muvafakat’ veren de İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Mahmut Başbuğ’du. Başbuğ İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığına getirildi. Kendi talebine muvafakat verdikten sonra İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine geri döndü.

İlerleyen süreçte yine duruşmalar görüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden yargılamaya müdahale edercesine Osman Kavala’yı hedef aldı. Osman Kavala bunun üzerine artık duruşmalara katılmayacağını ve savunma yapmayacağını açıkladı.

Bir yandan yargılama devam ederken bu sefer savcı Edip Şahiner çıkıp Gezi’yle çArşı davasının ayrılmasını istedi. Bu sırada da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararını yerine getirmediği için Türkiye’ye karşı ihlal sürecini başlattı.

Casusluk suçlaması kayboldu yerine TCK 312 geldi

21 Şubat 2022’deki duruşmada da Gezi’yle çArşı davaları ayrıldı. Ancak Osman Kavala yine tahliye edilmedi. Ve herkes 21 Mart’ta yapılacak son duruşmayı beklerken savcı Edip Şahiner celse arasında esas hakkındaki mütalaasını verdi.

Şahiner mütalaada Osman Kavala için Mücella Yapıcı’yla birlikte ‘ağırlaştırılmış müebbet’ istedi. Bunu talebi de “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs (TCK 312)” suçuyla gerekçelendirdi.

Ancak Osman Kavala’nın ikinci tutukluluk gerekçesi bu suçlama değildi. Osman Kavala ilk Gezi yargılamasında beraat ettikten sonra serbest bırakılmadan tekrar tutuklanınca bu sefer “siyasal veya askeri casuslukla (TCK 328)” suçlanmıştı. Ve Osman Kavala’nın tutukluluk nedeni olarak bu suçlama gösterilmişti.

Sonuç olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, AİHM kararına uymayarak Osman Kavala’yı bu suçlamadan müebbet hapse mahkum etti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Gezi Parkı Davası Kararlarına 198 Yazardan Tepki: Korkmuyoruz

Gezi Kararlarını hukuksuz bulan 198 sanatçı ve yazar ortak açıklama yayımladı. Sanatçılar hukuksuzluk ve baskı ortamına değinerek, “Bu ülkenin edebiyatçıları ve yazarları olarak oradaydık, hâlâ oradayız, verilen cezaları hepimize verilmiş sayıyoruz.  Korkmuyoruz, boyun eğmiyoruz” mesajı verdi.

İmzalayan yazarlar arasında Ahmet Ümit, Aslı Erdoğan, Cezmi Ersöz, Birhan Keskin, Buket Uzuner, Elif Şafak, Hakan Bıçakçı, Haydar Ergülen, Sema Kaygusuz, Ümit Koçak, Yekta Kopan ve Zeynep Oral gibi isimler yer alıyor.

“Korkmuyoruz, boyun eğmiyoruz”

Sanatçıların ortak açıklaması şöyle:

“Oradaydık, dünya yaprak yaprak açıldı önümüzde. Olanaksız sanılan karşılaşmaların tanığı olduk. Hayatın bilinen, bilinmeyen sayısız yolla ve şekilde değiştiğini gördük. Bu hakikati hiçbir mahkeme, hiçbir ceza, hiçbir yargılama yok edemez, Gezi direnişini ne çoktan yazıldığı tarihten ne geleceğimizden söküp alabilir.

Milyonların katıldığı bir direnişi toplumu sindirmek amacıyla, tümüyle hukuka aykırı olarak mahkûm etmeye hiçbir egemenin gücü yetmez, yetmeyecektir.  Mahkûm edilmeye çalışılan, ülkenin yurttaşlarının ülkenin geleceği için ortaya koydukları demokratik, barışçıl itirazdır.

Bu ülkenin edebiyatçıları ve yazarları olarak oradaydık, hâlâ oradayız, verilen cezaları hepimize verilmiş sayıyoruz.  Korkmuyoruz, boyun eğmiyoruz.

Ülkemizin bu hukuksuzluk, baskı, zulüm kıskacından kurtulması için sesimizi hayatın ve direnişin sesine katıyoruz.”

İmzacılar

Abdullah Yılmaz, Adnan Gerger, Ahmet Kardam, Ahmet Önel, Ahmet Ümit, Akın Olgun, Akif Kurtuluş, Alper Akçam, Alper Beşe, Altay Öktem, Arslan Sayman, Arzu Erkan, Asım Öztürk, Aslı Biçen, Aslı Erdoğan, Aslı Perker, Aslı Tohumcu, Atilla Birkiye, Attila Aşut, Ayça Güçlüten, Aydan Yalçın, Aydemir Çimen, Aydın Şimşek, Ayfer Tunç, Aysel Korkut, Ayşe Gül Altınay, Ayşegül Devecioğlu, Ayşen Işık, Ayşen Melik, Ayşen Şahin, Bahadır Bayrıl, Barbaros Altuğ, Belma Fırat, Bilsen Başaran, Bircan Çelik, Birhan Keskin, Buket Uzuner, Burhan Sönmez , Bülent Mumay , Bülent Tekin, Bülent Usta,

Cem Uzungüneş, Ceren Gündoğan, Ceren Kumbasar, Ceren Olpak, Cezmi Ersöz, Cuma Boynukara, Cüneyt Ayral, Çetin Yiğenoğlu, Çiler İlhan, Defne Suman, Deniz Durukan, Devrim Dirlikyapan, Dilruba Nuray Erenler, Dizdar Karaduman, Doğu Yücel, Elif Durdu, Elif Şafak, Emel İrtem, Emrullah Alp, Erdal Güney, Erdoğan Aydın, Erendiz Atasü, Ertan Mısırlı, Esmahan Devran İnci,

Fahri Özdemir, Fatma Aras, Ferzan Sarpkaya, Fethiye Çetin, Figen Şakacı, G. Şebnem Uralcan, Gaye Boralıoğlu, Gonca Özmen, Gökhan Akçura, Gökhan Arslan, Gönül Kıvılcım, Gün Zileli, Güray Öz, Hakan Bıçakcı, Hakkı Gümüştaş, Halil İbrahim Özcan, Hasan Hayyam Meriç, Hasan Öztoprak, Haydar Ergülen, Hayrettin Geçkin, Hayri K. Yetik, Hıdır Murat Doğan, Hidayet Karakuş, Hilal Karahan, Hülya Deniz Ünal, Hüseyin Bul, Irmak Zileli, Işık Sungurlar, Işıl Özgentürk, İbrahim Baştuğ, İnci Asena, İsmail Hakkı İçten, Kaya Tanış, Keriman Güldiken, Lal Laleş, Latife Tekin, Levent Karataş,

M. Mahzun Doğan, Mahir Karayazı, Mahir Ünsal Eriş, Mahmut Temizyürek, Mehmet Atilla, Mehmet Özceylan, Mehmet Sarsmaz, Mehmet Şakir Örs, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Melisa Ceren Hasmaden, Merve Küçüksarp, Merve Yakut, Mesut Kimsesiz, Metin Yeğin, Mevsim Yenice, Murat Erdin, Murat Gülsoy, Murat Özyaşar, Murat Uyurkulak, Murathan Mungan, Mustafa Köz, Mustafa Suphi, Mutlucan Güvendir, Müge İplikçi, Münevver Antczak, Nabi Yağcı, Naile Dire, Namık Kuyumcu, Necmiye Alpay, Nermin Yıldırım, Neslihan Cangöz, Neval Savak, Nevin Koçoğlu, Nevzat Çelik, Nil Mutluer, Nil Sakman, Niyazi Zorlu, Nurcan Baysal, Nurdan Arca, Nurdan Gürbilek, Nurhan Suerdem,

Oğulcan Kütük, Oğuz Tümbaş, Olcay Özmen, Orhan Alkaya, Oya Baydar , Özer Akdemir, Özge Doğar, Özgür Zeybek, Özkan Mert, Özlem İşbilir, Pelin Buzluk, Peral Bayaz, Rahmi Emeç, Recai Şeyhoğlu, Salih Öztürk, Seçkin Selvi, Sefa Taşkın, Sema Güler, Sema Kaygusuz, Semih Gümüş, Semrin Şahin, Serdar Koçak, Sevin Okyay, Sevinç Öztürk, Sibel Oral, Suna Aras, Şafak Baba Pala, Şahin Altuner, Şebnem İşigüzel, Şeniz Baş, Tacim Çiçek, Tacli Yazıcıoğlu, Tarık Günersel, Tekgül Arı, Tozan Alkan, Tuğrul Keskin, Tunca Çaylant, Tuncay Birkan, Turan Horzum, Turgut Üzüm, Tülin Dursun, Uğur Portakal, Uğur Sümer, Ülkü Oktay, Ümit Kıvanç, Ünal Ersözlü, Yasemin Yazıcı, Yekta Kopan, Yeşim Erdem, Zerrin Saral, Zeynep Altıok Ataklı, Zeynep Göğüş, Zeynep Oral, Zübeyde Seven Turan, Zülfü Livaneli.

Paylaşın

Osman Kavala: Ellerinde İp Olsa Beni Asacaklardı

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Gezi Parkı Davası sonucunda haklarında mahkumiyet kararı verilen Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Hakan Altınay’ı Silivri Cezaevi’nde ziyaret ettikten sonra açıklamalarda bulundu.

Cezaevinde, hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Osman Kavala ile yaptığı görüşmeden bahseden Özel, Kavala’nın “Elbette bekliyordum. Beni bu kadar içeride tuttuktan sonra beraat ettireceklerini beklemiyordum, ama bu kadarını da beklemiyordum… Bir zaman birbirlerine ip atanlar ellerinde ip olsa beni asacaklardı” dediğini aktardı.

Özel’in aktardığına göre Kavala, “Çünkü verilen ağırlaştırılmış müebbet cezası idam hükmünde, idam cezasının yerine gelmişti. Bu delillerin hepsi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıçları tarafından ve tarafsızlıklarına hiç şüphe olmayan yargıçlar tarafından incelendi, çürütüldü ve bu delillerle verilen tutukluluğa devam kararının hak ihlali olduğuna karar vermişti AİHM. Bırakın tutukluluğa devamı, bu delillerle bana ağırlaştırılmış müebbet verdiler” tepkisinde bulundu.

Kavala: Türkiye’ye büyük itibar kaybettirecek

Türkiye’nin AİHM yargı sürecinde, kendisinin darbe suçlamasından beraat ettiği, tutukluluğunun casusluk suçuyla ilgili olduğu tezini savunduğunu hatırlatan Kavala, “Casuslukla ilgili bir kanıt yok, iki yıldır tutukluluk boşuna ve verilen karar Türkiye’nin AİHM nezdindeki savunmasını boşa düşüren bir karardır ve Türkiye’yi sıkıntıya sokacak, kendi tezini boşa düşürecek bir karardır. Birileri vakit kazanıp Osman Kavala’yı içeride tutalım diye tutuklamaya gerekçe uydururken bu kararla birlikte zaman kazandılar, beni iki yıl içeride tuttular ama Türkiye’ye büyük itibar kaybettirmiş olacaklar. Sıkıntı buradadır” dedi.

Sezer’den “Gözyaşlarımı katledilen hukuk sistemi için akıtıyorum” mesajı

Türkiye Cumhuriyeti’nin 10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in kendisini aradığını söyleyen Özel, Ahmet Necdet Sezer’in, “Tutulan; evlatlarından, çocuklarından ayrılan, beraat ettikleri bir davadan, delili durumu değişmeden kararı etkileyecek yeniden yargılama gibi bir durum ortaya çıkmadan, bir daha bir daha yargılanıp cezalandırılmalarından üzüntü duyuyorum. Aileleri için üzülüyorum. Onlar için gözyaşı dökebilirim ama gözyaşlarımı katledilen hukuk sistemi için akıtıyorum” sözleriyle kararlardan rahatsızlığını dile getirdiğini aktardı.

“Gezi’yi anlamayan birini Cumhurbaşkanı seçmeyecekler”

Özel, Silivri Cezaevi önünde yaptığı açıklamada, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün mahkeme kararına verdiği tepkiyi de hatırlatarak Sezer ve Gül’ün desteğinin cezaevindekiler açısından büyük önem taşıdığını belirtti. Özel, “İçeride vardığımız bir mutabakatı, bütün Türkiye’ye söyleyelim… Gezi’yi, Z kuşağını anlamayan, çevre duyarlılığı olmayan, doğa katliamlarına direnmeyen, kent suçlarına itiraz etmeyen birini bu ülkenin insanları 13’üncü Cumhurbaşkanı seçmeyecekler. Yaşayan üç Cumhurbaşkanı’ndan birisi ve gelecekte görev bekleyeni Gezi’nin arkasında. Gerisini siz düşünün Recep Tayyip Erdoğan” söyleminde bulundu.

Paylaşın

‘Gezi Parkı Davası’ Kararlarına Hukukçular Ne Diyor?

Gezi Parkı davası Pazartesi görülen duruşmayla hükme bağlandı. İş insanı Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer sanıklardan Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi de 18’er yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Kararı BBC Türkçe’den Esra Yalçınalp’a değerlendiren sanık avukatları, kararların hukuki değil, siyasi olduğu konusunda hemfikir.

Osman Kavala’nın avukatlarından Tolga Deniz Aytöre’ye göre, mahkeme heyeti için “hangi suçtan ceza verildiği değil, sonuca ulaşmak” önemli.

Aytöre, Gezi Parkı eylemlerinin “Avrupa bağlantılarıyla” yapıldığı yönünde bir algı yaratılmaya çalışıldığını söylüyor. Bu iç siyaset malzemesinin ileride oluşabilecek demokratik hareketlerin önünü kesmek amacıyla da kullanılabileceğini düşünüyor.

Son kararla birlikte Kavala’nın iki yıl tutuklu kaldığı casusluk suçundan hiçbir delil olmadığı için beraat ettiğini ama daha önce 2020’de beraat ettiği “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldığını belirten Aytöre, “Bu çelişkilerin hesabını kim verecek?” diye soruyor.

Kavala’nın avukatlarından İlkan Koyuncu’ya göre iktidarın hedefi, “Osman Kavala’yı tutuklu tutmak ve Gezi’yi mahkum etmek.”

Koyuncu, kararın AKP’nin “saflarını sıklaştırmak” şeklindeki seçim stratejisiyle bağlantılı olduğunu düşünüyor:

“Toplumda karşılığı olan Çarşı gibi bir kitleyi hedef almak yerine, seçmece sekiz kültür-sanat insanını mahkum etmek daha kolay olduğu için dosyaları hızlıca ayırıp mahkumiyete gittiler.”

Bunun siyaseten anlaşılır olduğunu belirten Koyuncu, ancak hukuki bir karşılığının da olmadığını söylüyor:

“Yeniden açılan Gezi davasının yargılama süreci çok uzun sürdü ama yargılama yapılmadı.

“Dava, esasa aykırı uygulamalarla çok yavaş ilerlerken, muhtemelen siyasi bir takvime göre bir talimat geldi. Birdenbire Çarşı dosyası ayrıldı, savcının mütalaası istendi ve karar çıktı.”

‘İntikam alma amacı mutlak’

Anadolu Kültür’ün yönetim kurulu üyelerinden Hakan Altınay’ın avukatı Tora Pekin ise kararı “Gezi’den intikam alma amacı olduğu mutlaktır” diye değerlendiriyor ve ekliyor: “Gezi iktidarın gündeminden hiç düşmedi ve bir hesaplaşma istendi.”

Pekin, davanın tamamen göstermelik yürütüldüğünü savunuyor:

“Son 15 yılda, siyasetin emriyle yürüyen çok dava oldu ama bu kadar vahimini görmedim. Mahkeme aldığı talimata uyarak, hiçbir yargıçlık görevi üstlenmeyerek sadece cezaları yüzümüze okudu.”

Taksim Dayanışması temsilcileri Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay’ın avukatlarından Akçay Taşçı’ya göre de karar “Gezi’nin toplumsallığını ortadan kaldırmaya çalışıyor ve hukuk tarihimizdeki en yanlış, en rezil kararlardan biri.”

Neden yargı süreci bitmeden tutuklandılar?

Davada tutuklu yargılanan tek sanık Kavala idi. Ancak diğer 7 sanık de Yargıtay kararına dek tutuklu kalmak üzere cezaevine gönderildi.

Pekin’e göre AKP-MHP ittifakı, seçim öncesinde “hukuk ve demokrasiyi daha da boğacak ve Gezi Davası’ndaki tutuklama kararı da bunun işaret fişeği”.

Yedi kişiye atfedilen ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmeye yardım etmek’ suçunun Türk Ceza Kanunu’ndaki üst haddi 20 yıl.

Taşçı, mahkemenin 18 yılla neredeyse üst sınırdan ceza verdiğini vurguluyor.

Koyuncu ise sanıkların hiçbirine iyi hal indirimi uygulanmamasına dikkat çekiyor:

“Sanıklar en ağır cezaları aldı. Mahkeme heyeti ‘En ağır şekilde mahkum edin, iyi hal indirimi uygulamayın’ talimatı almasının dışında böyle bir karar veremez.

“Kavala, benim hayatımda gördüğüm en sakin müvekkil. 4,5 senedir sudan, siyasi sebeplerle içerde ve ses tonunda dahi hiçbir agresiflik olmayan Kavala’ya iyi hal indirimi uygulamamak bir mesajdır.

“Çiğdem Mater gibi yurtdışından gelip savunma veren insana neden iyi hal indirimi uygulamazsınız?”

‘Karar, hükümetin AİHM’e verdiği cevabı boşa düşürdü’

Aytöre, mahkemenin yargılama yapmadan karara gitmesini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yeni değerlendirmesinden önceki telaşın sonucu olarak yorumluyor:

“AİHM’e ‘artık hüküm verildiğine göre konu tutuklama değil, sizin de yetkiniz yok’ denecek.”

Ancak Aytöre, AİHM dosyayı esastan da incelediği için Türkiye’ye verdiği ihlal kararının hükümle ortadan kalkmadığını vurguluyor:

“Hak ihlali durumu, ihlalden önceki hale dönülene kadar devam edecektir. Hüküm verilmiş olması bunun önüne geçemez.”

Koyuncu’ya göre “amaç Kavala’yı içerde tutmak olunca, hukuk sadece bir araç”:

“Kavala 2020’de beraat edip tahliye edilecekken, hemen casusluk diye bir suç yaratılmıştı.

“Şimdi de, AİHM kararına rağmen, Gezi’ye ilişkin yargılandığı 312. maddeden tekrar tutuklama kararı verildi.

“AİHM ‘Kavala’ya derhal tahliye’ dediğinde, hükümet, Osman Kavala Gezi’den tutuklu değil ki, başka bir dosyadan tutuklu cevabını vermişti. Ancak şimdi bu cevabı boşa düşürdü.”

Muhalefet şerhi: ‘En azından bir kişi hukuka uygun davranıyor’

Mahkeme heyetinden bir üyenin, dinleme kayıtlarının “yasak delil” olması sebebiyle verilen cezalara muhalefet şerhi koyması dikkat çekmişti.

Ancak oyçokluğu esas olduğu için iki oya karşı tek oyun kararda bir etkisi olmadı.

Avukat Pekin, üyenin Kavala’nın tutuklanmasına karşı da kararlı davrandığını hatırlatıyor:

“Dava boyunca istikrarla şehrini koyuyordu. Hakimin samimi görüşü olabilir. İki oy zaten garanti diye de tahammül etmiş olabilirler.”

Taşçı ise konuyu, “En azından bir kişi hukuka uygun davranıyor” diyerek yorumluyor.

Bundan sonra ne olacak?

Hukuki süreç henüz bitmedi.

Avukatlar, ilk aşamada tutuklama kararına itiraz edecek ancak bu adımdan bir beklentileri yok.

Koyuncu, “Türkiye’nin kuşatılmış yargısında, itiraz müessesesi içi boş bir müessese. Bu kadar siyasi bir kararın 14. Ağır Ceza’nın kaldırmasını beklemiyoruz” diyor.

Sonrasında ise istinafa gidilecek.

Pekin, istinaf mahkemesinin daha önce iktidar lehine verdiği kararlardan yola çıkarak farklı bir sonuç çıkmayacağı görüşünde.

İstinaftan da istenen sonuç çıkmazsa, bir sonraki aşamalar Yargıtay ve AYM olacak.

Koyuncu, sürecin siyasi konjonktüre bağlı olduğunu vurguluyor:

“Kavala’yı hayatının sonuna kadar cezaevinde tutmayacaklar. Şu an siyaseten bu gerektiği için bu kararı verdiler.

“İlerde de, siyaseten zamanlaması hangisi daha kullanışlıysa, belki istinafta, belki de Yargıtay’da kararı bozarlar.”

İç hukuk sürecine ek olarak, haklarında hüküm verilen kişilerin AİHM’ye başvuru yolları açık.

Ayrıca Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararının uygulanmamasını bir kere daha ele alabilir.

‘Gerekçeli karar Ankara’da yazılacaksa vakit alabilir’

Avukatlar, sürecin takvimini öngörmenin pek mümkün olmadığını söylüyor.

Öncelikle gerekçeli karar bekleniyor.

Taşçı gerekçeli kararı bir ay gibi bir süre içinde beklerken, Aytöre ise durumu “İstanbul’da yazılacaksa nispeten daha hızlı gelecektir, Ankara’da yazılacaksa vakit alabilir” şeklinde değerlendirdi.

Avukatlar, dosyanın istinafta ele alınmasının ise aylar sürebileceğini öngörüyor. Ne kadar süreceğine dair hukuki bir düzenleme yok.

Yapılacak itirazlar hangi çerçeveye oturtulacak?

İtirazların hangi çerçevede yapılacağı da zincirin son halkalarından birini oluşturacak.

Avukat Taşçı, savcının en zayıf iddiasının Gezi Parkı eylemlerinin “merkezi bir yerden, üst akılla, dış manipülasyon yoluyla” tertip edildiği söylemesi olduğunu düşünüyor.

Taşçı için bu iddia “tek başına bir tarih tezinden ibaret” ve hiçbir delil, görüşme ve para transferiyle desteklenmiyor:

“Ancak savcılık bunu mahkemeye kabul ettirmeyi başardı. Bizim de en temel itirazımız Gezi’nin bir halk hareketi olduğu üzerine kurulu.”

Avukat Aytöre’ye göre, itirazın çerçevesi nasıl çizilirse çizilsin, sonuç doğurmayacak:

“Ortada hiçbir suç veya eylem yok; hukuk kırpıntıları arıyoruz.”

İddianameyi savcının “ideolojik körlükle yarattığı malul bir komplo teorisi” olarak nitelendiren Pekin, bu görüşünü şu sözlerle açıklıyor:

“312. maddedeki hükümeti devirmeye teşebbüs suçu sadece cebir ve şiddet yoluyla işlenebilir. Dosyada, Gezi sanıklarının cebir veya şiddetle ilişkisini gösterecek hiçbir delil kırıntısı yok, çünkü gerçek hayatta da böyle bir şey yok.”

Avukat Pekin, Gezi Parkı ve 17-25 Aralık iddianamelerini aynı kişilerin hazırladığını hatırlatıyor:

“Dinlemeler hukuka aykırı bulunduğu için o davaya takipsizlik verilmişti, ama Gezi Parkı davasında aynı kişilerin yaptığı aynı türdeki dinleme kararları delil kabul edildi.

“Ya o karardaki gerekçelere uyarak Gezi’ye beraat verilmeli ya da o dosyaya da ceza davası açılmalı.”

Reddi hakim tartışması

Avukatların, mahkeme heyetinden bir hakimin daha önce AKP listelerinden milletvekili aday adayı olmasının da arasında olduğu çeşitli sebeplerle yapılan reddi hakim talebi de reddedilmişti.

Avukat Aytöre, “Hükümette yer almak için milletvekili aday adayı olan bir hakimin, hükümete karşı işlendiği iddia edilen bir suçun yargılamasında oy vermesi bir demokratik hukuk devletinde olmaması gereken bir durum” diyor ve ekliyor:

“Yargı mercileri görevini yaparlarsa, reddi hakim talebimizin kabul edilmemiş olması etkili olmalı.”

Aytöre, bu görüşünü ise şu sözlerle savunuyor:

“Karar objektifliği olmayan bir hakimin heyette bulunmasından dolayı verilen karar da objektif değildir. Usul ve esas olarak açıkça hukuka aykırıdır. Bu karar atıldır, yok hükmündedir.

‘Yargının araçsallaşmasının süreklileşme ihtimalinden endişeliyim’

Avukat Aytöre, yargının siyasallaşıp araçsallaşması konusunda duyduğu kaygıları dillendiriyor. Türkiye tarihinde siyasetin her zaman yargıya müdahale etme isteğinin olduğunu ancak “yargının ilk kez bu denli izin verdiğini” söylüyor.

Aytöre, endişelerini şu sözlerle ifade ediyor:

“Yargının araçsallaşmasının süreklileşme ihtimalinden endişeliyim. Türkiye’de insanların karşı karşıya getirilebilme ve gelebilme ihtimalinden çok endişeliyim.”

Hukuksuzluğun bedelinin her zaman olacağını söyleyen Aytöre, sözlerini şöyle sonlandırıyor:

“Bunun en belirgin örneğini de yakın tarihe bakınca görülür. Bir dönemin hakim ve savcılarının ne durumlarda olduğunu incelersek, hukuktan uzaklaşanların çok da uzağa gidemediğini görmüş oluruz.”

Paylaşın

‘Gezi Parkı Davası’ Kararlarının Siyasetteki Yansıması Ne Olur?

Gezi davasıyla ilgili mahkumiyet kararlarının yankıları sürerken, siyasi analistler Cumhur İttifakı’nın seçime kadar geçecek sürede kutuplaştırıcı söylemlerini artırabileceğini ancak ekonomik krizle bunalan seçmenlerde bu söylemlerin etkisinin eskisi gibi olup olmayacağının belirsiz olduğuna dikkat çekiyor.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti dünkü kararında iş insanı Osman Kavala’nın “casusluk” suçlamasından beraat ve tahliyesine, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme” suçundan ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasına hükmetti.

İçlerinde Mücella Yapıcı gibi isimlerin de bulunduğu yedi sanık da 18’er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kararlara mahkeme heyetinden hakim Kürşad Bektaş karşı çıktı ve muhalefet şerhinde “Dosyada yeterli delil yok. Beraat verilmeli” dedi.

İktidar ne yapmaya çalışıyor?

Gezi davasının tartışmalı görülen bu kararları hukuki açıdan olduğu kadar siyasete yansımaları açısından da konuşulmaya başlandı.

Son zamanlarda dış politikada ılımlı bir döneme giren ve ardı ardına sorunlu olduğu bazı ülkelerle ilişkilerini iyileştirmeye çalışan Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğini tehlikeye atabilecek olan bu kararla ne yapmak istediği ve iktidarın nasıl bir strateji takip edeceği merak ediliyor.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’e konuşan kamuoyu araştırma şirketi Türkiye Raporu Direktörü Can Selçuki, Cumhur İttifakı’nın izleyeceği stratejiyi tam olarak henüz anlamlandıramadığını belirterek, şu çelişkiye dikkat çekiyor:

“İki açıdan anlamlandıramıyorum; birincisi artık kazanmanın kuralı değişti, 50 artı 1’e ihtiyacınız var. Dolayısıyla paydanızı mümkün olduğunca geniş tutmanız lazım. Yani ortadaki seçmene daha çok hitap edebilecek, daha ılımlı birtakım söylemler içinde olmanız lazım.”

Selçuki’ye göre ikinci husus da ekonomik şartlar. Bu tip söylem ve kararların ekonomi iyiyken, seçmeni bulunduğu tarafın yaptığı ne olursa olsun ekonomik açıdan mutlu olduğu için haklı görmeye iteceğini belirten Selçuki, “Bugünkü iktisadi koşullar altında bu tarz gerginlik yaratıcı, toplumsal fay hatlarına dokunan söylemlerin ben iktidara yaramayacağı kanaatindeyim” diyor.

Siyaset Bilimci Doç. Dr. Can Kakışım iktidarın Kavala üzerinden tüm sivil topluma “eğer yeni bir Gezi’ye kalkışırsanız ya da en azından bu ruhu yaşatırsanız ben bununla mücadele ederim” mesajı verdiğini de belirtiyor.

Kutuplaştırıcı söylemler devam eder mi?

Uzmanlara göre bundan sonra iktidarın ayrıştırıcı söylemler ve kararlar, eğer erken seçim olmayacaksa Haziran’da 2023’te yapılması öngörülen seçime kadar artarak devam edebilir.

HDP hakkında açılan kapatma davasına işaret eden Siyaset Bilimci Kakışım, bundan sonra Gezi’ye benzer yargı kararlarının beklenebileceğini, bunların “beka ve dış güçler” söylemleriyle desteklenebileceğini belirterek, şunları söylüyor:

“Bu, AKP-MHP cenahının seçim sürecine kadar giden süreçteki stratejisi olabilir. Yani ‘biz ve onlar’ şeklinde, sürekli bir toplumda ötekileştirme, ikilik yaratma ve bunun üzerinden siyaset üretme tarzı. Çünkü sizin eğer umutlar üzerinden siyaset yapma olanağınız kalmamışsa ve halk nezdinde umut yaratamıyorsanız bunu korkular üzerinden yaparsınız.”

Cumhur İttifak’ından da Gezi kararlarını savunan açıklamalar geldi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, kararı “Türkiye hukuk devletidir, kimse yargının üstünde değildir” sözleriyle değerlendirdi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Gezi Davası’ndan çıkan hapis cezaları ile ilgili soru üzerine, “Yargıya saygı duyulmalıdır. Konu üzerinde uzun yıllar tartışmalarla bunu önlemeye çalışanlar da yargının bu kararıyla saygılı olarak her şeyi artık kabullenmek durumunda olmalıdır” dedi.

Muhalefet için test alanı mı?

Gezi kararlarının şu anda birleştirici olmaya çalışan muhalefet açısından da kritik olacağı belirtiliyor.

Pazar günü bir araya gelen muhalefet partilerinin üst düzeyde Gezi davasına katılımda bulunmaması ve çoğu liderin tepkisini geç vermesi eleştiri konusu.

Kakışım, muhalefetin bazen böyle konularda biraz “çekingen” davrandığına işaret ederek, şöyle konuşuyor:

“Muhalefetin burada takınacağı tavır önemli çünkü bu altılı masa için bir test alanı gibi olacak. Siz en baştan beri toplumun genel hassasiyetlerine saygı duyacağınızı söylüyorsunuz, bu noktada evet ortaya koyduğunuz bir irade de var ama muhalif kitlenin hassasiyetleri de sizin için önemli olmalı.”

Kararın açıklanmasının ardından akşam saatlerinde Tweet atan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Gezi direnişi; dayanışmaya, barışa, kardeşliğe ve demokrasiye adanmış bir millet hareketiydi” derken, bugünkü grup konuşmasında da konuya değindi. “Kurgulanmış mahkemelerden adalet çıkmaz” diyen Kılıçdaroğlu, davada karar veren hakimlere ilişkin olarak “Verdikleri kararlar kendi özgür iradeleriyle verdikleri kararlar değil, talimatla aldıkları kararlar” ifadelerini kullandı.

Gezi olayları sırasında iktidarın üyesi olan Gelecek Partisi Başkanı Ahmet Davutoğlu ise bugün sosyal medyadaki paylaşımında Gezi’nin ismini anmadan adalet çağrısı yaparken, DEVA Partisi Başkanı Ali Babacan attığı Tweet’te hukuki açıklaması olmayan bu mahkumiyet kararlarının vicdanları yaraladığını belirtti.

Siyaset Bilimci Kakışım, Babacan ve Davutoğlu için aslında bu kararın bir fırsat olabileceğini çünkü davacılar arasında onların da isimlerinin bulunduğunu hatırlatarak, eskiden AKP içinde yer alan iki ismin özeleştiri yaparak daha net bir tutum almasının altılı masayı güçlendirebileceğini söylüyor.

Can Selçuki ise muhalefetin pasif kaldığına yönelik eleştirilere hem katıldığını hem de katılmadığını belirterek, katıldığı hususu muhalefet partilerinin duruşma salonunda daha yüksek mevcudiyet gösterebileceği olarak açıklıyor. Selçuki, “Muhalefetin sokağa çağrı yapması gerektiğine yönelik eleştirilere ise katılmıyorum. Çünkü muhalefet şu anda bütün zorluklara rağmen ortak bir paydada buluşulabilecek zemini oluşturmaya çalışıyor” yorumu yapıyor.

İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz ise Gezi kararına dair yaptığı açıklamada hakimin şerhini hatırlatarak, “Adalet duygusuna, vicdana, hukuka ve ülkemizin düşürüldüğü duruma ilişkin endişelerimiz derinleşmiştir” ifadelerini kullandı.

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal da sosyal medyadan “Gezi davası ile alakalı karar da gösterdi ki iktidar, korku kol gezinsin, muhalefet için Türkiye tekinsiz bir yer olsun istiyor” yorumu yaparken, Saadet Partisi Sözcüsü Birol Aydın da Twitter hesabından “Adalet kurumunu siyasallaştıran ve adaletsizliği kurumsallaştıran hiçbir iktidar payidar olamaz” dedi.

Paylaşın

HDP’li Buldan’dan ‘Gezi Davası’ Kararlarına Sert Tepki

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Gezi Parkı davasında verilen cezalara tepki göstererek, “Gezi Davası, Kobanê Davası, HDP’yi kapatma davası, demokratik siyaseti engelleme davaları, siyaseti biten, ancak emrindeki yargı gücüyle ayakta durmaya çalışan AKP-MHP iktidarının yarattığı hukuksuzluk karanlığıdır” dedi.

Haber Merkezi / Pervin Buldan, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Gezi Davasının hâkimi biliyorsunuz, AKP’nin bir milletvekili aday adayı çıktı. Kobani kumpas davasının mahkeme başkanı da bir çete üyesi çıkmıştı. Yargının kimlere teslim edildiğinin karanlık bir resmidir bu tablo. Ortada bağımsız bir yargı yok. Ortada hukuk hiç yok. Artık bir ortada bir düşman hukuku bile kalmamış durumdadır. AKP’nin ele geçirip yönettiği mahkemelerin kendileri de, yargılamaları da, kararları da asla hukuki değildir, tam anlamıyla siyasi kararlardır, duruşmalardır” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Meclis iradesinin vesayet altında olduğu, yoksulluğun, yolsuzluğun, sömürü ve eşitsizliğin büyüdüğü bir süreçte Meclis’in 102’nci kuruluş yıl dönümünü karşıladıklarını dile getiren Buldan’ın açıklamaları şöyle;

“Keşke gerçek bir halk egemenliğinden ve demokratik bir sistemden söz edebilseydik. Çoğulculuğu, kimlik ve inançları, dilleri, âdemi merkeziyetçiliği reddeden, sürekli çatışma üreten, cumhuriyetin demokrasiyle buluşmasını engelleyen bir asırlık darbeci, vesayetçi, retçi, tekçi ve inkârcı sistemin çoklu krizlerini yaşadığımız bir süreçten geçiyoruz. Bu krizlerden çıkmanın yolu elbette ki var. Eşitliği, özgür yurttaşlığı, âdemi merkeziyetçiliği esas alan güçlü bir demokrasidir, toplumsal sözleşmeye dayanan çoğulcu, özgürlükçü, eşitlikçi demokratik yeni bir anayasadır.

İhtiyaç olunanın herkesin hakkını hukukunu koruyan bir adalet ve hukuk sistemi olduğudur. Kadınların özgürlüğüdür ve bu coğrafyanın en acil ihtiyacı olan onurlu adil bir barıştır. Tüm bunlar cumhuriyeti demokrasiyle, Türkiye halklarını demokratik bir yaşamla buluşturacak temel adımlardır. Bu anlamda Türkiye tam bir yol ayrımındadır. Ekonomik, sosyal, hukuksal hiçbir soruna çözüm üretemeyen bu kriz sisteminden kurtulmaya yönelik değişim ve dönüşüm talepleri bütün toplumsal kesimlerde giderek güçlenmektedir.

“Artık yeter” sesleri her yerde gün geçtikçe yükselmektedir. Bu sesten korkan iktidar ise, kaybetmemek, rant ve yolsuzluk düzenini sürdürmek için saldırganlığını her gün arttırmaktadır. Yargı kumpaslarından siyasi darbe operasyonlarına, kutuplaştırma siyasetinden komşu ülke topraklarında savaş çıkarmaya varıncaya kadar iktidarını ayakta tutacak tüm çatışma ve kriz mekanizmalarını devreye sokan bir iktidarla karşı karşıya olduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.

Gezi davası

Kobanê’de insani dayanışma ve yardımlaşmayla, Gezi’de kolektif toplumsal itirazla, sokakta kadınlarla, gençlerle, emekçilerle, siyasette HDP’yle, demokrasi güçleriyle, doğayla savaş tam halinde olduklarını söylemekte bir beis görmüyoruz. Gezi Davası, Kobanê Davası, HDP’yi kapatma davası, demokratik siyaseti engelleme davaları, siyaseti biten, ancak emrindeki yargı gücüyle ayakta durmaya çalışan AKP-MHP iktidarının yarattığı hukuksuzluk karanlığıdır. Dün Gezi Davası’nda karar çıktı.

Beraatla sonuçlanan Gezi Davası’nı kumpaslarla yeniden bir yargılamaya dönüştürdüler, Sevgili Osman Kavala’ya müebbet, Sevgili Mücella Yapıcı başta olmak üzere 7 arkadaşımıza da 18’er yıl ceza verdiler. Buradan hepsine ayrı ayrı selamlarımı ve dayanışma duygularımı gönderiyorum. Hukuk ve adalet mücadelesinde asla yalnız değilsiniz, Türkiye’nin demokratik vicdanı sizinle diyorum. Buradan Meclis kürsüsünden bir kez daha selamlarımı gönderiyorum.

Gezi Davasının hâkimi biliyorsunuz, AKP’nin bir milletvekili aday adayı çıktı. Kobani kumpas davasının mahkeme başkanı da bir çete üyesi çıkmıştı. Yargının kimlere teslim edildiğinin karanlık bir resmidir bu tablo. Ortada bağımsız bir yargı yok. Ortada hukuk hiç yok. Artık bir ortada bir düşman hukuku bile kalmamış durumdadır. AKP’nin ele geçirip yönettiği mahkemelerin kendileri de, yargılamaları da, kararları da asla hukuki değildir, tam anlamıyla siyasi kararlardır, duruşmalardır.

“Gezi davasında verilen cezalar; tüm topluma yönelik bir gözdağıdır”

Mahkeme üyesinin karara düştüğü şerh zaten her şeyi izah ediyor, bizlere açıklıyor. Şerhteki ‘Her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı başkaca delil yoktur’ tespiti, hukuksuz, delilsiz yargılamanın bir kumpas olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Aynı kumpası biz delilsiz Kobanê davasında da gördük. En son, Kobanê’ye yapılan insani yardımla ilgili 20 arkadaşımızı hukuksuzca tutukladılar. Burada da ortada da tek bir delil yok! Gezi davasında verilen cezalar; tüm topluma yönelik bir gözdağıdır.

Karar, demokratik hak, eşitlik ve özgürlük taleplerini, toplumsal muhalefeti yargı kumpaslarıyla, hukuksuz cezalarla engelleme girişimidir. Gezi dayanışmasında verilen cezanın üzerinden bir saat geçmeden AKP Genel Başkanı yargı mensuplarıyla iftar yemeğinde çıkıp bir de halkın aklıyla alay edercesine adalet dersi verdi. ‘Adaletin olmadığı yerde huzur olmaz. Adalet duygusunun zedelendiği yerde sosyal barış olmaz’ dedi. Bunları söyleyen aynı zamanda ‘AİHM kararlarını tanımıyorum’ diyen zihniyettir. Bu ülkede adalet duygusunu zedeleyen de, barışı yok eden de, toplumda huzur bırakmayan da sizin iktidarınızdır. Sorumluyu başka yerde aramayın.

“Mücadele sürecektir…”

Buradan bir kez daha vurguluyorum: Taksim’deki toplumsal dayanışma, bu ülkedeki adalet için, eşitlik için, özgürlük için asla sönmeyecek bir umuttur. Bu umudu, cezalarınızla, baskılarınızla, başkanı çete üyesi, hâkimi milletvekili aday adayınız olan iktidar mekanizmalarınızla asla kıramayacaksınız, asla kıramayacaksınız, asla kıramayacaksınız.  Şimdi adalet, hukuk ve eşitlik mücadelesini, Gezi’nin umuduyla birlikte daha da büyütmek için daha fazla ortak mücadele zamanıdır. HDP adalet mücadelesinin sözüdür, gücüdür, yoludur. Sözümüzdür; Berkinlerin, Ali İsmail Korkmazların, Ethem Sarısülüklerin hayalleri yaşam bulana kadar bu mücadele sürecektir.

İktidarın, ayakta kalmak için sürdürdüğü savaşın bir diğer ayağı da biliyorsunuz komşu ülke topraklarında hala sürmektedir. Ukrayna savaşı için ‘Savaşın kazananı olmaz’ diyen iktidar, bir takım emperyal hedeflerle sınırın diğer tarafında, Federal Kürdistan Bölgesi’nde yeni bir çatışma dalgasını başlattı. Uluslararası hukuku yok sayarak, komşu ülkenin topraklarına girerek, o ülkenin iradesini ve egemenlik haklarını yok saymak, yayılmacılıktır, bir savaş politikasıdır.

Sürekli krizden ve çatışmadan beslenen iktidarın, Irak’a, Suriye’ye, Ortadoğu’ya savaş ihraç ederek, hem bu bölgeyi daha da istikrarsızlaştırmayı, hem de Kürt halkı başta olmak üzere tüm bölge halklarının barış içinde ortak geleceğini hedef aldığını biliyor ve görüyoruz. Ne yazık ki bu politikanın bedelini her zamanki gibi yine canıyla ve ekmeğiyle halka ödetecekler. Çatışmacı siyaset Kürt sorununu daha da derinleştirecek ve çıkmaza sürükleyecektir.

AKP Genel Başkanı geçen haftaki grup konuşmasında ‘Bu yapılan operasyondan tek rahatsız olan parti HDP’dir’ dedi. Bu sözler aynı zamanda savaş politikalarına karşı çıkmayan siyasal muhalefetin içine düştüğü durumu da ortaya çıkarmaktadır. Buradan şunu özellikle vurgulamak istiyorum: İktidar olarak siz gayet rahat olabilirsiniz, ama biz, evet savaş politikalarınızdan kesinlikle rahatsızlık duyuyoruz. Sadece biz değil, halk da, bölge halkları da huzursuzluk ve rahatsızlık duyuyor. Siz rahat olabilirsiniz, ama biz gençlerin cenazesinin gelecek olmasından kesinlikle rahatsızlık ve üzüntü duyuyoruz. Bölge halklarının huzurunu kaçırmanızdan evet rahatsızlık duyuyoruz. Toplumun yoksullaşarak ağır bedel ödeyecek olmasından evet kesinlikle rahatsızlık duyuyoruz. Siz bizim barış politikamızdan rahatsızlık duyuyorsunuz. Bunu görüyor ve biliyoruz. Ama vazgeçmeyeceğiz. Savaşa her zaman karşı çıkarak, barışı güçlü bir biçimde savunmaya devam ederek sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz. Bunu da böyle bilin.

Dur diyelim

Savaş, sizin varlık nedeniniz olabilir ama halklar adına barışı savunmak da bizim varlık gerekçemizdir. Ve bundan asla geri adım atmayacağız. Sizin çatışmacı siyasetine karşı biz diyalog ve müzakereyi, demokratik çözümü her zaman ve her zeminde savunarak iktidarınızı rahatsız etmeye devam edeceğiz. Buradan tüm topluma, demokratik kamuoyuna, demokrasi güçlerine, sivil toplum örgütlerine, tüm vicdanlı insanlara seslenmek istiyorum.

Bu ülkeyi yoksullaştıran, soframızdaki ekmeğe göz diken, kamuyu yolsuzluk çukuruna sokan bu adaletsiz ve vicdansız iktidar düzeninden kurtulmanın yolu, kendi iktidarları için başlattıkları savaşa karşı en güçlü şekilde karşı çıkmaktan geçer. Gelin hep birlikte savaş politikalarına da, talan düzenine de birlikte karşı çıkalım. Dur diyelim! Savaşsız, sömürüsüz, ortak ve eşit geleceğimiz için, demokrasi için, adalet için, ekmeğimiz ve alın terimiz için savaş karşıtı ittifakı hep birlikte büyütelim. Şimdi tam da bunun zamanıdır.

İktidarın çatışmacı-yayılmacı politikalarına karşı ses çıkarmayan siyasal muhalefetin de bu tutumunu gözden geçirmesi ve iktidarın ömrünü uzatacak politikalara hizmet etmekten kaçınması gerekir. Halkın beklentisi budur. Eğer ortak geleceği konuşmak istiyorsanız, savaş politikalarına karşı durmanız, barışın yanında yer almanız gerekir. Büyük bir ekonomik yıkım yaşayan bu halk, ne yeni bir savaşın ağır maliyetini, ne de bu iktidarın talan ve hukuksuzluklarını daha fazla kaldırabilecek durumdadır. Bu gerçeği herkesin iyi görmesi, net, ilkeli ve cesur olması gerekir.

Türkiye halkı yoksullaştı

Çatışmalı sürecin tırmandığı her dönem Türkiye halkları daha fazla yoksullaştı. Bakın rakamlar açık ortadadır! Bu yıl toplanacak toplam vergi tutarı tam 1 trilyon 450 milyar TL’dir. Bu vergilerin çatışmalara, faize ve ranta harcanacağı da gün gibi ortadadır. Geçmiş deneyimler bunu göstermektedir. 2015’ten bu yana savaş bütçesi tam olarak 6 kat artmış durumdadır. 2013-2015 çözüm süreci döneminde savunmaya ayrılan tutar; 40 ile 50 milyar lira arasındayken, 2022 yılında bu rakam 280 ila 290 milyar TL’dir.

Bugüne değin savaşın tırmandığı her dönem milli gelir de sürekli düşmüş durumdadır. Türkiye bugün dünya milli gelir sıralamasında 23’üncüdür. Dikkatinizi çekerim Türkiye’nin 16. sırada yer aldığı tek dönem ise barış ve müzakere süreçlerinin yürütüldüğü 2013-2015 yıllarıdır. Bu rakamların bize söylediği şudur: Atılan her mermi, atılan her bomba, milli gelirin, soframızdaki ekmeğin, cebimizdeki paranın daha da küçülmesi demektir. İşsizliğin, açlığın, sefaletin daha fazla büyümesi demektir.

Kürtler kazanmasın diye yürütülen düşmanlık politikasının Türkiye toplumuna işte maliyeti budur! Bakın İpsos’un yaptığı son bir araştırma var: Her 100 kişiden 83’ünün alım gücü düşmüştür. Her 10 kişiden 4’ü ailesinin maddi desteğine muhtaç hale gelmiştir. Bu iktidar tarafından getirilmiştir! Yine TÜİK’in çarpıttığı rakamlara göre bile, her 3 çocuktan 1’i yoksuldur. Milyonlarca çocuk beslenme, sağlık, eğitim gibi temel haklardan mahrumdur.

Öğrenciler barınamıyor, beslenemiyor, hastalar ilaç alamıyor, çiftçiler tarlasını ekemiyor, işçiler evine ekmek götüremiyor, memurlar ayın ortasını dahi getiremiyor, Çocuklar aç yatıyor, bebekler mama yiyemiyor, Borç batağında ve işsiz olan gençlerin hepsi yurtdışına gitmek istiyor. Türkiye halkının şu gerçeği net olarak görmesi gerekir. Sizin tercihiniz olmayan bir savaşı, bu iktidar kendi bekası için yine sizin vergilerinizle sürdürmektedir.

Halk aş-iş istiyor

Elbette ki bir gerçeklik daha var. Bakın! Halk aş-iş istiyor, iktidar sınır ötesi operasyon başlattık diye cevap veriyor. Gençler bugün işsiz, umutsuz, iktidar 2053 vizyonunu bekleyin diyor. Emekliler insanca yaşam istiyor, iktidar ülkeyi kimse bölemez diyor. Üretici, çiftçi perişan, gıda krizi kapıda, iktidar Irak’ı Suriye’yi kurtaracağız diyor. Enflasyon dozer gibi herkesi eziyor, iktidar, ekonomide en güçlü dönemdeyiz diyor. Ekonomiyi yolsuzluk ve rant kuşatmasına alan iktidarın Maliye Bakanı da ‘Gerekirse gemileri karadan yürütürüz’ dedi, bunu dün şaşırarak izledik.

Bunlar yürütme konusunda gayet ustalar. Neleri yürüttüklerini de hepimiz çok iyi biliyoruz. Bunlar halkın vergilerini yürütüyorlar. Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin yolsuzluk araştırması raporuna göre toplumun yüzde 74’ü yolsuzlukların arttığını söylemektedir. Her 3 kişiden 2’si önümüzdeki 2 yılda yolsuzluğun daha da artacağı kanaatindedir. İşte, toplumdaki bu yolsuzluk algısını, beka ve savaş algısıyla yıkmak istiyorlar. Bütün çabaları bunun içindir.

Medyada her gün “milyonluk ihaleler AKP’linin yakınına gitti” başlıklı bir haberi görmek mümkündür. İşte yürüttükleri gemi tam da budur, ihale gemileridir. Çifter maaşlardır, örtülü ödenek vurgunlarıdır. Halk ise ucuz, bayat ekmek kuyruğuna mahkûm edilmektedir. Ekmek kuyruklarının sebebi; halkın cebinden çalınan paraların ranta ve savaş aktarılmasıdır. Sınır ötesinde tankları yürütürken, sınır içinde de rant gemisini yürütmeye devam ediyorlar. Yapılan son araştırmalarda 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 6 bin 170 liraya yükselmiştir.

Sınırların ötesindeki savaş, sınırın içindeki açlık sınırını ve halkın açlıkla olan savaşını büyütmektedir. Tüm bu tablonun mimarı suç ekonomisi inşa eden, yandaş ekonomisini finanse eden ve savaş ekonomisiyle servet kazanan AKP-MHP iktidarıdır! Bakın emekliler günlerdir bayram ikramiyelerine insan onuruna yaraşır bir zam bekliyordu. İktidar, milyonlarca emeklinin bu insani talebini bir kez daha görmezden geldi, yok saydı. Çünkü emekliye gitmesi gereken kaynakları başka yerlere, 5’li çetelerine aktarıyorlar.

Sefalet Türkiye’si yaratılar

Evlere şekerin, lokumun, çocuklara bayramlığın alınamadığı, emeklilerin torunlarına bayram harçlığı veremediği, ulaşım zamları nedeniyle insanların bir birini ziyarete dahi gidemediği bir sefalet Türkiye’si yarattılar. Halkın bayramını zehir ettiler. Yazıklar olsun size diyoruz! Bir de dün kabine toplantısında çıkmış, AKP Genel Başkanı, ‘2023, emeklerin karşılığını alma, hasadı yapma vaktidir’ diyor.

Evet, ektiğinizi biçeceksiniz! Yaptığınız zulmün, hukuksuzlukların hasadını bir bir toplağınızı çok iyi biliyoruz! Halk sandıkta iki yakanıza yapışacak ve tarihin en büyük hesabını soracaktır! Bu tablo tabi ki kaderimiz değildir. Türkiye halklarının mahkum olduğu bir kader asla değildir. Ne yoksulluğa, ne de yoksulluğun temel sebebi olan savaş ve rant politikalarına mecbur da değiliz. Bu ülkede onurlu ve insanca bir yaşam sürmek elbette mümkündür. Bunun yolu da sömürüye ve adaletsizliğe karşı ortak mücadeleden geçer.

Newroz’daki büyük halk iradesiyle, 1 Mayıs’ın direniş ruhunu birleştirerek, adalet mücadelesiyle, ekmek mücadelesini buluşturarak bu savaşı ve ekonomik yıkımı durdurabiliriz. O yüzden alanlarda, fabrikalarda, yaşamın her alanında emek, demokrasi ve adalet mücadelesini büyütmek hepimizin öncelikli gündemi olmak zorundadır. Birleşerek büyürüz, birleşecek kazanırız! Bunu hiç kimse aklından çıkarmasın. Değerli emekçi halkımız, hepinizi bildiği gibi önümüzdeki Pazar 1 Mayıs’tır.

İşçiler, emekçiler, bu 1 Mayıs’ta sömürüye, eşitsizliğe ve adaletsizliğe, hayat pahalılığına, işsizliğe, güvencesiz çalışmaya, yoksullaştıran savaş politikalarına karşı ‘bu düzen böyle gitmez birlikte değiştireceğiz’ diyerek alanları doldurmaya hazırlanmaktadır. Biz de HDP olarak her yıl olduğu gibi bu yıl da yine 1 Mayıs meydanlarında olacağız. Tıpkı 8 Mart mitingleri gibi, tıpkı halen konuşulan ve ülkenin dört bir yanında milyonların katıldığı Newroz’lar gibi, 1 Mayıs’ın da kitlesel geçmesi için alanlarda olacağız. Bu 1 Mayıs aynı zamanda demokrasi güçlerinin bir araya geleceği ve AKP-MHP iktidarına karşı omuz omuza mücadeleyi en fazla büyüteceği bir gün olacaktır. Bu ülkenin yoksulları, ezilenleri, emekçileri dayanışarak, birleşerek cesaret ve umut biriktiriyorlar. İşte bu cesaret ve umut karşısında duramayacaklarını bir kez daha belirtmek istiyorum.

Bizler bir araya gelerek, ortak mücadelede buluşarak değiştireceğimize inanıyoruz. Buna tüm halklarımızın da inanmasını istiyoruz. Demokrasi ittifakı derken tam da bunu kastediyoruz. Meydanların kardeşliğinden, sokakların özgürlüğünden söz ediyoruz. İktidarı değiştirmenin bir yolu seçim sandığı ise bir yolu da 8 Mart, Newroz ve 1 Mayıs meydanlarından geçmektedir. Tüm emekçileri, yoksulları ezilenleri kısacası hakkını arayan herkesi, 1 Mayıs meydanlarını doldurmaya bir kez daha davet ediyoruz. Orada herkes olmalıdır çünkü orada herkese yer vardır. Yaşasın 1 Mayıs, Biji Yek Gulan! diyoruz.

HDP’nin savunması

Son olarak, bildiğiniz üzere partimize açılan kapatma davasında esasa ilişkin savunmamızı geçen hafta hukukçu arkadaşlarımız Anayasa Mahkemesi’ne sundu. Demokrasinin güçlendirilmesi, tarihsel ve güncel sorunların şiddet dışı yöntemlerle, diyalog ve müzakere yoluyla, demokratik siyaset eliyle çözülebilmesi için HDP’nin önemi, rolü ve çabasını detaylı olarak anlattık. Savunmamız; sadece HDP’nin savunması olarak algılanmamalıdır. Savunmamız aynı zamanda demokrasinin, kadın özgürlük mücadelesinin, ötekileştirilen tüm kesimlerin, ekolojinin, toplumsal barışın, açlığa ve sefalete sürüklenen halkın, gençlerin, çocukların kısaca tüm Türkiye halklarının savunmasıdır.

HDP’yi savunmak kendimizi savunmaktır, kendi hikâyemizi, kendi sözümüzü, emeğimizi ve geleceğimizi savunmaktır. Bizim durduğumuz yer; halkımızın yıllardır başını eğmeden cesurca verdiği mücadelenin yanıdır. Farklı seslerle, renklerle ve kimliklerle bir arada oluşumuzdur. Bizim durduğumuz yer kadınların yanıdır, gençlerin yanıdır, Newroz alanlarından barış ve özgürlük diyen milyonlarla omuz omuza olmaktır.

Bizler, faşizmin saldırılarına karşı bu ülkenin demokratik geleceğini inşa etmek için ilerlemeye kesintisiz olarak devam edeceğimizi bir kez daha ifade etmek isterim. HDP’yi savunmak derken tam da kastettiğimiz budur, adaleti ve hukuku savunmaktır, ortak dayanışmayı büyütmektir. Emek için, özgürlük için, eşitlik için, adalet için, demokrasi için, onurlu bir yaşam için bu yolu birlikte yürütmek zorunluluğuna hepimiz sahibiz.

Adıyaman’ın Kömür ilçesinde mermer ocağına karşı direnen bir anne var. 70 yaşındaki İsê Arslan der ki; ‘Sonunda başımız gitse de, onlar doğamızdan gidene kadar direneceğim.’ İşte kılavuzumuz budur. İsê anneye de buradan kucak dolusu sevgilerimi gönderiyor, direnişini selamlıyorum. Ve bir kez daha ve hiç tereddüt etmeden söylüyoruz ki, HDP bu topraklarda kök salmış halklarımızın partisidir. Halklaşan bir partiyi engelleyemezsiniz, bu coğrafya halklarının demokrasi, adalet ve eşitlik yürüyüşünü durduramazsınız.

Halklar tarihle olan randevularını kaçırmaz! Halklar bahçesi olan partimiz HDP de yaşanan bu tarihi süreçte, tarihe ve ezilen, sömürülen, direnen, barış talebi görmezlikten gelinen, hayatı kıskaca alınan tüm halklar ile beraber bu randevusuna geç kalmayacaktır. Türkiye halkları ve toplumu bunu iyi bilmelidir. Rolünü en güçlü şekilde oynayamaya devam edecektir. Bir su misali, mutlaka mecrasında akacak ve kaynağa ulaşacaktır. Hepimizin yolu açık olsun. Aynı zamanda önümüzdeki haftaki Mübarek Ramazan Bayramınızı da kutluyor, barış, huzur ve adalete vesile olmasını yürekten temenni ediyorum.”

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü’nden ‘Gezi’ Açıklaması: Yıkıcı Bir Darbe

Gezi Davası’nın bugün görülen karar duruşmasında Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’nin ise 18 yıl hapse çaptırılmasına Uluslararası Af Örgütü’nden tepki geldi.

Kararın ardından bir açıklama yayımlayan Uluslararası Af Örgütü Avrupa Bölgesel Ofisi Direktörü Nils Muižnieks “Bugün, olağanüstü boyutlarda bir adaletsizliğe tanık olduk. Bu karar yalnızca Osman Kavala’ya, aynı davada yargılanan diğer kişilere ve ailelerine değil, Türkiye’de ve tüm dünyada adalete ve insan hakları aktivizmine inanan herkese yönelik yıkıcı bir darbedir” dedi.

Muižnieks şöyle konuştu:

“Mahkemenin kararı akla mantığa sığmıyor. Yargı yetkilileri, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs gibi temelsiz suçlamaları destekleyecek herhangi bir kanıt sunmakta defalarca başarısız oldu. Bu haksız karar, Gezi Davası’nın yalnızca bağımsız sesleri susturma amacı taşıyan bir girişim olduğunu gösterdi.

Bu siyasi güdümlü maskaralık halihazırda Osman Kavala’nın sivil toplum aktivizmi nedeniyle dört buçuk yıldan uzun süredir devam eden keyfi tutukluluğuna sebep oldu. Bugün verilen aşırı sert mahkumiyet kararlarının temyiz sürecinde, Osman Kavala ve diğer kişilerin derhal serbest bırakılması için çağrı yapmaya devam ediyoruz.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Türkiye temsilcisi Emma Sinclair-Webb ise mahkeme kararının Avrupa Konseyi kararlarına açık bir aykırılık olduğunu söyledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de süreçte davanın “siyasi” olduğunu açıklamış ve Kavala’nın serbest bırakılmasını istemişti.

Avrupa Konseyi’nin siyasi organı Bakanlar Komitesi 30 Kasım-2 Aralık 2021 arasında yaptığı değerlendirmeler ve oylama sonucunda iş insanı Osman Kavala’yı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına rağmen serbest bırakmayan Türkiye aleyhine “ihlal prosedürü” başlatma kararı almıştı.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Şubat ayında “ihlal prosedürü” ile ilgili ara kararı kabul etmişti. Avrupa Parlamentosu milletvekili ve eski Türkiye Raportörü Kati Piri, “Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden atılması zamanı geldi” şeklinde bir paylaşım yaptığını söyledi.

Paylaşın

Siyasi Partilerden ‘Gezi Davası’ Kararlarına Sert Tepkiler

İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde cuma günü görülmeye başlanan Gezi davasının karar duruşması “ceza”ların açıklanmasıyla tamamlandı. Kararını açıklayan mahkeme Osman Kavala’ya “Hükümeti kaldırmaya teşebbüsten” ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Kavala “Casusluk” suçlamasından beraat etti. 

Davada Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’ye 18’er yıl hapis cezası verildi. Mahkeme bu isimlerin tutuklanmasına karar verdi. Verilen cezaların ardından siyasi partilerden sert tepkiler geldi.

“İktidarın halktan ne kadar korktuğunun göstergesidir”

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) resmi sosyal medya hesabından yapılan açıklamada karara tepki gösterildi. HDP’nin açıklamasında, “Osman Kavala ve Gezi Dayanışmasına verilen ceza demokratik talepleri boğmayı hedeflemektedir. İktidarın halktan ne kadar korktuğunun göstergesidir. Gezi’yi de arkadaşlarımızı da sonuna kadar savunacağız!” ifadelerini kullandı.

”Halkın direnme hakkının mahkum edilemez”

Türkiye Komünist Partisi, yaptığı açıklama ile Gezi davası kararlarına tepki gösterdi. Verilen cezaları halkın direnme hakkını mahkum etme girişimi olarak değerlendiren TKP, ”Bugün Çağlayan adliyesinde Gezi davasında mahkeme heyetinin “TC. Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” gerekçesi ile açıkladığı kararın tek karşılığı halkın direnme hakkının mahkum edilmesi girişimidir” ifadelerine açıklamasında yer verdi.

TKP açıklamasını, ”Ama Haziran Direnişi bu uydurma kararı alındığı anda gayrimeşru ilan edecek kadar büyük ve haklı bir halk direnişidir. Mahkemenin Gezi davasında açıkladığı karar geçersizdir. AKP halka ve aydınlığa düşmandır! Halkın yağma, sömürü, işbirlikçilik ve gericiliğe karşı direnişi ise sonuna kadar meşrudur” ifadeleri ile noktaladı.

“Güdümlü bir yargı”

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Gezi Parkı davasında çıkan kararlara tepki gösterdi. Yeneroğlu, iş insanı Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen davada açıklanan hükmün usul ve esas yönünden hukuksuz olduğunu savundu.

”Gelinen noktada, kin ve intikam alma güdüsüyle en temel ceza hukuku kurallarına bile aykırılık teşkil eden yargılamalar sonucunda haksız mahkûmiyet kararlarının verilmesi, iktidarın yargı üzerindeki tahakkümünün sonucudur” diyen Yeneroğlu, ”DEVA Partisi olarak, Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmesini ancak güdümlü bir yargı ile izah edebilmekteyiz. Ancak unutulmamalıdır ki, hukukun temel ilkelerinin yok sayılması ve temel hak ve hürriyetlere böylesine keyfi bir şekilde müdahale edilmesi aynı zamanda toplumun tamamı için de ciddi bir tehdittir” ifadelerini kullandı.

“Siyasi yönü tartışılan bir davaydı”

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Seçim ve Hukuk İşleri Başkanı Bülent Kaya yaptığı açıklamada davanın tartışmalı olduğuna dikkat çekti. Bülent Kaya, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda kararları var. Siyasallaşan bir dava. Kararın gerekçelerini görmek lazım ama bu dava uzun zamandır kamuoyunda tartışılıyor. Hukukiliğinden ziyade siyasi yönü tartışılan bir davaydı” ifadelerini kullandı.

“Hesabını teker teker soracağız”

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Gezi davasında kararın açılmasın ardından Çağlayan Adliyesi önünde bir açıklama yaptı. Özgür Özel’in açıklaması şöyle oldu:

Bugün sonuçlanan davada ülkeyi yöneten bir tek adamın gönlü yapıldı. O mahkemeler ki yetkilerini, güçlerini önce kanunlardan ama en üstte anayasadan alırlar. Mahkeme bağımsızlığını yok eden, kuvvetler ayrılığını ayaklar altında ezen birisi aslında kendinin meşruiyetinin ortadan kaldırıyor.

Bugün burada verilen karar paranoyak yönetim anlayışının, son dönemde düştüğü derin çaresizlikten ötürü, geçmişteki son derece barışçıl kişilerin yaptığı ve sonuç vermiş bir protestoyu şeytanlaştırmanın son noktasıdır. Kan emerek yaşayan bir vampir gibi Türkiye’deki herkesin adalet talebinin kanının emerek biraz daha yaşamaya çalışmaktadır. Adaletin kanını emen bu vampire hiçbir yapının tek başına gücü yetmez ama hepimiz birden gücü yeter.

Biz birlikte oldukça, biz karşımıdakilerin ne yapmaya çalıştıklarını bildikçe korkmayacağız. Bu saray rejiminin korkak efendileri tir tir titreyecek. And olsun ki bu kumpası kuranlardan, beraat etmiş Gezi’yi yeni yargılama talimatı verenlerden hesap soracağız. And olsun ki Soma’nın da Gezi’nin de Ak Parti’nin zulmettiği herkesin hesabını teker teker soracağız.

Birisi masum insanları, çevreci insanları, aydın insanları mahkum etmeye çalıştı. Onların üzerine kapanan mahkeme kapıları, cezaevi kapıları onları mahkum edemez. Gezi özgürdür, Kavala özgürdür. Tarih önünde Recep Tayyip Erdoğan hesap verecektir. And olsun, and olsun, and olsun.”

“AK Parti’nin intikam davası”

Gezi davasında verilen karara tepki gösterenler arasında İYİ Parti Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Bahadır Erdem de yer aldı. Bahadır Erdem’in açıklaması şöyle oldu:

Gezi davası AK Parti’nin bir intikam davasıydı. Gezi’deki yeşili savunan muhalif seçmenden AK Parti çok korktu. Bu da bir anlamda AK Parti’nin intikam davası olarak bunca zamandır sürdü. AHİM kararına rağmen Osman Kavala tutuklu olarak yargılandı. Bugün de ağırlaştırılmış hapis cezası veriliyor. Diğer sanıklara da 18 er yıl veriliyor. Bir hukukçu olarak bunu hukuka ve adalete sığdırmanın mümkün olmadığını düşünüyorum.

Paylaşın

‘Gezi Parkı Davası’nda Ceza Yağdı

Gezi Parkı Davası’nda Osman Kavala’ya hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’ye ise bu suça yardımdan 18 yıl hapis cezası verildi.

Haber Merkezi / Gezi Davasının karar duruşmasının ikinci oturumu bugün görüldü. Avukatların savunmalarının ardından sanıklara son sözleri soruldu. Yargılanan hak savunucuları tek tek kürsüye gelerek son sözlerini söyledi.

Mücella Yapıcı “Son sözüm olduğunu düşünmüyorum. Ben 50 yıllık bir meslek insanıyım. Olabildiğince aydın olmaya çalıştım. Hiçbir zaman şiddeten yana olmadım. Toplum yararına mesleğimi onurla yürüttüm. Bugüne kadar tek bir çocuğuma haram lokma yedirmedim. Hırsızlık, uğursuzluk, yolsuzluk yapmadım. Yaşamımdan onur duydum. Aynı onuru benim yaşıma gelince sizin de yaşamınızı umuyorum. Hüküm sizindir.” dedi.

Çiğdem Mater de “Bu iddialarla yargılanmayı esefle karşılıyorum. Darbeci olarak yargılanmayı kabul etmiyorum. Protestolar sırasında gençleri öldürenlerin peşine düşülmesini beklerdim ama onun yerine bu dava açıldı. Osman Kavala’nın hayatından çaldığınız 4.5 yılı geri veremezsiniz. Tüm suçlamaları reddediyor, derhal beraatimi talep ediyorum.” diye konuştu.

Mine Özerden ise kürsüye geldiğinde bilgisyasara ya da kendi önlerindeki dosyalara bakan mahkeme heyetinden kendisine bakmasını istedi. Ardından “Yürütmenin yargı üzerindeki vesayetinin son bulmasını, güçlünün hukukunun yerine hukukun gücünün galip gelmesini talep ediyorum ve beraatimi talep ediyorum” ifadelerini kullandı.

Can Atalay “Harama el uzatmadık, kul hakkı yemedik, devleti kendi çıkarlarımız için kullanmadık, devletin gücünü ele geçirip yandaşlarımızı zengin etmedik. Suç işlemedik. Avukatlık, mimarlık, şehir plancılığı yaptık. Bu yargılama faaliyeti değil. Eğer sorun Gezi direnişini sahiplenmekse, hep sahiplendik, yine sahipleniyoruz” dedi.

Osman Kavala’ysa son söz olarak “Siyasi ve ideolojik saiklerle hazırlanan komplo teorileri olayların tarafsız bir şekilde incelenmesini, nesnel değerlendirme yapılmasını engeller. Aynen bu iddianamede ve mütalalda olduğu gibi. AİHM’in tutukluluğumun hak ihlali olduğu kararından sonra aleyhime sunulan delillerin hiçbiri beni suçla ilişkilendirip makul şüphe yaratmadığını açıkladıktan sonra delil olmayan delillerle hakkımda ağrılaştırılmış müebbet hapis istenmesi gerçekçi de değildir, hukuki de değildir. Bu aynen ikinci iddianamedeki suçlar gibi yargı kullanılarak yapılan bir suikast eylemidir.” diye konuştu.

Karar

Osman Kavala’nın son sözünün ardından duruşmaya karar yazımı için ara verdi. Mahkeme verilen yaklaşık 45 dakikalık aranın ardından da izleyicileri salona alarak kararını açıkladı. Osman Kavala’nın TCK 312’den (Hükümeti kaldırmaya teşebbüs) ağarlaştırılmış müebbet cezası verdi. Casusluk suçlamasından ise beraat ettirdi.

Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’ye TCK 312’ye yardımdan 18 yıl hapisle cezalandırdı. Tutuklanmalarına karar verdi. İzleyiciler karar üzerine tepki gösterdi. Salonda “Her yer Taksim her yer direniş” sloganları atıldı. Mahkeme hak savunucularının tutuklanma kararının hemen uygulatılmasını istedi.

Ne olmuştu?

İstanbul Taksim’de başlayıp ülke geneline yayılan Gezi Parkı eylemlerine yönelik ilk dava 2014 yılında açıldı. Sanıkların 2015 yılında beraat etmesinin ardından 2019 yılında ikinci bir dava daha başlatıldı.

Bir yıl sonra sonuçlanan bu davada “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”, “mala zarar verme”, “kasten yaralama” ve “ağırlaştırılmış yaralama” suçlarından yargılanan sanıklar, suçlamalara ilişkin somut ve kesin delil bulunmadığı gerekçesiyle bir kez daha beraat etti. Fakat savcılığın itirazı üzerine davanın yeniden görülmesine karar verildi.

Paylaşın

Gezi Parkı Davası’nda Karar Pazartesine Kaldı

İstinaf mahkemesinin beraat kararlarını bozmasının ardından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülen Gezi Parkı davasında bugün karar çıkmadı, duruşma Pazartesi günü saat 10.00’a ertelendi. 

Haber Merkezi / Çağlayan Adliyesi’nde görülen Gezi davasının sekizinci duruşması öncesi Taksim Dayanışması adliye binası önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamada, “Bu akıl ve hukuk dışı dava derhal geri çekilmeli, kurgu ithamlarla yargılanmak istenen arkadaşlarımız hakkındaki iddialar düşürülmeli, somut hiçbir delil olmadığı halde siyasi bir tutsak olarak tutukluluğu devam eden Mehmet Osman Kavala derhal serbest bırakılmalıdır” denildi.

Çok sayıda diplomatik temsilci ve uluslararası gözlemcinin takip ettiği duruşmaya Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, CHP’li milletvekilleri Özgür Özel, Sezgin Tanrıkulu, Aykut Erdoğdu, Ali Şeker, HDP’li milletvekilleri Züleyha Gülüm, Garo Paylan ile TİP’li milletvekili Ahmet Şık’ın yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, davanın tek tutuklu sanığı iş insanı Osman Kavala Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katılırken, Ali Hakan Altınay, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Ayşe Mücella Yapıcı’nın arasında bulunduğu tutuksuz sanıklar da hazır bulundu.

Davada duruşma savcısı celse arasında mütalaasını açıklamış, mütalaada, Osman Kavala ve Ayşe Mücella Yapıcı’nın ‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması talep edilirken, 6 sanığın ise ‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etme’ suçundan 15’er yıldan 20’şer yıla kadar hapisle cezalandırılması istenmişti.

Savunmalar başladığında ilk sözü alan Ali Hakan Altınay, “Hukuka aykırı delilleri kabul etmiyorum. Dört yıldır deli saçması bir hikayenin içinde debeleniyoruz” diyerek suçlamaları reddetti. Duruşmada, Mücella Yapıcı, Can Atalay ve Tayfun Kahraman ortak savunma yaptı. İlk olarak Yapıcı’nın okuduğu ortak savunmada,”Gezi Direnişi bu ülke tarihinin en demokratik, yaratıcı, eşitlikçi ve en kapsayıcı barışçıl kitlesel hareketi. Ölümcül polis şiddetine karşı her şehirde yankılanan barışçıl ve haklı tepkinin adıdır Gezi. Milyonlarca insanı haftalarca insanı sokağa dökecek tek güç, halkın kendi iradesidir” ifadeleri yer aldı.

Ortak savunmada, Taksim Dayanışması’nın Gezi Parkı eylemleri sürecinden tüm yetkililere yurttaşların talep ve beklentilerini iletmek ve kamu idaresine yükümlülüklerini hatırlatmak üzere diyalog kurmaya çabaladığı belirtilerek, “İstanbul valisinden büyükşehir belediye başkanına, başbakan yardımcısından başbakana ve cumhurbaşkanına kadar tüm yetkililere bu talepler iletilirken demokratik kamuoyu yaratmak amacıyla kararlı, ısrarlı ama her zaman barışçıl etkinliklere çağrı yapıldı” denildi. Hem iddianame hem de mütalaanın akla ve vicdana sığmadığını savunan Yapıcı, Atalay ve Kahraman, “Gezi direnişi fon ile para ile açıklanamaz, Gezi süresince tüm ihtiyaçlar imece usulü karşılandı. Provokatif müdahalelere kolluğu sevk ve idare eden tüm şeflerin Fethullahçı çete mensubu olduğunu daha sonra hep birlikte öğrenmedik mi” diye konuştu.

“İddianame bir senaryo olsa çekilemez bulurdum”

Dava kapsamında yargılanan sinemacı Çiğdem Mater Utku, “Çekmediğim bir filmle dosyaya dahil edildim. Yapılmamış bir filmle hükümeti zor durumda bırakmak mümkün değil. Belgesel çekilmiş olsaydı da düşünceyi açıklama ve yayma kapsamında suç teşkil etmeyecekti. Sinemacı olarak çok fazla senaryo okudum. Bu iddianame beni en çok şaşırtan metinlerden biri oldu. Yapımcı olarak bir senaryo olsa çekilemez bulurdum” dedi ve beraatini talep etti. Mine Özerden ise Gezi Parkı eylemleri için iddianamede dillendirilen fon iddialarına ilişkin, “Gezi’yi fonlamak için aracı olduğum iddiasını hakaret addederim” dedi. Yiğit Ali Ekmekçi ise “Akla ve mantığa aykırı girişimlere son vermenizi talep ediyorum” diye konuştu.

Son olarak duruşmaya SEGBİS aracılığıyla bağlanarak söz alan tutuklu iş insanı Osman Kavala, “Soyut gerekçelerle tutukluluğumun sürdürülmesi sebebiyle artık savunma yapmamaya karar vermiştim. Ancak davada karara gitmek yönünde bir irade olduğunu görüyorum. Alınacak karara etki edeceğini düşünmesem de kamuoyuna saygı gereği açıklamalar yapacağım” dedi.

Kavala, “AİHM kararının ardından davanın hızla karara bağlanmasına karar verildi. Gerekçesiz birleştirilen dosyalar ayrıldı. İkinci iddianamenin kullanım süresi sona erdi. İkinci iddianame benim tutuklanmam için hazırlanmıştı. Gezi protestoları kamuoyunun gözü önünde gerçekleştiğinden o dönem bu protestoların bir darbe girişimi olduğuna yönelik komplo teorisi tutmadı, hükümet de bu komployu benimsemedi. Yoksa Başbakan kendisini devirmek isteyenlerle görüşür müydü? Keza George Soros da 2015’te Türkiye’ye geldiğinde hükümet yetkilileri ile görüşmüştü” diye konuştu.

Kavala savunmasında ayrıca şu ifadelere yer verdi: “Gezi’nin dışarıdan yönetildiğine dair delil gösterilemedi. 80 ile yayılan protestoları yönlendirdiğim iddiası akla uygun değildir, sadece poğaça ve eczaneden alınmış maskelerle gittiğim Gezi’nin maddi ihtiyaçlarını karşıladığım iddiası saçmalıktır.

“Türkiye’yi ziyaretinde vakfın çalışmalarını değerlendirdiği toplantılar dışında Soros ile hiçbir irtibatım yok. Benim dışımda hiçbir vakıf üyesiyle konuşmuş olmaması, Soros’un sanıklar arasında olmaması, bu iddiaları yazanların da iddialara inanmadığını gösteriyor.”

Paylaşın