Ahmet Davutoğlu: Türkiye, Trump’ın Tuzağına Düşmemeli

Yeni Yol Grubu’nda konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, ABD Başkanı Donald Trump’ın Erdoğan için kullandığı sözlere değinerek, Türkiye, Trump’ın tuzağına düşmemeli uyarısında bulundu.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Yol Grubu’nda konuştu. Konuşmasının büyük bölümünü ABD Başkanı Donald Trump’ın Erdoğan için kullandığı sözlere ayıran Davutoğlu, şunları söyledi:

“Yaşadığımız dönemi ‘dünyada uluslararası hukuksuzluk dönemi’ olarak tanımlıyorum. Türkiye’de yaşananları tanımlamak gerekirse hukuksuzluk dönemidir. Hukuksuzluk, adaletsizliğin, eşitliğin, insan onurun ortadan kalkmasıyla bir virüs gibi yayılır. Sonuysa ikinci dünya savaşı gibi olur. O günlerde de ırkçılık bir virüs gibi dünyaya yayılmıştı.

Yandaş medya, Netanyahu-Trump görüşmesi ardından, Trump’un açıklamalarının büyük bir kısmını görmezden geldi. Sayın cumhurbaşkanına yönelik direkt hakaret niteliği taşıyan unsurlarını zahiri bir övgü gibi öne çıkardı ve mesajın geri kalanını unuttu.

Trump’ın konuşmasında üç başlık öne çıkıyor. Bir, Trump’ın başta Gazze olmak üzere insanlığa ve dünyaya bakışı. İkincisi bu geceden itibaren yürürlüğe giren Trump’ın gümrük tarifeleri. Son olarak üçüncüsü ise Trump’ın Türkiye’ye bakışı ve bunun Türkiye’ye yansımaları.

Peki Trump’ın yansımaları ne? Küstah bir yeni sömürgeci dil kullandığını görüyoruz. Dünyayı kendi arazisi gibi görüyor. İnsanları iyiler ve kötüler olarak kategorize ediyor. Trump konuşmasında Gazze için ‘inanılmaz bir emlak parçası’ cümlesini kullandı. Ardından Netanyahu’yu göstererek ‘bu adam bu kadar güzel bir toprağı neden bıraktı anlamıyorum’ dedi.

Trump Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını da diğer kararları da görmeden Gazze’yi İsrail sanıyor. Bre Cahil, küstah o topraklar ezelden beridir Filistin’e aittir ve Filistin’e ait olarak kalacaktır. Washington’da oturup çok güzel bir toprak parçası çok güzel turistik alan diye düşünüyor.

Sonrasında Trump, Gazze’nin Amerika tarafından kontrol edilmesi ve sahiplenilmesi çok güzel bir fikir büyük bir idealdir diyor. Bu kısımları görmeden, dinlemeden konuşmanın sonunda Trump’ın Erdoğan’la ilgili söylediklerini ciddiye alıyorsa yazıklar olsun onlara. Bu nasıl Gazze savunması? Gazze’nin şehitleri bunların hepsinin yakasına yapışacak. Şahsi bir övgü için Gazze toprağını, şehitler toprağını İsrail toprağı olarak gösteren Amerikaya sahiplenen adamı nasıl översiniz diyecekler ve biz de orada şahitlik edeceğiz.

Gazzelileri sürgüne göndermeye çalışan zihniyeti insanlık onuru tarafından ezilecektir. Filistinlilerden hiç söz etmezken, İsrailli esirleri detaylıca ve merhametlice anlattı. Öyleki sanki soykırımı yapan İsrail değil Filistin gibi konuştu. Peki Filistinli çocuklar nerede ey Trump?

Trump’ın danışmanları Erdoğan hakkında iyi bir karakter analizi yapmışlar. Bunlar övgüden hoşlanır, sırtı sıvazlanırsa kendi kamuoyuna satabilirse ne gerekiyorsa alırız onlardan demişler. Eminim. Trump, Netanyahu’ya ‘sen merak etme ben Erdoğan’ı hallederim’ dedi. İçeride bu konuşulmuştur ve son soru bilerek sorulmuştur. Netanyahu ve Trump her sözün senaryosunu yazmışlardır. Yaşadığım için biliyorum. Ne zaman sizi överlerse arkasından bir şey çıkacaktır. Şimdiyse tek karar vericiyi Erdoğan olarak gördükleri için çok seviyorlar sürekli sırtını sıvazlıyorlar.

Peki Trump’ın hedefi ne? Bir, Türkiye’yi Gazze konusunda pasifize etmek istiyor. Ben seni öveyim medyada bunu allayıp pullasın ama sen Gazze için sus konuşma diyor. İran ile doğrudan görüşmeler başladı diyor ama Türkiye’nin adı hiç geçmiyor. Biz görevdeyken İran ile tüm görüşmeler Türkiye üzerinden yapılıyordu. Mısır’da Ürdün ve Fransa Filistinlilerle alakalı toplantı yaptı. Trump Erdoğan’ın sırtını sıvazlayarak Orta Doğu oyununun dışında bırakmak istiyor.

“Trump’tan talep etmemiz gerekenler”

Bu övgüler sonrasında bizim tutumumuz ne olmalı? Övgülere kanmadan Trump’tan talep etmemiz gerekenler:

Trump Tower’ın duvarından ‘Aptal olma’ mektubunu indir. Bu mektup o duvardayken hiçbir Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Trump’la görüşmemeli.

Gazze’deki sürgünü durduracaksın.

Rümeysa Öztürk’ü derhal serbest bırakacaksın. Rümeysa Öztürk çıkmadan kimse asla Trump’la görüşmemeli.

Türkiye’yi Orta Doğu’da sözünü dinleyecek bağımlı bir ülke, Cumhurbaşkanını da bağımlı bir başkan olarak görmeyeceksin.

Suriye’de bize hiçbir şey empoze etmeyeceksin.

Türklerle Kürtler ezelden kardeştir. Suriye Kürtleri de Irak Kürtleri de Amerikan himayesinde değil Türkiye Cumhuriyeti’nin himayesinden olacaktır. Onlar bize ecdat emanetidir.

Trump’ın gümrük tarifeleri yeni sömürgeciliğin yeni savaş ilanıdır. Ekonomi politik bir savaş yürütülecek. Kendi ulusu için doğru olanı ama insanlık için yanlış olanı yapıyor Trump. Amerikan Yüzyılının bitmekte olduğunu görerek Çin’e karşı tedbir alma ihtiyacı hissediyor. Dünyayı yeniden bölmeyi teklif ediyor. Çin müzakere ederse buna hazırız diyerek dünyayı ve ekonomik rantı paylaşalım diyor.

Ankara’daki arkadaşlara sesleniyorum yeni ticaret savaşlarını doğru okuyun. Şimdi bir fırsat doğdu. Derhal yeni ticaret savaşlarıyla ilgili komisyon oluşturulmalı. Ticaret Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve ilgili özel sektör temsilcileri Ankara’da bir çalıştayda bir araya gelsinler.

Bizim avantajımızın ne olduğunun konuşulması gerek. Çünkü Türkiye lojistik bir üs olabilir. Ancak tüm kaynakları sanayi ve tarım üretimine aktarmak şartıyla Çin yatırımlarını bile ülkeye çekebilir. Tüm bunlar yerine Türkiye, Trump’ın seni seviyorum demesi üzerine antidemokratik uygulamalarla Amerika’nın peşine takılmış durumda.

Türkiye Avrupa’da oyuncu olmak zorundadır. Avrupa buna muhtaçtır. Bizim derhal gümrük birliğini revize ederek devam etmemiz lazım. Serbest ticaret anlaşmalarını arttırmak aleyhimize olanları ayıklayarak düzenlemeler getirmek gerekiyor.”

Paylaşın

Ahmet Davutoğlu: Trump’ın Erdoğan’ı Övmesinin Sebepleri Var

CHP Lideri Özgür Özel ile görüşmesinin ardından açıklamalarda bulunan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, Trump’ın Erdoğan’ı övmesinin sebepleri olduğunu belirterek, “Övgülerinin arkasındaki mesaj şu: İsrail’e yönelik bir eyleminiz olursa benim de devrede olduğumu bilin. Trump’ın ipiyle kuyuya inilemeyeceğini Sayın Erdoğan’ın bilmesi lazım” dedi.

ABD Başkanı Donald Trump, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “Suriye’yi aldınız” diyerek tebrik ettiğini söyledi. Beyaz Saray’da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinden sonra düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Trump, Erdoğan’a, “Tebrikler, başka kimsenin iki bin yıldır yapamadığını yaptınız. Suriye’yi aldınız. Başka isimlerle ama aynı şey” dediğini aktardı.

Trump, Erdoğan’ı tebrik etmesinin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Hayır, biz değildik” diye kendisine yanıt verdiğini aktardı. Kendisinin “Ben biliyorum, sizdiniz” dediğini ve “Evet, belki de bizdik” karşılığı aldığını da anlattı.

Türkiye ile “çok iyi ilişkileri” olduğunu söyleyen Trump, Suriye’de Türkiye ve İsrail arasında aracılık yapabileceğini belirtti: “Az önce Başbakan’a, Bibi’ye (Binyamin Netanyahu) ‘Türkiye ile bir sorununuz olursa, gerçekten çözebileceğimi düşünüyorum’ dedim… Biliyorsunuz, Türkiye ve lideriyle çok çok iyi ilişkilerim var, bence çözebiliriz.”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’i CHP Genel Merkezi’nde ziyaret etti. Ziyaret sonrası her iki lider ortan basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

“Trump, Erdoğan’ı neden övüyor?”

Ahmet Davutoğlu, açıklamasında özetle şu ifadeleri kullandı: “Uzun zamandır siyasetimizin, siyasi parti farklılaşmasından aşan ortak değerleri yıpratılıyor. Ortak değerlerimiz yıprandığı zaman siyaset ahlaktan kopar, siyaset hukuktan kopar, siyaset değerden kopar ve demokrasiden kopar. Burada kastettiğim şey çok açık maalesef son dönemde birçok konuda olduğu gibi siyasette de bir ahlaki çözünme, bir büyük kriz yaşanıyor.

Elips Haber’de yer alan habere göre, Bugünkü iktidar Sayın İmamoğlu’na iddia düzeyinde olan birçok konuda gözaltına alıp bir süreç başlatırken, maalesef merkezi yönetimde ve iktidar belediyelerinde söz konusu olan çok daha geniş kapsamlı yolsuzluklar karşısında yıllardır sessiz, yıllardır üç maymunu oynuyor. Bütün yerel yönetimlerde Ankara Eski AK Parti Belediye Başkanı da dahil her şey tartışılmalı ve siyaset temizlenmelidir. Siyasi ahlakı savunacağız.

Gençler, oraya bir parti mitingine katılmak için değil, oy vermek için gitmediler. Gençlerimiz daha çok adalet, daha çok hukuk istiyor. Hangi kanada mensup olurlarsa olsunlar onurla yaşayacak bir ülke hayali kuruyorlar. Bu mücadeleyi siyasi bir mücadele değil, bir nesil mücadelesi olarak görüyoruz.

Çok kapsamlı bir istişare yapma imkanı bulduk. Milli iradenin her birine saygı göstermek lazım. Onun için biz en baştan itibaren kayyum uygulamalarına karşı çıktı. Sebebi ne olursa olsun kayyum uygulamalarının başlaması milli irade ilkesini yok eder. Milli irade beni seçtiyse saygı duyulmalı, başkasını seçtiyse tartışılmalı’ dediğiniz anda milli iradeyi yok ederseniz.

İki hususta bütün partileri ortak tavra davet ediyorum:

1-Türk siyasetini bütün yolsuzluklardan arındırmak üzere bir siyaset süreci başlatılmalı ve gerekli komisyonlar oluşturulmalı.

2-Milli irade konusunu gölgede bırakacak uygulamalardan herkesin vazgeçmesi şarttır.

Gençlerimiz daha çok özgürlük istiyor.

Bütün partilerin onayıyla iktidar-muhalefet ve geçmiş dönemler de dahil olmak üzere tüm belediye başkanlarını araştıracağımız bir komisyon kuralım. Yerel yönetimlerde bir milli irade oluştu. Gençlerimiz daha çok özgürlük, adalet ve hukuk istiyor. Sayın Mahir Polat, yargılanacaksa bile tahliye edilerek sürecin sürdürülmesi gerekir.

Trump’ın Netanyahu ile olan ilişkisi herhangi bir ilişki değil. Trump sürekli olarak İsrailli rehinelerin içine düştüğü durumu anlattı. O alaycı Trump birden insanileşti. Aynı Trump’ın Filistinli çocuklarla ilgili tek bir cümlesi duyulmadı. Trump’ın planı şudur: Batı Şeria’yı ilhak etmek ve böylece iki devletli çözümü yok etmek. Gazze’yi ise Amerikan askerlerinin denetiminde techir etmek.

Peki Erdoğan’ı neden övüyor? Biyolojik dilini ve bir diplomatik görüşmede bulunmanın tecrübesiyle söylüyorum. Orada verdiği mesaj açıktır; ‘Sen karışma. Seninle meselesi olursa ben hallederim’ diyor Netanyahu’ya. Neyi halledecek Erdoğan’la. Rahip Bronson’la uyguladığı yöntemle halledecek. Ve böylece de bize bir mesaj gönderiyor. Övgülerinin arkasındaki mesaj şu: İsrail’e yönelik bir eyleminiz olursa benim de devrede olduğumu bilin. Trump’ın ipiyle kuyuya inilemeyeceğini Sayın Erdoğan’ın bilmesi lazım.

Burada yapılan açık:

1-Sayın Erdoğan’ı överek Gazze konusunda bir ülke pasifize ediliyor.

2-İleride Batı Şeria ilhak edilirse Türkiye’nin Suriye konusunda bazı tavizler vermesi gündeme gelecek.

3-Suriye konusunda kendisinin de İsrail ile birlikte alanda olduğunu söylüyor.

“Erdoğan’a darbeci diyen ilk kişi Sayın Bahçeli’dir ben değilim”

CHP Lideri Özgür Özel’in konuşmasından öne çıkanlar ise şu şekilde: “Sayın Genel Başkan’ın AK Parti’nin o günkü çizgisiyle ayrıştığı ilk noktayı hepimiz bilmiyor muyuz? Serbest dolaşım için Avrupa Birliği kriterleri hazırlanmaya çalışılırken gelip de işin dayandığı yer Sayın Başbakan’ın da o dönemde ısrarla savunduğu Siyasi Ahlak Yasasıydı. Siyasi Ahlak Yasasını çıkarmayı Sayın Davutoğlu savunurken ona kimin, nasıl karşı çıktığını ve hangi süreçleri başlattığını hepimiz biliyoruz. Bugün bir sonraki halefine darbe yapan kişi, o dönemde de kendi halefine, genel başkanlığı bıraktığı kendisinden sonra seçilen kişiye, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendinden sonraki Başbakanı’na parti içi bir darbe yapmamış mıydı?

Temel ayrım; siyasi ahlak ve siyasi etik. Benim aklımda o dönemden Sayın Davutoğlu’nun ‘Hırsızlık yapan kardeşim olsa kolunu keserim’ dediği kaldı. Erdoğan’dan geriye ne kaldı? Bunların hepsini dikkatlice görmek gerekiyor. Biz hem Sayın Genel Başkan’ın hem de heyetinin çok değerli görüşlerinden yaralandık, karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk. Tespitlerimiz ortak. Türkiye’de büyük bir hukuksuzluk var. Türkiye’de otokrasiyi savunanlar ile demokrasiyi savunanlar iki ayrı hat oldu. Ama bu hat; Saraçhane’de toplanan kişiler, ne sadece Cumhuriyet Halk Partili’dir ne de Saraçhane geçmişte iktidara oy vermişlerin bulunmadığı, sadece muhaliflerin bulunduğu bir meydandır.

Saraçhane, demokrasiyi savunan, hukuku savunan 100 binlerin milyonlara ulaştığı, iki – üç kişinin bir araya gelmesinin yasaklandığı o 10 günün yedisinde milyonlarca kişinin bütün engellemelere rağmen… Metroların çalışmadığı, otobüslerin engellendiği, bariyerlerin konulduğu, köprülerin kaldırıldığı şartlarda milyonluk gece mitingleri, Türkiye’nin demokrasiye sahip çıktığını ve sandığa uzanan her eli kırdığı gibi sandığı elinden almaya çalışan bu ele de karşı çıktığını gösteren hepimize umut veren bir mücadeledir. Gençlerin ön planda olduğu bu mücadele, gençlerin bir gün birisi özgürlükleri, hukuku, demokrasiyi ortadan kaldırıp, seçilmişin yerine kayyım atamaya niyetlendiğinde seçtiklerine ya da seçeceklerine nasıl sahip çıktıklarını gösteren son derece önemli bir toplumsal olaydır, başkaldırıdır.

Dayanışma sandıklarına koşan 15,5 milyon insan da Maltepe’de 9 günlük tatil ile sabote edilmeye çalışılıp da Maltepe tarihinin 2,2 milyon kişiyle yapılan en büyük mitingi de hep bu toplumsal birlikteliktendir. Biz Türkiye’nin tüm demokratlarını; sosyal demokratlarını, muhafazakar demokratlarını, milliyetçi demokratlarını, liberal demokratlarını ve Kürt demokratlarını demokrasiyi birlikte savundukları her zeminde savunmaya ve onlarla buluşmaya devam edeceğiz. Önce demokrasi olsun.

Biz kendi aramızda elbette farklı düşünüyoruz, demokratik zeminde rekabet de edeceğiz. Ama esas mesele, bu ülkenin çok bedeller ödediği demokrasi sandığını kaybetmemektir. Samsun’a çıkıştan itibaren başlayan Kurtuluş Savaşı’nın öncüleri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün illerde yaptığı kongrelerdir. Rıza üreterek başlamıştır. Sonra Cumhuriyet ilanıdır. Sonra çok partili rejime geçiştir.

1950’de rejimin hükümetinin sandık yoluyla değişmesi çok önemli bir kilometre taşıdır. Biz o seçimin kaybedeniyiz. Ama o gün demokrasiye kaybettirmedik ve İsmet Paşa o yenilgisini demokrasi zaferi olarak gördü. Devamında hep birlikte, hele hele 1960 darbesi, o darbenin bu ülkenin başbakanını, bakanlarını asmış olması bu ülkenin demokrasi tarihinin en büyük acılarından bir tanesidir. Karasıdır. Ardından 1970’lerde Cumhuriyet Halk Partisi ile Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’nin koalisyonu siyasette uzlaşı için bir umudun başlangıcıdır. 80 darbesi üzerinden sağcısıyla, solcusuyla tankların ve demokrasinin çiğnendiği darbe utançtır.

Daha sonraki süreçlerde görevdeki hükümete karşı muhtıra verilmeler, darbe girişimleri, post-modern darbeler. Hepsi bu ülkeye kaybettirmiştir. Ama bu süreçte kendi siyasi yasağının mağduriyeti ile siyasi hayatı ilerleyen birinin, siyasi yaşamının sonunda seçim kaybettikten, hayatında ilk kez kurduğu partide seçim kaybettikten sonra, bir sonraki Cumhurbaşkanı adayına ve İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanına darbe girişiminde bulunması da diğer darbeler kadar büyük bir demokrasi ayıbıdır.

15 Temmuz darbesini millet nasıl sokakta püskürttüyse, 19 Mart darbesini de 23 Mart‘ta sandıkta, Saraçhane‘de, meydanda bütün millet hep birlikte püskürtmüştür. Bu yüzden biz demokrasiye sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bu ülkeyi kutuplaştırmaya çalışanlarla iki ayrı kutupta mıyız? Darbe savunuyorsa ayrı taraftayız. Ama biz AK Partili, MHP’li ve tüm siyasi partilerden tüm vatandaşlarımızla kucaklaşıyoruz, omuz omuzayız. Çünkü bu ülke demokrasiyi kaybederse, gençlerinin geleceğini kaybeder. Ekonomisi çok şey kaybeder. O yüzden ben Cumhuriyet Halk Partisi’ne siyasi yelpazenin tümünden, ama hepimizin meşruiyetini aldığı sandığa ve milli iradeye sahip çıkan tüm siyasetçilere, Sayın Başbakan’ın şahsında bir kez daha teşekkür etmek durumundayım.”

Değerli arkadaşlar ‘cunta’ ve ‘cuntacı’ lafı üzerine açılan davada bana ceza gelirse, Sayın Bahçeli’ye rücu ettiririm. Erdoğan’a ‘darbeci’ diyen ilk kişi Sayın Bahçeli’dir, ben değilim. 2012 grup toplantısında Erdoğan’a ‘cuntacı’ diyor, AK Parti yönetimine ‘cunta yönetimi’ diyor ve Erdoğan’a ‘cuntacı’ dedikten sonra, ben bugün Erdoğan’a ‘cuntacı’ ve ‘cunta’ dedim diye bir siyasi yasak gelirse rücu davası açarım.

Sayın Bahçeli‘den bunu talep etmeleri lazım. Ben aradan çekilirim. Sayın Bahçeli ile aralarında halletsinler. Benim Erdoğan’a ‘cuntacı’ deme sebebim tam da şudur: Girdiği son genel seçimle aldığı unvan Cumhurbaşkanıdır. Ben de kendisine defalarca ‘Sayın Cumhurbaşkanı’ ifadesini kullandım. Son giriştiği darbe girişimi, millet tarafından püskürtülen darbe girişimi, yerel seçim sonuçlarına darbe, yerel seçimde halkın seçtiği çok sayıda belediye başkanlığı kayyım ataması, benim Esenyurt ve Şişli Belediye Başkanlarıma kayyum ataması, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atama girişimi, partime kayyım atama girişimleri darbe girişimidir. Darbeyi yapanların sivil ya da asker olduğuna bakılmadan buna kalkışanlara cunta denir, cuntacı denir. O yüzden manevi tazminat konusunda hiçbir endişem yok.

Aralarında anlaşır Cumhur İttifakı. ‘Cuntacı’ demek suçsa Devlet Bahçeli’den alırlar mahkemenin hükmedeceği parayı. Ben kendimi çok yormam. Ama yorarsam ne olur? Şu olur: Nasıl o dönemde Milli Savunma Bakanı olduğu sırada Hulusi Akar’a arkadaşlarının ona hakkını helal etmediklerini söylediğimde 500 bin liralık dava açacak deyip, kendi duyurup, o dava açılmış, tüm sürecin sonunda 224 silah arkadaşı, ‘Biz ona hakkımızı helal etmiyoruz ve arkadaşlarımız da hakkını helal etmeden öldüler’ deyip 224 kişi tanıklık talebinde bulunduysa, nasıl tüm süreç bitti ve mahkemeyi ben kazandıysam, mahkeme yoluyla bunu ispat ettiysem beni çok zorlamasınlar. Cuntacı olduğunu da mahkeme yoluyla ispat edecek çok ciddi kanıtlar var.

Genç arkadaşların bir an önce serbest kalması lazım. Bu samimi çağrıyı bir kez daha ben de tekrarlıyorum. Hele hele onlara siyasi yasak getirmeye çalışması, yani hakikaten ‘Ekrem ağrısı tuttu iktidarı, ne yapacağını şaşırdı’ diyorduk. Ekrem Başkan gibi deneyimli, tecrübeli, Erdoğan’ı ve adaylarını dört kez yenmiş birinden korkup, ona beş kere siyasi yasak talep etmesi bir yana bizim arkadaşlarımıza, gencecik arkadaşlarımıza siyasi yasak.

Ne çok korkuyormuş Berkay’dan. Berkay partimizin Parti Meclisi’ne seçildi. Berkay bu görevi yapmasın diye siyasi yasak getirmeye çalışıyorlar. Gerçekten ben Berkay’ı ve 301 idi, şu anda 299 arkadaşımızı Erdoğan’ı bu kadar çok korkuttukları ve tedirgin ettikleri için tebrik ediyorum. Biz burada bütün takdirleri gençlere sunuyoruz. Kendimizle övüneceksek onların böyle başarılı bir temsilcisini Parti Meclisimize rekor bir oyla seçen delegelerimizle övünmemiz lazım.

Şimdi buna burada şaşılacak şey, Trump’ın söyledikleri değil. Erdoğan taraftarlarının bu açıklamalardan memnuniyet duyması. Trump dalga geçiyor, siz Genel Başkanınız bu hale düşüyor diye üzülmüyorsanız, ben Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı bu hallere düşüyor diye hicap duyuyorum arkadaşlar. Trump rahibi hatırlatıyor, ‘Rahibimizi ondan almıştık’ diyor. Ben de şunu hatırlatıyorum: ‘Bu can bu bedende durdukça, o papazı vermeden bu papazı alamaz’ demedi mi Erdoğan? ‘O papaz’ dediği Fethullah Gülen‘di, ‘Bu papaz’ dediği Brunson’dı.

Bir telefonla Rahip Brunson’ı özel jetle Oval Ofis’e yolladı. Bir tehdit telefonuyla. Bu Trump değil mi Erdoğan’ ‘Aptal olma, akıllı ol’ diye mektup yazan? O mektubu gıkını çıkartmayan o Erdoğan değil mi? Şimdi diyor ‘Erdoğan’la aram çok iyi. Ona Suriye’yi aldın dedim. Şunu dedim, bunu dedim.’ Ey Erdoğan, Ey Trump‘ın Erdoğan’a mektubundan, sözlerinden memnun olanlar. Adam Filistin’i sahil kasabası yapmayı, oraya casinolar kurmayı, Filistinlilerin hepsini başka Arap ülkelerine ve Türkiye’ye yollamayı söylüyor. Siz bunu mu takdir ediyorsunuz? Nerede kaldı Filistin davanız? Biz durduğumuz yerde duruyoruz.

Bu Trump’a ‘Haddini bil’ diyemeyecek kadar acziyet içinde misiniz? Bir de dönmüş efendim ‘Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’yi Avrupa’ya, dünyaya şikayet ediyormuş.’ İngiliz İşçi Partisi’ne ‘Niye yalnız bırakıyor?’ dedim diye, kardeş partim benim. Bizim birbirimizi savunma durumumuz var. İngiliz himayesi falanmış. Birazcık haddinizi bilin. Bir de şunu bir düşünün bakalım. Bakın Aralık 2002 Beyaz Saray’dan üç Erdoğan mesajı. Ankara’ya.

‘Erdoğan’a Başbakanlık yolunu açın, AB’ye Türkiye’ye müzakere tarihi verin.’ Bush. O da Cumhuriyetçi, gösteriyor. İşaret ediyor. Ve bunu büyük bir memnuniyetle duyuyorlar, duyuyorlar. Gidiyor, oradan Başbakanlık yolu açılsın diye icazet alıyor ve sonra da 1 Mart tezkeresi sözünü veriyor. Amerikan askeri bulundurmanın. Onun da bedeli bu. Bakın Erdoğan, 2005 yılı. Talihsizlik neymiş? ‘CHP’nin ABD karşıtı olması talihsizliktir’ diyor. Bizim ABD karşıtı olduğumuzu söylüyor ve bunun bir talihsizlik olduğunu söylüyor ilk kez bindiği ana uçağında, Milliyet’teki röportajında.

Şimdi tutmuş, İmamoğlu’nu tutuklamadan önce Trump’a soruyor. Trump bunun sakıncasının olmadığını söyleyince, tutuklamayı gerçekleştiriyor. Suçüstü yakalanınca da ne diyeceğini bilmiyor. Amerika’dan icazet, Amerikan mandası peşindedir, Trump’ın himayesinin beşindedir. Bunun böyle olmasından dolayı ben utanç duyuyorum. Ama bu ifadelere memnun olanlar var. Biz Türkiye’yi dışarı şikayet ediyormuşuz.

Hak ihlallerinde, insan hakkı ihlallerinde ve demokrasinin askıya alınması meselelerinde sorun milli mesele, bir ülkenin iç işi değildir. Bütün dünyayı ilgilendirir. Çünkü demokrasi insanlığın ortak kazanımıdır. Bir ülkede serbest demokratik seçimlere darbe yapılıyorsa bu, dünya demokrasisi için gerilemedir. Ben Türkiye’nin ana muhalefet partisi, yurt dışında da Türkiye’nin partisi olarak bir yıl boyunca Türkiye’nin haklı tüm tezlerini; Kıbrıs’ını da Azerbaycan ile ilgili konuları da Filistin meselesini de Eurofighter meselesini de çatır çatır yurtdışında, Avrupa’da anlatmışım, savunmuşum.

Zaman zaman eleştiri almışım. Ama sen Türkiye’de sandığı kaldırıyorsan bunu dün Financial Times’a da anlattım, Japonya’nın 8,5 milyon tirajlı gazetesine de anlattım. Hangi basın geliyorsa da anlatıyorum, anlatmaya da devam edeceğim. Bunda bir adım geri atacağımı düşünenler Özgür Özel’i de Cumhuriyet Halk Partisi’ni de tanımıyorlar. Biz yarattığınız vasata teslim olmayız. Biz sizin iplerinizle siyaset yapmayız, zincir tanımayız. Her türlü önyargıyı, yaratmaya çalıştığınız her türlü hegemonyayı tuzla buz ederiz. İlk girdiğimiz seçimlerde 23 yıllık birinci parti olmanızı nasıl tuzla buz ettiysek. Siz bizi daha yakından tanıyacaksınız. Onun için daha fazla suç işlemeden, suça bulaşmadan kendilerini demokrasi zeminine dönmeye davet ediyorum.

Trump’ın bu kadar bile olsa Netanyahu’ya ‘makuliyet’ dediği mesele eğer Filistin’de ateşkese hizmet edecekse bundan memnuniyet duyarım. Ama olması gereken ton bundan çok daha net ve çok daha serttir. Netanyahu, Amerika’nın seçim sürecini istismar ederek bir katliama girişmiştir, Trump’tan da yüz bulmuştur. Şimdi orada bir tehdide ve soykırıma devam etmektedir ve bir tehcire kalkışmaktadır.

Trump da bunu yüreklendirmektedir. ‘Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi’ dedikleri mesele, ateşkesi ilan etsinler, bombardımanı durdursunlar, Filistinlilerin şehirlerine dönmesini ve evlerine dönmesini sağlasınlar tabii ki Türkiye ile İsrail’in ilişkileri normalleşsin. Ama aksi durumda Türkiye bu kadar katliam varken nasıl İsrail’le iyi ilişkiler kuracak? Trump’ın Suriye planı üzerinden iyi ilişkiler kuracak. İsrail’e verilen tavizleri, İsrail’in Suriye’de attığı adımları ve Türkiye’ye yaptığı tacizleri, Türkiye’nin de ona verdiği örtülü tavizleri kabullenmemiz mümkün değil.”

Paylaşın

Davutoğlu’ndan Erdoğan’a Sert Sözler

Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik operasyonlara ilişkin, “19 Mart’ta başlattığınız operasyonu kendinize de uygulamaya hazır mısınız?” dedi ve ekledi:

“Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gençlerle buluşmasını dikkatle takip ettim. Erdoğan, Saraçhane’deki gençleri sert ifadelerle itham ederken, bir yandan da ideal genç profili çizdi. Şöyle dedi: ‘Hırsızların, sahtekârların, çetelerin, marjinal yapıların sandığın arkasına saklanarak belediyeleri ve kamu kaynaklarını pervasızca sömürmesini demokrasi sayan anlayışa karşıyız.'”

Gelecek Partisi Başkanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Yol Grup toplantısında gündeme ilişkin konuştu. Ahmet Davutoğlu’nun konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“Saraçhane’ye bakıyorum; bir tarafta hakka yürümüş bir hanımefendi, Tenzile Teyze, bir grup tarafından en ağır hakaretlere maruz bırakılıyor. Diğer tarafta ise eşi hapse girmiş acılı bir eş, Dilek Hanım, geçmişte siyaset yapmakla övünen kelli felli adamlar tarafından sosyal medyada linç ediliyor.

Eğer bir ülkede, hangi siyasi görüşten olursa olsun, kadına ve anneye saygı kalmadıysa, o ülkede büyük bir ahlaki çöküş var demektir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın annesine uzanan dilleri kınıyoruz. Dilek Hanım’a da en kısa zamanda eşine kavuşması temennisinde bulunuyoruz. Biz ayrım yapmayız.

Bu huzursuzluğun dört sebebi veya boyutu var: Ahlaki, siyasi, ekonomik ve uluslararası boyut. Ahlaki boyuta baktığımızda, din nutuk atmak için değil, Allah’ın ‘oku’ emrini idrak etmek içindir. Çok ciddi bir bilinç sorunuyla karşı karşıyayız. Neyi idrak edeceğiz?

Kur’an-ı Kerim’i okuyarak dinimizi, kâinat kitabına bakarak evreni yani bilimsel bilgiyi, insanı, mekânı ve zamanı idrak ederek felsefeyi, kelamı, tasavvufu ve ahlakı toplumsal hayatta özümsemeliyiz. Eğer bunlar yoksa, Kadir Gecesi’nin tümünü ibadetle geçirseniz de ertesi gün yine yolsuzluklara devam edersiniz.

Rabbimizin bize ‘Oku’ emriyle yansıttığı hayat, iki beyaz arasındaki yolculuktur. Birinci beyaz, çocuk kundağıdır; masum ve günahsız bir kimlikle başlayan hayat… İkinci beyaz ise kefendir; uzun ince yolculuğumuzun sonu… Bunu unutanlar, ister siyaset yapsın, ister ilimle uğraşsın, ahlakı kaybeder.

İki beyaz arasındaki yolda herkes farklı kıyafetler giyer. Kimi işçi tulumu giyer, kimi patron şıklığında lüks elbiseler… Kimi çiftçi kıyafeti, kimi asker üniforması… Kimi hâkim cübbesi, kimi imam cübbesi… Aramızda ideolojik, etnik, mezhep veya meşrep farkı yok. Aramızdaki tek fark, bu renklerin cazibesiyle iki beyazı unutanlar ve unutmayanlardır.

Oturdukları makamdan kibirle etrafa bakan güç sahiplerine sesleniyorum: 19 Mart’ta başlattığınız operasyonu kendinize de uygulamaya hazır mısınız? Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gençlerle buluşmasını dikkatle takip ettim. Erdoğan, Saraçhane’deki gençleri sert ifadelerle itham ederken, bir yandan da ideal genç profili çizdi. Şöyle dedi: ‘Hırsızların, sahtekârların, çetelerin, marjinal yapıların sandığın arkasına saklanarak belediyeleri ve kamu kaynaklarını pervasızca sömürmesini demokrasi sayan anlayışa karşıyız.’

“Erdoğan bir aynaya baksa…”

Şöyle düşündüm: Keşke Erdoğan bir aynaya baksa ve bu sözleri kendisine okusa. Eğer hırsızlık varsa, Yenidoğan çetesine, sokaklara baksın. Hırsızlıklar varsa, kendi bakanlığına dezenfektan satanlara, Rıza Sarraf’la işbirliği yapanlara, yurtdışında servetleri olan siyasetçilere baksın. Özetle, aynaya baksın!”

Sayın Cumhurbaşkanı, kapkara yolsuzluklara bulaşmış yakın çevrenizden bu ülkeyi arındırın. Başka bir konuşmanızda gençleri şöyle tarif ettiniz: ‘Demokrasi adı altında hırsızların, sahtekârların kamu kaynaklarını sömürmesini, özgürlük adına sokakları yakıp yıkmayı, tarihi camilerimizin avlularında alkol içmeyi savunanlar varsa, biz onlarla aynı yerde değiliz.’

“Tüm bunları biz de kınıyoruz. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı, hitap ettiğiniz gençler sizin iktidarınız döneminde doğan gençler. Kendinize sorun: ‘Biz ne yaptık da gençler bu hale geldi?’ Suçu sürekli başkalarında arayıp, güçlü olanı kendiniz olarak görürseniz, buradan ahlak çıkmaz.

Gençlere sesleniyorum: Her yanı sarmış yasaklara, yolsuzluklara, adaletsizliklere ve umutsuzluğa karşı sesini yükselten aziz gençler, siz bu ülkenin geleceğisiniz. Hangi ideolojiden olursanız olun, hangi siyasi partiye destek verirseniz verin, siz bu vatanın evlatlarısınız. Lütfen kutuplaşmayın, birbirinize düşmeyin. 70’lerde bunu yaşadık.

Sol görüşlü gençler ‘Tam bağımsız Türkiye’, İslamcı gençler ‘Adil düzen’, milliyetçi gençler ‘Güçlü Türkiye’ diyordu. Ama birbirimizle çatışarak idealist bir nesli kaybettik. Enerjinizi birbirinize değil, otoriterleşen sisteme karşı kullanın. Kaosa yönelmeyin; kaos, otokrasiyi besler. Kırmadan, dökmeden, değerleri incitmeden haklarınızı savunun.”

Paylaşın

Davutoğlu, Ekonomi Üzerinden İktidara Yüklendi

Yeni Yol Partisi grup toplantısında konuşan Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, “Türkiye büyüme endeksine göre, inşaat sektörünün rantı ve finans sektörü bir araya gelerek oligarşi oluşturmuş” dedi ve ekledi:

“Sanayi sektörüne ise hiçbir şey kalmamış. Tablo bu. Bir rant ekonomisiyle karşı karşıyayız. Gelir uçurumu bu kadar büyük olduğunda, açların ahı, tokların sofrasını zehir eder demekten geri duramıyorum. Türkiye, gelir adaletinde dünyadaki en kötü dördüncü ülke.”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Yol Partisi grup toplantısında konuştu. Davutoğlu’nun konuşmasında öne çıkanlar şu şekilde:

TÜİK enflasyon rakamlarını açıkladı: Yıllık enflasyon yüzde 39,05, aylık enflasyon ise yüzde 2,27. Kış aylarında bir ay içinde böyle büyük zıplamalar olan başka bir dönem var mı? Aralık ayında enflasyon yüzde 1,03, Ocak ayında yüzde 5,03, Şubat ayında ise yüzde 2,27 oldu. Bunun nedeni ne? Çünkü birileri halka maaş vermek istemedi; “Halkı enflasyon karşısında ezdirmeyeceğiz” diyenler, halkı tankla ezdi.

2016 yılında 25 ila 29 lira arasında olan yardım kolilerinde kilo bazında 20 ürün vardı. 2020 yılında ise bu koli fiyatı 49 ila 60 lira arasında değişiyor ve ürün miktarı 500 grama düşmüştü. 2024 yılında ise koliler 250 ila 500 gram arasında değişiyor. Asgari ücretle 45 koli alınabiliyordu, ancak gram bazında. 2016’da ise asgari ücretle 52 kilo bazında koli alınabiliyordu. Bu yıl ise asgari ücretle gram bazında 40 koli alınabiliyor.

Dört kişilik bir ailenin Ramazan ayında gıda masrafı 23.464 TL, yani asgari ücretten 1.000 TL fazla. Çırağan Sarayı’nda bir aile iftara giderse, kişi başı 6.000 TL ödeyecek. Dört kişiyle gittiğinde toplamda 24.000 TL ödeniyor. Yani bir ailenin bir ayda yaptığı masrafı, başka bir aile tek bir yemekte harcayabiliyor. İkisi de Türkiye, ancak biri kıtlık Türkiye’si, diğeri ise mutlu azınlık Türkiye’si. İki Türkiye bir arada yaşayamaz.

Subayevleri’nde oturan Erdoğan’a, Beştepe’de oturan Erdoğan’ı şikayet ediyorum. Subayevleri’nde oturan Erdoğan, Beştepe’de oturan Erdoğan’dan hesap sorsun.

Türkiye büyüme endeksine göre, inşaat sektörünün rantı ve finans sektörü bir araya gelerek oligarşi oluşturmuş. Sanayi sektörüne ise hiçbir şey kalmamış. Tablo bu. Bir rant ekonomisiyle karşı karşıyayız. Gelir uçurumu bu kadar büyük olduğunda, açların ahı, tokların sofrasını zehir eder demekten geri duramıyorum. Türkiye, gelir adaletinde dünyadaki en kötü dördüncü ülke.

Halk, geçinemediği için büyük bir kredi borcu batağına düşmüş durumda. Son bir haftada BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) rakamlarına göre, yasal takibe düşen tüketici kredisi borcu 2 milyar 340 milyon lira. Toplam kredi kartı borcu ise 2 milyar 740 milyon lira. Vatandaş, borcu borçla kapatarak geçinmeye çalışıyor.

Çan’da bir esnafın anlattığına göre, sabahları bizimle birlikte vergi memuru geliyor ve ne alıp sattığımızı tek tek hesaplıyor. Kabataslak söylüyorum, Cengiz Holding’e 30 kere, Limak’a 19 kere, Kanyon’a ise 19 kere vergi muafiyeti verilmiş. Sayarak bitiremeyiz verilen vergi muafiyetlerini. Türkiye’nin tüm esnafının başına vergi memuru dikseniz, bu iki holdinge yapılan vergi muafiyeti ücretine bile yetmez. Ne istiyorsunuz, orta direkten? İstedikleri şu: “Biz yukarıdan hortumlayalım, gedik büyüsün, küçük yamalarla kapatmaya çalışalım.”

“Mehmet Şimşek’e sesleniyorum!”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e sesleniyorum! Mehmet Bey, o vergi memurlarını çekip, holdinglere gönderin. Sen benim başbakanlık dönemimde de maliye bakanıydın. Esnaf bu halde miydi? Eski Mehmet Şimşek’e ne oldu? Çünkü talimat veriyorsunuz: “Vergi açığını kapat, ama nasıl kapatacaksın? Esnafa yüklenerek mi?” Bunları yapmanıza rağmen 2023 enflasyonu yüzde 39’du, şimdi yine yüzde 39.

Esnafı soy, zulmet ama bir adım ilerleme kaydetme. Yarın görevde olsak, imar afı değil, esnaf affı getiririm. Vergi daireleri hesabında parası olan esnafa e-haciz gönderiliyor. Esnafın birikmiş üç beş bin lirasına bloke koyduruluyor. E-haciz, rant tayfasına, yolsuzluk yapan siyaset erbabına, uyuşturucu çetelerine neden işlemiyor?

Biz, iyi niyetle, terörden arındırılmış bir Türkiye için her yol ve yöntemi değerlendiririz. Ancak Bahçeli çok kararlı, Sayın Erdoğan ise alışılmışın ötesinde sessiz ve kararsız. Ne dediğini bilmiyor. O gün eğer aranızda anlaşıp iş bölümü yaptıysanız, bu iyi. Ancak ikiniz farklı düşünüyorsanız, anlaşıp toplumun önüne tek bir projeyle çıkın. Ya da üçüncü bir yol varsa, bilek güreşi yapıyorsanız, başarı kimin hanesine yazılacak yarışında, süreçler son ana kadar başarısızlığa uğrar. Biz buna çok şahit olduk.

İmralı açıklamasında olumlu ve olumsuz yönler var. Olumlu yön şudur: 2013 yılındaki Nevruz açıklamasıyla yeni açıklamayı karşılaştırdım.

İlk olumlu yönü, 2013’te silahlı grupların Türkiye’den çıkmasını söylerken, şimdi direkt olarak örgüt tasfiyesinden bahsediyor. İkinci olarak, yeni açıklama devlet yapısını tartışmıyor; Üniter devlet yapısı içinde demokratikleşmekten bahsediyor. Olumsuz yönleri ise, üçlü bir ayak oluşmuş: AK Parti, MHP ve hatta İmralı. Barış getirecekse güzel, neticeye bakarız. Ancak ben, takvimlendirilmiş somut bir yol haritası görmeden hiçbir zaman inanmam.

Bahçeli sürekli vites yükseltirken, Erdoğan sürekli el frenini çekiyor. Erdoğan’dan, bir kere de süreç doğrudur ve hedefe ulaşacak gibi bir açıklama duymadık. Bahçeli hasta yatağında tüm DEM’lilerle görüşüyor. Peki, biz kime inanacağız?

AK Parti konuşabilir; hükümetten kimse, yani İçişleri Bakanı ya da Cumhurbaşkanı Yardımcısı, konuştu mu? 2013 yılında bütün parti seferber olmuştuk. Şimdi kamu diplomasisi yapılmıyor, halka izah edilmiyor. Sayın Erdoğan çıkıp halka detayları izah etsin, biz bunu bekliyoruz. Kaç seçim dönemini başörtüsü ve terör üzerinden istismar edeceksiniz? Çözebiliyorsanız çözün, çözemiyorsanız biz gelelim, biz çözelim.”

Paylaşın

Davutoğlu’ndan AK Parti’ye “Vekil Transferi” Tepkisi: Size Talimatla El Kaldıracak Kuklalar Lazım

Yeni Yol Grubu’nda konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, milletvekili transferleri üzerinden AK Parti’yi eleştirerek, “Onlar ‘iktidarımızı sürdürebilmek için 360’ı bulmamız gerekiyor, talimatla el kaldıracak kuklalar lazım’ mesajı iletiyor. Bir yekun içinde yazılmayı içlerine sindirenler sizin olsun” dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Yol Grubu’nun grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Geçen hafta burada bir ay içindeki üç kritik eşikten bahsetmiştim. Birincisi 23 Şubat iktidar partisinin kongresi, ikincisi Sayın Bahçeli’nin girişiminin nihai tarihi gibi görülebilecek 21 Mart Nevruz, üçüncüsü ana muhalefet partisinin cumhurbaşkanlığı adaylığı için yapacağı ön seçimin tarihi olan 23 Mart. İktidar partisinin kongresi ülkemizde siyasetin ahlaki değerler bağlamında ne kadar çölleştiğini açık bir şekilde ortaya koydu.

Sözün tükendiği günlerden geçiyoruz. Bu kongre ile verilen mesajları ve bizim cevaplarımızı kamuoyunun vicdanına sunmak istiyorum. Biz aylardır dünyanın ülkemizin merkezinde bulunduğu büyük bir krizin içinden geçmekte olduğunu, bu süreçte her tür geçmiş ihtilafı geride bırakarak milletimizin istikbali ve devletimizin bekası için istişareye ve katkı yapmaya hazır olduğumuzu ifade ettik. Yüz yüze görüşme taleplerimize cevap alamadığımız için başta Trump yönetiminin seçilmesinden önce ve sonra Suriye, Filistin ve Irak’taki muhtemel gelişmeler olmak üzere görüşlerimizi Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Bahçeli’ye ve Sayın Dışişleri Bakanına mektuplarla ilettik.

Onlar bu kongre ile ‘bizim iktidarımızı sürdürebilmemiz için 360’ı bulmamız gerekiyor; bize yeni vizyon, ufuk, fikir ve istişare değil, bu sayıyı temin etmek üzere talimatla el kaldıracak kuklalar lazım’ mesajı iletiyorlar. Bu mesaja bizim cevabımız net ve açıktır. ‘Bir yekun içinde yazılıp çizilmeyi içlerine sindirenler sizin olsun; bize ‘durun kalabalıklar diyecek Elif gibi dik ve omurgalı siyasetçiler yeter.’ Sadece sayılardan ibaret olan robotlar sizin olsun, bize ‘olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan’ şahsiyetler yeter.

Onlar bu kongre ile ‘bize siyasi ahlak ilkelerinden bahsetmeyin, elimizdeki güç ile herkesi kendimize benzetiriz; bize katılanları da ilkesizliğe mahkûm ederiz’ mesajı gönderdi. Bu mesaja da cevabımız net ve açıktır. Biz asla size benzemeyeceğiz. Asla size benzemeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun kendimiz kalacak, kendi inandığımız değerleri yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceğiz. Siz ilkesizlik ve korku imparatorluğu ile siyasi iklimi çölleştirebilirsiniz, biz bu çöllere dahi muhabbet ve değer tohumları ekmeye devam edeceğiz. Sizin çölünüze razı olanlar sizin olsun, çöle bıkmadan usanmadan ahlak tohumları ekenler bize kalsın.

Onlar bu kongre ile ‘biz ideolojilerinden, siyasi görüşlerinden bağımsız olarak ister muhafazakâr ister seküler ister milliyetçi ister liberal olsun herkesi kendimize ram, otoriter düzenimize köle ederiz; kimse bize direnemez, muhafazakarlara nas der, milliyetçilere tarihi dizi izletir, sekülerlere yeni anayasa masalları okur, hepsini de mevki makam ve güç ile aldatır, dediğimizi yaptırırız’ diyor. Bizim cevabi mesajımız yine açık ve nettir. Bundan sonra saflaşma ideolojiler temelinde değil, şahsiyetler temelinde olacaktır.

Kur Korumalı Mevduat ile Nas’ın hoyratça çiğnenmesine razı olan muhafazakârlar, ‘Aptal olma’ mektubuna sessiz kalan milliyetçiler, düşünce suçluları ile doldurulan hapishanelerden rahatsız olmayan çağdaş sekülerler sizin olsun. Biz insan onuru ile taçlanmış Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı temelinde buluşan şahsiyetli ve demokrat muhafazakârlar, milliyetçiler ve sekülerlerle yeni bir Türkiye inşa etmeye hazırız. Ve nihayet bana şahsi bir mesajın da iletilmekte olduğunun farkındayım. Siz sembolik bir adımla Şehir Üniversitesinin onurlu mirasını da yıpratmak üzere bir hamle yaptınız. Bu yolla ‘biz en iddialı karşıtlarımızı bile hizaya sokar, iddialarını unutturur ve kendimize hizmetkar ederiz’ mesajıyla beni yıldıracağınızı sanıyorsunuz.

Ben sizi tanıyorum ama siz beni tanımamışsınız; Niyetinizi biliyorum ve bu mesaja cevabım da açıktır. Yılmadım, yılmıyorum, yılmayacağım. Hakkı söylemeye devam edeceğim. Tek başıma kalsam dahi savunduğum değerler adına güzel bir örnek olma çabasını sürdüreceğim. Bütün bu çileli yolculukta başım öne hiç eğilmeyecek. Küçük menfaatler için bu yolculukta bizi yalnız bırakanlar, hırs ile geçici makamlara oturanlar, korku ile köşelerine çekilenler utansın. Biz bu yola gemilerimizi yakarak çıktık; arkada bir sandalımız dahi yok ki korkalım; gemileri olanlar korksun.

Ey iktidar sahipleri. Hani bugünlerde öldükten sonra şu şekilde veya bu şekilde anılmak istiyorum diyorsunuz ya. Bilin ki tek tek şahsiyetlerini yok ettiğiniz kişileri transfer ederek yozlaştırdığınız gücü ebedi hale getirmeye çalışmak sizin hayırla anılmanıza vesile olmayacaktır. Siz, insan onurunu ayaklar altına alan yasaklarla, insanı insana kul eden yoksullukla, kul hakkını yok ederek insanı barbar bir talancıya dönüştüren yolsuzluklarla anılacaksınız.

“İki tarihi uyarıda bulunmak istiyorum”

İki tarihi uyarıda bulunmak istiyorum. Birinci uyarım iktidar partisinin MKYK’sına seçilen üyelerine. Yeni göreviniz hayırlı olsun. Ben benim de geçmişte başında bulunduğum ve şu anda ülkemizi yöneten partinin yöneticilerinin başarılı olmasından rahatsız olmam. Size önce küçük bir araştırma yapmanızı tavsiye ederim. Elinize sizin de içinde bulunduğunuz şimdiki MKYK listesini alın yanına da AK Parti’nin 1. MKYK listesini ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişten önceki son liste olan 12 Eylül 2O15’deki 5. Olağan Kongredeki MKYK listesini alın ve karşılaştırın. Şunu göreceksiniz. 75 kişilik listede 1. Kongre’den sadece bir kişi… Hayati Yazıcı kalmıştır. O da Beştepe’deki sorumsuz tam yetkili danışmanların AK Parti üzerindeki vesayetinin sözcüsü olan hikmeti kendisinden, gücü Soros dahil şaibeli mahfillerden menkul birinin verdiği ayarla tweetini silmek zorunda kalmıştır.

Kendi başbakanları aleyhine hiçbir gerekçe göstermeden yetki sınırlamak üzere imza toplayan ve önce ‘düşük profilli başbakanlık sistemine’ sonra da ülkemize giydirilmiş bir deli gömleği olan ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişi sağlayan 5. MKYK’dan ise sadece 9 isim kalmıştır. Düşük profilli başbakan da TV kanallarında ‘başbakanı devirmek için örgütlendik’ diyerek çeteci vesayeti itiraf eden eski İçişleri Bakanı da, Merkez Bankası’ndan 128 milyar doları buharlaştırdıktan sonra instagram mesajı ile istifa eden Hazine ve Maliye Bakanı da bu listede kendilerine yer bulamamışlardır. O gün talimatla imza atan 47 üyenin 38’i de da zamanla tasfiye edilmişlerdir.

Heyecanla göreve başlayan MKYK üyelerine sesleniyorum. Bu tablo tek bir şeyi gösterir. MKYK üyeliği iktidar için bir payanda olmaktan ibarettir. MKYK üyeleri kullanım miatları dolduğunda geçmişte ne yapmış olurlarsa olsunlar bir kenara konurlar. Bu bir yenilenme değil, tasfiyedir. Özellikle son üç kongredeki tasfiyelerle AK Parti’nin insan envanteri ve hafızası tasfiye edilmiştir. Bu tasfiye yoluyla Beştepe’de odaklanan bazı mahfillerin vesayet sistemi olan Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile milliyetçi-muhafazakâr geniş kitlelerin samimi niyetleri ve iradeleri ipotek altına alınmıştır.

Önce üç neslin milli değerler ve demokrasi mücadelesi ile kurulmuş AK Parti’nin kurucu insan unsuru ve yasaklarla, yolsuzluklarla, yoksullukla mücadele başta olmak üzere temel siyasi değerleri tasfiye edilmiş; sonra da otoriter yolsuzluk düzeni ile yeni bir sistem inşa edilmiştir. Bilin ki bu kadro ve değer tasfiyesi tamamlandıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kurucu liderleri de devre dışına çıkarılacaktır. Geriye bir kişiyi kontrol etmek üzerinden bütün bir ülkenin kontrol edilebildiği diktatörlüğe dönüşmüş bir iskelet kalacaktır. Korkun, silkinin ve kendinize gelin.

İkinci tarihi uyarım da AK Parti’nin ilk kongresinden bu yana planlı bir tasfiye ile kenara itilen yüzlerce geçmiş MKYK üyelerine, bakanlarına ve milletvekillerinedir. Gittikçe maliyeti ve riski büyüyen bu tablodan hepimiz sorumluyuz. Beş yıl görevdeyken ve parti içinde bulunurken güç yozlaşmasına karşı, AK Parti’den ihraç edildikten ve Gelecek Partisi’ni kurduktan sonra geçen son beş yıldır da parti dışında ve muhalefette ülkeye giydirilmeye çalışılan bu otoriter deli gömleğine karşı kıt imkanlarla elinde gelen mücadeleyi yapmaya çalışan bir kardeşiniz olarak hepimiz adına itiraf ediyor ve çağrıda bulunuyorum.

Ortaya çıkan bu tablodan hepimiz sorumluyuz ve bu sorumluluğun gereğini yapmak üzere harekete geçmek zorundayız. Sahip olduğumuz imkanların cazibesi ya da bunları kaybetmenin korkusu bizi bu sorumluluktan alıkoymamalıdır. Allah, tarih ve millet güç yozlaşması yaşayan bu iktidar kadar bizi de sessizliğimiz dolayısıyla hesaba çekecektir.

Geçmişte AK Parti’de görev yapmış ve bu sorumluluğu paylaşmış olan herkesi siyasi kimlik ve makam ayrımı gözetmeksizin bir araya gelmeye, istişare etmeye ve ortak adımlar atmaya davet ediyorum. Ramazan ayının bereketi bunun için anlamlı bir fırsattır. Kendi adıma söylüyorum. Böyle bir ortak akıl zemini kurulması için hiçbir talebim ve ön şartım yoktur. Gün küçük hesapların değil, milletin gelecek kaygılarına cevap oluşturacak büyük ideallerin, kapsamlı vizyonların ve yeni siyasi iklim kurma çabalarının günüdür.”

Paylaşın

Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu: Ya Demokrasi Ya Çetelerin Yönetimi

Yeni Yol Partisi’nin Grup Toplantısı’nda konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğunu belirterek, “Bilyoner oligarşinin küçük bir modelini Türkiye’de mi kuracaksınız? Ya demokrasi ya da çetelerin oluşturduğu bir oligarşi mi?” dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Yol Partisi’nin Grup Toplantısı’nda konuştu. Davutoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle: “Dünyada ne oluyorsa Türkiye’yi etkiliyor. Önümüzdeki dönemde de dünya ile Türkiye bir yol ayrımına doğru ilerliyor. Münih Konferansı, dünyanın nabzının attığı bir yerdi. 2007 yılında Putin’in oradaki konuşmasında Rusya’nın stratejisindeki değişimin işaretlerini vermişti. Ardından önce Gürcistan sonra da Ukrayna müdahalesi gelmişti.

Yeni Amerikan yönetiminin başkan yardımcısı, Münih’te yaptığı konuşmada Avrupalılara seslenerek ‘artık sizin değerlerinizin geçerli olduğu bir dünya yok’ demişti. Konuşmasında ne Gazze’ye ne de Filistin’den bahsetmedi. Yalnızca Avrupa’nın ikinci dünya savaşından sonra inşa ettiği yapılar ve uluslararası hukuktan bahsetti.

Avrupa’da yükselen ırkçılığı desteklediğini ifade ederek, Almanya’daki Türk karşıtı, İslam karşıtı, yabancı karşıtı partiye yönelik hukuki engellemelerin kalkması halinde, geleceğin iktidar partisi olabileceğini söyledi. Dikkat çeken diğer açıklaması ise İsveç’te Kur’an-ı Kerim yakma eyleminin İsveç mahkemesince düşünce özgürlüğü olarak görülmemesine karşı çıkması oldu.

Türkiye’nin dar gündeminin ötesinde dünya neredeyse 1930’lu yılların ötesini yaşıyor. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı yükseliyor. Amerika ile Rusya, soğuk savaş sonrası ilk kez aynı yönetim anlayışıyla bir araya geliyorlar. Ukrayna konusunda Trump ile Putin bir buçuk saat görüşüyor.

Suudi Arabistan’da Ukrayna’nın geleceği konuşuluyor ancak masada ne Türkiye var ne de Ukrayna’nın diğer komşuları, ne Avrupa var ne de Birleşmiş Milletler var. Yeni bir döneme giriyoruz ve ben buna neo-emperyal, yeni sömürgeci dönem diyorum. Bu yönetimlerin ortak karakterleri de oligarşilere dayandırılması. Avrupa, bilyonerlerin oligarşi yönetimine gidiyor.

Geçen hafta bu kürsüde yaptığım açıklamayı tekrarlıyorum. Gazzelilere hitaben söylüyorum: Eğer Amerika’nın 15 bin kilometre öteden gelip oraya el koyma hakkı varsa, Gazzelilerin, Filistin Devleti kurulana kadar son meşru devletleri olan Osmanlı Devleti’ne bir referandum yaparak bağlanma hakları vardır. Türkiye Cumhuriyeti için de bu bir mesuliyettir.

Arap medyasında bu konuşmanın destekçileri varken, Arap ulusalcıları ve Türkiye’deki tarih okumasından yoksun olanlar bana karşı çıktılar. Doğu Akdeniz’e söz söyleyecek kim varsa önce Gazze diyecek. Buradan iktidara iki teklifte bulunuyorum. Bir, madem Filistin devleti var o zaman Filistin devletiyle Doğu Akdeniz’deki Filistin’in doğal gaz kaynakları konusunda mutabakat zaptı imzalayın.

Aynı imzayı Suriye ve Lübnan’la yapın. Bizi Doğu Akdeniz’e sıkıştırmak isteyenleri yaptığınız anlaşmalarla Kıbrıs’la İsrail arasındaki dar alana sıkıştırın. İkinci teklifim, dün Ukrayna Cumhurbaşkanı buradaydı çünkü o da dışlananlardan biriydi. Türkiye ev sahipliği yapmak istiyor. Doğru bir politika. Ancak önce Amerika ve Rusya’ya ‘Amerika’yla bizden habersiz ne konuştunuz?’ diye sorun.

Gelişmeler böyle devam ederse NATO ortadan çatlayacak. Amerikan Başkan Yardımcısı açıkça ‘artık kendi güvenliğinize kendiniz bakın’ dedi. Bu durumda Türkiye, NATO anlaşmasının dördüncü maddesi gereğince acil bir istişareye çağırmalı ve ‘Ben gerek Gazze savaşı gerek Ukrayna savaşı nedeniyle stratejik çıkarlarımın ve bölgedeki risklerin tehdidi altında olduğumu düşünüyorum. Gelin bunu konuşalım’ demeli.

NATO şimdi lazım olmayacaksa ne zaman lazım olacak? Orada, eğer Amerika’yla ayrışma yaşanırsa da tutumunu ortaya koymalı. Türkiye, birilerinin arkasından gidecek bir ülke olamaz. Türkiye öncü ülkedir. Tarihin arkasından koşulmaz, tarihin içinde koşulur, önüne geçilir, tarih yazdırılır.

“Ya demokrasi ya da çetelerin oluşturduğu bir oligarşi mi?”

Türkiye bir yol ayrımında artık. Uluslararası hukuktan, insan haklarından, evrensel değerlerden, Birleşmiş Milletler sisteminden ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden yana mı olacaksınız, yoksa bilyoner oligarşinin küçük bir modelini Türkiye’de mi kuracaksınız? Ya demokrasi ya da çetelerin oluşturduğu bir oligarşi mi?

Her eleştireni soruşturmaya tabii tutmak, tutuklamak, 10-15 yıl hapishanede tutmak oligarşinin dışavurumudur. Siz sivil toplumu öldürdünüz. Muhafazakar sivil toplum örgütlerini öldürdükleri için şimdi de TÜSİAD’ı susturmaya çalışıyorlar. Muhafazakar sivil toplum kuruluşlarına sesleniyorum: Yanlışlıklara karşı hep beraber 28 Şubat’ta mücadele etmiştik ve hukuk olmadan ekonomi olmaz demiştik. O zaman milli sermaye olarak gördüğümüz şirketlere baskı yapıldığında dimdik karşı çıkmıştık. Adalet, yakınlarınıza uyguladığınız bir şey olduğunda adalet değildir. Adalet, hasımlarınıza uyguladığınızda adalet olur.

Ekim ayında Bahçeli’nin yaptığı açıklamalardan bugüne Türkiye’nin siyaseti savruluyor. Bir taraftan Bahçeli’nin açıklamalarıyla yürüyen süreç varken diğer taraftan kayyum atamaları ve yoğun operasyonlar var. Bahçeli ilk açıklama yaptığında içeride sorunlarımızı çözmemiz gerek diyerek desteklemiştim.

Ancak neden Sayın Cumhurbaşkanı’nın uygulamaları çelişkili? Hangisi doğru? Dem Heyeti 15 Şubat’ta açıklama gelecek demişti. Herkesin kafası karışık. İktidar milletvekillerinin de kafası karışık, devlet aklını inşa etmesi gerekenlerin de kafası karışık. Böyle bir Türkiye gittikçe otoriter eğilimlere teslim olan bir Türkiye olur.

Bizim kafamız net. Hem terörsüz bir Türkiye hem de tam demokratik bir Türkiye. Biri diğerinin alternatifi değil… İktidar kanadına baktığımızda bir tarafta özgürlüklerin kısıtlanması, yargıya siyasi baskı ve değişik partilerden milletvekili transferi çabası. Bir iktidar ne zaman milletvekili transferleri için kirli pazarlığa girişmişse çöküş başlamış demektir. 23 Mart’ta gerçekleşecek AK Parti kongresi var. Kongrede neler olacağı konusunda iktidar içindekilerinde soru işaretleri var. İktidarın MHP-AK Parti ilişkileri ise Sayın Bahçeli’nin sağlık durumuna ve insiyatifine bağlı.

23 Şubat’ta bir de ana muhalefetin cumhurbaşkanı adaylığı için ön seçim var. Bir yıl önce yapılan seçimde 5 yıl için büyük şehirleri yönetme yetkisi aldıktan bir yıl sonra cumhurbaşkanlığı hesapları içine girmek doğru değil. Herkesin birinci gündem maddesi İstanbul’u bekleyen deprem olması gerekiyor. Hem iktidara hem ana muhalefete sesleniyorum, dünyayı tartışın. Nereye gidiyoruz sorusunu konuşmalıyız.

Ramazan bayram ikramiyesi olarak bütün emeklilere bir asgari ücret yani 22 bin 405 Türk Lirası bayram ikramiyesi verilsin. Üretim her alanda daraldı ve 95 bin esnaf kepenk indirdi. Stratejik ve ekonomik yolsuzluğun olduğu bir diğer nokta da UTTS. Bir çipin maliyeti beş buçuk bin Türk Lirasıyken, araç sahiplerinden 55 bin Türk Lirası isteniyor ve İsrail firmasına gidecek. Yani bir gün o çiple İsrail karşıtı söz söyleyenler tespit edilip havaya uçurulduklarında hesabı kim verecek?”

Paylaşın

Ahmet Davutoğlu: Gazze, Türkiye’ye Bağlansın

Yeni Yol’un grup toplantısında konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, “Gazzeliler referandum yapsın. Filistin devleti kuruluna kadar Gazze, Türkiye’ye bağlansın” dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Yol grup toplantısında konuştu. Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Lahey Grubu kuruldu. 9 ülke var. İçinde vaktinde Fransız sömürgeciliğine direnmiş, her an Trump’ın saldırısına maruz kalabilecek Belize, Gazze için ayağa kalktı. Lahey Grubu başbakanlarına selam olsun.

Trump’ın tehditleri karşısında bir bildiri yayımladılar: ‘Filistin halkına yönelik soykırım eylemleri nedeniyle kaybedilenlere yas tutarak, bu tür uluslararası suçlar karşısında sessiz kalmayı reddederek, İsrail’in Filistin işgalini reddederek Filistin halkının bağımsızlığı için direneceğiz.’ Gönül isterdi ki burada Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan da olsun.

Yeni bir düzen kuruluyor. Emperyalist sömürgecilik düzeni. Trump, “Cumartesi gecesi saat 12’de eğer bütün esirler serbest bırakılmazsa Gazze’ye cehennemi yaşatacağım.” dedi. “Gazze’ye sahip olacağız.” diyor. Bir emlakçı olarak söylüyor. Adam ölüler için yas tutmayı unutmuş.

Ankara derin bir sessizlikte. Yaşanan şey sadece Gazze değil. Uluslararası sitem yok oluyor. Ankara’nın neler yapması gerektiğini söyleyeceğim. Ankara, Lahey Grubu’nun dışında kaldı çünkü limanlardan yakıt satışını durdurması gerekecek.

Neden Trump’ın adını zikretmiyorsunuz? Çünkü Trump’la görüşme arzularında. Sayın Erdoğan “one minute” dedikten sonra yeni seçilen ABD Başkanı ilk ziyaretini Türkiye’ye yapmak zorunda kalmıştı. Siz randevu talep ederseniz onlar Gazze’yi talep ederler.

Dünyada iki kutup var. Bir tarafta insan haklarını savunanlar var, bir tarafta da ırkçılığı, katı ulusal çıkarcılığı esas alanlar. Türkiye de safını belli edecek. Belize’nin safında olmak zor görünebilir. Bu mücadelede Batı Bloku ikiye bölünecek. ABD’nin yeni tavrına karşı AB tavır göstermek zorunda kalacak. NATO ya değişecek ya da tamamıyla anlamını kaybedecek.

İki hafta önce hazırlanan kırmızı kitabın bölümleri anlamını yitiriyor. Tekrar yazın milli güvenlik siyaset belgesini. 5 yıl değişmeyecek bu belge Trump’ın gelmesiyle kadük oldu. Destek isterseniz biz varız… Biri daimi ve kapsamlı, biri acil olmak üzere kriz masası kurun. Mesela cumartesi günkü tehdit için acil kriz masası kurun.

Bu gelişmelerden rahatsız olan AB’nin Türkiye’ye duyacağı ihtiyaç değerlendirilmeli… ABD ile ilişkiler sadece Trump’la kişisel ilişkilere indirgenmemeli… Trump’ın tutumundan aynı ölçüde rahatsız olan AB ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyelerinin özel teşkilatı canlandırılmalı.

Sürgün için adres gösterilen Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün başta olmak üzere Suriye, İran, Lübnan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kuveyt, Bahreyn ve Umman’ın katılacağı ve ilgili ülkelerin gözlemci olarak davet edileceği bölge barış zirvesine öncülük edilmelidir.

Trump’ın asıl istediği, Filistinlilerin hakkı olan doğal gaz alanlarına el koymak. Gazzelilerin son meşru devleti Osmanlı Devleti’dir. Biz de Osmanlı’nın meşru süreklilik devletiyiz. Gazzeliler referandum yapsınlar ve Filistin devleti kurulana kadar Türkiye Cumhuriyeti’ne otonom bölge olarak bağlasınlar. Amerika oradan gelip Gazze’ye el koyacak da biz Gazzelilere sahip çıkmayacak mıyız? Alın o çok kıymetli siyonistlerinizi ABD’deki bol topraklarınıza götürün.

Muhalefete eleştiriler

İktidar, Erdoğan’a ebedi cumhurbaşkanlığı verme peşinde. Muhalefet de sanki üç ayrı parti varmış gibi üçlü zirveler yaparak bir alternatif cumhurbaşkanı adayı çıkarma peşinde… İktidarın birinci vazifesi İstanbul depremini düşünmektir. İBB Başkanı’na söylüyorum, senin işin ne zaman yapılacağı belli olamayan seçime hazırlanmak değil depreme hazırlanmaktır.

İktidara söylüyorum, tutuklamaya çalıştığınız belediye başkanlarından önce Kartalkaya sorumlusu olan Kültür ve Turizm Bakanı’nı sorgulayın… Muhalefet, yerel yönetimlerde yaşanan yolsuzluklara son verin. İki taraf da iş işi gücü bıraktı. Dünyada ne oluyor ilgisi yok.”

Paylaşın

Davutoğlu: Başbakanlıktan Yolsuzlaşmamak İçin Vazgeçtim

TBMM’deki Yeni Yol Grup toplantısında konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, AK Parti’den ayrılma kararına ilişkin, “Başbakanlıktan neden vazgeçtim? Ya bunlar gibi yolsuzlaşacaktım ya da başım dik duracaktım” dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, TBMM’deki Yeni Yol Grup toplantısında konuştu. Konuşmasında deprem konutları, ekonomik kriz, İsrail-Filistin meselesi ve küresel siyaset başta olmak üzere birçok konuda sert eleştirilerde bulunan Davutoğlu, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, iktidarın deprem sonrası yönetim sürecini ve İsrail ile ticari ilişkileri eleştirdi.

Depremzedelerin yaşadığı zorluklara dikkat çeken Davutoğlu, Erdoğan’ın seçim döneminde verdiği sözleri yerine getirmediğini belirtti: “Deprem olduktan hemen sonra 319 bin konut bir yılda yapılacak dendi. Peki şu anda ne kadar teslim edildi? Sadece 202 bin! İhale edilen konut sayısı 358 bin, 2025 hedefi 468 bin konut. Ama şu an 691 bin kişi hâlâ konteyner kentlerde yaşıyor. Malatya’da 120 bin, Adıyaman’da 60 bin vatandaşımız konteyner kentlere mahkûm edilmiş durumda.”

Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu, Erdoğan’a seslenerek, büyük kalabalıklar ve medya şovları olmadan bir konteyner kente giderek halkın yaşadığı zorlukları bizzat görmesi gerektiğini söyledi. Deprem bölgesine harcandığı iddia edilen 68.2 milyar doların nereye gittiğinin şeffaf bir şekilde açıklanmadığını belirten Davutoğlu, bu konuda ciddi bir soru işareti olduğunu vurguladı.

Deprem bölgesinde müteahhitlerin çoğunun bölge dışından seçildiğini, bunun da halkın ekonomik olarak kalkınmasına değil, rantçıların daha fazla kazanmasına neden olduğunu belirten Davutoğlu, konut maliyetlerinin şeffaf olmadığını ve vatandaşların borçlandırıldığını ifade etti.

Bunun yanı sıra, Davutoğlu imar yolsuzluklarına da değinerek, Bostanbaşı bölgesinde sulu arazi üzerine 15 kat imar izni verilmesini eleştirdi. Ahmet Davutoğlu’nun konuşmasında ekonomik kriz de önemli bir yer tuttu. Artan enflasyon, yükselen fiyatlar ve halkın alım gücünün düşmesi üzerine konuşan Davutoğlu, İstanbul’da simit fiyatlarının 20 liraya çıkmasına tepki gösterdi.

Davutoğlu, konuşmasının önemli bir bölümünü ABD’nin ve İsrail’in Ortadoğu’daki politikalarına ayırdı. Özellikle ABD eski Başkanı Donald Trump’ın son açıklamalarına sert tepki gösteren Davutoğlu, dünyanın yeni bir sömürgecilik dalgasıyla karşı karşıya olduğunu söyledi.

Bunun yanı sıra, Lahey’de kurulan Filistin destek grubu içinde Türkiye’nin olmamasını da eleştiren Davutoğlu, Türkiye’nin İsrail’e karşı daha sert adımlar atması gerektiğini savundu. Davutoğlu, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun Trump ile birlikte Ortadoğu haritasını yeniden çizmeye çalıştığını, ancak bunun başarısızlıkla sonuçlanacağını belirtti.

Konuşmasının sonunda Davutoğlu, Türkiye’de şehirleşme politikalarının değiştirilmesi ve imar yasasının acilen yenilenmesi gerektiğini vurguladı. Kentsel rant düzeninin son bulması ve depreme dayanıklı, planlı şehirleşmenin sağlanması gerektiğini belirten Davutoğlu, depremle ilgili yanlış kararlar veren yetkililerden bir gün mutlaka hesap sorulacağını ifade etti.

“Depremin çilesini rant haline getiriyorlar”

Davutoğlu’nun cümlelerinin satırbaşları şöyle: “Deprem olduktan hemen sonra 319 bin konutu bir yılda yapacağını söyledi Sayın Cumhurbaşkanı. Şu anda teslim edilen 202 bin. İhale edilen konut sayısı 358 bin. 2025 hedefi ise 468 bin konut.

Şu anda Türkiye’de 691 bin kişi konteyner kentte yaşıyor. Malatya gibi bir şehirde 120 bin vatandaşımız, Adıyaman’da 60 bin vatandaşımız konteyner kentte yaşıyor. Daimi yaşanır hale gelmiş. Vatandaşlarımızın kalıcı bir konuta geçme hayali kalmamış.

Sayın Cumhurbaşkanı gün show günü değil. Etrafınızda büyük kalabalıklar olmadan gidin bir konteyner kente ve o halleri görün. Bu paraları nereye harcadınız. Deprem konutlarının gelecekleri belirsiz. Malatya’da bir vatandaş, ‘Sekiz dairem vardı, bana bir daire veriyorlar’ diyor.

Bu alanlar başlı başına rant alanı olmuş. 2023 yılında deprem bölgesine 950 milyar TL harcanmış yani 30 milyar dolar. 2024’te 1 trilyon 28 milyar harcanmış yani 31 milyar dolar. Toplamda 1 trilyon 978 milyar TL harcanmış. Genel toplamda 68.2 milyar dolar harcanmış. Bunlar 200 bin inşaat mı yaptılar? 20 milyon metrekare mi yaptılar? Kedi buradaysa ciğer nerede, ciğer buradaysa kedi nerede? Bu paralar nereye gitti?

Hibeyi 3 milyon liraya çıkar, vatandaşın cebinden para çalıyorsun. Deprem konutlarının halka maliyeti bilinmiyor ama birilerinin karı çok iyi biliniyor. Deprem bölgesindeki bütün inşaatların müteahhitleri deprem bölgesi dışından geliyor. Depremin çilesini rant haline getiriyorlar.

Bostanbaşı’nda sulu arazinin üzerine sen 15 katı nasıl verdin, kim verdi? Yolunu da bulmuşlar. O dönemde bunu veren belediye başkanı depremden bir ay sonra alzheimer raporu almış. İnsanda biraz vicdan olur.

Kartalkaya faciasında herkes koltuğunda hala oturuyor, Cumhurbaşkanı, ‘Hesap soracağız’ diyor? Kimden soracaksın? Soracağın kişi belli: Kültür ve Turizm Bakanı o koltukta oturamaz. Ege sahillerini talan eden bir bakan makamında oturursa kimse ahlaktan, hadisten, ayetten bahsetmesin. Depremin Çevre ve Şehircilik Bakanı kim? Şu anki bakan demi? Bir tanesi bile acı hissetmiyor. Bu depremde bu halka acı çektirenlerden hesap sorulacak. Sanıyor musunuz ki bu davalar bir gün açılmayacak. En önemlisi İmar Yasası çıkacak.

Başbakanlıktan neden vazgeçtim? Ya bunlar gibi yolsuzlaşacaktım ya da başım dik duracaktım. Bunlar ne ahlak bilir ne utanma bilir. Bunlar yeşil dolarları bilir. Yeşili bir tek onun için severler… İstanbul’da bu sabah simitler 20 liraya çıkmış, yazıklar olsun.

Netanyahu ve Trump’ın açıklamaları… Dünya çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Şu anda Trump’ın yaptığı açıklamalarla dünya yeni sömürgecilik dönemine girmiştir. ‘İnsan hakları beni bağlamıyor’ diyor. Filistin mültecilerine verdiği desteği çekti. ‘Amerika korunsun dünya batarsa batsın’ diyor.

Trump, açık bir şekilde, ‘Gazze’ye el koyacağız ve yaşanabilir bir yer haline getireceğiz’ diyor. Adam orayı bir emlak alanı olarak görüyor. Boşuna mı oraya emlakçı atadı. Bir de Gazzelilere rüşvet veriyor. ‘Burayı toparlayınca geri dönersiniz’ diyor. Diyorlar ki, ‘Buradaki doğal gaz kaynakları bizim.’

Böyle bir dönemde bir grup kuruldu Lahey’de. Bu grup Filistin’in destekçileri grubu. Haritada yerini gösteremeyeceğiniz ülkeler… İçinde Türkiye yok. Niye yok? Çünkü bu ülkeler bir araya gelirken, ‘İsrail’le ticaret yok’ anlaşmasıyla bir araya geldi. Bunlar ateşkesi neden yaptı? Trump dünyaya şirin görünsün diye. Sıradaki adım Amerikan askerlerinin ülkeye girmesidir. Bütün bu sömürgeciler bu topraklardan geldikleri gibi gidecekler.

Dün Şara buradaydı. Suriye’de işlerin çok iyi gittiği kanaatinde değilim. Geçiş süreci kolay değil. Türkiye, Suriye’nin geçiş dönemine sözde değil aktif bir destek vermek zorunda. Çünkü Suriye’nin çökmesini istiyorlar. Netanyahu, ‘Trump’la birlikte Orta Doğu haritasını yeniden çizeceğiz’ dedi. Haritayı yeniden çizmeye kalkarsanız, o harita sizin cehenneminiz olacak.”

(Kaynak: Karar)

Paylaşın

“Yeni Yol”un Hedefi Belli Oldu: Parlamenter Sistem

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, gazetecilere yaptığı açıklamada, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi ile kurdukları “Yeni Yol” grubunun ortak amacının “parlamenter sistem” olduğunu söyledi.

Babacan, grubun genişlemesi ve yeni katılımlar konusundaki en önemli kriterlerinin “parlamenter sistem” olduğunu ifade etti. Parlamenter sistem konusunda, samimi ve kafası net olan partiler veya milletvekilleriyle grubun genişleyebileceğini belirtti.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, bir grup gazeteciyle sohbet toplantısında bir araya geldi. BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın aktardığına göre; Babacan, önümüzdeki süreçte nasıl bir yol yürüyeceklerine ilişkin soruları yanıtladı.

Babacan, üç siyasi partinin kurumsal kimliklerini koruma koşuluyla oluşturulan Yeni Yol’un ilk grup toplantısında, üç partinin genel başkanlarının söz alacağını, daha sonra dönüşümlü olarak grup toplantılarında genel başkanların konuşma yapacağını ifade etti.

Babacan’ın verdiği bilgiye göre Yeni Yol’un grup başkanı Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Bülent Kaya olurken, grup başkanvekilliklerini DEVA Partisi’nden Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Gelecek Partisi Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ üstlendi. Yeni Yol grubunun ilk genel başkanı DEVA Partili Cemal Mümtaz Akıncı oldu.

Babacan, genel başkanın ve grup yönetiminin, her yıl Ocak ayında başka bir partiden birer yıllığına seçileceğini söyledi.

AKP hükümetlerinde AB’den sorumlu Devlet Bakanlığı görevini de üstlenen Babacan, Yeni Yol grubunun oluşum biçimini, Avrupa Parlamentosu ve AB ülkelerindeki uygulamalara benzediğini vurguladı.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesinden sonra, seçim yasasında yapılan değişiklikle, siyasi parti ittifaklarının yasal alt yapısının oluşturulduğuna dikkat çeken Babacan, şunları söyledi:

“Diğerleri siyasi kararlarla, siyasi birliklerle gerçekleşiyor. Dolayısıyla bu seçim öncesinde yapılan iş birliği modellerine biz şimdi yeni bir tanesini de eklemiş oluyoruz. Bu da ortak grup. Aslında AP ve AB’ye üye ülkelere baktığınızda grup farklı. Partilerin bir araya gelip oluşturduğu yapılara aslında grup deniyor. Dolayısıyla bizde şu anda yasal altyapı buna müsait değil. Biz ne yapabiliriz diye çalıştık ve ortak bir parti tüzel kişiliği oluşturalım ve ortak parti tüzel kişiliği altında milletvekillerimiz meclis çalışmalarını yürütsünler.”

Ortak grup için geçen Eylül ayı sonunda görüşmelere başladıklarını ifade eden Babacan, ilerleyen süreçte bunun seçim işbirliğine dönüşebileceğini vurguladı.

Babacan, “Partilerin şimdiden yan yana yürümeye başlaması, şimdiden işbirliğinin bu temellerini atıyor olmaları ve bu işbirliğinin genişlemeye açık bir işbirliği olmasını çok önemsiyoruz” dedi.

Yeniden Refah Partisi’nden de gruba bir milletvekilinin katılacağı yönündeki iddiaların anımsatılması üzerine Babacan, üç parti olarak grup çalışmasına başlandığını, ancak yeni milletvekili ve parti katılımlara da kapalı olmadıklarını ifade etti.

Gruba yeni katılımlar konusunda üç partinin mutabakatını arayacaklarını belirten Babacan, “Dolayısıyla bugün için bir karar yok ama prensipte diğer partilerin de katılımına açık bir açık kapı politikası izleyeceğiz. Avrupa Birliği’nde açık kapı politikası vardır, ama üye olmak için mevcut üyelerin hepsinden onay alır” ifadelerini kullandı.

Babacan, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ve CHP Lideri Özgür Özel’e de yeni oluşumla ilgili bilgi verdiklerini, ancak bir davetin söz konusu olmadığını ifade etti.

Ortak grup kurma çalışmaları sürerken, DEVA Partisi’nden üç milletvekili istifa etti. İstifa eden isimlerden Selma Aliye Kavaf ve Burak Dalgın, gerekçe olarak ortak grup çalışmasını gösterdi.

Partisinden istifaları değerlendiren Babacan, parti yönetimi ve teşkilatlarının ortak grup kurulmasına olumlu baktığını ve destek verdiğini vurguladı.

İstifalar konusunda üzgün olduklarını, ancak parti teşkilatlarında kızgınlık da olduğunu vurgulayan Babacan,genel merkez olarak “gidenin arkasından konuşmama” kararı aldıklarını ifade etti.

İstifa eden milletvekillerinin AKP’ye katılmaları halindeki tutumunun sorulması üzerine Babacan, “Öyle bir şey beklemem. Ama öyle bir şey olursa, üzüntüm kat kat artar” görüşünü dile getirdi.

“Yerel seçimlerde her yerde aday çıkardık”

DEVA Partisi’nin büyüyememesi yönündeki eleştirilerin sorulması üzerine de Babacan, yerel seçimlerde her yerde aday çıkardıklarını anımsattı. Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çünkü eğer bir siyasi partinin uzun vadeli bir iddiası varsa, yani bu ülkede kalıcı olarak siyaset için biz varız diyorsanız, yani seçim sonuçları öyle olmuş ya da böyle olmuş etkilememesi lazım. Yani seçim sonucu şöyle olmuş, böyle olmuş, yok anketler falan bunlar bizi etkilemiyor. Tabii ki gayret etmemiz lazım, güçlenmemiz lazım.”

Babacan, üç partinin birleşmesi konusunu daha önce konuştuklarını, ancak şu anda böyle ihtimalin zor göründüğünü de ifade etti.

Ali Babacan, grubun genişlemesi ve yeni katılımlar konusundaki en önemli kriterlerinin “parlamenter sistem” olduğunu ifade etti.

Parlamenter sistem konusunda, samimi ve kafası net olan partiler veya milletvekilleriyle grubun genişleyebileceğini belirten Babacan, parlamenter sistem etrafında kurulan Altılı Masa’daki bazı partilerin, daha sonra fikrinin değiştiğini söyledi.

“CHP’yi mi kastediyorsunuz?” sorusuna ise Babacan, “Hangi CHP, diye sormak lazım. Bir tane değil gibi geliyor bana şu anda” yanıtını verdi. Babacan, sadece CHP değil, Altılı Masa’daki partilerde de “Bu başkanlığın yetkileri çok önemli. Biz iktidara gelince kullanmamız lazım” yaklaşımı sergilediğini söyledi.

Babacan, İYİ Parti’nin Eski Genel Başkanı Meral Akşener’in, seçimlerden sonraki tutumuna ilişkin soru üzerine de şu görüşleri dile getirdi:

“Bilemiyorsunuz ki tabi insanların, biz tabi sadece söyledikleriyle ve yaptıklarıyla ölçüyoruz. Niyetlerini okumak çok zor. Orada da ben ifade ettim yani eğer bu iş olmadıysa en önemli sebeplerden birisi kavgasız, gürültüsüz bu altı parti bu ülkeyi beraberce yönetebilir güvenini oluşturmadık. Bu sözün kime gittiğini anlaşıldı herhalde.”

Paylaşın

Yeni Yol Partisi Kuruldu; Genel Başkan Celal Mümtaz Akıncı

TBMM’de güçlü bir grup kurmayı hedefleyen Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi, “Yeni Yol” olarak belirledikleri çatı partinin kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na teslim etti.

Haber Merkezi / Bu adımla birlikte, Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Saadet Partisi’nin Meclis’te güçlü bir grup oluşturma hedefi somut bir aşamaya geçildi. Yeni Yol Partisi’nin Genel Başkanlığı’na ise geçmişte baro başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi üyeliği yapan Celal Mümtaz Akıncı getirildi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Gelecek Partisi Ahmet Davutoğlu ve DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, konuya ilişkin yaptıkları ortak açıklamada şu ifadeleri kullanmışlardı:

“Üç partinin Genel Başkanı bugün akşam saatlerinde buluşmuş ve ortak grup yapısıyla ilgili çalışmaları mutabakatla tamamlamıştır. Genel Başkanlar, partiler arasında kurulan ortak komisyonun önerisi üzerine, ortak grup amacıyla kurulacak parti tüzel kişiliğinin isminin ‘Yeni Yol’ olmasına karar vermiş, kurucular kurulunda yer alacak isimleri ve program ve tüzük taslağını onaylamışlardır.”

Üç parti, çatı parti formülü üzerinde uzlaşırken, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nde arka arkaya istifalar yaşandı.

Ankara Milletvekili Nedim Yamalı’nın geçen ay istifasıyla Saadet Partisi çatısı altında Gelecek Partisi’nin katılımıyla oluşturulan Meclis grubu düşmüş, DEVA Partili Mehmet Emin Ekmen ve Ertuğrul Kaya’nın bu partiye katılımıyla, grubun yeniden oluşması sağlanmıştı.

Çatı parti oluşumu, DEVA Partisi’nden de istifaları getirdi. İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, “atalet içinde olmakla” eleştirdiği partisinden 26 Aralık’ta istifa etti.

Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın ise “DEVA Partisi bir çatı bünyesinde farklı bir yola giriyor” açıklamasıyla, Salı günü partisinden ayrıldı. Dalgın’ı, Çarşamba günü ise eski Devlet Bakanı da olan Selma Aliye Kavaf izledi. Kavaf, “Çatı parti kararını doğru bulmadığını” belirterek, istifasını açıkladı.

Son istifalarla, DEVA Partisi’nin milletvekili sayısı resmi olarak 10’a düştü. Çatı Parti kuruluşuna kadar yeni istifalar olmazsa, yeni Meclis grubunun 30 üyeli olması bekleniyor.

Akıncı kimdir?

Celal Mümtaz Akıncı, doğduğu şehir olan Afyonkarahisar’da 10 yıla yakın bir süre Baro Başkanlığı yaptı. Akıncı, daha sonra Baro Başkanları tarafından yapılan seçimde en yüksek oyu alarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilen 3 aday arasına girdi ve 2010 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeliğine seçildi. 12 yıla yakın bir süre de AYM üyeliği yapan Akıncı, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına seçildi.

Akıncı, 2022 yılında görevinden emekli oldu. DEVA Partisi’ne katılan Akıncı, 12 Ekim 2024 tarihinde yapılan Olağan Büyük Kongre’de DEVA Partisi GMYK üyeliğine seçildi, Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirildi.

Paylaşın