Türkiye’nin güneyinde yer alan 11 ilde ve Suriye’nin kuzey bölümünde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerin Doğu Anadolu Fay hattını çevreleyen bölgede araziyi ne ölçüde yeniden şekillendirdiği tespit edilmeye çalışılıyor.
Son açıklanan resmi verilere göre 40 binin üzerinde can kaybına ve 100 binin üzerinde yaralanmaya neden olan depremlerin yol açtığı toprak kaymaları, tüm yamaçları yeniden şekillendirerek, arazinin yüksek miktarda kil içerdiği istikrarsız bölgelerde yolları ve dağ geçitlerini kapattı.
Almanya Yerbilimleri Araştırma Merkezi’nden sismolog Patricia Martinez-Garzon, “Depremler aynı zamanda yeraltındaki su rezervlerinin kaybolmasına neden olabilir ki bu da üstteki araziyi etkileyebilir. Bunlar kuyuların ve su altyapısının içine girdiği rezervlerdir” diyor ve ekliyor, “Türkiye ve Suriye’de bunun olup olmadığını henüz bilmiyoruz, ancak bu olası bir etki.”
Depremlerin anatomisi
Martinez-Garzon, depremin Anadolu ve Arap tektonik yer kabuğu plakaları arasında onlarca yıl süren yavaş yanal hareketin (yılda yaklaşık 1,5 santimetre) bir sonucu olduğunu ve fay boyunca gerilimin artmasına yol açtığını söylüyor. Sonunda sürtünme o kadar arttı ki plakalardan biri diğerinin yanından “kayarak” 6 Şubat’taki depreme neden oldu.
Martinez-Garzon, depremi “Zamanla – yıllar, on yıllar veya yüzyıllar – sürtünme artık gerilimi sürdüremedi ve iki plaka birbirinin yanından geçti” sözleriyle açıklıyor.
Bu, aslında olayın basit bir açıklaması. Yanal hareket zeminde 7,7 büyüklüğünde muazzam bir deprem olarak yaşandı ve bunu 7,6 büyüklüğünde ikinci bir deprem izledi. Her ikisi de yaklaşık 250 kilometre uzunluğunda olan depremler yer kabuğunu yaklaşık 20 kilometre derinliğe kadar kırdı. Çatlakların toprağı birkaç metre kaydırdığı demiryolları ve yolların fotoğrafları bu etkiyi açıkça gösteriyor.
Uydu görüntüleri deprem bölgesini haritalandırıyor
Uydu görüntüleri, coğrafi değişimi uzaydan gözlemlemenin bir yolunu sunarak Nuno Miranda gibi araştırmacılara depremlerin yol açtığı topografik hasarı kuş bakışı görme imkânı sağlıyor.
Miranda, Avrupa Komisyonu’nun Dünya Gözlem ve İzleme Programı Copernicus’un bir parçası olarak işletilen bir uydu takımı olan Sentinel-1’in misyon yöneticisi.
Miranda, “Bölgenin ayrıntılı haritasını çıkarıyoruz, yani her üç günde bir bölgenin yüksek çözünürlüklü (bir santimetreye kadar) haritasını çıkarıyoruz” diyor. Miranda ekibinin bu haritaları oluşturmak için radar ve optik görüntüler gibi çeşitli teknikler kullandığını anlatıyor.
Uydu görüntülerinin iki ana kullanımı var. Birincisi ve en önemlisi, kurtarma operasyonları ve sahadaki lojistik için son derece ayrıntılı ve güncel bilgiler sağlıyor. İkincisi, bilim insanlarının yaşananların fiziğini anlamalarına yardımcı oluyor.
Arazi bazı yerlerde altı metre yer değiştirdi
Miranda’nın uyduları felaketin çarpıcı görüntülerini yakalıyor. Ancak bu görüntülerde insanların çektiği acılara dair en ufak bir iz bile yok. Bunun yerine zarif bir şekilde yer değiştiren bir manzarayı gösteriyorlar.
İlk olarak 6 Şubat’ta meydana gelen deprem, Doğu Anadolu Fay Hattı boyunca “sol-yanal” bir kayma hareketi yaratarak zemini kabaca doğudan batıya doğru kaydırdı.
“Bu gerçekten çok büyük, muazzam” diyen Miranda, bilim insanlarının şimdi bu bilgileri fayların modellerini oluşturmak ve yeryüzünün derinliklerinde neler olduğunu daha iyi anlamak için kullandıklarını sözlerine ekliyor.
Miranda, “Bu hem krizi yönetmek hem de genel olarak depremleri daha iyi anlamak için önemli. Ancak bu zaman alacak” şeklinde konuşuyor.
Depremleri tahmin etmek imkansız
Bazı ülkelerde deprem erken uyarı sistemleri mevcut. Bu sistemler bir depremin yaydığı birincil dalgaları tespit ederek insanları daha büyük bir sarsıntının yaklaşmakta olduğu konusunda uyarıyor.
Ancak bu sistemler size sadece saniyeler veriyor. Bu da bir treni durdurmak ya da elektriği kesmek için yeterli bir süre, o kadar. Peki uzun vadeli tahminlere gelince? Bu soruya “İmkansız” şeklinde yanıt veren Miranda, şöyle devam ediyor:
“Son derece açık olan şey, depremleri tahmin etmek için hiçbir aracımız yok. Bu, birkaç gün içinde bir dereceye kadar tahmin edilebilen volkanlardan tamamen farklı.”
Şu anda bile, artçı depremler bölgeyi sarsarken, bilim insanları bölgenin sismik yapısının istikrarsız olduğunu biliyor, ancak daha büyük bir sarsıntının nerede ve ne zaman meydana geleceğini tahmin etmenin bir yolu yok.
Deniz seviyesindeki değişikliklerin depremle bağlantısı
Martinez-Garzon deprem tahmininin imkansız olduğu konusunda o kadar kötümser değil. Geophysical Research Letters dergisinde 17 Ocak’ta yayınlanan son makalesi, yakınlardaki deniz seviyesi değişiklikleri ile deprem oranları arasında bir bağlantı olduğunu öne sürüyor.
Araştırmalarını Kuzey Anadolu Fay Hattı boyunca Türkiye’nin kuzeybatısında yapan Martinez-Garzon, çalışmalarına dair şu bilgileri veriyor:
“Çok detaylı sismisite katalogları oluşturduk. Deniz seviyesinin yükseldiği dönemlerde, özellikle de deniz seviyesi farklarının bir metreye kadar çıktığı kış ve yaz aylarında sismisitenin arttığını gördük.”
Deniz seviyesindeki değişikliklerin belirli bir bölgedeki genel sismisitenin bir göstergesi olabileceği fikrinde olan Martinez-Garzon’a göre deniz seviyesi ne kadar yüksekse, büyük bir sismik olayın meydana gelme olasılığı da o kadar yüksek.
Martinez-Garzon’un bulgularının, farklı bir bölgede farklı bir fay boyunca meydana gelen Türkiye-Suriye sınırındaki son depreme uygulanıp uygulanamayacağı belli değil. Ancak gelecekteki depremlerin potansiyel erken tespiti açısından ilginç olabilirler.
(Kaynak: DW Türkçe)