Antalya: Kırkgöz Kemeri

Kırkgöz Kemeri; Antalya’nın Finike İlçesi, Hasyurt Beldesi sınırları içinde Alakır Çayının üstündedir. 

Kırkgöz Kemeri ya da Eski Roma Dönemi ismiyle Limyra köprüsü, dünyanın en eski segment kemere sahip köprüsüdür.

Uzunluğu 360 metre olan bu köprü, 5.3 e 1 ok oranıyla yirmi tane kemer, köprünün yassı bir görünüme sahip olmasına sebep verir. Köprülerin yapımında bu orana ancak Geç Ortaçağ Döneminde ulaşılabilmiştir.

Tarihi ve teknik bakımdan olağanüstü önemi olan bu köprü, Türkiye’de çok bilinmemektedir. Köprüyle ilgili antik dönemden kalan bilgi yoktur.

Yapıya ait ilk tarifler, XIX. Yüzyıla ait seyyah seyahatnamelerinde görülür. 1940 senesinde Charles Felows, seyahatnamesinde köprünün yirmibeş kemeri olduğunu yazmıştır. Aynı bilgi, Forbes ve Sprat’ta da bulunmaktadır.

1882 senesinde yapılan saha gezintisinde, bu köprünün, Antalya’yı Limyra’ya bağladığı saptanmıştır. Bu tarihte köprünün eskizi veya planı hazırlanamamıştır.

Köprüdeki ilk ve tek bilimsel ölçüm, Joahim Ganzert ve Wolfgang Wurster tarafından yapılmıştır. 1973 senesinde yapılan ve iki gün süren bu ölçümün tamamlanması üç sene sürmüştür.

1978 senesinde Archaologischer Anzeiger adlı arkeoloji dergisinde, Kırkgöz Köprüsünün zarar görme tehlikesine dikkat çekilmiştir.

Paylaşın

Antalya: Kafi Baba Türbesi

Kafi Baba Türbesi; Antalya’nın Finike İlçesi, Yuvalı Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Köy dolmuşları ile ulaşım sağlanmaktadır.

Türbe, 1812 yılında ölen Hasan Baba’ya aittir. Türbenin 1960’ta onarılmış olan baştaşı kırıktır. Türbenin kuzeyinde 1,75 m. yüksekliğindeki derviş mezartaşı 12 segmanla süslüdür.

Söylenceye göre, Kâfi Baba Kaygusuz Abdal’ın 40 dervişi ile birlikte Mısır’a gitmiştir. Mısır Sultanı’nın kızını ölümcül bir hastalıktan kurtarmış; Mısır Sultanı kendisini ödüllendirmek isteyince, elinde bulunan boynuz şeklindeki şişeyi yağla doldurmasını söylemiştir. Şişeyi bir türlü dolduramışlar; bunun üzerine Baba, kâfi, kâfi demiştir. Şişe birden yağla dolmuş; babanın adı da Kâfi Baba kalmıştır.

Türbenin kitabesinde, ” (Piri Sani hazreti Abdal Mûsâ Hâdimi Gülşen-i zar içre esrarı hakayık mahremi Aşkeri o şahın devlet eyyâmında Kafi Baba iş bu erin namına Seyyid İbrahim dede ol pişvayı müminin Siyusal mesnedinde olmuştu hemnişin Tarihtir şeş cihanın paşhanı dideban 1231) yazılıdır.

Paylaşın

Antalya: Suluin Mağarası

Suluin Mağarası; Antalya’nın Finike İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. İlçe merkezine çok yakındır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla mağaranın bulunduğu bölgeye ulaşım mümkündür.

Suluin mağarası, 80 metrelik giriş ağzıyla Asya Kıtası nın bilinen en derin mağarasıdır. 27 Ağustos 1995 tarihinde bir su altı araştırma ekibinin mağaraya yaptıkları dalışta 122 metreye kadar inmişler, fakat mağara sonuna ulaşamamışlardır.

Esrarengiz görünümüyle dikkati çeken Suluin, halk arasındaki adıyla “İncirli” Mağarası, tarihten günümüze kadar gerçek anlamda keşfedilmemiş bir sır olarak gizemini koruyor. Antik dönemde önemli bir liman kenti olan Finike’nin, başlıca doğal zenginliklerinden Suluin Mağarası, Finike’ye gelen herkesin ilgisini çekiyor.

1955 yılında mağarada araştırma yapmak isteyen Amerikalı sualtı ekibinden iki kişinin 122 metre derinliğe ulaştıkları, ancak burada öldükleri, bu nedenle de mağaraya giriş ve dalış yasağı getirildiği bildirildi. Amerikalı dalgıçların yaptıkları dalışlarda, Suluin Mağarası’nın, Asya kıtası’nın en büyük sualtı mağarası olduğunu tespit ettikleri de belitildi.

Antalya platosu traverten bir platodur ve bu platoyu; su, kireç taşlarını eriterek meydana getirmiştir. Bu oluşumun altından bir çok tatlı su kaynakları denize karışmaktadır. Kırkgöz mevkiindeki Suluin mağarası bu kaynakların doldurduğu ve içindeki sarkıt ve dikitlerden dolayı daha önceden kuru olduğu tahmin edilen sualtı mağaralarından birisidir.

1995 yılında yapılan araştırmada mağara derinliğinin 83 metreye ulaştığı ve kanallardan daha ilerlendiğinde 45 metre civarı bir derinlikte büyük bir salonun içine girildiği saptanmıştır. Bu salonun duvarları sarkıtlar, traverten havuzlar ve diğer oluşumlarla kaplıdır. Salona giren ve çıkan çok sayıdaki yan kollar olduğu yapılan araştırma dalışlarında görülmüştür.

Paylaşın

Antalya: Limyra Antik Kenti

Limyra Antik Kenti; Antalya’nın Finike İlçesine bağlı Turunçova ve Sahilkent Beldeleri sınırlarında yer almaktadır. Antik kentte özel araçla ulaşılabilir. 

Limyra Antik Kenti, Toçak Dağı’nın güney eteklerinde, genellikle erken dönem yapıların yer aldığı akropol ile onun hemen güneyinde, şimdi karayolu ile ayrılan düzlükte Roma ve Bizans Çağı surları içinde kalan alanı kapsamaktadır. Limyra’nın adı, Likçe yazıtlarda “Zemuri” olarak geçer. Bu da şehrin en azından İ.Ö. 5’inci yüzyıldan itibaren yerleşim gördüğünün kanıtıdır.

Şehrin en aktif dönemi, İ.Ö. 4’üncü yüzyılın ilk yarısında Likya Kralı Perikle zamanıdır ki bu dönemde Limyra, Likya’nın başkenti durumundadır. Bölge ile ilgili tarihi kayıtlardan; Perikle’nin Likya Birliğini oluşturmak ve egemenlik sahasını genişletmek için uğraştığı yıllarda Pers hâkimiyetinin sözkonusu olduğu, ancak bu hâkimiyetin sadece sözde kalarak diğer şehirler gibi Limyra’nın da büyük bir serbesti içinde kaldığı anlaşılmaktadır.

Perikle Döneminden sonraki parlak devrini İ.S. 2 ve 3’üncü yüzyıllarda yeniden yaşayan Limyra, zaman zaman depremler yüzünden zarar görse de yeniden inşa edilmiştir. Bizans egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan şehir, 8. ve 9’uncu yüzyıllarda Arap akınları sonrasında terk edilmiştir. Limyra Antik Kenti, 1970 yılından beri Avusturyalı arkeologlarca kazılmaktadır.

Değişik dönemlere ait buluntular, hem bölge tarihini aydınlatmış hem de Antalya Müzesine çok önemli buluntular kazandırmıştır. Antik kentin en kuzeyinde yer alan akropol, kuzeyde bir iç kale ile aşağı kaleden oluşmaktadır. Aşağı kalede, sur, sarnıçlar, Bizans Kilisesi ve Perikle Heroonu yer alır. İ.Ö. 4’üncü yüzyıla tarihlenen Kral Perikle’ye ait anıt mezar, mimarisinin Xanthos’taki Nereidler Anıtı’na benzemesi ve önemli parçalarının Antalya Müzesinde sergilenmesi ile ayrı bir önem arz eder.

Akropolün düzlüğe ulaştığı yerde Turunçova-Kumluca karayolunun hemen kenarında, orijinali Hellenistik döneme ait olan, İ.S. 141 yılında büyük bir onarım geçiren tiyatro binası yer alır. Karayolunun güneyi; Limyros çayı ile doğu ve batı olmak üzere bölünmüş iki ayrı ada halindedir. Limyros’un batısındaki Erken Bizans Dönemi suru içindeki alan doğudakine göre daha eski kalıntılar içermektedir. Surun güney duvarı içerisinde “Ptolemaion” adlı yapı ortaya çıkarılmıştır. Hellenistik Dönem’de yapılan bu anıt ve ona ait Antalya Müzesi’nde sergilenen plastik eserler, Limyra kazılarının son yıllarda ele geçmiş önemli buluntularıdır.

Bu alanda yer alan bir diğer önemli yapı ise İmparator Augustus’un manevi oğlu Gaius Caesar’ın İ.S. 4 yılında yapılmış olan anıtsal mezarıdır. Bu anıt, Gaius Caesar’ın Kudüs’ten Roma’ya dönerken Limyra’da ölmesi nedeni ile inşa edilmiştir. Cenaze veya içinde küllerin bulunduğu urne Roma’ya götürülmüş ve onun anısına içinde naaşı olmayan anıtsal mezar yapılmıştır. Anıt mimarisinin yanında, onu çevreleyen mermer kabartmaları ile ünlüdür ki, bunlardan Antalya Müzesinde sergilenen yüksek kabartma, Augustus Dönemi realizmini sahnelemesi açısından mükemmel niteliktedir.

Limyra, Likya Bölgesinin en çok kaya mezarına sahip kentlerinden biridir. Antik kentte dört yüzü aşkın kaya mezarı yer almakta ve çoğu mezar Likya dilinde yazılmış kitabeleriyle ismen bilinmektedir.

Paylaşın

Antalya: Arykanda Antik Kenti

Arykanda Antik Kenti; Antalya’nın Finike İlçesi, Arif Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Arif Köyü toplu taşıma araçları ile ulaşım sağlanmaktadır.

Arykanda Antik Kenti’nin ismi Likya dilinde “Ary-ka-wanda”, “yüksek kayalığın yanındaki yer” anlamına gelmektedir. Kentin adının filolojik açıdan yerli Anadolu dilini yansıtması, bölgenin en eski şehirlerinden biri olduğunu göstermektedir. Arykanda’nın yanı sıra, son yıllarda Limyra ve Patara’da ele geçen Geç Kalkolitik– Erken Bronz Çağı baltaları genel olarak bu bölgenin yoğun, olarak iskân edildiğine işaret etmektedir. Ancak, II.bine tarihlenen taş balta dışında, buluntulara dayanarak, şehir tarihini İ.Ö. 5’inci yüzyıldan önceye götürmek güçtür.

İ.Ö. 5’inci yüzyıla ait yerli beylerden Kuprili ve Aquwami’ye ait sikkeler, Pers egemenliği sırasındaki Arykanda’yı yansıtırken, bunu İ.Ö. 4’üncü yüzyıla tarihlenen Limyra Beyi Perikles’e ait sikkeler izlemektedir. Bu duruma göre Arykanda’nın bir süre Limyra egemenliğinde kalmış ve İskender ile birlikte el değiştirmiş olması gerekir. İskender’in ölümünden sonra bölgenin diğer şehirleri gibi Ptolemaiosların, ardından Seleukosların eline geçtiği, Apemea (Dinar) Barışı’ndan sonra ise Rodos’un kontrolüne girdiği bilinmektedir.

İ.Ö. 2’nci yüzyılda Arykanda’nın Likya Birliğine dâhil bir şehir olarak sikke bastığını görüyoruz. İ.S. 43’te İmparator Klaudius’un Likya Birliğine son verdiği tarihte Likya Bölgesi Pamphylia ile birlikte bir eyalet haline sokulmuş ve Roma’ya bağlanmıştır. İ.S. 2’nci yüzyılda Arykanda isminin çeşitli kaynaklarca çokça anıldığı bir dönemdir. İ.S. 240 yılında büyük depremden sonra kısmen onarılan şehir, Bizans egemenliği sırasında “Akalanda” veya “Orykanda” adıyla anılır.  Kalıntı ve Bizans kaynaklarına dayanarak 11’inci yüzyıla kadar varlığını bildiğimiz Arykanda’nın bu tarihten sonra yer değiştirmiş ve bugünkü karayolunun güneyine taşınmış olması mümkündür.

Arykanda kenti, Şahinkaya diye bilinen sarp bir kaya yüzeyinin dibinden başlayan, güneye eğimli arazi üzerinde yer almaktadır. Kentte en üst seviyede yer alan yapı, Şahinkaya’nın güney batı eteğindeki gözetleme kulesidir. Kulenin güneyindeki üçgen plan veren akropolün kentin ilk yerleşim yeri olduğu düşünülmektedir. Bu alanın doğusunda Bouleuterion ve doğusundaki üç dükkânın kuzeyinde İ.Ö. 4’üncü yüzyılda inşa edilmiş Güneş Tanrısı Helios adına yapılmış tapınak bulunmaktadır.

Kentin gözetleme kulesinden sonra en üst seviyedeki diğer yapısı İ.S. 1’nci yüzyılda inşa edilen stadiondur. Tek uzun kenarlarında oturma sıraları yer almakta, diğer uzun kenar yamaca açılmaktadır. Bir alttaki terasta, bölgenin ufak fakat en iyi korunmuş tiyatrosu yer alır. En alttaki terasta ise agora ve meclis binası işlevi de veren odeon görülür. Şehrin güneydoğusunda bulunan gymnasium, hamamın hemen yanında yer almakta ve hamam-gymnasium görünümü vermektedir.

Şehrin “Doğu Nekropolü” olarak isimlendirilen mezar alanı, birçoğu ayakta kalmış anıt mezarlarla dikkati çeker. Birbirine teras görevi gören anıt mezarların tümü İ.S. 2nci yüzyıla ait olup bunların altındaki terasta çatı hizasına kadar ayakta kalmış hamam, şehrin iyi koruna gelmiş yapılarından biridir. Şehrin su ihtiyacı, büyük bir beceri ve su mühendisliği örneği gösteren tesislerle sağlanmaktadır. Aykırıçay’ın çıktığı yerde sarp kaya yüzeylerine oyulmuş dört ayrı seviyedeki kanal, şehre su getiren sistemin ana hatlarını oluşturur.

Paylaşın