“Türkiye, Rusya’ya Askeri İhracat Kısıtlaması Getirdi” İddiası

Birleşik Krallık merkezli ekonomi gazetesi Financial Times, ABD’nin “sonuçları konusunda uyardığı” gizli bir karar sonrası, Türkiye’nin Rusya’ya askeri cihaz ve ekipman ticaretini engellediğini yazdı.

Financial Times (FT) kaynaklarına göre Ankara, son haftalarda gümrük sistemlerini güncelleyerek Rusya’nın Ukrayna’daki savaşında kritik öneme sahip olduğu değerlendirilen 40’tan fazla kategorideki ABD yapımı ürünün ihracatını durdurdu. Yeni kısıtlamalar, silahlarda kullanıldığı düşünülen mikroçip, işlemci ve kontrol sistemleri gibi ürünleri hedefliyor.

FT’nin sürece ilişkin yayınladığı rapora göre; ABD’nin yaptırım tehditlerinin ardından Türk bankalarının da son bir yılda Rus varlıklarla olan ilişkilerini azalttığı belirtiliyor. Haberde, Türkiye’nin Rusya’ya yönelik ihracata ilişkin güncel politikasının, siyasi hassasiyetler nedeniyle kamuoyuna açıklanmadığı aktarılıyor.

Türkiye NATO üyesi olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hem Rusya hem de Ukrayna ile olumlu ilişkiler sürdürmeyi sürdürdüğüne değinilen haberde şöyle deniliyor: “Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’yı tam kapsamlı işgalinin ardından Rus gazının Avrupa Birliği’ne akışını kolaylaştırarak Kremlin’in bloğun yaptırımlarını aşmasını sağladı.

Türkiye, 2023 yılında Rusya’dan yaklaşık 42,2 milyar Euro (45,9 milyar dolar) değerinde petrol, doğal gaz ve kömür ithal ederek, Rus fosil yakıtlarının dünyadaki en büyük alıcısı haline geldi. Bu, son 10 yılda beş kat artış anlamına geliyor. Aynı zamanda Erdoğan, Ukrayna’nın egemenliğini açıkça desteklemiş ve yönetimi, Rusya’nın tam kapsamlı işgalinin başlangıcından bu yana Ukrayna’ya önemli yardımlarda bulundu.

Türkiye ayrıca 2022’de BM ile birlikte, kısmen savaştan kaynaklanan küresel gıda fiyatlarındaki artışı hafifletmede önemli olan bir tahıl anlaşmasına aracılık etti. Ukrayna’nın devam eden işgaline rağmen, Türkiye’nin arabuluculuğu sayesinde ülkedeki tarım ürünlerinin Karadeniz üzerinden ihraç edilmesine izin verdi.”

Paylaşın

Financial Times’tan Çarpıcı “Türkiye Ekonomisi” Analizi

Birleşik Krallık merkezli uluslararası ekonomi gazetesi Financial Times’ta Türkiye ekonomisine ilişkin yayınlanan analizde, “Türkiye, Erdoğan’ın alışılmadık ekonomi politikalarından radikal bir şekilde dönüşün sıkıntısını hissediyor” ifadelerine yer verildi.

Adam Samson tarafından kaleme alınan analizde, bir zamanlar yüksek faiz oranlarını “tüm kötülüklerin anası” olarak nitelendiren Erdoğan’ın Mayıs 2023’te yeniden seçilmesinin ardından, birçok Türkiye gözlemcisine göre, neredeyse hayal bile edilemeyecek türden bir geri dönüş yaptığını ifade edildi.

Samson, “Erdoğan işe, saygın bir eski başbakan yardımcısı ve City of London tahvil stratejisti olan Mehmet Şimşek’i Bakan olarak atayarak başladı. Şimşek, uçurumun kenarındaki 1 trilyon dolarlık bir ekonomiyi devraldı. Yıllarca süren aşırı düşük faiz oranları enflasyonu körüklerken, seçim öncesi yapılan teşvikler, hanelere bir ay bedava gaz ve asgari ücret artışları da dahil olmak üzere, ithalat talebini ateşlemişti. Ekonomistler, Şimşek’in Haziran 2023’te göreve gelmeden önce Türkiye’nin bir ödemeler dengesi krizine çok yakın olduğundan endişe ediyorlardı” dedi.

Samson’un analizinin tamamı şu şekilde: “Şimşek, “rasyonel” ekonomi politikası oluşturma ve Türkiye’nin merkez bankasının yönetimini yeniden düzenleme sözü vermek için az zaman harcadı. Erdoğan, “sıkı para politikasının” enflasyonla mücadelede bir araç olacağını söylerken, bu durum, düşük faizlerin hızlı fiyat artışına neden olmak yerine tedavi ettiği yönündeki yıllardır süregelen ısrarından olağanüstü bir geri dönüştü.

Eski Fed ekonomisti Fatih Karahan tarafından yönetilen Merkez Bankası, geçen haziran ayında yüzde 8,5 olan faiz oranını mart ayında yüzde 50’ye yükseltti. Daha önceki alışılmışın dışındaki önlemlerle kesintiye uğrayan para politikasının ekonomiye aktarım mekanizması şimdi daha işlevsel görünüyor, yani bir zamanlar kolay olan finansal koşullar sıkılaşıyor.

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TURKONFED) Başkanı Süleyman Sönmez, “İş dünyası, bol nakit ve düşük faizli ancak krediye erişimin sınırlı olduğu bir dönemden, kıt nakit ve yüksek kredi faizli ve krediye erişimin daha da sınırlı olduğu bir döneme geçiş yaptı” dedi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mustafa Gültepe, yakın zamanda düzenlenen bir basın toplantısında, “İhracatçılar da geçen yıl reel efektif döviz kurundaki yüzde 20’lik artış karşısında giderek daha fazla hayal kırıklığına uğruyor. Türkiye, dolar bazlı fiyatlandırma açısından rakiplerinden en az yüzde 40 daha pahalı. Sonuç olarak, Türkiye rekabet gücünü kaybediyor,” dedi.

Üst düzey bir Türk bankacıya göre, kredi verenler de koşullar sıkılaştıkça sorunlu bireysel kredilerde potansiyel bir artışa hazırlanıyor. Karahan enflasyonla mücadele için “ne gerekiyorsa” yapacağına dair defalarca söz verdi. Fiyat artışları yavaşlamaya başlamazsa, işletmelerin sonunda talebi azaltan uzun süreli bir sıkı politika dönemine hazırlanmaları gerekebilir.

Tüketici talebi, geçen yılki seçim öncesi ‘hediyelerin’ devam eden etkileri ve hanehalkı borç seviyelerinin diğer gelişmekte olan piyasalara kıyasla düşük kalması nedeniyle güçlü kalmaya devam etti. Bu talep, birçok işletmenin 2022’nin sonlarında yüzde 85’in üzerine çıkan ve geçen ay yüzde 72’ye gerileyen enflasyon oranı konusunda şaşırtıcı derecede iyimser olmasının bir nedeniydi. İhracatçılar ayrıca, Türk mallarının rekabet gücünün bir ölçütü olan reel döviz kurunda 2018’in başından Mayıs 2023’e kadar yüzde 33’lük bir düşüşle desteklendi.

Yine de tüketimdeki hızlı büyüme soğuyor ve ekonomistler, politika yapıcıların yıl ortasında asgari ücret artışından kaçınmasının ardından daha fazla yavaşlama bekliyor. FactSet’in anketine katılan ekonomistler, enflasyona göre düzeltilmiş üretimin bu yıl yüzde 3 büyümesini, 2023’e kadarki on yılda ise ortalama yüzde 5,2 büyümesini bekliyor. Bu mütevazı yavaşlama yine de bazı şirketler için sismik bir değişimi temsil ediyor.

“Şirketler genel olarak Şimşek’i destekledi”

TURKONFED Başkanı Sönmez, “Büyümedeki yavaşlamanın enflasyonla mücadele sürecinin ayrılmaz bir parçası olduğunun farkındayız” dedi.

Ancak perde arkasında, iş dünyasında artan bir hoşnutsuzluk duygusu var. Eski bir üst düzey ekonomi yetkilisi, politika değişikliğinin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen enflasyonun hala istikrarlı olmaktan uzak olduğunu ve birçok şirketin “bekle ve gör” modunda sıkışıp kaldığını, bunun da uzun vadeli kararlar almayı zorlaştırdığını belirtiyor.

Eski yetkili, iş dünyasında Şimşek’in mesajlarının, yıllardır uzak durdukları Türk lirasına ve iç borç piyasasına geri dönen uluslararası yatırımcıları cezbetmeye çok fazla odaklandığına dair bir his olduğunu da söyledi. Birçok işletmenin, koşulların bu yazdan itibaren gevşemeye başlamasını beklediğini ve sabırlarının tükenmeye başladığını da sözlerine ekledi.

(Kaynak: Gazete Pencere)

Paylaşın

FT’den Türkiye’ye “Sıcak Para” Uyarısı

Financial Times’da Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı bir analizde, son zamanlarda Türkiye’ye giriş yapan sıcak paranın büyük bir kısmının “hızlı para” akışı şeklinde olduğu ve bu nedenle olası bir şokta hızlı çıkış olabileceği uyarısı yapıldı.

Düşük maliyetli borçlanarak yüksek getiri sağlayan paralara yatırım yapma stratejisi olan ‘carry trade’ akışına dikkat çekilen analiz haberde, Türk lirasının yılbaşından bu yana ABD dolarına karşı yüzde 18 kazanç sağladığı ifade edildi.

Birleşik Krallık’ın önde gelen finans yayınlarından Financial Times, Türkiye’ye son zamanlarda giren yabancı sıcak paranın potansiyel küresel veya yerel şoklar nedeniyle “hızla” ülkeden çıkabileceğini ifade etti.

Analizde, “İşlemciler milyarlarca doları Türk lirasına yatırıyor” başlığı altında, fonların yüksek faizden faydalanmak amacıyla Türkiye’ye yöneldiği ancak bu durumun ani piyasa değişimlerine karşı ülkeyi savunmasız bırakabileceği vurgulandı.

Düşük maliyetli borçlanarak yüksek getiri sağlayan paralara yatırım yapma stratejisi olan ‘carry trade’ akışına dikkat çekilen haberde, Türk lirasının yılbaşından bu yana ABD dolarına karşı yüzde 18 kazanç sağladığı ifade edildi. Türkiye’ye Ekim 2023’ten bu yana toplamda 24 milyar dolarlık carry trade amaçlı fon akışı gerçekleşirken, TL tahvillere son bir yılda 12,5 milyar dolarlık yabancı girişi olduğu belirtildi.

Analizde, Türkiye’ye girişlerin büyük bir kısmının “hızlı para” akışı şeklinde olduğu ve bu nedenle olası bir şokta hızlı çıkış olabileceği uyarısı yapıldı. Abrdn yatırım şirketinden Kieran Curtis, “Bu tür işlemlerde hızlı paranın payı artıyor, bu da tersine dönmeye daha yatkın hale getiriyor” dedi.

Bir Türk ekonomi yetkilisi de benzer görüşleri paylaşarak, dışsal şokların kararsız yatırımcıları Türkiye piyasalarından kaçırabileceğini kabul etti.

Hedge fon yöneticileri, Türkiye’ye olan ilginin yanı sıra yerel tasarruf sahiplerinin TL’ye olan güvenini kaybetme riskine de dikkat çekti. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) rezervlerindeki artışın yabancı sıcak para çıkışına karşı koruma sağlayabileceği ifade edilirken, büyük ölçekli doğrudan yabancı yatırımların henüz gerçekleşmediği kaydedildi.

FIM Partners’ın makro strateji şefi Charlie Robertson, Mehmet Şimşek’in yatırımcılara öngörülebilirlik sunabileceğini, ancak bunun sonuçlarının birkaç yıl içinde görülebileceğini belirtti.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Financial Times’dan Dikkat Çeken “Türkiye Ekonomisi” Analizi

Mehmet Şimşek’in ekonomi politikalarını değerlendiren Financial Times yazarı Gustavo Medeiros, “Şu anda, reformların uzun vadeli yapısal büyümeye yol açıp açmayacağını söylemek için henüz çok erken. Ancak işaretler olumlu ve Ashmore gibi yükselen piyasa yatırımcıları için geri dönmek güzel” dedi ve ekledi:

“Erdoğan’ın yabancı yatırımcıları Türkiye’nin yeniden çekici bir yatırım fırsatı olduğuna ikna etmesi, iyi bir yol olacaktır. AB ile ilişkileri normalleştirmek için adımlar atmak, hukukun üstünlüğünü uygulamak ve kurumları güçlendirmek bu konuda yardımcı olacaktır. Son zamanlarda, Türkiye, Merkez Bankası’na mevduatlarını artıran ve diğer destek kaynaklarını sağlayan Körfez yatırımcıları ile bağlantısını güçlendirdi.”

Birleşik Krallık merkezli uluslararası ekonomi gazetesi Financial Times’da, varlık yönetim şirketi Ashmore Group’un küresel araştırma başkanı Gustavo Medeiros tarafından kaleme alınan Türkiye ekonomisine ilişkin yeni bir analiz yayımlandı.

“Türkiye, yükselen piyasa yatırımcıları için geri döndü. Ankara’dan ekonomik yönetim konusunda belirgin bir sinyal değişimi oldu” denilen analizde, son yıllarda yüksek enflasyon ve kırılgan liraya yol açan düşük faiz ve devlet destekli kredi genişlemesini merkeze alan heterodoks politikalardan geri dönüldüğü ifade edildi. Bu politikalar nedeniyle Türk yerel varlıklarının, yükselen piyasa yatırımcıları için yapısal olarak düşük ağırlıklı bir pozisyon haline geldiği belirtildi.

CNBC-E’nin aktardığı habere göre, yeni politika anlayışı ve reformların “Türkiye’yi yeniden yerel para birimi varlıklarıyla yatırım yapılabilir ülkeler arasına yerleştirdi” yorumu yapıldı.

Bunu sağlayan şartların 2023 seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın radikal politika duruşunun değişmesinin yanısıra Merkez bankasını yönetmek için teknokratların ve Mehmet Şimşek’in maliye bakanı olarak getirilmesi, para ve maliye politikasında ihtiyaç duyulan ortodoksluğa dönüşle oluştuğu ifade edildi.

‘Ekonomi politikasında atılan adımların arasında TL’nin Mart – Temmuz 2023 arasında yüzde 38 değer kaybetmesi, Merkez Bankası’nın politika faizini kademeli olarak yüzde 8,5’dan yüzde 50’ye yükseltmesi ve kredi sıkılaşması için uygulanan makro ihtiyati politikalar gösterildi.

Bu politikaların sonucunda enflasyonda gerilemenin görülmeye başlandığına değinildi ve haziran 2024 enflasyonunun aylık bazda yüzde 1,6 olarak açıklandığı ifade edildi. Bunun yıllıklandırıldığı zaman yüzde 21,6’ya eşdeğer olduğu vurgulandı. Medeiros, “Bu da bizim görüşümüze göre yeni normal haline gelebilir. Enflasyonun bu seviyelerde istikrarlı hale gelmesi, Türk reel faiz oranını yüzde 20 civarına getirecektir. Daha istikrarlı fiyatlar, lirayı istikrara kavuşturmak, yerel halkın dolarizasyonunu azaltmak ve yabancı yatırımcılardan gelen girişleri teşvik etmek için önemlidir” yorumunu yaptı.

TL’deki değer kaybının ve yüksek faiz oranlarının, 2023’ün ilk çeyreğinde GSYİH’nin yüzde 5,5’inden bu yıl aynı dönemde yüzde 2,8’e düşen cari açığı şimdiden azalttığı ifade edilirken turizm gelirlerinin de yaz boyunca ek bir destek sağlayacağı vurgulandı.

Getirilen ek kamu vergilerinin geçen yıl enflasyonu yükselttiği ve yeni önlemlerin doğrudan vergilere odaklandığı aktarıldı. Bu vergilerin genellikle dezenflasyonist olduğunu ifade eden Medeiros, “Açığın azaltılması, önümüzdeki yıllarda kamu görevlisi maaşlarının dondurulması gibi bazı zorlu önlemleri de içerecektir” dedi.

“Ortodoks politikalardan geri adım atılacak mı?”

Gustavo Medeiros yeni politika yönetiminin halen bir güven sorunu yaşadığını vurgulayarak, “Geçmişteki birçok başarısız başlangıçtan sonra, Erdoğan’ın bu ortodoks politikalardan geri adım atıp atmayacağı sorusu devam ediyor. Ancak bu sefer, reformlar sağlam temellere dayanıyor gibi görünüyor. Bizim görüşümüze göre, Erdoğan, lira istikrarının artık popülaritesi ile bağlantılı olduğunu anlamış durumda. Önceki heterodoks duruşuna rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan ortodoksluğun GSYİH üzerindeki olumlu etkisine yabancı değil” ifadelerini kullandı.

AK Parti’nin ilk dönemlerine atıfta bulunularak “Erdoğan’ın iktidardaki ilk on yılı, akılcı para ve maliye politikası, yabancı yatırımlarda büyük bir artışı destekledi. Bu dönemde, ekonomi reel olarak yüzde 64 oranında büyüdü ve kişi başına düşen GSYİH yüzde 43 arttı. Bu tarih, ileriye dönük yol hakkında ipuçları sunabilir. 2002-12 büyüme patlaması, 1999 IMF liderliğindeki reformların ardından Türk ekonomisinde yapılan yapısal değişikliklerden sonra gerçekleşti. Reformlar başlangıçta başarılı oldu ve iyi bir ticaret fırsatı sundu.

Ancak dotcom balonu sırasında yükselen piyasalardan sermaye çıkışları, yerel siyasi istikrarsızlık ile birleşince, reformların tam olarak uygulanacağına olan güveni azalttı. Gerçek dönüm noktası, Türkiye’nin IMF programının genişlemesi yatırımcı güvenini artırdıktan sonra, 2001 sonunda gerçekleşti. Bu, dotcom balonunun söndüğü döneme denk geldi ve sermayeyi ABD’den uzaklaştırarak Türkiye de dahil olmak üzere yükselen piyasalara yönlendirdi.” yorumu yapıldı.

Yazar Türkiye’nin makroekonomik sorunlarının 1999 dönemine göre daha az şok yarattığını ifade etti. Bütçe açığının o dönem bütçe açığının GSYİH’nın yüzde 12’sine ulaştığı ve para birimi değer kaybının, büyük miktarda kısa vadeli dolar borcuyla birlikte ilerlediği vurgulandı. Bugün ise bütçe açığının daha yönetilebilir olduğu ve kamu borcunun çoğunun da lira cinsinden olduğu vurgulandı.

Yazar, “Şu anda, reformların uzun vadeli yapısal büyümeye yol açıp açmayacağını söylemek için henüz çok erken. Ancak işaretler olumlu ve Ashmore gibi yükselen piyasa yatırımcıları için geri dönmek güzel” yorumunu yaparken “Erdoğan’ın yabancı yatırımcıları Türkiye’nin yeniden çekici bir yatırım fırsatı olduğuna ikna etmesi, iyi bir yol olacaktır. AB ile ilişkileri normalleştirmek için adımlar atmak, hukukun üstünlüğünü uygulamak ve kurumları güçlendirmek bu konuda yardımcı olacaktır. Son zamanlarda, Türkiye, Merkez Bankası’na mevduatlarını artıran ve diğer destek kaynaklarını sağlayan Körfez yatırımcıları ile bağlantısını güçlendirdi” tespitlerinde bulundu.

Paylaşın

FT’den Dikkat Çeken Mehmet Şimşek Yorumu: 1 Yıl Geçti Enflasyon Krizi Sürüyor

Birleşik Krallık merkezli iş gazetesi Financial Times, Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine gelmesinin üzerinden bir yıl geçmesi üzerine hazırladığı haberde, Türkiye’deki enflasyon krizinin devam ettiği yorumunda bulundu.

Haberde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) faizleri yüzde 8,5’ten yüzde 50’ye yükseltilmesi ve kredi kartlarının aylık azami faiz oranının 3 kat artarak yüzde 4,25’e yükseltildiği belirtildi. Vergi artışlarına, asgari ücretin tekrar yükseltmeyeceğine yönelik açıklamalara ve Kamuda Tasarruf Paketi’ne değinilen haberde programın yatırımcılardan övgü aldığı ancak Türk halkına yansımadığı belirtildi.

Birleşik Krallık merkezli iş gazetesi Financial Times,  “Türkiye’nin enflasyon krizi ekonomik dönüşün üzerinden bir yıl geçmesine rağmen devam ediyor” başlıklı bir haber yayımlandı. Haberde, “Tüketicilerin fiyatların daha da yüksek olacağına dair beklentileri, merkez bankasının fiyat artışını dizginlemesinde temel zorluk teşkil ediyor” ifadelerine yer verildi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kent lokantasının yemek yiyen vatandaşların görüşlerine yer verilen haberde 67 yaşındaki emeklinin kent lokantası olmasaydı çok zorlanacağını söylediği belirtildi. Emekli Hüseyin FT’ye “Taze meyve ya da et alamıyorum. Pazara her gittiğimde fiyatlar değişiyor” dedi.

Haberde Merkez Bankası’nın faizleri yüzde 8,5’ten yüzde 50’ye yükseltilmesi ve kredi kartlarının aylık azami faiz oranının 3 kat artarak yüzde 4,25’e yükseltildiği belirtildi. Vergi artışlarına, asgari ücretin tekrar yükseltmeyeceğine yönelik açıklamalara ve Kamuda Tasarruf Paketi’ne değinilen haberde programın yatırımcılardan övgü aldığı ancak Türk halkına yansımadığı belirtildi.

Konuya ilişkin şu ifadelere yer verildi: “Erdoğan’ın programı yatırımcılardan övgü aldı. Ancak yüzde 70’e yaklaşan enflasyon, artan borçlanma maliyetleri ve son yıllarda fiyat artışının etkisini azaltan teşvik önlemlerinde azalma ile karşı karşıya olan Türkler için henüz temettü ödemedi.”

FT’ye konuşan Koç Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp “Bu acı bir ilaç. Enflasyonla mücadelenin bedelini en çok emekliler ve düşük gelirliler ödeyecek” dedi.

Türkiye’nin yeni ekonomik programının uluslararası fon yöneticileri arasında güveni yavaş yavaş yeniden inşa ettiği ancak market ve alışveriş merkezlerindeki durumun henüz bu iyileşen tabloyu yansıtmadığı belirtilen haberde şunlar kaydedildi:

“Merkez Bankası verilerine göre, Türkiye’nin yeni programı, geçtiğimiz yıl Türk hisse senetlerine ve lira cinsinden devlet borçlarına yaklaşık 10 milyar dolar akıtan uluslararası fon yöneticileri arasında güveni yavaş yavaş yeniden inşa ediyor. S&P Global Ratings ve Fitch Ratings bu yıl Türkiye’nin notunu yükseltirken, yüksek faizler kredi büyümesini soğutuyor.

Ancak market ve alışveriş merkezlerindeki durum henüz bu iyileşen tabloyu yansıtmıyor. İstanbul’un işçi sınıfı semti Fatih’te bir kasap kıymanın kilosunu 640 TL’den satıyor; bu rakam bir yıl önceki fiyatın yaklaşık iki katı. Kasap sahibi Ekrem “Müşterilerimiz yok denecek kadar azaldı. Gelenler yarım kilo ya da 250 gram alıyor, eskiden bir kilo alırlardı, sırf çocuklarına biraz protein yedirmek için” dedi.

Bir araştırma grubu olan Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucusu Hacer Foggo, işçi sendikalarının geçen ay dört kişilik bir aile için aylık 17 bin 725 TL olarak tahmin ettiği açlık sınırının nisan ayında yaklaşık 17 bin TL olan asgari ücretin üzerine çıkmasıyla Türkiye’nin bir “yoksulluk sarmalı” riskiyle karşı karşıya kaldığını söyledi. “Çalışan yoksullar beslenme, barınma, sağlık ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor” dedi.”

“Vatandaş şüpheli”

Haberde Merkez Bankası’nın 2011’den bu yana her yıl enflasyon hedefini tutturamadığı ve bu nedenle tüketicilerin enflasyonun düşeceğine yönelik şüpheleri olduğu belirtildi. Ekonomistler ise bu beklentilerin talebin öne çekilmesine neden olduğunu ve bunun da fiyatların yükselmesine katkı sağladığını belirtiyor. Ekonomistlere göre bu durum, Merkez Bankası’nın fiyat artışlarını kontrol etme çabalarında önemli bir zorluk oluşturuyor.

Haberde ayrıca Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi, Merkez Bankası (TCMB) eski başekonomisti Profesör Dr. Hakan Kara’nın da görüşlerine yer verdi. Kara, FT’ye yaptığı açıklamalarda şunları kaydetti:

“Finansal piyasalar enflasyondaki düşüş hikayesini kısmen satın almış görünüyor ancak hane halkı ve küçük işletmelerin beklentileri söz konusu olduğunda durum daha da zorlaşıyor. Enflasyonu istenen patikaya getirmek için büyümenin çok daha fazla yavaşlaması gerekiyor. Asıl soru, yetkililerin bu sert dengelenme sürecinin siyasi sonuçlarına dayanacak kadar sabırlı olup olmayacaklarıdır.”

Paylaşın

FT’den Dikkat Çeken “Erdoğan Yazısı: Her An Sabrını Yitirebilir

Londra merkezli uluslararası ekonomi gazetesi The Financial Times, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 28 Mayıs seçimleri sonrası uygulanmaya başlayan geleneksel ekonomi politikalarını gerçekten benimseyip benimsemediğini irdeleyen bir analiz yayınladı.

Gazete Pencere’nin aktardığına göre; Adam Samson imzasıyla yayınlanan analizde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mayıs ayında yeniden cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana geleneksel olmayan ekonomi fikirlerini bir kenara bırakmış gibi göründüğünü, ancak yatırımcıların ihtiyatlı olmayı sürdürdüğü vurgulandı.

Analizde, Erdoğan’ın orta vadeli ekonomi programını tanıtırken, bu vesileyle yıllardır izlediği geleneksel olmayan ekonomi politikalarından ani bir şekilde uzaklaştığına işaret eden planı takdim ettiği belirtildi. Gazeteye konuşan AK Partili eski cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz da Erdoğan’ın konuşmasında yeni ekonomi programının siyasi sahipliği konusuna değinmeye çalıştığını söyledi.

Düşük faiz oranlarının Erdoğan’ın ekonomi programının ana direği olduğunu yazan The Financial Times, hükümetin pek çok şirket ve kişi dolar ve altına yönelirken ekonomiyi ‘liralaştırma’ adımları attığını hatırlattı. Analizde, Erdoğan yeni ekonomi politikasına desteğini açıklasa da yatırımcı ve ekonomistlerin Erdoğan’ın daha sıkı para politikası karşısında sabrını ne kadar koruyabileceği konusunda derin endişe duyduğu belirtildi.

Buna göre, analistler ayrıca her ne kadar ekonomi politikaları daha geleneksel yönde ilerlese de Erdoğan’ın uzun süredir büyüme üzerinde olan odağının politika yapıcıların enflasyonu dizginleme çabalarına ciddi bir zorluk teşkil ettiği görüşünde.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, her an sabrını yitirebilir

Para politikasının teknik detaylarının yanı sıra Türkiye’nin endişe verici siyasetinin, geleneksel ekonomi politikasına sözde dönüşlerin ardından pek çok ani geri dönüşe şahit olan yatırımcıların peşini bırakmadığını kaydeden The Financial Times, Erdoğan’ı bu sefer ekonomi politikalarını değiştirmeye neyin ittiğinin bilinmediğini yazdı.

Gazetenin analizine göre, pek çok yönetici yeni politikaların dengesiz bir şekilde uygulanmasından ve mevcut politikalarda yapılan, iş yapmalarını zorlaştıran değişiklikler karşısında hüsrana uğramış durumda. Bunun yanı sıra, ismini vermek istemeyen eski üst düzey bir politika yapıcı, Erdoğan’ın faizle ilgili fikrini değiştirdiğinden ciddi anlamda şüphe duyduğunu belirterek Erdoğan’ın her an sabrını yitirebileceğini söyledi.

Yılmaz ise Erdoğan’ın yüksek faiz oranlarının enflasyona sebep olacağı yönündeki teorisini hâlâ destekleyip desteklemediği yönündeki soruya, mevcut politikaların orta ve uzun vadede uygulanmasıyla enflasyon ve faiz oranlarının düşmesini beklediklerini belirtti.

Bilkent Üniversitesi’nden Hakan Kara da özellikle 2024 yılındaki yerel seçimlerden önce siyasetçilerin ekonomik gerilemeye olan hoşgörüsüzlüğünün en büyük risk olduğunu söyledi.

Yeni ekonomi programının tüm hedeflerini yerine getirip getiremeyeceği konusunda endişelerin olmasına rağmen programın işe yaramaya başladığını ve yatırımcıların bunu fark etmeye başladığını aktaran The Financial Times, pek çok analistin yine de Türkiye’nin ekonomi politikalarında yeniden değişime gidip gitmeyeceği konusunda ihtiyatlı olmayı sürdürdüğünü kaydetti.

Fitcth kredi derecelendirme kuruluşundan Paul Gamble da söz konusu değişimin bu sefer farklı olup olmadığını anlamanın zaman alacağını, çünkü geçmişte pek çok geriye dönüş olduğunu söyledi.

Paylaşın

Ukrayna, Rusya’ya Kuzey Kore Yapımı Füzelerle Saldırdı

Birleşik Krallık merkezli uluslararası iş gazetesi Financial Times, Ukrayna güçlerinin cephe hattındaki Rusya mevzilerine Kuzey Kore yapımı füzelerle saldırdığını iddia etti.

Ukraynalılar füzelerin “çok güvenilmez” olduğunu ve bazen “çılgınca şeyler” yapabildiğini ancak mühimmat eksikliği nedeniyle ellerindeki her füzeyi kullandıklarını söyledi.

Ukrayna askerleri füzelerin “dost bir ülke” tarafından bir gemiden ele geçirildiğini ve Ukrayna’ya teslim edildiğini öne sürdü.

Ukrayna güçlerinin cephe hattındaki Rus mevzilerine Kuzey Kore yapımı füzelerle saldırdığı iddia edildi.

Financial Times’ta yer alan habere göre, Kiev’e bağlı güçler Rusya’nın kontrolündeki Bahmut’a düzenlediği saldırılarda Kuzey Kore üretimi füzeler kullandı.

Haberde füzelerin Sovyet döneminden kalma Grad füze rampalarıyla fırlatıldığı ve Financial Times muhabirinin füzelerin üzerindeki işaretleri inceleme fırsatı bulduğu belirtildi.

Üzerindeki işaretlerin, füzelerin 1980’ler ve 90’larda Kuzey Kore’de üretildiğini gösterdiği bildirildi.

Gazeteye konuşan Ukraynalılar füzelerin “çok güvenilmez” olduğunu ve bazen “çılgınca şeyler” yapabildiğini ancak mühimmat eksikliği nedeniyle ellerindeki her füzeyi kullandıklarını söyledi.

Ukrayna askerleri füzelerin “dost bir ülke” tarafından bir gemiden ele geçirildiğini ve Ukrayna’ya teslim edildiğini öne sürdü.

Ukrayna Savunma Bakanlığı’nda danışman olarak görev yapan Yuri Sak ise füzelerin Rus mevzilerinden ele geçirilmiş olabileceğini söyledi.

“Yakında Kırım’a gireceğiz”

Ukrayna askeri istihbarat servisinin başındaki Kirilo Budanov, kendi ülkesinin medyasına verdiği röportajda ordularının yakında Kırım’a gireceğini öne sürdü.

Budanov konuyla ilgili belirli bir tarih aralığı ve ek detay vermedi.

Geçen haftalarda Kırım’ı Rusya’ya bağlayan Kerç Köprüsü Ukrayna ordusu tarafından vurulmuş ve Kiev’in Kırım yarımadasının lojistik bağlantısını kesmek istediği yönünde haberler Batı medyasında kendine yer bulmuştu.

2014’te Rusya tarafından ilhak edilen Kırım’ın Kiev için önemli savaş hedeflerinden biri olduğu biliniyor. Ancak Ukrayna’nın karşı taarruz harekatında sınırlı kazanımlar elde ettiği bir dönemde Budanov’dan gelen açıklamalar “iyimser” olarak değerlendirilebilir.

Budanov son olarak Eylül 2022’de yaptığı açıklamada da, Ukrayna’nın 2023 baharında Kırım’a döneceğini iddia etmişti.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Financial Times: Seçmen, Erdoğan’dan Yoruldu

Dünya basını, 14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine haftalar kala, seçimler ve muhtemel sonuçlarını ilişkin değerlendirmeler yapmaya devam ediyor.

Birleşik Krallık merkezli Financial Times gazetesinden Adam Samson, Konya’ya giderek seçim öncesi seçmen eğilimleri konusundaki gözlemlerini kaleme aldı. Samson, hükümetin ekonomiyi batırdığı yönündeki seçmen yorumunu başlığa taşıdığı makalesinde seçmenlerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan yorulduğunu yazdı.

Erdoğan’ın kalesi olarak bilinen şehirde kendisine olan inancın azaldığını, fakat bunun doğrudan doğruya muhalefete desteğe dönüşmediğini vurgulayan Samson, her geçen gün daha fazla seçmenin değişim istediğini fısıldadığını belirtti.

Makalesinde Konya’da bir kafede çalışan bir aşçının anlatımlarına yer veren Samson, ekonomik krizin yanı sıra temel hak ve özgürlüklerde yaşanan gerilemenin ve gücü cumhurbaşkanının elinde toplayan hükümet sisteminin de seçmenleri Cumhurbaşkan Erdoğan’dan uzaklaştırdığı yorumunda bulundu.

Deveci’nin anlatımları üzerinden seçmenlerin yine de Millet İttifakı’na oy vermek için çok az sebebi olduğu değerlendirmesini paylaşan gazeteci, seçmenlerin muhalefete de güven duymadığını aktardı. Erdoğan ve AK Parti’nin iktidarda olduğu son 20 yıl içindeki en zorlu seçim sürecini yaşadığını da kaydeden Samson, anketlerin Erdoğan ile Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu başa baş gösterdiğini hatırlattı.

Konya’daki her dört seçmenden üçünün 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a oy verdiğini kaydeden gazeteci, bu sefer durumun farklı olduğu, çünkü ülkenin devasa bir ekonomik kriz ile karşı karşıya olduğu ve Sabancı Üniversitesi’nden Profesör Berk Esen’in ifadesiyle söz konusu şartların AK Parti tabanının erimesini beraberinde getirdiği değerlendirmesini paylaştı.

Haberinde bir eczacının görüşlerine de yer veren Samson, bu kişinin ekonominin her gün kötüye gittiği ve artık değişime ihtiyaç olduğu yönündeki yorumunu paylaştı.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

Financial Times’tan Dikkat Çeken Yazı: Erdoğan’ın Otoriter Pazarlığı Çöktü

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine haftalar kala, dünya basını da seçim sürecine yer vermeye devam ediyor. Birleşik Krallık merkezli Financial Times gazetesi de, Erdoğan’la ilgili bir analiz yayımladı.

Gönül Tol’un imzasını taşıyan “Türkiye’de Erdoğan’ın otoriter pazarlığı çöküyor” başlıklı yazıda, “Gelecek ay yapılacak seçimler birleşik demokratik muhalefet için şans vadediyor ama zafer kolay olmayacak” alt başlığı kullanıldı.

Tol, dünya genelinde otokrasiler yükselişteyken, liberal demokrasinin kaderiyle ilgili tahminler yapmanın revaçta olduğunu ama otokrasilerin geleceğinin daha az incelendiğini belirttiği yazısında, “Recep Tayyip Erdoğan gibi yerleşik güç figürlerini seçimler yoluyla görevinden indirmek mümkün mü? Türkiye’nin muhalefet partileri bu umutla ilgili hiç daha olumlu olmamışlardı. Ve iyi bir nedenleri var. Tıpkı demokrasiler gibi, otokrasiler de fakirlikte ölür” değerlendirmelerini yaptı.

Erdoğan’ın göreve geldiği 2003’te Türkiye’nin büyük bir ekonomik krizden çıktığını hatırlatan Tol analizinde, o dönem en büyük vaadin refah olduğu ve iktidarın görevdeki ilk 10 yılı boyunca Batı yanlısı politikalarla birlikte bu vaadin peşinden gittiğini savundu.

Tol, değerlendirmesinde ilk 10 yılın ardından yaşananlarla ilgili şu ifadeleri kullandı:

Erdoğan’ın saltanatı yolsuzluğa, kötü yönetime ve kayırmacılığa battı. Tepedeki az sayıda kişi sınırsız zenginliğin tadını çıkarırken, milyonlarca Türk yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Erdoğan’ın otoriter pazarlığı çöktü. Türkiye muhalefeti topluma, parlamenter demokrasinin yeniden tesis edildiği, barışçıl, Batı yanlısı bir dış politikanın izleneceği yeni bir sözleşme öneriyor ve refahı paylaşmayı öne çıkarıyor. Bu sonunda halkın beğenisini kazanabilir.

Türkiye’de muhalefetin birleşmesinin umutları beslediğinin belirtildiği yazıda, “Otokratlar demokrasileri yok etmek için çoğunluğa ihtiyaç duymazlar. Tek ihtiyaçları bölünmüş muhalefettir. Erdoğan, zayıf rakiplerle kutsanmıştı” dendi.

FT’nin analizinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olarak seçilmelerinin umutları artırdığı belirtilirken, HDP’nin aday çıkarmamasının da Kemal Kılıçdaroğlu lehine verilen bir işaret olduğuna dikkat çekildi.

“Otokratlar birbirine yardım ediyor, Batı ülkeleri demokratlara sırtını döndü”

“Ne adil ne de özgür olan seçimlerde bir otokratı yenmek hâlâ kolay değil” ifadelerinin kullanıldığı yazıda, tüm dünyada otokratların kendi yönetim modellerinin reklamını özgürce yaptığı bir ortamın olduğu ifade edilirken, bu isimlerin birbirine yardım ettiğine de dikkat çekildi.

Tol, buna örnek olarak Rusya, Çin ve Suudi Arabistan’dan Erdoğan yönetimine gelen nakit akışına işaret ederek, “Bir kez daha onun arkasında toplanıyorlar” ifadelerini kullandı.

Buna karşın Batı ülkelerinin Erdoğan’la etkileşime dayalı bir ilişki kurarak, Cumhurbaşkanı’nın yerel rakiplerine karşı elini güçlendirdiğinin öne sürüldüğü yazıda, şu değerlendirmelere yer verildi:

Başkan Joe Biden, ABD dış politikasının merkezine yeniden demokrasiyi koyacağı sözünü verdi. Ama jeopolitik çıkarlar uğruna, Erdoğan’ın demokratik normlara yönelik saldırılarına büyük oranda sessiz kaldı. Erdoğan, Türkiye’nin demokratik teminatlarını parçalarken Avrupa Birliği de bunu görmezden geldi ve onunla çatışma bölgelerinden gelen mültecileri engellemesi için pazarlığa oturdu.

Tol, Türkiye’deki seçimlerin sınır ötesi etkilerinin olacağına da dikkat çekerek, “Yakın bir yarış olacak. Eğer muhalefet kazanırsa, ülkenin Erdoğan yönetimindeki otoriter gidişatı, demokrasiye giden uzun ve zorlu bir yola sapacak. Eğer muhalefet kaybederse, Türkiye daha da derin bir otoriterliğe kayacak ve seçimler artık önemli olmayacak. Seçimlerde yaşananlar sadece ülkenin kaderini belirlemeyecek. Seçimler ayrıca Türkiye’nin sınırlarının ötesinde ne yapacağına da karar verecek. Hepsinden önemlisi, seçim sonuçları demokrasinin dünyadaki geleceği için çok şey söyleyecek” ifadelerini kullandı.

Siyaset bilimci Tol, ABD’nin başkenti Washington’daki kâr amacı gütmeyen düşünce kuruluşu Ortadoğu Enstitüsü’nün (Middle East Institute) Türkiye Çalışmaları Merkezi’nin direktörlüğünü yapıyor.

Araştırmacı, ekimde Erdoğan’ın Savaşı: Bir Güç Figürünün Ülkesindeki ve Suriye’deki Mücadelesi (Erdoğan’s War: A Strongman’s Struggle at Home and in Syria) adlı bir inceleme kitabı da yayımladı.

Tol, 12 Haziran 2011’de yapılan genel seçimlerde AK Parti’den Mersin milletvekilliği için aday adayı da olmuştu.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

FT: Depremler, Erdoğan’ın Siyasi Çöküşünde Rol Oynayabilir

Dünyanın önde gelen finans yayınlarından Financial Times (FT), 11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin ekonomik, toplumsal ve siyasi sonuçlarını ele aldı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmesinde 1999 Gölcük depreminin önemli rol oynadığına dikkat çekilirken, Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında hükümete yönelik öfkenin kendisinin 2023’te kaybetmesine sebep olabileceği ifade edildi.

David Pilling, gazete için kaleme aldığı makalede Haiti, Japonya ve yine Türkiye’de geçmişte yaşanan depremlerde gördüklerinin, çekim ekipleri afet bölgelerini terk ettiğinde gerçekten inşa sürecinin başladığını ve doğal afetin uzun vadeli maliyetinin ortaya çıkmaya başladığını gösterdiğini belirtti.

Makale için değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, doğal afetlerin siyasi ve ekonomik sonuçlarının öngörülmesinin zor olduğunu söylerken; etkilerin kamu finansına zarar verebileceğini, kalkınma önceliklerini değiştirebileceğini, hatta iktidarlar devirebileceğini ifade etti.

Port-au-Prince’teki Quisqueya Üniversitesi’nin rektörü Jacky Lumarque, 2010’da ABD verilerine göre 300 bin kişinin ölümüne sebep olan depremle ilgili, “İyi yoldaydık ancak deprem her şeyi mahvetti” dedi.

Depremden sonra Haiti’nin başkenti toparlanamadı. Güvenlik çöktü ve Port-au-Prince’in büyük bölümü bugün silahlı çeteler tarafından kontrol ediliyor.

Pilling, başka bir örnek olarak 1972’deki Nikaragua depremini gösterdi. Nikaragualı diktatör Anastasio Somoza deprem sonrası süreçte müdahalede yetersiz kaldı ve yönetiminin yardım paralarını çaldığı iddia edildi. Yaşananlar, 7 yıl sonra 1979’da rejiminin çökmesine giden olayları tetikledi.

T24’te yer alan habere göre, Pilling ayrıca, 1999 Gölcük depreminde hükümetin müdahalesinin yetersiz kalmasının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a iktidar yolunu açtığına dikkati çekti.

Türkiye’nin bir seçim senesinde olduğuna dikkat çeken Pilling, “Hükümetin depreme yeteri kadar hazır olmaması ve bina yönetmeliklerine uyulması konusunda esnek davranılmasına yönelik öfke, Erdoğan’ın siyasi çöküşüne katkı sağlayabilir” yorumunda bulundu.

Makalede imar afları sayesinde son 20 yılda güvensiz binaların dikilmesine izin verildiği vurgulandı.

Paylaşın