Aspartam Nedir, Hangi Gıdalarda Bulunur?

Sofra şekerinden yaklaşık 200 kat daha tatlı olan Aspartam, binlerce farklı gıda ürününde ve ilaçlarda bulunan düşük kalorili yapay bir tatlandırıcıdır. Piyasadaki en popüler tatlandırıcılardan biridir.

Yaygın olarak hazır yiyecek ve içeceklerde, diyet olarak etiketlenmiş ürünlerde, ısı gerektirmeyen tariflerde kullanılır. Aspartamın bileşenleri aspartik asit ve fenilalanindir.

Aspartik asit; (yüzde 40) insan vücudunda doğal olarak bulunmayan, vücut tarafından üretilen bir aminoasittir. Vücut hormonları oluşturmak ve sinir sisteminin normal işlevini desteklemek için kullanılır. Bakliyat, kabuklu yemişler, et, yumurta ve somonda bulunur.

Fenilalanin; (yüzde 50) vücutta doğal olarak üretilmeyen, yiyeceklerden alınan önemli bir aminoasittir. Vücut proteinleri, beyin kimyasallarını ve hormonları yapmak için kullanır. Et, balık, yumurta, süt ürünleri ve fındıkta bulunur.

Aspartam güvenli midir?

Aspartamın gıdalardaki yaygın kullanımı, kısa zamanda herkesçe tanınmasına ve bununla birlikte bu bileşen hakkında çok çeşitli sorulara yol açmıştır. Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) aspartamın toz karışımlarda ve düşük kalorili sofra tatlandırıcılarında kullanımına 1981 ‘de onay vermiş ve bunu takiben 1983’te aspartamın karbonatlı içeceklerde kullanımı da onaylanmıştır, Aynı yıl, Avrupa Gıda Güvenliği Makamı da (EFSA) aspartam kullanımına onay vermiştir.

Aspartam zararlı mıdır?

Aspartam piyasaya sürülmeden önce her sentetik ürün gibi birçok testten geçmiş ve insan sağlığı üzerinde herhangi bir kötü etkisi olmadığı belirlenmiştir. Ancak aspartam gıdalarda kullanılmaya başlandıktan sonra aspartamın zararsız olmadığı yönünde itirazlar gelmiştir. Yapılan çalışmalarda aspartamın günlük doz sınırında fazla kullanılması durumunda insanlarda toksikolojik ve kanserojenik etki gösterebileceği görülmüştür.

Aspartam yan etkileri;

Uyuşma, Bulantı
Kas spazmları, Tat kaybı
Deri döküntüleri, Eklem ağrıları
Uykusuzluk, Çarpıntı
İşitme kaybı, Görme bozuklukları
Nefes zorluğu, Baş dönmesi
Vertigo, Kulak çınlaması

Aspartam içeren yiyecekler;

Alkolsüz İçecekler: Aspartam diyet kola gibi birçok diyet içecek ürününde bulunmaktadır. Çünkü şeker kamışı ve yüksek fruktozlu mısır şurubu gibi diğer tatlandırıcılara göre daha az kalori içerir. Tadı normal şekerle benzeştiğinden dolayı, şeker alımını azaltmak veya kilo vermek isteyen çoğu insan diyet meşrubatlardan yararlanmaktdır. Aspartam içeren diğer meşrubatlar; aromalı su ürünleri, tatlandırılmış ice tea, toz içecek karışımları, protein beslenme içecekleri, meyvesebze suları ve kahvelere koyulan aromalı şuruplardır.

Sakızlar ve Şekerlemeler: En popüler markalar özellikle paketlerinde ”şekersiz” yazanlar çoğu zaman aspartam içerir. Normal şekerlermelerin yanı sıra naneli sakızlar, sert ve yumuşak şekerler gibi ürünlerde yaygın olarak kullanılan ortak madde/tatlandırıcıdır. Aspartam alımını orta derecede tutmak için normal şekersiz sakızlar ve şekerlemeler seçtiğinizden emin olun.

Lezzet Artırıcılar: Akçaağaç şurubu, reçeller, jöle, meyve tozları, ketçap, barbekü sos ve şekersiz çikolata gibi aspartam içeren maddeler, beslenmenizde istenmedik kalori alımını önlemek için kullandıklarınızdır. Aspartam bu yiyeceklere kalori alımını riske atmadan lezzetli bir tat katar.

Tatlılar: Şekersiz kurabiye, şeker içermeyen kekler, mus, dondurma ve dondurma sosları gibi tatlılar çoğunlukla aspartam içerir. Bu yiyeceklere kalori alımını önlerken normal tatlarının korunması için aspartam eklenir.

Yoğurt: Şekersiz, yağsız ve içilebilir yoğurt katkılı içecekler aspartam içeren süt ürünleridir. Normalda yoğurt veya süt gibi yağsız veya az yağlı süt ürünleri sıklıkla aspartam gibi kalorisiz veya düşük kalorili yapay tatlandırıcılarla tatlandırılır.

Paylaşın

Akupunktur Nedir, Nasıl Yapılır?

Vücutta oluşan hastalıkları veya fonksiyon bozukluklarını ortadan kaldırmak amacıyla yapılan Akupunktur, belirli vücut bölgelerine ince iğnelerin batırılmasını içeren geleneksel bir şifa tekniğidir.

Bütünsel bir şifa yöntemi olan Akupunktur, bundan yaklaşık 3000 yıl önce Çin’de geliştirilmiştir. Günümüzde tıbbi tedaviye ek olarak sıklıkla kullanılmaktadır.

Doktor tarafından yapılmasına dikkat edin

Akupunktur işlemine başlanmadan, hastanın akupunkturist doktor tarafından öyküsü alınır. Hasta muayene edilir, gerekli laboratuvar ve görüntüleme tetkikleri yapılır. Hastanın yaşı, yaşam stili, beslenme durumu, uyku düzeni, genel durumu, hastalıkları, belirtileri, aldığı tedaviler, tedavilere bağlı yan etkiler gibi birçok faktör göz önünde bulundurularak bir tedavi planı hazırlanır. Seansların sayısı, süresi ve uygulanacak yöntem belirlenir.

Akupunktur tedavisi nasıl yapılır?

Akupunktur tedavisinde iğneler tedavisi planlanan hastalığa bağlı olarak seçilen noktalara batırılır. Tedavide steril ve tek kullanımlık son derece ince iğneler kullanılır. Hasta genellikle sadece iğnelerin ilk girişinde çok hafif bir ağrı hisseder. Bir süre sonra, tedavi edilen bölgelerde hafif bir sıcaklık hissi gelişebilir. İğneler ciltte yaklaşık 20 ila 30 dakika kalır. Belirli etkilerin elde edilmesi için özel stimülasyon teknikleri kullanılır. Bunun için iğneler ilave olarak ısıtılabilir, bilinçaltı uyarma akımıyla uyarılabilir veya yukarı ve aşağı hareket ettirilebilir.

Akupunktur noktalarını kullanarak uygulanan başka tedavi prosedürleri de vardır. Akupresör yöntemi, akupunktur noktalarına parmaklarla masaj yapılarak bölgede toplanan enerji yoğunluğunun dağıtılması ve ilgili noktalarla bağlantılı olduğu düşünülen organların bu şekilde rahatlatılması esasına dayanır.

Akupunktur noktaları ciltte değişik bölgelere göre değişen derinin 2 mm ila 4 cm’ye kadar derinliğinde bulunur. Lazer akupunkturunda ilgili noktalara lazer iğne denilen, aslında gerçek bir iğne olmayan, bir lazer ışığı darbesiyle ulaşılarak uyarım sağlanır. Lazer akupunkturu iğnelerden rahatsız olanlar ve çocuklar arasında popüler olan hafif ve ağrısız bir yöntemdir.

Akupunktur tedavisinin etkili olduğu alanlar;

Kilo verme
Menopozal şikayetler
Baş ağrıları
Sigara bırakma
Çocuklarda idrar kaçırma
Kas, eklem ve bel ağrıları
Sebebi belli olmayan hipertansiyon
Böbrek ağrısı

Yüz felci
Stres, panik atak ve depresyon gibi duygu durum bozuklukları
Uykusuzluk
Doğum ağrısının azaltılması
Adet ağrıları
Spastik kolon
Sınav korkusu ve uçak korkusu

Akupunkturun yan etkileri nelerdir? 

Akupunktur ülkemizde sadece sertifikalı doktorlar tarafından uygulanmaktadır. Bu alanda yetkin bir hekim tarafından yapıldığı takdirde ciddi yan etkilerle karşılaşılma olasılığı oldukça düşüktür. Genellikle iğne batırılan noktalarda hafif ağrı ve kanama, hafif düzeyde çarpıntı gibi basit yan etkiler görülür. Nadiren ciltteki sinirlerde yaralanma sonucu 4 haftaya kadar süren ağrılar görülebilir. Fakat ehil olmayan kişilerce hijyenik olmayan şartlarda uygulanırsa tehlikeli enfeksiyonlar ve başka ciddi komplikasyonlar görülecektir.

Akupunktur ile zayıflama 

Kilo kaybı için akupunktur tedavisinin çeşitli mekanizmalar ile etkili olduğu düşünülmektedir. Akupunkturun, vücudun enerji akışını etkileyerek aşağıdaki mekanizmalarla zayıflamaya yardım ettiği düşünülmektedir;

Metabolizmayı hızlandırmak
İştahı azaltmak
Beyindeki açlık merkezini baskılamak
Stresi azaltmak

Geleneksel Çin tıbbına göre kilo alımı, vücuttaki dengesizlikten kaynaklanır. Eski öğretilere göre bu dengesizlik karaciğer, dalak, böbrek, tiroid bezi ya da hormonal bir işlev bozukluğundan kaynaklanır. Bu nedenle, kilo kaybı için, akupunktur tedavileri genellikle vücudun bu alanlarını hedef alır.

Diyet ve egzersiz olmadan tek başına akupunktur ile kilo vermek mümkün değildir. Bu nedenle spor ve diyetle birlikte kullanılır. Kilo vermek için en önemli akupunktur noktaları kulakta bulunur. Kulakta insan vücudundaki tüm organlar uyaran noktalar bulunur. Ayrıca kulakla beyin arasındaki mesafe kısa olduğu için kulaktaki akupunktur noktaları oldukça etkilidir.

Kulaktaki akupunktur noktaları vücutta yağ birikimlerinin bulunduğu bölgelere göre uyarılır. Olası eşlik eden belirtiler, örneğin diz eklemi osteoartriti, sırt ağrısı veya gastrointestinal problemler göz önünde bulundurulur ve tedavi konseptine dahil edilir. Amaç her zaman kalıcı bir sonuç elde etmektir. Bulgulara bağlı olarak iğneler 10 güne kadar kulakta kalır. Kulaktaki akupunktur noktalarına batırılan iğnelerin etkiler;

Daha hızlı tokluk hissedilir.
Açlık hissinde azalma olur.
Aşırı yeme ortadan kalkar
Metabolizma ve yağ yakımı hızlanır.
Toksinler vücuttan atılır.
Hastalar kendilerini daha sakin, daha dengeli ve aynı zamanda daha aktif hissederler.

İnsanların kilo almasının temel nedeni beslenme alışkanlıklarındaki hatalardır.  Beslenme alışkanlıklarının değiştirmesi hiç kolay olmaz. Diyet yaparken oluşan ve sonunda diyeti bırakmaya neden olan halsizlik, mide problemleri, baş ağrısı, baş dönmesi, stres ve sinirlilik gibi şikâyetler akupunktur tedavisi ile kontrol altına alınır.

Akupunktur diyete uyum sağlama konusunda hastaya büyük kolaylıklar sağlar. Beyinde noradrenalin seviyesini düşürüp, serotonin ve endorfin adı verilen mutluluk hormonunu seviyelerini artırarak yemek yemeden de mutlu olmayı sağlar. Metabolizmayı hızlandırdığı için normalden daha fazla kalori yakılır ve böylece daha hızlı kilo verilir.

Akupunkturun aynı zamanda sindirimi düzenlediği, mide asidini azalttığı, insülin ve diğer hormonları dengelediği düşünülmektedir. Kilo verme, bölgesel zayıflama gibi konularda ancak iyi bir egzersiz planı ve sağlıklı bir diyet programı ile birlikte akupunktur tedavisi uygulanırsa daha hızlı ve kalıcı sonuçlar elde edilebileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Bu şekilde uygulanan bir programla 2 ay gibi bir sürede kilonuzun yaklaşık %10 – 15’ini verebilirsiniz.

Paylaşın

Alkol Ve Alkollü İçki Nedir?

Alkol genellikle mayalanmış ürünlerin damıtılmasıyla elde edilir. Karbon, Oksijen ve Hidrojenin birleşimiyle oluşan kimyasal bir sıvıdır. Fazla tüketildiğinde sinir sistemine olan etkisinden dolayı baş dönmesi, baş ağrısı, bulanık görme, bilinç kaybı vb. gibi belirtiler oluşur.

Sindirim sistemine olan etkisi sonucu ülser ve siroz gibi hastalıkların oluşumuna zemin hazırlar. Alkolün kan basıncını arttırıcı etkisi vardır. Bu etki akut alkol alımı ile görüldüğü gibi daha düşük dozda fakat sürekli kullanımda da ortaya çıkmaktadır. Akut veya sürekli alkol alımı beyin kanaması ve felç riskini arttırmaktadır.

Günde 15 gram saf alkole eşdeğer miktarda bir alkollü içeceğin tüketilmesinin kardiyovasküler risk oluşturmadığı, hatta bir ölçüde koruyucu olduğu belirtilmektedir. Ancak, alışkanlık yapan böyle bir içeceğin, tüketen kişiler tarafından ne derecede kontrollü içilebileceği, dengenin fayda sağlamak yönünde ne ölçüde kurulabileceği oldukça şüphelidir. Bu nedenle alkol kullanımı ve miktarı ile ilgili bir öneride bulunmak son derece yanlıştır. Öneri doktor denetiminde uygulanabilir.

Alkollü içkiler (Alcoholic Beverages) nedir ?

Yapım tekniği ve bileşimleri yönünden değerlendirildiğinde fermante alkollü içkiler ve distile alkollü içkiler olmak üzere iki grupta incelenir.

Fermente olanların alkol içerikleri daha düşüktür. Bira ve şarap fermente içkilerdir. Her ikisinin de farklı alkol içeriklerinde hazırlanmış çeşitleri vardır. Şaraplar alkolle zenginleştirilerek şeri, port, şeker eklenip ikinci kez fermente edilerek şampanya, alkolle zenginleştirilip baharat ve lezzet vericiler katılarak vermut elde edilir. Rakı, brendi, viski, rom, cin, votka, konyak, likör distile içkilerdir. İçki şişeleri üzerinde alkol yüzdelerini gösteren rakamlar vardır.

Paylaşın

Aspirin Nedir, Faydaları Ve Zararları Nelerdir?

Aspirin (Asetilsalisilik Asit), genellikle hafif ağrı ve sızılar için kullanılan ağrı kesici ve ateş düşürücü bir ilaçtır. Ayrıca kan seyreltici etkisi vardır ve kalp krizine karşı koruma sağlaması amacıyla uzun dönem az dozaj kullanılır.

Aspirinin faydaları nelerdir?

JAMA Onkoloji dergisinde yayınlanan 136 bin kişi üzerinde gerçekleştirilen araştırmada, haftada iki kez düzenli aspirin kullananlarda kansere yakalanma riskinin yüzde 3 azaldığı görüldü.

Hollanda’da yapılan başka bir araştırmanın sonuçlarında ise tedavisi devam eden mide – bağırsak kanseri hastalarının ömrünü yaklaşık iki kat artırdığı belirlendi.

Londra’daki Francis Crick Enstitüsü’nden bilim insanları aspirinin kanser hücreleri üzerindeki etkisi araştırdı. Araştırmada,  aspirinin kanser hücrelerinin bağışıklık sisteminden saklanmasını önleyebileceğine işaret ediliyor.

PLoS One isimli bilimsel dergide yayımlanan bir makalede ise kanser tedavisinde asetil salisilik asitin (ASA) yararını bir kez daha ortaya koydu. Buna göre, düşük dozda ASA alınması hem kansere yakalanma riskini düşürüyor hem de kansere bağlı ölüm riskini ortalama % 20 oranında azaltıyor.

Aspirinin zararları nelerdir?

Her ne kadar az doz kullanıldığında faydalı olduğu söylense de aspirin kullanımında dikkatli olmakta fayda var. Aspirin dudak ve dilde alerjik etki gösterebilir.Aşırı doz kullanımda karaciğerde işlev bozukluğuna, kanamalara, ve ülsere yol açabilir. Kanı sulandırdığı için kanamalı hastalıklarda pıhtılaşmayı geciktirdiğinden sağlık riski oluşturabilir. Uzun süreli kullanımı böbrek hasarına yol açabilir, böbrek yetmezliği görülebilir.

Tüm bu etkilerinin yanı sıra diğer ilaçlarla olan olumsuz etkileşimlerine de dikkat etmek gerekiyor. Uzun süreli kullanımlarda muhakkak doktorunuza danışın.

Kimler Aspirin kullanmalıdır?

Koroner damar hastalığı bulunan ve aspirin kullanmasına mani bir durumu olmayan tüm hastalar için aspirin yararlıdır ve ömür boyu önerilmektedir. Günde 75-100 mg doz bu amaç için yeterlidir; daha yüksek dozlarda yarar artışı olmaksızın kanama riski artmaktadır. Bilinen kalp hastalığı olmayanlarda aspirin kullanma kararını hekimleri vermelidir. Toplam kardiyovasküler risk hesaplanarak orta veya yüksek (10 yıllık risk >%10) olanlara verilebilir.

Kimler Aspirin kullanmamalıdır?

Kalp damar hastalığı riski düşük olanların aspirin kullanmasının anlamı yoktur. Çünkü koroner kalp hastalığından sakınırken en az o kadar mide kanamasına maruz kalınabilir. Ayrıca, kalp damar hastalığı olmayan 50 yaş altı bireylerde ve klinik olarak kalp- damar hastalığı oluşmamış diyabetik hastalarda koruyucu olur beklentisi ile aspirin kullanılması önerilmez.

Gelecek 10 yılda koroner arter hastalığı gelişme riski %10-20 (orta derecede), herhangi bir kanserle karşılaşma riski %12 civarında olan, 60’ lı yaşlarda ki 1000 hastaya aspirin verildiğinde: 6 ölüm, 17 kalp krizi, 6 kanser önlenebilirken, inme oranları değişmez. Ancak, kafa içi kanama dahil ek 16 önemli kanama oluşabilir.

Paylaşın

Aerobik Egzersiz Nedir, Faydaları Nelerdir?

Aerobik Egzersiz, vücudun oksijen taşıyan sistemini zorlayarak daha güçlü hale getiren, kalbin çalışmasını ve solunumu hızlandıran fiziksel egzersiz tipidir.

Aerobik Egzersiz, uzun süreli yapabileceğiniz düşük yoğunluklu egzersizler olarak düşünebilirsiniz.

Aerobik Egzersiz etkileri

Aerobik egzersizde, temel prensip egzersiz süresince nefes nefese kalmaman ve oksijen yetmezliği çekmemendir. Aerobik egzersizler sırasında kol, bacak, kalça gibi büyük kas grupları hareket eder.

Hareketleri uygularken daha hızlı ve derin nefes almaya başlayacağın için, kanındaki oksijen düzeyi maksimum derecede artar. Kalp atışların hızlanır, akciğer ve kaslarına daha çok kan pompalanır. Vücudun doğal ağrı kesici niteliğinde olan endorfin hormonunu salgılamaya başlar.

Aerobik Egzersizler nelerdir?

Tempolu yürüyüş
Koşu
Bisiklet sürme
İp atlama
Merdiven çıkma

Yüzme
Step-aerobik çalışmalar
Kayak
Dans etme bu egzersizler içerisinde geçmektedir.

Aerobik Egzersizin faydaları:

Akciğerlerin daha verimli çalışmasını sağlayarak kullanılan oksijen miktarı arttırmaktadır.

Kalbinizin daha verimli ve daha kapasiteli çalışmasını sağlar. Egzersiz yapmayı alışkanlık haline getirenlerin kalbi, istirahat halinde kalbi yapmayanlara göre daha daha az atmaktadır.

Yeni damarlar gelişir. Aerobik egzersizler; kısmen veya tamamen tıkanmış damarlar yerine, özellikle kalp içinde, yeni damarlar oluşmasını sağlamaktadır.  Vücudun kanlanması arttırarak kan akışı düzene girmesini sağlamaktadır.

Aerobik Egzersiz kan hacminin çoğalmasını sağlar. Özellikle kandaki hemoglobin ve kırmızı kan hücrelerini çoğaltmaktadır. Bu suretle ciğerlerden kana ve adalelere oksijen nakil kapasitesi yükselmiş olmaktadır.

Osteoporosis’e (Kemik erimesi) karşı korumaktadır. Her türlü fiziki çalışma sonucunda kas yapısını geliştirmekte, yağları azaltmakta, kemik yoğunluğu artmakta ve kemik erimesi oluşması geciktirmektedir. Kadınların kemik erimesi riski daha fazla olduğundan egzersizleri yapmaları tavsiye edilmektedir.

Diabetes’e (şeker hastalığı) karşı korumayı sağlamaktadır. Oluşmuş şeker hastalığında hastalık derecesinin iyileşmesinde çok önemli rol oynamaktadır. Şeker hastalığını kontrol altında tutmakta kolaylaştırıcı özelliği bulunmaktadır.

Vücut ağırlığındaki azalmaya yardımcı olmaktadır.

Kolesterolü olumlu yönde etkileyerek LDL (Kötü kolesterolü) seviyesini azaltmaktadır ve HDL (İyi kolesterol) seviyesini arttırır.

Aerobik egzersiz sindirim sisteminde rahatlatıcı etki yapmaktadır. Bağırsak çalışmasını düzene sokarak sindirimi kolaylaştırmaya yardımcı olmaktadır.

Paylaşın

Anne Sütü Nedir, Faydaları Nelerdir?

Anne Sütü, doğumdan sonraki ilk 4 ayda bebeğin hızla büyümesi için gerekli olan enerji ve besin ögelerini yeterince sağlayan bir besindir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından bebeklerin ilk 6 ay boyunca yalnızca anne sütü ile beslenmesi önerilmektedir.

Altı aydan sonra da ek gıdalarla desteklenerek, bebek en az 2 yaşa kadar devam etmelidir.

Anne Sütü’nün bebeğe yararları;

Bebeğin ruh ve vücut sağlığı için en uygun besindir.
Her zaman hazır, temiz, uygun ısıdadır, ekonomiktir.
Sindirimi en kolay besin maddesidir.
Her annenin sütü kendi bebeği için en uygun özelliktedir. Prematüre bebeği olan annenin sütü prematüre bebeğe,1 aylık bebeği olan annenin sütü 1 aylık bebeğe,3 aylık bebeği olan annenin sütü 3 aylık bebeğe göredir.

Organ ve sistemlerin gelişmesini düzenleyen büyüme faktörlerini içerdiğinden bebeğin büyümesini ve gelişmesini hızlandırır.
Anne sütü bebeğin ilk 6 ayda ihtiyacı olan protein, yağ vb. her türlü besin değerine sahiptir. Bu nedenle D vitamini ve flor dışında hiçbir ek besine, ek sıvıya, vitamine gereksinim duymaz.
Aşırı şişmanlama (obesite) riski daha azdır.
Annenin ilk gelen sütü (ağız sütü) bebek için çok önemlidir, bebeğin ilk aşısıdır.
İçerdiği akyuvarlar ve koruyucu maddeler sayesinde bebeğinizi enfeksiyonlara karşı korur.

Anne sütü, ishale yol açan mikroorganizmaların oluşmasını engeller
Anne sütü ile beslenen bebeklerde kansızlık daha az olur.
İleri yaşlarda gelişebilecek hastalıkların olasılığını da azaltır. Örneğin; alerjik hastalıklar, şeker hastalığı, astım, kanser, damar sertliği, diş çürükleri vb. İçerdiği A vitamini ile göz hastalıklarına karşı korur.
Anne sütü alan bebeklerde pişik, karın ağrısı ve kabızlık daha az görülür.

Ani bebek ölümü riskini ( beşik ölümü ) azaltır.
Bebeğiniz için doğal bir sakinleştiricidir.
Anne sütüyle beslenen bebekler daha az ağlarlar, daha iyi uyurlar.
Emzirmeyle anne ile bebek arasında var olan duygusal bağ gelişir
Bebeğinizin zekâ gelişiminin daha iyi olmasını sağlar.

Emzirmenin anneye yararları;

Erken emzirmeyle doğum sonu kanamalar çabuk kesilir, memelerde şişme iltihaplanma olmaz, anne loğusalık dönemini daha rahat / sorunsuz geçirir.
Rahmin daha kısa süre de normale dönmesini sağlar.
Emmeyle anneden salgılanan hormonlar sayesinde kısa süre de dinlenme ihtiyacını karşılar, huzurlu olur.
Emziren annelerde meme, rahim kanserine yakalanma riski daha düşüktür
Doğum sonrasında kemiklerin yeniden mineral kazanmasını sağladığı için, menopoz sonrası kalça kemiği kırığı riskini azaltır.

Anne Sütü almayan bebeklerde görülen sorunlar;

Sindirim sistemi, enfeksiyonlar için koruyucu maddeler içerdiğinden anne sütü almayan bebekler sık sık enfeksiyonlara yakalanır.
Orta kulak iltihabı riskini anne sütü alan bebeklere göre daha fazladır.
Bazı kronik hastalıkların oluşma riski anne sütü almayan bebeklerde daha fazladır.(Tip 1 Diyabet, Çölyak hastalığı, Obezite, Koroner Kalp Hastalıkları gibi)
Bebeğin ruhsal, bedensel ve zihinsel gelişimine yardımcı olan anne sütü alınmadığında, dikkat azlığı sendromu, ilgisizlik gibi sorunlar ile karşılaşılabilir.
Anne sütü almayan bebekler daha sık ağlarlar.

Anne Sütü almayan çocukların beslenmesi;

Anne sütü verilemeyen çocuklara mümkünse formül (hazır) mama, değilse hayvan sütleri verilebilir. Anne sütü almayan bebekler normalde aldıkları süt ya da mamalara devam edilmelidirler. Kusma ve ishalle kaybedilen sıvı ve mineraller, ağızdan alınan sıvılar, bağırsak florasını düzenleyen probiotikiçeren tozlar kullanılarak giderilebilir.

Beslenmenin yeterli olduğu, çocuğun ayına uygun gereken kiloyu almasıyla anlaşılır. Bu nedenle çocuğunuzu düzenli aralıklarla sağlık kontrollerine getiriniz. Sağlık ocaklarımızda büyüme takipleri persentil (büyüme) grafikleriyle yapılmaktadır.

Anne sütü oluşumunu arttırmak için ne yapılmalı?

Bebekler düzenli olarak emzirilmeli, emziren anneler kendi beslenmesine dikkat etmeli, dengeli beslenmeli, dinlenmeli ve stresten ve endişeden uzak kalmalıdır.

Yeterli miktarda su içmek önemlidir. Günlük içilen su miktarı 3 – 3.5 litre olmalıdır. Emzirme döneminde yeterli ve çeşitli beslenen annenin sütü besleyici, bebeğinin gelişimi için ideal olur.

Anne sütünün bebeğe ve anneye olan faydaları açısından doğar doğmaz anne sütüyle tanışan bebeklerin uygun olduğunda tamamlayıcı beslenme ile desteklenmesi( genellikle 6. Ayda ) ve 2 yaşına kadar anne sütüne devam edilmesi önemlidir. Unutmayınız ki; ilk 1000 günde yeterli ve dengeli beslenme sizin bebeğinize tüm hayatı için yapabileceğiniz en büyük iyiliktir.

Paylaşın

Antioksidan Nedir, Faydaları Nelerdir?

Hastalıklardan korunmak ve yaşlanmayla gelen olumsuz etkileri geciktirmek konusunda önemli bir rol oynayan Antioksidan (Antioxidant), oksidasyonu engelleyen, yavaşlatan madde anlamına gelir.

Oksidasyon ise, oksijeni bünyesine alma, yanma ve ya yükseltgeme olayıdır. Vücudumuz tarafından üretilen ve en çok bilinen Antioksidanlar; Tokoferol ve Trienoller, Karotenoidler, Askorbik Asit, Propil Galat, Bütillenmiş Hidroksianizol (BHA), Bütillenmiş Hidroksitoluen (BTH) dir.

Antioksidanlar vücudumuz tarafından sentezlenebilmesine rağmen, dışarıdan besinler yoluyla da alınabilmektedir.

Dışarıdan beslenme yolu ile alınan antioksidanların başlıcaları; A, C, E vitaminleri, selenyum, çinko ve flavonoidlerdir. Havuç, domates, ıspanak, şeftali, lahana, brokoli gibi sebze ve meyveler ile balık zengin A vitamini içerikleriyle iyi bir antioksidan kaynağıdır. Limon, mandalina ve portakal gibi turunçgiller ile çilek, kiraz, vişne ve yeşil yaprakları sebzeler ise C vitaminince zengin antioksidan kaynaklarıdır.

Kuru baklagiller, zeytinyağı ve özellikle ceviz, fındık ve badem gibi kuruyemişler ise E vitamini içeren antioksidan gıdalardır. Et ürünleri, yumurta ve ayçekirdeği tüketimi ile de selenyumlu antioksidan gıdalar alınabilir. Çinko içeren antioksidanlar için süt ve peynir ürünleri ile tahıllı ürünler tüketmek gerekmektedir. Bir diğer antioksidan deposu olan flavonoidler için ise patates, soğan, pırasa, elma, üzüm ve çay tüketimi oldukça önemlidir.

Antioksidan’ın faydaları nelerdir?

Antioksidanların en önemli faydası, insan sağlığını tehdit eden serbest radikallerin neden olabileceği tüm rahatsızlıklara karşı vücudumuzu korumasından geliyor. Özellikle kalp ve şeker hastalıkları, makula dejenerasyonu, kanser ve bulaşıcı özellikte hastalıkların önlenmesinde etkilidir. Antioksidanları bir tedavi aracı olmaktan ziyade bu tarz rahatsızlıklara yakalanmamak için bir önlem niteliğinde düşünmek gerekir.

Serbest radikaller, daha geç yaşlarda karşılaşılması beklenen hastalıkların kimi durumlarda daha erken yaşlarda ortaya çıkmasına sebep olabiliyor, bu anlamda serbest radikal oluşumunu engelleyen antioksidanların yaşlanma belirtilerini de geciktirdiği gözlemlenebilir.

Paylaşın

Adrenalin (Epinefrin) Nedir?

Bazı kaynaklarda ismi Epinefrin olarak da geçen Adrenalin, vücutta böbreküstü bezlerinden beyinde ise beyin sapı civarında bazı nöronlardan salgılanan bir tür hormondur.

Bu hormonun görevi, organizmayı acil harekete hazırlamaktır ve etkisini, nabzın atışı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karaciğerdeki glikojenin glikoza değişmesi ve böylelikle acil bir enerji kaynağı sağlanması şeklinde gösterir.

Vücutta doğal olarak üretilirken dışarıdan ilaç olarak da verilebilir.

Adrenalin hormonunun tıp alanında tedavi amaçlı uygulandığı alanlar:

Bazı sebeplerden dolayı durmuş olan kalbe, adrenalin tedavisi uygulanmaktadır. İlk önce göğüs duvarından uzun bir iğne yardımıyla kalp karıncığı denilen boşluğa girilir ve buraya adrenalin zerk edilir. Bu yöntem sayesinde duran bir kalp yeniden çalıştırılabilir.

Adrenalin hormonu ameliyatlar sırasında da kullanılır. Ameliyat sırasında, operasyon yapılan bölgede yer alan damarlara adrenalin damlatılır ve damarların büzülmesi sağlanır. Aynı zamanda bu işlem kan kaybının azalmasına da neden olmaktadır.

Bu hormon, bölgesel anestezik bazlı maddelere belli bir oranda katılır ve böylece uyuşma daha fazla devam eder.

Adrenalin hormonu tehlike, korku, öfke ve heyecan durumlarında beynin emirleri doğrultusunda salgılanarak vücudu alarma geçirir. Böylece bu durumlarda yaşamsal organlara kan taşıma işlemi daha rahat gerçekleşir ve ekstra güç sağlanmış olur.

Paylaşın

A Vitamini Nedir, Hangi Besinlerde Bulunur?

A Vitamini, yağda çözülebilen ve bağışıklık sistemini destekleyen güçlü bir antioksidandır. A Vitamini, doğada iki farklı şekilde bulunur. Gıda kaynağının bir hayvan mı yoksa bir bitki mi olduğuna bağlı olarak;

Hayvanlardan elde edilen gıdalarda bulunan A Vitamini, önceden oluşturulmuş vitamin A veya retinol olarak adlandırılır;

Meyve ve sebzelerde bulunan A Vitamini provitamin A karotenoid olarak adlandırılır. Karotenoidler insan hücrelerinde retinole dönüşürler ve A Vitamini aktivitesi gösterirler. Diğer provitamin A karotenoidler alfa-karoten ve beta-kriptoksinindir. Karotenoidlerden en fazla A Vitamini aktivitesi gösteren bileşik ise beta karotendir.

Vücuttaki A Vitamini’nin fazlası retinil esterler halinde karaciğerde depolanır.

A Vitamini neye iyi gelir?

Gözleri korur ve daha iyi görmeyi sağlar.
A vitamini, proteine dönüşmesi sebebiyle kemiklerin gelişmesinde önemli rol oynar.
Bağışıklık sistemini güçlendirerek enfeksiyon ve hastalıklara karşı vücudu korur. Hücre fonksiyonlarını düzeltir.
Üremeyi ve gelişmeyi arttırır.
Diş ve diş eti sağlığını olumlu yönde etkiler.
D vitamini daha etkin kılar.
Sağlıklı saç ve derinin oluşmasında yardımcıdır.
Cildin parlamasını ve daha yumuşak olmasını sağlar.
Mide, karaciğer ve üriner sistemin korunmasına destek verir.

A Vitamini eksikliği nedir, neden olur?

A vitamini açısından dengeli bir diyet ile beslenmeme kişide A vitamininin eksikliğine neden olabilir. Bu durumda kişide gece körlüğü başta olmak üzere pek çok sağlık sorunu görülebilir. Erken doğmuş bebekler, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan bebek ve çocuklar, gelişmekte olan ülkelerdeki emziren anneler ve hamileler, kistik fibrozisli hastalar; risk altındadırlar.

A Vitamini fazla kullanılırsa ne olur?

Yüksek dozda ve sürekli A vitamini kullanımı her şeyin fazla kullanımında olduğu gibi zararlıdır.

A vitamini fazlalığı baş ağrısı gibi çeşitli ağrılara, dudak çatlaması saç dökülmesi gibi dermatolojik rahatsızlıklara, mide bulantısı, kusma ve iştahsızlık gibi semptomlara sebep olabilir. Aynı zamanda riskli doğumlara yol açtığı için hamile kadınlar mutlaka doktora danışarak tüketmelidir.

A vitaminleri akne ilaçlarıyla birlikte kullanılmamalıdır.

Günlük ne kadar A Vitamini tüketilmelidir?

0-6 Ay: 400 mcg
7-12 Ay: 500 mcg
1-3 Yaş: 300 mcg
4-8 Yaş: 400 mcg
9-13 Yaş: 600 mcg
14-18 Yaş: 900 mcg (Erkek), 700 mcg (Kadın)
19-50 Yaş: 900 mcg (Erkek), 700 mcg (Kadın)
Gebelik: 770 mcg
Emzirme: 1300 mcg

A Vitamini hangi besinlerde bulunur?

A Vitamini bulunan bitkisel besinler: Yeşil fasulye, Domates, Kuşkonmaz, Maydanoz, Kırmızı Biber, Tatlı Patates, Pırasa, Bezelye, Havuç, Brüksel Lahanası, Ispanak, Şalgam, Brokoli, Kabak, Pazı, Mercimek, Kavun, Papaya, Karpuz, Greyfurt, Kayısı,

A Vitamini bulunan hayvansal besinler: İnek Sütü, Keçi Sütü, Yumurta, Peynir, Yoğurt, Ciğer Ezmesi, Tavuk, Tuna Balığı, Sardalya, Karides, Somon

Paylaşın