Lazer epilasyon nedir, nasıl yapılır? Detaylar

Genellikle ‘kalıcı’ bir epilasyon şekli olarak lanse edilse de, lazer tedavisi yalnızca belirli bir bölgedeki istenmeyen tüylerin sayısını azaltır. İstenmeyen tüyler tamamen ortadan kalkmaz. Tıraş veya ağda gibi tüy kurtulma işlemlerinden çok daha uzun sürer. Lazer epilasyon sonrası tüyler tekrar büyüdüğünde daha açık, daha ince ve sayıları daha az olacaktır.

Doğru cihazlarla ve uzmanlar tarafından yapıldığında son derece etkili ve zararsızdır. Uzmanlar tarafından uygulanacak bölge, cilt tipi ve rengi, kıl yapısı incelenerek ne tür bir cihaz kullanılacağı seçilir ve kişiye yaklaşık olarak tüylerden kaç seansta kurtulacağının bilgisi verilir.

Lazer epilasyon kimlere uygulanır?

Lazer epilasyon 12 yaşından büyük kıl ve cilt yapısı uygun olan herkese uygulanabilir. Bu uygulamaların FDA onayı almış cihazlarla yapılması önemlidir. Lazer epilasyonda sonuç alma seans sayısı kişiden kişiye göre değişiklik gösterebiliyor. Genel olarak 1. Seans ve aralıkları vücut bölgesinde 2 ayda bir 4 -6 seans, yüz bölgesinde ayda bir 6 -12 seans olmak üzere değişir. Lazer epilasyon doğru uygulandığında herhangi bir zararı yoktur. Güvenli ve etkili epilasyon için cilt rengi, kıl rengi kalınlığı ve yoğunluğu dikkate alınmalıdır.

Kimlere lazer epilasyon uygulanamaz?

Lazer epilasyon tamamen beyaz tüylere sahip kişilerde, hamilelerde, sedef hastalığı gibi deri hastalıkları olanlarda, bazı önemli yan etkileri bulunan sivilce ilacı gibi ilaçlar kullananlarda, sistemik izotretinoin kullananlarda, kalp pili olanlarda, ayva tüyü olanlarda ve epilepsi hastalarında önerilmiyor. Bu gibi durumlarda mutlaka bir uzmana danışın.

Vücudun hangi bölgelerine lazer epilasyon yaptırılabilir?

  • Koltuk altı bölgesi lazer epilasyonu; Hem estetik hem de hijyen kaygılarıyla sıklıkla başvurulan koltuk altı lazer epilasyonu, özellikle kadınlar tarafından sıklıkla tercih edilir. Koltuk altı bölgesindeki tüylerin nispeten kalın olması nedeniyle epilasyon, çoğunlukla 4 ila 6 seans aralığında son bulur. Lazer epilasyon sonrasında batık gibi istenmeyen durumlar oluşmaz. Lazer epilasyon sırasında tüyleri etkileyen lazer ışını, cildin altındaki dokulara zarar vermediğinden gövenle uygulanabilir
  • Bikini bölgesi lazer epilasyonu: Bikini bölgesinin dışında kalan tüylerin lazer epilasyon ile yok edilmesi olarak tanımlanabilen bu epilasyon türünde başarı oranı son derece yüksektir. Çoğunlukla 6 seansın ardından kişi ilgili bölgedeki tüylerinden kurtulmuş olur
  • Genital bölgesi lazer epilasyonu; Genital bölgede kalıcı epilasyon tercih edenler tarafından başvurulan genital bölge lazer epilasyonu, bu bölgedeki tüylerin kalın ve koyu renkli olmasına bağlı olarak yaklaşık 4 ila 6 seans sürer. Pubik tüylerinde son derece etkili olan lazer epilasyonun labium bölgesinde etkinliği, pubik bölgeye kıyasla daha düşüktür. Genital bölge lazer epilasyonunda kullanılan lazer ışını, cilt altında yer alan doku ve organlara zarar vermez
  • Bacak bölgesi lazer epilasyonu; Çoğunlukla genetik etkenlerin yol oynadığı bacak bölgesindeki tüylenme, alt bacak başta olmak üzere üst bacakta da görülebilir. Alanın geniş olmasına bağlı olarak nispeten daha uzun süren bacak bölgesi lazer epilasyonu ile kısmi ya da tüm bacak tüyleri yok edilebilir. Bacak bölgesi lazer epilasyon uygulaması genellikle 6 seans sürer
  • Kol bölgesi lazer epilasyonu; Hem kadınlar hem de erkekler tarafından tercih edilen kol bölgesi lazer epilasyonu, kol bölgesinde yer alan tüylerin farklı yapıda olmasına bağlı olarak yaklaşık 10 seans kadar sürebilir. Kolların çoğunlukla açıkta kaldığı yaz aylarında uygulanması önerilmez
  • Göğüs bölgesi lazer epilasyonu; Çoğunlukla erkekler tarafından tercih edilen bu epilasyon türü ile, göğüs bölgesindeki tüylerin tümünün alınması ya da tüylerin seyreltilmesi mümkündür. Bu bölgede diode ya da Alexandrite Lazer türleri kullanılabilir
  • Sırt bölgesi lazer epilasyonu; Sırt bölgesinde bulunan tüyler zaman zaman kıl dönmesine yol açabilir. Hem estetik hem de sağlık kaygılarıyla yaptırılan sırt bölgesi lazer epilasyonu, erkekler tarafından sıklıkla tercih edilir. Kalın ve derin yerleşimli olan sırt tüylerinde melanin miktarı fazladır. Böylece lazer epilasyonun bölgedeki etkinliği de fazladır. Sırt bölgesinde diode lazerlerin kullanımı yaygındır
  • Ense bölgesi lazer epilasyonu; Saç köklerinden sırta doğru olan tüylenme özellikle erkekler tarafından estetik ve hijyen kaygılarından dolayı istenmez. Ense bölgesindeki tüylerin ince olması nedeniyle bu bölgenin tüylerden tamamen temizlenmesi 10 seans kadar sürebilir. Bu bölgede kadınlarda da tüylenme gözlenebilir. Bu bölgede var olan tüylerin çok ince olması durumunda lazer epilasyon etkili olmayabilir
  • Boyun bölgesi lazer epilasyonu; Erkeklerde tıraş bölgesi olarak kabul edilen boyun bölgesinde kıl dönmesi ve sivilcelenme yaygın görülür. Geleneksel yöntemlerle yapılan tıraş sırasında cildin tahriş olması ve zaman zaman kesilmesi söz konusu olabilir. Lazer epilasyon ile bölgedeki tüylerin miktarının azaltılması ya da tamamen yok edilmesi mümkündür
  • Yüz bölgesi lazer epilasyonu; Yüz bölgesinde tüylenme genetik geçişli olabileceği gibi hormonal bozukluktan da kaynaklanabilir. Bu yüzden yüz bölgesinde tüylenme olan kadınlarda öncelikle hormon düzeyine bakılması ve eğer varsa mevcut hastalığın tedavi edilmesi gerekir. Yüzdeki tüylenme genetik ise bu bölgenin epilasyonunda diode lazer kullanılarak bölge tüyleri yok edilebilir
  • Bıyık bölgesi lazer epilasyonu; Bu bölgede yer alan ince tüyler dahi zaman zaman kişinin rahatsız hissetmesine yol açabilir. Bölge tüylerinin ince ve açık renkli olması, bıyık bölgesi lazer epilasyon süresinin uzamasına yol açabilir. Bu bölgenin epilasyonu yaklaşık olarak 10 seans sürer
  • Çene bölgesi lazer epilasyonu; Yüz bölgesindeki tüyler gibi çene bölgesinde yer alan tüylenme de hormonal nedenli olabilir. Bu yüzden öncelikle kişinin sağlık kontrollerini yaptırması önerilir. Çene bölgesinde yaygın tüylenmenin olduğu durumlarda uygulama, 10 seansa kadar çıkabilir

Lazer epilasyonun yan etkileri var mı?

Lazer epilasyonda kullanılan lazer cilt altına ve ter bezlerine zarar vermeden sadece kıl tüylerini hedef aldığı için kullanımı son derece güvenlidir. Ancak uygulama esnasında bir miktar acı hissedilebilir. Diğer epilasyon uygulamalarının yanında acısız sayılabilecek lazer epilasyon uygulamaları sonrasında hafif bir kızarıklık ve ödem oluşabilir. Uzmanınız tarafından uygulanan steroid içerikli kremler bu şikayetleri hızla giderir. Bunun yanında ince krut, veziküllerde hiper ve hipopigmentasyon gibi yan etkiler görülse de bunların tamamı geçici komplikasyonlardır.

Lazer epilasyonun zararları var mı?

Lazer epilasyon yalnızca kıl köküne etki eder. Kıl kökünde bulunan melanin pigmentine lazer ışığı tutularak kökün yakılması hedeflenir. Lazeri diğer yöntemlerden ayıran en önemli özellik, kıl ve kökünün etrafında bulunan dokuya zarar vermemesidir. Bu yüzden işlem sonrasında herhangi bir kısıtlama gerektirmez. Uzmanlar tarafından, uygun cihazlarla uygun atımlar yapıldığından leke ve iz bırakmaz. Özellikle genital bölgeye uygulanan lazerin tehlikeli olduğu söylense de uygulama derinin altına ilerlemediği için bölgeye herhangi bir zarar vermez. Cilt kanseri ile bilinen bir bağlantısı yoktur. Uygulanan diğer bölgelerde de lazer epilasyonun ispatlanmış bir zararı bulunmamaktadır.

Bunlara dikkat!

  • Uygulamadan sonra en az 3 ay güneşten korunun ve 30 veya daha yüksek faktör güneş koruyucusu kullanın. Bölgeyi nemlendirici kremler ile nemli tutun
  • Uygulamadan sonra 24 saat sıcak su değdirmeyin
  • 24 saat içinde ağrı ya da şişme olursa yumuşak beze sarılı buz uygulayın
  • Gerektiğinde ağrı kesici kullanabilirsiniz
  • Uygulamadan sonra 48 saat bölgeyi tıraş etmeyin
  • Bölgede kabuklanma olursa el sürmeyin
  • Ağda tüy dökücü kremler kullanmayın
  • Bölgeye nazik davranın ve kaşımayın. Keseleme gibi tahriş edici işlemlere maruz bırakmayın
  • Ateş ya da iltihap gibi enfeksiyon bulgusu varsa mutlaka işlem yapan kişiyi arayın
  • Yüz epilasyonları sonrasında 24 saat fondöten, allık gibi cildi kapatan ürünler kullanmayın
  • 1-2 aylık aralıklarla ortalama 6-8 seans arasında, yüzde ise 10-12 seans arasında sonuç veren lazer epilasyon, alanın genişliğine bağlı olarak tedavi birkaç dakikadan birkaç saate kadar çıkabiliyor
  • Yeni cihazlarla bu süre 30 dakikaya kadar inebiliyor
  • Uygulama sonrasında 2-3 günde içinde tüyler kendiliğinden dökülmeye başlıyo
  • Lazer epilasyonun uzman hekimler kontrolünde yapılması önemli
  • Güvenli ve etkin şekilde olması için kıl ve cilt tipine göre değerlerin doğru belirlenmesi; cilt rengi, kıl yoğunluğu, kıl rengi ve kalınlığına bakılarak, doğru cihaz ve enerji tespit edilmesi gerekiyor

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Karotenoidler nedir, ne işe yarar? Detaylar

Karotenoidler bitkilerde bulunan, açık sarı-kırmızı arası renkleri veren pigmentlerdir. Meyve sebze tüketimi sonucu vücuda alınırlar. Suda çözünmezler, alkali ortamda stabildirler ve görünür bölgede 400-450 nm dalga boyunda maksimum soğurma verirler.

Bazı karotenoidler A vitamini ön maddesi olarak aktivite gösterirler ve bu nedenle vücut için gerekli olan A vitamininin sentezi açısından önemlidirler. A vitamini eksikliği sonucu oluşabilecek hastalıkların, kroner kalp rahatsızlıklarının ve kanserin önlenmesinde önemli rolleri bulunmaktadır.

Sahip oldukları antioksidan özellikleri sayesinde kanseri önleme ya da geciktirmede etkilidirler. Karotenoid alımı ile özellikle akciğer kanseri riskini düşürmede başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Meyve sebze ağırlıklı diyetin sağlık açısından çok büyük önem taşıdığı gerçeği bir kez daha karşımıza çıkmaktadır.

Hangi karotenoidi hangi meyve-sebzede bulurum?

  • Karoten; En yüksek provitamin A aktivitesine sahip olan karoten, bir A vitamini öncülü olduğu için çok güçlü antioksidan aktivite gösterir. Bu özelliği sayesinde, kanserden korur, kalp ve damar sağlığınızı güçlendirir, kas ve kemik dokunuza katkıda bulunur, göz sağlığını korur ve cildinizi güzelleştirir. Karoten özellikle havuç, balkabağı, şeftali, tatlı patates, maydanoz, kırmızıbiber, kıvırcık marul, ıspanak, pazı, mango ve kayısıda bulunur. Karoten vücudumuzda en fazla böbrek üstü bezinde bulunur, ama testis, karaciğer, yumurtalık, meme, böbrek, pankreas, akciğer, deri ve kolona da aktarılır. Karoten zengini besinlerin aşırı tüketimi, avuç içinde ve ciltte koyulaşmalara neden olabilir
  • Likopen; Oldukça güçlü bir antioksidandır ve kanser üzerinde etkilidir. Likopen LDL kolesterol içeren kalp hastalığını önlemede de önemli bir potansiyele sahip. Bilim insanları, Akdeniz diyetinin kanser ve kalp ve damar hastalığı önleyici etkilerinin aslında likopen kaynaklı olabileceğini düşünüyor. Çünkü karotenler yağda çözünürler. Zeytinyağı ve domatesle buluşan Akdeniz diyeti, bu açıdan müthiş bir antioksidan potansiyel içerir. İnsanlar için en zengin likopen kaynağı domatestir. Karpuz, pembe greyfurt, havuç ve balkabağı ise likopenin diğer kaynakları arasında yer alır
  • Lutein ve Zeaksantin; Lutein, retinada gözü ışıktan koruyan ve retinal hasarı önleyen sarı pigment oluşumundan sorumludur. Her iki ksantofil de, mavi ışığın gözde neden olduğu hasara karşı koruma sağlar, bu sayede katarakt ve yaşlılarda maküler dejenerasyonu önlerler. En iyi lutein ve zeaksantin kaynakları kıvırcık marul, maydanoz, ıspanak, marul, brokoli gibi koyu yeşil yapraklı sebzelerdir. Bunun yanında  kivi, avokado, erik, yaban mersini, ahududu, böğürtlen gibi meyvelerde de bulunurlar
  • Beta-Kriptoksantin; Küçük bir karotenoid olan kriptoksantin şeftali, papaya ve turunçgillerde bulunur. Karotenden sonra vücutta A vitaminine dönüştürülen ikinci karotenoiddir

Karotenoidlerin tüketimiyle ilgili bazı ipuçları;

  • Karotenoidler yağda çözünebilir olduğundan, ince bağırsağın onları emmesini sağlamak için en az 3 ila 5 gram sağlıklı yağ ile tüketilmelidir. Dolayısı ile sebze yemeklerinize düşük miktarda yağ ekleyebilirsiniz
  • Haşlama sırasında uygulanan ısıtma işlemi emilebilir karotenoid içeriğini artırır. Lutein, karoten, likopen gibi karotenoidler ısıya dayanıklıdır
  • Oksijen ve ışıktan korunan meyve ve sebzelerde karotenoid içeriği daha fazla korunur
  • Karotenoidler; konservede, özellikle domates salçasında bulunan likopen, içeriğini büyük ölçüde korumaktadır
  • Çeşitli karotenoidler birarada alındığında sinerjik olarak daha iyi etki gösterir

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Paylaşın

Karnitin nedir, hangi besinlerde bulunur? Faydaları

Karnitin 1980’li yıllarda yağ yakımına yardımcı olabilen bir ürün olarak piyasaya sürülmüştür. Daha çok sporcular tarafından bilinen bu madde, vücutta kendiliğinden de oluşmaktadır. Kilo vermek, hızı geliştirmek ya da performansı artırmak için kullanılan karnitin, vücutta en fazla epididim kaudada (testisin arkasına yerleşik kuyruk kısmı) üretilir.

Karnitin ile aynı kulvarda yarışan uyarıcı ürünler ortaya çıkınca popülerliğini yitirmiş olsa da, günümüzde eskisinden daha güçlü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Karnitin içeren besinler nelerdir?

Esasen vücutta doğal olarak bulunan bu madde, doğal gıdaların pek çoğundan da alınabilinir. Kırmızı et;  başta kuzu eti ve sığır eti olmak üzere, peynir; başta kaşar peyniri olmak üzere, kümes hayvanları, süt, balık; özellikle morina balığı,  kepekli ekmek ve kuşkonmaz listede yer alan gıdalardır. Yüksek dozda karnitin içeren gıdaların içerikleri ise şu şekildedir:

  • Yaklaşık 110gr pişmiş sığır etinde 56-162 mg
  • Bir bardak sütte 8 mg
  • Yaklaşık 110gr pişmiş tavuk göğsünde 3-5 mg
  • Yaklaşık 56gr cheddar peynirinde 2 mg

Kırmızı et tüketerek beslenen yetişkinler günde ortalama 60-80mg karnitin tüketirken, vegan beslenen yetişkinlerde bu miktar 10-12mg şeklindedir. Yapılan çalışmalar, besin olarak alınan karnitinin %54-86’sının kan dolaşımına katıldığını gösterirken takviye olarak alınanların sadece %14-18’inin kan dolaşımına katıldığını göstermektedir. Tüketilmesi önerilen miktar ise 500-2000 mg arasındadır. Tabii doktor görüşü alınmadan öneriler dikkate alınmamalıdır.

Karnitinin yararları nelerdir?

Birkaç başlık altında toplamakta fayda vardır. Bunlardan başlıcaları;

  • Yağ Yakımı: Vücudun yağ depolamasına engel olur, iştahı kapatmayı sağlar
  • Sperm Kalitesinin Artırılması: Çocuk sahibi olmak isteyen, sperm kalitesini artırmak isteyen erkekler için vücutta sperm kalitesinin artmasını sağlar. Yapılan çalışmalar özellikle sperm hareketliliğini olumlu yönde etkilediğini göstermektedir. Ayrıca sperm sayısı ve performansını da artırmaktadır
  • Damar ve Kalp Problemleri: Yapılan çalışmalarda kalp yetmezliği tedavisi olarak kullanılması önerilmektedir
  • Damar genişletici özelliği vardır ve kalp krizine engel olduğu yönünde de çalışmalar mevcuttur
  • Dayanıklılığı artırır, yorgunluğa iyi gelir
  • Performans artırıcıdır
  • Kemik erimesine engel olur

İnceleme  çalışmalarından birinde ALC’nin ağrıyı azaltmada orta düzey etkisi olduğu gözlense de bu henüz kanıtlanmamıştır. Daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulan bir alandır.

Ne kadar ve nasıl alabilirim?

Genellikle 2 ila 4 gram karnitin almak, genel sağlık ve form tutma hedeflerinize ulaşmak için yeterlidir. Karnitin, kapsül, tablet veya sıvı formunda bulunabilir. Eğer karnitini yediğiniz besinlerle almak isterseniz, karnitin içeren birçok besin kaynağı vardır. Kırmızı etler ve süt ürünleri karnitin için en iyi seçimlerdir, ama fındık, tohumlar, enginar, kuşkonmaz, brokoli, brüksel lahanası, kara lahana, sarımsak, hardal otu, bamya, maydanoz, kıvırcık lahana, kayısı, muz, arı poleni, bira mayası, esmer buğday, mısır, yulaf ezmesi, pirinç kepeği, çavdar ve tam buğday da harika birer karnitin kaynağıdır.

Karnitin’in performansa etkileri;

Karnitin’in yağ yakmaya yardımcı olabilen bir supplement olduğunu kanıtlayan sağlam veriler bulunmaktadır. Karnitin hacimlenme (bulk) döneminde yağlanmayı önleyerek daha iyi bir şekilde kas yapmanızı sağlar. Diyet döneminde ise yağların hücrelere taşınmasını sağlayarak enerji olarak yakılmasına yardım eder.

Yapılan araştırmalarda ortaya çıkan en ilginç sonuç ise karnitin supplementlerinin atletik performansa olan olumlu etkileridir. Nottingham Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan ve 24 hafta süren bir araştırmada, bir grup atlete sabah uyanır uyanmaz ve 4 saat sonra 80 gram yüksek glisemik indeksi olan bir karbonhidrat ile 2 gr. karnitin verilmiştir. Diğer atlet grubu ise sadece karbonhidratı almıştır.

Araştırmacılar düşük yoğunlukluktaki bisiklet egzersizi sırasında karnitin alan grubun %55 daha az kas glikojeni yakmalarına rağmen %55 daha fazla yağ yaktığını görmüştür. Yüksek yoğunluktaki bisiklet egzersizinde kL-Karnitin alan grubun daha düşük laktik asit ve daha yüksek kreatin fosfat (ATP enerjisinin yapı taşlarından biri) seviyelerine sahip olduğu görülmüştür.

Deneklerin egzersiz testleri sırasında yorgunlukla baş etme kapasiteleri ölçüldüğünde ise, karnitin alanların %25 daha uzun süre egzersizlere devam ettiği gözlemlenmiştir. Bunun sebebi, karnitin alan atletlerin kas glikojenini korurken daha fazla yağ yakmaları ve daha düşük laktik asit ve daha yüksek kreatin fosfat oranına sahip olmalarıdır.

Araştırmacılar aynı zamanda kana hızlıca karışan yüksek glisemik indeksli 640 kalorilik karbonhidrat ile birlikte karnitin alan atletlerin, vücutlarındaki yağ oranlarının artmadığını tespit etmiştir. Karnitin almayan diğer grupta ise 2.3 kg’dan daha fazla yağ artışı olmuştur.

Karnitin’in performans üzerinde görülebilen etkileri sadece yağ yakmaya yardımcı olabilmesinden ve glikojen kullanımını azaltmasından kaynaklanmamaktadır; Karnitin kaslara kan akışını da arttırmaktadır. Kan akışında artış olması demek, kaslara en çok ihtiyaç duyduğu, egzersiz sırasında daha fazla besin maddesi ve hormonun ulaşması demektir. Karnitin vücuttaki nitrik oksitin (NO) oksidatif zararını azaltır ama aynı zamanda nitrik oksit üretimi sağlayan vücutta anahtar rollere sahip enzimin aktivitesini de arttırır. Bu da kandaki nitrik oksit seviyesinin artarak antrenman sırasında daha çok enerjiye sahip olmanız ve antrenman sonrası kasların daha hızlı iyileşmesi anlamına gelmektedir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

 

 

Paylaşın

Kalsiyum nedir, hangi besinlerde bulunur?

Kemiklerin ve dişlerin oluşumunda hayati öneme sahip bir mineraldir. Yaklaşık %99’u, yapılarını desteklediği kemiklerde ve dişlerde depolanır. Geri kalan %1 kan, kas ve diğer dokularda bulunur. Vücudun kemiklerin korunması, kasların kasılması, damarların genişlemesi, hormonların ve enzimlerin salgılanması için kalsiyuma ihtiyacı vardır.

Kalsiyumun kemik ve diş yapımındaki görevi dışında, doku sıvılarında bulunarak kas kontraksiyonu (kasılma) ve relaksiyonunda (gevşeme), kanın pıhtılaşmasında, sinirsel uyarıların iletiminde, hücre duvarı geçirgenliğinde, bazı enzimlerin aktivasyonunda, miyokard fonsiyonlarının düzenlenmesinde, asit baz dengesinde ve demirin etkin biçimde kullanılmasında görevi vardır.

Hangi besinlerde bulunur?

  • Yumurta
  • Yoğurt-süt-peynir
  • Ispanak
  • Balık
  • Soğan
  • Nohut

Diğer kalsiyum kaynakları:

  • Lahana, brokoli, salatalık, karahindiba, kereviz, roka gibi lifli koyu yeşil sebzeler
  • Çoğu tahıl (ekmekler, makarnalar) kalsiyumdan zengin olmasa da sık tüketildiklerinden vücuda önemli miktarda kalsiyum sağlar
  • Bazı kahvaltı gevreklerine, meyve sularına, soya ve pirince kalsiyum eklenir
  • Fıstık, susam, badem, fındık, keten tohumu
  • Fasulye, soya, mercimek gibi baklagiller
  • İncir, kuru kayısı

Faydaları

  • Kemikleri korur
  • Kolon kanseri riskini azaltır
  • Kalp-damar sağlığını korur
  • Gebelik zehirlenmesini önler
  • Zayıflamaya yardımcıdır
  • Metabolizmayı destekler
  • Kas aktivitesini düzenler
  • Kanı pıhtılaştırır
  • Kemik sağlığı korur ve osteoporozu önler

Kalsiyum eksikliği neden olur?

  • Aşırı kafein-alkol
  • Bulimia, anoreksi gibi yeme bozuklukları
  • Civa maruziyeti
  • Magnezyumun aşırı tüketimi
  • Kemoterapi
  • Paratiroid hormonu eksikliği
  • Menopoz
  • Çölyak, Crohn, inflamatuar barsak hastalığı, pankreatit, böbrek yetmezliği
  • D vitamini, fosfat eksikliği
  • Osteoporoz, osteopeni

Kalsiyum eksikliği belirtileri;

  • Dişlerin yapısında bulunan ve dişlerin sağlığını korumaya yardımcı olan kalsiyumun eksikliği sonucu dişler kırılganlaşır ve çürümeler başlar
  • Kemiklerin sağlığı için çok önemlidir. Bu sebepten ufak darbeler sonucu incinmeler haricinde kemiklerde çatlamalar ya da kırılmalar görülebilir
  • Tırnaklar güçsüzleşir, tırnakların uzaması uzun sürer ve sürekli kırılır
  • Regl dönemi öncesi PMS olarak bilinen premenstrüel sendromun çok şiddetli yaşanmasına sebep olabilir
  • Kalsiyum eksikliği nedeniyle ruh hali çok çabuk değişebilir. Aşırı sinirli, gergin, huysuz, kaygılı ve depresiflik durumları görülebilir
  • Cilt sağlığının bozulmasına neden olabileceğinden cilt kurur, ciltte pürüzlenme görülür ve cilt soluklaşır
  • Göz sağlığı bozulabilir, görme bozuklukları gelişir özellikle katarakta neden olabilir bu da kalsiyum belirtileri arasında yer alır
  • Kalsiyum eksikliği nedeniyle eklemlerde ve kemiklerde ağrılar görülür. Bunun sonucu kronik ağrılar gelişebilir ve hareket kabiliyeti kısıtlanabilir
  • Kalsiyum eksikliği nedeniyle kemik erimesi görülebilir
  • Kalsiyum eksikliği nedeniyle saçlar incelir, kurur ve çok miktarda dökülür
  • Unutkanlığa neden olduğundan kalsiyum eksikliği olan bireylerde unutkanlık görülür
  • Kas gelişimi ve sağlığı açısından önemli olan kalsiyumun eksikliğinde ellerde, kollarda uyuşmalar görülebilir, kasılmalar ve kramplar sık sık yaşanabilir
  • Vitamin ve mineral eksikliklerinin klasik belirtilerden olan yorgunluk, halsizlik görülür
  • Sürekli yorgunluk görülmesi nedeniyle bir süre sonra uykusuz gibi olunacağından dolayı odaklanmakta güçlük çekilir ya da dikkat eksikliği görülür
  • Bütün bunlarla birlikte kalp sağlığı da bozulabilir, kalp kasılmaları düzensizleşir, çarpıntı görülebilir

Kalsiyum eksikliğine ne iyi gelir?

Kalsiyumun eksikliğinde çoğunlukla takviye kullanılması önerilir. Takviyeler, emilimi artırmak ve yan etkileri azaltmak için gıdalarla birlikte alınmalıdır. Tüm takviye çeşitleri küçük dozlarda alındığında daha iyi emilir. Her bir doz 600 mg’ı geçmemelidir. Gün boyunca aralıklarla 2 veya 3 doz alınabilir. Hastanın ihtiyaçlarına, tıbbi durumuna ve kullandığı ilaçlara bağlı olarak belirlenmelidir.

Bu faydalı element kemiklerin bakımı için gerekli bileşenlerden bir tanesidir. Hepsi vücuttaki eksikliği tamamlamaya yönelik geliştirilmişse de piyasada çeşitli kombinasyon ve preparatlarda takviyeler mevcuttur. Miktarı ürüne göre değişmekle birlikte birçok multivitamin-mineral takviyesinde kalsiyum bulunur.

Çoğu takviyeye D vitamini eklenir, çünkü vücuttaki proteinlerin sentezini teşvik ederek kalsiyumun emilimini arttırır. Takviyeler tablet, kapsül, çiğneme, sıvı ve toz formlarında mevcuttur. Takviye seçerken türünü, miktarını ve aldığınız diğer ilaçlarla etkileşime girip giremeyeceklerini dikkate almak önemlidir.

Kimler kalsiyum takviyesi almalı?

  • Menopoz dönemindeki kadınlar
  • Adet dönemleri duran doğurma çağındaki kadınlar (amenore hastaları)
  • Veganlar (hayvansal ürün tüketmeyenler), ovo-vejetaryenler (yumurta yiyen ancak süt ürünleri tüketmeyenler)
    70 yaş üzeri yaşlılar
  • Vücudun fazla kalsiyum salgılamasına neden olabilecek büyük miktarlarda protein veya sodyum tüketenler
  • Osteoporoz hastaları
  • Kortikosteroidlerle uzun süre tedavi görenler
  • Çölyak, inflamatuar barsak hastalığı gibi kalsiyum emilimini azaltan sindirim hastalıklarına sahip olanlar

Günlük kalsiyum ihtiyacı nedir?

  • Yeni doğan; 200-1000mg
  • 7-12 ay bebekler; 260-1500 mg
  • 1-8 yaş çocuklar; 1000-2500 mg
  • 9-18 yaş ergenler; 1300-3000 mg
  • 19-50 yaş yetişkinler; 1000-2500 mg
  • 51 yaş üstü erkekler; 1000-2000 mg
  • 51 yaş üstü kadınlar; 1200-2000 mg
  • Hamile-emziren kadınlar; 1000-2500 mg

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

K vitamini nedir, hangi besinlerde bulunur? Detaylar

K vitamini, iki farklı türü bulunan yağda çözünen bir vitamin türüdür. K vitamini, kan pıhtılaşmasından ve kanda kalsiyum seviyesinin düzenlenmesinden sorumludur. K vitamininin yetersizliğine yetişkinlerde nadir olarak rastlanır. Çünkü bu vitamin yeşil yapraklı sebzelerin tüketimi ile kolaylıkla elde edilebilir.

K1 vitamini fillokinon olarak da adlandırılır ve ıspanak, lahana gibi bitkilerle birlikte vücuda alınır. Diğer tür olan K2 vitamini ise menakinon olarak adlandırılır ve bağırsaklarda bulunan bakteriler tarafından doğal olarak üretilir. Vitaminin her iki alt türü de vücutta benzer şekilde çalışır ve kanın pıhtılaşmasından sorumludur. Pıhtılaşma için gerekli olan proteinlerin üretiminde görev yapan K vitamini, vücudun içinde ve dışında aşırı kanamanın önlenmesini sağlar. K vitamininin besinlerle birlikte vücuda yeteri kadar alınmaması, vücutta üretiminde sorunların olması veya besinlerle alınan vitaminin emilimine ilişkin bozuklukların söz konusu olması halinde K vitamini eksikliği gelişir.

K vitamini eksikliği sonucunda pıhtılaşma için gerekli olan kan proteinlerinin üretimi bozulur, buna bağlı olarak pıhtılaşma bozuklukları, olağan dışı ve aşırı kanamalar ortaya çıkabilir. K vitamini eksikliği yetişkinler arasında oldukça nadir görülür. Bunun nedeni tüketilen besinlerin içerisinde bol miktarda K1 vitamini olması ve vücutta da endojen olarak K2 vitamininin üretiliyor olmasıdır. Fakat bazı durumlarda K vitamininin emilimine ilişkin sorunlar, beslenme düzenindeki ciddi bozukluklar veya çeşitli hastalıklara bağlı olarak yetişkinlerde K vitamini eksikliğine rastlamak mümkündür. Buna karşın bebeklerde K vitamini eksikliği ile çok daha sık olarak karşılaşılmaktadır.

Hangi gıdalarda bulunur?

K1 ve K2 vitaminleri açısından zengin olan gıdaları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:

K1 vitamini açısından zengin besinler; Lahana ve pazı gibi yeşil yapraklı sebzelerde yüksek oranda K1 vitamini yer alır. Bitkisel yağlarda ve birtakım meyvelerde de K1 vitamini bulunur. Maydanoz, ıspanak, soya fasulyesi, bamya, üzüm, marul, havuç, şalgam, pancar, kivi, erik, Brüksel lahanası, yaban mersini, brokoli; K1 vitamini içeren bitkilere örnek olarak gösterilebilir.

K2 vitamini içeren hayvansal kaynaklar; Yüksek yağlı süt ürünleri, karaciğer, diğer organ etleri, süt, peynir, tereyağı, yumurta sarısı; K2 vitamini açısından zengin olan hayvansal kaynaklardır. Aynı zamanda fermente gıdalarda da K2 vitamini yer alır.

  • Doğal K vitamini kaynakları
  • Fesleğen, Adaçayı, Kekik
  • Salatalık turşusu, Taze soğan
  • Armut, İncir, Paprika, Kaju
  • Kuşkonmaz, Böğürtlen, Kereviz

K vitamini eksikliği neden olur?

K vitamini eksikliği çok fazla yaygın olan bir sağlık problemi olmasa dahi önemsenmesi gerekir. K vitamini eksikliği yaşadığınızı düşünüyorsanız bu durumu doktorunuza bildirmenizi öneririz. Doktorunuz gerekli testleri yaparak K vitamini eksikliğine sahip olup olmadığı ile ilgili sizi bilgilendirecektir. Aşağıdaki etmenler K vitamini eksikliği oluşumunu tetikleyebilmektedir:

  • Yüksek oranda alkol tüketmek
  • Ciddi şekilde yetersiz beslenmek
  • K vitamini emilimine müdahale eden ilaçlar kullanmak
  • Sindirimi etkileyen hastalıklara sahip olmak, çölyak hastalığı ya da Crohn’s hastalığı gibi

K vitamini eksikliğinin neden olduğu hastalıklar hangileridir?

  • Diş eti kanaması, burun kanaması, idrarda ve dışkıda kan vb.
  • Kolay yaralanma, yara ve kesiklerin daha çok kanaması
  • Kadınlarda adet kanamasında artış
  • Kemik yoğunluğunda azalma ve kemik kaybı
  • Böbrek taşı, Kemik erimesi
  • Kalp ve damar rahatsızlıkları

Tedavisi;

K vitamini eksikliği uzun süre devam ettiğinde aşırı kanamalara ve bebeklerde de beyin kanamalarına yol açabilen önemli bir sorundur. Bunun yanı sıra teşhis edildikten sonra yapılacak uygulamalar ile K vitamini eksikliği tedavi edilebilir. Tedavi K vitamininin ağız yolu ile veya damar yoluyla takviye edilmesi şeklinde gerçekleştirilir. Takviyenin hangi şekilde yapılacağına, doz ve sıklığın nasıl olacağına hekim tarafından karar verilir.

Yağ emilimine ilişkin bozuklukların söz konusu olması halinde veya pıhtılaşma bozukluğuna neden olan farklı hastalıkların tespiti durumunda bunlara yönelik ayrıca tedavi planı yapılır. Beslenme düzenine ilişkin sorunlara bağlı olarak K vitamini eksikliği görülen hastalar diyetisyene yönlendirilerek K vitamini içeriği yeterli bir beslenme planına ilişkin eğitim almaları sağlanmalıdır. K vitamini için her gün tüketilmesi gereken belirli bir miktar olmasa da ortalama olarak bir günde erkekler için 120 mcg, kadınlar için ise 90 mcg K vitamini alımı önerilmektedir.

Yukarıda verilen K vitamini kaynağı besinlerin ve özellikle de yeşil yapraklı sebzelerin düzenli olarak tüketilmesi sonucunda K vitaminine olan ihtiyaç çok kolay bir şekilde karşılanabilir. Kan sulandırıcı ilaç kullanması gereken bireylerde K vitamini alımının sınırlandırılması gerekebilir. Bu durumda hekim önerilerine göre beslenme planında düzenleme yapılır ve hastaya gerekli bilgiler aktarılır. Bu hastalarda pıhtılaşma testlerinin düzenli aralıklarla tekrarlanması gerekebilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Fosfor nedir, ne işe yarar? Detaylar

Vücudun normal işlevini yerine getirebilmesi için gerekli olan  minerallerden biri olan Fosfor, vücutta kalsiyumdan sonra en fazla oranda bulunan temel bir mineral olup doğada kırmızı, beyaz ve siyah olmak üzere üç farklı formda bulunur. Vücutta özellikle kemik ve dişlerin yapısında bulunan bu mineral aynı zamanda hücre içi sıvıda da bulunur.

Fosfor, birçok gıdada doğal olarak bulunur veya katkı maddesi olarak hazır gıdalara eklenir. Vücudun güçlü kemikler ve dişler oluşturmak, doku ve hücreleri onarmak, enerji üretmek, kas ve sinir fonksiyonunu düzenlemek, böbreklerdeki atıkları filtrelemek gibi birçok fonksiyon için fosfora ihtiyacı vardır. Fosforun kandaki seviyeleri çok yüksek veya düşük olduğunda; kalp hastalıkları, eklem ağrıları veya halsizlik gibi problemler gelişebilir. Günlük fosfor ihtiyacımızın çoğunu yiyeceklerden, az miktarını da içme suyundan karşılayabiliriz. Kepekli tahıllar, baklagiller, turunçgiller, kuruyemişler, et, tavuk, balık, yumurta, koyu yeşil yapraklı sebzeler ve patates fosfordan zengin kaynaklardır.

Faydaları;

Vücutta önemli işlevleri olan minerallerden biridir. Dolayısıyla bu mineral yönünden dengeli ve yeterli beslenme sağlanarak eksikliğinin neden olabileceği anormal vücut işlevlerinden korunulabilir. Peki, bu mineralin vücuda faydası nelerdir:

  • Kemik ve dişlerin yapısında yüksek oranda bulunur, sağlıklı kemik yapısı ve sağlam diş yapısının oluşmasını sağlar. Çocuklarda raşitizm yetişkinlerde ise osteomalasi olarak adlandırılan kemiğe bağlı sağlık sorunlarının da önüne geçer
  • Hücre ve dokuların onarılması, büyümesi ve sağlıklı bir şekilde çoğalmalarında rol oynar
  • Kas ve kemik ağrılarının önüne geçer, enerji üretimi ve depolanmasında rol oynarlar
  • Zihin açıklığı sağlamasının yanı sıra daha dayanıklı ve dirençli bir vücut yapısının oluşmasını da sağlar
  • Vücutta asit baz dengesinin sağlanmasında rol oynar
  • Hücre içi dışı sıvı dengesini sağlamasının yanı sıra enzimlerin yapısına da katılır
  • Özellikle üreme ile ilgili hormonların dengesinin oluşmasını sağlar
  • Böbreklerden atımı kolaylaştırmada rolü olan bu mineral, aynı zamanda sindirime de yardımcı olur
  • Ayrıca vücutta gerçekleşen birçok kimyasal reaksiyonun oluşumuna da yardımcı olur

Hangi besinlerde bulunur?

  • Süt, yoğurt
  • İşlenmiş peynir
  • Yumurta
  • Dondurma, çikolata, kurutulmuş meyve
  • Tam tahıllar, mısır ekmeği, kepekli pirinç
  • Fasulye gibi baklagiller
  • Fındık, badem gibi kuruyemişler
  • Ayçiçeği gibi yağlı tohumlar
  • Pastırma, jambon, sosis gibi işlenmiş etler
  • Karaciğer
  • Kırmızı et, tavuk ve hindi gibi kümes hayvanları, balık ve diğer deniz ürünleri
  • Aromalı sular, gazlı içecekler, enerji içecekleri, soya sütü
  • Patates, sarımsak, brokoli, bezelye, kabak çekirdeği

Düşük fosforlu gıdalar;

  • Badem-pirinç sütü
  • Yabani av hayvanları, tamamen doğal kümes hayvanları
  • Su, katkısız meyve suları
  • Elma, çilek, ayva, üzüm, havuç, salatalık gibi meyve ve sebzeler

Günlük fosfor ihtiyacı;

Vücut için önemli bir temel element olan bu mineralin günlük alınması gereken miktarı her yaşa, cinsiyete ve bireye göre farklılıklar gösterir. Genelde kalsiyum / fosfor oranı 1:1 olacak şekilde diyet düzenlenmelidir.

  • 0-6 aylık bebekler için 100 mg/gün’dür.
  • 7-12 aylık bebeklerde ise 275 mg/gün’dür.
  • 1-8 yaş çocuklarda ise bu oran 460-500 mg/gün’dür.
  • 9-18 yaş için 1250 mg/gün’dir.
  • 19 yaş ve üzeri yetişkinlerde ise 700 mg/gün’dür.
  • 18 yaş altı gebe ve emziklilerde 1250 mg/gün’dür.
  • 19 yaş ve üzeri olan gebe ve emziklilerde ise bu oran 700 mg/gün’dür.

Fosfor eksikliği, nedenleri, belirtileri ve tedavisi;

Fosfor yaygın olarak tüketilen gıdalarda bol miktarda bulunur ve paketlenmiş yiyeceklere sentetik olarak eklenir. Aynı zamanda bağırsaktan iyi emilir, bu nedenle eksikliği nadirdir.

Nedenleri;

  • Alkolizm
  • Hiperkalsemi (kalsiyum yüksekliği)
  • Hiperparatiroidizm (paratiroid hormonu yüksekliği)
  • Diyabet
  • Gıdalardan çok az fosfat alımı
  • Düşük proteinli beslenme
  • D vitamini eksikliği
  • Anoreksiya
  • İnsülin, ACE inhibitörleri, kortikosteroidler, antiasitler, antikonvülzanlar ve diüretiklerin aşırı kullanımı

Belirtileri;

  • Eklem, kas ağrısı
  • Kemiklerde güçsüzlük
  • İştahsızlık
  • Sinirlilik, kaygı
  • Halsizlik
  • Karıncalanma, uyuşma
  • Ciltte matlaşma
  • Odaklanmada zorluk

Tedavisi;

Öncelikle yapılması gereken en önemli şey beslenmeyi düzenlemektir; her türlü vitamin ve mineralden zengin gıdalarla dengeli beslenme şarttır. Alkol tüketimi sınırlandırılmalıdır. Gerekli sağlık kontrolleri yapıldıktan sonra eksikliğe neden olan sorunun tedavisine başlanır. Eksikliğin giderilmesi için hastaya takviye verilir. Daha ileri vakalarda fosfor, elektrolit şeklinde doğrudan vücuda enjekte edilebilir.

Fosfor yüksekliği belirtileri, nedenleri ve tedavisi;

Bu mineral, bazen fazla alınıp plazmada olması gereken oranın daha üzerinde bulunabilir, bu durum hiperfosfatemi olarak adlandırılır. Bu durum:

  • Hormonal dengesizliklere neden olabilir
  • Kemik ve diş hastalıklarına sebep olabilir
  • Sindirim sisteminde bozulmalar
  • Böbrek işlevlerinde bozulmalar
  • Tiroid bezinin işlevinin bozulmasına
  • Damar harabiyetine neden olabilir
  • Yüksek fosfat oranı kanda ve dokularda kalsiyum- fosfat taşı oluşumuna neden olabilir bu da dolayısıyla kalp krizi , inme ve felç dolayısıyla da ölümle sonuçlanabilir

Nedenleri;

  • Kalsiyum ve magnezyum yetersizliği, D vitamini fazlalığı gibi vitamin mineral dengesizlikleri fosfor yüksekliği oluşumuna neden olabilir
  • Ayrıca, D vitamini başlıklı yazımıza göz atabilir, bu vitamin hakkında detaylı bilgi edinebilirsiniz
  • Yüksek keton seviyesi sonucu kanın asidik hale gelmesi durumu olan diyabetik ketoasidoz
  • Böbrek hastalıkları
  • Paratiroit bezlerin normalden az çalışması durumu olan hipoparatiroidizm,
  • Karaciğer hastalıkları
  • İltihaplı hastalıklar
  • Kas dokularının ani yıkımı
  • Kemoterapi hastalarının kullandığı ilaçlar
  • Ve belki de en önemli sebeplerden birisi de beslenme yoluyla bu minerali içeren gıdaların fazla tüketilmesi ya da gereksiz yere takviye (suplemant) tüketimi serum fosfat düzeyinde artışa neden olan durumlardır.

Tedavisi;

  • İlk olarak hiperfosfatemi yani fosfor yüksekliği durumuna sebep olan etmen belirlenir ve buna yönelik bir tedavi yapılır
  • Süt, kuruyemişler, karaciğer gibi bu mineralden zengin gıdalar daha az miktarda tüketilmelidir
  • Nedeni tespit edildikten sonra buna yönelik tedaviye başlanmalıdır ve  gerektiğinde idrar sökücü ilaçlar kullanılabilir
  • Kalsiyum karbonat içeren suplemantlar ya da alüminyum hidroksit içeren  bazı ilaçlar kullanılır

Fosforun zararları ve yan etkileri nelerdir?

  • Fosfat içeren deterjanlarla yıkanan bulaşıklar iyi durulanmadığında mide ve sindirim sorunlarına yol açabilir
  • Atıklardan suya karışan fosfatın temizlenmesi zordur, bu nedenle çevreye büyük zarar verir; yosunları parçalayarak sudaki oksijen miktarını azaltır
  • Organik yiyeceklere fosfat karışması durumunda kanserojen etki doğurur
  • Fosfat içeren temizlik malzemeleri cilde zarar vererek cilt kanserine neden olabilir. Ciltte mantar, egzama, alerji ve kızarıklıklar oluşabilir
  • Fazla fosfor paratiroid hormonu salgısını arttırarak kemik erimesine, kas güçsüzlüğüne, eklem ve kas ağrısına neden olabilir
  • Çok fazla fosfat toksik olabilir; kabızlık, mide bulantısı, kusma ve ishale neden olabilir
  • Fosforun kanda yükselmesi, kas gibi yumuşak dokularda kalsiyumla birleşerek tortu oluşumuna ve dokuların sertleşmesine neden olabilir
  • Fosforu çok yüksek dozlarda almak veya tüketmek D vitamini sentezini ve kalsiyum emilimini bozabilir
Paylaşın

Folik Asit nedir, ne işe yarar? Faydaları

Kan hücrelerinin yapımı ve çoğalması, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde görev alan Folik asit, aynı zamanda pteroylmonoglutamic asit olarak da bilinen B9 vitamininin sentetik bir şeklidir. Her ne kadar birbirinin yerine kullanılsa da folat ve folik asit, B9 vitamininin farklı iki formudur.

Folat besinlerde B9 vitamini doğal olarak bulunur. Folik asit ise sentetik olarak üretilen folat türevidir. İkisi arasında belirgin farklar olmasına rağmen adları sıklıkla birbirlerinin yerine kullanılır. Folat; sebzeler, baklagiller, tahıl gevrekleri, yumurta ve meyve gibi çok çeşitli yiyeceklerde bulunur. Ayrıca birçok yiyecek de sentetik folat veya folik asit ile takviye edilir.

Ne işe yarar?

Folik asit yeni hücrelerin üretilmesi ve bakımı, DNA sentezi, metilasyona doğru RNA sentezi ve DNA’daki değişikliklerin önlenmesi için gereklidir. Bu özelliklerinden dolayı aynı zamanda kanser önleyici vitamin olarak da adlandırılmaktadır. Özellikle, bebeklik ve gebelik gibi sık hücre bölünmesi ve büyümesi yaşanılan dönemlerde oldukça önemlidir.

Folik asit eksikliği, DNA sentezini ve hücre bölünmesini engellemektedir. Bu durum en çok hücre bölünmesi sıklıkları nedeniyle, hematopoietik hücreleri ve neoplazmaları etkilemektedir. RNA transkripsiyonu ve bunu takiben protein sentezi, folat eksikliğinden daha az etkilenir, çünkü mRNA geri dönüştürülebilir ve tekrar kullanılabilirdir. Folit asit eksikliği, hücre bölünmesini sınırlar ve bundan dolayı eritropoez, kırmızı kan hücrelerinin üretimi engellenir ve büyük olgunlaşmamış kırmızı kan hücreleri ile karakterize megaloblastik anemiye yol açar.(3)

Hem yetişkinlerin hem de çocukların vücutları, normal kırmızı ve beyaz kan hücrelerini oluşturmak ve anemiyi önlemek için folik aside ihtiyaç duyar.

Hangi besinlerde bulunur?

Folik asit birçok çeşit gıdada bulunmaktadır. Yiyeceklerin yanı sıra maya da zengin folik asit kaynakları arasında yer alır.

Sebzeler; Koyu yeşil yapraklı sebzelerin çoğu folik asit içerir…

  • Brüksel lahanası
  • Kıvırcık lahana
  • Ispanak
  • Kuşkonmaz
  • Marul
  • Maydanoz
  • Frenk soğanı
  • Kişniş yaprakları
  • Brokoli
  • Kırmızı biber
  • Pancar

Meyveler:

  • Çilek
  • Kayısı
  • Portakal
  • Limon
  • Misket limonu (lime)
  • Greyfurt
  • Muz
  • Kivi
  • Avokado
  • Papaya

Et ürünleri:

  • Kırmızı etlerde karaciğer ve böbrek
  • Yumurta
  • Bazı deniz ürünleri

Faydaları;

Fetüsün düşmesi ve doğumsal anomali gelişim riskini düşürür. Düşük ve nöral tüp defektlerine karşı korunmak için hamilelik sırasında yeterince folik asit alınması önemlidir.

Depresyon riskini azaltır. Yapılan çalışmalarda düşük folat düzeyinin, artan depresyon riski ve antidepresan tedavisine yanıtın zayıflığıyla ilişkili olduğu gösterilmiştir.

Kalp sağlığının korunmasına yardımcı olur. Folik asit takviyelerinin homosistein seviyesini düşürdüğü bulunmuştur.

Yüksek homosistein seviyeleri artmış kardiyovasküler hastalık riski ile ilişkili olduğundan, bazı araştırmacılar folik asit ve B12’nin kardiyovasküler hastalık riskini azalttığını düşünmektedir.

Bazı kanser türlerinin gelişim riskini düşürür. Bazı epidemiyolojik çalışmalarda düşük düzeyde folat alımı kadınlarda artan meme kanseri riski ile ilişkilendirilmiştir. Çalışma, folat seviyeleri ile kolorektal, akciğer, pankreas, özofageal, mide, servikal ve yumurtalık kanser riski arasında ters bir ilişki olduğunu göstermiştir.

Folik asit eksikliği belirtileri nelerdir?

Folik asit eksikliği anemiye neden olabilir. Anemi, çok az sayıda RBC’ye sahip olan bir durumdur. Anemi, dokuları ihtiyaç duyduğu oksijenden mahrum edebilir. Folik asit özellikle çocuk doğurma çağındaki kadınlar için son derece önemlidir. Hamilelik sırasında folik asit eksikliği bebeğin anomalili doğmasına yol açabilir.

Folik asit besin yoluyla alınabilir. Birçok gıdadan folik asit temin edilebilir. Folik asit, vücudun kırmızı kan hücreleri yaratmasına yardımcı olan bir B vitaminidir. Eğer vücudunuzda yeterli kırmızı kan hücreleri yoksa bu durum anemiye yol açar.

Kırmızı kan hücrelerinin görevi vücudun gerekli tüm bölgelerine oksijen taşımaktır. Anemi olduğunda, kan tüm doku ve organlara yeterince oksijen sağlayamaz. Yeterli oksijen olmaması durumunda ise, vücut olması gerektiği gibi çalışamaz.

Ayrıca düşük miktardaki folik asit seviyeleri de megaloblastik anemiye neden olabilir. Bu durum da, kırmızı kan hücreleri normalden daha büyüktür ve şekil itibariyle yuvarlak değil oval şekilde görülürler. Bu kırmızı kan hücreleri normal kırmızı kan hücreleri kadar uzun yaşarlar.

Folik asitin görülen bazı belirtileri ise aşağıdaki gibidir;

  • Yorgunluk
  • Ağız yaraları
  • Dil şişmesi
  • Büyüme sorunları

Folik asit eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkan anemi belirtileri ise:

  • Yorgunluk
  • Zayıflık
  • Aşırı uyku
  • Soluk cilt
  • Nefes darlığı
  • Sinirlilik

Hamilelikte folik asit;

Folik asit ihtiyacı, hamilelik ve emzirme döneminde artar. Bu dönemlerde ihtiyacın besinler yoluyla karşılanması biraz daha zorlaşır. Bu sebeple olası bir eksikliği önlemek için folik asit takviyesi alınması önerilir. Yeterli folik asit alımı hızlı büyümeyi destekler ve fetüste nöral tüp defekti gelişimini önler. Hamile olan her kadının, diyetle alınan folatın yanı sıra günde 400 mikrogram (mcg) folik asit hapı alması önerilir.

Folik asit hapı;

Folik asit desteği; ağızdan tablet ya da kapsül formunda, cilt altı ya da kas içi enjeksiyonları şekilde verilebilir. Fakat genellikle ağız yoluyla alınması tercih edilir. Folik asit hapı sıklıkla;

  • Folat eksikliğine bağlı kansızlık
  • Hamilelikten önce, hamilelik sırasında ve sonrasında diyet gereksinimlerine yardımcı olmak
  • Hamilelik öncesi baba adayına takviye yapmak amacıyla verilir.

Çocuk sahibi olmayı planlayan çiftler, gebelikten önce folat desteği konusunda bilgi almak için mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.

Folik asit eksikliğinin pek çok olumsuz sonucu bulunduğundan kişilerin bu konuda düzenli kontrollerini ve gerekirse tedavilerini ihmal etmemeleri gerekmektedir.

 

Paylaşın

EECP nedir, nasıl uygulanır? Faydaları

‘Doğal bypass’ veya ‘ameliyatsız bypass’ olarak da anılan EECP (Enhanced External Counterpulsation), koroner arter hastalığı ve kalp yetmezliği gibi ciddi hastalıkların tedavisinde kullanılan özel bir tedavi yöntemidir.

EECP Tedavisi, FDA tarafından Kalp Yetmezliği, Stabil Angina, Unstabil Anjina, Kardiyojenik Şok, Akut Myokard Enfaktüsü hastalıkların tedavisinde kullanılmak üzere onaylanmıştır.

Son yıllarda , EECP uygulamasının hipertansiyon , şeker hastalığı ve erektil disfonksiyon (iktidarsızlık ) konularında olumlu etkileri gözlenmiş ve bu konularda bilimsel çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.

EECP nasıl uygulanır;

EECP tedavisine başlayan hasta, günde 1 saat, haftada 5 veya 6 gün, 35 gün süre ile ayaktan tedavi görür. Tedavi süresince hiçbir, ağrı ve sızı yoktur. Hiçbir yaşam riski taşımaz. Son derece güvenli bir tedavi yöntemidir. Tedavi sırasında enjeksiyon dahil hiçbir müdahale yapılmadığı için hasta hiçbir acı ve sıkıntı hissetmez. Bu süreyi gazete, kitap okuyup, müzik dinleyerek geçirebilirler.

EECP tedavisi tekrarlanabilir mi?

Yapılan bilimsel çalışma sonuçlarının gösterdiği gibi, son derece ağır hastalık profiline sahip olan hasta gruplarında dahi EECP’nin uzun dönem takibinde tekrar edilme oranının % 4 – % 9’arasındadır. Hiçbir risk taşımaması kalp yetmezliği olan ve kalp transplantasyonun adaylarının tedaviyi tekrarlayıp yaşam kalitesini koruyabilirler.

Hangi hastalara uygulanır?

  • Daha önce By-pass olmuş veya balon tel – kafes tedavisi yapılmış ancak tekrar damar tıkanıklığı gelişmiş olanlarda
  • Mevcut tedavi yöntemleri uygulandığı halde şikayetleri devam eden hastalarda
  • Damar yapısı uygun olmadığı için ameliyat olamayan hastalarda
  • Eşlik eden hastalıklardan dolayı ameliyat olması riskli kabul edilen hastalarda
  • Ameliyat veya Balon, Stent tedavisini kabul etmeyen hastalarda
  • Kalp yetmezliği

Kimlere yapılması sakıncalı?

  • Son üç ay içersinde By – Pass ameliyatı geçirmiş hastalar
  • Vücutta pıhtı bulunma olasılığı olan hastalar
  • Bacaklarda iyileşemeyen açık yarası olanlar
  • Ciddi Aort yetmezliği olanlar
  • Kontrol Altına alınamayan Yüksek Tansiyon ( 180 / 110 )
  • Hamile veya olma olasılığı olanlar.

Yararları;

  • Kalbe dönen Kan akışını arttırır
  • Kalbin gevşeme safhasında , Kalbe daha fazla oksijen gitmesini sağlar
  • Bacaklardan sıvazlanan kanın Kalbe doğru pompalanmasıyla sadece kalbe dolan kan miktarı değil aynı zamanda vücudun, Böbrek ve Beyin dahil olmak üzere, hayati organlarına, kalbe ek yük getirmeden kan akışını arttırır
  • Bacaklara bağlanan hava torbalarının aynı anda sönmesi ile , Kalbin iş yükü azalmakta ve kalbin performansı yükselmektedir
  • Kalbe kan akışının sağlanması, doku beslenmesini arttırır
  • Tıkalı veya hasarlı kan damarları etrafında yeni kan damarı ağının oluşmasını arttırır
  • Göğüs Ağrısı sıklığını ve ağrının şiddetini azaltır veya yok eder
  • Kas yorulmasına neden olan Laktik Asit oluşmasını azaltır
  • Oksijenli kanın kalbe akışının sağlanması neticesinde, Kalp Yetmezliği olanlarda kalp kaslarını güçlendirir
  • Kişinin fonksiyon kapasitesini arttırır
  • Kişinin yaşam kalitesini arttırır
  • Kalp Krizi Riskini azaltır
  • Göğüs ağrısı ilaçlarının kullanım ihtiyacını azaltır veya kaldırır
  • EECP tedavisinin olumlu etkileri tedavi süresince devam edeceği gibi, tedavi bittikten sonra da uzun yıllar devam eder
  • Hiçbir yan etkisi olmadan, genellikle tüm tedavi olanlar tarafından tolere edilir

EECP tedavisinden sonra ne gibi iyileşmeler gözlenmektedir?

  • Hastalar daha uzun mesafeler yürüyebilmekte, daha ağır paketler taşıyabilmekte ve Göğüs arısı olmadan daha aktif olabilmektedirler
  • Hastalarda Göğüs ağrısı atakları nadiren görülmektedir
  • Hastalar Anti-anjin ilaçlara daha az gereksinim duymaktadır
  • Hastalar yeniden işlerine dönebilmekte, bahçelerine, yemeğe çıkabilmekte, seyahat edebilmekte, tenis , bowling ve golf oynayabilmektedirler
  • Hastalar sosyal hayatlarına daha katılımcı olmaları konusunda kendilerine güven duymaktalar, gönüllü aktivitelere katılmakta ve göğüs ağrısı korkusu duymadan egzersiz yapabilmektedirler.

 

Yan etkileri var mı?

Bazı hastalarda, kafların basıncı nedeni ile kayda değer olmayan deri tahrişlerine rastlanmıştır. Bunun dışında herhangi bir yan etkiye rastlanmamıştır.

Paylaşın

E Vitamini nedir, nelerde bulunur? Faydaları

Vücudun ihtiyaç duyduğu, temel vitaminlerden biri olan E Vitamini, yağda çözünen vitaminlerden bir tanesidir. E vitamini; cilt sağlığı, göz sağlığı ve hormonal düzen gibi pek çok alanda önemli görevlere sahip olan bir besin ögesidir.

E vitamini, ince bağırsak tarafından emilir, ardından karaciğer tarafından depolanır. E vitamini, ihtiyaç duyulduğunda kullanılmak üzere karaciğerin dışındaki dokularda, böbrekte, kalpte, kaslarda ve böbreküstü bezlerinde de depolanır. E vitamini, vücuttaki serbest radikallere karşı hücreler tarafından kullanılır, antioksidan özellikler taşır. Güzellik vitamini olarak da bilinir. Cilt sağlığı açısından faydaları ile öne çıkan bir vitamindir.

Faydaları;

E vitamini, insan vücudundaki hücre zarlarını çeşitli reaktif oksijen tiplerinden koruyan ve yağda çözünen bir antioksidandır.

Antioksidanlar, bireyin vücudundaki sağlıklı hücreleri yani vücut yiyecekleri parçaladığında, ya da tütün dumanı veya radyasyona maruz kaldığında üretilen zararlı moleküller serbest radikallerin etkilerine karşı koruyabilen maddelerdir.

Serbest radikaller kalp hastalığı, kanser ve diğer hastalıkların gelişiminde rol oynayabilir. E vitaminini takviye olarak alan kişiler, E vitamininin antioksidan özellikleri nedeniyle gıdalardan doğal olarak bulunan antioksidanlarla aynı faydaları her zaman sağlamadığını unutmamalıdır.

Hem doğal hem de sentetik tokoferoller oksidasyona tabidir. Bu nedenle diyet takviyelerinde esterleştirilir ve stabilite amacıyla tokoferil asetat oluşturulur.

Hangi besinlerde bulunur;

E vitaminine olan günlük gereksinimin karşılanabilmesi için bu vitamini bol miktarda içeren temel besin türlerinin diyette yeteri kadar bulundurulması gerekir. E vitamininin en değerli kaynakları;

  • Zeytinyağı, fındık yağı gibi bitkisel yağlar
  • Fındık, badem, ceviz, ay çekirdeği gibi yağlı tohumlar
  • Ispanak, tere, maydanoz, marul, kereviz, lahana, brokoli, balkabağı gibi sebze ve yeşillikler
  • Kümes hayvanları
  • Hamsi, somon, uskumru, sardalya ve ton balığı gibi balık türleri
  • Avokado, muz ve kivi gibi meyveler
  • Tahıllar
  • Tereyağı
  • Kırmızı et
  • Yumurta gibi besinlerdir

E Vitamini eksikliği nelere yol açar?

Düşük E vitamini seviyeleri aşağıdaki rahatsızlıklara sebep olabilir (4):

Kas zayıflığı: E vitamini merkezi sinir sistemi için gereklidir. Vücudun ana antioksidanları arasındadır ve E vitamini eksikliği, kas zayıflığına yol açabilen oksidatif strese neden olur.

  • Koordinasyon ve yürüme zorlukları: Eksiklik, bazı nöronların parçalanmasına ve sinyal iletme yeteneklerine zarar vermesine neden olabilir.
  • Uyuşma ve karıncalanma: Sinir liflerinin hasar görmesi, sinirlerin sinyalleri doğru şekilde iletmesini engelleyebilir ve bu da periferik nöropati olarak da adlandırılan durumlara neden olabilir.
  • Görme yetisinde bozulma: E vitamini eksikliği, retinadaki ve gözdeki diğer hücrelerdeki ışık reseptörlerini zayıflatabilir. Bu, zamanla görme kaybına neden olabilir.
  • Bağışıklık sistemi sorunları: Bazı araştırmalar, E vitamini eksikliğinin bağışıklık hücrelerini engelleyebileceğini öne sürer. Yaşlı yetişkinler özellikle risk altında olabilir.

Ancak bu rahatsızlıkların birçok farklı sebebi bulunabilmektedir ve tanıyı kişinin doktorunun koyması gerekir. Böyle bir durum yaşadığınızı düşünüyorsanız öncelikle doktorunuza danışmanızı önemle tavsiye ederiz.

E vitamini takviyesi kullanılmalı mıdır?

E vitamini takviyeleri veya bu vitamini de içerisinde barındıran vitamin-mineral tabletleri eczanelerde ve sağlıklı yaşam ürünlerinin satıldığı mağazalarda bulunabilir. Ancak tüm besin gruplarını dengeli miktarlarda içeren sağlıklı bir beslenme programı ile E vitamini gereksinimi tam olarak karşılanabilir. Bu nedenle E vitamini kaynağı besinleri tüketmesinde tıbbi bir engel bulunmayan bireylerin E vitamini desteği kullanmasına gerek yoktur. Tüm vitamin ve minerallerde olduğu gibi E vitamininin de doğal yollarla karşılanması daha sağlıklıdır.

Dolayısıyla hekime danışılmaksızın, hastalıklardan korunmak veya bünyeyi güçlendirmek gibi amaçlarla bilinçsiz şekilde vitamin ve mineral takviyeleri kullanmak kesinlikle önerilmediği gibi gereğinden fazla alınan vitamin ve minerallerin sağlığı olumsuz etkileyebildiği de bilinmelidir. Buna ek olarak E vitamini yetersizliği teşhis edilmiş olan kişilerde veya herhangi bir hastalık nedeniyle özel bir diyet uygulayan, bu nedenle E vitamini kaynaklarını yeterince tüketemeyen bireylerde hekim önerisiyle E vitamini takviyeleri reçetelendirilebilir.

Bu takviyeler genellikle kapsül şeklindedir ve kullanım sıklığı ile dozu hekim tarafından belirlenmelidir. E vitamininin yetersizliği genellikle bitkisel yağları yeterince tüketmeyenlerde, yağ içeriği çok düşük olan diyetleri uygulayan bireylerde görülür. Ayrıca sindirim sistemine ilişkin hastalıkları bulunan kişilerde de bağırsaklardan E vitamini emilimi yeterli düzeyde olmadığında E vitamini yetersizliği gelişebilir. Bu gibi durumlar hekim önerisi ile E vitamini takviyelerinin kullanılabileceği durumlar arasında sayılabilir.

E vitamini eksikliği arasında görme problemleri, halsizlik ve yorgunluk, kansızlık, deride ve dilde çatlaklar, kansızlık, ciltte kolay morarma, kas ve kemik ağrıları, kas kaybı, tırnak ve saç sağlığının bozulması gibi durumlar yer alır. Bu belirtilerden birçoğu farklı hastalıklarda da görülebilen semptomlar olduğundan belirtileri yaşayan kişilerin mutlaka sağlık kuruluşlarına başvurması ve muayeneden geçmesi gerekmektedir. Eğer siz de E vitamini eksikliği belirtileri yaşıyorsanız bir sağlık kuruluşuna başvurarak gerekli testleri yaptırabilirsiniz. Muayene ve test sonuçlarınıza göre vitamin takviyesine ihtiyaç duyup duymadığınızı öğrenebilir, hekiminiz tarafından verilecek önerilere dikkat ederek sağlığınızı koruyabilirsiniz.

Paylaşın

Atkins Diyeti Nedir, Nasıl Yapılır? Faydaları, Zararları

Dünyanın birçok yerinde oldukça popüler olan Atkins Diyeti, protein ve yağı yüksek, karbonhidratı düşük ketojenik bir diyettir. Atkins diyeti aslında 1972 yılında en çok satan kitaplardan biri olan doktor Dr. Robert C. Atkins tarafından tanıtılmıştır.

Bu diyetin savunucuları, karbonhidratlı gıdalardan uzak durduğunuz sürece, istediğiniz kadar protein ve yağ tüketirken kilo verebileceğinizi iddia ediyor.

Son 12 yılda, 20’den fazla çalışma, kalori sayımına ihtiyaç duymadan düşük karbonhidratlı diyetlerin kilo kaybı için etkili olduğunu ve çeşitli sağlık faydalarına yol açabileceğini göstermiştir.

Diyet esas olarak sağlıksız ve yaygın olarak kullanılan yüksek doymuş yağ içeriği nedeniyle, ana akım sağlık yetkilileri tarafından kötülenmiştir. Bununla birlikte, yeni çalışmalar doymuş yağın zararsız olduğunu göstermektedir.

Atkins diyeti nasıl yapılır?

Atkins diyetine uygun beslenme şekli 4 aşamadan oluşmaktadır. Ancak bu süreçlerin uygulanması karışık olduğundan 4 aşamanın da uygulanması zorunlu değildir. Diyet süresince tüketilmemesi ve uzak durulması gereken bazı besinler vardır. Tüketilecek besinlerin çeşitlerine dikkat edilmesi gerekir. Bu besinlere dikkat edildiği taktirde aşamaların tek tek uygulanma şartı yoktur.

Bu beslenme düzenine göre günde 2 veya 3 öğün beslenilebilir ve aralarda az miktarda atıştırmalıklar yapılabilir. Atkins diyeti listesi uygularken mutlaka günde 8-10 bardak su içilmesi önerilir. Diyette karbonhidrat kaynakları sınırlı olduğu için dikkat edilmesi gereken en önemli nokta tüketilecek karbonhidratın miktarıdır. Her aşamaya geçildikçe gün içerisinde tüketilebilecek karbonhidrat miktarı da artış gösterir. Dördüncü aşama olan koruma evresinde günlük tolere edilebilecek karbonhidrat miktarı da artık belirlenmiş olur.

Atkins diyeti aşamaları nelerdir?

Daha öncede bahsedildiği gibi Atkins diyeti 4 aşamadan oluşmaktadır.

1. Aşama: İlk aşamanın 20 gün uygulanması ve günde 20 gramın altında karbonhidrat tüketilmesi gerektiği belirtilmektedir. Atkins diyetini uygulayan bireyler ilk aşamayı çoğunlukla 2 hafta uygulamayı tercih etmektedir. Bu süreçte yeşil yapraklı sebzelerin tüketilmesine izin verilir. Yüksek yağlı ve proteinden zengin besinlerin tüketilmesi önerilir. Ortalama olarak günlük enerjinin %25’inin proteinden, %70’inin yağdan, %5’inin ise karbonhidrattan alınması gerektiğine dikkat çekilir.

2. Aşama: Azar azar ve tek tek olmak kaydıyla diyete fındık, düşük karbonhidratlı sebze ve az miktarda meyve eklenmesi önerilir.

3. Aşama: Bu süreçte hedef ağırlığı yaklaşılmış olunur. Kilo kaybı yavaşlayana kadar diyete karbonhidrat kaynaklarının eklenebileceği belirtilir.

4.Aşama: Bu aşama koruma evresi gibi düşünülebilir. Bu süreçte vücudun kilo kaybetmeden tükebileceği miktar kadar karbonhidrata izin verilir.

Atkins diyetinde yenilebilecek besinler;

Atkins diyeti listesi sağlıklı yiyeceklerin etrafına şekillenmektedir.

Etler: Sığır eti, kuzu, tavuk, pastırma ve diğerleri.
Yağlı balık ve deniz ürünleri: Somon, alabalık, sardalya vb.
Yumurta: Bıldırcın, tavuk yumurtası
Düşük karbonhidratlı sebzeler: Lahana, ıspanak, brokoli, kuşkonmaz ve diğerleri.
Tam yağlı süt ürünleri: Tereyağı, peynir, krema, tam yağlı yoğurt.
Kuruyemiş ve tohumlar: Badem, fındık, ceviz, ayçiçeği çekirdeği vb.
Sağlıklı yağlar: Sızma zeytinyağı, hindistancevizi yağı, avokado ve fındık yağı.

Yemeklere sebze, kuruyemiş ve bazı sağlıklı yağların eşlik etmesi kilo verme hızını artırabilmektedir. Bu kadar basit bir yöntem ile hızlı kilo vermek mümkün olabilmektedir.

Atkins diyetinde tüketilebilen içecekler;

Atkins diyeti listesi kapsamında tüketilebilecek bazı içecekler şu şekilde belirlenmiştir;

Su: Her zaman olduğu gibi, su içmek bu diyette de çok önemlidir.
Kahve: Birçok çalışma, kahvenin antioksidanlardan olduğunu göstermiştir ve oldukça sağlıklı olduğu da kanıtlanmıştır.
Yeşil çay: Çok sağlıklı içecekler arasında yer almaktadır.

Yüksek karbonhidratlı içecekler bu diyetin gizli düşmanları arasındadır, Atkins Diyeti yapanlar için tüm programın verimli sonlanabilmesi bu içeceklerden ve karbonhidratlı yiyeceklerden kaçınmaya bağlıdır.

Diyette dikkat edilmesi gerekenler;

Süt ürünleri arasında yer alan krema günde maksimum 45 ml, peynir ise 115 gr tüketilmelidir.
Kilo kaybının gerçekleşmesi için kadınların günde ortalama 1500-1800 kalori, erkeklerin ise 1800-2000 kalori almaları gerektiği belirtilir.
Bu beslenme şeklinde tüketilecek protein miktarının sayılmasına gerek yoktur. Dikkat edilmesi gereken karbonhidrat gramının hesaplanmasıdır.

Paylaşın