Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendiren TİP Genel Başkanı Erkan Baş, ekonomik kriz üzerinden iktidarı eleştirerek, “Bi tarafta devleti ele geçirip kendilerini ve yandaşlarını bir eli yağda bir eli balda bir hayat yaşayanlar, diğer yanda yoksullaşan milyonlarca insan. Bu soygun düzeni, bu yağma düzeni sorgulanmadan yoksulluk sorunu çözülemez!” dedi.
Basın toplantısında Türkiye’deki yoksullaşmaya değinen ve ülkedeki zenginliğin saray ve etrafındaki “azgın azınlık” tarafından kullanıldığını belirten Erken Baş, “Türkiye’nin bu hale gelmesinin suçlusu kimse, hesabı da o ödeyecek” ifadelerini kullandı.
Erkan Baş, “Memleket AKP iktidarından kurtulamadığı sürece her hafta ülke ekonomisi, insanların hayatı kötüye gidecek” dedi. “Milyonlarca insanı çaresizliğe mahkûm eden bir iktidar tarafından yönetilmekten utanıyoruz!” diyen Baş, “Fakat şu bilinsin, öfkemiz üzüntümüzden daha büyük. Öfkemizin bir nedeni var” ifadelerini kullandı.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Erkan Baş’ın açıklamaları şöyle;
“Geçen hafta besleyemeyen çocuklardan, yurttaşların taneyle sebze meyve almasından, asgari ücretin birkaç ayda tuzla buz olmasından bahsettik… Bu hafta bu tablo değişti mi? Tabii ki değişmedi. Memleket AKP iktidarından kurtulamadığı sürece her hafta ülke ekonomisi, insanların hayatı kötüye gidecek.
Buna dur dememin zamanı geldi de geçiyor. Peki nasıl dur denilir? Bu hafta yurttaşlarımızla bunu konuşmak, dertleşmek istiyoruz. Biz artık yoksullukla ilgili sorunları, verileri bu kürsüden anlatmaktan bıktık! Sadece sokaklarda yürürken bile, tek bir yurttaş ile konuşmaya dahi gerek duymadan, haber izlemeden, sosyal medya takip etmeden memleketin yoksulluğun nasıl derinleştiğini görüyoruz.
“Öfkemizin bir nedeni var!”
Bunları tekrar tekrar anlatmaktan, ülkemizin bu hale getirilmesinden, milyonlarca insanı çaresizliğe mahkûm eden bir iktidar tarafından yönetilmekten utanıyoruz! Fakat şu bilinsin, öfkemiz üzüntümüzden daha büyük. Öfkemizin bir nedeni var! Bu yaşadıklarımızın kader olduğunu anlatan, dünyanın her yeri böyle ne yapalım diyen bir iktidar ve yandaşları var. İktidar “Nasıl olsa istediğim gibi yönetirim”, “Halk bu rezilliğe de alışacak”, “Alıştıracağız” diye düşünüyor. Alışmayacağız! Halkın aldatılmasına, alıştırılmasına da izin vermeyeceğiz.
Buradan tüm yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum. Bu yoksulluğun, her gün artan yoksulluğun temel bir nedeni var. Yoksulluk, yoksulluk denilince… Bu sorun çözülmüyor, çare yoksulluğun nedenlerini ortadan kaldırmaktır. Türkiye zengin bir ülkedir, Türkiye kaynakları bol bir ülke. Türkiye halkı çalışkan bir halktır. Bütün bunlara rağmen halkımızın yoksullaşmasının ise bir temel nedeni var! Saray ve Saray’ın etrafına bakınca tüm Türkiye’nin niye yoksullaştığını anlıyoruz. Evet Türkiye’de yoksulluk artıyor, çünkü ülkenin kaynakları, zenginliklerimiz Saray ve etrafından kümelenmiş bir avuç azgın azınlığa aktarılıyor. Milyonlarca insan yoksullaşıyor, çünkü milyonerler daha zengin oluyor. Esas konuşulması gereken yoksulluk değil, yoksulluğun nedenidir. Esas konuşulması gereken haksız servetlerine, servet katan Saray’dakilerdir. Onlar zenginleştiği için biz yoksullaşıyoruz!
Bakın, çok ilginç bir şeye dikkat çekmek istiyorum. AKP iktidarı iyi yaptığını düşündüğü her şeyde alkışları kendisine bekliyor ama ne zaman ülkede bir şeylerin kötü gittiğini söyleseniz bu defa suçu başkasına atıyor. Ekonomiyi iyi yönettiklerini düşündükleri zamanlarda bu AKP’nin başarısıydı, ama bugünkü duruma geldiğimizde topu enflasyona, stokçulara, dış mihraklara atıyorlar. Bütün sevaplar kendilerine, günahlar hep başkasına.
Gerçekten de öyle mi? Sormak lazım. Ülkenin gencecik evlatlarının bu ülkede yaşama, öğrenim görme, gelecek kurma hayallerini batırdı, bu gençleri sınav stresiyle, geçim derdiyle dolu bir yaşama kim mahkum etti? Bugün evlerde tencere kaynamıyorsa, insanlar parası bitmesin diye bazı öğünleri atlayarak besleniyorsa bunun suçlusu kim? Kendi kendine yetebilen bir tarım ülkesi konumundayken bugün her şeyi dışarıdan ithal etmek zorunda kalıyorsak bunun suçlusu kim? İnsanlar dışarıda bir pazar kahvaltısı yapamaz, arkadaşlarıyla çay kahve içip sinemaya gidemez hale geldiyse, büyük müjdelerle açıkladıkları asgari ücret bugün açlık sınırının bile altında kalıyorsa bunun suçlusu kim? İşçisi yoksul, işsizi yoksul, emeklisi yoksul, genci yoksul, kadını yoksul… Soruyoruz, suçlusu kim?
“Man adalarında, ayakkabı kutularında, spor arabalarda, gemiciklerde sakladığınız milyon dolarları çok iyi biliyoruz”
Hatırlatmak gerekiyor bu ülkeyi peşkeş çektikleri yakın dostları, Fethullah Gülen’in darbe girişiminden sonra? “Kandırıldık, Allah affetsin, milletimiz affetsin” diyorlardı. Şimdi de aynısını bu halka yalan söyleyerek, halkı kandırmaya çalışarak yapıyorlar. Biz bunca paranın, pulun, varlığın, birikimin kimlere akıtıldığını, halk fakirleşirken kimlerin zenginleştiğini gayet iyi biliyoruz! Man adalarında, ayakkabı kutularında, spor arabalarda, gemiciklerde sakladığınız milyon dolarları çok iyi biliyoruz. Sattığınız kamu kurumlarından elde ettiğiniz gelirlerle, kamu kaynaklarını peşkeş çekerek bir avuç çeteyi nasıl ülkenin başına bela ettiğinizi biliyoruz.
Ama siz de şunu bilmelisiniz ey Saray ve Saray soytarıları. Türkiye’nin bu hale gelmesinin suçlusu kimse, hesabı da o ödeyecek. Bu ülkenin insanlarına yaşattıklarınızın , yoksulluğun, geçim derdinin, sıkıntıların hesabını mutlaka vereceksiniz. Yok öyle Saray ile helalleşmek, geçmişe bir sünger çekip istediğiniz gibi bir hayat sürmek. Eğer bu ülkenin insanları bir gün eşitlik, özgürlük, refah içinde yaşayacaksa bunun yolu birikimlerimizi çalanlarla, gözünü kırpmadan halka yalan söyleyenlerle hesaplaşmaktan geçiyor. İşte biz bunu yapmak için buradayız. Dünyada da ahirette de yakanızdayız haberiniz olsun.
” Asıl siz kudurmuşsunuz!”
Yeri gelmişken söyleyeyim… Halk yiyecek ekmek bulamazken halkın parasıyla “vur patlasın, çal oynasın” iftar yemeği düzenleyenler var ya, işte bizim meselemiz tam da budur! Utanmadan çıkıp cevap veriyorlar, kendilerini eleştirenlere “Kudursunlar” diyorlar. Asıl siz kudurmuşsunuz! Asıl siz kudurmuşsunuz! Halkın sesini duymuyorsunuz. Milyonlarca insan hep birlikte ne dedi duymak istiyorlarsa ben halk adına buradan söylüyorum. “Allah belanızı versin” diyor insanlar. “Haram zıkkım olsun” diyor. “Boğazınızda kalsın” diyor!
Değerli yurttaşlar işte memleketin hali budur, bi tarafta devleti ele geçirip kendilerini ve yandaşlarını bir eli yağda bir eli balda bir hayat yaşayanlar, diğer yanda yoksullaşan milyonlarca insan. Bu soygun düzeni, bu yağma düzeni sorgulanmadan yoksulluk sorunu çözülemez!
Türkiye’de herkes yoksulluktan söz ediyor, biz artık bunu anlatmayacağız. Türkiye İşçi Partisi olarak tüm yurttaşlarımıza bir çağrı yapıyoruz, neden yoksullaşıyoruz sorusunu sorun! AKP, azgın bir azınlık serpilsin büyüsün diye tüm olanaklarını bunlara sağlıyor, tercihlerini bundan yana yapıyor. Günün sonunda, bu azgın azınlık cebini hayli hayli dolduruyor. AKP de bundan nemalanıyor. Dolayısıyla her hafta dehşet verici yoksulluk haberleriyle verileriyle karşı karşıya kalıyoruz.
Bu tabloyu biraz daha somutlaştıralım. Cengiz ve Kolin’in de aralarında bulunduğu enerji şirketleri kar üzerine kar ederken, geçtiğimiz yıl devletten 3,6 milyar dolarlık genel aydınlatma ödemesi alırken, 2021’de toplam 4 milyon 542 bin 925 insanın elektriği, doğal gazı kesildi. Her ay 378 bin yurttaşın faturalarını ödeyemiyor diye elektriklerini kestiler, doğal gazlarını kestiler. Devlet bir “genel” ödeme yapacaksa fahiş fatura zamlarının altında kalan yurttaşlara ödeyecek bunu.
“Yardıma muhtaçlar da tabii 2 katına fırlamış”
İktidar bunu müjde diye pazarlar; milyonerlerin sayısı 2021 Kasım’da bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla 181 bin 141 kişilik artışla 461 bin 917 kişiye fırlamış. Yardıma muhtaçlar da tabii 2 katına fırlamış. Cumhurbaşkanlığı’nın kamuoyuna açıkladığı 2022 yıllık programına göre 2019 ve 2020 yılları arasında ülke genelinde devlet yardımlarına muhtaç hale gelen aile sayısı ikiye katlanarak 3,3 milyondan 6,6 milyona çıktı.
Dün yayımlanan bir araştırmada katılımcıların yüzde 50’si geçinebilmek için öğün atladığını belirtiyor. İnsanlar temel gıdalardan, etten, sütten, sebzeden mahrum hale geldi. Toplumun tüm kaynaklarının üzerine çökmüş AKP iktidarı ve bir avuç aşırı zengin servetini artırmaya devam ediyor. Nerede bir sosyal adaletsizlik, derin yoksulluk varsa; orada AKP iktidarının ekonomik tercihlerini, beslediği zenginleri, azgın bir azınlığı Cengiz Holding’i, Limak’ı beşli çeteyi görüyoruz.
Biz bunları temelden değiştireceğiz. Altını çizerek söylüyorum, biz zenginliğe karşı değiliz bir avuç Saray şebeği zenginleşirken milyonlarca insanın yoksullaştırılmasına karşıyız! TİP olarak biz sosyal adaletin, ekonomik eşitliğin, tüm toplumunun refahının tarafıyız. TİP, insanların nefes alabildiği bir Türkiye için mücadele ediyor. Sosyal adaletin ve ekonomik eşitliğin sağlanması için kısa, orta, uzun vadede kalıcı adımlar atmalıyız; bunların her birini gerçek kılmak için de çalışıyoruz. Bu bencil, açgözlü azınlığın toplumun mutluluğu pahasına ‘cukkaladığı’ servetten vergilerle, kamulaştırmalarla toplum hakkını almalı; alacak da! TİP olarak, biz bu derin sosyal adaletsizlik ve yoksulluk döngüsü ortadan kaldıracağız. Biz sosyal adaleti eğitimle, sağlıkla, gençlikle ve her sabah yatağından kalkıp işine gidip geçinmeye çalışan yurttaşlarımızla buluşturacağız.
Bu kapsamda çok boyutlu çalışmalarımız devam edecek. Bir tanesi; en önemli problemlerden bir tanesi olduğu için bu hafta Meclis’e suacağımız bir kanun teklifi. Onu, sizlerin aracılığıyla paylaşmak istiyorum. Klişe bir söz var, “Türkiye’de işçiler örgütlenmiyor, haklarını aramıyor” Hayır arkadaşlar; işçiler örgütleniyorlar, yıllarca süren mücadeleler veriyorlar ama Türkiye’deki sendikacılık kanununun engellemelerine takılıyorlar.
TİP’in kanun teklifi
O yüzden bir Türkiye İşçi Partisi olarak işçilerin örgütlenme özgürlüğünü kullanmasındaki tüm engellerin kaldırılması için bir kanun teklifi hazırladık. 12 Eylül rejiminin ülkeye armağanı olan bu mevcut kanunun en büyük amacı işçilerin örgütlenmesini, haklarını aramasını engellemektir.
Teklifimiz, yetki başvurusu sürecinde gelişen keyfi ve yasayı suistimale yönelik işveren itirazlarının, işkolu değiştirme uygulamalarının, uzayan yetki davalarının, bu sırada gelişen baskıların ve büyük çabalarla yaratılan örgütlülükleri dağıtan, binlerce işçinin Anayasal bir hak olan TİS hakkını kullanmasının fiilen imkânsız hale getiren uygulamaların önüne geçecek, “yetki engellerini kaldırıp, sendikalaşmanın önünü açacak” çok net, 5 maddeden oluşan bir kanun teklifini Meclis’e sunacağız.
Çünkü temel mesele şu. Dünyadaki bütün istatistikler bize şunu gösteriyor, işçi sınıfı örgütlendikçe işçilerin ücreti artıyor. İşçi sınıfı örgütlendikçe, çalışma koşulları düzeliyor. İşçi sınıfı örgütlendikçe, toplumun refah düzeyi artıyor. İşçi sınıfı örgütlendikçe, toplumun tüm kesimleri açısından hayat en azından yaşanılabilir hale geliyor. Ve biliyoruz ki bu iktidarın en büyük korkusu karşısındaki milyonlarca işçinin örgütlenmesi. O yüzden temel mesele bize göre budur. İşçi sınıfını hayatın her alanındaki örgütlülüğünü olabildiğine geliştirmek…. Bir taraftan fiili bir mücadele sürdürürken bir taraftan yasal engelleri kaldırmak için mücadele edeceğiz.
Çünkü biz seçimleri beklemeye lüksü olmayan yoksulların partisiyiz. Seçimleri beklemeye lüksü olmayan gençlerin, kadınların sözcüsü Türkiye İşçi Partisi. O yüzden mesele sadece seçimden seçime, 5 yılda bir gidip oy kullanmaktan ibaret değil. Böyle baktığımız için zaten bu yoksulluğa bizi alıştırıyorlar. Fakat esas mesele tüm halkın örgütlü bir biçimde mücadele etmesidir.
Bu vesileyle Türkiye İşçi Partisi’nin tüm yurtta 1 Mayıs çalışmalarına başladığını da paylaşmak istiyorum. Önümüzdeki 1 Mayıs bu halkın; yoksulluğa alışmayacağını, bu düzeni kabullenmeyeceğini, her hal ve şartta örgütlü gücüyle bu toplumu dönüştürecek, bu iktidara son verecek bir mücadelede, daha kararlı bir biçimde yerini alacağını hep birlikte anlayacağımız bir gün olacaktır.
Örgütlenmenin önündeki engellemelerin kaldırılması için, asgari ücrete mahkum edilen milyonlarca insanı bu zinciri kırıp atma iradesini gösterebilmesi için, memleketin geleceğinde örgütlü işçilerin, örgütlü bir halkın belirleyici bir yeri olacağını tüm topluma gösterebilmek için var gücümüzle 1 Mayıs çalışmalarına başladık. Ülkenin dört bir yanında tüm emek güçleriyle, tüm özgürlük güçleriyle birlikte, 1 Mayıslarda en güçlü şekilde, halkın basıtırlmak istenen sesini haykırmak üzere buluşacağız.
Birisi var bomboş gözlerle bakan. Yine bir sürü ilginç laf etmiş. Diyor ki Sayın Bakan Nebati, “Aralık’tan itibaren enflasyonu düşüreceğiz, hep beraber göreceğiz” Çok basit bir şey yaptık, daha önce ne demiş bu Bakan? Kronolojik olarak sıraladık. Hatırlayacaksınız Aralık 2021’de göreve başladı. “9 Aralık’ta; “Enflasyonu düşük seviyelere indireceğiz”; 14 Aralık, “Ocak’ta pik yapar, 2023’te tek hanelere iner”; 3 Şubat’ta, “Nisan’da zirve yapar ama yüzde 50’yi geçmez”, 3 Mart’ta “Takılıp kalmayın, sonsuza kadar sürmez”, 10 Nisan’da “Aralıktan itibaren enflasyonun nasıl düştüğünü hep beraber göreceğiz”
Biz göreceğiz de sen görebilecek misin bilmiyoruz? Suyu ısınan bu zat resmen halkla dalga geçiyor. Bize göre enflasyon ne zaman ne olacak sorusunun bir yana bırakıp, mesela Berat Albayrak nerede sorusunu sormak gerekiyor, Mesela Lütfi Elvan nerede ne yapıyor? Bunları öğrenirse kendisinin aralıkta nerede olacağına ilişkin de bir ipucu bulmuş olur…
“Bu ülkenin kaynakları İngiltere’ye uçuyor”
Ülkeyi çöp zengini yaptılar. Beşli çete firmaları ile ilgili ilginç duyumlar. Bir tanesi burada kazandığı ihalelerle orada kendisine Londra’da ev değil yalı değil sokak satın almış Bir tanesi biz iktidara gelince el koyarız hesap sorarız diye buradaki enerji şirketini İngiltere’de kurduğu kendi enerji şirketine sattı. Yani bu ülkenin kaynakları İngiltere’ye uçuyor.
Peki, İngiltere’den bize ne geliyor? Çöp… Tüm İngilizlerin ürettiği çöpün yüzde ellisi tüm Avrupa plastik çöpünün üçte biri bu ülkeye geliyor. Gelen çöp güya geri dönüştürülecek petro kimya ithalatımızı azaltacak… Bize çöpün çöpü geliyor. Yüzde 97’si dönüştürülemeyen en kötü çöp. Her gün ortalama 250 kamyon çöp geliyor. Son 4 yılda Türkiye’ye gelen çöp miktarı 196 kat arttı. Ya bunu bir emperyalist ülke sömürgesine bile bu kadar yapmaz. Bu kadarı da ayıp olur diye. Ama bakıyor bizimkiler gönüllü. Dünyanın en çok çöp ithal eden birinci ülkesi oluverdik bir anda.
Peki, ne oluyor bu çöpler. Bakın gözünüzü kulağınızı iyi açın “dönüşüm fabrikasında yangın” haberlerine bakın. Sadece 2021 yılında 100’ü aşkın fabrika yandı. Aslında bunlar fabrika falan değil. Depolarına çöpler yığılıyor konacak yer kalmayınca hep geceleri, kimse yokken yakılıyor. Yani İngiliz çöpünün bir de kimyasalını kokluyoruz. En çok yangın İstanbul ve Adana’da. Ayrıca Adana’nın taşı toprağı suyu bu çöplerle dolu. Artık yeter. Ülkeyi çöpe döndürdünüz biz de sizleri çöpe göndereceğiz. Sizleri çöpe gönderelim ki bu ülkenin taşı toprağı suyu havası temiz kalabilsin üstüne de tasarruf edeceğiz.”