TİP Lideri Baş’tan “Kılıçdaroğlu” Açıklaması: Üzerimize Düşeni Yerine Getireceğiz

TİP Lideri Erken Baş, “Türkiye İşçi Partisi Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını destekleyecek mi” sorusuna “Memleketin Saray Rejimi’nden kurtulması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz, ama muhataplarımızı da görmemiz gerekiyor” şeklinde cevap verdi.

Partisinin seçim hedefleriyle ilgili değerlendirmeler bulunan Erkan Baş, “‘Biz önümüzdeki seçimlerde iktidara geliyoruz’ demedik. Biz “Hedefimiz önümüzdeki seçimlerde ana muhalefet olmak” dedik. Biz 4 milletvekiliyle yaptığımız şeyi 14 milletvekiliyle ana muhalefet gücünde yapabiliriz” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, TV100 ekranlarında yayınlanan “Az Önce Konuştum” isimli programda gazeteci Candaş Tolga Işık’ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Baş’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Dün arkadaşlarla konuştuk, iki buçuk yıl önce ben şunu söylemişim: Bizim önce kurtuluşa, sonra bir yeniden kuruluşa ihtiyacımız var. Kurtuluş programı ortaya koymuşuz. Demişiz ki, nasıl kurtulabiliriz? Geçen seçimde yaptığımız hataları yapmayalım, mümkünse bir ortak aday etrafında ilk turda bu işi bitirelim demişiz. Şimdi geldiğimiz aşama ne? Millet İttifakı kendi ortak adayını belirledi.

Şimdi bu aşamadan sonra biz ne yapacağız? Önümüzdeki hafta sonu, Türkiye İşçi Partisi’nin parti meclisi olarak, parti adına en yetkili karar organı, iki gün Hatay’da toplanacağız. Süreci değerlendireceğiz, bütün ayrıntılarıyla değerlendireceğiz. Ondan sonra Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenleriyle bir toplantı alacağız. Diyeceğiz ki ‘Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bütün bileşenleri yan yana gelsin, biz ittifak olarak bir ortak tutum alalım’.

Bu arada Tayyip Erdoğan seçim kararı alacağını zaten ilan etti. Demek ki 14 Mart itibariyle Türkiye’de artık resmi olarak seçim süreci başlayacak. Biz de oturacağız değerlendireceğiz. Şu aşamada şunu söyleyebilirim, bundan 2,5 yıl önce söylediğimiz gibi, bu memleketin bu Saray Rejimi’nden kurtulması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiririz diyoruz. Bu tavrımız devam eder ama tabii muhataplarımızı da görmemiz gerekiyor.”

“Emek ve Özgürlük İttifakı’nı diğer ittifaklardan ayıran bir yan var”

Baş, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklemediği bir senaryoda, aynı ittifakın bileşeni olarak TİP’in alacağı tutuma ilişkin Işık’ın yönelttiği soruya ise şöyle yanıt verdi:

“Destekleme ve desteklememe gerekçelerini görmemiz lazım. Neden destekliyor ya da neden desteklemiyor? Ama bence şunu yapmak gerekir: Bizim ittifakımızın hem Cumhurbaşkanlığı seçimleri de hem parlamento seçimlerinde ortak bir tutum alması lazım. Emek ve Özgürlük İttifakı’nı diğer ittifaklardan ayıran bir yan var.

Biz bir seçim ittifakı değiliz, biz seçimler öncesi, seçimler ve seçimler sonrasını kapsayan uzun bir mücadele dönemi için bir program etrafında yan yana geldik. Dolayısıyla seçimde ayrı taktikler geliştirebiliriz. Farklı tavırlar alabiliriz. Mutlaka ortak tavır alacağız demem. Ama mümkün olduğunca Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ortak bir tutum almasını zorlar Türkiye İşçi Partisi.

Burada da işte herkesin herkese görüşmesi lazım. Bak bu AKP dönemi Türkiye siyasetinin en büyük bozulmalarından bir tanesi. Müzakere olmadan siyaset olur mu? Görüşme olmadan siyaset olur mu? Yani hiç ortaklaşamazsınız bile, en azından birbirinizin yüzüne bakarak nerelerde ortaklaşmadığınızı masaya koymanız lazım. Bu yüzden herkesin herkese görüşmesi gerekir.

“AKP’lilere baktığım zaman onların da yenilgi hissettiğini görüyorum”

TİP kendi kararlarını kendisi alır. Ama bir ittifak olduğu için bunu önemser. İttifakı da şunun için önemsiyoruz, biz kurtuluş ve yeniden kuruluş dedik. Kurtuluş konusu biraz daha kolay. Yani ben dünden beri AKP’lilere baktığım zaman onların da yenilgi hissettiğini görüyorum, onlar da artık yavaş yavaş herhalde bavulları toplamaya başlayacaklar. Öyle hissediliyor. Ama Türkiye’nin tek problemi bu değil.

Önümüzdeki yüzyılın kapısını açıyoruz şu anda. Yani bir yüzyıllık süreci aslında gören bir sorumlulukla hareket etmek lazım. Ve biz o yüzyılda Türkiye’nin mutlaka geride kalan birikmiş sorunlarını çözme iradesiyle girmesi gerektiğine inanıyoruz. Emekçilerin siyasete katılması lazım. Yani bu ülkenin yüzde 99’su siyasete katılmıyor, izliyor. Tribünde alkışlıyoruz, oy atıyoruz ama onun dışında…

Mesela bu son krizde de en çok canımı sıkan şey o. Siyaset bir ülkenin kaderi, masaya sıkıştırılabilir mi? Masada 2 kişi birbirini sevmese ülkenin geleceği başka türlü şekilde olacak, bu olmaz. Dolayısıyla biz bunu çok önemseyeceğiz. Yani emekçilerin, yoksulların, halkın siyasette daha etkin olacağı bir modeli Türkiye’nin önüne koymamız gerekiyor. Kürt sorunu, Alevi sorunu, eşitsizlikler, kadınlara dönük baskılar, gençlere dönük baskılar… Bunların ortadan kaldırılacağı bir yeni yüzyıla ihtiyacımız var. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın buranın kurucu üyesi olduğuna inanıyorum.”

“Yargılanmaktan hesap vermekten kim korkar?”

Erkan Baş, “Hesap soracağız, hepiniz yargılanacaksınız” sözlerine de açıklık getirerek şunları kaydetti: “Evet biz hesap soracağız, çünkü Türkiye’nin geride kalan 20 yılda yaşadıklarıyla ilgili bir hesaplaşma yaşamaması durumunda, sağlıklı, halkçı bir yeniden kuruluş gerçekleştirilemez. Dolayısıyla orada, parlamentoda ve önümüzdeki dönem siyasette bir bütün olarak, bu iki ittifak dışında doğrudan bu iki ittifakın kapsayamadığı, bu iki ittifakın temsil edemediği geniş kesimlerin bir güç olarak bulunması gerekiyor.

Yargılanmaktan hesap vermekten kim korkar? Suçlular korkar. Suç işlediysen, yargılanmaktan da hesap sorulmasından da korkarsın. Burada kastettiğim şey, AKP’ye ya da MHP’ye oy vermiş yurttaşlarımız falan değil. Biraz önce söyledim ya, bizim düne kadar AKP ve MHP’ye oy veren üyelerimiz var artık. Dolayısıyla biz yurttaşla bir hesaplaşma içerisine girmeyeceğiz. İktidar bu hesaplaşma ihtiyacını görüyor ve bundan o kadar korkuyor ki, o küçücük bir azınlık var, bir suçlular güruhu, onlar kendilerinden hesap sorulmasını engellemek için, ‘Arkadaşlar bunlar hepimizi yargılayacaklar’ diye goygoy yapmaya başladılar. Suç işlemeyen kimsenin korkmasını gerektiren bir şey yok.

“Suçun hesabının sorulması gerekiyor ki bu ülke aydınlığa çıkabilsin”

Ben hesaplaşmadan şunu kastediyorum. Geride kalan 20 yılda halktan çalındı mı? Halkın alın terinden, emeğinden, vergisinden, yolsuzluklar, hırsızlıklar yapıldı mı? Bir avuç para babasına aktarıldı mı bunlar? Hortumlandı mı? Birileri aşırı zenginlikler elde ettiler mi? Bunların geri alınması lazım. Bak, çok açık söylüyorum, bunlar geri alınacak. Peki ne yapacağız geri aldığımızda biz bunları? Bugüne kadar harcanması gereken yerlere harcayacağız. Eğitime harcayacağız, sağlığa harcayacağız. Deprem meselesini yaşadık, gördük ne kadar ciddi bir sıkıntımız olduğunu, sağlıklı konutlara harcayacağız.

Yurttaşlarımıza özel olarak sesleniyorum, burada küçük bir suçlular güruhu var. Onların hesap vermesi bu memleketin geleceği açısından çok önemli. Onlar hesap verecekler ki, 20 yıl sonra, 30 yıl sonra aynı şeyleri yapmayı kimse aklından bile geçiremesin. Deprem bölgesine giden herkes Türkiye İşçi Partisi’ne hak veriyor. Gidiyorsun sokakta yürüyorsun. 3 tane bina var, 2 tanesi çökmüş. Ortadaki binanın camı bile kırılmamış ya. Şimdi o 2 tane binanın doğal afet sonucu yıkıldığını söyleyebilir miyiz? Burada suç var. Suçun hesabının sorulması gerekiyor ki bu ülke aydınlığa çıkabilsin.”

Erkan Baş’ın açıklamalarından öne çıkan diğer kısımlar ise şöyle: “Meclis taziye evine döndü ya. Ülkede orman yangını oluyor, insanlar hayatlarını kaybediyorlar, mecliste taziye diliyoruz. Bir terör saldırısı oluyor, insanlar ölüyor, mecliste taziye dileniyor. Deprem oluyor, mecliste taziye dileniyor. Maden kazası oluyor, mecliste taziye dileniyor. Bu meclis, bu siyaset denilen kurum bir taziye çadırı değil ki. Çözüm üreteceksin. Yani onu söylediğinde, ‘Şunu lanetliyorum, bunu lanetliyorum’ dediğinde çözüme hizmet ediyor mu? Sorunu ortadan kaldırıyor mu? 40 yıldır sürekli aynı şeyi yapıyoruz.

Diyorum ki bu ülkede Türkler de var, Kürtler de var, başka uluslardan insanlar da var. Biz hepimiz hep birlikte bu topraklarda eşit, kardeşçe yaşamak zorundayız. Başka çaremiz yok. Ve eşitlik nedir? Eşitlik mesela şu değildir, senin bana kardeşim gözüyle bakman, benim de sana sürekli ağabey çekmem eşitlik ilişkisi yaratmaz. Eşitlik yani et ve tırnak değil bence mesela. Çünkü tırnağını kesip atıyorsun. Yani birimiz sağ elsek öbürümüz sol el olalım. Bu kardeşlik ilişkisini kurmamız gerekiyor.”

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu Yüzünü Sola Döndü

Sol Parti genel merkezinde Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen ile görüşen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, daha sonra TİP Genel Başkanı Erkan Baş ile Meclis’te bir görüşme gerçekleştirdi.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün saat 13.30’da SOL Parti’yi ziyaret etti.

Genel merkezde yapılan görüşmede CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ile CHP Genel Başkan Yardımcıları Muharrem Erkek ve Oğuz Kaan Salıcı da yer aldı.

CHP heyetini SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen karşıladı. Görüşmede İşleyen’in yanı sıra SOL Parti MYK Üyeleri Mehmet Soğancı, Dilara Kurtuluş ve Göksu Cengiz yer aldı.

Öte yandan Kılıçdaroğlu ile SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, heyetlerarası görüşmenin ardından ayaküstü birebir sohbet etti.

Birgün’den Hüseyin Şimşek’in aktardığına göre, Önder İşleyen, ziyaretin ardından yaptığı açıklamada, depremler sonrasında büyük bir dayanışma seferberliği yaşandığını, görüşmede toplumun yaralarını sarmaya nasıl devam edeceklerini konuştuklarını söyledi.

Görüşmenin aynı zamanda Mersin ve İstanbul’daki protestolarda gözaltına alınan partililer için bir ‘geçmiş’ olsun ziyareti niteliği taşıdığını belirten İşleyen, “Bizim için bu dayanışma ziyareti çok anlamlıydı” ifadesini kullandı.

Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığı sorulan İşleyen, “Adaylık konusunu ele almadık. Sorumluluğumuzun farkındayız, SOL Parti üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek” ifadelerini kullandı.

Önder İşleyen, şunları söyledi: “Halkın yararına hiçbir şey yapmayıp sadece bütün halka parmak sallayan, öfkeyle küfreden, tehdit eden bir iktidarla karşı karşıyayız. Önümüzdeki süreçte bu kötülük iktidarına son verme mücadelesinde SOL Parti son derece nettir, sorumluluğumuzu bugüne kadar olduğu gibi yerine getireceğiz.

Bu süreçte muhalefetin bir ortak adayının olmasını, bir ortak politikanın gelişmesini çok önemli buluyoruz. Biz bu sorumlulukla davranacağız. Eğer ülkede faşizm varsa yapılması gereken bellidir; bu iktidarı yenmektir. SOL Parti de üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek.”

Kemal Kılıçdaroğlu ve Erkan Baş görüştü

Öte yandan Kılıçdaroğlu, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş ile de Meclis’te bir görüşme gerçekleştirdi.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na, genel başkan yardımcıları Oğuz Kaan Salıcı ve Muharrem Erkek, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ile CHP Grup Başkanvekili Engin Altay eşlik etti.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın heyetinde ise TİP Genel Başkan Yardımcısı Doğan Ergün ile TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık yer aldı.

Basına kapalı gerçekleşen görüşme yaklaşık 40 dakika sürdü. Kılıçdaroğlu, görüşmenin ardından TBMM’deki makamına geçti.

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş: Koordinasyon Yok Ki Koordinasyonsuzluk Olsun

Depremin vurduğu Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde gözlemlerini aktaran TİP Lideri Erkan Baş, “Gözlemlediğimiz kadarıyla henüz insanların barınma ihtiyaçları çözülememiş. Esas olarak kalanların barınma sorununun çözülmesi gerekiyor” dedi ve ekledi:

“Öncelikle çadır, mümkünse konteynerlerin gelmesi gerek. Bu noktada eksiklikler var çünkü bir koordinasyon yok. Devlet koordine değil. Tüm yardım süreci yurttaşlar ve inisiyatiflerle yürüyor.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, deprem bölgesi Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine gitti. Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nda oluşturulan yardım merkezini ziyaret etti. Sivil toplu kuruluşlarının oluşturduğu Afet Koordinasyon İnisiyatifi’nden bilgi aldı.

Ziyaret sonrası Bianet’ten Hikmet Adal’a değerlendirmelerde bulunan Baş, Elbistan’daki yıkımın çok büyük olduğunu söyledi. Hayatta kalan insanların ilçeyi terk ettiklerinden bahseden Baş, “Görebildiğimiz kadarıyla kentin önemli bölümü boşalmış” dedi.

Bu saatten sonra önemli olanın hayatta kalan yurttaşların yaşamlarını sağlıklı ve iyi bir şekilde devam ettirmeleri olduğunu ifade eden Baş gözlemlerini şöyle aktardı:

Elbistan’da ikinci depremin de yarattığı büyük yıkım var. Burada herkes zorluk içerisinde. Kış koşulları nedeniyle Elbistan çok soğuk. Şu an -5 derece. Gece -20’lere kadar düştüğünü söylüyorlar. Gün ortasında bile dondurucu bir soğuk var.

Gözlemlediğimiz kadarıyla henüz insanların barınma ihtiyaçları çözülememiş. Esas olarak kalanların barınma sorununun çözülmesi gerekiyor. Öncelikle çadır, mümkünse konteynerlerin gelmesi gerek. Bu noktada eksiklikler var çünkü bir koordinasyon yok. Devlet koordine değil. Tüm yardım süreci yurttaşlar ve inisiyatiflerle yürüyor.

“Hazırlıksızlık öldürdü”

Türkiye’de deprem öncesinde hiçbir tedbir alınmadığını bahseden Erkan Baş, hükümetin politikalarını eleştirdi. “Yapılması gereken hiçbir şey yapılmadı” dedi. Baş depremle ilgili hükümete şu eleştiriyi yönetti:

Deprem öncesinde tedbir alınmamasını, deprem yaşadıktan sonra büyük bedeller, büyük acılar karşılığında ödüyoruz. Esas tartışılması, sorgulanması gereken nokta bu. Çünkü deprem olduktan sonra yapabileceklerimizin bir sınırı var. Onun için deprem öncesinde çok büyük bir hazırlık yapmanız lazım.

İnşaatlar yapılmasından zemin etütlerinin yapılması, binaların sağlam inşa edilmesi, olası bir afet durumunda müdahale planlanmasının yapılması lazım. Benim Elbistan’da gördüğüm hiçbir şey yapılmamış. Tamam büyük bir deprem, coğrafya olarak yaygın ve şiddetli ama tüm bunların hazırlığı olmalıydı.

Gittiğimiz diğer deprem bölgelerinde de durum aynı. Evet, depremi olmasını engelleyemezsiniz. Bu doğal bir afet ama depremin yarattığı yıkımı, depremin yarattığı acıyı en azından çok daha düşük düzeylerde tutabilirsiniz. Bu mümkündü. Yapılmadı. Artık el birliğiyle yaralarımızı sarmaktan başka çaremiz yok. Birbirimize daha çok sarılacağız.

Paylaşın

TİP Lideri Baş: Felaketin Boyutlarını Kendisine Devlet Diyenler De Bilmiyor!

Depremlerin ardından 10 ilde yaşanan ağır yıkıma ilişkin açıklamalarda bulunan TİP Lideri Erkan Baş, “Çok zor günlerden geçiyoruz. 10 ilimizi derinden etkileyen deprem felaketinden bu yana yaklaşık 40 saati geride bıraktık. Şimdiye kadar resmi verilere göre 3 bin 549 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerin yakınları başta olmak üzere tüm halkımıza başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Resmi veriler dedim, çünkü yaşadığımız felaketin boyutlarını maalesef tam olarak bilmiyoruz. İşin daha kötüsü, kendisine devlet diyenler de bilmiyor!” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Tüm yurttaşlarımız şunu bilsin, Türkiye İşçi Partisi’nin bütün il ve ilçe örgütleri deprem ile dayanışma merkezlerine dönüşmüş durumda, şu ana kadar bu dayanışmanın parçası olan onbinlerce yurttaşımıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Tümüyle halkın dayanışması ve o dayanışmayı örgütlü, sistemli hale getiren yoldaşlarımızın katkılarıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Her zaman söylediğimiz ‘dayanışma yaşatır’ bugün bir slogan olmaktan çıkmış en temel gerçeklerden birisi haline gelmiştir.”

Erkan Baş, açıklamasının devamında, “Çok zor günler yaşıyoruz, bu doğru ama halkımızın dayanışması her şeyden daha güçlü, bu gücü örgütlü biçimde harekete geçirdiğimizde yaralarımızı sarmamız mümkün. Birbirimize güveneceğiz, birbirimize güç vereceğiz, birbirimizin elinden tutup bu zor günleri mutlaka aşacağız. Buradan tüm halkımıza söz veriyoruz, elimizdeki bütün olanakları halkın bu dayanışmasını güçlendirmek, büyütmek ve etkili hale getirmek için çalışmaya devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin İstanbul İl Binası’nda Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyülüğündeki depremlerin ardından 10 ilde yaşanan ağır yıkıma ilişkin açıklamalarda bulundu. Erkan Baş, basın toplantısında şunları dile getirdi:

“Çok zor günlerden geçiyoruz. 10 ilimizi derinden etkileyen deprem felaketinden bu yana yaklaşık 40 saati geride bıraktık. Şimdiye kadar resmi verilere göre 3 bin 549 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerin yakınları başta olmak üzere tüm halkımıza başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Resmi veriler dedim, çünkü yaşadığımız felaketin boyutlarını maalesef tam olarak bilmiyoruz. İşin daha kötüsü, kendisine devlet diyenler de bilmiyor!

Tüm yurttaşlarımız şunu bilsin, Türkiye İşçi Partisi’nin bütün il ve ilçe örgütleri deprem ile dayanışma merkezlerine dönüşmüş durumda, şu ana kadar bu dayanışmanın parçası olan onbinlerce yurttaşımıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Tümüyle halkın dayanışması ve o dayanışmayı örgütlü, sistemli hale getiren yoldaşlarımızın katkılarıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Her zaman söylediğimiz ‘dayanışma yaşatır’ bugün bir slogan olmaktan çıkmış en temel gerçeklerden birisi haline gelmiştir.

Çok zor günler yaşıyoruz, bu doğru ama halkımızın dayanışması her şeyden daha güçlü, bu gücü örgütlü biçimde harekete geçirdiğimizde yaralarımızı sarmamız mümkün. Birbirimize güveneceğiz, birbirimize güç vereceğiz, birbirimizin elinden tutup bu zor günleri mutlaka aşacağız. Buradan tüm halkımıza söz veriyoruz, elimizdeki bütün olanakları halkın bu dayanışmasını güçlendirmek, büyütmek ve etkili hale getirmek için çalışmaya devam edeceğiz.

“Kendisine devlet diyenler, devlet adına konuşanlar halka yalan söylüyor!”

Felaketin üzerinden bir buçuk gün geçti, kar, kış, kıyamet deprem afet bölgesinde devam ediyor. sürekli kar ve yağmur yağışı bütün işleri daha zor hale getiriyor. Bu koşullar altında afet bölgesinde çalışan yöneticilerimizden, gönüllülerimizden, gazetecilerden öyle haberler alıyoruz ki yüreğimiz yanıyor. Kendisine devlet diyenler, devlet adına konuşanlar halka yalan söylüyor! Biz çektiğimiz acıları, yaşadığımız felaketi halktan saklamayacağız. Saklamayacağız çünkü herkesin her şeyi bilmesi gerekiyor. Bir kez daha bizi masallarla uyutmaları ‘depremle ilgili önlemler alacağız’ diye halktan vergi toplayıp onları bir kez daha çarçur etmelerine izin vermememiz gerekiyor.

Hatay ve Maraş başta olmak üzere pek çok ilimizde, belki de deprem anında hayatını kaybedenlerden daha fazla insanımızı enkaz altında yardım eli beklerken kaybetmiş olabiliriz. Dün sabah yola çıkıp ancak gece Hatay’a ulaşabilen ilk heyetimizde Milletvekillerimiz, MYK üyelerimiz ile beraberlerindeki deprem ve arama kurtarma uzmanları vardı. Şunu paylaşmam gerekiyor, dayanışma için giden arkadaşlarımızla bile düzenli iletişim kurmakta zorlanıyoruz. Öğrendiğimiz odur ki yalnızca Hatay’da değil, tüm bölgede insanımız kara kışın, açlığın, yoksulluğun ve yıkımın insafına terk edilmiş durumda.

“Halkın gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar.”

Her gün, hatta bazen günde bir kaç kez açıklama yapan, televizyonlardan hiç inmeyen Tayyip Erdoğan, binlerce insanımızın yaşamını yitirdiği, çok daha fazla insanın göçük altında yaşam savaşı verdiği 24 saatte ortadan kayboldu. Nihayet 1-2 saat önce ortaya çıktı ve en iyi bildiğini yapıp bir sürü yalan yanlış ifadeyle, halkın öfkesini yatıştırmak için ne kadar iyi çalıştıklarından söz etti. Bakanı Murat Kurum çıktı, ‘AFAD dışında bir organizasyona bölgede izin vermeyeceğiz, biz duruma hakimiz’ dedi. AFAD Başkanı çıktı, ‘bizim ulaşamadığımız yer yok’ dedi. Çok açıkça ifade ediyorum: yalan söylüyorlar! Halkın gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar.

Bunlar kendi milletvekillerini 36 saat enkaz altında bırakmış bir iktidar! AKP’yi azıcık tanıyan herkese soruyorum, bunlar kendi milletvekiline sahip çıkmayanlar, enkazın altında can vermeye terk edenler, bu ülkenin yurttaşlarını kurtarmazlar!

Büyük bir ihmalkarlıkla, umursamazlıkla karşı karşıyayız. Enkaz altındaki yaralılarımıza, dondurucu soğuk ve açlığa terk edilmiş halkımıza ölümü reva gören bu ihmalkarlık, bu ihanet, er ya da geç mutlaka hesap verecek!

Çok iyi biliyoruz, eğer o bölgede dün bir deprem değil de işçiler greve çıkmış olsaydı, kadınlar ’öldürülmek istemiyoruz’ diye sokaklara dökülseydi, öğrenciler ‘barınamıyoruz’ diye bağırsaydı, anında gidip müdahale ederdiniz, tüm imkanlarınızı seferber ederdiniz, kendilerince devletin gücünü göstermeye çalışırlardı. Copla, gazla, gözaltıyla, insanlarımıza, hakkını arayan emekçilere, kadınlara devletin gücünü gösterirdiniz!

Enkaz altındaki canlarımızı kurtarmak için değil de rant için ormanlarımızı, doğamızı yakıp yıkmak gerekseydi kepçeleri, dozerleri seferber ederdiniz! Şimdi belki de on bini aşkın insanımız bir depremde canıyla cebelleşiyor, depremde değilse enkazda can veriyor, devlet yok! Nerede bunların gücü, bu halkın ekmeğinden, asgari ücretinden, bebeğinin bezinden aldıkları vergiler nerede! Neredesiniz?

Halka açık açık yalan söylüyorlar. Depremin üzerinden 40 saat geçti, arkadaşlarımız, yurttaşlarımız bütün imkansızlıklara rağmen enkazlar altında binlerce insana ulaşmaya çalışıyor. Üstelik bunu Hatay başta olmak üzere pek çok yerde AFAD’dan kimse yokken, halkımızın dayanışmasıyla yapmaya çalışıyoruz. Murat Kurum AFAD’dan başka bir organizasyona müsaade etmeyecekmiş. Soruyoruz öyleyse, AFAD nerede? Hangi organizasyonun başında? AFAD’ın bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı’nın sözde bakanı Süleyman Soylu, mevzu bahis uyuşturucu satıcıları, mafyalar oldu mu ekranlardan düşmüyor ama memleket yerle bir olmuş 30 saattir kayıp! Sonra çıkıp halka masal anlatıyorlar.

“Dondurucu soğuktan yaşamını yitiren kaç yurttaşımız olduğunu bilmiyoruz!”

Eğer siz devletin tüm imkanlarını seferber etmiş, yeterli ekipman ve uzmanla anında deprem bölgesine ulaşmış olsaydınız bugün böyle bir ihtiyaç ortaya çıkmazdı. Şimdi canhıraş, halkımızın dayanışması ve çabalarıyla, gönüllü katkılarıyla sizin yapmadığınız yapmaya, sarmadığınız yaraları sarmaya çalışıyoruz. Çok açık bir soru soruyoruz: 724 bin personele sahip olan TSK’dan neden onlarca saat yardım istemediniz? Neden askeri personeli onlarca saat devreye sokmadınız da şimdi depremin üzerinden bir buçuk gün geçmişken karın, kışın ortasında deprem bölgesinde OHAL ilan ediyorsunuz? Askeri personel dün derhal yeterli sayı ve ekipmanla göreve başlasaydı bugün belki de binlerce insanımız yaralı da olsa kurtarılmış olacaktı. Biz dün gece o soğuğa dayanamayarak, dondurucu soğuktan yaşamını yitiren kaç yurttaşımız olduğunu bilmiyoruz!

Neymiş OHAL ilan etmiş! Erdoğan, ne yapmak istedin de yetkin yetmedi! Tekrar soruyorum, Ne yapmaya çalıştın da yapamadın gidip OHAL’e ihtiyaç duydun! Mesele yetki değil arkadaşlar, zaten kurdukları sistem her şeyi bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştıran bir sistem. Her konuda cumhurbaşkanının izniyle, cumhurbaşkanının talimatıyla, cumhurbaşkanının yetkisiyle harekete geçirilen bir devlet mekanizmasından bahsediyoruz. Hangi yetkin yok?

“Sizi de bu felaketi de halkımızın bu birliği, bu haysiyeti yenecek”

Değerli yurttaşlar, halk canının, bunlar iktidarının derdinde! Diyorlar ki, şimdi siyaset yapmanın zamanı değil, birlik olma zamanı, beraber olma zamanı! AKP, daha dün, deprem sonrası muhalefet mensubu belediye başkanlarını halktan tepkiler gelene kadar aramamış bir iktidardır! Hangi birlikten ne birliğinden bahsediyorsunuz! Ülkeyi tümüyle bölen, felaket anında bile ayrıştıran bu zihniyetle birlik olmak, beraber olmak mümkün değil. Birlik arayan halka baksın! Devletin, AFAD’ın, hiçbir şeyin yapmadığı yerde, halk o birliği kurdu, tırnaklarıyla kaza kaza yurttaşlarını kurtarmaya çalışıyor! Sizi de bu felaketi de halkımızın bu birliği, bu haysiyeti yenecek.

85 milyon insanımız kayıplarına ağlıyor, yitip giden canlarına ağlıyor, yok olan evlerine kentlerine ağlıyor ama başkaları birileri seçim hesaplarının, iktidarını korumanın peşinde. Bu halkın haysiyeti var Erdoğan! Bu haysiyete, karda kışta yurttaşını kurtarmak isteyen, yardım için yollara düşen, tırlar dolusu ihtiyaç malzemesi toplayan bu haysiyete yenileceksiniz! Eşyalarını poşetlere doldurup deprem bölgesine yardıma koşan Somalı madencilerin haysiyetine yenileceksiniz! Parti binamıza gelip üzerindeki montunu çıkarıp giden amcamızın; evindeki erzakı, kenarındaki üç kuruşu parayı dayanışma için gönderen bu ülkenin güzel insanlarının haysiyetine yenileceksiniz!

Buradan Türkiye İşçi Partisi İl ve İlçe binalarını tırlar dolusu ihtiyaç malzemesiyle dolduran, eşi benzeri olmayan bir dayanışma gösteren halkımıza binlerce kez teşekkür ediyoruz. Sevgili kardeşlerim, özellikle genç kardeşlerim son sözüm size: Ülkemizin, kardeşlerimizin üzerinden bu enkazı kaldırmak bize düşüyor. Canlarımızı enkazdan çıkarmalı, yaralarımızı sarmalı, barınma, gıda ve hijyen desteği sunmalıyız.

“Birbirimizi bulalım, dayanışmayı yaşatalım”

İşimiz çok zor. Ama inancımız tam, kararlılığımız tam. Eğer el ele verirsek, ülkemiz ve halkımız üzerindeki kara bulutları hep birlikte dağıtırız. Dünden bu yana ülkenin dört bir yanından deprem bölgesine destek ve dayanışma sunmak için bize ulaşan yurttaşlarımız bu inancımızı kuvvetlendiriyor. Birbirimize inanırsak, birbirimizi ellerini bulursak bu cehennemden hep birlikte çıkarız. Şarkıda dediği gibi ‘gençliği haybeye yenmiş yorgun ve yalnız nesil, birbirini buldukça düşmedi düşmeyecek’. Birbirimizi bulalım, dayanışmayı yaşatalım.

Bizi bir araya getirecek, bizi kardeş kılacak, bizi kurtaracak haysiyetimiz var. Ona inanalım, ona tutunalım. O zaman bu yıkımı da atlatırız, ülkemizi yeniden de kurarız, bu Saray iktidarından da kurtuluruz. Varsın onlar iktardan, paradan başka bir şey düşünmesin. Biz bugün birbirimize sahip çıkacağız, yaralarımızı saracağız ve yarın bize bunları reva gören akıl dışı, bilim düşmanı, rant için, para için insanların ölümüne sebep olan iktidara son vereceğiz.

Bir kez daha tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun diyor, yakınlarını, sevdiklerini yitirenlere tüm Türkiye İşçi Partililer adına başsağlığı diliyorum.”

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş: Önümüzdeki En Acil Görev Erdoğan’ı Sandığa…

Haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan TİP Lideri Erkan Baş, seçimlere ilişkin, “Türkiye bir seçim sürecine gidiyor ve bu aşamada artık resmen de Millet İttifakı adını alan, düne kadar Altılı Masa diye andığımız alandan bir ortak mutabakat metni yayınlandı” dedi ve ekledi:

“Tüm yurttaşlarımızla ve açık yüreklilikle şunu paylaşmak isterim: TİP, önümüzdeki en acil görevi Recep Tayyip Erdoğan’ı sandığa, bu ucube Saray Rejimi’ni de tarihin çöplüğüne gömmek olarak tarif ediyor.”

Erkan Baş, açıklamasının devamında ise, “Hiçbir şey ama hiçbir şey bizim açımızdan bunun önüne geçemez. Bununla birlikte, kendisini AKP sonrası Türkiye’nin iktidarı olarak tarif eden muhataplarımızın ittifak metnine baktığımızda da TİP’in itirazlarını dile getirmeyi, hem halkın vekili olarak hem de gelecek dönemde ana muhalefet adayı bir siyasi parti olarak görevimiz sorumluluğumuz biliyoruz.

Daha önce çeşitli vesilelerle ifade etmiştik. Solu olmayan ülke soluksuz kalır. Bu ortak mutabakat metninin her satırına baktığımda bu cümleyi bir kez daha aklımdan geçirmek durumunda hissettim kendimi.” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Baş’ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:

Bugün EYT ile ilgili kanun teklifinin TBMM’de komisyonda görüşmeleri başladı. Uzun yıllardır emeklilik hakları için örgütlenen, yağmur, çamur, kar, kış demeden yılmaz bir mücadele örneği sergileyen EYT’liler, nihayetinde Saray Rejimi’ne diz çöktürdüler ve taleplerini kabul ettirdiler. Ancak hepimizin bildiği gibi AKP’de oyun bitmiyor. Kanun teklifi Meclis’e ilk sunulduğunda inceleyip paylaşmıştık görüşlerimizi.

Bugün TBMM’de görüşülen EYT teklifi, en iyi niyetli yorumla bile söylesek eksik bir kanun teklifidir. Kademe tartışmaları yapılıyor fakat bu kademe tartışmalarının da pek çok gerçek sorunu örttüğünü düşünüyoruz. Buradan açık ve net soruyoruz: Eylül 1999 sonrası sigortalı olan emekçilerin durumu ne olacak? Soru çok açık. Eylül 1999 sonrası sigortalı olan emekçiler ne yapacaklar?

7200 gün prim yatırmak şartıyla erkekler 60, kadınlar 58 yaşında emekli olabiliyor. Üstelik bu 2008 sonrası girişliler söz konusu olduğunda 9000 prim şartına ve 65 yaşa kadar gidiyor.

“Tartışılmak istenmeyen çok esaslı bir konu var aylık bağlanma oranları”

Burası Türkiye, burada bu şartları dayatırsanız bunun bir tek anlamı var, ‘İnsanlar mezarda emekli olsunlar’ demiş oluyorsunuz. Türkiye gibi insanların güvencesiz çalıştığı, yarınlarından haberlerinin olmadığı bir ülkede ‘25 yıl prim ödeyin, 9000 günü doldurun ondan sonra emekli olun’ diyorlar. Daha önemlisi, ister EYT’li olsun ister 2000 sonrası sigortalı. Tartışılmak istenmeyen çok esaslı bir konu var aylık bağlanma oranları.

2008’de yine bu iktidarın çıkardığı kanunla aylık bağlanma oranları kademeli olarak düştü. Hepimiz hatırlıyoruz, daha önce maaşın yüzde 70’i, 75’i gibi emekli maaşı alınırken, şimdi bu oran yüzde 35’lere düşmüş durumda.

Şimdi siz aylık bağlanma oranlarını yüzde 30’larda, 35’lerde tuttuğunuzda bu insanlara emeklilik hakkı verseniz ne olur vermeseniz ne olur? Emekliyi sadakaya muhtaç etmişler. Şimdi EYT’li emekliler, düne kadar EYT’li olanlar emekli olduklarında da 5 bin 500 liraya mahkûm edecekler.

Bizim TİP olarak, hem EYT’liler hem 2000 sonrası sigortalı olanlar için verdiğimiz bir kanun teklifi var. Bugün tekrar bunu kamuoyuyla paylaşmak, kamuoyunun dikkatine sunmak istiyoruz.

Söylediğimiz şey aslında çok basit. Diyoruz ki, en düşük emekli ücreti asgari ücretten düşük olamaz. Devlet bir asgari ücret belirliyor, emeklisine bunun altında bir ücret veremez. Asgari ücretin altındaki maaşları kabul etmiyoruz. Aylık bağlanma oranları mutlaka yeniden yüzde 70’lere çekilmelidir.

Eylül 1999 sonrası sigortalı olanların emeklilik hakkı yaşı, kademelendirilerek düşürülmelidir. Yani 65 yaşına kadar yaşayamıyor ki insanlar bu ülkede. Emeklilik yaşı mutlaka ve mutlaka kademeli olarak düşürülmelidir.

Emekli zamları ve geçmişte hesaplanan kat sayılar belirlenirken sadece enflasyon değil o yıla ait büyüme oranları da hesaba katılmalıdır. Yani bu ülkenin zenginliğini yaratanlar, emekli olduklarında bu ülkenin büyümesinden ve refahından pay almalılar.

Birincisi, staj sigortası mağdurları diye yeni bir kategori ortaya çıkardılar. İktidar sözde bir sorunu çözmeye çalışıyor ama o sorunu çözerken, çözüyormuş gibi yaparken, sayısız yeni sorun çıkartıyor.

Çalışma Bakanı Vedat Bilgin’in bir açıklaması var. Diyor ki staj mağdurları mağdur değildir. Çünkü onları mağdur eden bir şey yok. Staj eğitimdir, ortada iş akdi yok. Staj sayılsın diyorlar, milletin parasını bu şekilde dağıtamayız. Gerçekten yazıklar olsun. Tek kelimeyle yazıklar olsun. Staj adı altında siz bu memleketin çocuklarını sömüreceksiniz, onları bazen ucuz hatta çoğu zaman ücretsiz emek olarak kullanacaksınız sonra da diyeceksiniz ki ‘staj sadece eğitimdir’.

Belki dünyanın başka yerlerinde staj eğitim olabilir ama bu ülkenin MEB Bakanı, ‘öğrencileri marketlerde ucuz işçi olarak çalıştıralım’ önerisi getiren bir adam. Bu ülke böyle bir ülke. Sizin iktidarınızda bu ülke bu hale geldi. Şimdi diyorsunuz ki staj iş değilmiş, staj eğitimmiş.

Açık söylüyoruz bu arkadaşlarımız, bu yurttaşlarımız, bu insanlar mağdurdur, sizin tarafınızdan mağdur edilmektedir. Çalıştıkları dönem yok sayılmaktadır ve yok sayıldıkları için de emeklilikleri engellenmektedir.

İkincisi staj sadece eğitim falan değildir. 14, 15, 16 yaşında insanlar iş yerlerinde çoğunlukla angaryaya maruz kalarak çalıştırılmaktadırlar. Üçüncüsü ortada pekâlâ iş akdi de vardır. Okulla iş yeri arasında bir akit olmadan bir staj falan yapılamaz. Her stajyer okuluyla iş yerinin akdi üzerine orada çalışıyor.

Bir de bu bakan bey kimin parasını kime vermiyor ya? Bu milletin parasını veremezmiş. O değerleri yaratan insanlar haklarını istiyorlar zaten, senden senin babanın parasını istemiyor ki.

Sanki, sermayeye, patronlara sürekli olarak teşvikler veren, vergilerini silen, bu memleketin zaten kaymağını yiyen o bir avuç azgın azınlığı her gün besleyen iktidar bunlar değil de, söz konusu olan işçinin, emekçinin hakkı olduğunda akıllarına milletin parası geliyor. Milletin parasını çarçur edip duruyorlar.

Hiç lamı cimi yok. Bu garabet durum ortadan kalkmalı. Mağdur yurttaşlarımızın, stajyer ya da çırak olarak bilfiil çalıştıkları günlerin prim günlerine sayılması gerekir. Doğrusu budur, bunun tartışılmaya falan da ihtiyacı yoktur.

“Böyle ekonomisti olan ülkenin ekonomisi de böyle olur”

Bu bakanın başında cumhurbaşkanı var, cumhurbaşkanı ‘Ben ekonomistim netice ortada’ diyor. Böyle ekonomisti olan ülkenin ekonomisi de böyle olur. Netice ortada diyor adam ya! Bu memlekette bizim gördüğümüz netice kaynamayan tencere, azalan öğünler, 3 haneli enflasyon, ödenmeyen faturalar, sürekli şişen kredi ve kredi kartı borçlar… Bizim gördüğümüz netice bunlar.

Ama muhtemelen ülke ekonomisinden değil kendi ekonomisinden bahsediyor Tayyip Erdoğan. Hani bir yüzükle gelip bugün parasının, servetinin hesabını bilmemesini, her gün zenginleşmesini, kendi evinin ekonomisini memleket ekonomisinin yerine koyduğu için ben ekonomistim netice ortada diyor.

Çok az kaldı. Vatandaş bunlara birkaç ay sonra neticeyi gösterecek. Hep beraber biz Tayyip Erdoğan’ın görmediği neticeyi göstereceğiz.

Bu haftanın bizim açımızdan son derece önemli gelişmelerinden bir tanesi AKP’nin tarikatlar, cemaatler eliyle cehenneme çevirdiği ülkede bir vahşetin, bir utanç davasının ilk duruşması görüldü. Hiranur Vakfı’nın kurucularından Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızını sözde evlilik adı altında yıllarca cinsel istismara uğratmasına sebep olduğu, tarikatın deyim yerindeyse devlet gözetiminde suç işlediği sürecin ilk duruşmasında şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız.

Başından bu yana bu vahşeti sümen altı etmeye çabalıyorlardı. Kamuoyunun zorlamasıyla, gazetecilerin, yurttaşların çabasıyla bunun başaramadılar. Şimdi duruşma başlayınca can havliyle yayın yasağı getiriyorlar, kapalı duruşma kararı aldırıyorlar ayrıca Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı dışındaki hiçbir kurumun da müdahilliğini kabul etmiyorlar.

Hani can havliyle dedik ya, işte dört ay sonra kabusa çevirdikleri hayatlarımızdan sonsuza dek çıkacak olan bu din bezirganları ve onların yol verdikleri orta çağ artıkları şimdi işledikleri suçlar nedeniyle can havliyle son çırpınışlarını yaşasınlar bakalım.

Bu aldıkları gizlilik kararları, yayın yasakları, kapalı duruşmalar, yerleri değiştirilen savcılar belki bizim aklımıza gelmeyen pek çok tezgah hiçbir işe yaramayacak. Bunların hepsi en kısa sürede bizim tarafımızdan aşılacak ve hem Tayyip Erdoğan hem de onun suç ortağı bu tarikatlar kaçınılmaz olanı mutlaka yaşayacaklar.

“Hiranur Vakfı’ndaki istismara ilişkin net tavır koyamayan ve bu garabete çanak tutarak…”

Çok açık ifade edelim, 3-5 oy uğruna bu memleketin tüm kurumlarını, çocuklarımızın geleceğini bu yobazlara peşkeş çekenler çok iyi bilsinler: TİP bu davanın ve bu memleketi karanlığa boğan tarikatların işledikleri hiçbir suçun peşini asla bırakmayacaktır. Çünkü bu davalar kişisel ya da münferit davalar falan değil. Bu adlı adınca toplumsal bir davadır. Bu dava da AKP iktidarının 20 yılda yarattığı kötülüklerin en somut resimlerinden bir tanesidir.

Bu öyle bir resimdir ki koruma kararını ihlal eden erkeğin zorlama hapsine almasını isteyen ve bu talebi reddedildiği için bugün hayatta olamayan Canan Semiz bir yandadır, bir gazetemizin kendisi hakkında yazmasını ve konuşmasını yasaklatmak için Canan Semiz’in uygulatamadığı kanuna dayanarak karar çıkartan eski AKP’li bir vekil diğer taraftadır.

Hiranur Vakfı’ndaki istismara ilişkin net tavır koyamayan ve bu garabete çanak tutarak cesaretlendiren iktidar bir yandadır. Tecavüzcü olduğu mahkeme kararıyla sabit olan uzman çavuşu tecavüzcü dediği için yargılanan binlerce kadın, sadece geçtiğimiz ocak ayında öldürülen 31 kadın diğer yandadır.

Ama, ant olsun ki bu karanlığı, bu karanlığı yaratanları, bu karanlığın ardına gizlenerek suç işleyenleri, o ahlaksızları, o canileri ve bunları besleyen para babalarını hepsini mutlaka yargı önüne çıkartacağız ve hepsiyle hesaplaşacağız.

Türkiye bir seçim sürecine gidiyor ve bu aşamada artık resmen de Millet İttifakı adını alan, düne kadar Altılı Masa diye andığımız alandan bir ortak mutabakat metni yayınlandı.

Başlarken tüm yurttaşlarımızla ve açık yüreklilikle şunu paylaşmak isterim: TİP, önümüzdeki en acil görevi Recep Tayyip Erdoğan’ı sandığa, bu ucube Saray Rejimi’ni de tarihin çöplüğüne gömmek olarak tarif ediyor.

Hiçbir şey ama hiçbir şey bizim açımızdan bunun önüne geçemez. Bununla birlikte, kendisini AKP sonrası Türkiye’nin iktidarı olarak tarif eden muhataplarımızın ittifak metnine baktığımızda da TİP’in itirazlarını dile getirmeyi, hem halkın vekili olarak hem de gelecek dönemde ana muhalefet adayı bir siyasi parti olarak görevimiz sorumluluğumuz biliyoruz.

Daha önce çeşitli vesilelerle ifade etmiştik. Solu olmayan ülke soluksuz kalır. Bu ortak mutabakat metninin her satırına baktığımda bu cümleyi bir kez daha aklımdan geçirmek durumunda hissettim kendimi.

“Kölelik köleliktir”

Evet yani baktığımızda bazı somut konularda birtakım öneriler var adımlar atılacağı gözüküyor ancak uzun zamandır ağır hasta AKP döneminde de deyim yerindeyse ölüm döşeğinde yatan Türkiye ekonomisi için reçete diye önümüze koydukları şey hastalıklardan da ağır gözüküyor. AKP’nin sunduğu Türkiye’de eşitsizliği yoksulluğu artıran modern köleliği getiren sistemi değiştirmek, sosyal adaleti sağlamak yerine birazcık ehlileştirmeye çalışan bir anlayış var. Açıkça söylüyoruz. Modern kölelik ehlileşse de, uysallaşsa da kölelik köleliktir.

Biz bu köleliği kabul etmeyeceğiz. Türkiye’de öyle bir sistem kurulmuş ki kar hırsıyla her şeyi yakıp yıkıyor bu sistem. Bu hırsı sadece biraz kontrol altına alarak yetinmek mümkün değil. O hırsı, o her şeyin önüne geçen kar hırsını ortadan kaldırıp eşitliği, sosyal adaleti sağlayarak insanları zenginlikte birleştirebiliriz. Bu kar hırsı yenilmeli ve tüm yurttaşlarımızın özgürce mutlu yaşayabileceği zengin bir ülke haline Türkiye gelmelidir.

Ama maalesef insanların hakkını arayamadığı, grev yapamadığı okulda fabrikada, plazada, madenlerde patrona yöneticiye karşı aciz bırakıldığı bir ülkede bu derin yarayı sadece yara bandıyla kapatmak mümkün değildir iyileşmek hiç mümkün değildir.

Belki üzücü bir tesadüf, mutabakat metninin açıklandığı gün biraz önce sözünü ettiğim o Hiranur Vakfı davasının da görüldüğü gündü. Ama bu metni kaleme alan arkadaşlar sanki son 20 yıldır bu ülkede siyasal İslamcılığın bir baskısı, tahakkümü, dayatmacılığı altında ezildiğimizi hiç görmemişler ya da yazarken unutuvermişler. Metinde, laiklik, sekülerlik, tarikatlar, cemaatler, bunlar yok.

Çok açık ve net söylemek gerekiyor. Türkiye’de laiklik yeniden tesis edilmedikçe, maalesef bu tarikatların cemaatlerin egemenliğindeki ülkede biz daha çok böyle benzer vakalar yaşarız. Enes Kara gibi çok sayıda kardeşimizi kaybederiz. Binlerce çocuk sözde evlilik altında bu istismarların mağduru olur.

O yüzden, tek amacı orta çağ karanlığını bütün topluma dayatmak olan bu cemaatleri, tarikatları, bakanlıklara, devlete, kamuya, yurtlara, okullara, hastanelere çökme faaliyetlerinden el çektirmeden Türkiye’de gerçek bir eşitlikten, gerçek bir özgürlükten söz etmek mümkün değil.

Biz üzülüyoruz, yani bu metinde Türkiye’nin geleceğini inşa etme hedefi taşıyan bir metinde laikliğin olmaması bize göre bir yenilgidir. Muhalefetin, AKP’nin kendisine çizdiği alana sıkışmasının bir göstergesidir.

O yüzden biz TİP olarak şu sözü söylemek zorunda hissediyoruz: Kimse kalmazsa, kimse adım atmazsa bilinsin ki TİP, Türkiye’de yaşayan her yurttaşın eşit, özgür, laik, sosyal bir hukuk devletinde yaşaması için mücadeleye devam edecektir, bu yöndeki mücadelesinden bir adım geri atmayacaktır.

“İstanbul Sözleşmesi’ne geri döneceğiz”

Yine bu metinde bizi en çok rahatsız eden bize değil, ülkemize haksızlık olarak gördüğümüz bir yön kadın hareketinin görülmemiş olmasıdır. Yıllarca şu iddiayla hareket ettik, hala bunu savunuyoruz: Hiçbir muhalefet partisinin, hiçbir siyasetçinin gösteremediği direngenliği, kararlılığı ve muhalefet başarısını son yıllarda Türkiye’de kadın hareketi göstermiştir. Yıllardır AKP’ye karşı ana muhalefet gibi mücadele eden bir kadın hareketimiz var. Çeşitli renkleri, çeşitli görüşleri bir araya getirmiş, hiç yılmamış geri adım atmamış, güçlü bir kadın hareketi var. Bu kadın hareketinin bir numaralı talebi İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmek ama bunu açıkça ifade etmekten çekinmişler.

Bu Saray Rejimi bırakın İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamayı, bir gece hukuksuzca, ahlaksızca, akılsızca dayatmayla bu sözleşmeden çıktığını ilan etti. Kadın hareketi hayatını ortaya koyan kadınların mücadelesiyle bu kavgayı sürdürüyor, bir mutabakat metni yazılacaksa birinci sayfasına büyük harflerle ‘İstanbul Sözleşmesi’ne geri döneceğiz, noktasına virgülüne kadar uygulayacağız’ diye yazmak gerekirken bu yapılmamış.

Bunun sözünü tüm yurttaşlarımıza veriyoruz. Türkiye İşçi Partisi siyasette, sokakta, mecliste, nerede olursa olsun İstanbul Sözleşmesini savunacak. Kadınları dışlayan, onları hak mücadelesinin dışında gören geri anlayışı kabul etmemiz mümkün değildir. Türkiye kadınlar olmadan, kadınların canını, haklarını güvence altına almadan, onlar özgürleşmeden ne Saray Rejimi’nden kurtulabilir ne bu zihniyetten kurtulabilir.

Bu metinde maalesef işçinin, emekçinin onların örgütü olan sendikaların da adı yok. İnsanca yaşamı canhıraş savunmanın yerini galiba sermayeyi ürkütmeme kaygısı, sermayeyle müzakere süreçleri almış. Bu yüzden Kürtlerden, Alevilerden, LGBTİ+’lardan söz edilmiyor. Toplama baktığımızda kadın yok, laiklik yok, Kürtler yok, Aleviler yok, emekçiler yok, sendikalar yok, LGBTİ+’lar yok. Türkiye’nin derin ve acil sorunları toplumsal sorunları maalesef unutulmuş.

Tüm bunların toplamında bu çerçeve Türkiye’nin neden bir üçüncü ittifaka ihtiyaç duyduğunu bir kez daha teyit etmiştir. Neden Emek ve Özgürlük İttifakı’na ihtiyaç olduğunu bir kez daha ifade etmiştir. Neden TİP gibi doğrudan işçi sınıfının, yoksulların, halkın çıkarlarını savunan bir sosyalist partiye ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Günün sonunda, bize Türkiye’nin sorunlarına tespit ve çözümde soldan bir bakış açısının ne kadar önemli ve ne kadar değerli olduğunu gösteren bir metinle karşı karşıyayız. Bu vesileyle buradan ilan ediyorum. Bu sorumluluk bize aittir. Türkiye İşçi Partisi bu sorumluluğu üzerine alacaktır.

Pek çok iş yerinde pek çok fabrikadan işçi arkadaşlarımız bizimle temas ediyorlar, mücadelelerini, dertlerini, yaşadıkları sıkıntıları, haksızlıkları paylaşıyorlar.

Zaman zaman sermaye için ‘insanlık düşmanı kan emici vampirler gibi davranıyorlar’ değerlendirmesi yapıyoruz a, bunun somut bir örneğini Bursa’da Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde gördük. Barutçu Tekstil adlı bir firma var. Yalnızca sendika üyesi oldukları için, yani anayasal haklarını kullandıkları için işçi arkadaşlarımız hukuksuzca işten atılmış. İşçiler 100 günü aşmış direniyorlar, hem işlerini, ekmeklerini istiyorlar hem de anayasal haklarını istiyorlar. Geçtiğimiz pazar günü bir vahşet meydana geliyor resmen. Eylem alanının önüne bırakılan bir kamyonetin içindeki sıvı amonyak tanklarının kapakları açılıyor ve direnişteki işçilerin zehirlenmesine neden oluyor.

Haksız, hukuksuz işten çıkarıldıkları için direnen işçiler fabrika önünde ulu orta zehirleniyor ve hastaneye kaldırılıyor. Biz, bütün bu sürecin takipçisi olacağız, buradan fenalaşarak hastaneye kaldırılmış olan işçi arkadaşlarımızın hepsine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz ve bir söz veriyoruz:

İşçiyi zehirlemeye çalışan bu kan emicilere, yurttaşlarımızın ekmeğiyle, onuruyla, canıyla oynayan bu vahşilere bu memleketi terk etmeyeceğiz. Bu memlekette en ucuz kalem işçi canı olmaktan çıkacak ve bu resmen cinayete teşebbüsün tüm failleri de hesap verecekler.

Bir diğer direniş haberi Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nden, Omega Motor işçilerinden geldi. Omega Motor’da 450 işçi çalışıyor ve Türk-Metal Sendikası’na üye oldukları için 18 işçi kardeşim işten çıkartılıyor. Patron ve fabrika yönetimi yetkiyi, yani iş yerindeki işçilerin çoğunluğunun sendikaya üye olmasını engellemek için sendikaya üye olan işçileri işten çıkarıyor ve iş yerine yeni işçiler alıyor. Böylece iş yerindeki dengeyi değiştirmeye çalışıyor.

Yetmiyor, sendika üyesi işçilere sendikadan istifa etmeleri için baskı yapıyor, mobbing uyguluyor. Türkiye işçi sınıfının sendikalaşma hakkını dövüşe dövüşe kazandığını unutmuşa benziyorlar. Biz bu hakları direne direne kazandık ve sendikalı olmak tüm işçilerin hakkıdır.

Buradan açıkça söylüyorum: Kim, nerede, işçilerin sendikalaşma haklarını kullanmalarının önüne engel çıkarıyorsa bunların yaptıkları faaliyetin adı çeteciliktir. İşçinin örgütlenmesini engellemek çeteciliktir ve biz işçinin hakkını ne bu çetelere, ne de bu çetelere güç veren AKP iktidarına yedirmeyeceğiz. Türkiye işçi sınıfı, bu çetelerden de AKP iktidarından büyüktür ve güçlüdür.

Buradan, Omega Motor’daki bütün işçi kardeşlerime sevgilerimizi selamlarımızı dayanışma duygularımızı iletiyorum. TİP direnen her işçinin sonuna kadar yanında olacaktır onları bir an olsun yalnız bırakmayacaktır. Omega Motor işçisi kardeşlerimize düşen görev de şudur. Onlar da birbirlerine sahip çıksınlar. İşçi arkadaşlarına sahip çıksınlar, sendikalarına üye olsunlar, asla da teslim olmasınlar. Gerçekten ne mutlu alın teri, hakkı için mücadele edene, ne mutlu çalmadan çırpmadan haysiyetli bir yaşam sürenlere.

Biz, böyle direndiğimiz sürece böyle onurlu durduğumuz sürece mutlaka sonunda kazanan biz olacağız, direndikçe hem ekmeğimize hem onurumuza, haysiyetimize sahip çıkacağız hem de memleketimize sahip çıkacağız.

Türkiye’nin dört bir yanından özel okuldaki öğretmenlerden şikayetler geliyor, durumlarını bizimle paylaşıyorlar. Zaten artık bu maaş meselesi kamuoyunun malumu ama öyle örnekler yaşıyoruz ki insan isyan etmeden duramıyor.

Bahçeşehir Koleji diye bir okul var, öğrencilerinden en az 100 bin TL yıllık ücret alıyorlar ama öğretmenlerine asgari ücreti reva görüyorlar. Öğretmen altı gün çalışıyor, dersi olmasa bile sabah 8’den akşam 5’e kadar okulda bulunup ne kadar angarya iş varsa onları yapmak zorunda kalıyor. Mesaiye kalsa da bir mesai ücreti alamıyor, böyle bir düzen kurmuşlar istedikleri gibi devam etsin istiyorlar.

Bu nasıl bir vicdandır, bu nasıl bir eğitimcilik anlayışıdır, bu nasıl bir sistemdir, bu nasıl bir düzendir! Bir öğretmen bu şartlarda nasıl çalışabilir, kendini nasıl geliştirebilir o çocuklara nasıl verimli olabilir?

8 bin 500 liraya bir öğretmenin öğrencisine faydalı olabilmesini, kendisini geliştirebilmesini bıraktım, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de nasıl yaşayabilir? Reva gördükleri düzen bu!

Eğitim bir kar aracı haline getirildiğinde, eğitimden para kazanmaya başlanıldığında geldiğimiz yer bu. Eğitim birilerinin kendi cebini doldurma aracı haline geldiğinde böyle vicdansızlıklarla karşılaşıyoruz. Sonuç: Mutsuz öğretmenler, başarısız öğrenciler olur. Olan bu ülkenin geleceğine olur. Bu düzen, bu anlayış sürdüğü müddetçe ne öğretmen kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın, ne de öğrencilerimizin geleceğe umutla bakma şansı yok.

Öğretmene insanca yaşayabileceği bir ücreti, nöbet sırasında oturacağı bir sandalyeyi bile çok gören insanların, çocuklarımıza ne verebileceğini düşünelim. Bunlar çocuklarımıza ne verebilir?

“Tüm işçi arkadaşlarımızı 12 Şubat’ta Kartal’daki buluşmamıza davet ediyorum”

Buradan tüm Türkiye işçi sınıfına, özellikle İstanbul’daki işçi kardeşlerime, metal işçilerine, inşaat işçilerine, motokurye emekçilerine, öğretmenlere, belediye emekçilerine, plaza çalışanlarına, sağlık emekçilerine, mimarlara mühendislere emeğiyle alın teriyle yaşayan herkese bir çağrı yapmak istiyorum:

13 Şubat DİSK’in ve TİP’in kuruluş yıldönümü. Aynı zamanda bu yıl şanlı Kavel Direnişi’nin 60. yıldönümü. TİP olarak biz bu tarihe atıfla 12 Şubat Pazar günü İstanbul Kartal’da büyük bir işçi buluşması düzenleyeceğiz. Tüm işçi arkadaşlarımızı 12 Şubat’ta Kartal’daki buluşmamıza davet ediyorum.

Yoğun bir mücadele döneminin içindeyiz. Seçim süreci henüz resmi olarak başlamasa da artık seçim başlangıcının verildiğini biliyoruz. Tüm örgütlerimizin var gücüyle çalışmaya başladığını da buradan yurttaşlarımıza duyurmak istiyorum hem üye gönüllü başvurularımız artıyor, partimize katılan yurttaşlarımız görev ve sorumluluk alıyorlar, bu iktidardan kurtuluş mücadelesine enerjilerini katıyorlar hem de partimizin mecliste başta emekçilerin olmak üzere mücadele eden insanların temsil edilmesi perspektifine uygun olarak da milletvekili adalık başvurularında da bizi çok sevindiren bir artış var.

Yani biz, TİP’i siyaset sahnesine döndürdüğümüz andan bugüne, sokaktan meclise, herhalde hayatın her alanına TİP gibi muhalefet yapmayı, TİP gibi mücadeleci olmayı kazandırdığımızı düşünüyoruz. Artık Türkiye’de TİP gibi muhalefet yapmak diye bir deyim vardır. Artık Türkiye’de TİP gibi mücadeleci parti diye bir tanımlama oluşmuştur. Bu bir başarı, bunun sonucunda 10 bini aşan üye ve gönüllü olarak aramıza katıldığı enerji dolduğumuz, heyecan dolduğumuz, umut dolduğumuz bir süreçteyiz. AKP’den kurtuluş ve eşit özgür bir ülkenin yeniden kuruluşu süreci için sosyalistlerin mührü vurma kararlılığını bir kez daha yinelemek istiyorum.

Daha önce pek çok kez paylaştık, hem ittifakımızın hem müttefiklerimizin ama bunun da ötesinde ülkemizin ve ülkemiz emekçilerinin, halkımızın çıkarlarını en başa yazan bir seçim stratejisi kurgulamaya çalışıyor bunu müttefiklerimizle, ittifak güçlerimizle paylaşıyoruz. En kısa sürede burada da yol alacağımızı duyurmak isterim. Biz, Türkiye siyasetini canlandıracak AKP’den kurtuluşun ve yeniden kuruluşun teminatı olacak bir ittifakın parçası olduğumuzu düşünüyoruz.

Millet İttifakı’nın mutabakat metninde bir kez daha ortaya çıktı, Türkiye İşçi Partisi ve Emek ve Özgürlük İttifakı hem AKP’den kurtuluşun hem de yeniden kuruluş sürecinin emekçilerin, kadınların, Alevilerin, Kürtlerin, LGBTİ+’ların, gençlerin yani bu ülke halkının sigortası olacaktır.

Biz bu inadı, TİP gibi muhalefet yapmayı doğru bildiğini, inandığını söylemeyi, elalem ne der acaba sorusunu bir kenara iterek hiç tartışmasız laikliği, eşitliği, özgürlüğü savunmayı bu ülkenin yasalarını, anayasasını hem değiştirme iradesini sürdürmeyi hem de mevcutlarının uygulanması için bir irade oluşturmayı; yani sokaktaki iradeyi, heyecanı, umudu meclise taşımayı aynı anda da işçiye, kadına, gence düşman Saray Rejimi’ni, bu ucube sistemi tarihin çöplüğüne atmaya kararlıyız.

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş’tan “Altılı Masa” Çıkışı

TİP Lideri Erkan Baş, “Millet İttifakı’nın adayı sizin kriterlerinize uygun bir aday çıkarırsa, destekler misiniz?” sorusuna yanıtında, “Ne kadar çok aday çıkarsa Erdoğan’ın ilk turda kazanması zor olur, ikinci tura kaldığında da muhalefetin en çok oy alan adayı kimse ona oy veririz” dedi.

Ancak Baş, “Millet İttifakı gelecek bizimle görüşecek hiç demedik ama şunu dedik; tek adamın yönetimine ne kadar karşıysak, sadece altı kişinin karar vermesine de karşıyım” çıkışı yaptı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, ‘HDP’den 20 vekil istedikleri’ iddiasının doğru olmadığını yineledi. Baş, “Böyle bir tartışma olmadı, TİP’in bugüne kadar tek bir vekil sayısı tartışması olmadı” dedi.

Euronews Türkçe’den Dilek Gül’e konuşan Baş, şu ifadeleri kullandı:

“Biz TİP olarak kendi adımız, adaylarımız ve listelerimizle girdiğimizde koyduğumuz hedeflerden biri parlamentoda bir grup kurmaktı. Bu da çok anlaşılabilir bir şeydi. 4 vekil ile konuşabilmek için kavga ediyoruz sürekli, sadece söz hakkı almak için günlerce mücadele veriyoruz. O nedenle tabi böyle bir hedefimiz var. Ama bu başkalarının listelerinden girmek, başkalarının oylarıyla milletvekili olmak gibi bir beklenti değil.

Dayanışmada bir eksiklik bırakmadık bir beklenti içinde de yapmadık. Biz 1960’lı yıllarda daha kimse Kürt sorununu konuşamazken, TİP Kürt sorunu hakkında söyledikleri nedeniyle kapatılmış bir parti. Bizim açımızdan tarihsel bir boyutu var ve ahlaki bir sorumluluğu da var. Hiçbir partiden TİP’in bir vekil talebi yok. Biz halka güveniyoruz. TİP’in parlamentoda nasıl temsil edileceğine halk karar verecek. Bununla birlikte biz parlamentoda doğmadık, biz sokaktayız. O nedenle varlık, yokluk alanı değil bizim için.”

“Erdoğan’ın ilk turda kazanması zor olur”

Erkan Baş, “Millet İttifakı’nın adayı sizin kriterlerinize uygun bir aday çıkarırsa, destekler misiniz?” sorusuna yanıtında, “Ne kadar çok aday çıkarsa Erdoğan’ın ilk turda kazanması zor olur, ikinci tura kaldığında da muhalefetin en çok oy alan adayı kimse ona oy veririz” dedi. Ancak Baş, “Millet İttifakı gelecek bizimle görüşecek hiç demedik ama şunu dedik; tek adamın yönetimine ne kadar karşıysak, sadece altı kişinin karar vermesine de karşıyım” çıkışı yaptı.

“Erdoğan’a hayatının en büyük yenilgisini yaşatalım”

Baş’ın bu soruya yanıtından bir bölüm şöyle:

“İkinci tura kim kalacak rekabeti Erdoğan’ı yenmenin önüne geçti, üzülerek ifade ediyorum. Bu pratik bir sorundu ve zarar verdi. O gün çağrı yaptık muhalefete ilk turda ortak adayla bu işi bitirelim… Bu tespitimiz herhangi birisi tarafından kendilerine bir mecburiyet olarak algılanıyorsa ve zaten Erdoğan’dan insanlar bıktı ne olursa olsun bize oy verecekler diye düşünüyorlarsa buna da prim vermeyiz.

Son dakikada karşımıza bir Ekmeleddin İhsanoğlu çıktığında halkımız çaresiz kalmamalı. Söylediğimiz budur, ilk turda Erdoğan’a hayatının en büyük yenilgisini yaşatalım.

“Bizim kriterimiz açık ve net, Erdoğan’a ne kadar uzak olursa bize o kadar yakın olur”

Millet İttifakı gelecek bizimle görüşecek hiç demedik ama şunu dedik; tek adamın yönetimine ne kadar karşıysak, sadece altı kişinin karar vermesine de karşıyım. Altı genel başkan karar verecek, neden kardeşim ne özellikleri var. Aylardır yıllardır toplantı yapıyorsunuz, bir sendika kapısı çalıp işçi kardeşim ne düşünüyorsun demiyor. Mesela kadın derneklerine sizin görüşünüzü almak istiyoruz diye bir teklif gitti mi hiç? Bizim kriterimiz açık ve net, Tayyip Erdoğan’a ne kadar uzak olursa bize o kadar yakın olur.”

Söyleşinin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

TİP Lideri Baş: Doğru Olan Ortak Adaydır

TİP Lideri Erkan Baş, “Eğer kazanmak istiyorsak, geçmişte yaptığımız hatalardan ders çıkartmalıyız. Geçmiş seçimlerde ‘İlk turda çok adaylı bir seçim yapalım ve ikinci turda, ilk turda en çok oy olan muhalefet adayının etrafında birleşelim’ yaklaşımı, pratik olarak sonuç vermedi” dedi ve ekledi:

“İlk turda muhalif adaylar, birbirlerinden oy alıp ikinci tura kalmaya daha fazla odaklandılar. Doğru olan ortak adaydır. Şimdi bizim bunu söyleme hakkımız ne kadar varsa, aynı temelde bir yaklaşım geliştiren ama bu çağrısı bugüne kadar hiç karşılık bulmayan, Türkiye’nin en büyük üçüncü siyasi partisinin (HDP) de buna hazırlık yapması bu kadar doğaldır.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, parti milletvekilleri ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleriyle birlikte gazetecilerle buluştu. TİP Lideri Baş, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) cumhurbaşkanı adayı çıkarma kararıyla ilgili şunları ifade etti:

“Eğer kazanmak istiyorsak, geçmişte yaptığımız hatalardan ders çıkartmalıyız. Geçmiş seçimlerde ‘İlk turda çok adaylı bir seçim yapalım ve ikinci turda, ilk turda en çok oy olan muhalefet adayının etrafında birleşelim’ yaklaşımı, pratik olarak sonuç vermedi.

İlk turda muhalif adaylar, birbirlerinden oy alıp ikinci tura kalmaya daha fazla odaklandılar. Doğru olan ortak adaydır. Şimdi bizim bunu söyleme hakkımız ne kadar varsa, aynı temelde bir yaklaşım geliştiren ama bu çağrısı bugüne kadar hiç karşılık bulmayan, Türkiye’nin en büyük üçüncü siyasi partisinin (HDP) de buna hazırlık yapması bu kadar doğaldır”.

Baş, “Cumhurbaşkanı adaylığına dair, “Doğru olan ortak adaydır ama seçime sayılı günler kala henüz bir görüşme yapılmamışken henüz bize bir aday önerilmemişken kamuoyuna bir aday önerilmemişken ve daha önce, en açık örnek olduğu için kullanıyorum, Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bir örnek önümüzde duruyorken, bizim tümüyle bekleyiş içerisinde olmamız, olası bir kötü senaryoda çaresiz kalmamız da kabul edilebilir bir şey değildir. Ne zaman Emek ve Özgürlük İttifakı bunu konuşacak? Mitingden sonraki hafta için randevumuz var” sözlerini ifade etti ve şunları ekledi:

“HDP, bu memleketin çirkin ördek yavrusu falan değil. Yani en az 6 milyon insanın oyunu almış, memleketin üçüncü siyasi partisi. ‘Başkaları ne der’ diye siyaset yapılmaz. Eğer bu ülkeyi yönetmeye adaysanız, bizim ittifakımız adına kim giderse gitsin görüşmeye, o ittifakın içerisinde HDP de var, TİP de var, Sosyalist Meclisler Federasyonu da var. Herkes adına gider.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) üçüncü büyük partisi olan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Cumhurbaşkanı adayı adımı bir süredir partililer tarafından dillendiriliyordu. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Kars’ta yaptığı konuşmada partisinin cumhurbaşkanlığı seçimine kendi adayıyla gireceklerini söyledi.

Cumhurbaşkanı adayının çok yakın zamanda açıklanacağını ifade eden Buldan, Cumhur İttifakı ya da Millet İttifakı ile ortaklıkları olmasa bile müzakerelere açık olduğunu da sözlerine ekledi.

Paylaşın

TİP Lideri Baş: Büyük Bir Hesaplaşma Dönemine Giriyoruz

Seçim sürecine giden siyasi atmosferi değerlendiren TİP Lideri Baş” Seçimler önemli ama bir şeye dikkatinizi çekeceğim. Seçimlere nasıl bir ortamda giriyoruz biz? Mesela bu seçime giderken ülkenin en büyük 3. siyasi partisi kapatma davasıyla karşı karşıya.” dedi ve ekledi:

“Bugün hazine yardımı gasp edilmiş durumda. Bu ülkenin yasaları diyor ki her parti aldığı oy oranında hazineden yardım alır. Çünkü zaten hazine yurttaşın vergilerinden oluşuyor, bunu paylaştırmak lazım. Ama AYM çıktı dedi ki ‘HDP’ye ben bunu vermiyorum.’ Aynı AYM HDP’yi kapatma davasına doğru götürüyor.”

Açıklamasının devamında, “Seçimlerin en önemli aday adaylarından birisi Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yasak alıp almayacağını tartışıyoruz. Bugün biri CHP’li biri İyi Partili iki milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması komisyona havale edildi. Yarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanabilir durumda. Medya ablukasını, yargıyı, devletin olanaklarının iktidar tarafından baskı aracı olarak kullanılmasını geçiyorum. Düşünsenize nasıl bir seçime gidiyoruz biz. Şu anlattıklarımla bir ülke seçime doğru gidiyor bu normal midir?” ifadelerini kullanan Baş, şöyle devam etti:

“Şimdi yarın İstanbul’a kayyum gelecek mi gelmeyecek mi bu tartışmaları yapıyoruz. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı cezaevinde. Niye cezaevinde? Oraya daha önce atanan kayyumun, altından yaptırdığı belediye binasındaki tuvaleti herkese gösterdiği için. Halkın parasının nasıl çarçur edildiğini gösterdiği için. Selçuk Mızraklı’yı bir bahaneyle aldılar tutukladılar. Diyarbakır’da olur böyle şeyler, İstanbul’da olmaz diye düşündü insanlar. Çoğu insan böyle düşündü. Ama yarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atandı dense şaşıracak olan var mı içerisinde? Bunu yapar yapmaz ayrı ama bunun psikolojisini artık hazırlamış durumda.

İktidar kaybedeceğini görmüş durumda ve bütün tuşlara aynı anda basıyor. Kontrolsüz de basmıyor onu da söyleyeyim. Bayağı bilerek isteyerek istediği gibi çalmak, istediği gibi dizayn etmek üzere arka arkaya hamleler yapıyor.

Şimdi bunun karşısında çok açık söyleyeyim ‘Bekleyelim, görelim, sabredelim’ yaklaşımı doğru bir yaklaşım değildir. Yani zaten bunlar kaybedecekler, o yüzden tırnak içerisinde söylüyorum provokasyona gelmeyelim yaklaşımı doğru bir yaklaşım değildir. Provokasyona gelmemek lazım peki provokasyonlar nasıl boşa çıkarılır? Nasıl provokasyona gelmezsiniz? Bütün insanlık tarihi boyunca provokasyonları boşa çıkarmanın bir tane yolu vardır. Örgütlü hareket ederseniz provokasyonları boşa çıkarırsınız. Provokasyon örgütsüz kitleler üzerinde etkilidir ama eğer örgütlü hareket ederseniz o provokasyonları boşa çıkarma yeteneği geliştirirsiniz.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin Bolu İl Örgütü açılışında yurttaşlarla bir araya geldi.

Burada konuşan Baş, açılışta emeği geçen parti üyelerine teşekkür ederek, “Meclis’e girdikten sonra bize karşı çeşitli övgüler var. Aslında koca bir yapının görünen 4 kişisi orada. Bunun arkasında partinin merkez kurulları, bilim kurulları var, danışma organları var, bunun arkasında il örgütleri, ilçe örgütleri var ama insanlar sadece gördükleri üzerinden değerlendiriyorlar ve bu da insanı biraz mahcup ediyor” ifadelerini kullandı.

Siyaseti, ‘temsil siyaseti’nden çıkarmaya çalıştıklarının altını çizen Baş, “Biz yurttaşın temsilcisi değiliz, yurttaşın kendisiyiz. Bunu hissederek, buna uygun bir siyaset yapmaya çalışıyoruz” dedi. Konuşmasına, cumhuriyetin 2. yüzyılından bahsederek devam eden TİP Genel Başkanı Baş, şu sözleri kaydetti:

İçinden geçtiğimiz süreç çok önemli bir süreç. Hem yılın son günü yaptığımız açıklamalarda, hem yıl başından sonra yaptığımız açıklamalarda hep buna işaret etmeye çalıştık. 2023, cumhuriyetin 100. kuruluş yıl dönümü. 2023, belki de Türkiye İşçi Partisi’ni var eden hareket olarak baktığımız Gezi Direnişi’nin de 10. yıl dönümü. Bu ikisi bize çok büyük bir tarihsel sorumluluk yüklüyor. Yani cumhuriyetin 2. yüzyılına yeniden ilk yüzyılda yaşadığımız arızalarla, eksiklerle, yanlışlarla, hatalarla mı gireceğiz, yoksa bu ikinci yüzyılda ilk yüzyılda yaptığımız hatalardan dersler çıkararak gerçekten halkın siyasete katılabildiği, sözünü söyleyebildiği yürekten ve gerçekten katılabildiği, memleketin sola doğru uç verdiği biçimde mi gireceğiz?

Yoksa sadece ki AKP’nin 20 yıldır yaptığı birtakım kötülüklerle, o kötülüklerden kopmak üzere sınırlı bir değişim mi yaşayacağız? Mesela bu son derece önemli bir sorun.

‘Geleceğiniz yer Tayyip Erdoğan olur’

Baş, sol düşüncenin tarih boyunca halkı temsil ettiği ve halkın çıkarlarını savunduğu için her zaman düşman görüldüğünü belirtirken, “Eğer bir ülkede siz solu, sosyalistleri, devrimcileri yok ederseniz ve sistematik olarak bunları imhaya dayalı bir siyaset anlayışı ülkeye egemen olursa sonunda geleceğiniz yer Tayyip Erdoğan olur. Sürekli solunu budayan, sürekli solunu yok eden, sürekli solunu kesen bir ülkede tarikatlar yükselir, cemaatler yükselir, ırkçılık yükselir, toplumda düşmanlık yükselir ve bunların üzerine de ırkçı, milliyetçi, dinci partiler yükselir. O yüzden bakın şu söylediğimiz tez bizim heyecanımızın coşkumuzun, enerjimizin temel kaynağıdır” dedi.

Türkiye’nin 2. yüzyılına AKP’yi yenerek gireceklerini dile getiren Baş, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: Biz AKP’yi, Tayyip Erdoğan’ı, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ni değiştireceğiz, yeneceğiz bunları. Ama kaygımız, korkumuz, telaşımız örneğin 5 yıl sonra aynı zihniyet devam ederse, yani Erdoğan’dan önceki zihniyet yeniden memlekette egemen olursa, 5 yıl sonra 10 yıl sonra Tayyip Erdoğan’ı bile aramak zorunda kalabilirsiniz.

Menderes’i hatırlayın, gitti Demirel geldi, gitti Kenan evren geldi, Turgut Özal geldi, Tansu Çiller geldi ve Tayyip Erdoğan bunların açtığı yolu aslında kullanarak iktidara geldi. Her seferinde daha gericisi, her seferinde daha sağcısı, her seferinde daha ırkçısı, her seferinde daha halk düşmanı olan iktidarların gelmesi tesadüf değil

Bunun kaynağında şu var. Bu ülke solcularını, sosyalistlerine, halkı siyasette temsil ettikleri için halkı siyasete katılım kanallarına zorladığı için siyaset yapma hakkı vermemiştir, hep solunu tasfiye etmiştir ve hep solunu tasfiye eden ülke de sağcılara teslim olmuştur ve her seferinde daha kötüsüyle karşı karşıya kalmıştır.

Büyük bir hesaplaşma dönemine girildiğine dikkat çeken Baş, seçim sürecine giden siyasi atmosferi şu sözlerle değerlendirdi: Seçimler önemli ama bir şeye dikkatinizi çekeceğim. Seçimlere nasıl bir ortamda giriyoruz biz? Mesela bu seçime giderken ülkenin en büyük 3. siyasi partisi kapatma davasıyla karşı karşıya. Bugün hazine yardımı gasp edilmiş durumda. Bu ülkenin yasaları diyor ki her parti aldığı oy oranında hazineden yardım alır. Çünkü zaten hazine yurttaşın vergilerinden oluşuyor, bunu paylaştırmak lazım.

Ama AYM çıktı dedi ki ‘HDP’ye ben bunu vermiyorum.’ Aynı AYM HDP’yi kapatma davasına doğru götürüyor.

Seçimlerin en önemli aday adaylarından birisi Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yasak alıp almayacağını tartışıyoruz. Bugün biri CHP’li biri İyi Partili iki milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması komisyona havale edildi. Yarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanabilir durumda. Medya ablukasını, yargıyı, devletin olanaklarının iktidar tarafından baskı aracı olarak kullanılmasını geçiyorum. Düşünsenize nasıl bir seçime gidiyoruz biz. Şu anlattıklarımla bir ülke seçime doğru gidiyor bu normal midir?

Şimdi yarın İstanbul’a kayyum gelecek mi gelmeyecek mi bu tartışmaları yapıyoruz. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı cezaevinde. Niye cezaevinde? Oraya daha önce atanan kayyumun, altından yaptırdığı belediye binasındaki tuvaleti herkese gösterdiği için. Halkın parasının nasıl çarçur edildiğini gösterdiği için. Selçuk Mızraklı’yı bir bahaneyle aldılar tutukladılar. Diyarbakır’da olur böyle şeyler, İstanbul’da olmaz diye düşündü insanlar. Çoğu insan böyle düşündü. Ama yarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atandı dense şaşıracak olan var mı içerisinde? Bunu yapar yapmaz ayrı ama bunun psikolojisini artık hazırlamış durumda.

‘İktidar bütün tuşlara aynı anda basıyor’

İktidar kaybedeceğini görmüş durumda ve bütün tuşlara aynı anda basıyor. Kontrolsüz de basmıyor onu da söyleyeyim. Bayağı bilerek isteyerek istediği gibi çalmak, istediği gibi dizayn etmek üzere arka arkaya hamleler yapıyor.

Şimdi bunun karşısında çok açık söyleyeyim ‘Bekleyelim, görelim, sabredelim’ yaklaşımı doğru bir yaklaşım değildir. Yani zaten bunlar kaybedecekler, o yüzden tırnak içerisinde söylüyorum provokasyona gelmeyelim yaklaşımı doğru bir yaklaşım değildir. Provokasyona gelmemek lazım peki provokasyonlar nasıl boşa çıkarılır? Nasıl provokasyona gelmezsiniz? Bütün insanlık tarihi boyunca provokasyonları boşa çıkarmanın bir tane yolu vardır. Örgütlü hareket ederseniz provokasyonları boşa çıkarırsınız. Provokasyon örgütsüz kitleler üzerinde etkilidir ama eğer örgütlü hareket ederseniz o provokasyonları boşa çıkarma yeteneği geliştirirsiniz.

Türkiye’nin Tayyip Erdoğan’dan ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden kurtulması için üzerlerine düşen her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olduklarını ifade eden Baş, Tayyip Erdoğan karşısında tek aday çıkarılması gerektiğini vurgulayarak şöyle devam etti:

“Tek bir aday ile Tayyip Erdoğan karşısında yüzde 60’larla 70’lerle bu süreci kazanmak mümkündür. Ama bu şu anlama gelmesin. ‘Biz çıkacak adayın her şeyine kefil olacağız şudur, budur…’ Bu öyle bir şey değil. Bizim iddiamız şu. Biz örgütlü olursak, biz güçlü olursak, biz aktif olursak, biz hareket halinde olursak Türkiye’nin geleceğinde Tayyip Erdoğan’ın benzerlerinin ya da onlara özenenlerin Türkiye’yi şekillendirme şansları olmayacak. Buradaki güvendiğimiz şey o ortak adayın kim olduğu meselesi değil, güvendiğimiz şey o mücadele içerisinde etkin bir biçimde yer alan bizleriz.”

Paylaşın

TİP Lideri Baş’tan Erdoğan’a: Kolaysa Emekli Maaşıyla Sen Yaşa!

Sefalete mahkûm edilen emeklilerin yaşadığı geçim sıkıntısına değinen TİP Lideri Baş, “Bundan 6 yıl, 7 yıl, 8 yıl, 10 yıl önceye gidelim. Asgari ücretten düşük maaş alan emekli oranı yüzde 4-5 civarında. Emekliler asgari ücrete yakın paralar alıyorlar” dedi ve ekledi:

“Artık 2020’den beri bu veriler açıklanmıyor, 2020’de emeklilerin yarısı asgari ücret alıyordu yüzde 50 oranındaydı. Şimdi son yapılan zamma göre emeklilerin en az yüzde 70’i asgari ücretin altında yaşamaya çalışıyor. İktidar, emeklilerin yüzde 70’ine asgari ücret diye belirlediğimiz rakamın altında bir rakamla yaşama dayatması yapıyor. Kolaysa sen yaşa kardeşim bu parayla? Kolaysa sen yaşa! Yine oyalamalar, yine Saray oyunları devam ediyor.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin İstanbul il örgütü binasında haftalık basın toplantısı düzenledi. Baş, Türkiye gündemini değerlendirdiği basın toplantısında dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

Konuşmasının başında yurttaşların yeni yılını kutlayan TİP Genel Başkanı “2023 özel bir yıl” derken “Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yıl dönümü, Gezi Direnişimizin 10. yıl dönümü. Biz bu önemli yılda Saray Rejimi’ni tarihin çöplüğüne gönderme, eşit, özgür, barış içinde yaşayacağımız bir memleket kurma kararlılığımızı bir kez daha tekrarlıyoruz” ifadelerini kullandı.

2023’ün iktidar açısından da özel bir yıl olduğunu belirten Baş, şöyle devam etti:

“12 yıl kadar önce ‘Türkiye hazır hedef 2023’ diye yola çıkmış bir iktidar vardı. Bugünlerde elime iki sayfalık bir metin ulaştı. Bu AKP’nin dördüncü kongresinde Eylül 2012 tarihli 2023 hedeflerini anlatan bir metin.

63 madde kongreye katılan tüm basın emekçilerine sunulmuş, AKP imzalı olan bir metin ve bu 63 maddede neler demişler 2023’ün ilk basın toplantısında bunları hatırlatmak istiyorum.

Örneğin şöyle başlıyor; parti kapatmalarının tamamen kaldırılması.

2 parti kurulmasında kısıtlayıcı ve yasaklayıcı hükümlerin kaldırılması.

3 partilerde tek tipleştirici hükümlerin kaldırılması.

4 parti kapatmaların kaldırılması.

5 partiye değil gerçek kişilere ceza.

6 siyasete katılımın önündeki tüm engellerin kaldırılması.

7 seçimlerle ilgili mevzuatların tümden yenilenmesi işte barajın kaldırılması, temsilde adaletin sağlanması diye başlamış.

Peki nasıl bir Türkiye ile karşı karşıyayız? 2023 geldi, söyledikleri tarih geldi. Ne var gündemde? ‘Parti kapatmayı kaldıracağız’ demişler HDP üzerinde kapatma davası var. Milyonlarca yurttaşın oyunu almış parti kapatılmak isteniyor.

‘Parti kurulmasında kısıtlayıcı ve yasaklayıcı hükümleri kaldıracağız’ demiş. Aylardır Yeşiller Partisi partinin kuruluşunu gerçekleştiremediğini, mahkeme kararlarına rağmen gerçekleştiremediğini söylüyor.

Partilerde tek tipleştirici hükümler kaldırılacakmış, geçtik siyasi partileri tüm ülkeyi tek tip hale getirmeye çalışan, yurttaşlar arasında ayrımcılığı körükleyen bir parti haline gelmiş. Buradan bütün yurttaşlarımıza özellikle rica ediyorum: AKP’nin bundan 10 sene önce açıkladığı 2023 vizyonuna bakalım ve bugün AKP’nin Türkiye’yi nasıl bir hale getirdiğini zaten yaşıyoruz, ikisini birlikte mukayese edelim.

‘AKP’yi yüz yılın yalancısı ilan ediyoruz’

Şu belge, tarihe yalanın belgesi olarak geçecek. Buradan Adalet ve Partisi’ni 2023 yılında yüz yılın yalancısı ilan ediyoruz. Yüz yılın yalancısı en büyük yalanları söyleyen parti olma unvanını ele geçirmiş durumdalar.

Bugün memlekette ne yaşıyorsak hepsinin tam tersini önlerine hedef olarak koymuş bir iktidarla karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu belge ancak ve ancak yüzyılın yalancısı olarak anılması için akıllarda tutulması gereken, arşivlerden bulup çıkarılması gereken, her yurttaşımızın mutlaka okuması gereken bir belgedir.

Hedefledikleri ülke ortada, yarattıkları ülke ortada. Adaletsizlik yaşamın her alanına sirayet etmiş, ülkenin yarısı asgari ücretle açlık sınırında yaşamaya mahkûm edilmiş, yoksulluğun, gelir adaletsizliğinin alıp başını gittiği, partilerin hem kapatıldığı hem kurdurulmadığı, dilleri, cinsel yönelimlerin yasaklandığı ayrımcılığın kol gezdiği, eğitim sisteminin paramparça edilip yurttaşların özel okullara mecbur edildiği kapkaranlık bir ülke haline getirdi AKP 2023’e girerken Türkiye’yi.

Biz bu vesileyle AKP’nin bu yalanlarını AKP’nin bu ülkeyi mahvettiği politikaları bir kez daha ortaya koyarken, kendi adımıza da 2023 için tek bir hedef koyuyoruz. Yurttaşlarımıza açlık sınırında bile yaşamayı çok görenleri milyonları süt alamaz, bir kirayı ödeyemez hale getirenleri, çocuklarını okullarına gönderebilmek için ailelerin bankalarda kredi alma sıralarına girdiği, bankalara, tefecilere mahkûm edildiği bu siyasi partiyi 2023 yılında bu ülkeden söküp atacağız.

Eşit, özgür, barış içinde ve kardeşçe yaşayacağımız bir cumhuriyet için 2023 yılında Saray Rejimi’ne son noktayı koyma kararlılığıyla giriyoruz. Hani bundan 10 sene önce 15 sene önce bir hikâye anlatıyordu Tayyip Erdoğan. 2023’e başlarken şunu söylemek lazım: Senin hikayen de senin yolun da bitti Tayyip Erdoğan. Artık halkın hikayesi başlıyor. Halkın önünün açık olduğu günler 2023’te önümüzde bizleri bekliyor.”

Açıklamalarının devamında geçen hafta Erdoğan’ın açıkladığı EYT düzenlemesine ilişkin konuşan Erkan Baş, “Bu duyurunun üzerinden 1 haftadan fazla vakit geçti ve şu anda hala Meclis’e gelmiş bir teklif falan yok” dedi.

İktidarın EYT’lilerin umuduyla oynadığını belirten Baş, şu ifadeleri kullandı:

“İnsanların yıllardır mücadele ettiği, zaten hakkı olan bir şeyi sanki kendisi bahşediyormuş gibi insanlara sunuyor ama bunu yaparken bile açık konuşalım yurttaşlarımızla alay ediyor. Yani çıkıyor bir akşam diyor ki ‘EYT’yi çözdüm hadi hayırlı olsun’ İnsanlar yıllardır bu anı bekliyorlar doğal olarak ertesi sabah SGK binalarının önünde kuyruklar oluşuyor, vatandaş emeklilik işlemlerini başlatmak istiyor. Şunu bile söylemiyor, ‘konuyla ilgili bir kanun göndereceğiz’ falan demiyor çözdüm bitti hayırlı olsun…

Ne oldu arkadaş? Ortada bir teklif var mı Melis’e sunulmuş bir öneri var mı? Kanun teklifi var mı? Hiçbirisi yok. İnsanların umutlarıyla alay eden bu yaklaşımlarını da unutmayacağımızı burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.”

‘Kolaysa sen yaşa kardeşim bu parayla? Kolaysa sen yaşa!”

Açıklamalarının devamında Türkiye’de sefalete mahkûm edilen emeklilerin yaşadığı geçim sıkıntısına değinen Erkan Baş, “Emeklinin hali ne olacak?” dedi.

Baş şöyle devam etti:

“Bundan 6 yıl, 7 yıl, 8 yıl, 10 yıl önceye gidelim. Asgari ücretten düşük maaş alan emekli oranı yüzde 4-5 civarında. Emekliler asgari ücrete yakın paralar alıyorlar. Artık 2020’den beri bu veriler açıklanmıyor, 2020’de emeklilerin yarısı asgari ücret alıyordu yüzde 50 oranındaydı. Şimdi son yapılan zamma göre emeklilerin en az yüzde 70’i asgari ücretin altında yaşamaya çalışıyor.

İktidar, emeklilerin yüzde 70’ine asgari ücret diye belirlediğimiz rakamın altında bir rakamla yaşama dayatması yapıyor. Kolaysa sen yaşa kardeşim bu parayla? Kolaysa sen yaşa! Yine oyalamalar, yine Saray oyunları devam ediyor.

EYT’lilerin, emekli yurttaşlarımızın endişeleri haklı. Bu sebeple biz açıkça ifade ediyoruz; tam bir teyakkuz halinde olacağız. Hem EYT’lilerin yıllardır mücadele ettikleri haklarını tam ve eksiksiz olarak almaları için hem bunun yol açtığı yeni mağduriyetin muhatabı olan milyonlarca yurttaşımızın yeni bir haksızlığa uğramasını engellemek için hem de emeklilerin insan gibi yaşayabilecekleri bir emeklilik maaşını alabilmeleri için.”

TİP, EYT konusunda ne diyor?

Mevcut EYT düzenlemesine karşı partisinin önerilerini de sıralayan Erkan Baş şöyle konuştu:

“Biz diyoruz ki işe giriş tarihlerine göre kademeli, uygulanabilir ve adil bir yaş düzenlemesi getirilmelidir. Siz insanları kaç yaşında çalışmaya başlatıyorsunuz? Kaç yıl çalışacakları buna göre şekillenmeli belirlenmeli. Siz Türkiye’de insanları Afrika’dan beter koşullarda çalıştırıp Avrupa’daki gibi emeklilik hayallerine kabul ettiremezsiniz, bu dayatmayı kabul etmiyoruz.

Çalışma koşullarının bu kadar ağır, dünyadaki en uzun çalışma saatlerine sahip ülkelerden bir tanesine gelmiş bir ülkede insanlar çalıştıkları yıllarda ömürlerinden vererek çalışıyorlarsa emeklilik de buna göre düzenlenmelidir. Bunun dışında bir şey kabul edilemez.

Ayrıca TİP olarak diyoruz ki; emeklilik aylıklarının alt sınırı asgari ücretin net tutarından az olamaz. Ayrıca artık neredeyse yüzde 30’lara düşen aylık bağlanma oranlarının yeniden yüzde 70’lere çıkartılması net bir talep olarak ifade edilmelidir. Emekçiyken ödediğimiz primler, emekliyken aylık olarak cebine girmelidir. Yani siz insanlardan çalışırken aldığınız primlerin karşılığını bile vermiyorsunuz. Ayrıca refah payı yüzde 100’e yeniden çıkarılmalı ve mutlaka emekliler enflasyon karşısında koruma altına alınmalıdır.”

Basın toplantısının devamında TÜİK’in açıkladığı enflasyon verilerini eleştiren TİP Genel Başkanı, “Bu kurum sadece Tayyip Erdoğan’ın hoşuna giden rakamları açıklamak üzere yapılanmış durumda” dedi.

TÜİK eliyle Cumhuriyet tarihinin en büyük hırsızlığının ve dolandırıcılığının yapıldığını söyleyen Erkan Baş şöyle devam etti:

“Cumhuriyet tarihinin en büyük hırsızlık, dolandırıcılık ve yolsuzluk suçlarından birisine zemin hazırlamış durumdadır. Sokaktan herhangi bir arkadaşımızı çevirsek, zaten TÜİK’in verdiği rakamların hayatta bir karşılığı olmadığını söyleyecek. Bu memlekette hayatında bir gün olsun pazara giden, markete giden, alışveriş yapan, otobüse, minibüse toplu ulaşım araçlarına binen kime sorsanız enflasyonu hesaplar demeyeceğim, enflasyonun altında eziliyor. Bu memlekette emeğiyle, alın teriyle yaşayan tüm yurttaşlar TÜİK’in söylediği rakamın hayatla gerçekle bir ilgisi olmadığını biliyor.

Ama bu sahte rakamlarla hepimizin bildiği gibi özellikle emekli ve memur maaş oranının belirlenmiş oluyor ve böylece bu sahte rakamlarla bu memlekette milyonlarca insanın boğazından lokma çalıyor. Çoluk çocuğun emeği çalınıyor insanın hakkettiğini alması gerekeni gasbeden bir iktidarla karşı karşıyayız. Burada dolandırıcılık suçu vardır iddia ediyorum burada nitelikli dolandırıcılık suçu vardır.

Bir rakam paylaşmak istiyorum; 2015 yılında ortalama memur maaşı 2,5 asgari ücrete denk geliyormuş. Geçen yıl bu 1,7‘ye kadar inmiş şimdi yüzde 30 üzerinden hesaplarsak aşağı yukarı 1,5 kat anlamına gelecek.

Yani şu demek, 8 yılda memur maaşı 2,5 asgari ücretten 1,5 asgari ücrete düşmüş. Yani aslında her ay bir asgari ücreti bu iktidar çalmış. Göstere göstere, gözümüzün içine baka baka memurlardan her ay bir asgari ücreti çalan bir iktidarla karşı karşıyayız.

Tabii yapacaklar, bunların varlık nedeni bu ve utanmayacaklar. Utanmazlar bakın çok açık söyleyeceğim utanmayacaklar çünkü bir taraftan diyecekler ki ‘ekonomi her geçen gün büyüyor.’ Ekonomi büyüyor memlekette. Mesela bankalar cumhuriyet tarihinin karlılık oranlarında rekorlarını kırmışlar ama bu ülkede çocukların beslenme çantasında yiyecek bir şey var mı yok mu bu iktidarın derdi değil. İnsanlar çocuklarına süt alabiliyorlar mı bu iktidarın derdi değil.

Bırakın ev sahibi olma hayallerini, insanlar ilk depremde yıkılacaklarını bildikleri evlerin kirasını bile ödeyemez durumdalar. Ama 18 milyon vatandaşı açlığa, yoksulluğa, sefalete mahkûm eden bu sözde zammı müjde diye pazarlamaktan utanmıyorlar.”

Sinan Ateş cinayeti

Konuşmasının son bölümünde Ankara’da sokak ortasında işlenen Sinan Ateş cinayetine ilişkin açıklamalarda bulunan Erkan Baş, “Ülkenin başkentinde bir siyasi cinayetin tüm ayrıntılarıyla açığa çıkarılmaması kabul edilebilir bir şey değildir” dedi.

“Kendisi dışında herkesi terörist diye yaftalayanlar bu işin olağan şüphelileri durumundalar” diye konuşan Baş şu ifadeleri kullandı:

“Şüpheliler milletvekilleriyle yan yana yine fotoroman gibi boy boy fotoğrafları çıkmış. Kimin çanak tuttuğu, kimin azmettirdiği ortada. Bu çağ dışı bu insanlık dışı zihniyet Türkiye için bir güvenlik sorunudur bunu ifade etmemiz lazım.

Türkiye’de yurttaşların birlikte yaşama iradesine, barışa, mutluluğa, kardeşliğe karşı bir tehdittir bu zihniyet. Sokaklarda daha önce başlayan şiddet gösterileri buna başvuran zihniyetin ne olduğunu bize bir kez daha gösteriyor. Bunlar üzülerek ifade ediyorum bu ülkenin yönetiminde söz sahibidirler aynı zamanda. Saray Rejimi’nin en büyük destekçileridir. Biz bu anlayışa karşı, bu siyasete karşı her zaman her yerde karşı durduk, tam karşısında durduk, duruyoruz ve durmaya devam edeceğiz.

En büyük güvencemiz yalnız olmadığımızı biliyoruz. Türkiye’de gündüz gözüyle sokak ortasında bir insanı öldürmekten çekinmeyen, resmen bu ülkenin kanunlarına kurallarına kafa tutan bu zihniyete toplumumuzun da büyük bir bölümünün karşı olduğundan eminiz bunu biliyoruz.

Bir kez daha yineliyoruz. Saray Rejimi’nde bu siyasi parti görünümlü ama esasen siyasetle halkla hiçbir ilgisi olmayan yaklaşımların egemen olduğu bir Türkiye yaratılmıştır ama bunların Türkiye’nin geleceğinde yeri yoktur.  Bu karanlık aşılmak durumundadır bu karanlığı el ele, yürek yüreğe birlikte aşabiliriz Türkiye ancak bu kanunsuzluğun üzerine giderek düze çıkabilir, yaşanabilir bir ülke haline gelebilir.

Biz Ülkü Ocakları eski genel başkanı Sinan Ateş cinayetinin tüm ayrıntılarıyla açığa çıkmasını, hangi hesapların, hangi planların amaçları olarak sonucu olarak bu cinayetin işlendiğinin ortaya çıkartılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda takipçisi olacağımızı bu suç şebekelerinin bütün ayrıntılarıyla kamuoyu tarafından bilinmesinin en temel yurttaşlık hakkı olduğunu söylüyoruz.”

Paylaşın

Erkan Baş: Meclis’te Halkın Parasına Çökme Planı Tartışılıyor

TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan TİP Lideri Erkan Baş, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde günlerdir çok büyük bir vurgununun hazırlığı yapılıyor. Bütçe görüşmeleri özetle hırsızlık ve vurgun planı olarak değerlendiriliyor, halkın parasına çökme planı tartışılıyor. Emekçinin, yoksulun alın terinden yaratılan Hazine nasıl iktidar için sermaye için patronlar için kullanılır, nasıl çökülür, nasıl yandaşa aktarılır, nasıl Saray’da o lüks hayat devam eder bunlar konuşuluyor” dedi ve ekledi:

“Görüşmeler başladı diyemiyorum, genelde gazeteler ‘görüşmeler başladı’ diye haber yapıyor. Burada bir görüşme falan yapılmıyor. Gördüğünüz üzere Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran iktidar cenahının müzakere etmek, tartışmak gibi bir dertleri yok. Tek bir amaç var; muhalefeti susturmak ve Saray’dan gelen bütçeyi onaylayıp geçirmek.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın açıklamaları şöyle:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde günlerdir çok büyük bir vurgununun hazırlığı yapılıyor. Bütçe görüşmeleri özetle hırsızlık ve vurgun planı olarak değerlendiriliyor, halkın parasına çökme planı tartışılıyor. Emekçinin, yoksulun alın terinden yaratılan Hazine nasıl iktidar için sermaye için patronlar için kullanılır, nasıl çökülür, nasıl yandaşa aktarılır, nasıl Saray’da o lüks hayat devam eder bunlar konuşuluyor. Görüşmeler başladı diyemiyorum, genelde gazeteler ‘görüşmeler başladı’ diye haber yapıyor. Burada bir görüşme falan yapılmıyor. Gördüğünüz üzere Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran iktidar cenahının müzakere etmek, tartışmak gibi bir dertleri yok. Tek bir amaç var; muhalefeti susturmak ve Saray’dan gelen bütçeyi onaylayıp geçirmek.

Dün muhalefet sıralarında oturan bir Milletvekili Hüseyin Öz, ölümden döndü. Kendisine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Ama bu iktidar anlayışının bir yansımasıdır. İlk gün söyledik, artık sistematik hale geldi. Türkiye İşçi Partisi’ni konuşturmamak için sistematik bir faaliyet yürüyor. 5 yıldır Meclis’te olan bir parti her bütçe sürecinde işçiler adına emekçiler adına yoksullar adına bütçeye dair değerlendirmelerimizi sunmak istiyoruz, Meclis Başkanıyla görüşme girişimlerimiz bile sonuçsuz kalıyor. Amaç belli; muhalefet susacak, konuşmayacak, iktidar her istediğini yapacak ve bu bütçe görüşmeleri bitecek. Biz bunu kabul etmeyeceğiz. Türkiye işçi sınıfı susmaz, TİP susturulamaz. Çok açık ifade ediyorum: Hiçbir güç görevimizi yerine getirmemin önüne engel olamayacak. Emekçinin sözünü mutlaka hayatın her alanına olduğu gibi Meclis’e de taşıyacağız.

Buradan yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum: AKP diyor ki ‘Ben sizin alın terinizden, emeğinizden bu kasayı dolduracağım. Asgari ücretten, ekmekten bile vergi alacağım. Kursağınızdan geçen her iki lokmadan bir tanesini kursağınızdan çekip alacağım. Sonra da o parayı götürüp suç şebekelerine, Saray’ın savaşına, yandaşlara, hırsızlara, bu memleketin kanını emen soysuzlara harcayacağım’ diyor.

Vergilerimizle doldurulan AKP’nin savaşına, Saray’a, Saray soytarılarına harcadığı o kasada ne var biliyor musunuz? Çocuklarımızın beslenme çantasına koyamadığımız için kahrolduğumuz o meyveler var ya, alıp içiremediğimiz için çocuklarımızın gelişim bozukluğu yaşamasına neden olan o süt var ya, burada tartışmak istemedikleri bütçe ona çekme bütçesidir. Çocuğumuzun beslenmesini, çocuğumuzun sütünü çalan bir bütçe hazırlıyorlar. Hani ev sahibine veremediğiniz zaman başınızı eğmek zorunda hissettiğiniz kira, okulu bitmesine karşı iş bulamadığınız o işler, hepsi bu bütçeyle yok edilmek isteniyor.

Ödeyemediğimiz faturalar, satın alamadığımız kitaplar, gidemediğimiz filmler, yılda 2 gün bile yapamadığımız tatiller, bize cehennem ettikleri insanca yaşayamadığımız hayatımız var ya burada o hayatımızı çalmak için uğraşıyorlar. AKP’nin hayatımızı çaldığı, bizi rezil bir geleceğin, rezil bir yaşamın kölesi yaptığı bu düzeni başlarına yıkmak için mücadeleye devam edeceğiz.

‘Televizyonda bolluk, sokakta yokluk’

2 ayrı enflasyon rakamı açıklandı. Bağımsız kuruluş ENAG ‘Yüzde 170’ dedi, TÜİK ‘Yüzde 84’ dedi. Şimdi baz etkisiyle enflasyon konusunda iyileşme varmış diye hep bir ağızdan masallar anlatmaya başladılar. Gerçekten bu Nebati Bey ne anlatıyor? Ne anlatıyorsun Nebati Bey? Yandaş basına bakıyorsunuz yalan üzerine yalan pompalanıyor. Halk bunları izliyor, ondan sonra markete, pazara gidiyor. Halkın televizyonda gördüğü bolluk, sokakta gördüğü yokluk. Yarattıkları rejim bu. Bunlar hangi rakamları açıklarsa açıklasınlar. Fiyatlar düşmüyor. Yurttaşlarımızın alım gücü her geçen gün azalıyor. Yoksulluğa isyan ediyoruz. Bu ülkedeki milyonlarca insanın durumu bu. Alın o baz etkisini başınıza çalın. Başka hiçbir işe yaramıyor.

Türkiye 2022 yılında çocuklarına süt alamayan bir ülke haline geldi. Dünyada çalışma saatlerinin en uzun olduğu ülke burası. Şimdi bu üç harfli market zincirlerini gündem yaptılar. Nur topu gibi bir yeni gündemimiz var. Hatırlarsınız pandemi sonrası da ‘patates soğan terör örgütleri’ çıkmıştı. O zaman da göstermelik depoları bastılar. Olay basit: Ekonomiyi batırıyorlar her zaman olduğu gibi bunun suçunu başka birine atıp kendilerini aklamaya çalışıyorlar. Yaklaşık bir ay önce burada gündem yapmıştım. Okullardaki çocukları bu marketlerde çalıştırma planları yapıyorlar. Kamuoyu tepki göstermeseydi bu memleketin çocukları bu zincir marketlerde köle olarak çalıştırılacaktı. Memlekette her şey güzelmiş bir tek marketler kötüymüş. Elektrik, doğal gaz, su, bu zamları da marketler mi yapıyor? Bu marketler bu iktidarın dostlarıydı ve bu iktidar döneminde palazlanıp her köşe başlarına yerleştiler. Milyarlarca kârı bunların döneminde yaptılar. Esnafı, bakkalı bu marketler eliyle bitirdiler. Daha bir ay önce memleketin öğrencilerini buralarda ucuz iş gücü yapacaklardı. Ama şimdi sözde bunlarla kavga ediyorlar.

Marketlerle ilgili her şey konuşuluyor değil mi? Bir tanesinin ağzından markette çalışan işçilerin hali nicedir diye bir cümle duydunuz mu? Bu markette çalışan, çalıştığı marketten su bile içemeyen, içtiği suyun parasını ödemek zorunda olan işçinin durumuna dair laf ettiler mi? Her mahallede marketler var. Konuşun oradaki işçi arkadaşımla bakayım. Hangisi 3 ay önce yaşadığına göre daha iyi yaşıyor? En ağır sömürü koşullarına 14-16 saat çalıştırılan market işçileri kimsenin aklına bile gelmiyor. Buradan market işçisi arkadaşlarıma, marketlerden alışveriş yapan yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum: Bu kanımızı emen, işçilerin emeğiyle binlerce şube açan patronlara karşı mutlaka örgütlenin. Bakmayın bugünkü kavgalarına, bu iktidar o patronların iktidarıdır, bir kişi bile sizi düşünmüyor.

Bu kürsülerden, elimizden geldiğince her yerden tarikatların memleketi sürüklediği karanlığı anlatmaya çalışıyoruz. Her alanda bu gericilere, yobazlara karşı mücadele etmeye çalışıyoruz. Hatırlayacaksınız, Ensar yurdunda çocukları istismar edenlerin, Aladağ’da yanan öğrencileri, Enes Kara kardeşimizi… Buralarda neler yaşandığına dair hatırladıklarımız gerçekten bize neler yaşanabileceğine dair pek çok ipucu veriyordu. Ancak, bu son öğrendiğimiz olay, bırakın bir siyasetçiyi, devrimciyi bir yurttaş olarak, bir kız babası olarak beni beynimden vurdu.

Hiranur Vakfı’ndaki çocuk istismarı

Gazeteci dostumuz Timur Soykan, bir haber yayınladı. ‘İsmailağa Cemaati liderlerinden Yusuf Ziya Gümüşay öz kızını 6 yaşındayken imam nikahıyla aynı tarikattan bir müritle evlendiriyor’ diyorlar da 6 yaşındaki çocukla evlenme sözcüğünü nasıl yan yana kullanacağız bilemiyorum. Bu kız çocuğu, çocukluğu boyunca istismara uğruyor ve 2012 yılında bir doktor aracılığıyla bir şekilde gündeme geliyor. Ama karanlık eller o zaman da bunu örtbas ediyorlar şimdi bütün bir çocukluğu büyük bir eziyetle geçen bu kadın 10 yıl sonra boşanabiliyor. Şikayetçi oluyor ve şu anda bir iddianame hazırlanmış durumda.

Bu asla ama asla münferit bir olay değildir. Bu bir iki kişinin yaşadığı bir mağduriyet falan da değildir. Öyle olsaydı bile dünyayı yakmamız gerekirdi. Ama Türkiye’deki bu iktidar destekli gerici yapılanmalarla biliyoruz binlerce çocuğumuzun yüz yüze kaldığı, Türkiye’nin en büyük sorunlarından bir tanesi açığa çıkmış durumdadır. Bir kadın konuşabildiğimiz için bildiğimiz bir örnek var ama konuşamayan binler var.

‘Organize bir tecavüz, istismar, şiddet var’

Biz burada basın toplantısı yaparken bile binlerce çocuğumuz sapık din tüccarları ağının içine düşmüş durumda. Burada organize bir tecavüz, organize bir istismar, organize bir şiddet var. Bu sapıklar MEB’de bile sözde değerler eğitimi diye ders anlatıyorlar. Çocuklarımızın okuluna giriyorlar. Bunların kaçak yapılarına ruhsatlar veriliyor. Bunların belediyelerden ve merkezi bütçeden para aldıklarını biliyoruz. Bunlar suç işlediğinde mahkemeler çalışmıyor, emniyet çalışmıyor. Çok net bir şey söyleyeceğim; bunları, bunların para kaynaklarını, devletteki dayanaklarını, siyasi destekçilerini söküp atmadan hiçbir şey düzelmez. Çocuklarımızı bu lağım çukurunda bırakırsak bu toplum hiçbir şey yapamaz. Bu topluma yerleşmiş kanser hücresini içimizden söküp atmalıyız. Hala susan, hala cemaatlerden, tarikatlardan beklentisi olan bütün partileri terk edin. Onları yalnız bırakın, bunlar yenilmeden bu ülkede yeni hiçbir şey kuramayız.

Her ne pahasına olursa olsun bu haysiyetsizleri bu memleketten söküp atacağız. 6 yaşındaki kız çocuğunu evlendiren, tecavüz eden bu sapkın suç şebekelerini, insanlık düşmanı haysiyetsizleri bu memleketten söküp atacağız. Hangi dine inanıyorsa inansın, tüm yurttaşlarımıza, solcu sosyalist ya da değil, vicdanlı, haysiyet sahibi, emeğiyle, alın teriyle yaşayan tüm yurttaşlarımıza çağrı yapıyorum: Ancak biz el ele verirsek çocuklarımızı kurtarırız. Ancak biz omuz omuza durursak bu karanlığı yeneriz. Yenmek zorundayız. Çocuklarımız için yenmek zorundayız. Bu mide bulandırıcı, karanlık, çağ dışı zihniyete karşı hep birlikte laikliği savunmak zorundayız. Cemaatler, tarikatlar çocuklarımızı, gençlerimizi, kadınları, geleceğimizi istismar etmesin istiyorsak, 6 yaşındaki çocuklarımıza tecavüz eden, tecavüzü teşvik eden bu cemaatleri, Enes Kara kardeşimizi intihara sürükleyen bu tarikatları, bu zihniyetin Türkiye’de yeri olmadığını bir kez daha söylemek istiyoruz.

‘Karanlıkla ancak ve ancak laiklikle başa çıkabiliriz’

Bizler bu karanlığa karşı durmadıkça, yüksek sesle isyanımızı dile getirmedikçe onlar ülkenin her yanını sarmaya, gençlerimizi çocuklarımızı ve bu ülkenin geleceğini çalmaya devam edecekler. Ve bu karanlıkla ancak ve ancak laiklikle başa çıkabiliriz. Ne istiyoruz? Devletin tüm inançlara eşit mesafede olduğu, hiçbir grubu kayırmadığı, inanan kadar inanmayanı da koruduğu, hiçbir dini grubun diğeri üzerine tahakküm kurmasına izin vermeyen bir laiklik istiyoruz. Tarikat ve cemaat gibi kapalı kapılar ardında kamuda söz sahibi olan, yurt işleten, holding işleten, servetlerine servet katarken halkın dini değerlerini sömüren bu yapılanmaların bu memlekette yeri yoktur. Hem ceplerini dolduruyorlar hem de toplumu din adı altında istismar ediyorlar ve bu karanlığı ülkede süreklileştirmek istiyorlar. Artık ne güzel ülkemizin ne bizim bu çağ dışılığa, çocuk istismarcılığına, gençlerin tahakküm altına alınmasına sabrımız kalmadı.

‘Çocuğa tecavüz eden zihniyetin oyunu isteyenin de Allah belasını versin’

Buradan tüm siyasi güçleri de açıkça uyarıyorum: 3-5 oy için yok güçleri varmış, yok kalabalıklarmış bu insanlık düşmanlarına hoş görünmeye çalışanlara, bunlarla diyalog kurmaya, müzakere etmeye çalışanlar da bizim dostumuz falan değildir. Oymuş, yok güçleri varmış… Tek cümlemiz var: Oyları da batsın, güçleri de batsın! İstemiyoruz! 6 yaşındaki çocuğa tecavüz eden zihniyetin oyunu isteyenin de Allah belasını versin. Türkiye İşçi Partisi olarak söz veriyoruz: Türkiye şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olmayacak. Ensar’dan Aladağ’a, Enes Kara’ya tüm çocuklarımızın hesabını sorana kadar bize rahat nefes alma hakkı yok. Yaşamlarımızı, inançlarımızı, özgürlüğümüzü koruyacak bir laikliği mutlaka ama mutlaka yeniden kazanacağız. Çocuklarımızı yaşatmak için bu karanlığı yeneceğiz. Tüm yurttaşlarımızı da çocuklarımızı yaşatma mücadelesinde bu karanlığa karşı omuz omuza, yan yana durmaya davet ediyorum.”

Paylaşın