Ergin Yıldızoğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

1952 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ergin Yıldızoğlu, 1977 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun oldu. 1989’da University of East Anglia, Gelişme İktisadı Bölümü’nden “Kapitalist üretim tarzında kriz üzerine teorik ve tarihsel bir çalışma” teziyle doktorasını aldı.

Haber Merkezi / 1993’ten bu yana Cumhuriyet gazetesinde yazıyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Bölümü ve Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi, Lisansüstü programlarında “Küreselleşme ve yeni jeopolitik”, adlı dersleri sunuyor. İktisat ve Görüş dergilerinde, Petrol İş yıllıklarında, Stratejik Analiz dergisinde, ekonomi ve Jeopolitik konularında, Adam Sanat, Sombahar, Ludengirra, Edebiyat ve Eleştiri, Kaçak Yayın, Cumhuriyet Kitap, gibi dergilerde sanat edebiyat, felsefe yazıları ve şiirleri yayımlandı.

Globalleşme ve Kriz, (Alan Yayınları, 1996), Yaşasın Modernist Refleks (eleştiri, denemeler, Telos, 1997), Kötü Sonsuzda Gezintiler (Cumhuriyet Kitap, 2000), Göz Göze Geldiğimizde, Şehir ve Ben (Şiir, Ümit yayınları, 2000), Dinozorun Kuyruğu (Remzi Kitabevi 2002), Hegemonyadan İmparatorluğa (Everest Yayınları, 2003), Geceyle, “Gece” Arasında (Şiir, Alkım Yayınları, 2004), Köpeğin Ahlakı, (eleştiri, denemeler, Gri yayınları, 2005), Çürüme ve Çözülme (Şiir, Pan/Heves, 2009) Küreselleşmeden Sonra- Geçiş Sürecinde Gezintiler (Ütopya Yayınları, 2006), Emperyalizm ve Siyasal İslam Arasında Türkiye (Siyah Beyaz, 2008), Kaos ve Kriz (2010), Devrim ve Zaman (2011), Anabasis (Şiir, Tekin Yayınevi, 2014) başlıklı kitapları var.

“Hep öyle kaldı”

… sonra birden Eylül’dü
Hep öyle kaldı.
Gitmekle ilgili değildir
Ya da ölümle, ne de yaşamakla zaman.
“Bir ruh bir başkasına bakar da
sorularına cevap bulamaz”
Olmaktır sorun aslında, ama olmaz.
Galiba her şey bir başka gecikmedir.

Üç kişiden söz ediyordu bir şiir
Üçünün bir’likte unuttuklarından
Geceleri okudum sevgilim, sonra kalkıp gittim
Orada belki de, bir başka mevsime geçebilirdim.
Ancak, yine Eylül’dü zaman,
ve hep öyle kaldı.
Bir susturucu gibidir kış
Kararlı bir elin parmaklarıyla
Ana arterin ağzına takılan.
Yüreğin aklına sıktığı kurşunun sesini boğar
Yavaş, yorgun ve ağrıyla yağarken kar
Üzerini örterek, bütün ürkek beklentilerin,
“Belki”lere dair ve eskimeye.

Otobüsler mola verdiğinde
Nedense hep biraz şaşırtır duraklar
Yolcular yakalarını kaldırır:
Islak betonda, kısa, isteksiz adımlar
-Gece mazot, lastik, ve parfüm kokar¬
Gelenlerin hep alçak sesle konuştuğu
Cam ve formika restoranlara doğru…
‘İstersen bekleme, ben bir şeyler yerim
sabaha oradayım nasılsa”
Ama bir adam hep dışarıda kalır
Sigarasıyla, geceyle ve beyazlıkla.
Başını kaldırıp yukan baktığında

 … sevmek için istememiştim seni
… düşlemek için yanızca…

(“Ah ha!” dedi “Fernando Passoa”…)

Işıksız bir gökyüzü,
Söndürdüğü ayın küllerini savutuyordu geceye
suçunun izlerini yok etmek için…

“ODTÜ’de cinayet”

saçma bir şubat gecesi
küresel ısınma filan
dışardan bekçilerin düdük sesi geliyor
demek ki güvenlikteyiz şimdilik
içerde radyatör, La Machiııe Infernale
kimyonlu ter kokusu yavaş yavaş
insan gelir bir yere daha önce gelmeyi düşünmediği
ileriye bir yerlere doğru bakar
hiçbir şeyi yitirmiş hissetmez; kendisinden başka
vızzzzzz… çaaat
kitap fırlayıp gitti
mevsimini şaşırmış bir sivrisinek
yok oldu avuçlarımın arasında
almak için yataktan kalktığımda
bir suçluluk duygusuyla içim sızladı belli belirsiz
sanırım buna biraz şaşırdım
avuçlarım hâlâ yanıyordu

Paylaşın