Emel İrtem Kimdir? Hayatı, Eserleri

25 Temmuz 1969 yılında Eskişehir’in Seyitgazi İlçesinde dünyaya gelen Emel İrtem, Eskişehir Sağlık Meslek Lisesini tamamladıktan sonra zorunlu hizmeti için Van’da üç buçuk sene görev yapıp 1990 yılında İstanbul Üniversitesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne başladı.

Haber Merkezi / Çeşitli hastanelerde ve ilk yardım birimlerinde hemşirelik yaptı. 2005-2012 yılları arasında Mardin’de yaşadıktan sonra memleketi Eskişehir’e döndü. 2016 senesinde emekliye ayrılan İrtem hâlen Eskişehir’de yaşamaktadır.

İstanbul Üniversitesinde okurken şiirlerini yayımlatmaya başlayan İrtem’in metinleri İblis, Sombahar, Ludingirra Varlık, Göçebe, Yasak Meyve, Evrensel Kültür, Şiir Ülkesi, Martı, Gard gibi dergilerde yayımlandı. Divaneliğe Dönen Pergel isimli ilk kitabıyla 1999’da Orhon Murat Arıburnu Ödülü’nü kazandı.

Sonraki kitapları sırasıyla 2005, 2006, 2007, 2009, 2012, 2016 yıllarında Zehirli Rüya, Şeker Farenin Kitaplığı, Marcus’un Lisan-ı Kalbi, Zaviyesi Yıkık Gönye, Sana Seviyem ve Kâğıttan Kapılar isimleriyle yayımlandı. Kâğıttan Kapılar kitabı, şiirlerinden oluşturulmuş seçkidir. Hâlen çalışmalarına devam eden İrtem, ayrıca İşyerinin Sesi dergisinin de danışmanlığını yapmaktadır. Yazma sürecindeki itici kuvvet olarak “iyi olan her şeyden” etkilendiğini belirtir. Şiir yazma sürecini “daha önce yaratılmış iyilik halini bana taşıyan özel an ve bende o yanın yansıması olan, heyecan uyandıran boyut transferi” olarak tanımlar.

Edebiyatı, iki yönlü bir yaratıcılık süzgecinden geçirip hem yazarın hem okurun evirip çevirebileceği bir zaman olarak tanımlar ve orada nefes alıp verdiğini belirtir.* Etkilendiği ve özellikle sevdiği yazarların başında Handke, Beckett, Blanchot, Calvino, Bilge Karasu, Yusuf Atılgan, Sevim Burak gibi isimler başta gelmektedir.

“Çarıklı Deniz”

Ben denizi geç gördüm daha önce
bir lâledan içindeydim ılık
akmaktaydım tersine nal seslerini
işitirdim şıngır şıngır ederdim
ay bana gülerdi yüzme bilmediğim için

Bu sırça zen çatlayıp su ile
eğleşirken ben de eğildim bir
iç denize ve nalları olmayan
denizatlarını gördüm meğer
ele geçmezmiş denizin altında gün
sabilerle denizin üstünde yürüdüm

Suyun oylumunda bir eşkin yürüyüştü o
çarığına gün değmemiş ve gönül oyunu bilmeyen
yüzmeyi de öğrenemez sırça kabuk daralır
iç deniz, balıksız, lâci deniz yarılır
giyer çarıklarımı, yüzer aylamda yüzsün
orda durmuş bekleyen Musa da ona gülsün
beni de efsûn ile güneylesin ıslatsın
gök çatının altında hoyratlığım artsın
muhtemel ki kalbime gömülmüş nazar ile
adı deniz olan çatır çatır çatlasın

Çünkü şirpence gibi akmış coğrafyasından
ve üstünde rutubet kokusuyla atlasın
son sözcüğe döküldü ‘işgal kötü bir şeydir’
benim son sözcüğüm, içinde deniz olan
avuçlar gibidir tutulması yasak
ruh ona dokunur ve mavi olur aşk

Bakınız buraya bakınız karanlığa bakınız
Karanlıkta ışıl ışıl yansın avuçlarınız
Beykoz da bir kenar mahalle
Çarıklı bir şehzade
Cam üflüyor aşk ile
deniz de ona yangın

“Kara yazı”

Mektup yanar pervane döner.. sen nasılsın
Gönlümden bir yol geçer.. sen nasılsın
Sonra kapı açılır, açan korkar, vıy der kaçar
Bu kül bahçesinde sakin bir su mürekkep
Yanan dünya ıslansın.. peki sen nasılsın

Elimde bir zarf, bir yaz bir kış
Sonra bir tas deniz içinde tufan var
Ekseninden kaymış bakış, bu yedinci çember
Ben neredeyim bu kadar hayata yakışıksız
Mezarlıklardan taşıyor ölüler… sen nasılsın

Meydanı olmayan bütün coğrafyalar benim
Denizsiz bir kentte giyiniyor hayâl
Bana yazdıklarını okudum anladım
Gölgesine sığındığım bu hikâyede mahşer
Kapı artlarından eşiğime gülümser
Söyle yârim… ademden beri sen nasılsın

Saz sustu, keman sustu yaz şimdi sen yaz şimdi
Kapı tufan kapısı
Vııııy… vıııy
Konuşur kendi kendine
Gıcııır… gıcııııır
Eğer beni soracak olursan…
eh!.. ben de iyiyim..

Paylaşın