Dolar Rekor Kırdı; Dış Borca 1,4 Trilyon Lira Yük Bindi

Mehmet Şimşek, “Tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve getirilmesinin ardından, kurun serbest bırakılmasıyla dolar ve avroda tarihi değerler görüldü. Döviz kurundaki artış ülkenin birinci gündem maddesi haline geldi.

Döviz kurundaki artış birçok kalemde zam olarak yansırken, yabancı para cinsinden borçlar nedeniyle ödeme yükümlülükleri de arttı.

Dünya yazarı Naki Bakır, bugünkü yazısında dolarda seçimlerin ardından 7 Haziran’a kadar yüzde 15,4 oranında artış yaşandı. Bu da 3 lira 7 kuruşa denk geldi. Bakır’a göre artış, Türkiye’ye dış borçlar cephesinde 1 trilyon 409,1 milyar liralık kur farkı yükü bindirdi.

Söz konusu 8 iş gününde dövizde yaşanan artış, kur farkı olarak özel sektöre 734,8 milyar, kamuya 573,6 milyar, Merkez Bankası’na 100,7 milyar TL ek yük getirdi. Dolardaki her 1 kuruş artış, dış borçların ekonomiye yükünü yaklaşık 4,6 milyar lira artırıyor.

Türkiye’nin 2022 sonu itibariyle 459 milyar dolar olarak açıklanan dış borç stokunun yüzde 58,1 oranındaki 366,5 milyar dolarlık bölümünü ABD doları üzerinden alınmış borçlar oluşturuyor.

Merkez Bankası’nın faizle ilgili adımları ne olacak?

Öte yandan geçen hafta sonu açıklanan yeni kabinede; ekonomi alanında kurumsal bağımsızlığı, bütçe disiplinini, ekonomik reformları ve “ortodoks” politikaları savunduğu bilinen Mehmet Şimşek, Nurettin Nebati’nin yerine Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirildi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın yerine ise Devlet Planlama Teşkilatı deneyimi de olan eski TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Cevdet Yılmaz geldi.

Mehmet Şimşek, Nebati’den görevi devraldığı törende yaptığı açıklamada ‘rasyonel politikalara dönüş’ çağrısı yaptı:

“Sosyal refahı artıracağız. Bu hedefe ulaşmada şeffaflık, öngörülebilirlik, uluslararası normlara uygunluk temel hedefimiz olacaktır. Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Enflasyonla mücadele temel politikamız olacak”.

Şimşek aynı konuşmada, Merkez Bankası’yla ilgili olarak ise şu sözleri sarf etti:

“Orta vadede enflasyonun yeniden tek haneli rakamlara düşürülmesi, öngörülebilirliğin artırılması, cari açığı azaltacak yapısal dönüşümün hızlandırılması ülkemiz için hayati önem taşımaktadır. Uygulanacak maliye politikası ve yapısal reformlarla Merkez Bankamıza enflasyonla mücadelede destek olmak temel politikamız olacaktır.

“Bu öncelikler çerçevesinde çalışmalarımızı eş güdüm içerisinde ilgili bakanlıklar ve kurumlarımızla güçlü bir koordinasyon sağlayarak yürüteceğiz. “

Yeni görevlendirmeler ve bu tür açıklamalar ekonomide yeni bir dönemin başlayabileceğine dair işaretler verirken Erdoğan’ın düşük faiz politikalarını savunan güncel açıklamaları ise ekonominin rotasına dair önümüzdeki dönemle ilgili öngörüde bulunmayı zorlaştırıyor.

Bu manzara içinde, ekonomi politikalarının nasıl ve ne kadar değiştirileceği ve bunun parçası olarak Merkez Bankası’nın yeni yönetiminin, 22 Haziran’daki Para Politikası Kurulu toplantısından itibaren faizler konusunda nasıl bir adım atacağı merak ediliyor.

Paylaşın

Dikkat Çeken Yorum: Şimşek’in En Önemli Sınavı Erdoğan’la İlişkisi Olacak

BlueBay Asset Management’ın üst düzey stratejisti Timothy Ash, 0 ay sonra 2024 yılında Türkiye’de yerel seçimlerin yapılacağına dikkat çekerek, “Mehmet Şimşek’in en önemli sınavı Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilişkisi olacak. Yerel seçimler olası bir çatışma noktası” dedi.

Timothy Ash’e göre, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yaptığı açıklamalarda İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde belediye seçimlerini yeniden kazanma hedefi koyan Erdoğan’ın 2024 yerel seçim sürecinde “ekonomide genel kabul görmüş politikalara inancını kaybetmesi” riski bulunuyor.

Gelişmekte olan piyasalar uzmanı Timothy Ash ayrıca, Mehmet Şimşek’in yetkin ve güvenilir bir ekip oluşturmasına izin verilmesi, desteklenmesi ve genel kabul görmüş ekonomi politikalarına dönebilmesi halinde, ülke ekonomisini uçurumun kenarından alabileceği görüşünde.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde uygulanan ‘faiz sebep-enflasyon sonuç’ temelli para politikası ve tırmanan enflasyon, 6 Şubat depremlerinin etkisi ve seçim öncesi siyasi belirsizlik ortamıyla birleşince, ekonomiyi yeni dönemde bir numaralı öncelik haline getirdi.

Seçimlerden önce hükümetle uzun bir müzakere mesaisi geçiren ve yeni kabinede ekonominin emanet edildiği Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye bakanlığı görevini Nureddin Nebati’den devralırken, fiyat istikrarının temel hedef olacağını ve enflasyonun tek hanelere düşürülmesinin hayati önem taşıdığını vurguladı.

Mehmet Şimşek ekonomide bu hedeflere ulaşma sürecinde, yabancı yatırımcının önceki dönemde eksikliğinden yakındığı şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk gibi ilkelerin altını çizdi, “Türkiye’nin rasyonel zemine dönme dışında seçeneği kalmamıştır” dedi.

“Yetkin bir ekip oluşturulur ve çalışmasına izin verilirse ekonomi uçurumun kenarından dönebilir’’

İngiltere tahsilli, merkezi Londra’da bulunan yatırım bankası Merrill Lynch’in eski stratejistlerinden olan Mehmet Şimşek uluslararası finans dünyasında “piyasaların dostu” saygın bir isim olarak biliniyor.

Ekonominin başına Mehmet Şimşek gibi bir ismin getirilmesi, Türkiye ekonomisini kurtarabilir ve genel kabul gören ekonomi politikalarından uzaklaşıldığı için kaçan yabancı yatırımcıyı Türkiye’ye geri getirebilir mi?

Londra’dan VOA Türkçe’den Begüm Dönmez Ersöz’ün sorularını yanıtlayan gelişmekte olan piyasalar uzmanı Timothy Ash, Mehmet Şimşek’in yetkin ve güvenilir bir ekip oluşturmasına izin verilmesi, desteklenmesi ve genel kabul görmüş ekonomi politikalarına dönebilmesi halinde, ülke ekonomisini uçurumun kenarından alabileceği görüşünde.

“Mehmet Şimşek’in en büyük sınavı Erdoğan’la ilişkisi”

10 ay sonra 2024 yılında Türkiye’de yerel seçimlerin yapılacağına dikkat çeken BlueBay Asset Management’ın üst düzey stratejisti Timothy Ash, “Mehmet Şimşek’in en önemli sınavı Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilişkisi olacak. Yerel seçimler olası bir çatışma noktası” diyor.

Timothy Ash’e göre, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yaptığı açıklamalarda İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde belediye seçimlerini yeniden kazanma hedefi koyan Erdoğan’ın 2024 yerel seçim sürecinde “ekonomide genel kabul görmüş politikalara inancını kaybetmesi” riski bulunuyor.

Türkiye Merkez Bankası’nın eski başekonomisti Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Hakan Kara, yerel seçime kadar daha rasyonel ancak ekonomiyi de aşırı soğutmayan politikaların uygulanabileceğini belirtiyor.

Prof. Kara, “Mevcut dış denge ve rezerv durumu ekonomide aklın yoluna dönmeyi gerektiriyor. Bununla birlikte muhtemelen yerel seçime kadar daha rasyonel ancak ekonomiyi de aşırı soğutmayan politikalar uygulanacaktır. Asıl köklü değişiklikler yerel seçimden sonra gerçekleşebilir” diyor.

Merkez Bankası başkanlığı için adı geçen Hafize Gaye Erkan nasıl yorumlanıyor?

Uyguladığı faiz politikası sebebiyle bağımsızlığı tartışma konusu olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkanlığı için ABD’de finans sektöründe üst düzey yöneticilik yapan Hafize Gaye Erkan’ın ismi geçiyor.

Hafize Gaye Erkan, geçen yıl yüzde 85’e tırmanan enflasyona rağmen 2021’den bu yana faiz oranlarının düşürülmesi politikasını uygulayan Şahap Kavcıoğlu’nun yerine düşünülen adaylardan biri.

ABD’de First Republic Bank’in eski CEO’su ve yatırım bankası Goldman Sachs’ta üst düzey yöneticilik yapmış olan Hafize Gaye Erkan, Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nden mezun ve Princeton Üniversitesi’nden Finans Mühendisliği alanında doktorası bulunuyor.

Hafize Gaye Erkan, ABD’de geçtiğimiz aylarda batan ve el konulan orta ölçekli bankalardan First Republic Bank’te 2021’e kadar üst düzey yöneticiydi.

Reuters’ın haberine göre bugün Mehmet Şimşek’le biraraya gelen 41 yaşındaki Hafize Gaye Erkan, Merkez Bankası başkanı olması halinde, bu göreve gelen en genç ve ilk kadın başkan olacak.

Konuyla ilgili hükümet cephesinden henüz bir açıklama ise gelmedi.

“Merkez Bankası’nın bağımsızlığı kritik”

Seçimden önce son 21 yılda ilk kez net rezervi negatif bölgeye geçen Merkez Bankası’nın yeni dönemde bağımsız bir para politikası izleyip izlemeyeceği merak konusu.

Timothy Ash, Merkez Bankası’nın başına geçecek isimden çok bankanın kararlarında ne ölçüde bağımsız olacağının önemli olduğunun altını çiziyor ve ekonomideki tablonun büyük ölçüde buna bağlı olduğunu vurguluyor.

Politika faiz oranını yükselten son Merkez Bankası başkanı olarak tarihteki yerini alan Naci Ağbal, beş aydan daha kısa bir süre bu görevde kaldıktan sonra 2021’de görevden alınmıştı.

Hafize Gaye Erkan’ın tipik AK Parti çekirdek kadrolarından gelmediğinin altını çizen Timothy Ash, bu durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çevresindeki danışmanların değiştiği veya kendisine “makul ve Ortodoks ekonomi politikalarının benimsenmesi doğrultusunda daha iyi tavsiye verildiğinin” bir işareti olarak yorumladı.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın bir sonraki toplantısı 22 Haziran’da. Hafize Gaye Erkan’ın Merkez Bankası başkanlığı için adının geçmesi bankanın faiz oranını arttıracağına yönelik beklentiyi artırdı.

Gelişmekte olan piyasalar analisti Timothy Ash, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni dönemde Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası’na ekonomide gereken adımların atılmasına imkan verildiğini piyasalara göstermek zorunda olduğunu belirtiyor.

“Artık alternatif politikalara yer yok”

ABD’de bulunan yatırım bankası Goldman Sachs, Türkiye’de döviz kuruna ilişkin bir önceki tahminini revize ederek 3 Haziran’daki raporunda, önümüzdeki 12 ay içinde kademeli bir artışla ABD Doları’nın 28 TL’den işlem görebileceği öngörüsünde bulundu.

Yatırım bankası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kazandığı seçimlerden önceki tahmininde önümüzdeki bir yıl içinde kademeli bir artışla ABD Doları’nın 22 TL’den işlem göreceğini tahmin etmişti.

Goldman Sachs son raporunda, ekonomi yönetiminde Mehmet Şimşek tercihinin “para politikasının daha Ortodoks bir yöne doğru kayması olasılığını arttırdığı” görüşünü dile getirdi.

Raporda, son on yıl içinde yüzde 90 değer kaybeden Türk Lirası’nda önümüzdeki dönemde olası değer kaybı için, “Asıl mesele Lira’nın ciddi oranda değer kaybedip kaybetmeyeceği değil, bunun ne zaman olacağı” ifadeleri kullanıldı.

Önümüzdeki dönemde dövizde yaşanabilecek gelişmeleri değerlendiren Timothy Ash, bundan sonraki süreçte genel kabul gören ve uluslararası normlar çerçevesinde yürütülen ekonomi politikaları dışında “alternatif politikalara yer olmadığını” vurguladı.

Mali danışmanlık şirketi Taneo’nun Siyasi Risk Danışmanlığından sorumlu Eş-Başkanı Wolfango Piccoli de Reuters’a yaptığı değerlendirmede, “Erdoğan’ın ekonomi cephesinde daha pragmatik bir bakış açısını ne kadar süre tolere edebileceği belirsiz” diyor.

Yabancı yatırımcı geri gelir mi?

Yatırımcıların Erdoğan’ın geleneksel ekonomi politikalarından uzaklaşan yaklaşımından endişe duyduğu 2015 yılında da Mehmet Şimşek’in piyasalara güven vermek amacıyla göreve getirildiğini hatırlatan uzmanlar, Şimşek tercihinin yalnızca vitrinde kalmaması için gerçek politika değişikliklerinin şart olduğuna dikkat çekiyor.

Özellikle yatırımcı güveninin yeniden kazanılması için bir atamadan daha fazlasının gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, bu bağlamda Merkez Bankası’nın bağımsızlığının en önemli faktör olduğunun altını çiziyor.

Türkiye’de son yıllarda ekonomide kurumsal bir erozyon yaşandığını da vurgulayan Timothy Ash, uluslararası piyasaların ve yabancı yatırımcının Mehmet Şimşek’e ilk aşamada aksi bir tutum görülmediği sürece olumlu bakmaya meyilli olacağını; ancak ihtiyatı da elden bırakmayacağını söylüyor.

2021’de görevden alınan eski Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal ve 2020’de görevden affını isteyen eski Maliye Bakanı Lütfi Elvan dönemlerinin “yabancı yatırımcının hala hafızasında” olduğunu anımsatan Prof. Hakan Kara da yabancı yatırımcının bu dönemde temkinli olacağı görüşünde.

Prof. Kara, “Öncelikle icraatı izleyeceklerini, yeni ekonomi yönetimine belirli bir alan tanındığından emin olduktan sonra aşamalı olarak gireceklerini tahmin ediyorum” diyor.

Reuters’a konuşan East Capital varlık yöneticisi Emre Akçakmak da benzer bir görüşü dile getiriyor.

Ekonomide önemli pozisyonlarda görev alan kişilerin sık sık değişmesinden yatırımcıların memnun olmadığını hatırlatan Akçakmak, “Uzun vadeli stratejik yatırımcıların geri gelmesi çok kolay olmayacak. Yıllar olmasa da aylar alacak” diyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Türkiye, Sefalet Endeksi’nde Dünya Onuncusu

157 ülkenin yer aldığı sefalet endeksi listesinde Türkiye, 101.601 puanla 10. ülke oldu. Türkiye’de sefalet endeksine en çok etki eden faktörün yüksek enflasyon olduğu belirtildi.

Ekonomist İstihbarat Birimi, Uluslararası Para Fonu (IMF) Dünya Ekonomik Görünümü Raporu, Dünya Bankası, Uluslararası Çalışma Örgütü, ülkelerin merkez bankaları ve istatistik kurumları, sefalet endeksi için veri kaynakları olarak kullanıldı.

John Hopkins Üniversitesi’nden Uygulamalı Ekonomi Profesörü Steve Hanke tarafından hazırlanan “Yıllık Sefalet Endeksi” 2022 yılı verileri yayınlanddı.

Ülkeleri ekonomik koşullarına göre değerlendiren Hanke’nin Yıllık Sefalet Endeksi’ne göre, 2022 yılında dünyanın “en sefil” ülkesi 414.7 puanla Zimbabve oldu.

157 ülkenin yer aldığı bu listede Türkiye, 2022’de sefaletin en yüksek olduğu 10. ülke olarak sıralandı. Türkiye’nin sefalet endeksi 101.601 olarak hesaplandı.

Türkiye’de sefalet endeksine en çok etki eden faktörün yüksek enflasyon olduğu belirtildi.

Hanke’nin endeksine göre, “sefaletin” en az olduğu ülke İsviçre oldu. İsviçre’nin sefalet puanı 8.51 olarak hesaplandı.

Hanke makalesinde endeksin nasıl hesaplandığını “Benim Yıllık Sefalet Enfeksi (HAMI) versiyonum, yıl sonu işsizlik (iki ile çarpılır), enflasyon ve banka kredisi oranlarının toplamından, kişi başına düşen reel gayrisafi yurt içi hasıladaki yıllık yüzde değişiminin çıkarılmasıyla elde edilir.” şeklinde açıkladı.

Hanke’ye göre, ekonomik alanda sefalet yüksek enflasyon, yüksek borçlanma maliyetleri ve işsizlikten kaynaklanma eğiliminde ve bu sefaleti azaltmanın kesin yolu ekonomik büyümeden geçiyor.

Ekonomist İstihbarat Birimi, Uluslararası Para Fonu (IMF) Dünya Ekonomik Görünümü Raporu, Dünya Bankası, Uluslararası Çalışma Örgütü, ülkelerin merkez bankaları ve istatistik kurumları, Hanke’nin Yıllık Sefalet Endeksi için veri kaynakları olarak kullanıldı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Seçim Sonrası “Kur” Krizi Endişesi: Dolar 25 TL’yi Aşabilir

Yerli ve yabancı pek çok uzman, seçimlerin tamamlanmasının ardından dolar kurundaki yükselişte hızlanma öngörüyor. Yapılan değerlendirmelere göre, 26 Mayıs Cuma günü 20 TL’yi aşan dolar kuru, yıl sonuna kadar 25 TL’nin üzerine çıkabilir.

Adını vermek istemeyen bir iş insanı, sandıktan kim çıkarsa çıksın Türkiye’nin önünde ciddi bir döviz krizi olabileceğini belirtiyor. Bu iş insanına göre, kurlarla birlikte yeniden yükselişe geçecek enflasyon yatırım ortamını daha da yavaşlatacak ve işten çıkarmalar artacak.

Türkiye’yi aylardır meşgul eden seçim maratonu, 28 Mayıs Pazar günü cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turu tamamlanınca sona erecek. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu arasında geçecek seçim yarışından zaferle çıkan isim, Türkiye’de finans piyasalarındaki dalgalanma ve ekonomi politikaları açısından da belirleyici olacak.

DW Türkçe’den Aram Ekin Duran’ın haberine göre, seçime günler kala Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) swap dahil net rezervlerinin 21 yıl sonra eksiye düşmesi, piyasadaki döviz sıkıntısı ve bankalardan dövizini çekmek isteyen vatandaşlara yaşatılan gecikmeler 29 Mayıs Pazartesi sabahından itibaren Türkiye’de bir “kur” tehlikesi yaşanabileceği endişelerine neden oluyor.

21 yıl sonra net rezervler ekside

26 Mayıs Cuma günü itibarıyla bankalar arası piyasada dolar kuru seviyesi 20 TL’nin üzerini görürken, Kapalıçarşı’da doların satış fiyatı 21,5 TL düzeyine kadar çıkmış durumda. Bu arada Merkez Bankası rezervlerindeki düşüş ivmesi de devam ediyor. TCMB verilerine göre son iki haftada rezervlerde 12,5 milyar dolarlık düşüş gerçekleşirken, 19 Mayıs haftasında brüt rezervler 3,5 milyar dolar düşüşle 101,6 milyar dolara indi.

Rezervlerdeki gerileme son 2 ayda 25 milyar dolara ulaşırken, 19 Mayıs haftasında 21 yıl sonra ilk kez net rezerv eksi 0,2 milyar dolar seviyesine geriledi. Swap hariç net rezervler ise 19 Mayıs haftasında eksi 60,3 milyar dolar oldu. Aynı dönemde altın rezervi de 1,6 milyar dolarlık düşüşle 42 milyar 765 milyon dolara geriledi.

“İflas riski artıyor”

Rezervlerdeki bu erime ile birlikte, Erdoğan’ın kazanması halinde düşük faiz politikasının devam edeceğine dair açıklamaları, uluslararası piyasalarda Türkiye ekonomisine ilişkin risk algısını artırıyor.

14 Mayıs’ın hemen öncesinde 500 baz puanın altına gerileyen Türkiye’nin kredi risk primi (CDS) seçimin ikinci tura kalması ve Erdoğan’ın ikinci tur için daha avantajlı olduğuna dair yorumlar sonrasında 720 baz puana kadar çıkarak Ekim 2022’den beri en yüksek seviyesini gördü.

Geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından Türkiye’nin CDS puanındaki sert yükselişe işaret eden, eski Merkez Bankası Başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara, ortaya çıkan tablonun Türkiye için “iflas riski”ni artırdığını söyledi. Kara, “14 Mayıs sonrası Türkiye’nin CDS’i 494’ten 704’e yükseldi. Yani dış borcun ödenememe (iflas) olasılığı kabaca yüzde 20’den yüzde 30’a çıktı” değerlendirmesinde bulundu.

Dolar kurunda endişeli bekleyiş

Yerli ve yabancı pek çok uzman, seçimlerin tamamlanmasının ardından dolar kurundaki yükselişte hızlanma öngörüyor. Yapılan değerlendirmelere göre, 26 Mayıs Cuma günü 20 TL’yi aşan dolar kuru, yıl sonuna kadar 25 TL’nin üzerine çıkabilir.

Adını vermek istemeyen bir iş insanı, sandıktan kim çıkarsa çıksın Türkiye’nin önünde ciddi bir döviz krizi olabileceğini belirtiyor. Bu iş insanına göre, kurlarla birlikte yeniden yükselişe geçecek enflasyon yatırım ortamını daha da yavaşlatacak ve işten çıkarmalar artacak.

Yabancılar Borsa İstanbul’dan çıkıyor

Döviz piyasasından bu tehlike sinyalleri gelirken, borsa tarafında da kayıplar artmaya başladı. Borsa İstanbul BIST-100 Endeksi, Aralık 2022’deki 5 bin 500 seviyesinden 4 bin 500 seviyelerine kadar gerilerken, borsadaki yabancı yatırımcı oranı ise tarihi dip seviyeyi gördü.

10 yıl önce yüzde 67’yi bulan borsada yabancı takas oranı 25 Mayıs itibarıyla yüzde 27,85 ile tüm zamanların en düşük seviyesine gerilemiş oldu. TCMB’nin haftalık menkul kıymet istatistiklerine göre yabancı yatırımcılar 5 Mayıs tarihinden bu yana Borsa İstanbul’da 1 milyar doları aşkın net hisse satışı gerçekleştirdi.

Merkez faize yine dokunmadı

Ekonomide tüm bu gelişmeler yaşanırken, TCMB Para Politikası Kurulu (PPK) 25 Mayıs Perşembe günü gerçekleştirdiği toplantıda politika faizini (bir hafta vadeli repo faiz oranı) Mayıs ayında da yüzde 8,5 seviyesinde sabit tuttu. Böylelikle faizdeki seviyenin değişmezliği dördüncü ayını tamamlamış oldu.

TCMB’den yapılan açıklamada, “Sanayi üretiminde yakalanan ivmenin ve istihdamdaki artış trendinin sürdürülmesi açısından finansal koşulların destekleyici olması deprem sonrasında daha da önemli hale gelmiştir. Bu çerçevede Kurul, politika faizinin sabit tutulmasına karar vermiştir. Kurul, para politikası duruşunun fiyat istikrarı ve finansal istikrarı koruyarak deprem sonrası gerekli toparlanmayı desteklemek için yeterli olduğu görüşündedir” denildi.

TÜİK göre tüketici güveni iyileşiyor

Öte yandan Türkiye ekonomisinde yaşanan yüksek enflasyon, dış ticaret açığı, bütçe bozulması, döviz sıkıntısı gibi sorunlara rağmen, resmi veriler son bir yılda tüketici güveninde istikrarlı bir iyileşme yaşandığını öne sürüyor. Haziran 2022’de 63,4 seviyesine kadar düşen tüketici güveni, son açıklanan Mayıs 2023 sonuçlarına göre 91,1’e kadar yükseldi. Bu seviye, Temmuz 2018’den bu yana görülen en yüksek seviye olarak kayıtlara geçti.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) iş birliği ile yürütülen “Tüketici Eğilim Anketi”nde yer alan Tüketici Güven Endeksi’nin 100’den büyük olması tüketicinin ekonomiye güveninde iyimser durumu, 100’den küçük olması ise tüketici güveninde kötümser durumu gösteriyor. Dolayısıyla endeks hala “iyimser” seviyenin altında seyretse de, son bir yılda ekonomide yaşanan sorunlara bakıldığında, tüketici güvenindeki yadsınamaz iyileşmenin hangi gerekçeye dayandığı merak konusu.

Liderlerin ekonomi vaatleri

Cumhurbaşkanı seçimi ikinci tura kalana kadar meydanların gündemini belirleyen ana konu ekonomi olmuştu. 14 Mayıs’tan sonra ise Sinan Oğan’ın aldığı oy oranı üzerinden milliyetçilik ve mülteci sorunu ön plana çıksa da, seçime bir iki gün kala Erdoğan’ın da Kılıçdaroğlu’nun da gündemi yine ekonomi oldu.

Seçime iki gün kala kredi kartı faizlerini silme ve ana para tahsilatının 36 ay vadeye yayılacağı vaadinde bulunan Kılıçdaroğlu, ayrıca yeni bir emeklilik düzenlemesi yapacağı sözü de verdi. Vatandaşlara gönderdiği SMS ile 2000 sonrası için emeklilik vaat eden Kılıçdaroğlu, “8 Eylül 1999’da sigortalı olan emekliliğe hak kazanıyor. Ama bir gün sonrasında sigortalı olan tam 17 yıl sonra emekli olabiliyor. EYT’deki bu adaletsizliği bitireceğim” ifadesini kullandı.

Son günlerde Erdoğan da yeniden ekonomi odaklı açıklamalar yaptı. Hükümetin seçim sonrasında emekli maaşlarında bir iyileştirme için hazırlıklara başladığı belirtilirken, Erdoğan Merkez Bankası’nın rezervlerine ilişkin Körfez ülkelerinden gelen destekleyici sıcak paranın devam edeceğine işaret etti.

Paylaşın

AK Parti’de “Ekonomi Politikaları” Çatlağı

Reuters’a konuşan üst düzey bir yetkili “Yeni bir ekonomik model üzerinde çalışıyorlar. Çünkü mevcut model sürdürülemez. Temel olarak, faiz oranını kademeli olarak yükseltecek ve çoklu oran kullanma yapısını sona erdirecekler” dedi. İsmini vermek istemeyen yetkili, grubun planını henüz Erdoğan’a sunmadığını da sözlerine ekledi.

AK Parti yetkilisi bir başka kaynak ise, “Parti içinde iki farklı görüş var” diyerek, herhangi bir kararın bir sonraki kritik seçim sınavı olan gelecek yıl Mart ayında yapılacak belediye seçimlerine kadar ekonomik istikrarı korumaya yönelik olacağını kaydetti.

Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda iktidarını üçüncü on yıla taşımayı hedefleyen Erdoğan, seçim kampanyası boyunca iktidarda olduğu sürece faiz oranlarının düşeceğini ve enflasyonun kontrol altına alınacağını söyledi.

Birleşik Krallık merkezli Reuters haber ajansı, AK Parti’de seçimden sonra uygulanması planlanan ekonomi politikasıyla ilgili görüş ayrılıkları olduğunu bildirdi.

Ajans Ankara mahreçli haberinde hükümet yetkilileri ve konu hakkında doğrudan bilgi sahibi olan 9 kaynakla görüşmeler yaptığını aktardı. AK Parti’den bir grubun kademeli faiz artışları ve hedefli bir kredi programından oluşan yeni ekonomi politikasının nasıl benimsenebileceğini tartışmak üzere geçtiğimiz haftalarda biraraya geldiği kaydedildi.

Yönetim dışında olan ancak geçmişte üst düzey görevlerde bulunmuş bazı AK Parti üyelerinin de dahil olduğu görüşmelere, Erdoğan’ın doğrudan katılmadığı belirtildi.

Ancak Reuters bu grubun aksine parti içinde faiz indirimlerine devam edilmesi ve mevcut ekonomi politikasına bağlı kalınmasını savunan AK Partili yetkililerin de yer aldığına dikkat çekti.

“Yeni bir ekonomik model üzerinde çalışıyorlar”

Ekonomistlerin, döviz rezervleri hızla eriyen Türkiye’de mevcut ekonomi politikasının devam ettirilmesi halinde daha büyük ekonomik sıkıntıların yaşanabileceği konusunda uyardığını belirten Reuters, üst düzey bir yetkilinin “Yeni bir ekonomik model üzerinde çalışıyorlar. Çünkü mevcut model sürdürülemez. Temel olarak, faiz oranını kademeli olarak yükseltecek ve çoklu oran kullanma yapısını sona erdirecekler” sözlerine yer verdi.

İsmini vermek istemeyen yetkili, grubun planını henüz Erdoğan’a sunmadığını da sözlerine ekledi.

AK Parti yetkilisi bir başka kaynak ise, “Parti içinde iki farklı görüş var” diyerek, herhangi bir kararın bir sonraki kritik seçim sınavı olan gelecek yıl Mart ayında yapılacak belediye seçimlerine kadar ekonomik istikrarı korumaya yönelik olacağını kaydetti.

Dört kaynak ise yeni bir plan üzerinde çalışan gayrı resmi grubun agresif bir parasal sıkılaştırma yerine, borç verme piyasalarında politika faizini yeniden vurgulayan daha kademeli bir yol izlemeyi düşündüğünü söyledi. Bir başka seçeneğin de seçici kredi sağlamak için bir kamu kurumu ve devlet sübvansiyonlarını kullanmak olduğunu eklediler.

Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda iktidarını üçüncü on yıla taşımayı hedefleyen Erdoğan, seçim kampanyası boyunca iktidarda olduğu sürece faiz oranlarının düşeceğini ve enflasyonun kontrol altına alınacağını söyledi.

Paylaşın

Almanya Ekonomisi Resesyona Girdi

Avrupa Birliği’nin (AB) lokomotifi olarak tanımlanan Almanya resesyona girdi. Resesyon ya da durgunluk, makroekonomide geleneksel olarak reel gayrisafi yurt içi hasılanın iki veya daha fazla çeyrek yıllık periyotta arka arkaya negatif büyüme göstermesi durumu.

VOA Türkçe’den Cem Dalaman’ın aktardığına göre, tahminlerin tersine ılık geçen ve bu nedenle enerji tüketiminin korkulduğu kadar yüksek olmadığı 2023’ün ilk çeyreğine ilişkin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) verilerine göre, ekonomik büyüme negatife dönüşerek yüzde 0,3 daraldı.

Bundan kısa bir süre önce, hem hükümet çevreleri hem de ekonomi uzmanları Ukrayna savaşının etkilerinin beklenenden daha hafif atlatılması nedeniyle “ekonominin resesyondan kıl payı kurtulacağı” görüşünü açıklamıştı.

AB Komisyonu’nun “Avrupa Ekonomik Tahminleri 2023 Kış” raporu da, Alman ekonomisin yüzde 0,2 büyüyeceğini öngörüyordu. AB Komisyonu’nun bir önceki sonbahar raporunda ise, Alman ekonomisinin kış aylarını resesyona girmeden atlatacağı tahmin edilmişti.

Sürpriz resesyon verisinde kamu yatırımlarının azalmasının ve enflasyonun tüketicileri olumsuz etkilemesi sonucu hane halkı harcamalarında yaşanan gerilemenin etkili olduğu tahmin ediliyor.

Ekonomi Bakanlığı, geçen yılın sonunda bu yıla ilişkin tahmininde Rusya’nın Ukrayna işgalinin ardından yükselen enerji maliyetleriyle ilgili endişeler nedeniyle, Almanya’nın 2023 yılında yüzde 0,4’lük bir daralmaya hazır olması gerektiğini bildirmişti.

Analistler Avrupa’nın en büyük ekonomisinin düzlüğe çıkmasının uzun zaman alacağı yorumunda bulunuyor. Almanya’da nüfusun yaşlanması, iş gücünün azalması, doğalgaz, kömür ve petrole veda edilmesi, ayrıca enerji fiyatlarının artması gibi farklı faktörlerin Alman ekonomisini olumsuz etkilemeyi sürdüreceği tahmin ediliyor.

Alman şirketlerine ilişkin anket

Nitekim Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği (DIHK), ülke ekonomisinin görünümü hakkında 21 bin Alman şirketinin katıldığı bir anketin sonuçlarını yayınladı.

Ankete göre, katılan Alman şirketlerin yüzde 34’ü iş durumlarını iyi, yüzde 51’i tatmin edici olarak değerlendirdi. Şirketlerin yüzde 15’i ise iş durumlarını kötü olarak nitelendirdi. Katılan şirketlerin neredeyse dörtte biri önümüzdeki 12 ayda iş durumlarının kötüleşeceğini beklediklerini belirtti.

Enerji ve ham madde fiyatları, ankete katılan şirketlerin yüzde 65’i tarafından en büyük iş riski olarak görüldü. Bu oran, yılın başında yüzde 72 seviyesindeydi. İkinci büyük risk ise nitelikli işçi kıtlığı ve yüksek enflasyon nedeniyle iş gücü maliyetleri oldu. Şirketlerin yüzde 53’ü iş gücü maliyetlerini iş riski olarak gösterdi.

Fiyatlardaki artış sürüyor

Bu yıl için tüketici fiyatlarındaki artışın devam edeceği tahmin ediliyor.

Almanya, geçen yılı yüzde 8’e yaklaşan enflasyon oranıyla kapatmıştı. Veriler, geçen Nisan ayında tüketici fiyatlarının bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 7,2 arttığını ortaya koydu. Böylece tüketici fiyatları bir önceki aya kıyasla ise yüzde 0,4 arttı.

Gıda fiyatları Nisan’da yıllık bazda yüzde 17,2 yükseldi. Enerji fiyatları ise yüzde 6,8 artarken, hizmet fiyatları geçen ay yıllık bazda yüzde 4,7 yükseldi. Ev kiralarındaki artış ise yüzde 2 olarak kaydedildi.

Almanya’da geçen yıl Ekim ayında enflasyon yüzde 10,4 ile son 50 yılın rekorunu kırmıştı. Enflasyonda o dönemde de yine enerji ve gıda fiyatlarındaki güçlü artış etkili olmuştu.

Paylaşın

Bankalardan Şirketlere 5 Bin Dolar Limiti

İstanbul Tüccarlar Kulübü Başkanı İlker Önel, seçim öncesi bankaların son iki işlem gününde hiç döviz vermediğini hatırlatarak, şu anda kurumsala bin ile 5 bin dolar arası limit verdiklerini kaydetti.

Bunun farkında olan döviz bürolarının da doları yüksekten sattığına işaret eden Önel, “Şu an ithalat evrakını almakta zorlanıyoruz. Alırken de mecburen yüksek maliyetli kurdan alıyoruz. Bu da otomatikman bizim nihai ürün fiyatlarımıza yansıyor” dedi.

Bankaların, şirketlere günlük bin ila 5 bin dolar arası limit verirken, saat 11.00’a kadar gelen döviz taleplerinin bankalarca değerlendirildiği, sonraki saatlerde ise döviz satışı yapılmadığı belirtiliyor.

Ekonomim’e konuşan TOBB Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektör Meclisi Başkanı Şeref Fayat, fiziki döviz talebinin karşılanmasında sıkıntı yaşadıklarını belirterek, “Dövizi sabah saatlerinde aldınız, aldınız. Yoksa mümkün değil” dedi.

Fayat , “Alsak da yine zarardayız. İhracatçılar olarak TL reeskont kullandığımızda bize verilen yüzde 2 primi dahi yüzde 3-4 fark vererek alıyoruz. Yani kendi dövizimizi ucuza satıp pahalıya alıyoruz” ifadesini kullandı.

İstanbul Tüccarlar Kulübü Başkanı İlker Önel, seçim öncesi bankaların son iki işlem gününde hiç döviz vermediğini hatırlatırken, şu anda kurumsala bin-5 bin dolar arası limit verdiklerini kaydetti.

Bunun farkında olan döviz bürolarının da doları yüksekten sattığına işaret eden Önel, “Şu an ithalat evrakını almakta zorlanıyoruz. Alırken de mecburen yüksek maliyetli kurdan alıyoruz. Bu da otomatikman bizim nihai ürün fiyatlarımıza yansıyor” diye konuştu.

Paylaşın

Konut Sektöründe Fiyatlar Yüzde 40 Artabilir

TÜGEM Kurucu Başkanı Hakan Akdoğan, “Seçim süreci biter bitmez satışların artacağını düşünüyorum ancak ciddi bir ivmelenme beklemiyorum. Son yıllarda ortalama 100 bin civarında konut satışları oluyor. Yine bu rakamları yakalarız. Son 2 yılda yaşanan coşkulu bir piyasa olmayacak” dedi ve ekledi:

“TL bazında gerileme beklemiyorum, arz ve talep dengesi daha kurulmadı. Enflasyon baz alındığında fiyatların geri geleceğini hiç düşünmüyorum. Ancak eskisi gibi hızlı gitmeyecek. Şu anki ortam devam ederse en fazla yüzde 30-40 oranında bir artış bekliyorum.”

Son 3 yıldır yıllık 1,5 milyon bandında seyreden konut satışları nisan ayında yüzde 35,6 düşüşle 85 bin 652’ye geriledi. İlk dört aydaki satış yüzde 18,6 düşüşle 368 bin 867 oldu. Gayrimenkul sektörü temsilcilerine göre yılın tamamında satışlarda yüzde 25-30 oranında düşüş yaşanabilir.

Ekonomim’den Leyla İlhan’ın haberine göre, sektör temsilcileri yavaşlamada deprem ve seçim sürecinin etkili olduğunu, ayrıca yükselen fiyatlar, yüzde 25 kira sınırı ve kredi kısıtlamalarının da satışları yavaşlatan unsurlar olarak sıraladı.

“Muhalefet ya da mevcut hükümete göre…”

TSKB Gayrimenkul Değerleme Genel Müdürü Makbule Yönel Maya, son 2 yıllık dönemde özellikle enflasyondan korunma aracı olarak konuta yönelimin arttığını söyleyerek “Ancak fiyatlar çok yükseldi. Şimdi alıcılar konut alabilir miyim, alsam beni ne kadar daha koruyacak noktasına geldi. Dolayısıyla seçim sonucuna göre hareket edecekler” dedi.

Yabancıya satışta ise muhalefet ya da mevcut hükümete göre bir tablo oluşacağını aktaran Maya, “Çünkü muhalefetin vatandaşlık amaçlı satışların durdurulması söylemleri yabancıya satışın düşmesinde etkili olurken, mevcut hükümetin gelmesi halinde özellikle Ortadoğu, Rusya gibi pazarlarda yeniden bir ilgi olabilir. Ayrıca deprem bir etken oldu” diye konuştu.

“Satışların artacağını düşünüyorum”

Tüm Girişimci Emlak Müşavirleri Derneği (TÜGEM) Kurucu Başkanı Hakan Akdoğan ise, “Türkiye gayrimenkul sektörü çok hareketli, günün sonunda kim seçilirse seçilsin sektöre hareket gelecek. Depremin etkisi, Ramazan, bayram, kredi faizlerinin yüksekliği derken piyasa ciddi şekilde yavaşladı. Seçim süreci biter bitmez satışların artacağını düşünüyorum ancak ciddi bir ivmelenme beklemiyorum. Son yıllarda ortalama 100 bin civarında konut satışları oluyor. Yine bu rakamları yakalarız. Son 2 yılda yaşanan coşkulu bir piyasa olmayacak” tahmininde bulundu.

Akdoğan, “TL bazında gerileme beklemiyorum, arz ve talep dengesi daha kurulmadı. Enflasyon baz alındığında fiyatların geri geleceğini hiç düşünmüyorum. Ancak eskisi gibi hızlı gitmeyecek. Şu anki ortam devam ederse en fazla yüzde 30-40 oranında bir artış bekliyorum” değerlendirmesinde bulundu.

Paylaşın

İş Dünyası Tıkanan Kredilerin Şokunu Yaşıyor!

TGSD Başkanı Ramazan Kaya, “Şu an kredi muslukları neredeyse tamamen kapandı. . Hatta kredi kartlarından nakit kullanılabiliyorduk, oranlar düşük olduğu için onu da kapattılar. Seçim sonrasına kadar önümüzdeki hafta da bu şekilde gidecek” dedi ve ekledi:

“Bu da faizlerin ciddi şekilde artacağını gösteriyor. Burada zaten daralan bir ekonomide para musluğunun tamamen kapandığı bir noktada kurumlar daha da zor duruma düşecek. Şu anda sanayicinin beklemekten başka yapacağı bir durum yok.”

İDMİB Başkanı Güven Karaca ise, “Dünyadaki resesyon, Avrupa’da ve Amerika’daki faizlerin arttırılması ve enflasyon, talebin düşmesinin arkasından, aynı zamanda da finansmana erişim zorlaştığı noktada ihracatı tamamıyla baltalayan noktaya geldi” ifadelerini kullandı.

Güven Karaca, açıklamasının devamında, Kesinlikle finansmana erişim, paraya erişimle ilgili Merkez Bankası’nın ve de para politikasını düzenleyen bütün kurumların pozisyon alması gerekiyor. Eximbank’ta da ihracatçı paraya ulaşmakta, finansmana erişmekte zorlanıyor” dedi.

İkinci tura kalan seçim, bankacılık sistemine peş peşe gelen regülasyonlar derken hem bankacılık sektörü hem iş dünyası yaşanan son durumu “piyasalar dondu kaldı” ifadesiyle tanımlıyor.

Dünya gazetesinde yer alan habere göre konut, taşıt ve ihtiyaç kredilerinde talepler ya askıya alınıyor ya da 2 hafta önceye göre neredeyse 2 katına yükselen maliyete razı geliniyor.

İş dünyası, “Bankalar finanse etmeyecekse kim edecek” yorumunu yapılıyor.

İş dünyasının öngördüğü olası senaryolar şöyle:

Nakit akışı bozulur, piyasada vadeler hızla düşer

6 ay vadede ödenmesi gereken borç 1 aya iner

İşletme sermayesi ihtiyacı artar, parası olan da elinde tutar

Sürdürülebilir büyüme, refah ve istihdamı düşürür.

Faizler yukarı gider, işletmeler için tehlikeli.

Finansman zorluğu ihracatı baltalar.

Firmaların mali yapısı bozulur, sanayici çarkı döndüremez.

Sanayicinin krediyle dönme . ihtiyacı var, piyasa kilitlenir.

Görüşler şöyle:

İstanbul Tüccarlar Kulübü Başkanı İlker Önel: “Bırakın TL veya döviz kredi çekmeyi kendi dövizimize bile ulaşamıyoruz. Bankalar günlük 5 bin dolarlık sınır getirdiler. Kendi hesaplarımızdaki paramızı çekemiyoruz, ödemelerimizi yapamıyoruz, hem ithalat yaparken hem de ihracat yaparken elimiz kolumuz bağlanıyor. Biz de döviz ihtiyacımızı dışarıdan karşılamak zorunda kalıyoruz.

ASKON Başkanı Orhan Aydın: Müreffeh bir Türkiye’ye erişmek istiyorsak üreticinin önündeki finansmana erişim sorununu ortadan kaldırmalıyız. Üreten kesim finansa erişim sorunu yaşamamalı. Her kim ben üreteceğim ya da üretimimi artıracağım diyorsa özellikle desteklenmeli. Ne yazık ki, son dönemde piyasalarda finansa erişim noktasında, çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Bir an önce ekonomik olarak rahatlamak istiyorsak üreticinin önündeki finansa erişim zorlukları kaldırılmalı.

İTHİB Başkanı Ahmet Öksüz: Piyasada ciddi bir kısıtlama var. Firmalar ithalat ödemelerinde zorlanıyor. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Zaten bir süredir krediye erişim konusunda yaşanan sıkıntılar vardı. Herkes seçime kilitlenmişti. Gösterge faizine göre faizler arttı, onunla bile kullandırılmıyor. 2. turdan sonra bir düzelme, açılma olacaktır. Dövizle ilgili kısıtlama devam ediyor. Merkez Bankası kuru ile serbest piyasa kuru iyice açılmış durumda. Şu an yaşadığımız sürdürülebilir bir durum değil.

İDMİB Başkanı Güven Karaca: Dünyadaki resesyon, Avrupa’da ve Amerika’daki faizlerin arttırılması ve enflasyon, talebin düşmesinin arkasından, aynı zamanda da finansmana erişim zorlaştığı noktada ihracatı tamamıyla baltalayan noktaya geldi. Kesinlikle finansmana erişim, paraya erişimle ilgili Merkez Bankası’nın ve de para politikasını düzenleyen bütün kurumların pozisyon alması gerekiyor. Eximbank’ta da ihracatçı paraya ulaşmakta, finansmana erişmekte zorlanıyor.

TETSİAD/ Hasan Hüseyin Bayram: Şu an bankacılık kredi sistemi çalışmıyor Bankalar, EYT ile ilgili çok düşük rakamları bile veremiyor. Bankalar zannediyorum tatildeler. İthalatçının kurunu yüzde 20 pahalandırsınlar. ihracatçıyı cezalandırmaya mı çalışıyoruz?

TÜRMOB Başkanı Emre Kartaloğlu: Şu an döviz fiyatı ve talebi dolaylı yöntemlerle baskılanmaya çalışılıyor. Bu ise piyasada TL sıkışıklığına neden oluyor. Bu durgunluğa ve küçülmeye neden olacaktır. Bu nedenle seçim sonrası iktisat politikalarının piyasa beklentileri paralelinde şimdiden belirlenmesi ve bir an önce ilan edilmesi gerekiyor. Kredi konusunda sorun yaşayan şirketlerin ödemeleri aksadığında zincirleme bir sonuçla piyasa da dalgalanmalar olur

TGSD Başkanı Ramazan Kaya: Şu an kredi muslukları neredeyse tamamen kapandı. . Hatta kredi kartlarından nakit kullanılabiliyorduk, oranlar düşük olduğu için onu da kapattılar. Seçim sonrasına kadar önümüzdeki hafta da bu şekilde gidecek. Bu da faizlerin ciddi şekilde artacağını gösteriyor. Burada zaten daralan bir ekonomide para musluğunun tamamen kapandığı bir noktada kurumlar daha da zor duruma düşecek. Şu anda sanayicinin beklemekten başka yapacağı bir durum yok.

TOBB / Şeref Fayat: Piyasadaki sıkışıklık her geçen saat artıyor. Birinci tur sonrası süreçte seçim sonrası nasıl bir ekonomi politikası güdülecek ve maliyetimiz ne olacak diye bilmeyen finans kuruluşları mümkünse özellikle de TL tarafında kredi kullandırmamaya çalışıyorlar. Dolayısıyla piyasadaki sıkışıklık her geçen saat artıyor. Seçimden sonra kim gelirse gelsin konvansiyonel ekonomi politikalarına dönülmek zorunda. Artık kimsenin taşıyacak gücü kalmadı.”

Paylaşın

Bütçede Deprem Ve Seçim Açığı: Yeni Vergiler Yolda Mı?

Pandemi dönemi, ardından 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri ve 14 Mayıs seçim süreci nedeniyle tarihi büyüklüklere ulaşan bütçe açığında ortaya çıkan olumsuz tablonun seçim sürecinin tamamen sona ermesi beklenen 28 Mayıs tarihinden sonra, mal ve hizmetlerde yeni bir vergi dalgasına neden olması bekleniyor.

Dolayısıyla yeni vergilerin gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerden değil; KDV, ÖTV, Özel İletişim Vergisi gibi dolaylı vergiler üzerinden gerçekleşmesi öngörülüyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan “Aralık Ayı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşme Raporu”nda yer alan bilgilere göre, 2022 yılı vergi gelirleri 2 trilyon 353 milyar TL olarak gerçekleşirken, 754 milyar TL’lik KDV 2022 yılında toplanan vergi gelirlerinin neredeyse üçte birini oluşturdu.

KDV’den sonra en büyük dolaylı vergi kalemi ise Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oldu. 2022 yılında gerçekleşen vergi gelirlerinin 420 milyar TL’sini ÖTV oluştururken, bu verginin yaklaşık yarısı alkol ve tütün ürünlerinden geldi. Böylelikle dolaylı vergiler içerisinde sadece KDV ve ÖTV 2022 yılında toplanan tüm vergilerin yarısını oluşturdu.

Türkiye’de merkezi hükümetin bütçe harcamaları önce pandemi dönemi, ardından 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri ve 14 Mayıs seçim süreci nedeniyle tarihi büyüklüklere ulaştı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın nisan ayına ilişkin bütçe sonuçlarına göre, bütçe açığı yılın ilk dört ayında 382,5 milyar TL ile rekor kırdı. 2022’nin ilk 4 ayındaki açık ise 19,3 milyar TL seviyesindeydi.

Bütçede deprem ve seçim açığı

Resmi verilere göre, yalnızca Nisan 2023 dönemindeki açık 132,5 milyar lira oldu. Bütçe giderlerinin bu büyüklüğe ulaşmasında hem deprem hem de hükümetin seçim vaatlerine yönelik harcamaları etkili oldu. Yalnızca nisanda ayında bütçeden yapılan harcamalar 400 milyar TL’yi geçerken, özellikle faiz dışı giderlerin yüzde 87,5 artması dikkat çekti.

Öte yandan nisanda bütçe gelirleri yıllık yüzde 63,3 artarak 268 milyar TL’ye çıktı. Bu yükselişte vergi gelirlerinin 2022 yılının ayın ayına göre yüzde 70,8 artması etkili oldu. Dahilde alınan Katma Değer Vergisi (KDV) gelirleri yıllık yüzde 148,7 ile en yüksek artışı sağladı. Bu dönemde Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) gelirleri yüzde 78,6, ithalde alınan KDV yüzde 29,4 artış gösterdi.

Bütçe açığında ortaya çıkan olumsuz tablonun seçim sürecinin tamamen sona ermesi beklenen 28 Mayıs tarihinden sonra, mal ve hizmetlerde yeni bir vergi dalgasına neden olması bekleniyor. Dolayısıyla yeni vergilerin gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerden değil; KDV, ÖTV, Özel İletişim Vergisi gibi dolaylı vergiler üzerinden gerçekleşmesi öngörülüyor.

“Türkiye’de vergi sistemi yok”

Peki Türkiye’de hükümet bir yandan bütçe gelirlerini katbekat aşan harcamalar yaparken, diğer yandan vergi sistemi doğru işliyor mu?

DW Türkçe’den Aram Ekin Duran’a konuşan Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Üzeltürk, Türkiye’de bir vergi adaletinden bahsedilemeyeceğini söylüyor.

Prof. Üzeltürk, “Türkiye’de en ciddi sorun bir vergi sisteminin olmamasıdır. Evet Türkiye’de vergi kanunları, mevzuatları var ama bir vergi politikası yok” diyor.

Türkiye’deki vergi kanunları içerisinde hala ‘mükellef hakları’nın yer almadığına işaret eden Prof. Üzeltürk, “Son 20 yıldır pek çok vergi reformu konuşuluyor ama gerçek anlamda bir düzenleme yapılmıyor. Temelde vergi ödeyen mükellefleri cezalandırıp, ödemeyenleri vergi afları ile ödüllendiriyoruz. Böyle bir sistem olmaz” diye konuşuyor.

Seçim sürecinde bol keseden verilen vaatlerin iktidara kim gelirse gelsin, bütçe üzerinde büyük bir yük daha oluşturacağını ifade eden Prof. Üzeltürk’e göre bütçe dengesinin daha fazla bozulmaması için yeni vergilerin gündeme gelmesinin kaçınılmaz olacak.

Dolaylı vergilerin payı çok yüksek

Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) verilerine göre, 2021 yılında Türkiye’de GSMH’nin yalnızca yüzde 3,03’ü gelir vergisi olarak toplandı. Bu oran Almanya’da yüzde 10,52, ABD’de ise yüzde 11,20 oldu.

Resmi rakamlara göre, 2022 yılında Türkiye’de toplanan vergi gelirlerinin yüzde 13,6’sı gelir vergisine, yüzde19,3’ü kurumlar vergisine ve yaklaşık yüzde 3,2’si servet vergisine ait bulunuyor. Geriye kalan yüzde 64’lük vergi geliri ise dolaylı vergilerden, yani KDV, ÖTV, damga vergisi ve harçlardan oluştu.

“Türkiye’de vergi toplanmıyor”

İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, OECD’nin 2021 yılı verilerine göre, Türkiye’de GSMH’nin yalnızca yüzde 22,8’inin vergi geliri olarak toplandığına işaret ediyor.

Bu oranın Almanya’da yüzde 39,5, Fransa’da yüzde 45, Norveç’te yüzde 42,2 ve ABD’de yüzde 27 olduğu bilgisini veren Prof. Başaran, “Türkiye’de vergi toplanmıyor. Bunun da en büyük nedeni, kanaatimce yüzde 40’lara varan kayıt dışı ekonomi” diyor.

Bununla birlikte Türkiye’de vergi affı düzenlemelerinin sıklığının 1,5 yıla kadar düştüğünü ifade eden Prof. Başaran, şu görüşleri dile getiriyor:

“Ücretli kesim, kural olarak bu afların dışında kalıyor. Silinen ya da önemli ölçüde azaltılan gecikme faiz ve zamları ile vergi cezaları da dikkate alındığında, sermaye kesimi ödemesi gereken verginin sadece yüzde 35-40’ını ödüyor. Kısaca, Türkiye’de vergi mükellefi olan kimse mutlu değildir. Sistem adaletsizdir. Yük de esas itibariyle ücretli kesim üzerindedir.”

“Siyasi partilerin vaatleri yetersiz”

Peki 14 Mayıs seçim sürecinde ittifak partilerinin seçim beyannamelerinde vergi konusuna yeterince yer verildi mi?

Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar’a göre, vergi sisteminde reform yapılması ve daha adil bir vergi sistemi kurulması konusunda siyasi partilerin vaatleri yetersiz kaldı.

Özellikle 2 yıllık iktidar deneyimi olan AKP’nin son seçim beyannamesinde hala bugüne kadar çözülebilecek sorunlara işaret ettiğini belirten Başaran, toplumun vergi ahlakı konusunda iyi bir sınav vermediğine de dikkat çekiyor.

Türkiye’de ‘vergi ahlakı’ konusunda bir erozyon olduğunu vurgulayan Prof. Başaran, “Beyana dayalı vergilerin tahsil edilmesinde büyük sıkıntılar var. Bugün Türkiye’de vergiyi artık sadece vergi kaçıramayanlar ile dürüst mükellefler ödüyor. Vergi kaçırmak, ödememek normalleşmiş, toplumda vergiye karşı hassasiyet kaybolmuştur” diyor.

“100 mükelleften 1’i bile tam incelenmiyor”

Türkiye’de etkin bir vergi denetimi yapılmamasının ciddi bir sorun olduğunu kaydeden Başaran, şöyle konuşuyor:

“Etkin yoklama yapılmıyor; inceleme oranı ise, 2022 bakımından yüzde 2,26. Bu oranın büyük kısmı sınırlı incelemelere ilişkin ve aynı mükellefin farklı vergi türünden incelenmesi de rakama dahil. Bunun anlamı, Türkiye’de her yüz mükelleften birinin dahi tam olarak incelenmediğidir. Bu tablonun değişmesi için, af yasalarına derhal son verilmesi, kamuoyundaki sürekli af beklentisinin kalıcı şekilde ortadan kaldırılması ve denetimler yoluyla kayıt dışılığın üzerine agresif şekilde gidilmesi gerekir.”

“Siyaset dünyası daha adil bir sistem kurmalı”

14 Mayıs seçimlerinden sonra Meclis’te yeniden çoğunluğu elde eden AKP’nin, iktidarda olduğu son 20 yılın ardından yeni dönemde de vergi politikaları açısından köklü bir reform başlatması beklenmiyor.

Uluslararası Vergi Araştırmaları Derneği (IFA Türkiye) Genel Sekreteri ve eski Vergi Konseyi Başkanı Erdal Çalıkoğlu, “Her Türk asker doğar diyoruz ama her Türk vergi mükellefi doğar diyen bir anlayışa da ihtiyacımız var” diyor.

Gerek siyasi hesaplar gerekse yerleşmiş alışkanlıklar ve dolaylı vergilerin sağladığı konfor nedeniyle her vatandaşın beyanname vermesi gerekliliği üzerinde durulmadığını kaydeden Çalıkoğlu, şunları söylüyor:

“Siyaset dünyası daha adil ve tabana yayılan bir vergi sistemi kurmak zorunda. Bu sistem öngörülebilir ve şeffaf bir sistem olmalı. Ama bakıyoruz bazı şirketler hiç incelenmezken, bazıları her gün incelemeye alınıyor. Oysa vergi gelirlerini gerçekten artırmak istiyorsak, hukuki temelleri olan ve adil bir sisteme ihtiyacımız var.”

Tüm vergi gelirlerinin yarısı KDV ve ÖTV’den

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan “Aralık Ayı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşme Raporu”nda yer alan bilgilere göre, 2022 yılı vergi gelirleri 2 trilyon 353 milyar TL olarak gerçekleşirken, 754 milyar TL’lik KDV 2022 yılında toplanan vergi gelirlerinin neredeyse üçte birini oluşturdu.

KDV’den sonra en büyük dolaylı vergi kalemi ise Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oldu. 2022 yılında gerçekleşen vergi gelirlerinin 420 milyar TL’sini ÖTV oluştururken, bu verginin yaklaşık yarısı alkol ve tütün ürünlerinden geldi. Böylelikle dolaylı vergiler içerisinde sadece KDV ve ÖTV 2022 yılında toplanan tüm vergilerin yarısını oluşturdu.

Paylaşın