“Türkiye, Yerel Seçimlerden Sonra ‘Acı İlacı’ İçecek”

Yerel seçimler sonrası Türkiye’yi ekonomide çok zor bir dönemin beklediğini ifade eden ekonomist Güldem Atabay, “Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye’nin o acı reçete karşısına konacak, Türkiye o acı ilacı içecek” dedi.

“Politik olarak ilk üç ayda bu adımlarda geri duruldu ama yerel seçimlerden sonra hem bütçe açığının kapatılması ya da daraltılması hem de enflasyonla mücadelede vergi artışları olduğunu göreceğiz” diyen Atabay’a göre KDV (katma değer vergisi) artışları Bakan Şimşek’in ifade ettiği düşük KDV’li ürünlerin yüzde 18-20 bandına çekilmesi şeklinde gerçekleşecek.

Ekonomistler, seçim sonrası para ve özellikle de maliye politikasında sıkı duruşla beraber kemerlerin sıkılacağını düşünüyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimsek bir süredir enflasyonu düşürmek için iç talebin kuvvetli seyrinin yavaşlatılması gerektiğini söylüyor.

Ekonomist Güldem Atabay, DW Türkçe’den Seda Sezer Bilen‘e yaptığı değerlendirmede yerel seçimler sonrası Türkiye’yi ekonomide “çok zor” bir dönemin beklediğini ifade etti: “Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye’nin o acı reçete karşısına konacak, Türkiye o acı ilacı içecek.”

“Politik olarak ilk üç ayda bu adımlarda geri duruldu ama yerel seçimlerden sonra hem bütçe açığının kapatılması ya da daraltılması hem de enflasyonla mücadelede vergi artışları olduğunu göreceğiz” diyen Atabay’a göre KDV (katma değer vergisi) artışları Bakan Şimşek’in ifade ettiği düşük KDV’li ürünlerin yüzde 18-20 bandına çekilmesi şeklinde gerçekleşecek.

Bakan Şimşek, katıldığı bir programda enflasyonist yeni vergi getirilmeyeceğini, KDV genel oranını, Kurumlar Vergisi’ni ve Gelir Vergisi’ni artırmayacaklarını vurgulayarak “Bu konuda çok netiz. Ama istisnaları, muafiyetleri, indirim oranlarını gözden geçireceğiz” demişti.

Atabay, Şimşek’in bu açıklamasını şöyle yorumladı: “Bunlar nedir, aslında temel tüketim malzemeleri ve temel gıda maddeleri. Biz bunun zaten manşet enflasyonun çok üzerinde seyreden gıda fiyatları enflasyonunu hareketlendirdiğini göreceğiz.”

Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ekonomistler tarafından “manşet enflasyon” olarak adlandırılıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre tüketici enflasyonu Şubat ayında yıllık yüzde 67,07’ye yükseldi. Artışın en yüksek olduğu ana harcama gruplarından biri olan gıda ve alkolsüz içeceklerdeki yıllık artış oranı yüzde 71,12 oldu. Enflasyonun Mayıs ayında yüzde 70 seviyesini aşarak zirve yapması bekleniyor.

“Merkez Bankası’nın faiz artışı etkili”

Londra merkezli Capital Economics’te gelişmekte olan piyasalar kıdemli ekonomisti olan Liam Peach de DW Türkçe’ye seçim sonrasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, Merkez Bankası’nın faiz artışının etkili olduğunu ve bankanın seçimden sonra en az bir faiz artırımı daha yapmasını muhtemel gördüğünü, maliye politikasında ise daha fazla önlem alınmasını beklediğini belirtti:

“Mali sıkılaştırma şu ana kadar sınırlı kaldı ve seçimden sonra daha fazlasının yapılması gerekecek. Maliye Bakanı Şimşek büyük vergi artışlarını reddetmiş olsa da KDV oranlarında bazı artışlar yapılması muhtemel. En büyük mali değişiklikler muhtemelen hükümet harcamalarının ve altyapı projelerine yönelik sermaye harcamalarının kısıtlanması yoluyla gelecek.”

Türkiye ekonomisinin geçtiğimiz yıl boyunca aşırı ısınmaya devam ettiğini belirten Peach, “Hükümetin bütçe açığını dizginlemesi ve Merkez Bankası’nın reel faiz oranlarını uzun süre yüksek tutmasıyla bu durumun bu yıl değişeceğini düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.

Enflasyonla mücadelede “sıkı para politikası duruşu sürdürülecek” mesajı veren Merkez Bankası yerel seçimlere 10 gün kala 500 baz puanlık faiz artışı yapmıştı. Londra merkezli Bluebay Asset Management kıdemli analisti Timothy Ash de faiz artışına dair değerlendirmesinde bu adımı olumlu bulduğunu belirterek dezenflasyon eğilimine yardımcı olmak için politikanın seçim sonrasında da sıkı kalması gerektiğini kaydetti.

Ash, “Umarım siyasi döngü buna yardımcı olur. Bence Şimşek ve ekibi enflasyon cinini öldüreceklerse zamanın çok önemli olduğunu ve maliye ve para politikasının 2024’te sıkı kalması gerektiğini kabul ediyorlar. Bu da faizlerde daha uzun süre daha yüksek seyir ve maliye politikası açısından daha uzun süre daha derin bütçe kemer sıkma politikaları anlamına geliyor. Eğer bunu yaparlarsa, umut var demektir” dedi.

“Daha orta gelirli, maaşı ile yaşayan ve daha düşük gelir grupları bunu çok ağır hissedecek” diyen Atabay, önlemlerin vatandaşa yansımalarının nasıl olacağını şöyle anlattı: “Bir taraftan kredi kartlarının sınırlandırılmasının kullanımı artırılacak. Maaş artışlarının ayarlamalarının da enflasyona göre yılın ortasında yapılmayacağını düşünürsek bayağı bir nefes alamaz hale geleceğiz, özellikle yaz aylarından sonra. Yılın son çeyreğinde büyük bir ihtimalle bizim stagflasyon dediğimiz yüksek seyreden enflasyon ve durgunlaşmış bir ekonomi ile karşı karşıya geleceğiz ve hayatımız çok zor olacak.”

Geçen Temmuz ayında Resmi Gazete’de yayımlanan kararla genel KDV oranı yüzde 18’den yüzde 20’ye, yüzde 8 indirimli KDV oranı ise yüzde 10’a yükseltilmişti. Ancak 2022 yılında KDV oranı yüzde 8’den yüzde 1’e indirilen et, balık, çay, kahve, peynir, şeker, süt, su, meyve, kuruyemiş gibi temel gıda ürünlerinin KDV oranında değişiklik yapılmamıştı.

TL’de değer kaybı beklentisi hakim

Ekonomistler, Türk Lirasında (TL) değer kaybının da sürebileceği görüşünde birleşiyor. Peach, faiz artışı geçici bir destek sağlasa da TL’de daha fazla değer kaybı beklediğini belirterek “Seçim sonrasında Merkez Bankası’nın rezervlerini yeniden inşa etmesiyle TL’nin değer kaybı biraz daha hızlanabilir. Liranın önümüzdeki yıl içinde dolara karşı 40 seviyesine doğru değer kaybetmesini bekliyoruz, bu da dış rekabet gücünün korunmasına ve yatırımcıların politik iyimserliğinin sürdürülmesine yardımcı olacak” dedi.

Güldem Atabay sene sonu kurda 38 seviyesindeki beklentisini değiştirmediğini söylerken TL’nin seyrinden ve döviz rezerv kaybından endişe duyduğunu belirten Timothy Ash de Türklerin yerel seçimlerin ardından büyük bir devalüasyonun daha yaşanacağı söylemine inanıyor gibi göründüğünü söyledi.

Paylaşın

Türkiye’de Halkın Yüzde 71’inin Serveti 10 Bin Dolardan Az

Yetişkin nüfusun sahip olduğu servet dağılımına bakıldığında Türkiye’de halkın büyük bir bölümünün çok az servete sahip olduğu ortaya çıkıyor. 2022 yılında Türkiye’de halkın yüzde 71’inin 10 bin dolardan az serveti bulunuyor.

Türkiye’de 10 bin-100 bin dolar serveti bulunan yetişkinlerin oranı yüzde 27. Yetişkinlerin yüzde 2’sinin ise 100 bin-1 milyon dolar arasında serveti bulunuyor. 1 milyon dolardan fazla serveti bulunanların oranı yüzde 0,1.

İsviçreli Credit Suisse ve UBS tarafından yayımlanan verilere göre Türkiye’de servet dağılımı oldukça adaletsiz. Bunun birçok göstergesi var. İlki servet dağılımı eşitsizliği gini katsayısı. 0 mutlak eşitliği gösterirken bu sayı büyüdükçe eşitsizlik artıyor.

Bu kriterde Türkiye 34 Avrupa ülkesi içinde üçüncü sırada yer alıyor. Türkiye’nin katsayısı 80,2. İlk sıradaki İsveç’te bu oran 87,4 iken ikinci sıradaki Letonya’da 80,4.

Servet dağılımı adaletsizliğinin en düşük olduğu ülke ise 50,8 puan ile Slovakya. Ardından Belçika (59,6), Malta (60,9) ve Slovenya (64,4) geliyor.

Gelir dağılımı, demokratik değerler ve mutluluk gibi birçok alanda dünyada ve Avrupa’da en iyi ülkeler arasında bulunan Nordik ülkelerindeki servet dağılımı adaletsizliği de dikkat çekiyor.

İlk sıradaki İsveç’in yanı sıra diğer İskandinav ülkeleri de ortalamanın üstünde yer alıyor. AB’nin “Dört Büyükler”i arasında ise Almanya servet adaletsizliğin en yüksek olduğu ülke.

Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim servetin yüzde 40’ına sahip

Rapora göre en zenginlerin servetten aldıkları paya bakıldığında en büyük dengesizlik Türkiye’de. Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim servetin yüzde 39,5’ine sahip. Bu alanda 21 Avrupa ülkesi içinde ilk sırada.

En zengin yüzde 1’lik kesimin servetinin en düşük olduğu ülke ise yüzde 13,5 ile Belçika. Diğer bazı ülkelerde bu pay şöyle: Almanya (yüzde 30,4), Yunanistan (yüzde 25), Fransa (yüzde 21,1) ve İngiltere (yüzde 20,6).

En zengin yüzde 5 ve yüzde 10’luk kesimlerin servetten aldığı paya bakıldığında ise Türkiye İsveç’in ardından ikinci sırada. Bu alanlarda eşitsizliğin en düşük olduğu ülke yine Belçika.

Türkiye’de en zengin yüzde 5’lik kesim servetin yüzde 59,2’isine sahip. En zengin yüzde 10’luk kesim ise servetin yüzde 69,8’ine sahip.

Türkiye’de halkın ne kadar serveti var?
Yetişkin nüfusun sahip olduğu servet dağılımına bakıldığında Türkiye’nin halkın büyük bir bölümünün çok az servete sahip olduğu ortaya çıkıyor. Servet dağılımı dilimleri şöyle:

10 bin dolardan az
10 bin-100 bin dolar arası
100 bin-1 milyon dolar arası
1 milyon dolardan fazla

Buna göre 2022 yılında Türkiye’de halkın yüzde 71’inin 10 bin dolardan az serveti bulunuyor.

10 bin dolardan az servete sahip yetişkinler sıralamasında Türkiye açık ara zirvede yer alıyor. Bu dilimde ikinci sıradaki Sırbistan’da bu oran yüzde 40. Almanya’da ise bu oran yüzde 10 ile en düşük seviyede.

Türkiye’de 10 bin-100 bin dolar serveti bulunan yetişkinlerin oranı yüzde 27. Yetişkinlerin yüzde 2’sinin ise 100 bin-1 milyon dolar arasında serveti bulunuyor. 1 milyon dolardan fazla serveti bulunanların oranı yüzde 0,1.

1 milyondan dolardan fazla servete sahip yetişkin oranında İzlanda yüzde 21 ile zirvede. Almanya’da yetişkinlerin yüzde 3,9’unun 1 milyon dolardan fazla serveti var.

Rapora göre yetişkin başına düşen servette ise Türkiye hem ortalama hem de ortanca göstergelerinde açık ara son sırada yer alıyor. Türkiye’de yetişkinlerin ortalama serveti 16,7 bin Euro. Hemen üstündeki Bosna-Hersek’te ise servet miktarı 31,9 bin Euro.

Zirvede ise 650,7 bin Euro ile İsviçre var. İskandinav ülkelerinde de yetişkin başına düşen servet oldukça yüksek. Bu miktar diğer bazı ülkelerde şöyle: Fransa 296,5 bin; Almanya 243,3 bin ve Yunanistan 100,4 bin.

Yetişkin başına düşen ortanca servet daha adil bir kıyaslamaya imkan tanıyor. Ortanca, küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan sayı. Ülkeler arasındaki fark ortanca servette azalsa bile Türkiye 35 ülke arasında yine açık ara son sırada bulunuyor.

Buna göre Türkiye’de yetişkin başına düşen ortanca servet sadece 5,2 bin Euro. Türkiye’nin hemen üstündeki Sırbistan’da ise bu miktar Türkiye’dekinin tam üç katı: 15,6 bin Euro. Zirvede ise 392,4 bin euro ile İzlanda var. Almanya’da ise bu miktar 63,4 bin Euro.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Bireysel Kredi Ve Kredi Kartı Borçları 3 Trilyona Dayandı

Vatandaşın bireysel kredi ve kredi kartı borçları 8 -15 Mart haftasında 2 trilyon 973 milyar lira oldu. Söz konusu haftada bireysel kredi borçları 1 trilyon 642 milyar lira, kredi kartı borçları ise 1 trilyon 330 milyar lira oldu.

Bankaların, icra takibine aldığı alacakları 54.6 milyar liraya çıkarken, batık tüketici kredilerinde yılbaşından bu yana 9.3 milyar liralık artış gözlendi.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) haftalık ekonomi raporuna göre bankalara ve diğer tüketici finansman kuruluşlarına bireysel kredi borcu bulunan vatandaşların sayısı ocakta geçen yılın aynı ayına göre 739 bin kişi daha artarak 40 milyon 30 bine ulaştı.

Aynı dönemler itibarıyla bankalara kredi kartı borcu bulunan vatandaşların sayısı 2 milyon 636 bin kişi artarak 36 milyon 825’e çıkarken, kredili mevduat borcu bulunanların sayısı da 1 milyon 297 bin artarak 28 milyon 865 bine çıktı.

Raporda Merkez Bankası’nın kredi kartı ve kredili mevduat hesaplarının faizinin aylık yüzde 5’e kadar çıkarılmasına olanak tanındığı ve tüketici kredisi faizlerinin de yükseldiği hatırlatılarak, tüketicilerin bankalara olan borçlarının yılın başından bu yana 245 milyar lira arttığı kaydedildi.

Sözcü’de yer alan habere göre, vatandaşın bireysel kredi ve kredi kartı borçları 8 -15 Mart haftasında 2 trilyon 973 milyar lira oldu. Söz konusu haftada bireysel kredi borçları 1 trilyon 642 milyar lira, kredi kartı borçları ise 1 trilyon 330 milyar lira oldu.

CHP’nin raporuna göre bankaların, icra takibine aldığı alacakları 54.6 milyar liraya çıktı. Batık tüketici kredilerinde yılbaşından bu yana 9.3 milyar liralık artış gözlendi.

Varlık yönetim şirketlerinin kontrolünde ise 41 milyar liralık batık tüketici kredisi alacağı bulunduğu belirtilen raporda vatandaşların faiz ve icra masrafları hariç 86 milyar liraya yakın icralık borcu bulunduğu belirtildi.

Paylaşın

Ekonomik Krizin Faturası Dönüp Dolaşıp Vatandaşa Kesiliyor

Seçimlerden sonra TBMM’ye vergi torbası gelmesi bekleniyor.  Bu yıl devletin almaktan vazgeçeceği vergi ve gelirlerin toplamı 947 milyar lirayı aşıyor. Bu kaynağın yarısının toplanmasına karar verilmesi halinde vatandaşın cebinden yaklaşık 500 milyar lira çıkması ve devletin kasasına girmesi öngörülüyor.

Ayrıca yüzde 20’nin altında kalan ürün ve hizmetlerin KDV oranları ile ÖTV’de yapılacak artışların da etkisiyle seçimlerden sonra vatandaşın üzerine yeni zamlar yağması bekleniyor. Çünkü alınmayan KDV’ler alınmaya başladığında ya da yüzde 1 ile 10 uygulanan mal ve hizmetlerin KDV’si arttırıldığında, fatura dönüp dolaşıp nihai tüketiciye, yani vatandaşa çıkıyor.

Sözcü’den Erdoğan Süzer’in haberine göre; İktidarın bütçe giderlerini karşılayabilmek için seçimlerden sonra Katma Değer Vergisi (KDV) ve Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) başta olmak üzere birçok vergide değişikliğe gideceği ifade edildi. Ayrıca devletin almaktan vazgeçtiği ya da iade ettiği vergi ve gelirlerin bir kısmının da tahsilatına başlanacağı belirtildi.

Tüm bunlar için seçimlerden sonra TBMM’ye vergi torbası gelmesi bekleniyor.  Bu yıl devletin almaktan vazgeçeceği vergi ve gelirlerin toplamı 947 milyar lirayı aşıyor. Bu kaynağın yarısının toplanmasına karar verilmesi halinde vatandaşın cebinden yaklaşık 500 milyar lira çıkması ve devletin kasasına girmesi öngörülüyor.

“Fatura dönüp dolaşıp vatandaşa çıkıyor”

Ayrıca yüzde 20’nin altında kalan ürün ve hizmetlerin KDV oranları ile ÖTV’de yapılacak artışların da etkisiyle seçimlerden sonra vatandaşın üzerine yeni zamlar yağması bekleniyor. Çünkü alınmayan KDV’ler alınmaya başladığında ya da yüzde 1 ile 10 uygulanan mal ve hizmetlerin KDV’si arttırıldığında, fatura dönüp dolaşıp nihai tüketiciye, yani vatandaşa çıkıyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, muafiyet ve istisna sağlanan vergi ve gelirleri incelemeye aldıklarını, muafiyet ile istisnaların bir bölümünü kaldıracaklarını söyledi. Bu yıl devletin ret ve iade edeceği 947 milyar liranın 928 milyar lirasını vergiler, vergilerin de 844 milyarını KDV oluşturuyor.

Altın, gümüş, platin arama faaliyetleri ile külçe altın ve gümüş ile elmas ve pırlanta gibi kıymetli taşların ithali ve borsada el değiştirmesinden KDV alınmıyor. Liman ve havaalanı yapanlarla dini tesis yapanlar, bağışlayanlar da KDV’den muaf. Daha yüzlerce muafiyet alanı bulunuyor.

Türkiye’de KDV’de muafiyet ve istisnalar dışında yüzde 1, yüzde 10 ve yüzde 20’lik oranlar uygulanıyor. İktidarın, temel gıda maddelerinden oluşan yüzde 1’lik gruptaki bazı ürünlerin KDV’sini yüzde 10’a, yüzde 10 olan giyim, atık su, köprü ve otoyol geçiş ücretleri gibi bazı mal ve hizmetlerin KDV’sini de yüzde 20’ye çıkarması bekleniyor.

Ayrıca düşük oranlı ÖTV mal ve hizmetlerde oran artışı da beklenen önlemler arasında yer alıyor. ÖTV ve KDV artışıyla vatandaşın vergi yükünün daha da ağırlaşması bekleniyor.

Paylaşın

Sanayi Sektöründe Kritik Döneme Girildi

Başta finansman olmak üzere çeşitli operasyonel maliyetlerde yaşanan yüksek artışlar üretim koşullarını giderek daha zorlu hale getirirken, sanayi için kritik bir döneme girildi.

TÜİK’in açıkladığı Sanayi Üretim Endeksi verilerine göre, 2019, 2020 ve 2021 yıllarında gözlenen peş peşe artışların ardından, 2022 yılında frene basıldı. Sanayi üretimi 2022 yılında yüzde 0,2 daralırken, geçen yılın tamamında yüzde 1,6 gibi sınırlı bir artış kaydedildi.

Arındırılmamış veriyle ise sanayi üretimi 2022’de yıllık yüzde 1,28, 2023 yılında ise yüzde 1,33 oranında geriledi. Oysa 2019’da yüzde 8,6 artışın yaşandığı sanayi üretimi, pandemi yılı olan 2020’de dahi yüzde 9 artmış; 2021’de de talep koşullarındaki canlılığın etkisiyle artış oranı yüzde 14,4’e ulaşmıştı.

Sanayi üretimde son 2 yılda görülen düşük seyrin en önemli nedenlerinden biri ihracat pazarlarındaki durgunluk ve zayıf talep… Buna finansmana erişim sorunları ve operasyonel maliyetlerdeki artış da etkilenince üretimdeki yavaşlama daha da belirginleşti.

Ekonomim’in aktardığına göre, sanayi üretimi düşerken tüketim harcamalarındaki artış Türkiye’nin büyüme kompozisyonuna ilişkin endişeleri artırdı. 2022’de frene basan sanayi üretimi, geçen yıl da sadece yüzde 1,6 arttı. Buna karşın tüketim harcamalarının GSYH’deki payı, son 5 yılın zirvesine çıktı.

Sanayi üretimi ile tüketim harcamaları arasındaki korelasyon bozuldu. Sanayi üretimi 2023’te yıllık yüzde 1,6 artarken; 2023 GSYH verilerinde üretim yöntemiyle hesaplamada sanayi sektörü sadece yüzde 0,8 büyüdü. Tüketim malları ithalatı geçen yıl yüzde 56,3 artarken, toplamdaki payı 2022’deki yüzde 8,4 seviyesinden 2023’te yüzde 13,2’ye çıktı.

Vatandaşın tüketim harcamaları yüzde 12,8 arttı. Türkiye’nin üretim ve tüketim verileri arasındaki çarpıklık, sağlıksız büyüme endişelerini artırıyor. Başta finansman olmak üzere çeşitli operasyonel maliyetlerde yaşanan yüksek artışlar üretim koşullarını giderek daha zorlu hale getirirken, sanayi için kritik bir döneme girildi.

TÜİK’in açıkladığı Sanayi Üretim Endeksi verilerine göre, 2019, 2020 ve 2021 yıllarında gözlenen peş peşe artışların ardından, 2022 yılında frene basıldı. Sanayi üretimi 2022 yılında yüzde 0,2 daralırken, geçen yılın tamamında yüzde 1,6 gibi sınırlı bir artış kaydedildi. Arındırılmamış veriyle ise sanayi üretimi 2022’de yıllık yüzde 1,28, 2023 yılında ise yüzde 1,33 oranında geriledi.

Oysa 2019’da yüzde 8,6 artışın yaşandığı sanayi üretimi, pandemi yılı olan 2020’de dahi yüzde 9 artmış; 2021’de de talep koşullarındaki canlılığın etkisiyle artış oranı yüzde 14,4’e ulaşmıştı. Sanayi üretimde son 2 yılda görülen düşük seyrin en önemli nedenlerinden biri ihracat pazarlarındaki durgunluk ve zayıf talep… Buna finansmana erişim sorunları ve operasyonel maliyetlerdeki artış da etkilenince üretimdeki yavaşlama daha da belirginleşti.

Çarklar 2 yıldır yavaş dönüyor

Sanayi üretimindeki bu tablo, Türkiye’nin GSYH verilerine de yansıdı. Türkiye’nin yüzde 4,5 büyüme ile kapattığı 2023 yılında, üretim yöntemiyle hesapta sanayi sektörü yüzde 0,8 büyürken, büyümeye katkısı yüzde 0,16 oldu. Böylece sanayi sektörü Türkiye’nin büyümesine, inşaat ve hizmetler sektöründen daha zayıf bir katkı sağlamış oldu.

Oysa sanayi sektörü TÜİK verilerine göre 2021’de yüzde 16,58 büyürken, GSYH’ye katkısı 3,26 puan olmuştu. 2022’de ise sanayi sektörünün büyümesi yüzde 3,3 olurken, Türkiye’nin büyümesine katkısı, bir önceki yıla göre 2 puana yakın gerileyerek 0,68 olarak gerçekleşmişti.

Tüketimin payı 5 yılın zirvesinde

Son 3 yılda yaşanan kur şokları ve yüksek enflasyon karşısında tüketiciler de “Yarın daha pahalı olacak” algısıyla hareket edince, tüketim harcamaları da tam gaz devam etti. Son 3 yıla ilişkin GSYH verilerine göre, yerleşik hanehalklarının nihai tüketim harcamaları 2021 yılında yüzde 15 artarken, büyümeye 8,94 puanlık etkisi olmuştu.

2022’de vatandaşın tüketimi yüzde 19,7 artarken, büyümeye etkisi 12,08 puan seviyesindeydi. Geçen yıl vatandaşın tüketimindeki büyüme yüzde 12,8 ile hızını 2022’ye göre düşürse de, GSYH içindeki payı yüzde 59,1 oldu. Böylece yıllık bazda bakıldığında, vatandaşın tüketiminin GSYH’den aldığı pay son 5 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Aynı zamanda 2023’te vatandaşın harcamalarının büyümeye katkısı ise 8,83 puan oldu.

Öte yandan tüketim harcamaları, dış ticaret rakamlarında da kendini gösterdi. Buna göre Türkiye’nin tüketim malları ithalatı 2023 yılında yüzde 56,3 artarak 47,6 milyar dolar seviyesine çıkarken, toplam ithalattaki payı 2022’deki yüzde 8,4 seviyesinden yüzde 13,2’ye çıktı. Böylece oran 2016 yılından sonraki en yüksek seviyesini gördü.

2023’te tüketim malları ithalatını 18,1 milyar dolarla binek otomobiller tırmandırdı. Bu kalemde ithalat artışı yüzde 128’i buldu. İkinci sırada 7,3 milyar dolarla yarı dayanıklı tüketim malları yer alırken, dayanıklı tüketim malları ithalatı 6,9 milyar dolar, dayanıksız tüketim malları ithalatı 6,5 milyar dolar, işlenmiş tüketim malları ithalatı 4,1 milyar dolar oldu.

Bir önceki yıl, toplam tüketim malı ithalatı 30,4 milyar dolarken, ithalattaki ilk 5 kalem daha dengeli dağılmış, binek otomobil ithalatı 7,9 milyar dolarda kalmıştı.

Paylaşın

Türkiye’de Her 10 Kişiden 4’ü Et Ve Tavuk Tüketemiyor

Enflasyonun ENAG’a göre yüzde 121,98, TÜİK’e göre yüzde 67,07 olduğu Türkiye’de her 10 kişiden 4’ü, iki günde bir et, tavuk ve balık tüketebilecek finansal güce sahip değil.

İktidar ekonomiye dair pembe tablolar çizmeye, geleceğe yönelik olumlu açıklamalar yapmaya çalışsa da, açıklanan her veri yaşanan ekonomik krizi gözler önüne seriyor.

Avrupalıların yüzde 97’si iki günde bir et, tavuk, balık tüketirken Türkiye’de her 10 kişiden 4’ü, iki günde bir et, tavuk ve balık tüketebilecek finansal güce sahip değil.

Sözcü’nün haberine göre, AB resmi istatistik kurumu Eurostat’ın verilerine göre, 27 üyeli AB ülkelerinde 2 günde bir et, tavuk veya balık tüketemeyenlerin oranı 2022’de yüzde 8.3 oldu. Yani Avrupalıların yüzde 91.7’si iki günde bir et, tavuk, balık tüketmekte zorlanmıyor.

Avrupa ülkeleri arasında en yüksek oranlar yüzde 22.1 ile Romanya ve yüzde 21.6 ile Bulgaristan’da görüldü. İki günde bir et, tavuk tüketmekte en az zorlanan ülkeler de yüzde 1.4 ile İrlanda ve yüzde 1.5 ile Güney Kıbrıs Rum Kesimi oldu.

TÜİK’in en güncel verilerine göre 2023’te de nüfusun yüzde 39.2’si iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını karşılayamıyor.

Enflasyon ENAG’a göre yüzde 121,98, TÜİK’e göre yüzde 67,07

Öte yandan Akademisyenlerin ve ekonomistlerin bağımsız biçimde oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), şubat ayı enflasyon verilerini açıkladı.

Buna göre, günlük fiyat değişimlerinden elde edilen ENAG Fiyat Endeksi (E-TÜFE) aylık aylık bazda yüzde  4,32 arttı. ENAG, yıllık enflasyonu yüzde 121,98 olarak hesapladı.

Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre enflasyon, Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 4,53 geçen aralık ayına göre yüzde 11,54 bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 67,07 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 55,91 olarak gerçekleşti.

TÜİK’e göre TÜFE’de bir önceki yılın aynı ayına göre en az artış gösteren ana grup yüzde 43,44 ile giyim ve ayakkabı, en fazla artış gösteren ana grup ise yüzde 94,78 ile lokanta ve oteller oldu.

Ana harcama grupları itibarıyla şubat ayında bir önceki aya göre en az artış gösteren ana grup yüzde 0,20 ile giyim ve ayakkabı, en fazla artış gösteren ana grup ise yüzde 12,76 ile eğitim.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçen ay 2023’te yıllık enflasyonu yüzde 64,77 olarak açıklamıştı. ENAG’a göre ise Türkiye’de 2023’te yıllık enflasyon yüzde 127,21 olarak gerçekleşmişti.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Habertürk TV ve Bloomberg HT ortak yayınında ekonomi gündemine dair yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Enflasyonda trend programla uyumlu bir şekilde. Ocak ayında enflasyon bir miktar yüksek çıktı. Şubat’ta onun devamı olabilir. Mart’tan itibaren enflasyon trende oturacaktır. Ama yıllık enflasyon yüksek kalacak.”

Paylaşın

Dünyanın Üçüncü Büyük Ekonomisi Artık ‘Almanya’

Geçen yılın sonunda beklenmedik bir şekilde resesyona giren Japonya, dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olma unvanını Almanya’ya kaptırdı. Hindistan’ın 2026 yılında hem Japonya’yı hem de Almanya’yı geçmesi bekleniyor.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre; Japonya’nın 2023 yılı gayrisafi yurtiçi hasılası dolar bazında yüzde 1,9 büyümesine rağmen 4,2 trilyon dolar olurken, Almanya’nın 4,5 trilyon dolar oldu.

Ekonomistlere göre pozisyonlardaki değişim, 2023 yılında yüzde 0,3 daralan Alman ekonomisinin Japonya’dan daha iyi performans göstermesinden ziyade, Japon para birimi yenin dolar karşısındaki keskin düşüşünü yansıtıyor.

Japon para birimi ABD para birimi karşısında 2022 ve 2023 yıllarında neredeyse beşte bir oranında, geçen yıl ise yaklaşık yüzde yedi oranında değer kaybetti.

Bunun nedeni kısmen, yükselen enflasyonla mücadele etmek için borçlanma maliyetlerini artıran diğer büyük merkez bankalarının aksine, Japonya Merkez Bankası’nın fiyatları artırmak amacıyla negatif faiz oranlarını sürdürmesiydi.

Almanya’nın büyük ölçüde ihracata bağımlı üreticileri, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından yükselen enerji fiyatlarından özellikle olumsuz etkilendi.

Avrupa’nın en büyük ekonomisi, Avrupa Merkez Bankası’nın Euro Bölgesi’nde faiz oranlarını yükseltmesinin yanı sıra bütçe konusundaki belirsizlik ve kalifiye işgücündeki kronik sıkıntılar nedeniyle de sekteye uğradı.

Her ne kadar zayıf yen ihracatı daha ucuz hale getirse de Toyota gibi büyük firmaların Çin gibi kilit pazarlardaki zayıflığı dengelemesine yardımcı oldu.

Perşembe günü açıklanan veriler Japonya ekonomisinin 2023’ün son üç ayında bir önceki çeyreğe göre yüzde 0,1 oranında küçüldüğünü ve yüzde 0,2’lik büyüme beklentisinin altında kaldığını gösterdi.

Üçüncü çeyrek büyümesi de aşağı yönlü revize edilerek negatif yüzde 0,8 olarak açıklandı ve bu da Japonya’nın 2023’ün ikinci yarısında teknik resesyonda olduğu anlamına geliyor.

Paylaşın

Emeklilerin Milli Gelirden Aldıkları Pay Yüzde 4,46’ya Kadar Düştü

Emekli aylıklarının gayrisayfi milli hasılaya (GSYH) oranı 2022 yılında yüzde 4,46’ya kadar geriledi. Emekli aylıklarının GSYH’ye oranı 2003 yılında yüzde 5,33 idi.

Kademeli şekilde artan bu oran 2009’da yüzde 6,82’ye; 2016 yılında ise yüzde 7,05’e yükseldi. 2020 yılında bu oran yüzde 6,79 oldu.

Bu esnada emeklilerin nüfusa oranı ise düzenli şekilde arttı. 2003’te her 100 kişiden 10’u emekli iken bu sayı 2022’de 16’nın üstüne çıktı. Ekim itibarıyla emekli kişi sayısı 15 milyon 851 bin oldu. 2003 yılında emekli sayısı 6,8 milyon idi.

Öte yandan, en düşük emekli maaşının asgari ücrete oranında en kötü yıl 2023 olurken bu oran 2024 yılında daha da kötü hale geldi.

Milyonlarca emekli resmi enflasyondan düşük zam aldı. Son 6 aylık enflasyon yüzde 38 olmasına rağmen Hazine destekli en düşük emekli maaşı 7 bin 500 liradan 10 bin liraya çıktı. Bu da en düşük emekli maaşına yüzde 33 zam demek.

Nüfusa oranı artan emeklilerin milli gelirden aldığı pay da geriliyor. Özellikle 2021 ve 2022 yıllarında emeklilerin gayrisayfi milli hasıladan (GSYH) aldıkları pay oldukça azaldı.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve TÜİK verilerine göre 2009 yılında emekli aylıklarının gayrisafi milli hasılaya oranı yüzde 6,82 idi. Yani, milli gelirin yüzde 6,82’si emekli maaşlarına gidiyordu. 9,2 milyon emeklinin maaşı için 68,6 milyar lira ödenirken Türkiye’nin üretim yöntemine göre cari fiyatlarla GSYH’si 1 trilyon 6 milyar lira idi.

2022 yılında ise emekli sayısı 13.9 milyon olurken bu kişilerin yıllık maaş ödemesi 668,8 milyar lira oldu. 2022’de GSYH ise 15 trilyon 11 milyar lira gerçekleşti. Böylece emekli aylıklarının GSYH’ye oranı 4.46’ya kadar düştü. Üstelik bu zaman diliminde emekli sayısının nüfusa oranı yüzde 12,6’dan yüzde 16,3’e çıktı.

Euronews Türkçe’nin aktardığına göre; Emeklilikte Adalet Derneği 21 Ocak 2024’te İstanbul’da miting düzenleyerek emeklilerin yaşadıkları geçim sıkıntısına ve emekli maaşlarının diğer ücretler karşısında giderek gerilemesine isyan etti.

Birçok veri özellikle 2021 ve 2022’de emekli maaşlarının diğer aylıklara göre nasıl azaldığının ve emeklilerin milli gelirden aldıkları payın nasıl düştüğünü gösteriyor. Emekli aylıklarının GSYH’ye oranı 2003 yılında yüzde 5,33 idi. Kademeli şekilde artan bu oran 2009’da yüzde 6,82’ye; 2016 yılında ise yüzde 7,05’e yükseldi. 2020 yılında bu oran yüzde 6,79 oldu.

2021’de yüzde 5,21’e gerileyen emekli aylıklarının GSYH’ye oranı 2022’de yüzde 4,46’ya kadar geriledi. Bu AK Parti’nin iktidarda olduğu son 20 yılın en düşük değeri oldu. Bu esnada emeklilerin nüfusa oranı ise düzenli şekilde arttı. 2003’te her 100 kişiden 10’u emekli iken bu sayı 2022’de 16’nın üstüne çıktı.

Hazine’den SGK’ya yapılan kaynak aktarımında düşüş

SGK’nın gelirleri emekli aylıkları ve diğer masrafları karşılamaya yetmiyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı SGK’ya kaynak aktarıyor. Buna bütçe transferi deniliyor. Bütçe transferlerinin GSYH’ye oranı 2022 yılında büyük bir düşüş gösterdi.

2008 yılında bütçe transferlerinin GSYH’ye oranı yüzde 3.49 idi. Bu oran 2020 yılında yüzde 4.93’e kadar çıktı. Ancak önce 2021’de yüzde 3,47’ye; sonra da 2022 yılında yüzde 2,56’ye kadar geriledi. Bu da 2008’den bu yana en düşük değer oldu.

2023 yılı tamamlanmadan emekli sayısı 16 milyona dayandı. Ekim itibarıyla emekli kişi sayısı 15 milyon 851 bin oldu. 2003 yılında emekli sayısı 6,8 milyon idi. Öte yandan, en düşük emekli maaşının asgari ücrete oranında en kötü yıl 2023 olurken bu oran 2024 yılında daha da kötü hale geldi.

Paylaşın

Milyarderlerin Serveti Hızla Artıyor!

Londra merkezli yardım kuruluşu Oxfam’ın yayınladığı veriler, dünyanın en zengin beş kişisine ait servetin, 2020 yılından bu yana her saat 14 milyon dolar arttığını ve toplam servetlerinin 405 milyar dolardan, 869 milyar dolara yükseldiğini ortaya koyuyor. 

Haber Merkezi / Bütün dolar milyarderlerinin toplam serveti ise küresel enflasyon oranından üç kat daha hızlı büyümüş durumda. Diğer tarafta ise raporda, dünya genelinde en yoksul kesimi oluşturan 4,77 milyar insanın, bir başka deyişle dünya nüfusunun yüzde 60’ının servet kaybının, 2020’den bu yana 20 milyar dolara ulaştığı vurgulanıyor.

791 milyon işçinin maaşlarının enflasyon oranında artmadığı ve her bir işçinin son iki yılda ortalama bir maaş kaybı olduğu da raporun aktardığı çarpıcı verilerden biri.

Dünya genelinde son yıllarda yaşanan kriz ve savaşlar yoksullarla zenginler arasındaki makasın daha da açılmasına neden oldu. Londra merkezli yardım kuruluşu Oxfam’ın, Davos Dünya Ekonomik Forumu’nun açılışından önce yayınladığı rapora göre, dünyanın, hepsi de erkek olan en zengin beş insanı, 2020 yılından bu yana servetlerini ikiye katlamış durumda.

Rapor, aynı dönemde, yaklaşık 5 milyar kişiye denk gelen dünya nüfusunun yüzde 60’lık yoksul kesiminin daha da fakirleştiğini ortaya koyuyor.

Pazartesi günü açıklanan Oxfam raporunda yayınlanan veriler farklı kaynaklardan toplanan bilgilerle destekleniyor. Örneğin dünyanın en zengin milyarderleri ile ilgili rakamlar için Forbes dergisi ile Bank Credit Suisse’in tahminlerinden yararlanılmış.

Yayınladığı raporda geleceğe dair değerlendirmelerde de bulunan Oxfam, güncel ekonomik büyümeyi baz alarak, önümüzdeki 10 yıl içinde, dünya tarihinde ilk kez bir dolar trilyonerinin ortaya çıkabileceğini belirtiyor. Cümlenin devamında ise küresel yoksulluğun 230 yıl sonra bile tamamen aşılamayacağı tahmininde bulunuluyor.

Oxfam raporunun önsözünü yazan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Senatosu’nun üyesi ve eski ABD başkan adayı Bernie Sanders, “Milyarderler zenginleşiyor, işçi sınıfı mücadele etmek zorunda, yoksullar ise çaresizlik içinde yaşıyor. Küresel ekonominin hüzünlü durumu bu” ifadelerini kullandı.

Sanders ayrıca, tarihte hiçbir zaman gelir ve servet arasında bu denli büyük bir eşitsizlik yaşanmadığını, ayrıca aç gözlülük, kibir ve sorumsuzluğun da böylesi bir örneğinin hiç görülmediğini dile getirdi.

Oxfam’ın yayınladığı veriler, dünyanın en zengin beş kişisine ait servetin, 2020 yılından bu yana her saat 14 milyon dolar arttığını ve toplam servetlerinin 405 milyar dolardan, 869 milyar dolara yükseldiğini ortaya koyuyor. Bütün dolar milyarderlerinin toplam serveti ise küresel enflasyon oranından üç kat daha hızlı büyümüş durumda.

Diğer tarafta ise raporda, dünya genelinde en yoksul kesimi oluşturan 4,77 milyar insanın, bir başka deyişle dünya nüfusunun yüzde 60’ının servet kaybının, 2020’den bu yana 20 milyar dolara ulaştığı vurgulanıyor. 791 milyon işçinin maaşlarının enflasyon oranında artmadığı ve her bir işçinin son iki yılda ortalama bir maaş kaybı olduğu da raporun aktardığı çarpıcı verilerden biri.

DW Türkçe’nin aktardığına göre; Oxfam Almanya’nın Yönetim Kurulu Başkanı Serap Altınışık, yaşanan bu ekonomik adaletsizlik sebebiyle toplumun giderek artan bir baskı ile karşı karşıya olduğunu dile getirerek, “Bir yanda milyarlarca insan pandeminin artçı dalgaları, enflasyon ve savaşa katlanmak zorunda kalırken, diğer yanda milyarderlerin servetlerinde patlama yaşanıyor” diyor.

Bu eşitsizliğin, cinsiyete özgü ve ırkçı ayrımcılığı, daha da mağdur olan kadınlar ve beyaz olmayan insanlar gibi marjinalize edilen gruplara karşı körüklediğini belirten Altınışık, “Demokrasinin altı oyuluyor ve bu durum iklim krizinin bir felakete doğru gitmesinde büyük rol oynuyor” ifadelerini kullanıyor.

Oxfam’a göre gelir dağılımındaki adaletsizliğin azaltılması için küresel çapta varlık vergisi uygulamasına geçilmeli. Buradan elde edilecek kaynağın, iklim koruma, eğitimin yaygınlaştırılması, sağlık hizmetleri ve sosyal güvence alanlarında kullanılabileceğini belirtti.

Paylaşın

Hazine’nin Toplam Borcu 6,5 Trilyon Liraya Yükseldi

2023 yılında hem devletin hem de vatandaşın borcu arttı. Hazine’nin borçları bir yılda 4 trilyon liradan, 6,5 trilyon liraya yükseldi. Vatandaşın bankalara olan borçları ise 1,1 trilyon lira artarak 2,7 trilyon liraya ulaştı.

Konuya ilişkin değerlendirme yapan CHP’li Vehbi Bakırlıoğlu, “Bankalara olan borçları nedeniyle 2,3 milyon kişi takibe düşmüştür. 2023 yılın ocak-kasım döneminde 780 bin 650 kişi bankalara olan bireysel kredi borcunu, 767 bin 663 kişi ise kredi kartı borcunu ödeyemediği için tarafından icra takibine alındı.

Sadece 2023 yılında icra dairelerine gelen dosya sayısı rekor üstüne rekor kırarak 13 milyonu geçti. 2024 borç yılı olacak, ek bütçeler, yetki kanunları ile Cumhurbaşkanına ek borçlanma yetkisi verildi. Devlet borcun faizini bile ödemek için borç almak zorunda. Hem devlet hem de vatandaş borç batağının içinde” dedi.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, Aralık ayına ilişkin nakit gerçekleşmelerini açıkladı. Buna göre Hazine nakit dengesi Aralık’ta 197 milyar lira açık verdi. Bakanlık 2023 yılının tamamında nakit dengesinin 625,5 milyar lira açık verdiğini duyurdu. Aralık’ta faiz dışı denge 168,8 milyar lira olarak gerçekleşirken 2023 genelinde faiz dışı açık 71,1 milyar lira oldu.

2023 yılında hem devletin hem de vatandaşın borcu arttı. Hazine’nin borçları bir yılda 4 trilyon liradan, 6,5 trilyon liraya yükseldi. Bunun 6,3 trilyonu yani yüzde 97’si AKP dönemlerinde gerçekleşti. Türkiye brüt dış borç stoku 482,6 milyar dolara ulaştı.

Sol Haber’in aktardığına göre; Konuyla ilgili açıklama yapan ve “2024 borç yılı olacak” diyen CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu, vatandaşın bankalara olan borçlarınınsa 1,1 trilyon lira artarak 2,7 trilyon liraya ulaştığını belirtti.

Tüketici kredileri borcu 421 milyar lira artarak 1 trilyon 557 milyara, kredi kartı borçları ise 661 milyar lira artışla 1 trilyon 114 milyar liraya ulaştı. Çiftçilerin borcuysa 568 milyar liraya çıktı.

Borç miktarı arttıkça icra takibe düşenlerin sayısının da arttığını ifade eden Bakırlıoğlu şunları söyledi: “Bankalara olan borçları nedeniyle 2,3 milyon kişi takibe düşmüştür. 2023 yılın ocak-kasım döneminde 780 bin 650 kişi bankalara olan bireysel kredi borcunu, 767 bin 663 kişi ise kredi kartı borcunu ödeyemediği için tarafından icra takibine alındı. Sadece 2023 yılında icra dairelerine gelen dosya sayısı rekor üstüne rekor kırarak 13 milyonu geçti.

2024 borç yılı olacak, ek bütçeler, yetki kanunları ile Cumhurbaşkanına ek borçlanma yetkisi verildi. Devlet borcun faizini bile ödemek için borç almak zorunda. Hem devlet hem de vatandaş borç batağının içinde.”

Paylaşın