3 Ayda 29 Binden Fazla Esnaf İflas Etti

Esnaf ve Sicil Gazetesi verilerine göre 2022’in ilk 3 ayında iflas eden esnaf sayısı 30 bine yaklaştı. Konuya ilişkin değerlendirme yapan CHP’li Ağbaba, “Esnafın elinden ekmek teknesini alan siyasi iktidardır” dedi.

Son 15 ayda 131 binden fazla esnaf iflas ederken, bunun yaklaşık 30 bini, bu yılın ilk 3 ayında gerçekleşti. AK Parti iktidarının ekonomi politikalarının olumsuz Esnaf ve Sicil Gazetesi verilerine de yansıdı. Verilere göre 2022’nin ilk 3 ayında iflas eden esnaf sayısı 30 bine yaklaşırken, Mart 2022’de iflas edenlerin sayısı son 4 yılın mart ayına göre rekor kırdı.

Söz konusu verileri açıklayan ve bu yılın ilk üç ayında 29 bin 360 esnafın iflas ettiğini aktaran CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, “Şubat 2022’de 8 bin 987 olan iflas sayısı martta 10 bin 226’ya çıktı. Ayrıca bu yıl martta yaşanan iflaslar son 4 yılın en yüksek mart ayı verisi olarak kayıtlara geçti. Örneğin geçen yılın mart ayında iflas eden esnaf sayısı 9 bin 310’du. Artan iflaslar, iktidarın elektrik faturalarında yaptığı düzenlemenin esnafın hiçbir sorununa çare olmadığını da gözler önüne serdi. Yine ilk üç aydakilerle beraber son 15 ayda iflas eden esnaf sayısı ise 131 bin 110’a yükseldi” dedi.

Ağbaba’dan iktidara çağrı

Cumhuriyet’ten Sarp Sağkal’ın haberine göre Ağbaba ayrıca “Esnafın elinden ekmek teknesini alan siyasi iktidardır” diyerek, “Salgın süresince kapalı olan, işleri azalan esnafımızın Mart 2020-Haziran 2021 arasında ödenmiş faturaları iade edilmeli. Salgın sürecinde esnafa verilen kredilerin faizleri silinmeli. Elektrikte esnafa özel tarife uygulanmalı” çağrısında bulundu.

Paylaşın

İcradaki Dosya Sayısı 23 Milyon 500 Bine Çıktı

1 Ocak – 8 Nisan günleri arasında icra ve iflas dairelerine toplam 2 milyon 850 bin yeni dosya geldi. Yeni gelen dosya sayısı yüzde 28.8 oranında arttı. İcra dairelerinde derdest bulunan dosya sayısı bir yılda 1 milyon 702 bin adet artarak 23 milyon 500 bine çıktı.

Dolar kurundaki hareketlilik ve yıllık enflasyonun yüzde 61,14 bulması sonrası Türk lirasında yaşanan değer kaybı, geçim zorluğundaki yurttaşı icralık etti.

CHP TBMM Grubu’nun ekonomi raporuna göre, bireylerin bankalara ve finansman şirketlerine olan borcu, takiptekiler de dahil olmak üzere 1 Nisan itibarıyla 1 trilyon 77 milyar lira oldu. Yurttaşların bu borcunun 837 milyar lirası konut, otomobil, ihtiyaç gibi bireysel kredilerden, 239 milyar lirası da kredi kartlarından oluşuyor.

Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın aktardığı rapora göre, 1 Ocak – 8 Nisan günleri arasında icra ve iflas dairelerine toplam 2 milyon 850 bin yeni dosya geldi. Yeni gelen dosya sayısı yüzde 28.8 oranında arttı. İcra dairelerinde derdest bulunan dosya sayısı bir yılda 1 milyon 702 bin adet artarak 23 milyon 500 bine çıktı.

Şirketler KKM’ye sığındı

Raporda kur korumalı mevduatlardaki son duruma da yer verildi. 1 Nisan 2022 tarihli verilere göre kur korumalı mevduat kapsamında açılan hesapların bir önceki haftaya göre 85.3 milyar lira artarak 695.7 milyar liraya çıktığına işaret edilen raporda, “Tasarruf sahiplerinin çoğunun vadelerini yeniledikleri izleniyor. Bankalardaki mevduatın yüzde 11.7’si kur korumalı mevduat garantisine sığınmış bulunuyor. Şirketlerin vergi istisnası nedeniyle yoğun ilgi gösterdiği uygulamanın asıl büyük etkisinin ise ağustos ayı sonunda hissedilmesi bekleniyor.” ifadelerine yer verildi.

Paylaşın

En Fazla Yoksul Diyarbakır Ve Şanlıurfa’da

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayımladığı İstatistik Araştırma Dergisi’nde yer alan “Türkiye’de Hanehalkı Yoksulluğunu Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi” başlıklı makalede en yoksul iller ve yoksulların oturduğu konut tipleri paylaşıldı.

Türkiye İstatistik Kurumu Uzmanı Onur Şentürk ve Gebze Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Nuri Çelik imzasını taşıyan makaleye göre yoksulların yüzde 70,8’i müstakil evlerde oturuyor.

Cumhuriyet’in haberine göre; araştırmada en fazla yoksul hanenin yüzde 16 ile Urfa ve Diyarbakır’da, en az yoksul hanenin  ise yüzde 0,5 ile Zonguldak, Karabük, Bartın bölgesinde olduğu belirtildi.

Çalışmada kullanılan verilerde ayrıca yoksul hanelerin yüzde 70.8’i müstakil konutta, yüzde 15.1’inin 10 daireden az yerleşim yeri olan apartmanda, yüzde 9.4’ünün 10 daireden fazla yerleşim yeri apartman ve yüzde 4.6’sının ise ikiz ya da sıralı evde oturdukları ifade edildi.

“Yoksullar harcamalarını zor yapıyor”

Araştırmada yoksulların gerekli harcamaları nasıl karşıladıkları verisi  yer aldı. Yoksulların yüzde 65.5’inin hanelerinin genellikle gerekli harcamalarını zor yapabildiklerini, yüzde 33.7’sinin ne zor ne kolay ve yüzde 0.8’inin ise gerekli harcamaları kolay yapabildiklerini beyan ettikleri görüldü.

Yoksul hanelerin yüzde 60.3’ü dört ve daha fazla kişiden oluşurken, yüzde 18.6’sı üç ve dört kişilik hanelerden, yüzde 12.3’ü tek kişilik hanelerden ve yüzde 8.8’i ise iki kişilik hanelerden oluştuğu da makalede dikkat çeken istatistiklerden biri oldu.

“Yoksullar 50 yıllık binada yaşıyor”

Dergide yer alan detaylardan biri de yoksulların oturduğu konutların yaş analizi oldu. Makaleye göre yoksulların yüzde 48.7’sinin oturduğu konutun yaşı 20-49 yıllık iken, yüzde 21.6’sı 10-19 yıllık binalarda oturuyor. Yoksulların yüzde 15.5’i ise 50 yıl ve daha fazla yıllık binalarda ikamet ediyor. Yeni sayılabilecek 0-9 yaş arasındaki binalarda oturan yoksullar ise toplam yoksulların yüzde 14.2’sini oluşturuyor.

Araştırmada yoksul hanelerin yüzde 74.7’sinin yaşadığı çevrede; hava kirliliği, çevre kirliliği, toz, hoş olmayan koku, pis su veya diğer çevresel sorunlar görülürken, yüzde 25.3’ünde ise böyle bir problem yaşanmadığı belirtildi.

TÜİK’e göre yoksulluk

TÜİK’e göre yoksulluk ise insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamaması durumu olarak özetleniyor. Yoksulluk kavramı kurum tarafından iki farklı şekilde ele alınıyor.

Dar anlamda yoksulluk: Açlıktan ölme ve barınmadan yoksunluk. Geniş anlamda yoksulluk: İnsan hayatının sürdürülebilmesini sağlayan gıda, giyim ve barınma gibi temel ihtiyaçlara sahip olmasına rağmen yaşadığı çevrenin genel seviyesinin gerisinde kalmayı ifade ediyor.

Öte yandan TÜRK-İŞ mart ayı araştırması sonuçlarına göre, Türkiye’de açlık sınırı 4 bin 928, yoksulluk sınırı ise 16 bin 52 TL olarak belirlendi.

Paylaşın

Vatandaşın Takipteki Borcu 60 Milyar Liraya Ulaştı

Vatandaşların takipteki borçları varlık yönetim şirketlerine devredilenlerle birlikte 60 milyar lirayı buldu. Yılın ilk iki ayında, geçen yılın aynı dönemine göre bankaların karı ise yüzde 322 arttı.

Hayat pahalılığı karşısında vatandaşlar çözümü bankalar aracılığıyla ararken, veriler bankaların karını da katlayarak artırdığını gösteriyor. Ekonomik krizin yanı sıra iktidarın teşvik edici politikalarının da etkisiyle vatandaşların bankalara olan kredi borçları da her geçen gün artıyor.

Hayat pahalılığı karşısında vatandaşların bankalara talebi artarken, takipteki borçlar varlık yönetim şirketlerine devredilenlerle birlikte 60 milyar lirayı buldu. Yılın ilk iki ayında, geçen yılın aynı dönemine göre bankaların karı ise yüzde 322 arttı.

Bankalararası Kart Merkezi’nin verilerine göre, 2022 yılının ilk ayında kredi kartı sayısı bir önceki yıla göre yüzde 13 oranında artarak 86 milyon 209 bine çıktı. Bireysel kredi kullananlar da bir yılda 1,3 milyon kişi artarak 35,6 milyona ulaştı. Ortalama kredi borcu ise 30 bin TL olarak hesaplandı. Bireysel kredilerin yarısına yakını olan yüzde 45’inin ihtiyaç kredilerinden oluşması, yurttaşların daha çok yaşamını sürdürebilmek için bankalara başvurduğunu gösteriyor.

Bireylerin bankalara ve finansman şirketlerine olan konut, taşıt, ihtiyaç ve kredi kartı borcu takiptekilerle birlikte 1 Nisan itibarıyla 1 trilyon 77 milyar liraya çıktı. Bu borcun 837 milyar lirası konut, otomobil, ihtiyaç gibi bireysel kredilerden, 239 milyar lirası da kredi kartlarından kaynaklandı. Son hafta tüketici kredilerinde 5,1 milyar liralık, kredi kartı borçlarında ise 8,5 milyar liralık artış oldu.

Takipteki borçlar 28 milyar liraya çıktı

BirGün’den Nurcan Gökdemir’in haberine göre vatandaşların, bankalara, finansman şirketlerine, varlık yönetim şirketlerine ve TOKİ’ye olan toplam borcu ise son rakamlarla 1 trilyon 134 milyar lira olarak hesaplandı. Vadesi geldiği halde ödenemediği için bankalar tarafından icraya verilen takipteki borçları 28 milyar liraya çıktı. Varlık yönetim şirketlerine devredilenlerle birlikte takipteki borçlar ise 60 milyar lirayı buldu.

Bankalara olan borç ve ödeme güçlüğü yaşayanların sayısı sürekli artarken bankaların kredi kaynaklı kârlarında da rekor artışlar oldu. Vatandaşların mevduatlarına düşük faiz veren bankaların ve finansman şirketlerin kredi kartı ve krediler için belirledikleri faiz tutarı yüzde 30 dolayında belirleniyor.

Kur korumalı mevduat nedeniyle büyük kârlar elde eden bankacılık sektörünün bu yılın ilk iki aylık dönemindeki net kârı geçen yıla göre yüzde 322,8 oranında artarak 39 milyar lira oldu. Bankacılık sektörünün tüketici kredileri ve kredi kartlarından bu yılın ilk iki ayında toplam elde ettiği faiz geliri ise 28,1 milyar liraya ulaştı. Geçen yılın aynı döneminde 16 milyar 176 milyon TL olan kar, bir yılda 11 milyar 900 milyon lira arttı.

Paylaşın

Yoksulluk Gözler Önünde

MetroPOLL Araştırma Şirketi tarafından paylaşılan ankete göre, halkın yüzde 60’ı et tüketmeyi bıraktığını, yüzde 50’3’ü öğünlerini azalttığını, yüzde 31,9’u ise zaman zaman aç kaldığını söyledi.

Halkın ekonomik krizi günden güne şiddetlenirken, bu durum anketlere de yansıyor. MetroPOLL’ün, “Son yıllarda ekonomik durumunuzdan dolayı aşağıdakileri yaptığınız oldu mu?” sorusu üzerine yaptığı ankette çarpıcı sonuçlar elde edildi.

Katılımcıların soruya verdiği yanıtlar şöyle:

“Yemek öğünlerini azalttım” diyenlerin oranı yüzde 50,3; ‘azaltmadım’ diyenlerin yüzde 49. Cevap vermeyenlerin oranı yüzde 0,7.

“Zaman zaman aç kalıyorum” diyenlerin oranı yüzde 31,9; ‘kalmıyorum’ diyenlerin yüzde 67,2. Fikir belirtmeyenlerin oranı yüzde 0,9.

“Et tüketmeyi bıraktım” diyenlerin oranı yüzde 61,8, ‘bırakmadım’ diyenlerin yüzde 37,3. Fikir belirtmeyenlerin oranı yüzde 1.

“Kalın giyinip evi ısıtmıyorum” diyenlerin oranı yüzde 53,7; ‘ısıtıyorum’ diyenlerin yüzde 44,7. Fikir belirtmeyenlerin oranı yüzde 1,6.

“Daha az çamaşır yıkıyorum” diyenlerin oranı yüzde 57,9; değişmediğini belirtenlerin yüzde 40,5. Fikir belirtmeyenlerin oranı yüzde 1,7.

“Özel araç kullanımını bıraktım” diyenlerin oranı yüzde 62,5; ‘bırakmadım’ diyenlerin oranı da yüzde 34,9. Fikir belirtmeyenlerin oranı yüzde 2,6.

Paylaşın

‘Turizm Sezonu’ Başlamadan Bitti

AK Parti iktidarı turizm sezonu öncesi olumlu açıklamalar yapmasına karşın sektör can çekişiyor. Kovid 19 salgını ve ekonomik kriz yüzünden iki yıldır turizm sektörü dibe vurmuşken şimdi de Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sektörü adeta durma noktasına getirdi. Turizmciler de işçiler de sezona kısa günler kala hazırlıklarını sürdürmesine rağmen umutları yok.

Birgün’den Aycan Karadağ’a açıklamada bulunan Bodrum Profesyonel Otel Yöneticiler Derneği Başkanı (BOYD) Serdar Karcılıoğlu, turizm sektörünü belirsiz bir sürecin beklediğini kaydetti. Karcılıoğlu, “Türkiye satın alan turist için öncelikle döviz kurlarının getirdiği olağanüstü farka dayalı olarak ülkesinde bir adet bira yerine ülkemizde belki de on bira içebilecek. Ülkesinde bir hafta yaşam için harcayacağı para ile burada bir ay yaşayabilecek avantaja dönüştü. Kısaca ucuz ülke bu kez neredeyse ‘bedava ülke’ imajına dönüşecek. En önemlisi bu kalıcı ve bizim bu sarmaldan çıkmak için çok uzun yıllara ihtiyacımız olacak” dedi.

Karcılıoğlu şunları kaydetti: “Kalkıp bu tür patlayan çatlayan rezervasyonlardan bir başarı hikâyesi çıkarmak ve bu yönde demeçler vermek ancak bilgisiz ve gafillerin işidir. Sektör can çekişiyor, büyük borç batağı içerisindedir. Otellerde yiyecek içecekte yüzde 128 diğer giderlerde yüzde 87 enflasyon olduğu açıklandı. Oteller geçen yılki fiyatlarına en az yüzde 100 ilave yapmaları durumunda başa baş noktayı yakalayabilecekler. Şimdi birçok tesis sıcak para imkânını kullanmak üzere maliyetlerinin altında satışlar yapabilirler ve yapacaklardır. İşte esas felaket de burada kopacaktır. Kısaca son 40 yılda elde ettiğimiz kazanımlarımızın hemen hepsini kaybetmek durumundayız. Bu konuya el atması gereken Ankara kafasını kuma gömmüş, bir anlamda da sadece bu mavi boncuk çığırtkanlarını dinlemekle yetiniyor.”

“İşçilerin birçoğu zorunluluk nedeniyle çalışıyor”

Turizm, Eğlence ve Hizmet İşçileri Sendikası (TEHİS) Genel Sekreteri Ferhat Zorbay ise sezon öncesi işçilerin yaşadığı sorunları aktardı. Zorbay, “Turizm sezonunun açılmasıyla birlikte yurtiçinde 250-300 bin mevsimlik turizm işçisi Ege ve Akdeniz’e akın ediyor. Nisan, mayıs ayları ile birlikte başlayan sezon, ekim kasım ayında sonlanıyor. Bu süre zarfında binlerce iş yeri işçi arayışına giriyor. Hem ucuz iş gücü hem kayıt dışı çalıştırılmanın en yoğun yaşandığı alanların içerisinde yer alıyor bu sektör. Uzun mesai saatlerinin ve yoğun şekilde kayıt dışı çalıştırılmanın olduğu bir alan olması sebebiyle işçilerin birçoğu zorunluluk nedeniyle çalışıyor” dedi.

Zorbay şunları dile getirdi: “Otel işçileri 24 saatlik bir dilimde çalıştırılıyor, mesai saati gibi kavramlar geçersiz kalıyor. Bunun yanı sıra bütün sezon çalıştırılıp hakları verilmeyen binlerce işçi oluyor. Bütün bunların karşısında Turizm Eğlence ve Hizmet İşçileri Sendikası olarak yeni döneme bütün bu süreci örgütlemek ve mevsimlik turizm işçilerinin insanca yaşam koşullarını kazanabilecekleri bir mücadele pratiği örgütlemeyi planlıyoruz.”

Paylaşın

Yüksek Enflasyon Daha Ne Kadar Devam Edecek?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) hafta başında mart ayına ilişkin enflasyon istatistiklerini açıkladı. Buna göre, martta yıllık tüketici enflasyonu yüzde 61,14 ile son 20 yılın zirvesini gördü. Böylece kasım ayında yüzde 21 seviyesinde olan yıllık enflasyon sadece 4 ayda 3 katına çıkmış oldu.

Aydan aya yükselmeye devam eden enflasyon, hem üreticiler hem de tüketiciler için olumsuz bir grafik çizmeye devam ederken, hiperenflasyon kavramı yeniden gündeme geldi. Peki yaşanan durum hiperenflasyon anlamına mı geliyor

Hiperenflasyon nedir?

Paranın hızla değer kaybettiği, enflasyonun durdurulamadığı ortamlarda yaşanan hiperenflasyon tanımını kullanmak için yıllık enflasyonun yüzde 200 seviyesini aşması, aylık bazda ise yüzde 50’lik artışlar yaşanması gerekiyor. Ekonomistlere göre hiperenflasyonun en önemli sebeplerinden biri de aşırı para genişlemesi ve yanlış para politikaları olarak tanımlanıyor.

Yaşanılan durum ne?

Resmi istatistiklere göre Türkiye’nin aylık enflasyonunda artışlar henüz çift haneli sayılara ulaşmadı. Bir grup akademisyen tarafından oluşturulan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) tarafından düzenli olarak yayınlanan enflasyon istatistiklerine göre de mart ayında yıllık enflasyon yüzde 142.6, aylık enflasyon ise yüzde 11.93 seviyesinde. Yani bu durumu hiperenflasyon olarak tanımlamak zor.

Türkiye’nin aylık enflasyonda çok yüksek artışlarla karşılaştığını ancak bunun hiperenflasyondan uzak olduğunu belirten ekonomistler ise vatandaşın hissettiği enflasyona vurgu yapıyor.

DW Türkçe’den Emre Eser’e değerlendirmelerde bulunan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Eğitim ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi Atılım Murat, “Hiperenflasyon dediğimiz şey fiyatların teknik olarak her ay yüzde 50 artması. Türkiye’de henüz böyle bir durum yok. Aylık bazda yüzde 5’lik, yüzde 6’lık çok yüksek artışlar var ama bu bir hiperenflasyon değil” dedi.

Atılım Murat’a göre vatandaşın hissettiği enflasyon burada farklılık gösteriyor. “Ben enflasyonu her vatandaş gibi yüzde 100 ila yüzde 150 arasında hissediyorum. Çok yüksek ve anormal bir enflasyon var” diyen Murat, vatandaşların markete, pazara gittiği zaman haftalık olarak gördüğü çok yüksek artışların enflasyon beklentilerini ve fiyatlama davranışlarını bozduğunu söylüyor.

‘Şok etkisi yaratıyor’

Hazine ve Maliye Bakanlığı Mülga Gelir Politikaları Eski Genel Müdürü ve Eski IMF Ekonomisti Dr. Burcu Aydın Özüdoğru ise Türk halkının yakın geçmişte yüzde 10-15’lik tüketici enflasyonunu bir şekilde benimsediğini, şimdi yaşanan yüzde 60’lık tüketici enflasyonunun ve yüzde 100’ü aşan üretici enflasyonunun vatandaş üzerinde bir şok etkisi yarattığını belirtiyor.

Gelinen noktada tüketicilerin elindeki paranın satın alma gücüne baktığını anlatan Özüdoğru, “Siz pazara gittiğinizde, markete gittiğinizde, elektrik faturası ödediğinizde ya da benzin aldığınızda 3 ay önceye hatta 1 ay önceye göre ne kadar fazla ödediğinizi görüyorsunuz. İki tutarı karşılaştıran tüketicinin de bu anlamda ciddi derecede canı yanıyor.

Hissedilen artış alt kalemlerde

TÜİK’in yüzde 60’lık bir tüketici enflasyonu açıkladığını ancak alt kalemlerde bazı ürün gruplarında bu artışların yüzde 100’ü aştığını aktaran Özüdoğru, bu noktada tüketicinin en fazla kullandığı ürünü ya da hizmeti daha çok gözlemlediğini ve kendi ücretindeki artışla kıyasladığını ifade etti.  Genellikle tüm dikkatlerin yüzde 60’lık manşet enflasyona odaklandığını dile getiren Atılım Murat da, “Ancak alt kırılmalardaki artışlar çok yüksek. Mesela ulaştırma kalemindeki yıllık artışlar yüzde 99” diyor.

Yüksek enflasyon ne kadar devam edecek?

Ekonomistlerin altını çizdiği diğer bir konu ise yüksek enflasyonun uzun süre Türkiye’nin peşinden geleceği. Henüz enflasyonda Türkiye’nin en kötüyü görmediğini anlatan Atılım Murat, küresel etkiler ve mevcut politikalara bakıldığında Türkiye’nin en az bir yıl daha yüksek enflasyonu yaşayacağını belirtiyor.

Maaş zamları 3 ayda eridi

Türkiye’nin mevcut politikaları ile enflasyonu kısa vadede düşüremeyeceğini aktaran Burcu Aydın Özüdoğru ise, “Politikalarda enflasyon önceliklendirilmediği sürece sabit ücretle çalışan insanlar yani işçiler, kamu personeli ve emekliler gibi gruplar her zaman satın alma gücünü kaybeder. Yakın zamanda ücretlere yüzde 50 gibi zamlar yapıldı. Ama 3 ay içerisinde ücretlere yeniden bir düzenleme yapılması ihtiyacı doğdu. Yani enflasyondaki artış kontrol edilmediği sürece buradaki bozulma da iyileşmeyecektir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Ekonomistlere göre yüksek enflasyonun uzun süredir devam etmesi bu durumdan etkilenen kitleleri arttırıyor.

“Artık sadece alt ve orta gelir grubunda insanlar değil, üst gelir grubundaki insanlar da  hayat pahalılığı karşısında çok bunalmaya başladı” diyen Atılım Murat, yoksulluk sınırının 16 bin lira olduğu ortamda vatandaş ciddi anlamda zorlandığını söylüyor.

Enflasyon kısa sürede düşürülebilir mi?

Mevcut politika faizi ile paranın sürekli olarak kendine gidecek başka yerler aradığını anlatan Burcu Aydın Özüdoğru, gelinen noktada enflasyon hedeflerinden çok uzaklaşıldığını dile getiriyor. Özüdoğru’ya göre mevcut politikalar devam ettiği sürece yüksek enflasyon kalıcı olmaya devam edecek. Enflasyon artışını kontrol edecek bir patikaya girilmediği sürece yıl sonunda yüzde 45-50 oranlarının aşağısına inilmesinin zor olduğunu anlatan Özüdoğru, bu konuda ciddi adımların atılması gerektiğinin altını çiziyor.

‘En iyi ihtimalde yüzde 30 olur’

Artık burada işin Merkez Bankası kontrolünden bile çıktığını belirten Atılım Murat ise yıl sonunda hem dünyada hem de Türkiye’de her şeyin güzel gitmesi halinde, en iyi ihtimalle yüzde 30’luk bir enflasyon yaşanacağını vurguluyor. Ancak Murat’a göre bu uzak bir ihtimal. Murat, bu konuda şunları söylüyor: “Aralık ayında baz etkisiyle enflasyonun düşeceği söyleniyor. Evet ancak, burada yeni bir kur şoku da yaşamamız gerekiyor. Son iki ayın enflasyonu kabaca yüzde 11.5, zaten bu artışla aralık ayındaki baz etkisini siliyoruz. Artık o da çok belirsiz bir ihtimal.”

Paylaşın

Yoksulluk Ailelerin Yüzde 74’ü Bebek Maması Almakta Zorlanıyor

Pandemide artan çocuk yoksulluğunu göz önüne seren en önemli fotoğraflardan biri, marketlerde bebek mamalarına takılan kilitler oldu. Son bir yılda -markalarına göre- yüzde 50-70 arasında zamlanan mamalara erişebilmek oldukça zor.

Bebek maması fiyatlarını düşürmek için harekete geçen iktidar, 12 Şubat tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan kararla bu ürünlerde KDV’yi yüzde 8’den yüzde 1’e indirmişti. 13 Şubat itibarıyla uygulamaya geçirilen kararın üzerinden yaklaşık 1,5 ay geçti. Ebeveynler, KDV indiriminin çoktan eridiği görüşünde.

Aynur Tekin’in Gazete Duvar’da yer alan haberine göre, Derin Yoksulluk Ağı’nın düzenli geliri olmayan, günlük ve güvencesiz işlerde çalışan 103 hane ile görüşerek hazırladığı “Türkiye’de Çocuk Yoksulluğu” raporuna göre, derin yoksulluk yaşayan ailelerin yüzde 74’ü bebek maması almakta zorlanıyor. Ailelerin yüzde 21’i ise mamaya ya da beze hiçbir şekilde erişemiyor. Çocuk gelişimi uzmanları, beyin gelişimi için 0-3 yaş arası beslenmenin hayati önem taşıdığını ve yeterli beslenemeyen çocuklarda bu durumun telafisi mümkün olmayan zararlar oluşturacağını belirtiyor.

Derin Yoksulluk Ağı’ndan Şeyma Duman sahadaki gözlemlerini “Mama inanılmaz elzem bir ihtiyaç, sahada bu çok dikkatimizi çekiyor” sözleriyle anlatıyor. Duman, derin yoksulluk yaşayan hanelere belediye ve kaymakamlık tarafından gönderilen erzak kolisinde çocuklara ya da bebeklere yönelik bir ürünün bulunmadığını belirtiyor.

“Erzak kolisinde makarna, pirinç, salça oluyor ama çocuklara ya da bebeklere dair içinden hiçbir şey çıkmıyor. Bebeklere dair, İBB’nin bebek destek paketi var. Aileler için oraya da yönlendirmede bulunduk lakin kontenjanlarının dolduğunu söylediler. İBB’nin de kapasitesi yetersiz kalabiliyor, bazen. Zaten bu destekleri en fazla 1-2 aylık bir periyodu karşılayabilecek destekler oluyor.”

Peki bebek maması alamayan aileler, bebeklerini neyle besliyor? Şeyma Duman, ailelerin 0-3 yaş çocuklarını hazır çorba, şekerli su, pirinç lapası, çay gibi bu yaş grubu için besin değeri yeterli olmayan besinlerle beslemek zorunda kaldığını anlatıyor.

“Beslenemeyen bu çocuklar hayata oldukça geriden başlıyorlar”

Derin yoksulluk yaşayan aileler mama almak istediğinde ise marketlerde satılan ve halk arasında muhallebi diye adlandırılan mamaları tercih etmek zorunda kalıyor. Un ve tahıl içeren bu mamaların 200 gramı 15 liraya satılırken, besin değeri yüksek mamaların 300 gramı 97 liraya satılıyor. 6 ay ila 1 yaş arasındaki bir bebeğin besin değeri yüksek bir mama ile beslenmesinin aylık maliyeti ise bin 500- 2 bin TL arasında değişiyor.

Şeyma Duman, bu oranın neredeyse bir asgari ücretin yarısı olduğuna dikkat çekiyor; Aileler bu ucuz dediğimiz mamaları almaya çalışıyor. Bunlarla bir şekilde öğünleri geçiştiriyor, sağlıklı beslenmeden bahsedemeyiz. Beslenemeyen bu çocuklar hayata oldukça geriden başlıyorlar. Aslında bu çocuklarda önlenemez, geri dönülemez hasarlara yol açıyor.

Şeyma Duman, derin yoksulluğun ve buna bağlı olarak yetersiz beslenmenin çocuklarda bir ömür boyu sürecek etkileri olduğuna dikkat çekiyor:

“Yetersiz beslenmenin çocuklar üzerinde gelişim sağlığı açısından zorlayıcı yönleri var. Yoksulluk koşullarında büyüyen çocuklara, okula başladıklarında öğrenme güçlüğü tanısı konulabiliyor. Bunda tek faktör beslenme değil. Çocuklar aslında büyürken ev içinde fazla uyarana da maruz kalmıyorlar. Bir kreşe, bir anaokuluna gitme imkanları zaten olmuyor. Ev içinde oyuncak ya da işte gelişim dönemlerini destekleyebilecek herhangi bir materyal de olmuyor. Ebeveynlerde de okuma yazma oranı oldukça düşük, hatta çoğu ailede okur yazar yok diyebilirim. Dolayısıyla çocuklarda kelime haznesi de gelişmiyor. Bunlarla ilgili herhangi bir destek de almadığı için okulda akranlarıyla karşılaştığında bir geride kalma durumu oluyor. Çocuklar bunu birinci, ikinci ve üçüncü sınıflarda aşamayınca altıncı, yedinci sınıfa gitmesine rağmen hala okuma yazma bilmeyen çocuklar görüyoruz. Geri dönülmez hasarlar derken işte bunu kastediyoruz.”

Mama fiyatları, orta sınıfı da zorluyor. İkiz bebek annesi Yeliz Yirmibeş, ocaktan bu yana yapılan zamların dayanılmaz boyutlara ulaştığını söylüyor. Durumu, “Gerçekten çok yüksek. Daha iki gün önce hesapladık, iki bebeğin aylık masrafı 4 bin lira” sözleriyle özetliyor.

Mamaları internet üzerinden aldığını ve kampanyaları takip ettiğini belirten Yeliz Yirmibeş, ebeveynlerin uygun fiyatlı ürün bulmak için çabaladığını ifade ediyor. “Ama internette sınır var, belli bir sayının üzerinde sipariş veremiyorsun. Marketlerde ve eczanelerde daha pahalıya satılıyor. Bu ülkede internet kullanmayı bilmeyen kişiler de var. Onlar mecburen buralardan daha yüksek fiyata almak zorunda kalıyor.”

Paylaşın

KDV İndirimleri Enflasyona Çare Mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısının ardından, bazı ürünlerden alınan Katma Değer Vergisi (KDV) oranlarında değişiklik yapıldığını açıkladı.

Buna göre, çocuk bezi, tuvalet kâğıdı, deterjan ve sabun gibi temel temizlik ürünlerde KDV oranı yüzde 18’den 8’e düşürülürken, yeme-içme hizmetlerinin tümünde oran yüzde 8 olarak belirlendi. Arsa ve araziler ile ve tıbbi ekipmanlarda da KDV yüzde 18’den 8’e indi.

İndirimler hayat pahalılığına çare mi?

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan vergi uzmanı Nedim Türkmen, “Bu düzenleme enflasyonla mücadele için yapılıyorsa hiçbir anlamı yok. Burada tüketicinin azalan KDV yükleri nedeniyle daha fazla alışveriş yapması özendirilmek isteniyorsa bu indirimlerin fiyatların yükselmesine çare olmadığını hepimiz çok yakından biliyoruz” dedi.

Şubat ortasında gıda ürünlerindeki KDV oranı da yüzde 8’den 1’e indirildi. Ancak gıdadaki yedi puanlık indirim, yüksek maliyetler nedeniyle fiyatlara yansımadı.

Sosyal konuta vergi artışı, lükse indirim

Yeni düzenleme ile sosyal konut olarak adlandırılan 150 metreden küçük konut alımlarında KDV oranı yükseltilirken lüks konut satışına indirim geldi. Düzenlemeye göre 150 metrekareden küçük ev alımlarında KDV oranı yüzde 1’den 8’e çıkarken, bundan daha büyük konutlarda alınan yüzde 18’lik KDV, 150 metrekareye kadar olan kısım için yüzde 8’e indirildi.

Nedim Türkmen’e göre konut ve gayrimenkul sektörüne yönelik vergi indirimlerinde inşaat sektörünün mali yükünün azaltılması amaçlanıyor. Son dönemde artan fiyatlar, konut ve arsa alım satımları olumsuz yönde etkilemişti.

Türkmen, “Müteahhitlerin elinde birikmiş olan konutların satışı için yapılan bir düzenleme. İnsanların panik halinde neleri varsa bunları paraya çevirip bu konutlardan alması isteniyor. Arsa ve arazinin KDV’sinin yüzde 18’den 8’e indirilmesinin ise tüketiciyi ilgilendiren hiçbir yönü yok” şeklinde konuştu.

Türkiye’de lüks konut arzının fazla olduğuna işaret eden Türkmen, “Ama 1 milyon liraya kadar olan sosyal konut sayısı az. Bu dönemde kredilerin yükselmesiyle beraber satışlarda ciddi bir durgunluk olduğu için, yabancılar dışında kimseye satış yapılamadığı için burada KDV’den fedakârlık yapılarak bu müteahhitlerin satışlarını artırmaları hedefleniyor” dedi.

Ana problem yüksek maliyetler

Vergi indirimi yapılan son ürünlerin enflasyon sepetindeki ağırlığı yaklaşık yüzde 10 olarak hesaplanıyor. Buna göre yüzde 10’luk bir KDV indirimi enflasyona yaklaşık 1 puan düşürecek etkiye sahip. Ancak yüksek maliyetler nedeniyle bu farkın fiyatlara ne kadar yansıyacağı belirsiz.

İktisatçı Prof. Dr. Mehmet Şişman, KDV indiriminin gecikmiş bir hamle olduğu görüşünde. Söz konusu indirimlerin pandemi başlangıcında yapılması gerektiğini dile getiren Şişman, bu adımların fiyatlar genel düzeyinin geldiği noktayı sınırlı yönde etkileyeceğini düşünüyor.

Türkiye’de Üretici Fiyatları Endeksi resmi verilere göre yüzde 105 düzeyinde seyrediyor. Yüksek üretici fiyatlarının gelecek aylarda tüketiciye yansıması bekleniyor.

Mehmet Şişman, “Hem ihracat fiyatlarımızda bir artış var, hem de yurt içindeki üretici fiyatlarında önemli bir artış var. Bu da TÜFE ile bir makas oluşturuyor. Yaklaşık 50 puanlık bir makas var. Martta bu makasın daha açılıp açılmayacağını göreceğiz” diye konuştu

“Politika faizi artırılmalı”

Prof. Şişman’a göre enflasyonla mücadele için politika faizi artırılmalı. Enflasyonu tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını ifade eden Şişman, hem dünyada hem de Türkiye’de enflasyonist sürecin devam ettiğini vurguluyor. Şişman, “Dünyadaki gelişmeler de tabi burada önemli ama rötuşlarla, gecikmiş KDV indirimleriyle yani maliye politikasıyla bunu halletmek kolay gözükmüyor. Burada para politikasının tekrar devreye girmesi gerekiyor” dedi.

Esnaf fiyatların düşmesini beklemiyor

Fiyatların etikete yansıması için öncelikle yüksek KDV’den aldıkları ürün stoklarını eritmeleri gerektiğini söyleyen esnaf, bu süreçte zaten fiyatların maliyet kaynaklı yükseleceğini öngörüyor.

Perakende sektöründen bir esnaf, “Devletin KDV’yi değil de akaryakıt, elektrik, su, doğalgaz ve üretimde kullanılan ürünlerin vergisini azaltması lazım. Bunların vergisini azalttığı zaman fiyatlar da otomatikman kendisi düşer zaten” değerlendirmesinde bulundu.

“Bütçeye yükü 8 milyar lira”

Öte yandan KDV indirimleri bütçeye yük olarak geri dönüyor. Vergi hukukçuları, gıdadaki KDV indirimlerinin bütçeye maliyetinin 25-30 milyar lirayı bulabileceğini hesaplamıştı. Nedim Türkmen’e göre yapılan son indirimlerin bütçeye yükü ise 8 milyar lira civarında olabilir.

Doğalgazda yüzde 18 olan verginin indirilmesi gerektiğini söyleyen Türkmen, “Türkiye’de ikili bir KDV oranının uygulanması gerekiyor. Yüzde 1, yüzde 8, yüzde 18 değil; genel oranı yüzde 12’ye diğer oranı da yüzde 2’ye indirirsek bir problem kalacağını düşünmüyorum” görüşünü dile getirdi.

Paylaşın

Türkiye’nin Faiz Giderleri Ne Kadar, Verginin Ne Kadarı Faize Gidiyor?

Son yıllarda faiz giderleri yükselmeye başlayan Türkiye 2022 yılının ilk iki ayında 57,9 milyar lira faiz ödedi. Bu miktar 2017 yılının tamamında ödenenden daha fazla. 2017 yılında faiz giderlerinin bütçedeki payı yüzde 8,4’e kadar düşmesine rağmen bu oran 2021 yılında yüzde 11,3’e çıktı.

2003-2021 yılları arasında Türkiye’nin faize ödediği toplam miktar ise 515,7 milyar dolar. Bu dönemde Türkiye’nin yıllık faiz harcaması ortalama 27,1 milyar dolar dolar oldu. Aynı dönemde vergi gelirlerinin yüzde 18’i faiz ödemelerine gitti.

Türkiye’nin faiz harcamaları ne kadar? Türkiye AK Parti döneminde ne kadar faiz ödedi? Faiz ödemelerinin bütçe giderlerindeki payı kaç? Türkiye’nin topladığı verginin ne kadarını faize gidiyor?

Türkiye’de resmi verilere göre yıllık enflasyon yüzde 54’ü aştı. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan “Faiz sebep, enflasyon sonuç” tezini savunuyor.

Merkez Bankası başkan ve yönetimleri de son dönemde sıkça değişti. Erdoğan’ın ısrarlı çıkışlarından sonra Merkez Bankası politika faizini yüzde 14’e kadar düşürdü. Bu karar sonrası Türk lirası başta Dolar ve Euro olmak üzere yabancı para birimleri karşısında değer kaybederken enflasyon da tırmanışa geçti. Türkiye’nin faiz yükü de artış eğiliminde.

2022’de ilk 2 aydaki faiz ödemesi 2017’nin tamamını geçti

Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, bu yılın ilk iki ayında Türkiye’nin toplam faiz harcaması 57,9 milyar TL oldu.

Bu miktar 2017 yılının tamamında yapılan 56,7 milyar lira faiz ödemesinden daha fazla. 2017 sonrasında TL bazında faiz harcamalarının tırmanmaya başlaması dikkat çekiyor. 2018’de 74 milyar dolar lira olan faiz giderleri 2019’da 99,9 milyara, 2020’de 134 milyar ve 2021’de 180,9 milyar liraya kadar çıktı.

Buna göre 2021 yılı itibariyle son 1 yılda faiz giderleri yüzde 35, son 2 yılda ise yüzde 81 artış gösterdi.

2001 yılında Türkiye’nin faiz gideri 41,1 milyar TL idi. AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında ise faiz harcamaları 51,9 milyar lira olmuştu. 2003’te 58,6 milyar lira olan faiz ödemesi 2018 yılına kadar hep bu seviyenin altında seyretti.

Türkiye’nin Dolar bazında faiz giderleri kadar?

Türkiye’nin faiz giderlerine Amerikan Doları bazında da bakmak mümkün. Faiz giderleri ay ay açıklanıyor. Dolayısıyla faiz harcamalarını dolara çevirirken aylık ortalama kur hesabı üzerinden hesaplama yapmak daha doğru sonuç veriyor.

Ancak Merkez Bankası Elektronik Veri Dağıtım Sistemi (EVDS) ve bakanlık verileri 2006’dan sonra aylık verileri yansıttığından 2006 öncesindeki hesaplamaları yıllık ortalama kur üzerinden yaptık. 2006 ve sonrasını ise her ay yapılan faiz harcamasını ve o ayki ortalama kur üzerinden hesapladık.

Buna göre Türkiye’nin 2021 yılında faiz gideri 21,3 milyar dolar oldu. 2000 yılından itibaren bakıldığında en az faiz harcaması 15,6 milyar dolar ile 2017’de gerçekleşmişti. 2017 sonrasında faiz giderleri dolar bazında da tırmanışa geçti. 2018’de 15,7 milyar dolar olan faiz giderleri 2019’da 17,8 milyar dolara, 2020’de 19,4 milyar dolara ve 2021’de 21,3 milyar dolara yükseldi. 2022’nin ilk iki ayındaki toplam faiz gideri ise 4,3 milyar dolar oldu.

2002 yılındaki faiz gideri ise 34,3 milyar dolar idi. 2003’te 39,1 milyar dolara çıkan faiz gideri 2008’de 39,96 milyar dolara yükselerek son 20 yılın en yüksek miktarı oldu. 2011’de 25,5 milyar dolar seviyesine gerileyen faiz gideri 2015’te ise 20 milyar seviyesinin altına inerek 19,8 milyar dolar oldu.

Bütçe giderlerinin ne kadarı faize gitti?

Faiz harcamalarının bütçede ne kadar yer tuttuğu da önemli bir konu. Merkezi bütçede faiz giderlerinin bütçe giderleri içindeki payı 2000’li yılların başında itibaren kademeli bir düşüşle yüzde 51’den yüzde 8’e kadar geriledi. 2017’de yüzde 8,4 ile en düşük seviyeye inen bu oran yavaş da olsa yükselmeye başladı ve 2021’de yüzde 11,3 oldu.

Faizin bütçe giderleri içindeki payı 2000 yılında yüzde 44 iken 2001 yılında yüzde 51 ile son 20 yılın en yüksek seviyesini gördü. AK Parti’nin iktidara gelmesinden sonra faizin bütçedeki payı ciddi düşüşe geçti. 2003’te yüzde 41,8 olan oran 2005’te yüzde 28,8’e; 2009’da ise yüzde 19,8’e kadar geriledi. Düşüş 2017’ye kadar devam etti.

Toplanan verginin ne kadarı faize gidiyor?

Peki toplanan verginin ne kadarı faize gidiyor? 2000 yılında yüzde 77,1 olan faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı 2001’de yüzde 103,3’e kadar çıktı.

Bir başka ifadeyle faiz giderleri vergi gelirlerinden fazla oldu. 2002’de yüzde 87 olan bu oran 2003’te yüzde 69,5’e geriledi. Daha sonra ise belirgin bir düşüş dikkat çekiyor.

2004’te yüzde 55,9 olan oran 2005’te yüzde 38,1; 2010’da yüzde 22,9’a ve 2015’te yüzde 13’e geriledi. 2017’de yüzde 10,6 ile son 20 yıldaki en düşük seviyeye inen faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı daha sonra yavaş şekilde artmaya başladı. 2020’de yüzde 16,1 olan oran 2021’de yüzde 15,5 oldu.

AK Parti’nin 19 yılında faize 516 milyar dolar gitti

Dolar bazında bakıldığında 2003-2021 yılları arasını kapsayan 19 yılda Türkiye’nin faiz gideri 515,7 milyar dolar oldu. Buna göre ortalama her sene 27,14 milyar doların faiz harcamasına gitti.

Toplanan verginin 5’te biri faize gitti

2003-2021 yılları arasında toplanan vergilerin yaklaşık 5’te biri faiz harcamasına gitti. Bu 19 yılda toplanan her 100 TL verginin 18 lirası faiz ödemesine gitti. Öte yandan Türkiye politika faizinde dünyada en yüksek 10. ülke; Avrupa’da ise ilk sırada bulunuyor.

Türkiye’nin Aralık 2021’de devreye soktuğu Kur Korumalı Mevduat (KKM) sisteminin faiz giderlerini nasıl etkileyeceği ise merakla bekleniyor. ‘Dövize Çevrilebilir TL Mevduat Hesapları’ (DÇM) ya da ‘Dövize Endeksli Mevduat’ (DEM) açıklamasından sonra dolar kuru düşüşe geçerken sonra haftalarda yeniden tırmanışta.

(Kaynak: Euronews)

Paylaşın