Dikkat Çeken Araştırma: Zengin Daha Zengin Oldu

Dünyada dolar milyonerlerinin sayısı geçen yıl artış gösterdi. Zenginlerin varlıkları bir önceki yıla göre yüzde 8 artarak 86 trilyon dolar ile rekor düzeye çıktı. En fazla zengine sahip ülkeler ABD, Japonya ve Almanya.

Dünyanın her yerindeki varlık sahibi kişiler, geçen yıl artan hisse senedi fiyatları ve 2020’deki korona krizinin ardından yaşanan ekonomik toparlanmadan faydalandı.

Danışmanlık firması Capgemini’nin yaptığı hesaplamalara göre zenginlerin varlıkları toplamda bir önceki yıla göre yüzde 8 artış göstererek 86 trilyon dolar ile rekor düzeye çıktı. Aynı zamanda, en fazla zengine sahip üç ülke arasında yer alan Almanya da dahil olmak üzere, dolar milyonerleri kulübü de genişledi.

Capgemini uzmanı Klaus-Georg Meyer bu yılla ilgili olarak “2022 için tahminimiz çok daha temkinli” dedi.

Yüksek enflasyonla mücadelede merkez bankalarının faiz artırım sürecine girmesiyle hisse senedi piyasaları baskı altında bulunuyor. Capgemini tahminlerine göre en az 1 milyon dolar yatırım varlığı olan kişilerin sayısı geçen yıldan bu yılın Nisan ayına kadar yüzde 4 azaldı.

Dolar milyoneri sayısı arttı

Geçen yıl dolar milyonerleri kulübü küresel olarak yüzde 7,8 artarak 22,5 milyon üyeye ulaştı. Almanya’dan da 100 bin kişi bu kulübe katıldı ve böylece Alman milyonerlerin sayısı 1,63 milyona ulaştı.

Almanya’daki dolar milyonerlerinin servetinin toplamı da yüzde 7,4 artarak 6,3 milyar dolara yükseldi. Bu artışta borsalardaki yükseliş ve emlak fiyatlarındaki artış etkili oldu.

Bir karşılaştırma yapmak gerekirse Alman Merkez Bankası Bundesbank’ın hesaplamalarına göre hanehalkı kişisel varlığı geçen yıl sonu itibariyle 7,61 milyar euro düzeyindeydi. Bu hesaplamada nakit para, hisse senedi ve fonlar dikkate alındı ancak emlak varlığı bu hesaplamaya dahil edilmedi.

ABD birinci sırada

Almanya Capgemini hesaplamalarına göre en fazla dolar milyoner,ne sahip ülkeler arasında ön sıralarda yer alıyor.

ABD 7,46 milyon üye ile ilk sırada yer alırken, Japonya 3,65 milyon ile ikinci sırada yer alıyor. Çin 1,54 milyon milyoner ile Almanya’nın ardından dördüncü sırada yer alıyor.

Toplamda dolar milyonerlerinin yüzde 63,6’sı dört ülkede toplanmış durumda.

Araştırmaya göre süper zenginlerin sayında da geçen yıl artış kaydedildi. En az 30 milyon dolar serveti olanların varlığında toplam yüzde 8,1 artış olurken, bu kişilerin sayısı ise yüzde 9,6 büyüyerek 220 bine ulaştı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Türkiye, 307 Milyar Dolar Fakirleşecek

Dolar kurundaki artışlar milli gelir hesaplarını da değiştirdi. Hükümetin geçen yılın eylül ayında açıkladığı 2022-2024 dönemine ait Orta Vadeli Program’da yapılan hesaplamalar, bu yıl dolar kuru ortalamasının 9,27 olacağı varsayımına dayanıyordu.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in haberine göre; Bu yıl Türkiye’nin yüzde 5 büyüyeceğini hesaplayan ekonomi yönetimi, gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) Türk Lirası bazında 7 trilyon 880 milyar lira, dolar bazında 850 milyar dolar olacağını öngörüyordu. Aynı hesaplamayla kişi başı GSYH öngörüsü de 9 bin 947 dolardı.

Hedefler tutmadı

Ancak yıla 13,4 lira seviyesinden başlayan dolar kuru, yılbaşından bu yana yüzde 28 artışla 17,20 seviyesini geçti. Buna göre yıllık ortalama kur 14,51 seviyesine ulaştı.

Orta Vadeli Program’da bu yıl için yapılan hesaplamalar kur artışıyla şaştı. Bu yıl içinde gerçekleşen ortalama kura göre hesaplandığında, sadece kur farkından dolayı Türkiye’nin milli geliri 543 milyar dolara iniyor. Kişi başına milli gelir ise 6 bin 354 dolara geriliyor.

Buna göre, ekonomi yönetimi yıl sonuna kadar adım atmazsa, kişi başına 3 bin 593 dolar fakirleşen Türkiye, kâğıt üzerinde milli gelirden 307 milyar dolar kaybediyor.

Öte yandan bu hesaplama, hükümetin bu yılki yüzde 5’lik büyüme hedefinin tuttuğu ve kurun yeni rekorlar kırmadığı varsayımına dayanıyor.

Hükümet bu yıl için yüzde 5 büyüme hedefi koysa da Merkez Bankası’nın reel ve finansal sektör temsilcileri ile profesyonellerden oluşan 48 katılımcıyla gerçekleştirdiği mayıs ayı beklenti anketinde 2022 büyüme beklentisi yüzde 3,3 oldu.

Büyüme öngörüleri düşük

Uluslararası kuruluşların Türkiye için 2022 büyüme tahminleri de hükümetin yıllık öngörüsünden daha düşük.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), 8 Haziran’da yayınladığı “Ekonomik Görünüm” raporunda, Türkiye için 2022 yılı GSYH büyüme tahminini yüzde 3,7 olarak açıkladı. OECD, yüksek enflasyon ve azalan tüketici güveninin, tüketici harcamalarını sınırlayacağı, yatırımların ise jeopolitik faktörler ve finansal koşullardaki belirsizlikten olumsuz etkileneceği değerlendirmesinde bulundu.

Uluslararası Para Fonu (IMF) en son Nisan ayında Türkiye için büyüme tahminini yüzde 3,3’ten yüzde 2,7’ye indirdi. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Mayıs ayında açıkladığı büyüme beklentisi yüzde 3,5 olurken, Dünya Bankası’nın büyüme tahmini yüzde 2,3’te kalıyor.

Kur tahminleri yükseliyor

Kur tahminleri ise yukarı yönlü. Dolar/TL değerlemesi üzerinden çalışmalarda bulunan İngiliz Standard Chartered Bank, Ocak ayında yayınladığı raporda, 2022 yıl sonu kur tahminini 12 seviyesinden 20’ye çıkardı. İngiltere merkezli HSBC, Mayıs ayında dolar/TL için yıl sonu tahminini 16,5’ten 17,5’e yükseltirken, İtalyan bankası Unicredit’in tahmini 18 oldu.

Merkez Bankası’nın Mayıs ayı piyasa katılımcıları anketine göre ise katılımcıların yıl sonu dolar/TL beklentisi 17,57.

Ekonomistler, dünyadaki merkez bankalarının faiz arttırımına gittiği dönemde, Türkiye’de kurlardaki ve enflasyondaki yükselişi durdurmak için para politikasının etkin araçlarından biri olan faiz artırımından kaçınılmasının ekonomiye güveni zedelediği görüşünde. Buna göre ekonomi yönetiminin faiz artırımı yerine kullandığı enstrümanlar geçici çözüm sunarken, yatırımcılar güvenli limanlara yöneliyor ve kurdaki yükseliş hızlanıyor.

Dolar bazında küçülme

Mevcut veriler de Türkiye’nin milli gelirinin TL bazında artarken dolar bazında eridiğini gösteriyor. Bu da geçen yıl dünyanın en büyük 21 ekonomisi olan Türkiye’nin daha alt basamaklara düşmesine yol açabilir.

Resmi verilere göre Türkiye, yılın ilk çeyreğinde TL bazında yüzde 7,3 büyüme kaydederken, dolar bazında yüzde 4,9 küçüldü. Kişi başı milli gelir de 9 bin 539 dolardan 9 bin 374 dolara geriledi. Uluslararası arenada 10 bin dolar kişi başı milli gelir için psikolojik sınır olarak kabul görüyor. Türkiye’de kişi başı milli gelir ise 2018 yılından bu yana 10 bin doların altında seyrediyor.

Kişi başına gelirde 78. sırada

AKP iktidarının en büyük iddialarından biri Cumhuriyet’in 100’üncü yılı olan 2023 yılında Türkiye’nin ilk 10 ekonomi arasında yer almasını sağlamaktı. Ancak 2015’te dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisi olan Türkiye, IMF’nin Nisan ayı raporuna göre, geçen yıl 806,8 milyar dolarlık GSYH ile en büyük ilk 20 ekonomi içerisinden çıkarak 21. sıraya geriledi. Aynı rapora göre Türkiye, kişi başına gelir açısından da 2015 yılında 66’ıncı sıradayken 2021 yılında 78’inci sıraya indi.

Fon, Nisan ayında açıkladığı raporda, bu yıl da Türkiye’nin 692,4 milyar dolarlık milli gelirle 23. sıraya gerileyeceğini tahmin etmişti. Öte yandan diğer ülkelerin GSYH’sinin artmadığı düşünülse dahi, kur kaynaklı gelişmelerden dolayı Türkiye’nin daha alt basamaklara inmesi söz konusu olabilir.

Paylaşın

Reuters: Ek Bütçe İçin Çalışma Yapılıyor

Ekonomi yönetimi, artan maliyetler ve TBMM’nin ay sonu öngörülen tatilinden önce yazın da ihtiyaç duyulabilecek ödemeleri garanti altına almak adına TBMM’ye ek bütçe yasa tasarısı sunmayı değerlendiriyor.

Reuters’a bilgi veren iki kaynak iktidar kanadında ek bütçeye ilişkin çalışma yapıldığını, ihtiyaç duyulup duyulmayacağına dair nihai kararın ise henüz verilmediğini belirtti.

Son dönemde artan küresel enerji fiyatları, KKM’nin dönüş maliyetleri, TL’deki değer kaybı, kamu çalışan ve emeklilerine yapılacak düzenlemeler bütçe açısından artan maliyet anlamına geliyor. Burada akaryakıt, elektrik, doğalgaz başta olmak üzere sübvansiyonların bütçe maliyeti 2021’de 200 milyar TL’ye ulaştırırken bu yıl 300 milyar TL bekleniyordu.

Ancak enerji maliyetleri de enflasyon yılbaşında hedeflenen seviyelerin kat ve kat üzerinde arttı. En geç Haziran 2023’te yapılması planlanan parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi bu gidişat iktidara olan desteği azaltır boyuta da ulaştı.

Üst düzey bir yetkili, “Özellikle elektrik ve doğalgaz maliyetlerinin etkisi oldu. Ardından enflasyon, devam eden enerji maliyet artışları, KKM’nin etkisiyle bu yıl bütçenin içinde kalınması mümkün gözükmüyor. Ek bütçe yapılması kaçınılmaz gözüküyor” dedi ve ekledi:

“Bu konuda birkaç toplantı yapıldı ama ek bütçenin ne kadar olacağı konusunda bir belirgin durum yok. Bunda enflasyona bağlı olarak kamu çalışanları ve emeklilere yönelik maaş artışlarının da etkisi olacak. Yatırım maliyetleri de öngörülenin çok üstüne çıkmış durumda. Şimdi kurumların ne kadar ek bütçeye ihtiyacı olduğunun tespiti için yapılan çalışmalar birleştirilecek. Bir miktarı şu anda telaffuz etmek mümkün değil. Ancak mümkün olursa bu yasama döneminde tatil öncesi çıkması en doğru seçenek.”

TBMM genel olarak Temmuz ayının ilk günlerinden Ekim ayının başına kadar tatile giriyor. Dolayısıyla ilgili çalışmanın TBMM kapanmadan hayata geçmesi gerekiyor. Aksi takdirde düzenleme ileri bir tarihe kalacak.

Konu hakkında bilgi sahibi bir diğer kaynak ise, “Bu yasama döneminde öncesinde ek bütçenin çıkarılması için bir çalışma başladı. İhtiyaçlara bakılıyor nihai karar verilmedi” dedi.

Artan enflasyon beklenen enerji yükleri KKM kamu çalışan ve emekli ek göstergesi ve artışları vb maliyetler bütçe açığının yıl sonuna doğru %5’e doğru genişleyeceğini açıkça gösteriyor.

Bir diğer taraftan ise geçen yıl sonunda da ek bütçe gündeme gelmiş ancak tercih edilmemişti. Geçen yıl ek bütçeye çalışılmış ancak yerine Cumhurbaşkanına 2021’de bütçe tahmininin üzerinde elde edilen gelir kadar tutarı ödenek olarak kullanma imkanı tercih edilmişti.

Bütçe açığı yüzde 5’e doğru gidiyor

Ayrıca enflasyondaki yükselişler için benzer ülkelerden daha iyi durumda olan bütçesine başvurma kararını Türkiye ilk olarak 2021 Ekim ayında almıştı.

Reuters’ta Kasım ayında yayımlanan bir haberde hükümetin bütçeden genişlemeci adımlara hazırlandığı bunların 2022’de de belirginleşerek devam edeceği belirtilmişti. Haberde Türkiye’nin bütçesinin de gelişmekte olan ülkelere paralel seviyelere doğru evrileceği enflasyonun halka etkisinin bu şekilde azaltılacağı belirtilmişti.

Türkiye gelişmekte olan ülkeler arasında 2016’a ya kadar en düşük bütçe açığı veren ülke idi. Türkiye hala benzer ülkelerden düşük açık verse beklentiler kalıcı %5 civarı açığa doğru gidildiğini gösteriyor.

İstanbul Analiytics’ten Güldem Atabay’ın yayınladığı bir raporda, artmaya devam eden enflasyon nedeniyle tasarruf yerine tüketim eğiliminin devam ettiği, bunun da vergi gelirlerini yukarı ittiğini belirtilerek, “Yılın ikinci yarıda harcamaların ivmeleneceği beklentisi şimdiden ek bütçe çalışmalarını tetiklemiş durumda” denildi. Raporda harcama artışlarının 2022’de bütçe açığının “%5’in üzerine taşıyacak güçte” olduğuna dikkat çekildi.

Bütçe açığının GSYH’ya oranı 2013’ten 2016 yılına kadar yaklaşık %1 seviyesinde kalmıştı. Düşük kamu borcu bu dönemde Türkiye piyasalarını destekleyen önemli bir unsur oldu. Bütçe 2020’de %3.5’e gelecek şekilde her yıl genişledi.

Bütçe açığının GSYH’ya oranı OVP’de 2022’de %3.5, 2023’te %3.2’ye, 2024’ye %2.9 öngörülüyor.

Hükümetin 2022 bütçesi 1.75 trilyon TL gider 1.47 trilyon TL gelir 278.37 milyar TL bütçe açığı öngörüyor. İlk 4 ay gerçekleşmesine göre bütçe kabul edildiğinde öngörülen giderlerin %45’i kullanıldı. Bütçede yılın son ayında neredeyse ilk 11 ay kadar gider kullanımı yapılabiliyor.

KKM dönüşleri

Hükümet geçen yıl yaşanan kur krizinin etkilerini azaltmak maliyetini Hazine ve TCMB’nin üstlendiği kur korumalı mevduat (KKM) sistemi geliştirmişti. KKM geçen hafta itibarıyla 904 milyar TL tutara ulaştı ve bankacılık sektörünün 6.6 trilyon TL’lik mevduatında önemli bir yer edindi.

Hazine ve Maliye Bakanı KKM’nin bütçeye maliyetinin 3 Haziran itibaryla 21.1 milyar TL olduğunu söyledi. Bankacıların hesaplamalarına göre 17 civarında kur ile bütçeye KKM’dewn önümüzdeki iki ayda 13-15 milyar TL civarı yük daha gelecek.

KKM’nin Hazine haricinde TCMB’ye de maliyeti ve piyasa maliyetinden çok vade sonlarının döviz talebi yaratıp yaratmayacağını izliyor.

Cumhurbaşkanlığı ve Hazine haberin yazıldığı sırada konuya ilişkin Reuters’ın sorusuna henüz yanıt vermedi.

(Kaynak: Sözcü)

Paylaşın

Türkiye’de Kriz Büyürken 89 Bin Kişi Milyoner Oldu

Türkiye’de geçen Aralık ayı itibariyle kurlardaki ve enflasyondaki hızlı yükseliş orta ve alt gelir grubundaki vatandaşların gelirlerinin erimesine yol açarken, bu dönemin kazananı milyonerler oldu. Ekonomik sorunların arttığı son beş ayda Türkiye 89 bine yakın yeni milyoner kazanırken, milyonerlerin toplam serveti 3,9 trilyon liraya ulaştı.

Türkiye’de resmi verilere göre Kasım 2021’de yüzde 21,3 olan yıllık enflasyon, Aralık’ta yüzde 36, Mart’ta yüzde 61 ve son olarak Mayıs ayında yüzde 73,5 ile geride kalan 24 yılın zirvesine tırmandı. Dolar kuru ise Aralık ayında gördüğü 17,82’lik rekor seviyesine yakın seyrediyor.

Kur artışları son dönemde gıda, elektrik, doğal gaz ve akaryakıt başta olmak üzere temel ihtiyaç maddelerinde zam yağmuruna neden olurken, bütçedeki sıkıntı da ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) artışlarıyla giderilmeye çalışıldı. Enflasyondaki tırmanış karşısında gelirleri azalan vatandaşa bir yük de vergi artışlarından geldi.

Kurlardaki ve enflasyondaki yükselişi durdurmak için para politikasının etkin araçlarından biri olan faiz artırımından ise kaçınıldı. Geçen yılın son dört ayında toplam 500 baz puanlık faiz indirimi yapılırken, bu yılın ilk beş ayında politika faizi yüzde 14’te sabit tutuldu.

Veriler Bakan Nebati’yi teyit ediyor

AK Parti’nin hafta sonu gerçekleşen kampında konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, kurlardaki ve enflasyondaki artışa rağmen neden faiz artırımına gitmediklerine ilişkin, “Bu sistemde dar gelirliler hariç firmalar, ihracatçılar kâr ediyor” demişti.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) verileri, bu sistemden dar gelirliler hariç kazananlar olduğuna işaret ederek Nebati’nin sözlerini teyit ediyor. Veriler, düşük faiz yüksek kur politikasına dayanan ve “Yeni Ekonomi Modeli” olarak adlandırılan sistemde banka hesaplarında 1 milyon lira ve üzerinde mevduatı olan kişi sayısının ve bu kişilerin toplam mevduatının arttığını gösteriyor.

Milyoner sayısı 600 bini geçti

BDDK’ye göre hesabında 1 milyon TL ve üzeri mevduat olan mudi sayısı Kasım 2021’den Nisan ayına dek geçen beş aylık süreçte 511 bin 405 kişiden 600 bin 118’e çıktı. Buna göre yüksek enflasyon döneminde 88 bin 713 kişi daha milyoner oldu. Milyoner sayısı beş ayda yüzde 17 arttı.

Hesabında 1 milyon TL ve üzeri mevduat olanların serveti ise Kasım 2021’deki 3 trilyon 246 milyar 796 milyon TL’den 3 trilyon 896 milyar 209 milyon TL’ye çıktı. Buna göre beş ayda milyonerlerin serveti 649 milyar 413 milyon TL arttı. Öyle ki servet artışı yüzde 20 oldu.

Milyonerlerin ortalama mevduatı ise aynı dönemde 6 milyon 349 bin liradan 6 milyon 492 bin liraya çıktı. Milyonerlerin 545 bin 477’sini yurt içi yerleşikler, 54 bin 641 bini yurt dışı yerleşikler oluşturdu. Yurt içinde yerleşik milyonerlerin mevduatlarının 1 trilyon 533 milyar lirası yerel para cinsi, 1 trilyon 993 milyar lirası döviz tevdiat hesabı, 125 milyar 781 milyon lirası da kıymetli maden depo hesaplarından oluştu.

Kasım ayına göre, hesabında 1 milyon liranın üzerinde mevduat olan yurt içi yerleşiklerin TL cinsinden hesapları 572 milyar 426 milyon lira, döviz hesapları 28 milyar 572 milyon lira, kıymetli maden depo hesapları 18 milyar 171 milyon lira arttı.

Milli gelirdeki payları arttı

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan ekonomist Doç. Dr. Evren Bolgün, Kasım 2021 ile Nisan ayı arasındaki birikimli enflasyonun yüzde 45 olduğunu belirterek milyoner mevduatlarındaki yüzde 20’lik artışın enflasyon artışının gerisinde kaldığını söylüyor. Burada önemli olan hususun ise milli gelirden alınan payda göründüğüne işaret eden Bolgün, “Gayri safi yurt içi hasıla içerisinde emek ve ücret kesiminin aldığı pay 2016 yılından itibaren yaklaşık yüzde 5 kadar düştü. Buna mukabil sermaye ve brüt işletme gelirlerinin payı yüzde 7 kadar arttı” diyor.

Yabancı para mevduat ve kur korumalı mevduat toplamının toplam mevduat içerisindeki payının yüzde 72’lere ulaştığını belirten Bolgün, “Dolarizasyon tüm hızıyla devam ediyor. Gayri safi yurt içi hasılanın da yaklaşık 9 yılda, 900 milyar doların üzerinden 800 milyar doların altına doğru geldiğini görmekteyiz. Yani aslında paylaşılan pasta ciddi anlamda küçülmüş durumda. Paylaşım kavgası da seçime kadar olağan hızıyla devam edecek gibi gözüküyor” ifadelerini kullanıyor.

Milyonerlerin sayısının arttığı dönemde asgari ücretli başta olmak üzere alt gelir grupları aylık kazançlarının önemli bir kısmını enflasyon karşısında kaybetti.

Asgari ücretlinin kaybı bir maaştan fazla

Bu yıl için net asgari ücret yüzde 50’ye yakın zamla 4 bin 253 lira 40 kuruş olarak belirlenmişti. Ancak yapılan zam aylar içerisinde eridi.

Asgari ücretlinin enflasyondan zarar görmemesi için maaşların Ocak ayında 4 bin 725 lira 50 kuruş, Şubat’ta 4 bin 952 lira 80 kuruş, Mart’ta 5 bin 223 lira 20 kuruş, Nisan’da 5 bin 601 lira 90 kuruş ve Mayıs ayında 5 bin 768 lira 80 kuruş olması gerekiyordu. Buna göre asgari ücretlinin beş aylık toplam enflasyon kaybı 5 bin 5 lira 20 kuruş ediyor. Bu da bir asgari ücretten daha fazlasına denk geliyor.

Çalışma ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Aziz Çelik, “Sayın Nureddin Nebati aslında bir gerçeği itiraf etti. Bu gerçek, uygulanan ekonomik politikaların dar gelirlileri, emeklileri, işçileri, memurları ezdiği gerçeğidir” diyor.

Ocak ayından bu yana asgari ücretliler ve emeklilerin enflasyonun altında ciddi bir biçimde ezildiğini söyleyen Çelik, asgari ücretin alım gücünün sadece Mayıs ayında 1500 lira civarında gerilediğine işaret ediyor.

Ocak ayında emekli ve memura yapılan zammın, yılın ilk beş ayındaki yüzde 35 civarındaki enflasyon nedeniyle ciddi biçimde eridiğini vurgulayan Çelik, resmi enflasyonun gerçek enflasyonu yansıtmadığının da altını çiziyor.

“Yüzde 99 dışarıda tutuldu”

İşçi, memur ve emeklilerin en çok gıda enflasyonundan etkilendiğini ifade eden Çelik, bu enflasyonunun resmi verilere göre yüzde 90, DİSK Araştırma Merkezi’ne göre ise yüzde 118-135 arasında olduğuna dikkat çekiyor.

Ekonomik politikalardan hariç tutulan dar gelir grubunun Türkiye’nin yüzde 99’unu oluşturduğunu dile getiren Çelik, “Bu ülkede 21 milyon ücretli ve maaşlı çalışan var. 14 milyon emekli var, 2,5 milyondan fazla tarım çalışanı var, 5 milyondan fazla küçük esnaf var ve bunların aileleri var. Bunları topladığınız zaman bunlar ülkenin yüzde 99’unu oluşturuyor. Maliye Bakanı Sayın Nebati de izledikleri ekonomik politikaların bu yüzde 99’u dışarıda tuttuğunu açıklamış oldu” ifadelerini kullanıyor.

Paylaşın

“Öğün Atlamak Zorunda Kalanların Oranı Yüzde 13’e Ulaştı”

Ekonomideki kötü gidişat bir rapora daha yansıdı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) hazırladığı, “Gıda fiyatları krizi” raporu Türkiye’de yaşanan krizinin bir kez daha ortaya çıkardı.

Rapora göre, ürünlerin kalitesinden ziyade fiyatı öncelik haline geldi. Ev emekçisi kadınların tane ve gramla alışveriş yaptığı ve çürük ürünlere yöneldiği kaydedilen raporda, “Öğün atlamak zorunda kalanların oranı yüzde 13’e ulaştı” verisi de yer aldı.

Cumhuriyet’ten Göhan Kam’ın haberine göre İPA’nın raporunda dikkat çeken başlıklar şöyle:

“Türkiye’de yaşanan gıda krizi son 30 yılın tarihi zirvesine ulaştı. İstanbul’da derin yoksulluk her geçen gün arttı. Katılımcıların yüzde 65,9’u değişen ekonomik koşullar nedeniyle gıda alışverişlerinde miktarı azalttı. Yüzde 56,8’i alışveriş yaparken ürünlerin fiyatına dikkat ederken, İstanbullu yurttaşların sadece yüzde 14,8’i gıda alışverişinde ilk olarak ürünün kalitesine bakıyor.

‘Ev emekçisi kadınlar çürük ürünlere yöneldi’

Ev emekçisi kadınların yüzde 62’si temel gıda ürünleri dışında gıda alışverişi yapmayı kesti. Ayrıca, kadınların yüzde 42’si taneyle ve gramla alışveriş yapmaya başladı. Özellikle son 6 ayda her iki ev emekçisi kadından biri akşam pazarında “çıkma” diye nitelenen ve çürümeye yüz tutmuş ürünlere yöneldi.

Temel gıdaya erişim krizinin en görünür olduğu alan kahvaltılık ürünler. Son bir yılda ekonomik nedenlerle yeterli gıdaya erişemeyeceğine dair kaygı taşıyanların oranı yüzde 23, öğün atlamak zorunda kalanların oranı yüzde 13’e ulaştı.”

Paylaşın

Türkiye’de Her 10 Kişiden 9’u Geçim Sıkıntısı Çekiyor

Vatandaşın alım gücü düşmeye devam ederken yayınlanan son iki araştırmanın sonuçları 10 vatandaştan 9’unun geçim sıkıntısı çektiğini ortaya koydu. Büyük zorluk yaşayanların oranı yüzde 37’yi buldu.

Sözcü’den Özlem Ermiş Beyhan’ın Ipsos’un gerçekleştirdiği araştırmayı aktardığı haberine göre, Türkiye’de halkın yüzde 37’si geçinemiyor. Geçinmekte zorluk yaşadığını söyleyenlerin oranı da yüzde 33. Ucu ucuna geçinebildiğini söyleyenler de eklenince, Türkiye’de geçim sıkıntısı yaşayanların oranının yüzde 90’a ulaştığı görülüyor.

Rahat bir yaşam sürdüğünü söyleyenlerin oranı sadece yüzde 3. İdare ettiğini söyleyen yüzde 7 de eklenince geliri ile tüm giderlerini rahatça karşılayabilenlerin oranının yüzde 10’da kaldığı görülüyor. Araştırmaya göre Türkiye’de insanlar kısa vadede ekonomide işlerin daha da kötüleşeceğini düşünüyor. Araştırmaya Türkiye’den katılanların yüzde 81’i önümüzdeki dönemde akaryakıt zamlarının artarak devam edeceğini düşündüğünü belirtti.

Halkın yüzde 75’i önümüzdeki 6 ay içinde faturalarını ödemekte zorlanacağından endişe ettiğini belirtiyor. Türkiye bu oranla araştırmanın kapsadığı 11 ülke içinde halkı en kaygılı ülke olarak dikkat çekiyor.

İstanbul Ekonomi Araştırma tarafından, 5-11 Mayıs’ta 12 ilde 1500 kişi ile yapılan anketin sonuçları da geçim krizini teyit ediyor. Ankette katılımcıların yüzde 61’i geçen ay gelirinin giderini karşılamadığını, yüzde 24’ü de gelirinin giderlerini ucu ucuna karşıladığını ifade etti.

İstanbul Ekonomi Araştırma Genel Müdürü Can Selçuki, “Bu iki ifadeye verilen yanıtları ele aldığımızda katılımcıların yüzde 85’inin geçim sıkıntısı yaşadığını söylemek mümkün” dedi.

Paylaşın

Ücretli Çalışanların Satın Alabildiği Gıda Miktarı 4 Ayda Yüzde 24 Azaldı

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı yıllık enflasyon mayıs ayında yüzde 74 olurken bu oran gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 92’ye kadar çıktı. Ocak ayında maaşlarına zam alan işçi, memur ve asgari ücretlilerin alım gücü bu durum karşısında giderek geriliyor.

Ocak ayında gıda sepetine 100 TL ödeyen kişiler aynı sepet için Mayıs’ta 131 lira ödemek zorunda kaldı. Ücretle çalışan kişilerin satın alabildiği gıda miktarı böylece son 4 ayda yüzde 24 azaldı.

Akaryakıt ve ulaştırma verileri daha da çarpıcı. Memur ve emekliler temmuz ayında enflasyon farkı alacak. Ancak senede bir kez zam alan asgari ücretliler ve diğer işçiler ise zor durumda.

Peki, 2022 yılında alım gücü gıda, akaryakıt, ulaştırma gibi farklı alanlarda ne kadar geriledi?

ÜİK’in açıkladığı resmi veriler üzerinden giderek artan hayat pahalığı ve düşen alım gücünü inceledik. Asgari ücret 1 Ocak 2022’de yüzde 51 artışla 2 bin 826 liradan 4 bin 253 TL’ye yükseldi. Ancak enflasyon da son 20 senede en yüksek seviyeleri gördü. Halkı en çok ilgilendiren ise mutfak masrafları. Mayıs ayı itibariyle son bir senede gıda ve alkolsüz içeceklerin fiyatı yüzde 92 yükseldi. Farklı gıda maddelerini inceleyerek mutfak giderlerinin ne kadar arttığına bakalım.

Ocak 2022’de asgari ücretle birlikte diğer ürünlerin fiyatını 100’e eşitliyoruz ve mayıs ayında ne durumda olduklarına bakıyoruz. Asgari ücrete zam gelmediği için hala 100 puanda duruyor. Gıda fiyatları ise 131 puan. Yani, ocak ayında 100 liraya satın alınabilen gıda sepeti mayıs ayında 131 liraya alınıyor.

Ocak ayında 100 TL ile 100 birim gıda satın alabilen asgari ücretli mayıs ayında 76,3 birim gıda alabiliyor. Böylece enflasyon gıda sepetinin yüzde 24’ünü 4 ayda alıp götürdü. Sadece asgari ücretliler değil; sabit maaşla çalışan herkes aynı durumda.

Bu durum sadece asgari ücretliler için değil; memur ve emekliler de dahil ücretle çalışan tüm işçiler için geçerli. Memur ve emekliler temmuzda enflasyon farkı alabilecek ancak yılda bir kez zam alan diğer ücretliler yılbaşına kadar beklemek zorunda kalacak.

Ocak 2022’de fiyatları 100 TL olarak kabul ettiğimizde diğer ürünlerin mayıs ayı fiyatı ise şöyle oldu: et 144; balık 140; süt, peynir ve yumurta 116, meyveler 151, sebzeler 129 ve şeker 159.

Yüzde 51 zam kısa süre eridi

Peki, Ocak 2022’de asgari ücrete yapılan yüzde 51 zam gıdada alım gücünü 2021 yılına göre ne kadar arttırdı? Bu kez asgari ücret ile gıda fiyat endeksini Ocak 2021’de 100’e eşitliyoruz. Yani, asgari ücreti 100 TL varsayıyoruz ve bununla 100 birim gıda alabiliyoruz. Asgari ücret yıl içinde değişmediği için sene sonuna kadar 100’de kalıyor. Ancak TÜİK’in açıkladığı enflasyondan dolayı satın alınabilen gıda miktarı giderek düşüyor ve Aralık 2021’de 71 birime kadar geriliyor.

Ocak 2022’de yüzde 51 zammın ardından asgari ücret 151 lira oluyor, ancak gıda fiyatı 157’ye yükselmiş durumda. Yani, ocak ayındaki tarihi zam oranına rağmen asgari ücretli bir sene önce aldığı kadar gıda alamıyor. Ocak 2021’de 100 birim alırken Ocak 2022’de 96 birim alabiliyor. Mayıs 2022’de ise bu miktar 73’e kadar düşüyor.

Ocakta 100 liraya dolan depo mayısta 150’ye doldu

Halkın alım gücü enerjide daha fazla düştü. Ocak 2022’de asgari ücret ve enerji ürünlerinin fiyatlarını 100’e eşitlediğimiz zaman mayıs ayında şu durum ortaya çıkıyor: Asgari ücret hala 100 iken, ulaştırma ücreti 129’a; doğal gaz 133’e ve kişisel ulaştırma araçlarının yakıt ve yağları 150’ye yükseldi. Yani ocak ayında 100 TL’ye dolan bir depo mayıs ayında 150 liraya doldu. Öte yandan elektrik fiyatı ise aynı dönemde 100’den 86’ya geriledi.

Bir maaşla alınan akaryakıt 4 ayda yüzde 33 azaldı

Ocak ayında asgari ücretle 100 birim akaryakıt alınırken bu miktar mayıs ayında 66,7 birime kadar geriledi. Bu da asgari ücretle alınan akaryakıt miktarının 4 ayda yüzde 33 azaldığını gösteriyor. Bu hesaplama sadece asgari ücret için geçerli değil. Sabit maaşla çalışan ve Şubat-Mayıs arasında zam almayan tüm ücretliler için geçerli.

Temmuz ayında memur ve emekliler enflasyon farkı alacak ancak asgari ücrete zam gelip gelmeyeceği merakla bekleniyor. Bunun dışında asgari ücretten daha yüksek maaş alan işçiler de var. Onların durumu da bilinmiyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Ekonomistlerden ‘Yanlış Politikaları Düzeltmek Kolay Olmayacak’ Yorumu

Geçen hafta Türkiye ekonomisi için bazı önemli veriler açıklandı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayınladığı enflasyon istatistiklerine göre Mayıs ayında yıllık tüketici enflasyonu yüzde 73.50 ile 1998 yılı Ekim ayından bu yana en yüksek seviyeye çıktı. Üretici enflasyonu ise yüzde 132,16 ile 1995’ten bu yana en yüksek seviyeyi gördü.

TÜİK’in açıkladığı büyüme verilerine göre de Türkiye’nin ilk çeyrekteki yıllık büyüme performansı yüzde 7,3 oldu. Maaşlı çalışanların büyümeden aldığı pay geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 35,5’ten yüzde 31,5’e geriledi.

İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından açıklanan İSO 500 istatistiklerinde ise Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarının 2021 dönem kârları yaklaşık yüzde 140 artış gösterirken işçilere ödenen ücretlerde bu dönemlerde yapılan artışlar yüzde 33,4’e kaldı.

Bu üç veri bize özellikle sabit ücretle çalışan kesimin yakın geçmişte yaşadığı alım gücündeki kaybı net olarak gösteriyor.

Bu anlamda dış ticaret istatistikleri de önemli bir sonucu ortaya koyuyor. Mayıs ayında dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 157 artışla 10,7 milyar oldu. Oysa sonbahar aylarından sonra yapılan açıklamalarda yeni ekonomi modeli ile cari açığın kapatılarak kurun dizginleneceği belirtiliyordu. Bu noktada hedeflerden uzaklaşılırken aynı zamanda Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değer kaybı da devam ediyor.

DW Türkçe’den Emre Eser’e değerlendirmelerde bulunan ekonomistler ise bu noktaya ciddi politika hataları ile gelindiğini söylüyor ve tek çarenin doğru ve sürdürülebilir para politikalarına dönülmesi olduğunu vurguluyor.

Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasının doların Türk Lirası karşısındaki yükselişini bir müddet durdurabildiğine değinen ekonomistler bu ve yürürlüğe konması beklenen benzer uygulamaların da Türkiye ekonomisi için uzun vadede ciddi tahribatlar yaratabileceği uyarısında bulunuyor. Ekonomistlere göre önümüzdeki dönemde uygulanacak yeni yöntemler bütçenin üzerindeki baskıyı artırabilir. İyileşme süreci ise ciddi bir zaman dilimine yayılabilir.

“Yapısal bir soruna dönüşüyor”

2021 krizi öncesinde Türkiye ekonomisinin yaşadığı hastalıkların şu anda yavaş yavaş yeniden sirayet ettiğini söyleyen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Birdal, “Karşılaştığımız durum basit bir krizden çıkıyor ve yapısal bir soruna dönüşüyor. Biz yıllarca bütçe açığı ile mücadele ettik. Özellikle kamu kesiminin açığı çok önemli. Çünkü bu sorun kronikleştiği taktirde daha sonra bunu yenmek için çok daha büyük mali disiplin politikalarına ihtiyacınız oluyor” diyor.

Yakın dönemde açıklanan ekonomik hedeflerle sonuçların ciddi anlamda birbiri ile çeliştiğini anlatan ekonomist Arda Tunca ise artık hükümet kanadından ekonomi ile ilgili gelen açıklamaların toplumda bir karşılığının olmadığını söylüyor.

“Ne olacağını bilmek çok zor”

Şu anda diğer ülkelerin merkez bankalarının ne yapacağını Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) ne yapacağından çok daha iyi bildiklerini belirten Tunca şöyle konuşuyor:

“Bir seçim sürecine giriyoruz. Bu tempo ile önümüzdeki bir yıl nasıl geçecek? Biz bilmiyoruz. Ekonomi ile ilgili atılacak adımlar konusunda kimse fikir sahibi olamıyor. Ödemeler dengesinde nereden geldiğini göremediğimiz kaynağı belli olmayan net hata noksan kalemi var. Bunu geçmişte de görüyorduk. Belki de bu kalem önümüzdeki dönemde biraz güçlenerek çalışacak ve nereden geldiğini bilemediğimiz kaynaklar yaratılacak. Ama bunun da cevabı yok. Seçim havasındaki bir ülkede kurun düşmesi ve bununla birlikte enflasyonun da tempo kaybetmesi gerekiyor. Ancak ne olacağını bilmek çok zor. Bu alanlarda kısa süreli piyasa sakinlikleri görebiliriz.”

Genel olarak yaşanan büyük bir refah kaybı olduğunu ve bunun bedelinin toplum tarafından ödendiğini hatırlatan Tunca, önümüzdeki dönemde ücretlerde bir artış yapılması gerektiğini dile getiriyor.

“Bazı acı reçeteler gerekebilir”

“Dengeli ve doğru bir politika uygulansaydı bugün bu sonuçlarla karşılaşmazdık diyen” İstanbul Bilgi Üniversitesi Finansal Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ege Yazgan, “Gelir dağılımı çok bozuldu. Evet ücretlere yapılan artışlar dönüp enflasyona etki ediyor bu böyle bir sarmal olabilir ama siz bu dönemde her alanda yaşanan ücret artışlarının yanında ücretli kesime artış sağlamalısınız. Bu kadar gelir dağılımının bozulduğu yerde sabit ücretle çalışan kesime artış yapmamak da insafsızlık oluyor. Şu an üreticiler ucuza kredi alıp üretim yapabiliyorlar. Üreticiye böyle bir destek de var ama bir şekilde sabit ücretle çalışanların alım gücündeki kaybın da giderilmesi gerekiyor” şeklinde konuşuyor.

Oluşan tabloyu tersine döndürmek için bazı acı reçetelerin uygulanması gerektiğini anlatan Yazgan’a göre bu acı reçetelerin de gelinen noktada insaflı uygulanması gerekiyor. Ancak Yazgan, ucuz kredilerin, faiz politikasının ve diğer uygulamaların devam etmesinin her geçen gün daha büyük bir yük getirdiğinin altını çiziyor. Politikalardaki güçlü ısrarlar nedeniyle bu maliyetlerin arttığına değinen Yazgan’a göre bu durumdan çıkmak kolay olmayacak.

Hükümet, Türk Lirası’nı daha cazip hale getirmek için Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasından sonra enflasyona endeksli yeni bir finans ürünün de üzerinde çıkartılabileceğini açıklamıştı. Prof. Dr. Murat Birdal, “Kur etkisini sınırlandırmak için alınan önlemlerin bütünüyle hazine sırtından kaynak aktarımı sağlanıyor. Ama politika faizini arttırmaktan kaçınıyorlar. Böyle yaptıkça bütçe açığı artarak devam edecek. Hem enflasyon artacak hem de Hazine’nin üzerindeki yük büyüyecek” diyor. Birdal, ekonomideki sorunun çözülmediğini sadece ertelendiğini anlatıyor.

“Seçimden sonrası gözetilmiyor”

Enflasyona endeksli tahvil ile kurdaki hareketin bir miktar sınırlandırılabileceğini ve yaz aylarındaki turizm gelirlerinin katkısı ile bir rahatlama yaratılabileceğini vurgulayan Birdal, “Ancak önümüzdeki dönemlerde maaşlarda bir ücret artışına gidilmesi gerekecek. Bu geçmiş dönemlerdeki fiyat hareketlerine de baktığınızda artık bir sarmala girdiğimizin göstergesi. Geçmiş dönemde olduğu gibi belki enflasyon yazın biraz hız kaybetse de yıl sonuna doğru hedeflerden çok uzaklaşılacağı belli” ifadelerini kullanıyor.

Ekonomi yönetiminin seçimden sonrasını gözetmediğini ve bu şekilde uygulamalarla yola devam ettiğini savunan Birdal, iktidarın bütün imkanları seçime göre dizayn ettiğini ve “benden sonrası tufan” anlayışı ile hareket edildiğini söylüyor. Seçim öncesinde çıkarılacak tüm finansal enstrümanların devletin borçlanma maliyetini yukarı çekeceğini ifade eden Birdal şöyle konuşuyor:

“Vatandaşın üzerine asimetrik bir yük binecek. Seçim ekonomisi uygulamaları da uzun vadede hazinenin yapısal sorunlarını arttıracak. Vatandaş geçtiğimiz aylar içerisinde çok ezildi enflasyon karşısında. Özellikle asgari ücrete düzeltilme yapılmazsa Kasım ayında seçime gitmek mevcut iktidar için intihar olur. Ben açıkçası iktidarın garip bir şekilde kendi söylediklerine ve kendi dile getirdiklerine inandıklarını düşünüyorum. Aralık ayında enflasyonun düşeceğine, yeni yıldan itibaren de farklı bir sürece girileceği yönündeki beklentiyi içtenlikle paylaştıklarını düşünüyorum. Çok garip ve gerçeklikten uzak gözüküyor.”

“Bundan sonrası kemer sıkmadır”

Mevcut ekonomik koşulları muhalefetin iyi değerlendiremediğini dile getiren Arda Tunca da siyasi atmosferin giderek sertleştiğini, bunun önümüzdeki süreçte de devam edebileceğini aktarıyor. Bu dönemde ekonomik adımların da bu yönde gideceğini anlatan Tunca, “Kurdaki artış bir şekilde vatandaşın ödediği vergiler tarafından karşılanıyor. Genel olarak toplumun bu bilince sahip olduğunu göremiyoruz. Devlet bankacılık sisteminin içerisinde bir banka gibi hareket ediyor. Dar gelirli insanların ödediği vergilerin de ödediği bir vergi havuzunun içerisinden finanse ediliyor tüm bunlar” diyor.

Bundan sonra bu alandaki yanlışları düzeltmeye niyetlenen herhangi bir iktidarın işinin hiç de kolay olmayacağına değinen Tunca, “Bundan sonra yaşanacak olan şey bir daralma bir kemer sıkmadır. Halk bu genişlemeci politikaların sonuçlarını eninde sonunda ödeyecek. Bundan kaçış yok. Hangi iktidar bugünkü manzarayı toparlamaya niyetlenirse niyetlensin bunun bedelini de halk ödeyecek” şeklinde konuşuyor.

“Ciddi bir kaynak ihtiyacı var”

Vergi uzmanı Ozan Bingöl de yaptığı değerlendirmede toplanan vergilerin adil bir şekilde kullanılması gerektiğinin altını çiziyor. Bütçenin yaklaşık yüzde 82’sinin toplanan vergilerden oluştuğunu hatırlatan Bingöl, şunları söylüyor:

“TRT payını elektrik faturalarından kaldırıyoruz ama hemen ardından TRT bandrol ücretlerine yüzde 100’e varana artışlar yapıyoruz. O zaman TRT payını kaldırmanın ne anlamı vardı? Bütçeye kaynak sağlamak için ilk başvurulan yöntem vergileri arttırmak. Anladığımız kadarıyla ciddi anlamda bir kaynak ihtiyacı var. Bu zamların devamı gelir mi? Bunun için kâhin olmaya gerek yok. Vergi artışlarının devam etmesi de kaçınılmaz görünüyor. KKM gibi bir sistemi uygulayıp da Mayıs ayı sonuna kadar 25-30 milyar lirayı geçecek ve bütçede yer almayan bir parayı ödüyoruz. Zaten KKM uygulaması bütçe hedefinde yoktu döneme başlarken. Döneme 240 milyar lira faiz ödemesi ve 278 milyar bütçe açığı hedefi ile başladık. Bunda daha KKM ve diğer vazgeçilen vergiler de yok. Umarız önümüzdeki günler daha da kötüye gebe olmaz. En azından vatandaşın alım gücünün korunduğu yoksulluğun ve hayat pahalılığının önüne geçildiği günleri görmek istiyoruz.”

Paylaşın

Dış Ticaret Açığı Yeni Rekor Kırdı

Ticaret Bakanlığı’nın öncü verilerine göre Mayıs ayında dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 157 artışla 10,7 milyar oldu. Mayıs ayında öncü göstergeler dış ticaret açığının rekor tazelediğini gösterdi.

Ticaret Bakanlığı’nın öncü verilerine göre Mayıs’ta ihracat yüzde 15,2’lik artışla 19 milyar dolara çıkarken, ithalat ise yüzde 43,8 artışla 29,7 milyar dolar oldu.

Böylelikle dış ticaret açığı yüzde 157 artışla 10,7 milyar dolar oldu ve yeni rekor seviyeye yükseldi.

İhracatın ithalatı karşılama oranı 15,9 puan azalarak yüzde 64 olarak gerçekleşti. Enerji verileri hariç tutulduğunda, ihracatın ithalatı karşılama oranı 12,3 puan azalarak yüzde 77,4 oldu.

Tüketim ithalatı artışı, yatırım ithalatını aştı

Mayıs ayında ekonomik gruplara göre en çok ithalat 24,1 milyar dolarla hammadde grubunda yaşandı. Bu grupta yıllık ithalat artışı yüzde 52,4 oldu.

Hammadde grubunu 3,2 milyar dolarla yatırım malları izledi. Yatırım mallarında yıllık ithalat artışı ise yüzde 10,8 olarak kaydedildi. Tüketim malları ithalatı ise yüzde 22,3 artışla 2,4 milyar dolar oldu.

Ocak-Mayıs döneminde dış ticaret açığı yüzde 136 arttı

Ocak-Mayıs döneminde geçen yılın aynı dönemine göre ihracat, yüzde 20,4 oranında artarak 102,5 milyar dolar, ithalat ise, yüzde 40,9 oranında artarak 145,7 milyar dolar oldu.

Bu rakamların ardından aynı dönem için dış ticaret açığı yüzde 136 artışla 43,2 milyar dolar olarak kaydedildi.

Paylaşın

Euro Bölgesi’nde ‘Stagflasyon’ Korkusu

Euro bölgesinde yaşanan fiyat artışları ve enflasyon rakamlarının yeniden rekor seviyeye ulaşması, AB’nin tek para birliği Euro Bölgesi’nde “stagflasyon” korkusu başlattı. Mayıs ayı fiyatlarındaki artış nedeniyle enflasyon yüzde 8,1’e ulaştı. Euro Bölgesi’ne üye 19 ülke ekonomisinde büyüme yavaşlarken, bunlardan 6’sında enflasyon yüzde 10’u aştı.

VOA Türkçe’den Arzu Çakır’ın haberine göre, Ekonomistler, enflasyonun beklenenden daha hızlı arttığına dikkat çekerek, Euro Bölgesi’nin, ekonomide yüksek enflasyon dönemindeki durgunluk anlamına gelen stagflasyonun eşiğinde olduğu uyarısı yapıyor.

Eurostat tarafından dün yayınlanan verilere göre, Mayıs ayında Euro Bölgesi ülkelerinde enflasyon yıllık yüzde 8,1’e ulaştı. Bu oran, euronun doğduğu günden bu yana tespit edilen en yüksek rakam. Bu yeni rekor, özellikle Pazartesi günü Almanya ve İspanya’da ve dün sabah Fransa’da yüksek enflasyon oranlarının açıklanmasından sonra yüzde 7,7 civarında bekleniyordu. Sonuçta bu rekor, ekonomistlerin beklentilerinin 0,3-0,4 puan daha üzerinde gerçekleşerek yüzde 8.1’e ulaştı. Euro Bölgesi’nde en son 2008 yılında yaşanan Lehmann-Brothers krizinde, enflasyonu tetikleyen fiyat endeksi yüzde 4’e yükselmişti.

Yükselen enflasyonla birlikte büyüme rakamları da keskin bir şekilde yavaşladı. Fiyatlar, özellikle Ukrayna-Rusya savaşının sonuçlarına maruz kalan Baltık ülkelerinden Estonya’da yüzde 20,1’lik rekor artış kaydetti. Para birliği içindeki 19 ülkeden yalnızca biri, Hollanda, enflasyonun Mayıs ayında yavaşladığını gördü, ancak bu oran yine de yüzde 10’un üzerinde kaldı.

Euro Bölgesi’nde, 24 Şubat’ta Ukrayna’da başlayan savaşın sadece beş haftasını kapsayan ilk çeyrekte bu oran yüzde 0,3 olarak belirlendi. Nisan ve Mayıs aylarında, bölge genelinde ekonomik göstergelerin tümü aşağı yönlü seyir izledi.

Rekor savaşın komşusu Baltık ülkelerinde

Avrupa’da 1980’lerden bu yana benzeri görülmeyen enflasyon şokunun boyutunu detaylandıran Eurostat verilerine göre, tek para bölgesine dahil 19 ülkeden 6’sında, Hollanda, Yunanistan, Slovakya, Estonya, Letonya ve Litvanya’da enflasyon yüzde 10’u aştı. Enflasyon artışı Euro Bölgesi’nin büyük ülkelerinde de aynı eğilimi izledi. Almanya’da Mayıs ayı enflasyonu yüzde 8,7, Belçika’da yüzde 9,9, İspanya’da 8,5, İtalya’da ise 7,3 oranında gerçekleşti. Nükleer enerji gücüne sahip olan ve elektrik/gaz fiyatlarında “tarife kalkanı” uygulayan Fransa, yüzde 5,8 ile en az etkilenen ikinci ülke oldu.

Mayıs ayı rakamlarını Fransız medyasına değerlendiren Axa baş ekonomisti Gilles Moec, “Yüksek enflasyon ve gayri safi yurtiçi hasılanın düşmesi, Fransa’nın da negatif bölgede İtalya’ya katılması, stagflasyon korkularını canlandırıyor” dedi. Allianz baş ekonomisti Ludovic Subran da, “Ukrayna’daki savaş ve Çin’in sıfır COVID stratejisi, Euro bölgesinde eşi görülmemiş bir enflasyon zirvesi ve büyümede derin bir gerileme yaratıyor” analizini yaptı.

Enerjiden, ekonominin geneline yayılıyor

Enflayon artışına ana neden olarak maliyeti bir yılda yüzde 39 artan enerji fiyatları gösteriliyor. Ancak, yavaş yavaş, bu eğilim tüm ekonomiye yayılıyor. Avrupa’da, Euro Bölgesi’nde gıda fiyatları yüzde 7,5 arttı. Enerji, gıda, alkol ve tütün hariç, “çekirdek enflasyon” da Mayıs ayında yükselmeye devam ederek, bir önceki aya göre yüzde 3,5 ve Ocak ayındaki rakamlara göre de yüzde 2,3 arttı.

Tüketicilerin güveni azaldı

Enflasyondaki artışın tüketiciler üzerindeki etkisini ölçen Avrupa Komisyonu’nun “hane halkı güveni” hesabına göre, bu gelişmelerin tüketicilerin alım gücüne etkisi oldukça şiddetli. Komisyon tarafından yapılan ve her ay, halka, “mali durumlarının son 12 ayda düzelip düzelmediğini ve yakın gelecekte büyük harcamalar yapmayı planlayıp planlamadıklarını” soran ankete göre, geçen yılın Haziran ayında -1.5 olan hane halkı güven puanı, Ukrayna’daki savaşla keskin bir şekilde düştü ve son 20 yılın en düşük seviyesine ulaşarak -21 oranında gerçekleşti.

Enflasyonu tetikleyen bir başka gerekçe ise Ukrayna-Rus savaşı ve Çin’deki “sıfır COVID” kısıtlamalarının halen tedarik zincirini bozması. Ancak sektörler bu gelişmelere hane halklarından daha güçlü bir direnç gösteriyor. Şirketlerin eğilimlerini gösteren “Satınalma Yöneticileri Endeksi” son aylarda düşse de uzmanlar, şirketlerin tüketicilere oranla, korkulandan daha iyi dayandığını gözlemliyor.

Avrupa Merkez Bankası’nın faiz artışı kararı

Yüksek enflasyon eğilimine rağmen Euro Bölgesi’nde 2022’nin ikinci yarısında durgunluk beklemeyen ekonomistler, Avrupa Merkez Bankası’na faiz oranlarını arttırması çağrısı yapıyor. Avrupa Merkez Bankası (AMB) baş ekonomisti Philip Lane, 30 Mayıs Pazartesi günü İspanyol medyası Cinco Dias’a verdiği röportajda “Süreç kademeli olmalı” diyerek Temmuz ve Eylül aylarında çeyrek puanlık iki artıştan söz etti. Fransız Merkez Bankası Başkanı François Villeroy de Galhau da, 2022’nin sonuna kadar pozitif bir orana ulaşmak için üç aşamalı artış önerdi.

Bununla birlikte, zaten yavaşlamaya giren Euro bölgesi ekonomileri için faiz oranlarındaki her artış, borçlanmayı daha pahalı hale getirecek. Bu da hem AMB’nin hem de maliye bakanları ile merkez bankası başkanlarının hassas bir dengeyi gözeterek adım atması sonucunu doğuruyor. Bu nedenle, önümüzdeki hafta Amsterdam’da toplanacak olan AMB’nin büyümeyi boğmadan fiyatların rahatlamasını sağlamak için şu anda belirtilenden ‘daha agresif bir hızda’ faiz oranlarını yükseltme eğilimine de gidebileceği belirtiliyor.

Paylaşın