Bireysel Kredi Ve Kart Borcu 1 Trilyon 221 Milyar Lirayı Aştı

Yüksek enflasyonla birlikte alım gücü erirken zamlı ücretleri henüz alamayan milyonlar borçlanmaya devam etti. Milyonlarca ücretli çalışan ay sonu yaklaştıkça bankalara biraz daha borçlandı.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) haftalık istatistiklerine göre temmuz ayının son haftasında yurttaşların bireysel kredi ve kredi kartı borcu 14 milyar 105 milyon lira daha arttı. Böylece bireysel kredi ve kredi kartı borçluluğu 1 trilyon 221 milyar 404 milyona yükseldi. Ayın ilk haftasındaki borçluluk 1 trilyon 196 milyar 644 milyon liraydı. Böylece ay başından sonuna kadar olan borçluluk 24 milyar 760 milyon lira artmış oldu.

Ticari kredi ve kredi kartlarıyla birlikte borçluluk, 6 trilyon 494 milyar 205 milyon liraya yükseldi. Bir haftada gerçekleşen artış 83 milyar 572 milyon lira oldu.

Tüketici kredileri 927 milyar lira

Verilere göre, tüketici kredileri tutarı, 29 Temmuz itibarıyla 5 milyar 553 milyon lira artışla 926 milyar 793 milyon liraya yükseldi. Söz konusu kredilerin 350 milyar 202 milyon lirası konut, 25 milyar 613 milyon lirası taşıt ve 550 milyar 978 milyon lirası ihtiyaç kredilerinden oluştu. Söz konusu dönemde taksitli ticari kredilerin tutarı 12 milyar 664 milyon lira artarak 858 milyar 640 milyon liraya yükseldi. Bankaların bireysel kredi kartı alacakları da yüzde 3 artışla 294 milyar 611 milyon liraya çıktı. Bireysel kredi kartı alacaklarının 125 milyar 257 milyon lirası taksitli, 169 milyar 354 milyon lirası taksitsiz oldu.

Merkez raporunda alkol vurgusu

Merkez Bankası, temmuz ayı fiyat gelişmeleri raporunu açıkladı. Raporda tüketici fiyatlarının yüzde 2,37 oranında arttığı, yıllık enflasyonun yüzde 79,60 olduğu hatırlatıldı. Bu dönemde, tüketici yıllık enflasyonunun enerji grubunda gerilerken diğer gruplarda yükseldiği belirtildi. Enflasyondaki artışa en belirgin katkının temel mal ve hizmet gruplarından geldiği ifade edildi. Alkollü içecekler ve tütün ürünleri fiyatlarındaki artışta tütün ürünlerindeki vergi ayarlamasının sınırlı etkisinin yanı sıra üretici firmaların fiyatlama davranışlarının etkili olduğu belirtildi. Gıda grubunda yıllık enflasyonun işlenmemiş gıdada sınırlı bir düşüş kaydettiği, işlenmiş gıdada ise yükselmeye devam ettiği ifade edildi.

Enerji enflasyonunun, uluslararası enerji fiyatlarındaki görünüme paralel olarak gerileyen akaryakıt ve tüp gaz fiyatlarıyla düştüğü belirtilerek “Uluslararası emtia fiyatlarının etkileriyle rafine petrol ve ana metal fiyatlarında gerileme gözlense de özellikle diğer enerji kalemlerinin etkisiyle üretici enflasyonundaki yükseliş sürmüştür. Bu görünüm altında, B ve C göstergelerinin mevsimsellikten arındırılmış aylık değişimi bir önceki aya göre artışa işaret ederken, göstergelerin yıllık enflasyonlarındaki yükseliş devam etmiştir” ifadeleri yer aldı.

Dövize yönelimde artış

Türk Lirası değer kaybedip enflasyon tarihi seviyelere yükselirken, dövize yönelimdeki artış da sürüyor. Merkez Bankası verilerine göre 29 Temmuz haftası itibariyle yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatı 1,9 milyar dolar artışla 212,7 milyar dolar oldu. Böylelikle toplam mevduatları içinde döviz mevduatlarının payı yüzde 54,5’e yükseldi. BDDK verilerine göreyse kur korumalı mevduat geçen hafta itibariyle 1,13 trilyon TL’ye yükseldi.

Bu mevduat ürününde tutulan tasarruflar da dahil edildiğinde mevcut dolarizasyon yüzde 71’e ulaştı. MB verilerine göre 29 Temmuz haftasında özellikle şirketlerin döviz mevduatlarında artış dikkat çekti. Söz konusu dönem itibariyle şirketlerin döviz mevduatları pariteden arındırılmış veri setine göre 2,1 milyar dolar arttı. Gerçek kişilerin döviz mevduatlarıysa 193 milyon dolar düştü.

Paylaşın

Bankalara Borçlu Kişi Sayısı 36 Milyonu Aştı

Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi verilerine göre 4,1 milyon kişi kredi ve kredi kartı borcu nedeniyle yasal takibe düşerken, bankalara borçlu kişi sayısı da 36 milyonu aştı. Takipteki krediler hariç bireysel kredi kullanan kişi sayısı da son bir yılda yaklaşık 1,7 milyon kişi arttı.

Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı, emeğiyle geçinen yurttaşları bankalara mahkum ederken, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi verilerine göre bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takipteki kişi sayısı da Ocak-Mayıs 2022 döneminde 748 bin 437 kişi oldu. Bu sayı 2021 yılının aynı döneminde 408 bin 913 kişiydi. Böylece bireysel kredi ve bireysel kredi kartı borcunu ödememiş kişi sayısı Mayıs 2022 itibarıyla 4 milyon 147 bin 977’ye ulaştı.

Bireysel kredi kartlarını da içeren bireysel kredilerde tasfiye olunacak alacaklar ise bir önceki yıla göre yüzde 55 artış ile 30,5 milyar TL oldu.

Kredi kullanan kişi sayısı 1,7 milyon arttı

Sözcü’den Mehtap Özcan Ertürk’ün aktardığı TBB Risk Merkezi mayıs ayı raporuna göre, takipteki krediler hariç bireysel kredi kullanan kişi sayısı son bir yılda yaklaşık 1,7 milyon kişi artarak 36,1 milyon kişiye ulaştı. Borçlu kişilere ait ortalama kredi bakiyesi ise 33 bin 400 TL’ye çıktı. Kişi başına ortalama bireysel kredi (kredi kartı dahil) toplam bakiyesi en yüksek iller ise sırasıyla, Ankara, İzmir, Tekirdağ oldu.

Borç, son bir yılda 327 milyar TL arttı

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) verilerine göre 22 Temmuz itibarıyla 1 trilyon 207 milyar TL’ye ulaşan toplam tüketici kredi ve kredi kartları hacminin yüzde 69’unu ihtiyaç kredileri ile bireysel kredi kartları oluşturuyor. Yurttaş anlık ihtiyaçları ve günü kurtarmak için kredi kullanmayı tercih ederken, tüketici kredilerinde limitler 50 bin – 70 bin TL aralığına indi. Verilere göre yurttaşların bankalara olan kredi ve kart borçları son bir yılda 327 milyar TL artış gösterdi.

Kredi kartında hacim arttı

Hayat pahalılığı, kredi kartı harcamalarında da kendini gösteriyor. BDDK verilerine göre bireysel kredi kartları hacmi 22 Temmuz itibarıyla 286 milyar TL’yi buluyor. 2021 yılı Temmuz ayında bu borç 171,3 milyar TL, 2000 yılı Temmuz ayında ise 120,2 milyar TL idi. Merkez Bankası’nın kartlı harcama verileri, bu yıl özellikle market alışverişinde tarihi rekorlar kırıldığını gösterdi.

Paylaşın

7,2 Milyon Kişinin Aylık Geliri Bin 668 TL’nin Altında

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre Genel Sağlık Sigortası (GSS) primlerini ödeyemeyen 7 milyon 244 bin kişinin hanesine giren ortalama aylık gelir bin 668 liranın altında kaldı.

Türkiye’deki yoksulluğun ulaştığı boyut, sağlık prim ödemelerine de yansıyor. Hane içerisine giren ortalama gelir, brüt asgari ücretin üçte birinden az olanların GSS primleri devlet tarafından karşılanıyor. Bütçe verilerine göre kamunun “görev giderleri” yani “görev zararları” içerisinde önemli bir bölümü sosyal güvenlik kurumlarına yapılan aktarımlar oluşturuyor.

Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, sosyal güvenlik kurumlarına Ocak-Haziran 2022 döneminde bütçeden “görev zararları” kapsamında toplam 79,4 milyar TL aktarıldı. Bunun dışında sosyal güvenlik kurumlarına Hazine yardımı da yapılırken, yılın ilk 6 ayında sosyal güvenlik kurumlarına yapılan Hazine yardımlarının toplamı 95,8 milyar TL’ye ulaştı. Görev zararları ve Hazine yardımlarının toplamı ise 175,2 milyar liraya çıktı.

Sosyal güvenliği olmayanların GSS primleri devlet tarafından karşılanıyor. Bu kapsamda da SGK’ye Hazine’den sosyal güvenliği olmayanlar için yapılan GSS prim ödemeleri de ilk 6 ayda 15,2 milyar TL oldu.

CHP raporu

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Grubu’nun ekonomi raporunda da kaç kişinin primlerinin devlet tarafından karşılandığına yer verildi. SGK’nin verilerine göre, hane içerisindeki ortalama geliri brüt asgari ücretin üçte birinden (2022 yılının ilk 6 ayı için bin 668 lira) az olan 7 milyon 244 bin kişinin GSS primi devlet tarafından ödendi. GSS sigortası kendisi tarafından ödenen yurttaşların sayısı ise 2 milyon 67 bin kişi olarak belirlendi.

Rapora göre mayıs itibarıyla sosyal güvenlik sisteminde toplam gelirler 341,5 milyar TL, toplam giderler 361,1 milyar TL, finansman açığı da 19,5 milyar TL oldu.

Paylaşın

Enflasyon, 24 Yıllık Rekoru Kıracak

Reuters 11 ekonomiste 2022 sonu Türkiye enflasyon tahminlerini sordu. Bu tahminlerin ortalaması yıl sonu için enflasyonun ancak yüzde 70’e düşebileceği öngörüsünü dile getiriyor. Reuters’ın anketine göre, Temmuz ayında artış devam edecek ve yüzde 81 seviyesine yükselecek.

Tüketici Fiyatları Endeksi’nin (TÜFE) Temmuz ayında gerileyen akaryakıt fiyatlarına rağmen TL’deki değer kayıplarının devam eden etkileriyle aylık yüzde 2.9 artması yıllık bazda ise 24 yılın yeni zirvesi olan yüzde 80.5’e yükselmesi bekleniyor.

Reuters’ın 11 ekonomistle gerçekleştirdiği ankette Temmuz ayı için yıllık enflasyon tahminleri yüzde 79.45 ila yüzde 82.5 arasında yer alıyor. TÜFE en son Ağustos 1998 döneminde yüzde 81.4 artış kaydetmişti.

TCMB dün yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 60.4’e yükseltti. Reuters’ın bugün tamamladığı ankette ise yıl sonu tahmini yüzde 70 oldu. Yıl boyunca yapılan anketlerde 2022 yılsonu tahminleri Rusya-Ukrayna savaşının enerji ve tahıl fiyatlarına etkisi ve TL’nin değer kaybı sebebiyle sert yükselirken bu ay Haziran ayında yapılan anketteki yılsonu tahmini olan yüzde 69.5’e çok yakın gerçekleşti. Her ay yukarı yönlü sert revizyonlar 2022’de ilk kez Temmuz verisi anketinde sınırlı kaldı.

TCMB’nin güncel enflasyon raporu grafiğinde de piyasa beklentilerine yakın şekilde enflasyonun üçüncü çeyrek sonunda yüzde 90 altında zirve yaptıktan sonra kademeli düşüşlere başlayacağı görülmüştü.

Haber Global’de yer alan habere göre, ankette aylık enflasyonun ise yüzde 2.9 seviyesinde gerçekleşmesi bekleniyor; tahminler yüzde 2.28 ila yüzde 4 bandında yer alıyor. Aylık artışın önceki aya göre yavaşlamasının ana sebebi olarak gerileyen yakıt fiyatları gösteriliyor.

Haziran ayında yıllık enflasyon ulaştırma ve gıda öncülüğünde yüzde 78.62’ye yükselmişti. TCMB Perşembe günü açıklanan yıl sonu enflasyon raporunda cari fazla hedefi ile kalıcı enflasyon düşüşüne kademeli olarak ulaşılmasını hedefleyen politikalara devam edeceği mesajı verdi. TÜİK Temmuz ayı enflasyon verisini 3 Ağustos saat 10:00’da açıklayacak.

Paylaşın

İstanbul’da 3,2 Milyon Kişi Kirasını Ödeyemiyor

Ülke genelinde fahiş artışlar nedeniyle barınma krizi sürerken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Gürsel Tekin de İPA verilerini hatırlattı ve İstanbul’da 3,2 milyon kişinin kirasını ödeyemediğini kaydetti.

Kira fiyatlarındaki fahiş artışlar yurttaşları barınma krizi ile karşı karşıya bırakırken, Türk-İş’in haziran ayı açlık-yoksulluk sınırı araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması 6 bin 391 lira. Buna karşın asgari ücretin 5 bin 500 lira olması ve yüksek kira bedelleri birlikte düşünüldüğünde tablo yurttaşlar için içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Söz konusu tabloda AKP iktidarının kira artışlarına yüzde 25’lik sınır getirmesi de çözüm olmadı.

CHP Milletvekili Gürsel Tekin, İstanbul’da yaşam maliyetinin bir yılda yüzde 86 arttığını belirterek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) verilerini hatırlattı. “İPA araştırmasına göre İstanbulluların yüzde 95’i kiraların yüksek olduğunu düşünüyor” diyen Tekin, “16 milyon İstanbullu var. 6 milyon 400 bin kişi kirada yaşıyor. En az 3 milyon 200 bin kişi de kirasını ödeyemiyor. İstanbul’da kiracıların yarısı İstanbul’da temel barınma harcamasını karşılayamıyor” dedi.

‘Sonbahar ve kış ayları zor geçecek’

Cumhuriyet’ten Sena Tufan’ın haberine göre “Erdoğan; İstanbulluları açlığa, Türkiye’yi yoksulluğa mahkum etti” diyen Tekin, “Erdoğan’ın çıktığı mahallelerde çocuklar geceleri yatağa aç yatıyor. Pazar yerinde millet yerden çürük sebze topluyor. Kendi büyüdüğü sokaklarda dolaşma cesareti olsa, yarattığı yıkımı ve açlığı görecek. Sonbahar ve kış ayları zor geçecek…” ifadelerini kullandı.

Kadıköy Geçinemiyoruz Platformu Sözcüsü Cihan Uyanık da konut fiyatlarındaki artışın sürdüğünü belirtti.  “Kira artış oranına yüzde 25 sınırı getirildi ancak hayata geçtiğini söylemek oldukça güç” diyen Uyanık, “Birçok ev sahibi konutun bulunduğu bölgedeki emsal kiraları örnek göstererek astronomik kira artışı yapmaya çalışıyor. Mevcut kiracılar sorunların altından kalkamazken yeni bir ev arayışına girenlerin maaşlarının tamamı dahi kiralara yetmez hale geldi” diye konuştu.

Paylaşın

Türkiye’de Kronik Ve Gizli Açlık Yaşanıyor

Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadele eden yurttaşlar gıdaya erişim konusunda da sorunlar yaşarken, Türkiye Diyetisyenler Derneği Başkanı Ayhan Dağ ülkede “kronik ve gizli açlık” yaşandığını belirtti. Gıdaya erişim konusunda gelir yetersizliğine dikkat çeken Dağ, halk sağlığının da tehdit altında olduğunu belirtti.

Açlık sınırının 6 bin lirayı, yoksulluk sınırının 20 bin lirayı aştığı Türkiye’de, protein içeren ürünlere art arda gelen zamlar halkın sağlıksız ve dengesiz beslenmesine, ucuz ürünlere yönelmesine veya öğün atlamalarına neden oldu. Temel gıdaların başında yer alan et, yumurta, süt ve süt ürünlerine gelen zamlar özellikle çocuklu aileleri ve sağlıklı beslenmesi gereken orta yaş üstünü doğrudan etkiledi. Son zamlarla birlikte yumurtanın tanesi 2 liraya çıkarken, sütün litresi 20 liraya yaklaştı. Etin kilosu ise 150-200 lira arasında değişiyor.

‘Kronik ve gizli açlık’

Türkiye Diyetisyenler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Ayhan Dağ’a göre temel besin ürünlerindeki fahiş artışlar bir halk sağlığı sorununa dönüştü. Türkiye’de giderek artan gıda enflasyonuyla birlikte kronik ve gizli açlık yaşandığını söyleyen Dağ, insanların yeterli gıdaya ulaşamıyor olmasının yaşam hakkını tehdit ettiğini ifade etti. Ayhan Dağ’a göre resmi verilerle örtüşmeyen açlık ve yoksulluk sınırı düşünüldüğünde, insanlar gıdadaki fahiş fiyat artışlarını karşılayabilecek düzeyde değil. Bitkisel ve hayvansal proteine ulaşmanın gün geçtikçe zorlaştığını söyleyen Dağ, bu fiyatlarla insanların yeterli ve dengeli beslenemediğini, özellikle çocuklar ve yaşlılar için durumun giderek kötüleştiğini ifade etti.

Gazete Duvar’dan Nur Kaplan’a konuşan ve hayvansal kaynaklı proteinin insanların beslenmesinde son derece önemli olduğunu vurgulayan Dağ, “Biz diyetisyenler besinleri 4 ana gruba ayırırız. Süt ve süt ürünleri, et, tahıllar, sebze ve meyveler. Yeterli ve dengeli beslenme dediğimizde her öğünde tabakta bu 4 çeşit besinden bulunması gerekir. Fakat değerli et bile olmayan etin kilosu 200 lira, peynir 150 lira, sebze fiyatları 20 lira, meyve 20-40 lira bandında. Dengeli beslenmenin bu fiyatlarla ve gelir düzeyiyle karşılanabilmesi mümkün değil” dedi.

‘Çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği yaşanıyor’

Pazar esnafının geride bıraktığı artık ürünleri ayrıştırmaya çalışan insanların, askıdan ekmek temin edenlerin ve belediye ekmek büfelerinin önündeki kuyrukların “kronik açlığa” işaret ettiğini söyleyen Dağ, bu durumun insanların sağlığını tehdit ettiğinin altını çizdi. Yetersiz ve sağlıksız beslenmenin insanların bünyesinin zayıflamasına, enfeksiyonlara ve diğer hastalıklara açık hale gelmesine neden olduğunu söyleyen Dağ, “Hiç şüphesiz özellikle çocuklarda yetersiz ve dengesiz beslenmeye bağlı büyüme ve gelişme geriliği yaşanıyor. Tüm hastalıklar bunun üstünden yürür. Türkiye’de bodurluk çok önemli bir sorun, toplumun yüzde 7’si bodur. Özellikle 0-5 yaş arası çocuklarda bodurluk son derece önemli bir sorun. Çocukların günde iki porsiyon süt ve süt ürünlerinden tüketmesi gerekir. Bu yaşlı grubu için de geçerlidir” değerlendirmesinde bulundu.

Dünya Sağlık Örgütü’nün son yayımladığı rapora göre Türkiye’de yetişkin nüfusun yüzde 66,8’inden fazlası kilolu ya da obez. Bu oran göz önüne alındığında Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında yetişkinlerde fazla kiloluların en yüksek olduğu ülke konumunda. Toplumun 3’te 2’sinin obez ya da şişman olduğunu, geri kalanın normal vücut ağırlığında olduğunu söyleyen Dağ, bu durumun son derece önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu ifade etti. Dağ, “Obezite birçok hastalığın nedeni. Sindirim ve solunum sistemi hastalıklarından, farklı kanser türlerinden, kalp, diyabet hastalıklarına kadar etkili. İnsanlar belki makarnadan, bulgurdan enerji alıyorlar ama bu beslenmek anlamına gelmiyor. Vitamin, mineral, protein yetersizliği yaşanıyor” diye konuştu.

Gıda güvencesinin en temel insan hakkı olduğunu söyleyen Dağ, insanların sağlıksız ve ucuz ürünlere yönelmek zorunda kaldığını, önceden en azından temel besin ürünlerine ulaşılabildiğini fakat ekonomik darboğaz dolayısıyla protein içeriği yeterli olmayan tahıl ürünleriyle karınlarını doyurmaya çalıştıklarını, et ve süt ürünlerinin artık alışveriş listelerinde yer almadığını söyledi.

Dağ, “Yetersiz beslenme dediğimizde aslında ‘gizli açlık’tan bahsediyoruz. İnsanlar gıdaya erişemiyor. Eskiden kuru fasulyeye ‘fakir yemeği’ denilirdi, şimdi fasulyenin kilosu 30 lira. Bu ülkede insanların ete ulaşımı her zaman zor oldu. Toplumun yeterli ve dengeli beslenmesi, sağlığının korunması, yaşam kalitesinin artırılması, yaşanılan bu krizde çok önemli… Yeterli gıdaya ulaşamıyor olmak yaşam hakkını tehdit ediyor” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Kamunun Bir Yıllık Akaryakıt Masrafı 5,6 Milyar TL

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yayımlanan Tasarruf Genelgesi’nin üzerinden tam bir yıl geçti. Geçen yıl temmuz ayında yürürlüğe giren tasarruf tedbirleri kapsamında, kamu kaynaklarının azami tasarruf prensiplerine göre kullanılmasının bir mecburiyet olduğu vurgulandı. Söz konusu genelge ve ekonomik kriz rağmen harcamalar katlanarak arttı.

Genelgeden önceki 2020-2021 Haziran döneminde 492 milyon TL harcanan araç kiralama işlemleri için genelgeden sonraki 2021-2022 Haziran döneminde bir milyar 4 milyon 553 bin TL harcandı. Akaryakıt alımlarında da harcamalar, genel fiyat artışlarının da çok üzerinde artarak tavan yaptı. Genelgeden önceki bir yılda 2 milyar 587 milyon TL harcanan akaryakıta, genelgeden sonra 5 milyar 608 milyon 787 bin TL ödendi.

6 ayda kiralama giderleri katlandı

Ekonomik krizin etkisini derinden hissettirdiği 2022 yılı, iktidar için israfta rekorların kırıldığı bir yıl oldu. Henüz 6 ay geride kalırken, araç kiralama işlemleri için 678 milyon TL harcandı. Kiralık araçlar için ocakta 55 milyon 523 bin TL, şubatta 100 milyon TL, martta 133 milyon 292 bin TL, nisanda 122 milyon 766 bin TL, mayısta 111 milyon 373 bin TL ve haziranda 155 milyon 944 bin TL harcama yapıldı.

BirGün’den Hüseyin Şimşek’in haberine göre 6 ayda ortaya çıkan 678 milyon TL’lik harcama tutarı, 2020 ve 2021 yıllarında gerçekleştirilen araç kiralama işlemlerinde ödenen tutarı geride bıraktı. Kiralık araçlara 2020’nin tamamında 565 milyon TL, 2021’de de 552 milyon TL ödendi.

Kamunun akaryakıt gideri bu yıl ocakta 99 milyon TL, şubatta 264 milyon 507 bin TL, martta 555 milyon 415 bin TL, nisanda 550 milyon 543 bin TL, mayısta 971 milyon 239 bin TL ve haziranda 688 milyon 664 bin TL oldu. 6 aylık harcama tutarı olan 3 milyar 129 milyon TL, 2020 yılının tamamındaki 2 milyar 850 milyon TL’lik gideri geride bıraktı. 2021’de de kamunun toplam akaryakıt gideri, 3 milyar 566 milyon TL oldu.

Parlamenter sistemin terk edilip başkanlık sistemine geçişin ardından kiralık araçlar ve akaryakıt için ödenen tutar da dikkati çekici boyuta ulaştı. Buna göre, yeni sisteme geçilmesinin ardından kiralık araçlar için 2018’de 549 milyon TL, 2019’da 562 milyon TL, 2020’de 565 milyon TL, 2021’de 552 milyon TL ve 2022’nin yarısında 678 milyon TL olmak üzere toplamda 2 milyar 906 milyon TL harcandı.

Akaryakıt içinse 2018’de 2 milyar 621 milyon TL, 2019’da 3 milyar 188 milyon TL, 2020’de 2 milyar 850 milyon TL, 2021’de 3 milyar 566 milyon TL ve bu yılın yarısında 3 milyar 129 milyon TL olmak üzere toplamda 15 milyar 354 milyon TL harcandı.

İsraf tablosu

AKP’nin başkanlık sistemi boyunca gerçekleştirdiği diğer bazı israf harcamaları ise şöyle:

Uçak kiralama: 2018’de 279 milyon TL, 2019’da 286 milyon TL, 2020’de 408 milyon TL, 2021’de bir milyar 206 milyon TL ve 2022’nin ilk yarısında 176 milyon TL olmak üzere toplam 2 milyar 355 milyon TL.

Bina kiralama: 2018’de bir milyar 273 milyon TL, 2019’da 737 milyon TL, 2020’de 4 milyar 595 milyon TL, 2021’de 9 milyar 93 milyon TL ve 2022’nin ilk altı ayında 392 milyon TL olmak üzere toplam 16 milyar TL.

Servis kiralama: 2018’de 651 milyon TL, 2019’da 754 milyon TL, 2020’de 756 milyon TL, 2021’de 791 milyon TL ve 2022’nin ilk yarısında 638 milyon TL olmak üzere toplamda 3 milyar 590 milyon TL.

Paylaşın

Türkiye’de Her 10 Kişiden 6’sı İmkansızlıktan Tatile Gidemiyor

Yaz aylarının gelmesiyle tatil için planlar yapılıyor; ancak yıllık enflasyonun yüzde 78’i aştığı Türkiye’de halk seyahat planı yapmakta zorlanıyor. Türkiye’de 10 kişiden 6’sının senede bir hafta tatile çıkacak maddi imkânı yok. 

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde ise 10 kişiden üçü tatile çıkamıyor. AB İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) bu verileri 2020 yılına ait. Halkın alım gücünün hızla düşmesiyle 2022 yılında bu oranın ne seviyede olduğu henüz ortaya çıkmadı.

Ülkelerin ulusal istatistik kurumlarından veriler toplayan Eurostat, Avrupa’da tatile gitmeye maddi imkânı olmayanların oranını açıkladı. Eurostat’ın 2020 yılı verilerine göre 27 AB ülkesinde halkın ortalama yüzde 29’su “senede 1 hafta evinden uzakta tatile çıkmaya maddi imkânı yok”. Listenin zirvesinde ise Türkiye var. Türkiye’de halkın yüzde 59’u imkânı olmadığı için tatile gidemiyor.

Balkan ülkelerinde halk tatile gidemiyor

Balkan ülkelerinde tatile gitmeye imkânı olmayanların oranının yüksek olması dikkat çekiyor. Zirvedeki Türkiye’nin ardından yüzde 56 ile Romanya ve yüzde 53 ile Yunanistan geliyor. Altıncı sıradaki Bulgaristan’da bu oran yüzde 39.

İskandinav halklarının tatil imkânı yüksek

Tatile gitmeye maddi gücü yetmeyenler oranı İskandinav ülkelerinde oldukça düşük. Listede en düşük oran yüzde 7 ile Norveç’te. Ardından yüzde 8 ile İsviçre ve yüzde 10 ile İsveç geliyor. Bu oran Danimarka’da yüzde 12 ve Finlandiya’da yüzde 13.

Maddi imkânı olmadığı için senede bir hafta evinden uzakta tatil yapamayanların oranı ise diğer bazı ülkelerde şöyle: İtalya yüzde 36; Almanya yüzde 22, Fransa yüzde 22, Belçika yüzde 22, Hollanda ve Avusturya yüzde 13.

Türk vatandaşları: “Tatil hayal; bu yıl evimizdeyiz”

Tüketici Birliği Federasyonu’nun yaptığı “Yaşasın Tatil” isimli kamuoyu araştırmasına göre Türkiye’de nüfusun yüzde 70’i yeterli bütçesi olmadığı için tatile gidemiyor. 29 Haziran 2022 tarihli açıklamaya göre araştırmaya katılanların yüzde 44’ü son üç yıldır tatile gidemiyor. Araştırmaya göre hane halkı sayısı arttıkça tatile gidememe oranları da artış gösteriyor. Öte yandan bu araştırma sadece 442 kişi ile 18-26 Haziran 2022 tarihlerinde yapıldı.

Akaryakıt fiyatlarının tatilcilere etkisi

Eurostat’ın TÜİK verilerine dayanan 2022 araştırması için beklemek gerekiyor. Ancak hızla artan enflasyonun tatilcileri etkilemesi bekleniyor. Bunların başında ise akaryakıt fiyatlarında yaşanan artış var.

8 Aralık 2021’de 9,51 TL olan benzinin litresi 11 Haziran 2022’de 28 lirayı aşmıştı. 19 Temmuz itibariyle benzinin litre fiyatı 22,7 liraya geriledi. Artan akaryakıt fiyatları, enflasyon, gıda fiyatlarındaki artış ve konaklama ücretlerinin yükselmesi tatile gitmek isteyenlerin önünde büyük engel oluşturuyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Vatandaşların Ödeyemediği Banka Borcu 30,5 Milyar TL’ye Ulaştı

Türkiye’nin içinde bulunduğu tarihi ekonomik kriz giderek derinleşirken, veriler de bunu teyit ediyor. Ülkede yükselen enflasyon ve düşen alım gücü vatandaşı anlık ihtiyaçlarını karşılayacakları düşük limitli ihtiyaç kredilerine yönlendirirken, kredi kartlarını da içeren bireysel kredi borçları alarm vermeye başladı.

Sözcü’den Mehtap Özcan Ertürk’ün haberine göre; bireysel kredi kartlarını da içeren bireysel kredilerde tasfiye olunacak alacaklar bir önceki yıla göre yüzde 55 artış ile 30,5 milyar TL oldu.

Borcunu ödeyemediği için yasal takibe düşen kişi sayısı ise mayıs 2022 itibarıyla 4 milyon 147 bin 977’ye ulaştı. Bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı 2022 yılı Ocak-Mayıs döneminde 403 bin kişi oldu. Bireysel kredi borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı ise aynı dönemde 513 bin kişi oldu.

Bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı Ocak-Mayıs 2022 döneminde 748 bin 437 kişi oldu. Bu sayı 2021 yılının aynı döneminde 408 bin 913 kişiydi. Böylece bireysel kredi ve bireysel kredi kartı borcunu ödememiş kişi sayısı Mayıs 2022 itibarıyla 4 milyon 147 bin 977’ye ulaştı. Ayrıca uzun vadeli ve küçük taksitli borç kapama kredileri tüketicilerin ilk tercihiyken, bunun yerini anlık küçük ihtiyaçları karşılayan limitler aldı.

“Günü kurtarmak için kredi kullanılıyor”

Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi nisan ayı raporuna göre, takipteki krediler hariç bireysel kredi kullanan kişi sayısı son bir yılda yaklaşık 1,6 milyon kişi artarak 36,1 milyon kişiye ulaştı. Borçlu kişilere ait ortalama kredi bakiyesi ise 31 bin 500 TL’ye çıktı.

Kredi danışmanlık hizmeti veren İnteraktif Kredi’de Krediler Birimi Müdürü Zehra Tükenmez, kullandırılan bireysel kredilerin yüzde 60’ının ihtiyaç kredisi olduğuna işaret ederek, “Bu durum vatandaşın araç, konut gibi taşınmaz satın almaktan ziyade anlık ihtiyaçları ve günü kurtarmak için kredi kullanmayı tercih ettiği gibi bir çıkarım yapmamıza sebep oluyor. Tüketici kredilerinde limitler 150.000 TL civarına kadar çıkabiliyorken şimdi bu limitler 50.000-70.000 TL arasında kalıyor” dedi.

Paylaşın

Enflasyon Nasıl Düşer, Alım Gücü Nasıl Yükselir?

Alım gücünün her geçen gün düştüğü Türkiye’de, haziran ayı yıllık enflasyon yüzde 78,62 olarak açıklandı. Bir yandan enflasyon artışı tartışılırken, bir yandan da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun TL kredi kullanımı için döviz mevduatına sınır getirmesinin ardından 16,03’lere inen dolar/TL kuru yeniden 17 liranın üzerini gördü.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, enflasyon artışının küresel piyasadan kaynaklı olduğunu açıkladı ve şimdiye kadar bir dizi önlemin alındığını ve alınmaya da devam edileceğini ifade etti.

Enflasyon artışı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ında da gündemindeydi. Enflasyonun şubat-mart ile birlikte kontrol altına alınacağını açıklayan Erdoğan, “Kimseyi işsiz bırakmadık, aç bırakmadık, açıkta bırakmadık” ifadelerini kullandı.

‘’Türkiye altı ay öncesine göre daha kötü bir evrede‘’

Peki enflasyon hangi adımlarla düşer ve de alım gücü eriyen hane halkı yüksek enflasyona karşı nasıl korunabilir?

Euronews’e konuşan Ekonomist Doç. Dr. Oğuz Demir, dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’nin altı ay öncesine göre daha kötü bir evrede olduğunu belirtiyor.

Ekonomist Demir, görünende hükümetin enflasyonla bir mücadele içinde olmadığını ve enflasyonla kapsamlı bir mücadelenin şart olduğuna vurgu yapıyor.

‘’Bu yıl aralık ve ocak ayında aylık artış bu kadar yüksek olmayacağı için enflasyon kendiliğinden düşecek deniliyor. Matematiksel olarak bunun gerçekleşmesi için aralık ve ocakta yeni bir kur atağı olması, aylık enflasyonun aralıkta yüzde 13, ocakta yüzde 11’in altında kalması yeterli. Ama bu nasıl bir düşüş diye sorarsınız, kasımda yüzde 90’lara gidecek enflasyonun aralık ve ocakta yüzde 75’lere inmesi anlamına geliyor. Hala yüksek enflasyon dönemlerine göre yüzde 75. Bu bir değişiklik getirmez. Ama hayatımızda bir iyileşme olmuyor’’.

“Hükümet seçime endeksli olarak durgunluğu tercih etti”

Ekonomist Doç. Dr. Oğuz Demir, “Bu saatten sonra bir acı ilaç gerekiyor” diyor fakat bunun seçim sonrasına bırakıldığını ifade ediyor.

Seçimin sonucunun ekonomi açısından önemli olduğunu belirten Demir, hükümetin seçime endeksli olarak ‘durgunluğu’ tercih ettiğini dile getiriyor.

İkinci olarak ise hükümetin mevcut ekonomi modelinin şimdilerde değil, ülkeye para akışının sağlandığı 2010-2011 dönemlerinde denenmesi gerektiğini vurguluyor.

Hükümetin uygulamaya çalıştığı ekonomi paketinin zamanlamasının hatalı olduğunu savunan Oğuz Demir; “Faizi düşürerek ülkede yatırımları, üretimi ve ihracatı arttırmak, fiyatları düşürmek ve de sıcak paraya bağlı kalmamak mantıken doğru ama zamanlama yanlış’’ diyor.

Doç. Dr. Demir, seçim sonrasında enflasyon ile mücadelede döviz artışının durdurulmasının ve ülkeye kısa vadede para akışının sağlanmasının şart olduğu kanaatinde. Aksi durumda yılın son çeyreğinde ciddi bir durgunluk riski ile karşı karşıya kalınabileceğini düşünüyor.

“Ülkeye 2011 yılında paralar yağarken, o paraları inşaata gömmek yerine üretime yatırmalılardı. 2011’de aklınız neredeydi, neden yatırım yapmadınız? Belki bu kadar döviz açığı olmayacaktı. Bu modeli tercih etme hakları var ama ağır ödüyoruz. Bize şu an adı enflasyon olan başka bir ilaç içiriyorlar. Hatta iki ilaç içiriyorlar biri ‘durgunluk’ diğeri ‘enflasyon’. Her ikisi de acı ilaç ama içtiğimiz enflasyon ilacının bizi iyileştirme ihtimali yok. Durgunluk ise tüm dünyadan geliyor. Önümüzde seçim olduğu için ve dünyadan bu durgunluğun geldiğini görmedikleri için bu noktadayız. Bu durgunluk gerçekleşirse ‘Ne yapacağız’ sorusuna bir yanıt yok. Esas önemli nokta burası. Bizim döviz yeniden yükseldiğinde ne yapacağımıza dair bir formülümüz de yok.’’

Ekonomist Doç. Dr. Baki Demirel ise ekonominin istikrarlı büyümediği görüşünde. Halihazırda yoksul enflasyonunun yüzde 90 üzerinde olduğunu hatırlatan Demirel, ücretli kesimin ezildiğini ve hissedilen enflasyonun daha yüksek olduğunu vurguluyor.

Ekonomist, maaliyeti emekçilerin üzerine yıkan reformlar yerine, tekelleşmenin önünü kapatacak mali reformlar, vergi reformları, borç tasviyelerine ihtiyaç olduğunu dile getiriyor.

“Enflasyonun belirlenmesinde yoksulluk ve kur istikrarı önemli bir sorun yaratıyor. Dolayısıyla enflasyona yönelik çözüme ücret-fiyat, ücret-kur ihtilali olarak bakmamak lazım. Kar-fiyat ihtilali özellikle Türkiye’deki emek ekonomisinde enflasyonu besleyen önemli bir faktör. Neler yapılmalı? Ben küresel parasal hiyerarşinin mevcut olduğunu dolayısıyla en tepedeki para birimlerinin arkasındaki Merkez Bankaları faizi arttırırken, hatta bizim rakiplerimiz de faizi arttırırken bizim faizi sabit bırakma çabamız gerçeklikle uyuşmuyor. O nedenle politika faizini arttırmamız gerekiyor. Öteki taraftan aşamalı olarak politika faizini pozitif tarafa taşımak gerekiyor. Enflasyon yüzde 80’e geldi, politika faizimiz yüzde 14. Bu sebeple, faiz artışı gerekiyor. Ama bu yıkıcı olacak o nedenle bunun karşısına genişleyici maliye politikası konulmalı”.

“Yoksulların borçlarından başlayarak çiftçiler, öğrenciler ve esnaf-kurum için adım atılmalı”

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkabileceğini ve sorunlarını çözebileceğini söyleyen Ekonomist Doç. Dr. Baki Demirel, bunun yolunun emekten yana iyi bir makro plan ortaya koymaktan geçtiğini ifade ediyor.

“Ayrıca yine aşamalı olarak sermaye kontrolü düşünülmeli ve ücretlere yüksek zamlar yapılmalı. Hane halkı ve firmaların zorlukları giderilmeli ve de bazı borçlar silinmeli. Yoksulların borçlarından başlayarak çiftçiler, öğrenciler ve esnaf-kurum için adım atılmalı. Bunu yapmak için de bir servet vergisine ihtiyaç var. Yine konut vergisine ihtiyaç var… ‘’

Euronews Fransızca servisine konuşan ekonomist Selçuk Geçer ise merkez bankalarının elinde politika faizi ve rezervler gibi iki önemli silah bulunduğunu ancak bunların zamanında kullanılmaması halinde enflasyonun kontrolden çıkabileceğini söyledi:

“Dünya ülkeleri olması gereken para politikalarını uygulayarak ekonomilerinin bu süreçten en az zararı görmesini sağlamaya çalışıyorlar. Merkez bankalarının elinde fiyat istikrarı için iki önemli silahı bulunuyor bunlar politika faizi ve rezervler. Bu silahları zamanında ve etkin bir şekilde kullanmazsanız enflasyon ve fiyat istikrarı kontrolden çıkar. Nitekim Türkiye 2015’ten beri uyguladığı yanlış para politikaları ile hem bu silahları tüketti hem de enflasyon ve para politikasının kontrolden çıkmasına neden oldu.

Son iki senede uyguladığı yanlış faiz politikası ve kur baskısı ise hem rezervleri çökertti hem de bütçede büyük açıklara neden oldu. Kuru rezervleri satarak tutabileceklerini sandılar. Ama olmadı ve rezervler tükenmesine rağmen kur atakları devam etti. Yüksek kurun yarattığı fiyat artışlarına bir de bütçe açığını kapama çabası ile getirilen aşırı zamlar eklenince ve faiz enflasyon makası açılınca sistem iyice bozuldu. Bu gün faiz silahı kullanılamaz halde. Yüzde 80 enflasyon ve kuru dizginlemek için faizlerin en az yüzde 100 olması gerekiyor. Bu yaklaşık 8600 baz puanlık bir artış demek. Böyle bir artış ise neredeyse imkansız.

Çünkü bu artış tüm pazarı kilitler. Öbür taraftan seçimler yaklaşırken Erdoğan’ın bu tür bir artış yapması politik intihar demek. 100-200 baz puanlar için ise artık çok geç. Yani yanlış para politikaları Türkiye’yi geri dönülemez bir çıkmaza soktu ve tüm dünya sıkılaşırken biz ne yazık ki hiç bir şey yapamıyoruz. Türkiye küresel krizden çok daha kırılgan. Makro dengeler her gün biraz daha bozuluyor ve ekonomik buhran biraz daha derinleşiyor. Kur kırılması, hiper enflasyon ve iflaslar kapıda.”

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın