Asgari Ücretli İçin Konut Satın Almak Hayal Oldu!

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye devam ederken, açıklanan raporlar yaşanan ekonomik krizin derinliğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Asgari ücret bir çalışanın ucuz konut piyasasında mütevazı, 90 metrekarelik bir konutu satın alması için 9 yıl para biriktirmesi gerekiyor.

Asgari ücretin barınma maliyetini karşılama oranı yıllar içerisinde, özellikle de son iki yılda ciddi düşüş yaşadı. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM), asgari ücretin konut fiyatlarını ve kiralarını ne ölçüde karşıladığını araştırdı.

‘Asgari Ücret Konut Fiyatlarını ve Kiraları Ne Ölçüde Karşılıyor?’ başlıklı araştırmada asgari ücret ile ucuz konut piyasasında mütevazı, 90 metrekarelik bir konutu satın almanın ya da kiralamanın ne ölçüde güçleştiği ölçüldü.

Seçilen temsili konutun satın alınması için gereken aylık asgari ücret tutarının Haziran 2020’de 61 ay olduğu hesaplandı. Ancak son iki yılda bu tutar hızla artarak Ağustos 2022’de 108 aya yükseldi. Konutun aylık kirasının ise Eylül 2017’de asgari ücretin yüzde 82’isine karşılık geldiği Ağustos 2022’de ise yüzde 92’ye yükseldiği hesaplandı.

Araştırmada hanelerin gelir düzeylerinin çoğunlukla uygun barınma şartlarına erişimi kısıtladığı belirtildi. Bu kısıtlamanın özellikle mal ve hizmet fiyatlarının arttığı bir ortamda düşük gelirli hanelerde daha belirgin hale geldiğine dikkat çekildi.

Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Dr. Öğretim Üyesi Gökhan Şahin Güneş ve Araştırma Görevlisi Mehmet Cem Şahin’in hazırladığı raporda düşük gelirlilerin nispeten küçük ve ucuz konutları tercih ettiği varsayıldı.

Çarpıcı araştırmanın detayları şu şekilde:

2017 Eylül ayından 2020 Mayıs ayına kadar konut fiyatının artış hızı oldukça düşük kaldı ve ortalama konut fiyatı 127 bin TL’den başlayarak yaklaşık 143 bin TL’ye yükseldi.

Haziran 2020’den itibaren kamu bankalarının başlattıkları düşük faiz oranlı konut kredi kampanyası ile konut fiyatlarındaki artış hızlandı. Bu hızlanma 2021 Aralık ayına kadar devam etti ve ortalama ucuz konut fiyatı yaklaşık 289 bin TL’ye yükseldi. Daha sonra dolar kurunun ve enflasyonun yükselmesiyle konut talebindeki fiyatlardaki artışın hızla yükselmesine sebep oldu.

2021 Aralık-2022 Ağustos arasındaki dönemde konut fiyatlarının artış oranı yaklaşık yüzde 106 oldu. 2022 Ağustos verilerine göre 90 metrekarelik ucuz bir konutun ortalama fiyatı 594 bin TL’ye çıktı. 2017 Eylül döneminde bir asgari ücretlinin konut sahibi olabilmesi için yaklaşık 90 aylık kazancı biriktirmesi gerekirken 2020 Mayıs’a kadar önemli ölçüde azalarak yaklaşık 61 aya indi.

2022 yılı ocak ayı için asgari ücrette artış yapılması ilk başta etkili olsa da 2022 Haziran ayında konut alım süresi 121 ay ile en yüksek seviyesine ulaştı. 2022 Temmuz ayında asgari ücrete yapılan zamla ağustosta konut satın alım süresi 108 aya geriledi. Raporda ortalama ücrete çalışanların mütevazı bir konuta sahip olabilmelerinin iki yıl öncesine kıyasla neredeyse iki kat daha güçleştiği tespit edildi.

Bir asgari ücret kadar kira

Araştırmada kira harcamasının asgari ücrete oranının zaman içerisinde değişimi de izlendi. Kiralık konut fiyatı 2017 Eylül-2020 Aralık arasında düşük bir oranda artış gösterdi. 2017 Eylül’de 1152 TL olan 90 metrekarelik bir konutun ortalama kirası 2020 Aralık’ta 1387 TL’ye çıktı. Ağustos 2022’de ise ortalama kira bedeli 5 bin 36 TL’ye kadar çıktı. 2017 Eylül’de bu konutun kirası asgari ücretin yüzde 82’ine karşılık gelirken bu oran 2021 Ocak ayına kadar kademeli olarak azaldı ve yüzde 50’ye geriledi.

Ancak, takip eden dönemde kiralar hızla artmaya başladı ve kira payını da peşinden sürükledi. 2022 yılına girerken yapılan büyük oranlı asgari ücret artışı kira payını düşürse de bu yılın nisan ayında kira payı yüzde 100’ü aştı. Kira bedelinin asgari ücrete oranı Nisan’da yüzde 103’e, Mayıs’ta yüzde 119’a, Haziran’da ise yüzde 120’ye ulaştı. Temmuz ayında yapılan asgari ücret artışına rağmen kira payı yüksek seyretmeye devam ediyor. Ağustos ayında kira bedelinin asgari ücrete oranı yaklaşık yüzde 92 seviyesinde bulunuyor.

Raporda Ocak 2021’de ucuz konut piyasasında 90 metrekarelik bir konutu asgari ücretin yarısı ile kiralamak olanaklıyken günümüzde aynı konutu kiralayabilmek için neredeyse ücretinin tamamını kiraya ayırmak zorunda kalındığına dikkat çekildi. Sonuç bölümünde ise “Son iki yılda asgari ücreti tüketici enflasyonuna ‘ezdirmemek’ için yapılan zamların konut piyasasında gerçekleşen olağan üstü fiyat artışları karşısında çok yetersiz kaldıkları ve ev sahibi olmayan düşük gelirli haneleri barınma konusunda ciddi bir sorunla karşı karşıya bıraktığı aşikârdır” ifadelerine yer verildi.

(Kaynak: Birün)

Paylaşın

Türkiye, Servet Dağılımında Dünyanın En Eşitsiz Ülkelerinden

Türkiye, dünya genelinde en zengin yüzde 1’lik kesimin toplam servetin yüzde 41’ine sahip olduğu ve servet dağılımının en adaletsiz olduğu 3 ülkeden biri. OECD ülkelerine baktığımızda ise Türkiye en son sırada. 

Oxfam ve Development Finance International (DFI) tarafından hazırlanan 2022 Eşitsizliği Azaltma Taahhütleri Endeksine (EAT Endeksi) göre, 2020’den bu yana devam eden pandemi boyunca hem zengin hem de yoksul ülkelerde ekonomik eşitsizliklerde patlama yaşandı.

Hükümetlerin büyük çoğunluğu bu süreçte sağlık, eğitim ve sosyal koruma harcamalarının payını azalttı; üstelik aynı dönemde elde edilen olağan dışı kârların ve katlanan servetlerin üzerindeki vergi oranlarını da artırmadılar.

2022 Eşitsizliği Azaltma Taahhütleri Endeksi (EAT Endeksi),pandeminin ilk 2 yılını kapsıyor ve 161 ülkenin hükümetlerinin eşitsizliği azaltmaya yönelik politikalarını ve uygulamalarını detaylı bir şekilde inceliyor.

Endeks, geçtiğimiz yüzyılın en kötü sağlık krizini yaşamamıza rağmen, endeksteki düşük ve düşük-orta gelirli ülkelerin yarısında sağlık harcamalarının bütçedeki payının düştüğünü gösteriyor. Dünya genelinde ülkelerin yaklaşık yarısı sosyal korumaya ayrılan payı azaltırken, yüzde 70’i eğitime ayrılan payı azalttı.

Bu sürede yoksulluk seviyesi rekor düzeyde yükseldi ve işçiler on yıllardır görülmemiş hızda artan fiyatlarla başa çıkmaya çalıştı. Buna rağmen endeksteki ülkelerin üçte ikisi asgari ücretleri pandemi süresince kaydedilen ekonomik büyüme oranında dahi artırmadılar.

Hükümetlerin maliyesi üzerindeki yüksek baskıya rağmen, 161 ülkenin 143’ü en zengin vatandaşlarının ödediği vergi oranlarını aynı seviyede tuttu, 11 ülke ise bu oranı düşürdü.

Fransa ve Nijerya örnekleri

Fransa kurumlar vergisi oranını düşürdüğü ve 2019’da servet vergisini kaldırdığı için endeksteki sıralamada 10 basamak düştü. Ürdün sağlık harcamalarının bütçedeki payını pandemiye rağmen beşte bir oranında azalttı.

Nijerya asgari ücret tutarını pandeminin başından bu yana değiştirmedi. ABD ise federal asgari ücret düzeyini 2009’dan bu yana artırmadı.

Oxfam’ın Direktörü Gabriela Butcher “Bizim endeksimiz gösteriyor ki hükümetlerin çoğunluğu Covid-19 nedeniyle körüklenen eşitsizliklerle mücadele için gerekli adımları atmadılar. Üstelik insanların en çok ihtiyaç duyduğu anda kamu hizmetlerini ellerinden aldılar; milyarderlerin ve büyük şirketlerin olağanüstü kârlar elde etmelerine rağmen sorumluluk üstlenmelerine göz yumdular.” dedi.

Türkiye örneği

En zengin yüzde 1’lik kesimin toplam servetin yüzde 41’ine sahip olduğu ve servet dağılımının en adaletsiz olduğu 3 ülkeden biri olan Türkiye ile ilgili ise endekste hem olumlu hem de olumsuz bulgular var:

  • Türkiye endeksin genel sıralamasında 161 ülke içerisinde 74. sırada. OECD ülkelerine baktığımızda ise Türkiye en son sırada.
  • Türkiye son 2 yılda kurumlar vergisi ve gelir vergisi oranlarını artırdığı halde bu vergilerin tahsil oranları çok düşük (sırayla yüzde 17 ve yüzde 16). Bu nedenle de vergilerin eşitsizliği azaltma üzerindeki etkisi hala çok zayıf ve bu kategoride Türkiye 161 ülke arasında 114. sırada.
  • Türkiye’de pandemi süresince sağlık ve sosyal koruma alanında önemli adımlar atıldı. Ancak birçok ülkede benzer bir durum yaşandığı için Türkiye’nin endeksteki sıralaması önceki yıllara göre değişmedi. Sosyal harcamalar kategorisinde Türkiye hala OECD ülkeleri arasında en alt sıralarda.
  • Türkiye sendikal haklar açısından sıralamada en sondaki 10 ülke arasında. Diğer ülkeler Bangladeş, Beyaz Rusya, Brezilya, Mısır, Honduras, Myanmar, Filipinler ve Zimbabve.
  • Kadın işçilerin hakları açısından ise babalık izninin birkaç günle sınırlı olması ve doğum izni sırasında kadının ücretinin 2/3’ünü alabilmesi sıralamadaki yerini düşüren ana maddeler.
  • Endeksin baktığı bir diğer kriter asgari ücretin kişi başı gayrisafi yurt içi hasılaya oranı. Türkiye’de bu konuda da ciddi bir gerileme görülüyor: asgari ücretin kişi başı gayrisafi yurt içi gelire oranı son 2 yılda yüzde 60’tan yüzde 50’ye düştü.

Diğer yandan bazı düşük ve orta gelirli ülkelerde eşitsizliği azaltmaya yönelik önemli adımlar da atılıyor:

  • Filistin sosyal harcamaların bütçedeki payını yüzde 37’den yüzde 47’ye yükseltti.
  • Barbados işçi kadınların haklarını iyileştirmek için bir dizi yasayı hayata geçirdi. Maldivler ise ilk defa bir ulusal asgari ücret seviyesi belirledi.

Bu süreçte küresel ekonomik düzen de gelişmekte olan ülkelerin aleyhine işledi. IMF’nin borçları ve bütçe açıklarını kapatmak için yeni kemer sıkma politikalarında ısrarcı olması nedeniyle yoksul ülkelerdeki ekonomik eşitsizlikler ve yoksulluk daha da katlandı.

DFI’nin Direktörü Matthew Martin, “Eşitsizlik bir siyasal tercih meselesi. Hükümetler artık zenginlere öncelik vermeyi bırakıp sıradan insanları düşünmeli” dedi.

Oxfam ve DFI’nin çalışmasına göre, IMF verileri tüm ülkelerin dörtte üçünün önümüzdeki beş yılda giderleri daha da kısacağını, azaltılacak tutarın 7,8 trilyon dolar olduğunu kanıtlıyor. 2021’de düşük gelirli ülkeler bütçelerinin yüzde 27,5’ini borç ödemeye ayırdı. Bu oran eğitime harcadıklarının iki katı, sağlık harcamalarının 4 katı ve sosyal koruma harcamalarının 12 katı.

Martin, “Gelişmekte olan ülkeler sağlık için harcadıkları her bir dolar karşılığında, zengin kredi kuruluşlarına 4 dolar tutarında borç ödüyor. Bu ülkelerdeki eşitsizliği azaltmanın tek yolu borçların önemli bir kısmının silinmesi ve zenginlerin ödedikleri vergilerin oranının artırılması” dedi.

Ülkelerin hemen hemen hiçbirinde Covid-19 krizi sırasında zenginlerin ödediği ve pandemi sırasında edinilen kârlar üzerinden ödenen vergi oranlarında bir artış görülmedi. Halbuki 1918’deki epidemide, 1930’daki depresyonda ve İkinci Dünya Savaşında birçok zengin ülke servet sahiplerinden aldıkları vergileri artırarak eğitim, sağlık ve sosyal koruma sistemlerini tekrar ayağa kaldırmışlardı.”

Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV) hakkında

Aralık 2019’dan itibaren Oxfam Konfederasyonu’nun dünyadaki 21 üyesinden biri olan Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV), 1986’dan bu yana, yoksulluğa karşı dar gelirli kadınların yerel kalkınmadaki liderliklerini güçlendirmek amacıyla çeşitli programlar yürütüyor. Kadınların kooperatifleşmeleri, pazara erişmeleri ve tedarik zincirinde yer almaları, birlikler ve iletişim ağları kurmaları için teknik ve finansal destek sağlıyor.

Sektör analizleri yapıyor, yeni iş fikirleri ve iş modelleri üretiyor. Bakım hizmetlerine erişimlerini artırmak için, çocuk bakımı ve yaşlı bakımı alanında Mahalle Yuvaları gibi toplum temelli alternatif hizmet modelleri geliştiriyor ve uyguluyor.

Kadınların toplumsal liderlik üstlenerek, mahallelerini krizler ve afetlere karşı daha dirençli hale getirecek, mahallede dayanışma ve sosyal uyumu güçlendirecek eylem planları hazırlamaları ve yerel yönetimlerle iş birliği içinde uygulamaları için destek veriyor. KEDV bu çalışmalarıyla her yıl Türkiye’nin her yanından on binlerce kadın ve çocuğa ulaşıyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Vatandaşların Bankalara Borcu 5 Ayda 225 Milyar Lira Arttı

Yurttaşların bankalara olan borcunun 16-23 Eylül haftasında 16,5 milyar lira arttığı, bu borcun son 5 ayda ise 225 milyar TL arttığı belirtildi. Bireysel kredi borcunu ödeyemeyenlerin sayısının 659 bini, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısının ise 538 bini geçtiği, 4 milyon 144 bin 303 kişinin borcunu ödeyemediği için yasal takipte olduğu ifade edildi.

Öte yandan bankacılık sektörü bu yılın ilk 8 ayında net kârını geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 420,5 artırarak 252,2 milyar TL’ye çıkardı. Kamu bankalarının kârı da önceki yıla göre yüzde 509,7, diğer bankaların kârı ise yüzde 394,1 artarak rekor kırdı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen, iktidarın ekonomi politikalarını eleştirdi ve yurttaşların artan borç yüküne ilişkin verileri paylaştı. “Kredi kartı ve tüketici kredisi borçları nedeniyle bu yıl ocak-ağustos döneminde bankalara ödenen faiz 112,2 milyar TL oldu” diyen Başevirgen, “Ödenen faiz tutarı ise geçen yılın aynı dönemine göre 38 milyar TL arttı” bilgisini paylaştı.

Borçlara ilişkin detayları paylaşan Başevirgen, “Bireylerin bankalara ve finansman şirketlerine olan borcu, takiptekiler de dahil bir trilyon 337 milyar TL’ye yükseldi. Bunun 993 milyar TL’si bireysel kredilerinden, 345 milyar TL’si de kredi kartı borçlarından kaynaklanıyor. Son hafta tüketici kredilerinde 7,7 milyar TL, kredi kartı borçlarında ise 8,8 milyar TL artış yaşandı” dedi.

Sözcü’den Cem Yıldırım’ın haberine göre 36 milyon 362 bin kişinin kredi borcu olduğunu ifade eden Başevirgen, “Türkiye’de 25 milyon hane olduğu düşünüldüğünde her 100 haneden 70’i krediyle yaşıyor. Borç artık döndürülemez hale geldi” dedi.

‘Bankaların karı rekor kırdı’

Artan enflasyon ve hayat pahalılığı nedeniyle emeğiyle yaşayanlar bankalara yönelirken, CHP’li Başevirgen de bankaların altın çağını yaşadığını söyledi. Başevirgen, “Bankacılık sektörü bu yılın ilk 8 ayında net kârını geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 420,5 artırarak 252,2 milyar TL’ye çıkardı. Kamu bankalarının kârı da önceki yıla göre yüzde 509,7, diğer bankaların kârı ise yüzde 394,1 artarak rekor kırdı” diye konuştu.

Yurttaşların bankalara olan borcunun 16-23 Eylül haftasında 16,5 milyar lira arttığını kaydeden Bekir Başevirgen, bu borcun son 5 ayda ise 225 milyar TL arttığını belirtti. Bireysel kredi borcunu ödeyemeyenlerin sayısının 659 bini, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısının ise 538 bini geçtiğini söyleyen Başevirgen, 4 milyon 144 bin 303 kişinin borcunu ödeyemediği için yasal takipte olduğunu ifade etti.

Paylaşın

İktidardan Seçim Öncesi ‘Ekonomik Af’ Hamlesi

2023 milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça iktidardan vatandaşı rahatlatacak ekonomi adımları gelmeye devam ediyor… Cumhur İttifakı’nın ortaklarından AK Partili milletvekilleri tarafından hazırlanan 48 maddelik ‘torba teklif’ TBMM Başkanlığı’na sunuldu.

Sözcü’den Veli Toprak’ın haberine göre, Ekonomi konularına ilişkin hazırlanan düzenleme ile devlet, bazı alanlardaki alacaklarından vazgeçiyor. ‘Seçim torbası’ olarak da tarif edilen düzenleme önümüzdeki hafta komisyonda ele alınacak. Teklifte yer alan düzenlemeler şöyle:

2 bin TL’den küçük alacaklar

5 Ağustos 2022’den önce icra takibi başlatılan ve 2 bin lira ve altında olan alacakların tasfiyesi sağlanacak. Bu düzenlemeden yaklaşık 5 milyon kişi yararlanacak. Kur Korumalı Mevduat süresi uzatılıyor. Düzenlemenin süresi 31 Aralık 2023 tarihine kadar geçerli olacak.

Kovid cezaları

Pandemi döneminde Kovid 19 önlemleri kapsamında maske takmama basta olmak üzere kesilen idari para cezalarının tahsilinden vazgeçildi. Ancak verilen cezayı ödeyen kişilere de iade edilmeyecek.

Sicil affı

Karşılıksız çıkan çek, protesto edilmiş senet, kredi kartı ve diğer kredi borçlarını zamanında ödeyemeyenler 1 Temmuz 2023’e kadar borçlarını öder veya yapılandırırsa ‘olumsuz kayıtları’ dikkate alınmayacak. Bu işlemi yapacak banka, finans kuruluşlarına cezai veya hukuki sorumluluk doğmayacak. Bu düzenleme ‘sicil affı’ anlamına geliyor.

KYK faizleri de siliniyor

1 milyon 292 bin kişinin öğrenim kredisi, 26 bin kişinin de katkı kredisinde uygulanan faizler silinecek. Kredi borçlarında enflasyon farkları kaldırılacak ve sadece alınan kredi geri ödenecek.

Kredi borçlarının faiziyle birlikte 27.6 milyar liraya ulaştığı belirtiliyor. Ayrıca asgari ücretin üçte birinden az geliri olan vatandaşlara bağlanan sosyal yardımın hesaplanmasında aile üyelerinden birinin aldığı nafaka hariç tutulacak. Yaşlı ve engelli aylığında ‘yersiz ödemelerin’ geri tahsilinden vazgeçildi.

Paylaşın

Yeni Ekonomi Modeli, Faizi, Kuru Ve Enflasyonu Nasıl Değiştirdi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Kasım 2021’de TRT’deki programda yaptığı açıklamada “Yeni ekonomi modeliyle, yüksek faiz verecek sıcak para çekme politikasını elimizin tersiyle itiyoruz. Düşük faizle, üretimi ve ihracatı destekleyeceğiz.” diyerek yeni bir politika benimsendiğini resmen duyurmuştu.

Peki, Yeni Ekonomi Modeli açıklandıktan sonra faizi, enflasyonu, kuru ve dış ticaret açığını nasıl değiştirdi?

Türkiye Eylül 2021 sonrası yeni bir ekonomi modeline geçti. Neredeyse tüm dünyada faizler yükselirken Merkez Bankası (TCMB) politika faizini son 1 senede tam 6 kere düşürdü. Böylece politika faizi son 1 yılda yüzde 19’dan yüzde 12’ye geriledi. Peki, TCMB’nin faizi düşürdüğü bu son bir senede enflasyon, Dolar kuru ve dış ticaret açığı nasıl değişti?

TCMB 24 Eylül 2021’de politika faizini yüzde 19’dan yüzde 18’e düşürdüğünde henüz Türkiye’nin yeni bir ekonomi modeline geçtiği açıklanmamıştı. TCMB 22 Ekim 2021’de bir kez daha indirime giderek faizi yüzde 17’ye indirdi. Merkez Bankası 19 Kasım 2021’de ise politika faizini yüzde 15’e kadar düşürdü.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 30 Kasım 2021’de TRT’deki programda yaptığı açıklamada “Yeni ekonomi modeliyle, yüksek faiz verecek sıcak para çekme politikasını elimizin tersiyle itiyoruz. Düşük faizle, üretimi ve ihracatı destekleyeceğiz.” diyerek yeni bir politika benimsendiğini resmen duyurdu.

Dünyada neredeyse tüm merkez bankaları faizleri yükseltirken TCMB düşürmeye devam etti ve son olarak 23 Eylül 2022’de faizi yüzde 12’ye çekti.

AK Parti döneminin en yüksek enflasyonu

Yeni ekonomi modeline geçilmesiyle döviz kurları Türk lirası karşısında hızla yükselişe geçti. Akaryakıt ve gıda fiyatları başta olmak üzere enflasyon hızla artarken AK Parti iktidarındaki en yüksek oranlar görüldü. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı yıllık enflasyon Eylül 2022’de yüzde 83,45 ile rekor kırdı.

Faiz 1 senede yüzde 20’den yüzde 83’e çıktı

Eylül 2021’de yıllık enflasyon yüzde 19,6 iken Eylül 2022’de bu oran yüzde 83,45’e kadar çıktı. Kasım 2021’de ise yıllık enflasyon yüzde 21,3 idi. Yeni ekonomi modeli resmen açıklandıktan sonra Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) hızla yukarı tırmandı.

Dolar kuru 8,5 TL’den 18,3 liraya çıktı

TCMB verilerine göre Eylül 2021’de Dolar kuru ortalaması 8,53 TL idi. Dolar kuru Eylül 2022’de ise 18,31 TL oldu.

Erdoğan liderliğindeki hükümet Dolar kurundaki artışı kontrol edebilmek Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasını devreye soktu. Bunun bütçeye maliyeti ise giderek artıyor.

Dış ticaret açığı rekor seviyede

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Düşük faizle, üretimi ve ihracatı destekleyeceğiz” taahhüdünde bulundu ancak son 1 yılda dış ticaret açığı rekora koşuyor. Henüz eylül ayı verileri açıklanmadığından Ocak-Ağustos dönemlerini içeren son yıllara baktığımızda 2022 açık ara en yüksek dış ticaret açığının görüldüğü sene oldu.

Ocak-Ağustos 2021’de 29,8 milyar Amerikan doları olan açık 2022’nin aynı döneminde 73,4 milyar dolara kadar çıktı. 2014’ten bu yana aynı dönemde en yüksek açık 2014 yılında 55,2 milyar dolar ile görülmüştü.

Yeni ekonomi modelinin 1 yıllık karnesine bakınca şu veriler ortaya çıkıyor: Politika faizi yüzde 19’dan yüzde 12’ye gerilerken Dolar kuru 8,5 liradan 18,3 liraya çıktı. Yıllık resmi enflasyon yüzde 19,6’dan yüzde 83,5’e çıkarken dış ticaret açığı da 29,8 milyar dolardan 73,4 milyar dolara yükseldi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

S&P, Türkiye’nin Büyüme Tahminlerini Yükseltti

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P) yayımladığı “Küresel Ekonomik Görünüm, EMEA (Avrupa, Orta Doğu ve Afrika) ve Gelişen Piyasalar; Enflasyonu, Faiz oranlarını ve Büyümeyi Dengelemeye Çalışmak” başlıklı raporunda, Türkiye’nin bu yıl ve gelecek yıla ilişin ekonomik büyüme tahminleri yükseltti.

Raporda, Türk ekonomisinin bu yıla ilişkin büyüme tahmininin 1,7 puan artırılarak yüzde 5,2’ye revize edilmesine gerekçe olarak, bu yılın ikinci çeyreğinde büyümenin beklentinin üzerinde gerçekleşmesi ve kış aylarına kadar sürmesi beklenen turizm sektörünün güçlü performans sergilemesi gösterildi.

S&P raporunda, Türk ekonomisinin bu yıla ilişkin büyüme beklentisinin yukarı yönlü revize edilmesi yönündeki kararın ise ilerde genişleyici makroekonomik politika adımlarının devam edeceğine ilişkin beklentileri yansıttığı kaydedildi.

Raporda, 2023’teki parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde hükümetin uygulanabileceği olası ek politika desteği beklentisiyle, Türkiye’nin gelecek yıla ilişkin ekonomik büyüme beklentisinin de 1,1 puan artırılarak yüzde 2,8’e yükseltildiği ifade edildi.

Euro Bölgesi’nde ekonomik küçülme rapora yansıdı

Raporda, Euro Bölgesi ekonomisinin sert bir küçülmeye gitmesi beklenirken, bölgede gelecek dönemde kredi derecelendirme kuruluşunun temel ekonomik senaryosunda bile 2023 yılı itibarıyla yüzde 0,3 ile neredeyse yok denecek kadar küçük bir büyümenin öngörülebildiği dile getirildi.

Paylaşın

Restoranlar Müşteri Kaybından Endişeli: Nakit Ödemeye 7 İndirim

Çalışanlara ödenen yemek bedelinin yemek kartına yüklenme zorunluluğunun kalkacağına yönelik Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın paylaştığı gelişme, yeme içme sektöründe olumlu karşılanırken, bazı sektör temsilcileri nakdi ödemenin yeme içme dışında kullanılması halinde restoranlar için müşteri kaybının yaşanabileceği uyarısında bulunuyor.

Dünya gazetesinden Merve Yiğitcan’ın haberine göre, bazı restoranların kart yerine artık nakit ödemeyi tercih edecek müşterileri için yüzde 7 indirim hazırlıklarına başladı.

Kararı değerlendiren Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği (TÜRES) Başkanı Ramazan Bingöl, yemek kartı komisyonlarına yönelik sektör olarak uzun bir süredir mücadele verdiklerini hatırlatırken, bu haliyle yemek kartı zorunluluğun kalkacak olmasını memnuniyetle karşıladıklarını dile getirdi. Bundan sonraki süreçte, restoranların eskiden yemek kartı kullanan ve artık yemek ücretini nakit olarak alacak müşterileri için birtakım aksiyonlar alması gerektiğini savundu.

‘Komisyon müşteriye verilebilir’

Bingöl, tüm sektöre çağrı yaparak, “Yemek kartı şirketlerinin eskiden uyguladığı yüzde 12 olan komisyon oranını yüze 7’ye düşürmüştük. Şimdi yemek kartlarının yoğun olduğu restoranların hemen o komisyon oranlarında müşterilerine indirim yapmaları lazım. Yüzde 7’yi yemek kartı firmasına değil size veriyoruz, diyerek o müşteriyi kaçırmaması lazım. Bununla ilgili bir kampanya başlatacağız” ifadelerini kullandı.

Yemek kartının cirodaki payı yüzde 3-5

Turizm, Restoran Yatırımcıları ve Gastronomi İşletmeleri Derneği (TURYİD) Başkanı Kaya Demirer ise uygulamanın yeme içme sektörü için hem fırsat hem de bazı riskleri taşıdığını söyledi. Komisyon maliyetinin kalkıyor olmasını fırsat, çalışanın ise bu desteği artık yemek yeme dışında kullanma imkânının ise bir kayba neden olacağına işaret etti.

TURYİD bünyesinde yer alan restoranlarda yemek kartları ile yapılan harcamanın toplam işletmenin cirosu içerisinde yüzde 3 ila yüzde 5 oranında bir paya sahip olduğuna dikkat çeken Demirer, “Yemek kartları ile yapılan ödemenin yerini çalışana nakit olarak ödenmesi çalışanın seçimi bunu yemeğe harcama yerine farklı ihtiyaçlarını karşılama yönünde olabilecektir. Bunun yanı sıra yine nakde elde edeceği gelirin yine bir kısmını restoranlarda harcama eğilimi olacaktır.

İşletme sahiplerinin bu durumda bir kısım iş kaybı olacaktır. Nakit elde edeceği aylık 1000 TL’nin bir kısmını yine restoranlarda harcayacak olan ve ölçümlemesi de imkânsız hale gelecek olan bu harcama tutarlarından işletme sahibinin karı ise yemek kartı firmalarına ödemekte olduğu yüzde 6 ila yüzde 8 bandındaki komisyonu ödeme yükümlülüğünden kurtulmuş olacaktır” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Türkiye’de Gençlerin Yüzde 24’ü ‘Sessiz İstifa’ Sürecinde

Genel anlamıyla “işte en azını yapmak, yapılması gerekenler dışında hiçbir şey yapmamak, özel hayatı korumak ve daha az sorumluluk almak” olarak ifade edilen sessiz bir vazgeçiş süreci olarak tanımlanan sessiz istifanın, Türkiye’de oldukça yaygın olduğu görüldü.

Bloomberght’nin aktardığına göre, yapılan çalışma Türkiye’de gençlerin yüzde 24’ünün şu an sessiz istifa sürecinde; yüzde 46,7’sinin ise bu kavrama yatkın olduğunu ortaya koydu.

Youthall’un çalışma hayatında gündeme oturan “Sessiz İstifa” konusunda gerçekleştirdiği ve gençlerin görüşlerini aldığı araştırmaya, 18-50 yaş arasındaki 1002 kişi katıldı. Araştırmaya katılanların yüzde 57,3’ü kadın, yüzde 41,6’sı erkek olarak dağılım gösterirken soruları yanıtlayanların yüzde 74,3’ü aktif çalışan, yüzde 25,7’si ise şu an çalışmayan katılımcılardan oluştu.

Sessiz istifa kavramıyla ilgili; iş-yaşam dengesi, iş yerlerine aidiyet, iş tanımlarının netliği gibi konu başlıklarının ele alındığı araştırma, kavrama yönelik eğilimleri, nedenleri ve süreçten vazgeçme kriterlerini de ortaya koydu.

Çalışan kendisini ş yerine ait hissetmiyor

İş yerine kendisini ait hissedenlerin oranı sadece yüzde 18,5. Araştırmaya katılan çalışanların yüzde 58,1’i çalışma hayatlarında iş-yaşam dengesini kuramadıklarını belirtirken “Bunu başarabiliyorum.” diyenlerin oranı yüzde 41,9 oldu.

“Hayatınızın ne kadarı özel yaşam odaklı?” sorusuna verilen yanıtlar, iş dışında yaşama ne kadar az vakit ayrıldığını gösterdi. “Hayatımın yüzde 30’undan azı özel yaşam odaklı.” diyenlerin oranı yüzde 41,1 iken sadece yüzde 30-50 arasında diyenlerin yüzdesi 36,4 oldu. Yüzde 50 ila 70 arasında “Özel yaşama vakit ayırabiliyorum” diyenler ise yüzde 17,3 oranında.

Dönemsel olarak değişiyor

Çalıştığı iş yerine aidiyetin de sorgulandığı “Sessiz İstifa” araştırmasında, dönemsel olarak hissiyatının değiştiğini söyleyenlerin oranı yüzde 48 iken, iş yerine kendilerini ait hissetmeyenlerin oranı yüzde 33,5 olarak tespit edildi. İş yerine kendini ait hissedenlerin oranı ise sadece yüzde 18,5.

Gençler yüzde 64,4 oranında iş tanımını net bulmuyorken yüzde 35,6 oranında görev tanımının net olduğunu belirtti.

“Sessiz İstifa” hakkında ne düşünüyorsunuz? sorusuna gençlerin yüzde 24’ünün sessiz istifa sürecindeyim demesi ve yüzde 46,6’sının bu kavrama yatkın olduğunu belirtmesi, dünya gündeminde olan konunun Türkiye’de de yaygın olduğunu ortaya koydu. Gençlerin yüzde 15’i bu yaklaşıma yatkın değilim derken, ne olduğunu bilmiyorum diyenlerin oranı 14,4’te kaldı.

“Sessiz İstifa” sürecini şu an yaşayan, konuya yatkın olan ve yatkın olmayan kişilerin yorumlarının ayrı ayrı analiz edildiği araştırmada; “Sessiz İstifa” yaklaşımına yatkın olmayanların yüzde 31,3’ü, çalıştıkları şirkette kariyer yollarının kapalı olduğunu hissettikleri takdirde bu sürece girebileceklerini belirtti. Bu oranı yüzde 24,7 ile iş-özel hayat dengesizliği, yüzde 18,7 ile iş tanımının net olmaması ve aynı oranda düşük maaş takip etti. Sürece uzak olanların hayatlarındaki öncelikler ise şu şekilde sıralandı: Kariyer yüzde 22,9, özel hayat yüzde 25, aile yüzde 21,5, sağlık yüzde 20,1 ve para yüzde 10,5.

En büyük etken düşük maaş

Youthall tarafından yapılan araştırmada “Sessiz İstifa” sürecinde olan gençlerin kendilerini bu duruma sürükleyen nedenlerin başında “düşük maaş” geliyor. Yüzde 35 oranında verilen düşük maaş yanıtını, yüzde 21,7 ile iş-özel hayat dengesizliği, yüzde 15 ile iş tanımının net olmaması, yüzde 14,2 ile kariyer yollarının kapalı olması ve yüzde 7,9 ile uzun mesai saatleri takip etti.

“Şu an sessiz istifa sürecindeyim” diyen yüzde 24 oranındaki kitle, hangi durumda sessiz istifalarını sonlandırabileceklerini de aktardı. Yüzde 35,8 yan hakların ve maaş haklarının düzenlenmesini ilk sırada belirtti. Buna en yakın oranda alınan cevap ise yüzde 32,9 ile “iş-özel hayat dengesine olumlu katkı sağlayacak düzenlemelerin gerçekleştirilmesi” olarak dikkat çekti. Yüzde 14,6 “kendi çalışma modelini oluşturma fırsatı” derken aynı oranda katılımcı “değişen motivasyonumun yöneticim/işverenim tarafından fark edilmesi” durumunda da “Sessiz istifadan vazgeçerim” dedi.

Z Kuşağında oran yüksek

Z kuşağının yüzde 64,2’sinin gündeminde sessiz istifa var. Yüzde 45,2 ile araştırmaya en yüksek oranda katılım gösteren 18-24 yaş bandının cevapları incelendiğinde yüzde 13,2’si sessiz istifa sürecinde olduğunu, yüzde 50,9’u ise sessiz istifa sürecine yatkın olduğunu belirtti. Bu da özellikle Z kuşağının temsilcilerinden oluşan gençler arasında bu kavramın gündemde olduğunu ortaya koydu. Tüm katılımcıların ortalamasında sessiz istifa sürecine götüren neden; maaş iken, 18-24 yaş grubunda neden olarak ilk sırayı iş-özel hayat dengesizliği aldı.

Araştırmada özgürlüklerine düşkünlükleri ve ne istediklerini net bir şekilde belirtmeleri ile iş hayatında ön plana çıkan Z kuşağının, verilen işler dışında ekstra sorumluluk almayarak ve mesai saatlerinin dışına çıkmayarak sessiz istifa sürecinde olduklarının sinyallerini yöneticilerine verdikleri gözlemlendi.

Kadınlar daha fazla sessiz vazgeçişte

Ankete katılan kadın çalışanların yüzde 68,6’sı sessiz istifa sürecinde olduğunu ya da sessiz istifa sürecine yakın olduğunu belirtti. Kadınların bu sürece yakın olmasının altında yatan en temel etken yüzde 33,9 ile iş-özel yaşam dengesi kuramamaları oldu. Erkeklerin yüzde 58,7’si sessiz istifa sürecinde ve sürece yatkın olduklarını belirtirken kendilerini bu sürece iten en büyük neden ise kadın çalışanlardan farklı olarak yüzde 21,2 ile düşük maaş olarak saptandı.

Paylaşın

Altı Ayda Türkiye’de Kurulan Rus Ortaklı Şirket Sayısı 720’ye Ulaştı

Rusya’dan Türkiye’ye yapılan yatırımlarda ağırlık olarak petrokimya, demir-çelik, lojistik, otomotiv ve yan sanayi ile tekstil sektörleri başı çekiyor. Sektör temsilcileri Ruslar’ın ambargo sebebiyle yatırımlarını Türkiye’ye kaydırdıklarını ve Avrupa’ya yapılan ticareti Türkiye üzerinden yaptıklarını belirtiyor. Kurulan şirketler yatırım, üretim ve istihdam açısında da Türkiye ekonomisine katkı sağlıyor.

Türkiye Gazetesi‘nin haberine göre, Avrupa tarafından uygulanan ambargodan dolayı Rus şirketlerinin Türkiye’ye yatırım yaparak ticaretlerine devam ettiklerini belirten iş dünyası temsilcileri “Birçok alanda yatırımları bulunuyor. Ancak bu bir risk. Nihayetinde Avrupa ve ABD’nin Rus şirketlerine ambargosu var ve bu Türkiye üzerinden by-pass ediliyor. ABD’nin bu konuda tavrı çok net ve Ticaret Bakanlığına çeşitli şikâyetlerde bulunuyorlar. Avrupa gümrük kapılarında denetim artırıldı. Ancak alınmış resmî bir karar yok. Şayet Türkiye’den yapılan ihracatta Rus şirketlerinin varlığı anlaşılırsa bizi de çeşitli ambargolar bekleyebilir” açıklaması yaptı.

Gayrimenkul sektöründen faaliyet gösteren Inhouse Global Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Ergüven, Rusya’ya yönelik ambargo sürecinde Rus şirketlerin yönünü Türkiye’ye çevirdiğini belirterek “Ağırlıklı olarak depo ve fabrika alanları alıyorlar. Fabrika için İstanbul, İzmit, Bursa, Çorlu ve Tekirdağ ön plana çıkıyor. Aynı zamanda otel satın alma ve işletme gibi turizm alanına da yatırım yapanlar var” dedi.

Öte yandan Rusya’da Avrupalı şirketlerin yerini Türkler dolduruyor. Türk ayakkabı üreticisi FLO mayıs ayında küresel spor giyim şirketi Reebok’ın Rusya’daki 100’den fazla mağazasını satın alırken Fiba ve Anadolu Efes gruplarının ülkede büyük satın alımlar gerçekleştirildiğini duyurmuştu. Ayrıca Rus gazetesi İzvestiya geçtiğimiz aylarda yaptığı haberde İpekyol, Mudo, adL, LTB, Twist’in Rusya’da mağazalar açacağını belirtilmişti.

6 ayda patlama yaşandı

  • 2018 29
  • 2019 27
  • 2020 33
  • 2021 39
  • 2022 Ocak 9
  • 2022 Şubat 13
  • 2022 Mart 64
  • 2022 Nisan 136
  • 2022 Mayıs 116
  • 2022 Haziran 153
  • 2022 Temmuz 101
  • 2022 Ağustos 128
Paylaşın

Türkiye ‘Gelir Adaletsizliği’nde 37 OECD Ülkesi Arasında 4. Sırada

İktidar ekonomide pembe tablolar çizse de açıklanan veriler, bunu doğrulamıyor. Türkiye, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 37 üyesi arasında gelir dağılımı adaletsizliğinin en yüksek olduğu 4. ülke.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri içinde ise gelir eşitsizliğinde Türkiye’den daha kötü durumda olan tek ülke Bulgaristan.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de halkın yüzde 40’ı gelirin sadece yüzde 16,5’ini alıyor. En zengin yüzde 20’lik grup ise gelirin yüzde 47,5’ini alıyor.

Gelir dağılımı eşitsizliğinin ölçülmesinde en çok kullanılan yöntemlerin başında Gini katsayısı geliyor. Gini katsayısı 0 ile 1 arasında bir değer. Sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça ise gelir dağılımında bozulmayı anlatıyor. OECD’nin 2021 veya en yakın yıl verilerine göre zirvede 0,487 puan ile Kosta Rika yer alıyor. Ardından Şili (0,46) ve Meksika (0,42) geliyor. Dördüncü sıradaki Türkiye’nin 2018 yılındaki Gini katsayısı ise 0,397 puan.

Türkiye’den sonra ABD ve İngiltere geliyor

OECD verisinde Türkiye’den hemen sonra ABD (0,395) ve İngiltere’nin (0,366) gelmesi dikkat çekiyor.

En az gelir adaletsizliği Slovakya ve Slovenya’da

Gini katsayısına göre gelir adaletsizliğinin en düşük olduğu ülkeler Slovakya (0,222) ve Slovenya (0,246). Diğer bazı ülkelerde ise Gini katsayısı şöyle: İtalya 0,33; İspanya 0,32; Yunanistan 0,308; Fransa 0,292; Almanya 0,289 ve Çekya 0,248.

AB üyeleri içinde ise en yüksek oran 0,402 puan ile Bulgaristan’da. Türkiye, AB ülkeleri içinde gelir adaletsizliğinin en yüksek olduğu ikinci ülke konumunda.

Gelir dağılımının hesaplandığı diğer yöntem ise toplumdaki en yüksek ve en düşük gelire sahip grupların toplam gelirden aldıkları payların karşılaştırılması. Toplumun en zengin yüzde 20’lik kesiminin geliri ile en yoksul yüzde 20’lik kesiminin gelirine oranı karşılaştırılarak P80/P20 hesaplanıyor. Farkın fazla olması gelir dağılımı eşitsizliğinin yüksek olması anlamına geliyor.

OECD’nin 2021 veya en yakın yıl verilerine göre Türkiye 37 OECD üyesi arasında gelir dağılımı eşitsizliğinin en yüksek olduğu 5. ülke. P80/P20 oranında eşitsizliğin en fazla olduğu 13,3 puan ile Kosta Rika. Ardından Şili (10,3), Meksika (8,9) ve ABD (8,4) geliyor. En düşük ise 3,2 puan ile Slovakya’da.

Türkiye’de gelirin yarısını yüzde 20’lik kesim alıyor

TÜİK’in sıralı yüzde 20’lik gruplar itibarıyla yıllık eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirinin dağılımı da Türkiye’de gelir adaletsizliği gösteriyor. 2020 anket yılı ve 2019 referans yılı verilerine göre Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik kesim gelirin yüzde 47,5’i alıyor. En yoksul yüzde 20’lik kesim ise gelirin sadece yüzde 5,9’unu alabiliyor.

Paylaşın